Ahde Vefâ
Gönderen Kadir Hatipoglu - Temmuz 25 2014 03:00:00

                                                                 AHDE VEFÂ

 

İslamiyet; ahde vefayı, akitlere riayeti imanın gereği kabul eder, anlaşmalara riayet etmeyi, gerekenleri yerine getirmeyi, sözünün erleri olmayı emreder

Öyle ise ahd nedir?

Ahd: Vaad etme, peyman, misak ve vasiyet anlamındadır

İki taraf arasında yapılan sözleşmelere, yapılan mukaveleye de ahd denir. Ahd yapmanın yani ahidleşmenin insanlar arasında inşa edilen biçimine “muâhede” denir 

Ahd, ayrıca hem yemin hem de kesin söz verme anlamındadır Yemin, ahdin dinî yönünü, söz verme ise, ahlâkî boyutunu ihtiva eder  Allah ile İsrâiloğulları arasında yapılan ahdin hükümlerini muhtevi olduğundan dolayı, Yahudi ve Hıristiyan kutsal kitaplarına Ahd-i Atîk ve Ahd-i Cedîd denilmiştir 

Vefa: Sözünde durmak, ödemek anlamındadır

“Sözünde durmak, verdiği sözlere ve yaptığı antlaşmalara bağlı kalmak, özü ve sözü doğru olmak” anlamlarına gelen ahde vefâ ya da kısaca vefâ, Kur’ân ahlâkının en önemli ilkelerinden biridir 

Kur’ân’da ahde uygun hareket edilmesi imândan sayılmış, Allah ile yaptıkları antlaşmaya sadık kalanlara büyük ödüller vaad edilmiş,

اِنَّ الَّذينَ يُبَايِعُونَكَ اِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللّهَ يَدُ اللّهِ فَوْقَ اَيْديهِمْ فَمَنْ نَكَثَ فَاِنَّمَا يَنْكُثُ عَلى نَفْسِه وَمَنْ اَوْفى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللّهَ فَسَيُؤْتيهِ اَجْرًا عَظيمًا

“Sana bîat edenler ancak Allah’a bîat etmiş olurlar 2 Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir  Verdiği sözden dönen kendi aleyhine dönmüş olur  Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük bir mükâfat verecektir ” (Fetih, 48/10 )

Allah’a karşı ahitlerini hiçe sayanların âhirette hiçbir nasip alamayacakları haber verilmiş,

اِنَّ الَّذينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّهِ وَاَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَليلًا اُولئِكَ لَاخَلَاقَ لَهُمْ فِى الْاخِرَةِ وَلَايُكَلِّمُهُمُ اللّهُ وَلَا يَنْظُرُ اِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيمَةِ وَلَا يُزَكّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَليمٌ

“Şüphesiz, Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir karşılığa değişenler var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur  Allah kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir  Onlar için elem dolu bir azap vardır ” (Al-i İmrân, 3/77  )

Ve verdikleri sözü yerine getirmeyenler bozguncu (fasık) olarak nitelendirilmişlerdir:

اَلَّذينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّهِ مِنْ بَعْدِ ميثَاقِه وَيَقْطَعُونَ مَا اَمَرَ اللّهُ بِه اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِى الْاَرْضِ اُولئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ  

“Onlar, Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan, Allah’ın korunmasını emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşeri ve ahlâki bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir  İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir ” (Bakara, 2/27)

وَالَّذينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّهِ مِنْ بَعْدِ ميثَاقِه وَيَقْطَعُونَ مَا اَمَرَ اللّهُ بِه اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِى الْاَرْضِ اُولئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ

“Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lânet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır  “ (Ra’d, 13/25 )

Muhterem Kardeşlerim

İnsanlar arası ilişkilerde güven unsurunun hâkim olabilmesi için yegane garanti vasıtası ahde vefâdır  Bu yüzden, Allah Teâlâ, Kur’an’da, insanların toplum hayatının gereği olarak birbirleriyle yaptıkları sözleşmelerin esaslarına uygun hareket etmelerinin, verdikleri sözleri mutlaka yerine getirmelerinin önemi üzerinde ısrarla durur

Ahde vefanın Müslümanların karakteristik özelliklerinden olduğunun altını çizen Kur’ân-ı Kerîm, gerek insanlar arası ve gerekse uluslararası ilişkilerinde ahde vefaya ayrı bir önem atfeder  Başka bir ifadeyle, Kur’ân-ı Kerîm, ahde vefayı, insanın bireysel ve toplumsal hayatının önemli ve uyulması zorunlu unsurlarından biri olarak telakki eder  Dolayısıyla ahde vefa göstermek, hem Allah-insan ilişkilerinin hem de uluslararası ilişkilerin temel unsurlarındandır

Kur’ân-ı Kerim, ahde vefa gösterilmesini bütün hayatın esası ve faziletli bir yaşamın ön şartı kabul eder:

يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اَوْفُوا بِالْعُقُودِ

“Ey iman edenler! Akitlerinizi yerine getirin   ” ( Mâide,5/1 )

Akit, sözleşme demektir Kelime burada, hem Kur’an’ın getirdiği iman esaslarını, Allah’ın emir ve yasaklarını, uygulanması gereken kuralları, hem de genel anlamıyla kişilerin kendi aralarında yaptıkları sözleşmeleri, verdikleri sözleri kapsamaktadır 

Kur’ân, ahitlerin yerine getirilmesi hususunda çok titiz davranır  Ahit, hem Allah’ın insanlara teklif etmiş olduğu hükümler ve hem de insanların Allah’a karşı veya Allah adına diğerlerine karşı yerine getirmeyi taahhüt etmiş oldukları hususlar olduğu içindir ki, Allah Teâlâ, bu hususta

وَاِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَاقُرْبى وَبِعَهْدِ اللّهِ اَوْفُوا ذلِكُمْ وَصّيكُمْ بِه لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

“ (Birisi hakkında) konuştuğunuz zaman yakınınız bile olsa adil olun  Allah’a verdiğiniz sözü tutun  İşte bunları Allah size öğüt alasınız diye emretti ” (En’am,6/152)

وَاَوْفُوا بِعَهْدِ اللهِ اِذَا عَاهَدْتُمْ

“   Allah’ın ahdini yerine getiriniz   ” ( Nahl,16/91 ) buyurmaktadır 

Allah’a, insanlara ve uluslara verilen her söz ve taahhüt bir sorumluluğu gerektirir  Ahde vefa göstermeyenler Allah’a karşı sorumludurlar:

وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِ اِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُلاً

“     verdiğiniz sözü de yerine getirin  Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur ”( İsrâ, 17/34 )

وَاَوْفُوا بِعَهْدِ اللهِ اِذَا عَاهَدْتُمْ وَلاَ تَنْقُضُوا اْلاَيْمَانَ بَعْدَ تَوْكِيدِهَا وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللهَ عَلَيْكُمْ كَفِيلاً اِنَّ اللهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ

“Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin  Allah’ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın  Şüphesiz Allah yaptıklarınızı bilir. (Nahl,16/ 91 )

وَلاَ تَكُونُوا كَالَّتِى نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ اَنْكَاثًا تَتَّخِذُونَ اَيْمَانَكُمْ دَخَلاً بَيْنَكُمْ اَنْ تَكُونَ اُمَّةٌ هِىَ اَرْبَى مِنْ اُمَّةٍ اِنَّمَا يَبْلُوكُمُ اللهُ بِهِ وَلَيُبَيِّنَنَّ لَكُمْ يَوْمَ الْقِيَمَةِ مَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ

Bir topluluk diğer bir topluluktan daha (güçlü ve) çoktur diye yeminlerinizi aranızda bir hile ve fesat sebebi yaparak, ipliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın Allah bununla sizi ancak imtihan eder  Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size elbette açıklayacaktır  “ (Nahl,16/ 92 )

Ayetlerden anlaşıldığına göre, antlaşma yapan taraflar arasındaki güç dengesi ne olursa olsun, temel ahlâkî ilke, verilen sözün mutlaka yerine getirilmesidir  Kendinden güçlü olana verilen sözü yerine getirip, zayıf olana verilen söze riayet etmemek, ahlaksızca bir tutumdur  Bu ilke, aynı zamanda bireysel ilişkilerde büyük-küçük arasında da dikkat edilmesi gereken temel ve ahlâkî bir düzenleyici ilkedir  Ayrıca, verilen söz ve yapılan antlaşmalara riâyet hususunda Allah kefil tutulmuş olduğundan, antlaşmanın gereğini yerine getirmemek Allah’a karşı işlenmiş büyük bir suçtur  Kısaca, bu âyetler, kişinin Allah’a olan inancından dolayı manevî, ahlâkî, toplumsal ve uluslararası ilişkilerdeki sorumluluklarına işaret ettiği gibi, aynı zamanda insanların birbiriyle yaptıkları bütün sözleşmelerin, bütün antlaşmaların ilke olarak Allah’la yapılmış sayılacağını ve dolayısıyla bunlara tam bir riayet gerektirdiğine dikkat çeker 

Zikredilen âyetlerden de anlaşıldığı üzere, Kur’ân, sözde durmayı ve antlaşmalara riâyeti imanın bir gereği saymıştır 

Hz Peygamber de verilen sözün önemi üzerinde titizlikle durmuş ve sözde durmayı ve antlaşmalara riâyeti imanın bir gereği ve dinî bir görev saymıştır. Bu konuda Hz Peygamber şöyle buyurmuştur:

 “Emanete riâyeti olmayanın imanı yoktur, sözünde durmayanın da dini yoktur ” (Ahmed b  Hanbel, Müsned, III, 135, 154, 210, 251 )

Kur’an’da, verilen sözün yerine getirilmemesi Allah katında en çirkin davranışlardan biri hatta önde geleni olarak takdim edilmektedir:

كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللهِ اَنْ تَقُولُوا مَا لاَ تَفْعَلُونَ ()يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لاَ تَفْعَلُونَ

“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir ” (Saf,61/ 2-3 )

İşte bundan dolayı olsa gerek ki, Allah adına verilen ahdin bozulmaması istenmiştir

Verilen sözün yerine getirilmesi Kur’an’ın emridir  Müslümanın sözü senet gibidir  Aleyhine de olsa verdiği sözü yerine getirir İnanan insan verdiği sözden caymaz  Sözden caymanın münafıklık alameti olduğunu bilir

Peygamberimiz buyuruyor ki:

قَالَ رَسُولُ اللّهِ: أرْبَعٌ  مَنْ كُنَّ فيهِ كَانَ مُنَافِقاً خَالِصاً. وَمَنْ كَانَتْ فِيهِ خَصْلَةٌ مِنْهُنَّ كَانَتْ فِيهِ خَصْلَةٌ مِنَ النِّفَاقِ حَتّى يَدَعَهَا: إذَا أُؤْتِمِنَ خَانَ، وَإذَا حَدّثَ كَذَبَ، وإذَا عَاهَدَ غَدَرَ، وَإذَا خَاصَمَ فَجَرَ

İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:"Dört haslet vardır; kimde bu hasletler bulunursa o kimse halis münafıktır  Kimde de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir haslet var demektir: Emanet edilince hıyanet eder, konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, husumet edince haddi aşar "[Buharî, İman 24, Mezalim 17, Cizye 17; Müslim, İman 106, (58); Ebu Davud, Sünnet 16, (4688); Tirmizî, İman 14, (2634); Nesâî, İman 20, (8, 116) ]

Mü’minlerin vasıflarını bildiren Rabbimiz buyurmaktadır:

وَالَّذِينَ هُمْ لاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ

“Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler ” (Mü’minun, 23/8)

 

Kulluğun en başta gelen özelliği bu… Sözünü yerine getirmek…

يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُ مُسْتَطِيرًا

“O kullar adaklarını yerine getirirler  Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar ” (İnsan, 76/7)

Yüce Mevlamız örnek gösteriyor:

وَاذْكُرْ فِى الْكِتَابِ اِسْمَعِيلَ اِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولاً نَبِيًّا

“Kitap’ta İsmail’i de an  Şüphesiz o sözünde duran bir kimse idi  Bir resul, bir nebi idi ”(Meryem, 19/54)

Rabbinin nezdinde beğenilen İsmail Peygamber… Beğenilme özelliği de sözüne bağlılık…

عن عبداللّهِ بن أبى الحمساءَ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]بَايَعْتُ

رَسُولَ اللّهِ . بِبَيْعٍ قَبْلَ أنْ يُبْعَثَ، وَبَقِيَتْ لَهُ بَقِيَّةٌ، فَوَعَدْتُهُ أنْ آتِيَهُ بِهَا في مَكَانِهِ، فَنَسِيتُ ثُمَّ ذَكَرْتُ بَعْدَ ثَثٍ، فَجِئْتُ فَإذَا هُوَ فِي مَكَانِهِ، فَقَالَ: يَا فَتَى لَقَدْ شَقَقْتَ عَلَيَّ أنَا ههُنَا مُنْذُ ثَثٍ أنْتَظِرُكَ

 Abdullah İbnu Ebi'l-Hamsa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a daha bi'set (peygamberlik) gelmezden önce bir şey satın almıştım O alışverişten ona hâlâ bir miktar (borç) bakiyesi kalmıştı  Ben o kalanı, kendisine yerinde vermeyi vaadettim  Ama bunu unuttum  Üç gün geçtikten sonra hatırladım, geldiğimde o hâlâ (sözleştiğimiz) yerindeydi "Ey genç bana meşakkat verdin, ben üç gündür burada seni bekliyorum!" buyurdular "[Ebu Davud, Edeb 90, (4996) ]

Her konuda olduğu gibi, ahde vefada da tüm insanlık için örnek olan Peygamberimizin şu hareketi her türlü takdirin üstünde olsa gerektir…

Hicretin 6  yılında (M  628) Allah Resulü ile beş yüz kadar ashabı, hac maksadıyla, yola çıkmıştı  Yanlarında sadece basit birer kılıç vardı  Muharebe ve mücadele yapmayı düşünmemişlerdi  Müslümanlar ihramlarına bürünmüş halde Hudeybiye’ye kadar gelmişlerdi  Müşrikler, Müslümanları Mekke’ye sokmamak için diretmişler, velhasıl burada müşriklerle bir antlaşma yapılmıştı 

Bu antlaşmaya göre: "Müşriklerden Müslümanların saflarına geçecek erkekler iade edilecek " Müslüman olmuş ve Resûlullah'a iltica etmiş her erkek kâfirlere iade edilecekti  Resûlullah: "Bu olmaz!" dedi  Kâfirlerin murahhası, onların heyetinin başı Süheyl ise: "Bu olmazsa anlaşma da olmaz  Kılıçlarımızla üzerinize geliriz" diyerek diretti  Allah Resûlü ısrar edince, Süheyl"de direnerek "Ben imza atmıyorum" dedi  Resûlullah zahirde çok ağır olan bu maddeyi kabul etti 

Henüz müzakere bitmiş va fakat antlaşma yazılmamış, yürürlüğe girmemişti.  Tam bu sırada oraya Süheyl'in oğlu Cendel geldi 17-18 yaşlarında bir genç… daha yeni Müslüman olmuş, fakat babası Süheyl ona en büyük darbeyi vurmuş, hapse atmış, ellerine ayaklarına zincir vurmuş, elerli ayakları bağlı genç, yatmış olduğu hapishaneden bin bir güçlükle kurtulup, kanlar içinde ve ayağındaki zincirlerin şakırtısıyla kendini Allah Resulü'nün huzuruna attı  "Merhamet Ya Resûlallah!" dedi Vücudundaki mızrak, zincir, kırbaç, sopa yaralarını gösterdi Allah Resûlü: "Ahitname daha imzalanmamıştır.  Ben bunu alıkoyacağım" deyince, Süheyl karşı çıktı  "Gördün mü Ya Muhammed! Anlaşmamıza göre Oğlumu bana teslim edeceksin!" dedi Ne yapacak şimdi ufkun peygamberi… Bir söz vermişti, sözünden dönsün mü?

Peygamberimizin içi kan ağlıyor, vermek istemiyor, ama bir anlaşma var  "Ya Cendel, ne yazık ki seni iade etmemiz gerekiyor ” babası oğlunun yakasından tutmuş, çekiyor, çekiyor… Cendel kafasını öbür tarafa çevirmiş, peygamberimizin yüzüne bakıyor. Ya Resulallah, beni geri mi gönderiyorsun? Ümitlenmiştim, bana sahip çıkacaksın zannediyordum.  Beni babamın, bu azgın insanların yanına mı gönderiyorsun, Ya Resûlallah, ben bu ümitlerle zincirlerimi kırmamıştım, bu ümitlerle kapıyı yarıklamamıştım diyor ve ağlıyordu  Hz  Peygamber ne yapayım ben antlaşama yaptım  Antlaşma yaptığımdan dolayı geri gönderiyorum.  Mecburum  Demek antlaşma yaptın Ya Resûlallah, Sen mi git diyorsun gideceğim  Yeter ki sen de gideceğim, Öl de öleceğim…

“Pekâla  Cendel git! Allah seni ve seninle beraber bütün mazlumları kurtaracak.  İslâm'ın atisi için benim böyle hareket etmem lâzım" dedi 

Ashab-ı Kiram'ın hepsi kılıçlarını yarıya kadar çektiler  "Ya Resûlallah! Olmaz bu"! Dediler.  Ömer o kadar galeyana gelmişti ki, Allah Resûlü ile şöyle muhavere etti:

-"Ya Resûlallah, Sen bize vaad etmedinmi ki, Kâbe'yi ziyaret edeceğiz "

-"Ben Allah'ın dediğinden başkasını yapmam "

-"Ya Resûlallah, sen Allah'ın peygamberi değil misin?"

-"Allah'ın Peygamberiyim  Fakat ben Allah'ın dediğinden başka şey yapmam "

-"Ya Resulallah! Sen Allah'ın Peygamberi değil misin?"

-"Allah'ın Peygamberiyim, ama ben Allah'a isyan etmem "[1]

İşte ahde vefa örneği  

Peygamberimiz Hz Ali’nin dediği gibi “İnsanların en doğru sözlüsü ve ahdine en vefalısı idi ”

İşte tarihten bir vefa örneği  

Mithat Cemal Kuntay anlatıyor:

“Meşrutiyetin ilk seneleri Bir cuma Adam boyu kar yağmış ve o gün, ne tramvay ne araba ne şimendifer ne vapur işliyor.  Çapa'daki bizim eve ne sütçü gelmiş ne de ekmekçi ve öğlen yemeğinden sonra kapı çalındı . Biz ekmekçi geldi zannettik, baktık Akif gelmiş ve şaşırdım, nasıl geldiğini merak ettim Beylerbeyi’nden Beşiktaş'a nasılsa bir vapur işlemişti ve 'bu kadar' dedi.  Bu kadar mı dedim; 'evet' dedi  Beşiktaş'a geçmiş Beylerbeyi'nden ve tabii, oradan Çapa'ya kadar yayan yürümüş  Nasıl yaparsın bunu dediğimde 'nasıl yapmam; söz vermiştim, geleceğim demiştim; gelmeme, sözümü çiğnememe, ancak ecelim mâni olabilirdi' diyor Akif ” İşte ahde vefa; işte söz; işte sözünde durmak ve işte bir insan örneği   

Mehmet Akif, bütün ömrü boyunca, hep verdiği söze bağlı olarak yaşadı  Vefa duygusu Onun en belli başlı özelliklerinden birisiydi  Arkadaşları, Onun bir defa olsun yalan söylediğini duymadılar  Verdiği sözden caydığına şahit olmadılar  Yakın dostlarından Mitat Cemal Kuntay anlatıyor 

«Balkan Harbi başlarken, Akif Bey, yegane geçim yolu olan resmi memuriyetinden istifa etti  Kirada oturduğu evine, bir cuma günü gittim  Beş çocuğundan başka, dört çocuk daha vardı 

- Bunlar kim? dedim

- Çocuklarım! dedi  Sonra anlattı

Âkif, Baytar Mektebinde iken bir arkadaşıyla anlaşmışlar  Kim önce ölürse, çocuklarına sağ kalan baksın! » demişler Arkadaşı vefat etmiş Mehmet Akif'te, verdiği söze bağlı kalarak anlaşma hükmünü yerine getirmiş

Mithat Cemal devam ediyor;

- Halbuki o zamanlar, Akif Beyin beş parası yoktu; fakat beş çocuğu vardı!

Yine çok yakın dostlarından Fatih Gökmen anlatıyor;

Akif, verdiği söze bağlı olmayanlara insan gözüyle bakmazdı  Aramızda geçen bir olayı anlatayım: Ben Vaniköy'de oturuyordum  Kendisi de Beylerbeyi'nde  Bir gün, öğlen yemeğini bende yemeği, sonra da oturup sohbet etmeyi kararlaştırdık  O gün, öyle yağmurlu, boralı bir hava oldu ki her taraf sele boğuldu  Havanın bu haliyle karadan gelemeyeceğini tabii gördüm  Yakın komşulardan birine gittim  Yağmur, bütün şiddetiyle devam ediyordu  Eve döndüğümde ne işiteyim, bu arada, Mehmet Akif Bey sırılsıklam bir vaziyette gelmiş  Beni bulamayınca, evdekilerin bütün ısrarlarına rağmen içeri girmemiş  «Selam söyleyin» demiş ve o yağmurlu havada dönmüş gitmiş! Ertesi gün, kendisinden özür dilemek istedim

- «Bir söz, ya ölüm veya ona yakın bir felaketle yerine getirilmezse mazur görülebilir” dedi ve benimle altı ay dargın kaldı ”

 

[1] Hz  Peygamber’in “ahde vefa” örnekleri için bkz: İbn Kesîr, el-Bidaye ve’n-Nihâye, Beyrut 1990, IV, 227-228; Hattab, Mahmud Şît, Komutan Peygamber, (çev  Ahmet Ağırakça), İstanbul 1988, s  215; Hamidullah, Muhammed, Mecmûatü’l-Vesâiku’s-Siyâsiyye, Beyrut 1987, s  409

 



islam ve Hayat,Güncel Vaaz ve Hutbeler