Allah'a İman Etmek Peygamberler Arasında Ayrım Yapmamayı Gerektirir
Gönderen Kadir Hatipoglu - Mart 18 2020 09:43:26

                                                                                                               Vaaz Resimleri: w.jpg

 

اِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِاللهِ وَرُسُلِهِ وَيُرِيدُونَ اَنْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللهِ  وَرُسُلِهِ وَيَقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍ وَيُرِيدُونَ اَنْ يَتَّخِذُوا بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً

اُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقًّا وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُهِينًا

"Şüphesiz, Allah'ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah'a inanıp peygamberlerine inanmayarak ayrım yapmak isteyenler, '(Peygamberlerin) kimine inanırız, kimini inkâr ederiz' diyenler ve böylece bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isteyenler var ya; işte onlar gerçekten kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır." (Nisa, 4/150-151)

Yüce Allah, insanlık tarihi boyunca fert ve toplumları dinî ve ahlaki değerler konusunda aydınlatmak, emirlerini ve yasaklarını kullarına bildirmek üzere ilahî vahiy yoluyla peygamberler görevlendirmiştir. Bu nedenledir ki biz Müslümanlar, Hz. Âdem’den Resûl-i Ekrem’e kadar gelmiş geçmiş bütün peygamberlere ve onların getirdikleri kitaplara inanırız. Hıristiyanlar ve Yahudilerin de vahye dayalı, ilâhî dinlerin mensupları oldukları için böyle davranmaları gerekirken Yahudiler Hz. Îsâ’yı ve Hz. Muhammed’i, Hıristiyanlar da Hz. Muhammed’i inkâr etmişler, bunların peygamber olduklarına ve getirdikleri kitapların da Allah’tan geldiğine inanmamışlardır. Böylece peygamberlerin bir kısmına inanırken diğer kısmını inkâr ederek, iman bakımından Allah’ın peygamberlerinin arasını ayırmışlardır. Yukarıda okuduğumuz ayet-i kerimede bu duruma işaret edilerek peygamberler arasında ayırım yapmanın bireyin inancını zedeleyeceği ve küfre düşmesine sebebiyet vereceği hakikati üzerinde durulmuştur.

Bakara suresinin 285. âyetinde biz müminlere Allah’ın elçilerine hiçbir ayrım gözetmeden inanılması gerektiği vurgulanmıştır:

اَمَنَ الرَّسُولُ بِمَآ اُنْزِلَ اِلَيْهِ مِنْ رَبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ اَمَنَ بِاللهِ وَمَلَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْ رُسُلِهِ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ الْمَصِيرُ

“Allah’ın elçisi ve müminler, Rabbin- den ona indirilene iman ettiler. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandılar. ‘Onun elçileri arasında ayırım yapmayız’ ve ‘İşittik, itaat ettik, bağışlamanı dileriz Rabbimiz, gidiş sanadır’ dediler. ” Bu âyet-i kerimede ifade edildiği gibi Allah’a inanmış olmak; Allah’ı “tevhîd” etmek, gerçekte, iman esaslarına bir bütünlük dâhilinde inanılmasını gerektirir; yani Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere ve peygamberlerin haber verdiklerine bir ayrım yapmadan kabul etmeyi ve itaati gerektirir.

Allah’a iman, Allah’ın seçtiği peygamberlere de hiçbir ayrım gözetmeden inanmayı gerektirir. Peygamberler de bizim gibi insan olmakla beraber, onlar Allah’ın seçkin kullarıdır. İnsan çalışıp çabalamakla, istemekle peygamber olamaz. Peygamberlik, Allah vergisidir. Bu itibarla peygamberlerin çağrısına kulak vermemiz aynı zamanda Allah’ın çağrısına kulak vermektir. Onlar insanlığı, küfrün karanlığından tevhidin aydınlığına çağırmışlardır. İnsanları kin, intikam, düşmanlık, cehalet, fitne, zulüm ve haksızlıktan uzak durmaya, sevgi, barış, bilgi, adalet ve hakka çağırmışlardır.

Peygamberlere iman, peygamberler arasında hiçbir ayrım yapmadan Hz. Âdem ile başlayıp Hz. Muhammed (s.a.s) ile sona eren peygamberleri ve peygamberlik kurumunu kabul etmeyi gerektirir. Zira ilahi vahye dayanan ilahi dinlerin hepsinde peygamberlik haktır; Allah’ın ilahî vahiyle seçmiş olduğu bütün peygamberler Allah’ın elçileridir, bunların getirdiği ve tebliğ ettiği iman ve inanç esasları aynıdır. Bu itibarla hak dinin adı İslam’dır; son peygamber Hz. Muhammed’le birlikte İslam binası tamamlanmıştır. Sevgili Peygamberimiz,

الأنبياءُ إخوَةٌ

 “Biz peygamberler ana-baba bir kardeşler gibiyiz” (Buharî, “Enbiya”, 48) buyurmuş ve güzel bir teşbih yaparak peygamberlere nispetle kendi durumunu Hz. Âdem ile başlayan peygamberler binasının eksik kalan son tuğlası olarak nitelendirmiştir:

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ - رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ- أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- قَالَ: "إِنَّ مَثَلِي وَمَثَلَ الْأَنْبِيَاءِ مِنْ قَبْلِي كَمَثَلِ رَجُلٍ بَنَى بَيْتًا فَأَحْسَنَهُ وَأَجْمَلَهُ، إِلَّا مَوْضِعَ لَبِنَةٍ مِنْ زَاوِيَةٍ, فَجَعَلَ النَّاسُ يَطُوفُونَ بِهِ، وَيَعْجَبُونَ لَهُ, وَيَقُولُونَ: هَلَّا وُضِعَتْ هَذِهِ اللَّبِنَةُ؟ قَالَ: فَأَنَا اللَّبِنَةُ. وَأَنَا خَاتِمُ النَّبِيِّينَ"

"Benimle benden önceki diğer peygamberlerin misâli, şu adamın misali gibidir: Adam mükemmel ve güzel bir ev yapmıştır, sadece köşelerinin birinde bir kerpiç yeri boş kalmıştır. Halk evi hayran hayran dolaşmaya başlar ve (o eksikliği görüp): "Bu eksik kerpiç konulmayacak mı?" der. İşte ben bu kerpiçim ben peygamberlerin sonuncusuyum." (Buharî, “Menakıb”, 18).

Bu itibarla artık yeni bir peygamber, yeni bir ilahî kitap gelmeyecektir. İman esasları ve ibadetin kime niçin ve nasıl yapılacağı Hz. Muhammed şahsında insanlığa bildirilmiştir. Ona indirilen son ilahî kelâm Kur’an-ı Kerim’in ışığı ve aydınlığında insan aklının yeni ihtiyaçlara cevap bulmakta yetkin ve yeterli olduğu kabul edilmiştir. Yeter ki insan Allah’a imanla birlikte Allah’ın elçileri arasında hiçbir ayrım gözetmeden onların çağrısını anlayıp, ihtilaf, çekişme ve menfaat kavgasına düşmeden dünya ve ahiret saadetinin nasıl temin edilebileceği konusunda aklını kullanabilsin (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, Diyanet İşleri Başkanlığı, c. I, s. 73).

 

               Yunus AKKAYA



islam ve Hayat,Güncel Vaaz ve Hutbeler