Din Samimiyettir
Gönderen Kadir Hatipoglu - Temmuz 13 2023 01:00:00

                                               Vaaz Resimleri: w.jpg  

Din Samimiyettir

وَقُلِ اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ وَسَتُرَدُّونَ اِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

"De ki: 'Çalışın, yapın. Yaptıklarınızı Allah da, Resûlü de, müminler de göreceklerdir. Sonra gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah'ın huzuruna döndürüleceksiniz. O da size bütün yapmakta olduğunuz şeyleri haber verecektir." (Tevbe, 9/105)

Yüce Allah, bu âyet-i kerimede bizleri amellerimiz konusunda samimi olmaya, samimi davranmaya davet etmektedir. Zira kıyamet gününde amellerimiz, gizliği ve açığı; yaptığımız her şeyi ve niyetimizi her yönüyle bilen Allah’a arz olunacak, o gün her şeyin iç yüzü, hakikati ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla bu âyet Allah’ın emrine muhalefet edenler için bir tehdidi içerdiği gibi müminler için de yaptıkları işleri Allah için samimiyetle yapmaları gerektiğine dair bir ikaz ve uyarıdır. İmanda, amelde ve ahlakî davranışlarımızda samimiyet olmalıdır. İmanımız taklitten, amelimiz gösterişten ve ahlakî davranışlarımız da yapmacıklıktan uzak olmalıdır. Allah’ın bizim içimizi, gerçek niyetimizi bilmesi gibi amellerimiz ve davranışlarımız da zamanla toplum nezdinde gerçek yüzümüzü ortaya çıkaracaktır. Bu itibarla samimiyet, insanın içiyle dışının; özüyle sözünün bir olması demektir. Kişinin, kendini farklı göstermeye çalışması, kalbinde hissetmediklerini yapmacık tarzda yaşıyor gibi dışarıya yansıtmaması, her şeyden önce kendisini kandırması demektir.

Allah (c.c) bu ayette bizlere hitaben, “Yapacağınızı yapın, ne işleyecekseniz işleyin, Allah, Peygamber ve müminler amellerinizi görecektir. Yapacağınız hiçbir amel Allah’a gizli kalmaz. Hatalarınızdan mı döneceksiniz, ibadet mi yapacaksınız, fakirlere ve yoksullara harcamada mı bulunacaksınız? Haydi, ne yapacaksanız onu yapın” buyurmaktadır. Böylece sorumluluğumuzu bilip kendimizi iyi davranışlara yönlendirmemizi istemektedir.

Samimiyetle, güzel bir hayat yolunda yürümeye karar veren bir insan Allah’tan mükâfatını alır. Allah içimizi de dışımızı da en iyi bilendir. Bazen mükâfatını bu dünyada verir bazen de ahirette verir. Konumuzla ilgili olarak Asr-ı Saadette yaşanan şu örnek önemlidir:

أَخْبَرَنَا سُوَيْدُ بْنُ نَصْرٍ، قَالَ أَنْبَأَنَا عَبْدُ اللَّهِ، عَنِ ابْنِ جُرَيْجٍ، قَالَ أَخْبَرَنِي عِكْرِمَةُ بْنُ خَالِدٍ، أَنَّ ابْنَ أَبِي عَمَّارٍ، أَخْبَرَهُ عَنْ شَدَّادِ بْنِ الْهَادِ، أَنَّ رَجُلاً، مِنَ الأَعْرَابِ جَاءَ إِلَى النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم فَآمَنَ بِهِ وَاتَّبَعَهُ ثُمَّ قَالَ أُهَاجِرُ مَعَكَ ‏.‏ فَأَوْصَى بِهِ النَّبِيُّ صلّى اللّه عليه وسلّم بَعْضَ أَصْحَابِهِ فَلَمَّا كَانَتْ غَزْوَةٌ غَنِمَ النَّبِيُّ صلّى اللّه عليه وسلّم سَبْيًا فَقَسَمَ وَقَسَمَ لَهُ فَأَعْطَى أَصْحَابَهُ مَا قَسَمَ لَهُ وَكَانَ يَرْعَى ظَهْرَهُمْ فَلَمَّا جَاءَ دَفَعُوهُ إِلَيْهِ فَقَالَ مَا هَذَا قَالُوا قِسْمٌ قَسَمَهُ لَكَ النَّبِيُّ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏.‏ فَأَخَذَهُ فَجَاءَ بِهِ إِلَى النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم فَقَالَ مَا هَذَا قَالَ ‏(‏ قَسَمْتُهُ لَكَ ‏)‏ ‏.‏ قَالَ مَا عَلَى هَذَا اتَّبَعْتُكَ وَلَكِنِّي اتَّبَعْتُكَ عَلَى أَنْ أُرْمَى إِلَى هَا هُنَا - وَأَشَارَ إِلَى حَلْقِهِ بِسَهْمٍ - فَأَمُوتَ فَأَدْخُلَ الْجَنَّةَ ‏.‏ فَقَالَ ‏(‏ إِنْ تَصْدُقِ اللَّهَ يَصْدُقْكَ ‏)‏ ‏.‏ فَلَبِثُوا قَلِيلاً ثُمَّ نَهَضُوا فِي قِتَالِ الْعَدُوِّ فَأُتِيَ بِهِ النَّبِيُّ صلّى اللّه عليه وسلّم يُحْمَلُ قَدْ أَصَابَهُ سَهْمٌ حَيْثُ أَشَارَ فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏(‏ أَهُوَ هُوَ ‏)‏ ‏.‏ قَالُوا نَعَمْ ‏.‏ قَالَ ‏(‏ صَدَقَ اللَّهَ فَصَدَقَهُ ‏)‏ ‏.‏ ثُمَّ كَفَّنَهُ النَّبِيُّ صلّى اللّه عليه وسلّم فِي جُبَّةِ النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم ثُمَّ قَدَّمَهُ فَصَلَّى عَلَيْهِ فَكَانَ فِيمَا ظَهَرَ مِنْ صَلاَتِهِ ‏(‏ اللَّهُمَّ هَذَا عَبْدُكَ خَرَجَ مُهَاجِرًا فِي سَبِيلِكَ فَقُتِلَ شَهِيدًا أَنَا شَهِيدٌ عَلَى ذَلِكَ ‏)‏ ‏

Şeddâd b. el Had (radıyallahü anh)’ten rivâyete göre, bedevilerin biri Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldi ve ona iman etti, ona uydu sonra da:

(Yurdum’dan göç edip sizinle birlikte oturacağım) dedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), onu ashabından birine ilgilenmesi için tavsiyede bulundu. Daha sonra bir savaş oldu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), düşmandan esirler aldı ve esirleri taksim etti, o kimseye de hissesini ayırdı. O kimse, ashabından koyunlarını otlatıyordu. O gelince onun hissesine düşen esiri kendisine verirler. O da:

(Nedir bu) dedi. Ashab:

(Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sana ayırdığı hissedir) dediler. O hissesine düşen esiri Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e getirdi ve:

(Bu nedir?) diye sordu. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (Bunu da sana ayırdım) buyurdu. O adam:

(Ben ganimet elde etmek için sana uymadım boğazını göstererek, ben şuramdan ok ile vurulup şehid olup Cennete girmek için sana uydum) dedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

(Eğer gerçekten doğru söylüyorsan ve Allah’a verdiğin sözü tutarsan Allah’ta istediğini verir.) buyurdu. Kısa bir müddet sonra düşmanla savaştılar. O adamı işaret ettiği yerden okla vurulmuş olarak, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e getirdiler. (Bu, O adam mı?) dedi. (Evet) dediler. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

(Allah’a verdiği sözü tutmuş. Allah’ta dilediğini ona vermiş) buyurdu. Sonra onu kendi cübbesi ile kefenledi ve önüne koyarak namazını kıldı. Namazda işitilen duası şöyle idi:

(Allah’ım, bu kulun Senin yolunda hicret ederek şehid oldu. Ben de buna şahidim) buyurdu.  (Nesaî, “Cenaiz,” 61)

Sonuç olarak yaptığımız her şeyin hesap gününde Allah’a arz edileceği bilinciyle, Allah ve resûlünün buyruklarına muhalefet etmekten ve kendimizi kandırmaktan uzak durup işlerimizi samimiyetle Allah için yapmalıyız. Buna rağmen bir hata ve isyana düştüğümüzde ise bilinçli hareket edip, kendimizi kontrol etmek, sorumluluğumuzu bilerek bu günahlardan samimiyetle dönmemiz gerekir. İşte bu gibi durumlarda samimiyetimizin göstergesi hatalarımızı telafi etmek için daha fazla iyilik, güzellikler işlememizdir. Bu konudaki samimiyetimizi sözle değil pratikte göstermeliyiz. Çünkü ortada amel olmadan sadece sözün dolaşması tek başına bir şey ifade etmediği gibi vebali de gerektirir. Yüce Allah, şöyle buyurur:

كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللهِ اَنْ تَقُولُوا مَا لاَ تَفْعَلُونَ

“Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir.” (Saff, 61/3)

 

Dr.Abdurrahman CANDAN



islam ve Hayat,Güncel Vaaz ve Hutbeler