Hz. Musa’nın Kurtuluş Mucizesi
Gönderen Kadir Hatipoglu - Ocak 18 2021 09:33:48

Hz. Musa’nın Kurtuluş Mucizesi                    Vaaz Resimleri: w.jpg

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

 

اَنِ اقْذِفِيهِ فِى التَّابُوتِ فَاقْذِفِيهِ فِى الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَاْخُذْهُ عَدُوٌّ لِى وَعَدُوٌّ لَهُ وَاَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِنِّى وَلِتُصْنَعَ عَلَى عَيْنِى

"Onu (bebek Musa'yı) sandığın içine koy ve denize (Nil'e) bırak ki, deniz onu kıyıya atsın da kendisini, hem bana düşman, hem de ona düşman olan birisi (Firavun) alsın. Sana da, ey Musa, sevilesin ve gözetimimizde yetiştirilesin diye tarafımızdan bir sevgi bırakmıştım." (Tâhâ, 20/39)

Allah’ın dininin tebliğ görevlisi olan peygamberler, peygamberlik öncesinde ve peygamberlik dönemlerinde yüce Yaratıcının özel gözetimi altında itina ile korunmuşlardır. Bu konudaki ilginç örneklerden birisi, Kur’an’da kavmiyle olan ilişkilerinden sıkça söz edilen Hz. Musa’ya aittir. Şöyle ki:

Rivayetlere göre, Firavun Hz. Musa’nın doğumuna tesadüf eden yılda korkunç bir rüya görür. Yorumcular tarafından bu rüya, “o sene doğacak bebeklerden birinin, ileride Firavun’un saltanatına son vereceği” şeklinde yorumlanır. Bunun üzerine Firavun, saltanatına son verecek bebeğin hangisi olduğunu bilemediği için, o sene içerisinde doğan bütün bebeklerin toplatılıp öldürülmesini emreder. Böyle de uygulanır. Ancak Allah Teâlâ, Hz. Musa’nın annesine, bebek Musa’yı bir sandık içerisine koyarak Nil nehrine atmasını ilham eder

اِذْ اَوْحَيْنَا اِلَى اُمِّكَ مَا يُوحَى

“Sen doğduğun zaman, annene vahyedilmesi gerekeni vahyetmiştik.” (Tâhâ, 20/38).

Yukarıda verilen ayetlerde açıkça belirtildiği gibi, Hz. Musa’nın annesi, ciğerpare yavrusunu Allah’a havale ederek bir sandığın içerisine yerleştirip nehre bırakır. Allah Teâlâ tarafından çizilen senaryo gereği, nehre atılan sandık kıyıya vurur. Firavun’un adamları bu sandığı bulup saraya götürürler. Sarayda açılan sandığın içerisinde bir de ne görsünler, sevimli mi sevimli bir bebek... Allah Teâlâ bu bebeğe, Firavun ailesinin, onu sevip alıkoyacakları, وَاَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِنِّى وَلِتُصْنَعَ عَلَى عَيْنِى sonra da büyütüp besleyecekleri bir sevgi ve güzellik bahşetmiştir. (Tâhâ, 20/39). Bu sevgiyle Firavun ve eşi, bebek Musa’yı sarayda büyütüp yetiştirmeye karar verirler. Öte yanda ise bebek Musa’nın annesi, yavrusunun hasretiyle yanıp tutuşmaktadır. Her şeye kâdir olan yüce Mevlâ, anne ile bebeği bir araya getirecek senaryoyu da hazırlamıştır. Zira bebek Musa, hiçbir sütannenin memesini kabul etmemiş ve bu olay çevreye yayılmıştır. O noktada Musa’nın kız kardeşi devreye girer ve doğruca Firavun ailesine koşar, der ki:

هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلَى مَنْ يَكْفُلُهُ

 “Size onun bakımını üstlenecek birini göstereyim mi?” (Tâ-hâ, 20/40). Bebeğin sevgisiyle vurulan Firavun ailesi, çaresizlik içerisinde bu teklifi kabul eder. İşaret edilen hanım, Musa’yı dünyaya getiren ve öz yavrusunu Allah’ın emriyle nehre atan “anne”dir. Anne saraya çağrılır. Bebek Musa, bu kez öz annesinin memesine hasretle sarılıp kana kana emer. Artık, bebek de anne de, Firavun sarayının en kıymetli süresiz misafiri, daha doğrusu Firavun ailesinin birer ferdi olurlar.

Konu ile ilgili olarak Allah Teâlâ, Hz. Musa’ya hitapla,

فَرَجَعْنَاكَ اِلَى اُمِّكَ كَىْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلاَ تَحْزَنَ

 “gözü aydın olsun ve üzülmesin diye seni annene döndürdük” (Tâhâ, 20/40) buyurmaktadır. Bundan sonra Cenâb-ı Mevlâ, yeryüzünde bir sünnetini uygulamaya koyacaktır. Bu “sünnetullah”; “Firavunların sarayında ve onların bakımında “Musa”lar yetiştirmek, onlar aracılığı ile de Firavunların batıla dayanan saltanatlarını yok etmek.” Kaynaklarda bu husus darbı mesel olarak anlatılmaktadır.

Cenâb-ı Hakk, Hz. Musa’nın bebekliğinde başına gelen bu tehlikeli macera ile ilgili olarak

وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً اُخْرَى

“Andolsun, biz sana bir kere daha iyilikte bulunmuştuk” buyurarak, bu olayı “lütuf ve iyilik” (Tâhâ, 20/37) olarak nitelemektedir.

Görüldüğü gibi, Allah Teâlâ, ileride risalet görevini yüklenecek olan Hz. Musa’yı daha bebekken, Allah’a ve onun yolundakilere amansız düşman olan Firavun’un uyguladığı nesil katliamından, akıllara durgunluk verecek bir yöntemle korumuştur. Bu olay Kur’an’da, bize ibret olması için anlatılmıştır. Cenâb-ı Hakk, kendi yolunda yürüyen müminleri de mutlak güç ve kudretiyle, çeşitli vesilelerle korumaya ve gözetmeye muktedirdir. Nitekim Kur’an’da belirtildiği gibi,

وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ اِلاَّ هُوَ وَاِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلاَ رَآدَّ لِفَضْلِهِ يُصِيبُ بِهِ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ 

 “Allah bir kimseye zarar dokundurmak isterse o zararı hiç kimse gideremez. Birisine de fayda murad ederse, onu da hiç kimse engelleyemez.” (Bk. Yûnus, 10/107).

Bu hadisenin bir çağrışımı olarak, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu hadisini de kulağımıza küpe etmeliyiz:

احْفَظِ اللَّهَ يَحْفَظْكَ احْفَظِ اللَّهَ تَجِدْهُ تُجَاهَكَ إِذَا سَأَلْتَ فَاسْأَلِ اللَّهَ وَإِذَا اسْتَعَنْتَ فَاسْتَعِنْ بِاللَّهِ وَاعْلَمْ أَنَّ الأُمَّةَ لَوِ اجْتَمَعَتْ عَلَى أَنْ يَنْفَعُوكَ بِشَيْءٍ لَمْ يَنْفَعُوكَ إِلاَّ بِشَيْءٍ قَدْ كَتَبَهُ اللَّهُ لَكَ وَلَوِ اجْتَمَعُوا عَلَى أَنْ يَضُرُّوكَ بِشَيْءٍ لَمْ يَضُرُّوكَ إِلاَّ بِشَيْءٍ

“Allah’ın emir ve yasaklarına iyi dikkat ederek yaşa ki Allah’ta seni gözetip kollasın. Allah’ı hiç hatırından çıkarma ki onu her an karşında bulasın. İsteyeceğinde Allah’tan iste yardım isteyeceğinde Allah’tan yardım iste, bilmiş ol ki tüm insanlar sana bir konuda fayda vermek için bir araya gelseler ancak Allah’ın yazdığı kadarıyla sana faydalı olabilirler. Eğer tüm insanlar sana zarar vermek konusunda birleşip bir araya gelseler ancak Allah’ın sana yazdığı kadarıyla zarar verebilirler. (Tirmizî, Kıyâme, 59; Ahmed b. Hanbel, 1/292, 303, 307)

 

Dr. Ahmet GELİŞGEN



islam ve Hayat,Güncel Vaaz ve Hutbeler