Her Firavun’un Bir Musa’sı Vardır!
Gönderen Kadir Hatipoglu - Ocak 27 2021 17:42:12

Her Firavun’un Bir Musa’sı Vardır!

                                               Vaaz Resimleri: w.jpg

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

ثُمَّ اَرْسَلْنَا مُوسَى وَاَخَاهُ هَرُونَ بِاَيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ -  اِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلاَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ

"Sonra ayetlerimizle ve apaçık bir fermanla Musa ve kardeşi Harun'u Firavun'a ve ileri gelenlerine gönderdik. Onlar ise kibre kapıldılar ve ululuk taslayan bir kavim oldular." (Mü'minûn, 23/45-46)

Musa Peygamberin hikâyesi, Nil’de başlayan, Kızıl Denize uzanan, iki denizin kıyısında öte dünyaya açılan bir hikâyedir. Kur’an’da Musa Peygamberi, kâh Nil nehrinde bir sandukada, kâh Hızır’la beraber bir gemide, kâh elindeki asa ile yardığı Kızıldeniz’in ortasında buluruz. Musa Peygamber, Kur’an’da en çok adı geçen peygamberdir. 34 sure, 131 ayet ve 136 yerde ondan doğrudan bahsedilir. Dolaylı ayetlerin de dikkate alınmasıyla onunla ilgili ayet sayısı 502’ye ulaşır.

Yukarıdaki ayette yüce Allah bize Musa ve Harun Peygamberleri Firavun’a gönderdiğinden bahseder. Firavun Mısır’ı zorbalıkla idare eden bir kraldır. Üstelik kendisinin ilah olduğunu iddia etmektedir

فَقَالَ اَنَا رَبُّكُمُ اْلاَعْلَى

“Ben sizin en büyük Rabbiniz değil miyim?” dedi. (Nâzi’ât, 79/24). Bu Firavun’un tarihsel olarak kimliği konusunda farklı görüşler olmakla birlikte, Mısır’ın 19. Hanedanının 3. Firavun’u II. Ramses (M.Ö. 1279-1212) veya Merneptah (M.Ö. 1212-1202) olduğu sanılmaktadır (Maurice Bucaile, Kitab-ı Mukaddes, Kur’an ve Bilim, s.343; Fatoohi, Musa & Firavun Çıkış, s.122).

Firavun, Mısır’daki İsrailoğullarından bir peygamberin gelerek, bir gün krallığını yıkmasından korktuğu için, İsrailoğullarının dünyaya gelen erkek çocuklarını öldürtmektedir. Annesi, Firavun’un askerlerinden korumak için, bebek Musa’yı bir sanduka içine koyar ve Allah’ın ilham etmesiyle yavrusunu Nil’in sularına bırakır.

وَاَوْحَيْنَا اِلَى اُمِّ مُوسَى اَنْ اَرْضِعِيهِ فَاِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَاَلْقِيهِ فِى الْيَمِّ وَلاَ تَخَافِى وَلاَ تَحْزَنِى اِنَّا رَآدُّوهُ اِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلِينَ

“Mûsâ’nın annesine, “Onu emzir, başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman onu denize (Nil’e) bırak, korkma, üzülme. Çünkü biz onu sana döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız” diye ilham ettik.” (Kasas, 28/7). Mısırlılar Nil’e deniz derler, o kadar büyük bir yatağa sahiptir ki, insanı korkutur. Fakat Musa’nın annesi yavrusunu hırçın dalgalara bırakacak kadar Allah’a bağlıdır işte.

Sanduka Firavun’un Nil’in kenarındaki sarayının kıyısında bir ağacın dibine takılır. Firavun bebeği öldürtmek istese de gizli bir mümin olan hanımı, bebeği evlat edinmek konusunda Firavun’u ikna eder. Musa Peygamberin annesine korkmaması ve bebeğin tekrar kendisine döndürüleceği şeklindeki müjde gerçek olur. Bebek Musa hiçbir sütanneyi kabul etmez. Öz annesi sütanne olarak saraya alınır

وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِنْ قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلَى اَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ

“Biz, daha önce onun, sütanalarının sütünü emmemesini sağladık. Kız kardeşi, “Size onun bakımını, sizin adınıza üstlenecek ve ona içtenlik ve şefkatle davranacak bir aile göstereyim mi?” dedi.” (Kasas, 28/12). Musa Peygamber Allah’ın düşmanı Firavun’un sarayında büyür. Bir olay nedeniyle gençken Mısır’ı terk etmek zorunda kalır

وَجَآءَ رَجُلٌ مِنْ اَقْصَى الْمَدِينَةِ يَسْعَى قَالَ يَامُوسَى اِنَّ الْمَلأَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ اِنِّى لَكَ مِنَ النَّاصِحِينَ

“Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam geldi. “Ey Mûsâ! İleri gelenler seni öldürmek için aralarında senin durumunu görüşüyorlar. Şehirden hemen çık. Şüphesiz ben sana öğüt verenlerdenim” dedi.” (Kasas, 28/20).

فَخَرَجَ مِنْهَا خَائِفًا يَتَرَقَّبُ قَالَ رَبِّ نَجِّنِى مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

“Mûsâ, korku içinde etrafı gözetleyerek şehirden çıktı ve “Ey Rabbim! Beni bu zalim kavimden kurtar” dedi.” (Kasas, 28/21)

 Medyen’e gelir

وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَآءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسَى رَبِّى اَنْ يَهْدِيَنِى سَوَآءَ السَّبِيلِ

“(Şehirden çıkıp) Medyen’e doğru yöneldiğinde, “Umarım Rabbim beni doğru yola iletir” dedi.” (Kasas, 28/22). Orada Şuayb Peygamberle tanışır. Şuayb Peygamber ihtiyarlamıştır. Hz. Musa ona yardım eder. Şuayb Peygamber Musa Peygamber’i kızıyla evlendirir

قَالَ اِنِّى اُرِيدُ اَنْ اُنْكِحَكَ اِحْدَى ابْنَتَىَّ هَاتَيْنِ عَلَى اَنْ تَأْجُرَنِى ثَمَانِيَةَ حِجَجٍ فَاِنْ اَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِنْدِكَ وَمَا اُرِيدُ اَنْ اَشُقَّ عَلَيْكَ سَتَجِدُنِى اِنْ شَآءَ اللهُ مِنَ الصَّالِحِينَ

“Şu’ayb, “Ben, sekiz yıl bana çalışmana karşılık, şu iki kızımdan birisini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer sen bunu on yıla tamamlarsan, o da senden olur. Ben seni zora koşmak da istemiyorum. İnşaallah beni salih kimselerden bulacaksın” dedi.” (Kasas, 28/27).

قَالَ ذَلِكَ بَيْنِى وَبَيْنَكَ اَيَّمَا اْلاَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلاَ عُدْوَانَ عَلَىَّ وَاللهُ عَلَى مَا نَقُولُ وَكِيلٌ

“Mûsâ, şöyle dedi: “Bu, seninle benim aramda bir iş. İki süreden hangisini tamamlarsam bana bir husûmet yok. Allah, söylediklerimize vekildir.” (Kasas, 28/28).

فَلَمَّا قَضَى مُوسَى اْلاَجَلَ وَسَارَ بِاَهْلِهِ آنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَارًا  قَالَ لاَهْلِهِ امْكُثُوا اِنِّى اَنَسْتُ نَارًا لَعَلِّى اَتِيكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ

“Mûsâ, süreyi tamamlayıp ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafında bir ateş görmüş ve ailesine, “Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm, (oraya gidiyorum). Umarım oradan size bir haber ya da ısınmanız için ateşten bir kor getiririm” dedi.” (Kasas, 28/29).

10 sene Medyen’de kalan Musa Peygamber vatanı Mısır’a dönmeye karar verir. Mevsim kıştır, Hz. Musa ve ailesi Mısır’a giderken yollarını kaybetmiştir. İleride bir ateş gören Hz. Musa ailesine ısınacak bir ateş götürmek ve ateşin başında bir kılavuz bulmak için ateşin yanına varır

اِذْ رَاَ نَارًا فَقَالَ لاَهْلِهِ امْكُثُوا اِنِّى اَنَسْتُ نَارًا لَعَلِّى اَتِيكُمْ مِنْهَا بِقَبَسٍ اَوْ اَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى

“Hani bir ateş görmüştü de ailesine, “Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm (oraya gidiyorum). Umarım ondan size bir kor ateş getiririm, yahut ateşin başında, yol gösterecek birini bulurum” demişti.” (Tâ-hâ, 20/10)

فَلَمَّا جَاءَ هَا نُودِىَ اَنْ بُورِكَ مَنْ فِى النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَا وَسُبْحَانَ اللهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

“(Mûsâ) Ateşe varınca ona şöyle seslenildi: “Ateşin başındaki de çevresindekiler de kutlu olsun! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden uzaktır.” (Neml, 27/8).

يَامُوسَى اِنَّهُ اَنَا اللهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

“Ey Mûsâ! Gerçek şu ki, ben mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’ım.” (Neml, 27/9).

Ona mübarek bir bölgedeki ağaçtan seslenilir

فَلَمَّآ اَتَيهَا نُودِىَ مِنْ شَاطِىءِ الْوَادِ اْلاَيْمَنِ فِى الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ  اَنْ يَامُوسَى اِنِّى اَنَا اللهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ

“Mûsâ, ateşin yanına gelince, o mübarek yerdeki vadinin sağ tarafındaki ağaçtan şöyle seslenildi: “Ey Mûsâ! Şüphesiz ben, evet, ben âlemlerin Rabbi olan Allah’ım.” (Kasas, 28/30). ‘Ayakkabılarım çıkar, sen kutsal Tuva Vadisindesin diye

اِنِّى اَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ اِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى

“Şüphe yok ki, ben senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar. Çünkü sen mukaddes vadi Tuvâ’dasın.” (Tâ-hâ, 20/12). Allah orada Hz. Musa’ya peygamberlik verir. Basit bir değneği ilahî mucize eseri bir yılan olabilen mucizevî bir asaya dönüştürür

قَالَ اَلْقِهَا يَامُوسَى

“Allah, “Onu yere at ey Mûsâ!” dedi.” (Tâ-hâ, 20/19-20).

فَاَلْقَيهَا فَاِذَا هِىَ حَيَّةٌ تَسْعَى

“Mûsâ da onu attı. Bir de ne görsün o, hızla akan bir yılan olmuş!” (Tâ-hâ, 20/19-20).

Bu mucize Hz. Musa’ya verilen “beyaz el” mucizesiyle beraber iki büyük mucizeden biridir

اُسْلُكْ يَدَكَ فِى جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ وَاضْمُمْ اِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِنْ رَبِّكَ اِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلاَئِهِ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ

“Elini koynuna sok. (Alaca hastalığı gibi) bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir hâlde çıksın. Korkudan açılan kolunu kendine çek (toparlan). İşte bunlar, Firavun ve ileri gelen adamlarına (göstermen için) Rabbin tarafından (sana verilen) iki delildir. Çünkü onlar fasık bir kavimdirler.” (Kasas, 28/32).

Bunlar dışında, Rabbi, O’na yedi mucize daha bahşeder

وَلَقَدْ اَتَيْنَا مُوسَى تِسْعَ اَيَاتٍ بَيِّنَاتٍ فَاسْئَلْ بَنِى اِسْرَائِيلَ اِذْ جَاءَ هُمْ فَقَالَ لَهُ فِرْعَوْنُ اِنِّى لاَظُنُّكَ يَامُوسَى مَسْحُورًا

“Andolsun, biz Mûsâ’ya apaçık dokuz mucize verdik. İsrailoğullarına sor (sana anlatsınlar): Hani Mûsâ onlara gelmiş ve Firavun da ona, “Ben senin kesinlikle büyülendiğini zannediyorum ey Mûsâ!” demişti.” (İsra, 17/101). Kardeşi Harun da Musa Peygambere yardımcı olarak verilir

وَاَخِى هَرُونُ هُوَ اَفْصَحُ مِنِّى لِسَانًا فَاَرْسِلْهُ مَعِىَ رِدْء اً يُصَدِّقُنِى اِنِّى اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِ

“Kardeşim Hârûn’un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da benimle birlikte, beni doğrulayan bir yardımcı olarak gönder. Çünkü ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum.” (Kasas, 28/34). Artık Hz. Musa’nın, Mısır’a olan yolculuğu basit bir yolculuk değildir. Musa Peygamber, Firavun’u büyük bir topluluk önünde Allah’ın birliğine davet eder. Firavun, sihirbazlarını onunla yarıştırır; fakat Musa Peygamberin mucizeleri karşısında aciz kalan sihirbazlar, onun sihirbaz değil, gerçek bir Peygamber olduğuna iman ederler. Firavun onların ellerini ve ayaklarını çaprazlama kestirir ve astırır, fakat onlar yine de imanlarından dönmezler

قَالُوا اِنَّا اِلَى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَ

“Dediler ki: “Biz mutlaka Rabbimize döneceğiz.” (Arâf, 7/125).

Firavun her şeyi maddi planda değerlendirdiği için yardımcısı Hâman’dan tuğla pişirterek kendisi için yüksek bir kule yapmasını ister. Amacı bu kuleye çıkarak Hz. Musa’nın Rabbini görmektir

وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَاهَامَانُ ابْنِ لِى صَرْحاً لَعَلِّى اَبْلُغُ اْلاَسْبَابَ - اَسْبَابَ السَّمَوَاتِ فَاَطَّلِعَ اِلَى اِلَهِ مُوسَى وَاِنِّى لاَظُنُّهُ كَاذِبًا وَكَذَلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُوءُ عَمَلِهِ وَصُدَّ عَنِ السَّبِيلِ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ اِلاَّ فِى تَبَابٍ

            “Firavun dedi ki: “Ey Hâmân! Bana yüksek bir kule yap, belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Mûsâ’nın ilâhını görürüm(!) Çünkü ben, onun yalancı olduğuna inanıyorum.” Böylece Firavun’a yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve doğru yoldan saptırıldı. Firavun’un tuzağı, tamamen sonuçsuz kaldı.” (Mümin, 40/36-37). Bilmez ki, Allah her şeyden yücedir.

Firavun ve halkı Mısır’da inançsızlıklarında ısrar etmeleri üzerine gökten gelen birtakım afetlerle cezalandırılırlar. Fakat yine de imana gelmezler.

ثُمَّ بَعَثْناَ مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسَى بِاَيَاتِنَا اِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلائِهِ فَظَلَمُوا بِهَا فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ

“Sonra onların ardından Mûsâ’yı, apaçık mucizelerimizle Firavun’a ve onun ileri gelen adamlarına peygamber olarak gönderdik de onları (mucizeleri) inkâr ettiler. Bak, bozguncuların sonu nasıl oldu.” (Arâf, 7/103). Sonunda inananlarla beraber Mısır’ı terk eden Musa Peygamber’in peşine Firavun, ordusuyla takılır. Firavun, inananlara Kızıldeniz kıyısında yetişir.

فَلَمَّا تَرَآءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسَى اِنَّا لَمُدْرَكُونَ

“İki topluluk birbirini görünce Mûsâ’nın arkadaşları, “Eyvah yakalandık dediler.” (Şuarâ, 26/61).

قَالَ كَلاَّ اِنَّ مَعِىَ رَبِّى سَيَهْدِينِ

“Mûsâ, “Hayır! Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir” dedi.” (Şuarâ, 26/62).

Hz. Musa, Allah’ın emriyle asasını yere vurur, deniz açılır, inananlar buradan geçer.

فَاَوْحَيْنَا اِلَى مُوسَى اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ

“Bunun üzerine Mûsâ’ya, “Asan ile denize vur” diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı. Her parçası koca bir dağ gibiydi.” (Şuarâ, 26/63).

Fakat Kızıldeniz, peşlerinden gelen Firavun ve askerlerine mezar olur.

وَاِذْ فَرَقْنَا بِكُمُ الْبَحْرَ فَاَنْجَيْنَاكُمْ وَاَغْرَقْنَآ اَلَ فِرْعَوْنَ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ

“Hani, sizin için denizi yarmış, sizi kurtarmış, gözlerinizin önünde Firavun ailesini suda boğmuştuk.” (Bakara, 2/50).

Firavun öleceğini anlayınca Allah’a iman ettiğini söylese de

وَجَاوَزْناَ بِبَنِى اِسْرَائِيلَ الْبَحْرَ فَاَتْبَعَهُمْ  فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْيًا وَعَدْوًا حَتَّى اِذَا اَدْرَكَهُ الْغَرَقُ قَالَ اَمَنْتُ اَنَّهُ لاَ اِلَهَ اِلاَّ الَّذِى اَمَنَتْ بِهِ بَنُو اِسْرَائِيلَ وَاَنَا مِنَ الْمُسْلِمِينَ

“İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun da, askerleriyle birlikte zulmetmek ve saldırmak üzere, derhal onları takibe koyuldu. Nihayet boğulmak üzere iken, “İsrailoğulları’nın iman ettiğinden başka hiçbir ilâh olmadığına inandım. Ben de müslümanlardanım” dedi.” (Yunus, 10/90), adı üstünde imanı, Firavun imanıdır, kabul edilmez. Çünkü inanmak samimiyet demektir.

Bu kıssa Müslümanlara Allah’a teslimiyet ve bağlılığın önemini anlatmaktadır. Ümitlerin bittiği bir anda Allah’ın ne kapılar açacağını anlatır insanlığa. Allah, bebek Musa’yı azgın dalgalar arasında düşmanına gönderip, düşmanının sarayında büyütür. Arkada kana susamış donanımlı bir ordu, önde derya, ‘artık kurtuluş yok!’ denildiği bir anda denizi yararak rahmetini gönderir. Yeter ki, Allah’a tevekkül edelim, O’na güvenelim. Allah Hz. Musa’nın koyunlarına ağaçlardan yaprak indirdiği, bazen yaslanarak yorgunluğunu giderdiği bir değneği, insanlık tarihinin en büyük mucizelerinden biri hâline getirmedi mi? Yüce Allah’tan ümit kesmeyelim. Zalimlerin zulmü varsa, her Firavun’un da bir Musa’sı vardır.

 

Doc. Dr. Soner GÜNDÜZÖZ



islam ve Hayat,Güncel Vaaz ve Hutbeler