Katılaşmış Kalpten Allah’a Sığınmak
Gönderen Kadir Hatipoglu - Mayıs 01 2021 20:36:26

Katılaşmış Kalpten Allah’a Sığınmak           Vaaz Resimleri: w.jpg..

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

كَلَّا بَلْ۔ رَانَ عَلٰى قُلُوبِهِمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

"Hayır hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır." (Mutaffifîn, 83/14)

Yukarıdaki âyet, insanın helal-haram, günah-sevap, emir-nehiy adına işlediklerinin, kazandıklarının, kaybettiklerinin kalbe etkisini dile getirmektedir. Kalp ya da gönül dünyamız, diğer insanlarla ve yüce Yaratıcıyla ilişkilerimizin şekillenmesinde ve eylemlerimizin Allah katındaki değerinin tespitinde önemli ve can alıcı bir konuma sahiptir.

Gönül dünyamız, kabın içerisinde olanı yansıtması misali, bizim aynamız, davranışlarımıza yön veren mihenk taşıdır. Bu itibarla gönlü kirlenen insanın, hareket ve davranışları da doğal olarak kirlilik zeminine oturmuştur. Buna karşılık gönül sarayını güzelliklerin süslediği kimsenin eylemleri de güzellikler dizisi şeklinde tezahür edecektir. Aslında kalp, gerek insanlarla gerekse yüce Mevlamız ile olan ilişkilerde belirleyici bir konuma sahiptir. Güzellikler açısından imanın, sevginin, aşkın, hayatın merkezidir kalp. Aynı zamanda o, kinin, öfkenin, nefretin, küfrün de merkezi olabilecek bir özelliktedir. Güzellikler veya kötülükler, günahlar veya sevaplar adına onun hâkim eğilimi, bütünüyle bizi esir alabilmektedir. Onun cezp edici alanına giren gören göz, görmez olur, duyan kulak duymaz olur, meydan okuyan akıl akletmez olur. Öyle ki hayat ve memat, varlık ve yokluk, adeta ona kilitlidir. O, fiziksel açıdan işlevsiz hâle geldiğinde nasıl hayat duruyorsa, manevi alanda da kalbin işlevsiz hâle gelişi, Peygamberimizin ifadesiyle Allah’a sığınılacak bir durumdur. Allah Resulü şöyle duada bulunuyor:

اللَّهُمَّ إنِّى أعُوذُ بِكَ مِنْ قَلْبٍ َ يَخْشَعُ، وَمِنْ دُعَاءٍ َ يُسْمَعُ، وَمِنْ نَفْسٍ َ تَشْبَعُ، وَمِنْ عِلْمٍ َ يَنْفَعُ،

“Allah’ım! Korkmayan/katılaşmış kalpten, kabul görmeyen duadan, doymak bilmeyen nefisten, faydasız ilimden sana sığınırım.” (Tirmizî, “Da’avât”, 69)

Zira böylesi kalbin ve onun etrafında şekillenen kişiliğin, bireysel ve toplumsal ilişkilerinde kırmızı çizgileri yoktur ya da yok olmaya yüz tutmuştur.

Cana kıymanın, hırsızlığın, fuhşun, ilişkiler bütününde sahtekârlığın, kul ve kamu haklarının ihlal ve gaspının, yüz kızartıcı kabul edilen diğer suçların, insanın gönül dünyası ile ilintisinin olmadığı söylenebilir mi? Hemen herkes tarafından “kırmızı çizgiler” olarak nitelendirilebilecek bu ve benzeri hususların işlenmesine sadece gönlü/kalbi katılaşmamış  kimseler “dur” diyebilecektir. Onun içindir ki Kur’an-ı Kerim’de kalp insanların manevi hayatına yön veren bir merkez/motor olarak telakki edilir ve onun bağlamında kişinin manevi hayatına değişik vesilelerle vurgular yapılır.

خَتَمَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَعَلٰى سَمْعِهِمْۜ وَعَلٰٓى اَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌۘ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ۟

“Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de kalın bir perde bulunmaktadır ve onlar için büyük bir azap vardır.” (Bakara, 2/7)

ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ اَوْ اَشَدُّ قَسْوَةًۜ وَاِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الْاَنْهَارُۜ وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَٓاءُۜ وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

“Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; artık kalpleriniz taş gibi, hatta daha da katıdır. Taşın öylesi var ki ondan ırmaklar kaynar; öylesi de var ki çatlayıp bağrından su fışkırır; bazı taşlar da var ki Allah korkusuyla yuvarlanıp düşer. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.” (Bakara, 2/74)

رَبَّنَا لَا تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ اِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةًۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ

“Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi saptırma, bize tarafından bir rahmet bağışla. Hiç kuşku yok, lütfu bol olan yalnız sensin”  Âl-i İmran, 3/8)

فَبِمَا نَقْضِهِمْ م۪يثَاقَهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةًۚ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ۙ وَنَسُوا حَظاًّ مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪ۚ وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلٰى خَٓائِنَةٍ مِنْهُمْ اِلَّا قَل۪يلاً مِنْهُمْ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ

“Ahidlerini bozdukları için onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini değiştiriyorlar. Kendilerine bildirilenlerden (Tevrat) önemli bir kısmını da unuttular. İçlerinden pek azı hariç olmak üzere onlardan daima bir hainlik görürsün. Sen yine de onları affet, hoş gör. Çünkü Allah iyilik edenleri sever.” (Maide, 5/13)

يَٓا اَيُّهَا الرَّسُولُ لَا يَحْزُنْكَ الَّذ۪ينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ مِنَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اٰمَنَّا بِاَفْوَاهِهِمْ وَلَمْ تُؤْمِنْ قُلُوبُهُمْۚ وَمِنَ الَّذ۪ينَ هَادُوا سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ سَمَّاعُونَ لِقَوْمٍ اٰخَر۪ينَۙ لَمْ يَأْتُوكَۜ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ مِنْ بَعْدِ مَوَاضِعِه۪ۚ يَقُولُونَ اِنْ اُو۫ت۪يتُمْ هٰذَا فَخُذُوهُ وَاِنْ لَمْ تُؤْتَوْهُ فَاحْذَرُواۜ وَمَنْ يُرِدِ اللّٰهُ فِتْنَتَهُ فَلَنْ تَمْلِكَ لَهُ مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاًۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَمْ يُرِدِ اللّٰهُ اَنْ يُطَهِّرَ قُلُوبَهُمْۜ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ

“Ey peygamber! Kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla “iman ettik” diyenlerden ve yahudilerden küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar hep yalana kulak verirler, sana gelmeyen başka bir kesimi dinler dururlar; kelimeleri konulduğu anlamlarından kaydırıp değiştirirler. “Eğer size şu verilirse hemen alın, eğer o verilmezse uzak durun” derler. Allah bir kimseyi fitneye düşürmek isterse elbette Allah’ın iradesine karşı senin elinden hiçbir şey gelmez. İşte onlar Allah’ın, kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onların dünyadaki hakkı büyük bir rezilliktir. Âhirette de onlar için büyük bir azap vardır.” (Maide, 5/41)

قَالَ رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪يۙ

“Mûsâ “Rabbim!” dedi, “Gönlüme ferahlık ver.” (En’âm, 20/25)

Örneğin,

ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِه۪ رُسُلاً اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا بِه۪ مِنْ قَبْلُۜ كَذٰلِكَ نَطْبَعُ عَلٰى قُلُوبِ الْمُعْتَد۪ينَ

“Sonra, onun ardından birçok peygamberi kendi toplamlarına gönderdik. Onlara apaçık mucizeler getirdiler Fakat onlar önceden yalanlamakta oldukları şeye inanacak değillerdi. İşte biz haddi aşanların kalplerini böylece mühürleriz.” (Yûnus, 10/74),

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَسَمْعِهِمْ وَاَبْصَارِهِمْۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ

“İşte onlar, Allah’ın; kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. İşte onlar gafillerin ta kendileridir.” (Nahl, 16/108) âyetlerinde, insanın maneviyat, insani duygular ve erdemler adına merkezi konumunda olan kalbinin işlevsiz hâle gelişi dile getirilmektedir. Bu konumdaki insanların pozisyonuna Kur’an’da,

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَث۪يراً مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۘ لَهُمْ قُلُوبٌ لَا يَفْقَهُونَ بِهَاۘ وَلَهُمْ اَعْيُنٌ لَا يُبْصِرُونَ بِهَاۘ وَلَهُمْ اٰذَانٌ لَا يَسْمَعُونَ بِهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ كَالْاَنْعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ

“Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik...” (Arâf, 7/179) âyetiyle işaret edilmektedir.

Kur’an’da, kişinin olumlu ya da olumsuz eylemlerinin, ihlal ettiği kırmızı çizgilerin kalbi doğrudan etkilediği belirtilir.

كَلَّا بَلْ۔ رَانَ عَلٰى قُلُوبِهِمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

 

“Hayır hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır.” (Mutaffifîn, 83/14) âyeti, kişinin işlemiş olduğu günahların, haramların, isyanların, onun kalbini kirlettiğini, katılaştırdığını ifade etmektedir.

Sevgili Peygamberimiz de

ألا وإنَّ في الجَسَدِ مُضْغَةً، إذا صَلَحَتْ، صَلَحَ الجَسَدُ كُلُّهُ، وإذا فَسَدَتْ، فَسَدَ الجَسَدُ كُلُّهُ، ألا وهي القَلْبُ.

 “.Dikkat edin. Vücudunuzda bir çiğnemlik et parçası vardır. Eğer o sağlıklı/fonksiyonel olursa vücudun tamamı sağlıklı olur Şayet o bozuk/işlevsiz olursa vücudun tamamı bozuk olur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir.” (Buharî, “İman”, 39) sözüyle, kalbin önemine vurgu yapmıştır.

İnsanın kendisini mükemmeliyete ulaştıracak ilke ve kuralları zaman zaman ihlal veya ihmalinde, korkmayan, katılaşmış bir kalbe sahip oluşu önemli bir etkendir. Başka bir deyişle bu tür eylemler, gönül/kalp/yürek kirliliğinden kaynaklanmaktadır. Çağımızda kirlilik denildiğinde öncelikle ekolojik dengenin bozulmasında etkin olan çevre kirliği hemen akla gelmektedir. Oysa ahlakî değerlerdeki erozyon, insanlardaki gönül kirlilikleri üzerinde durulması gerekli önemli sosyal ve toplumsal sorunlardan biri belki de en başta gelenidir. Zira hemen her kirliliğin temelinde, gerçek anlamda Allah’tan korkmayan kalplerin, kirlenen yüreklerin önemli bir etken olduğu inkâr edilemez. Gönülde, sözde, ahlakta kirlenen, hiçbir değer tanımayan insan, sadece çevre için değil toplumun huzur ve güveni açısından da büyük problem teşkil etmektedir.

Gerçek şu ki insanlığın yaşadığı sıkıntı ve huzursuzlukların temelinde gönül ya da kalp kirliliği yatmaktadır. Allah’tan korkan bir kalbe sahip oluş, yaratılışın esrarını, iliklerine kadar hissetme ve kavramadan geçer. Böylesi bir kalp, gönle ve görünene hâkim olmaktır. Ne olduğunu, ne olacağını, yaratılış hikmet ve gayelerini idrak ederek iç duygularına ve eylemlerine bu çerçevede yön vermektir. Bunun doğal sonucu kendiyle, diğer insanlarla ve yüce Mevla ile barışık olma hâlidir.

Ya Rab! Korkmayan kalpten, icabet edilmeyen duadan, doymak bilmeyen nefisten, faydası olmayan ilimden sana sığınırız.

Dr. Yaşar YİĞİT



islam ve Hayat,Güncel Vaaz ve Hutbeler