Zan, Tecessüs ve Gıybet
Gönderen Kadir Hatipoglu - Nisan 25 2013 11:39:04

       Zan, Tecessüs ve Gıybet; Gönül Kıran Üç Kötü Huydan Uzak Durabiliyor muyuz?             

يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِنَ الظَّنِّ  اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلاَ تَجَسَّسُوا وَلاَ يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللهَ اِنَّ اللهَ تَوَّابٌ رَحِيمٌ

 “Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve gizli hallerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.”[1]

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ   Ayetiyle  Müminleri kardeş sayan[2] yüce Allah, ayette kardeşlikle bağdaşmayan, sosyal ilişkileri olumsuz yönde etkileyen,dargınlık, kırgınlık ve huzursuzluklara sebep olan üç kötü huydan müminleri etkili bir şekilde sakındırmaktadır. Vaazımızda pek az müminin uzak durabildiği bu üç kötü huyu tahlil etmeye çalışacağız.

Muhterem Kardeşlerim Suizanda Bulunmayın.

“Suizan”, kötü zan demektir. Ayette zannın hepsinden değil çoğundan sakınılması emredilmekte ve zannın bir kısmının günah olduğu bildirilmektedir. Dolayısıyla zannın bir kısmı hüsnü zan yani iyi zandır ve günah değildir. İyi zan, sözleri, olayları ve davranışları iyiye yormak, iyi düşünmek ve iyi görmektir. “Kötü zan” ve “iyi zan” tabirleri Kur’an’da geçmektedir.[3]

“Zan” kelimesi çok anlamlı kelimelerden biridir. وَظَنُّوا اَنْ لاَ مَلْجَأَ مِنَ اللهِ   bir şeyi kesin olarak bilmek[4] ve مِنْ عِلْمٍ اِلاَّ اتِّبَاعَ الظَّنِّ وَمَا قَتَلُوهُ يَقِينًا  bir şey hakkında tahmine dayalı bilgi ve hüküm[5]  anlamlarında kullanılmıştır.

Tahlil ettiğimiz ayette yasaklanan ve günah olduğu bildirilen zan, ikinci anlamdaki zandır. Kelime Türkçe’ye de bu anlamda girmiştir. Zan, Allah ve insanlar hakkında söz konusu olabilir. Allah hakkında iyi zanda bulunmak farz, kötü zanda bulunmak haramdır.

وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ الظَّانِّينَ بِاللهِ ظَنَّ السَّوْءِ عَلَيْهِمْ دَآئِرَةُ السَّوْءِ وَغَضِبَ اللهُ عَلَيْهِمْ وَلَعَنَهُمْ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَهَنَّمَ وَسَآءَ تْ مَصِيرًا

“Böylece Allah hakkında kötü zanda bulunan münafık erkeklere ve kadınlara, Allah’a ortak koşan erkeklere ve kadınlara azap etsin, onların Müslümanlar için işledikleri kötü işler, kendi başlarına gelecektir. Allah onlara gazap etmiş, onları lanetlemiş ve onlara cehennemi hazırlamıştır. Orası ne kötü varış yeridir.[6]

Yüce Allah;

قَالَ رَسُولُ اللّهِ: قَالَ اللّهُ تَعالى: أنَا عِنْدَ ظَنِّ عَبْدِي بِي

“Ben, kulumun bana olan zannı üzereyim.”[7], Peygamberimiz ise (s.a.s.); “Ey insanlar! Âlemlerin Rabbi hakkında iyi zanda bulunun, çünkü Rab, kulunun zannı üzeredir.” buyurmuştur.[8]

قَالَ رَسُولُ اللّهِ: إنَّ حُسْنَ الظَّنِ بِاللّهِ تَعالى مِنْ حُسْنِ الْعِبَادَةِ

"Allah Teâlâ hakkında hüsnü zan, güzel ibadettendir." [9]

İş, meslek, ticaret, teşebbüs ve sosyal faaliyetlerle bilimsel çalışmalardaki zanlar mubah; dürüst bir mümin hakkında iyi zanda bulunmak mendup, kötü zanda bulunmak ve bunu başkalarına anlatmak haram ve günahtır. Kötü zanda bulunulur, fakat bu zan başkalarına anlatılmazsa bu, doğru bir davranış olmamakla birlikte günah değildir. Peygamberimizin beyanı ile“iyi zanda bulunmak, kulluğun güzelliğindendir.”[10]

Muhterem Kardeşlerim

يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوآ اِنْ جَآءَ كُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُوآ اَنْ تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَى مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ

“Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.”[11]

Ayeti gereğince insanlar veya olaylar hakkında kanıta dayalı doğru bilgiye göre karar vermek ve gerçeği bulmak için araştırma yapmak gerekir. Başkaları aleyhinde konuşmak ve karar almak söz konusu olduğunda zan ile hareket edilmez, edilmemelidir. Çünkü zan, birçok kere isabetsiz olabilmektedir. Bu durumda zanna dayalı verilen hüküm ile iftira edilmiş ve vebale girilmiş olur. Bu nedenle kötü zan haramdır ve kaçınılması gerekir. Bilinmeyen bir kişi hakkında iyi zan vacip olmasa bile kötü zan caiz değildir. Bu itibarla kesin ve doğru bilgi elde edilemeyen durumlarda müminler hakkında iyi zanda bulunulması gerekir.

Peygamberimiz (s.a.s.);

إيًاكُمْ والظَّنَّ ، فإن الظَّنَّ أكذبُ الحدِيثَ

“(Kötü) zandan sakınınız, çünkü (kötü) zan, sözlerin en yalanıdır.”[12] Buyurmuştur. Yalan söylemek ise büyük günahlardan

وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِ

“yalan sözden kaçının.”[13]

وإنَّ الْكَذِبَ يَهْدِي إلى الفُجُورِ وإنَّ الفُجُورًَ يهْدِي إلى النارِ ، وإن الرجلَ ليكذبَ حَتى يُكْتبَ عنْدَ اللَّهِ كَذَّاباً

“Yalancılık yoldan çıkmaya (fucûr) sürükler. Fucûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında  çok yalancı (kezzâb) diye yazılır".[14] Ve münafıklığın alâmetlerinden biridir.

أَرْبعٌ منْ كُنَّ فِيهِ ، كان مُنافِقاً خالِصاً ، ومنْ كَانتْ فيهِ خَصْلَةٌ مِنْهُنَّ ، كَانتْ فِيهِ خَصْلةٌ مِنْ نِفاقٍ حتَّى يَدعَهَا : إذا اؤتُمِنَ خَانَ ، وَإذا حدَّثَ كَذَبَ ، وإذا عاهَدَ غَدَرَ ، وإذا خَاصمَ فجَرَ

            Abdullah İbni Amr İbni'l-Âs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu:

"Dört huy vardır ki bunlar kimde bulunursa o kişi tam münâfık olur. Kimde de bu huylardan biri bulunursa, onu terkedinceye kadar o kişide münâfıklıktan bir  sıfat bulunmuş olur:

Kendisine bir şey emânet edildiği zaman ona ihanet eder.

Konuştuğunda yalan söyler.

Söz verince sözünden döner.

Düşmanlıkta haddi aşar, haksızlık yapar."[15]

Sevgili Kardeşlerim ayette ikinci Yasaklanan Tecessüs

“Tecessüs” bir müminin eksiğini, kusurunu, ayıbını, gizlediği bir işini, davranışını ve halini araştırmaktır. Bu, ayıp ve günah bir davranıştır. Peygamberimiz;

ولا تحَسَّسُوا ، ولا تَجسَّسُوا ولا تنافَسُوا ولا تحَاسَدُوا ، ولا تَباغَضُوا، ولا تَدابَروُا ، وكُونُوا عِباد اللَّهِ إخْواناً كَما أمركُمْ

“Birbirinizin eksikliğini görmeye ve işitmeye çalışmayın, birbirinizin özel ve mahrem hayatını araştırmayın.”[16],

مَنْ سَتَرَ عَوْرَدَ أخِيهِ الْمُسْلِمِ سَتَرَ اللّهُ عَوْرَتَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ. وَمَنْ كَشَفَ عَوْرَةَ أخِيهِ الْمُسْلِمِ كَشَفَ اللّهُ عَوْرَتَهُ حَتَّى يَفْضَحَهُ بِهَا فِي بَيْتِهِ.

“Kim Müslüman bir kardeşinin bir ayıbını deşifre ederse Allah da onun bir ayıbını/kusurunu deşifre eder ve onu evinde bile olsa rezil eder.” [17] Anlamındaki sözleriyle tecessüs yapmamaları gerektiği konusunda müminleri uyarmıştır. Çünkü

إنَّكَ إن اتَّبعْتَ عَوْراتِ المُسْلِمينَ أفسَدْتَهُمْ ، أوْ كِدْتَ أنْ تُفسِدَهُمَ

"Müslümanların ayıplarının, gizli durumlarının peşine düşer, araştırmaya kalkışırsan, onların ahlâkını bozarsın veya onları buna zorlamış olursun.”[18]

Özel hayatın gizliliği temel insan hakları arasında yer alır.

يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا لاَ تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَى اَهْلِهَا ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

“Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selâm vermeden girmeyin. Bu davranış sizin için daha hayırlıdır. Düşünüp anlayasınız diye size böyle öğüt veriliyor.[19]

 İzinsiz kimsenin evine girilemez, eşyası araştırılamaz, mektubu açılamaz. Bir insanın gizli halini araştırmak şöyle dursun başkalarına veya kamuya zararı söz konusu değilse bir kusurun gizlenmesi, açıklanmasından daha iyidir.

قال رَسولُ اللّه: َ يَسْتُرَ عَبْدٌ عَبْداً في الدُنْيَا إَّ سَتَرَهُ اللّهُ تَعَالىَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

“Kim bir Müslümanın hatasını ve kusurunu örtüp gizlerse Allah da onun dünya ve ahirette bir hatasını ve kusurunu örtüp gizler.”[20],

قال رَسُولُ اللّهِ: مَنْ رَأى عَوْرَةً فَستَرَهَا كَانَ كَمَنْ أحْيَا مَوْءُودَةً

“Kim bir Müslümanın bir ayıbını görür ve onu gizlerse ölü bir insanı diriltmiş gibi olur.”[21] Anlamındaki hadisler bunun delilidir.

Güvenliği, birlik ve dirliği, barışı tehdit eden plân, niyet ve faaliyetlerini anlamak, zamanında tedbir almayı sağlamak gibi amaçlara yönelik haber edinme faaliyeti, ayetteki yasak kapsamına girmez.

Ayette Yasaklanan Konulardan Biri de. Birbirinizin gıybetini yapmayın.

“Gıybet”, bir kimsenin arkasından hoşuna gitmeyeceği bilinen bir şeyi konuşmak ve başkalarına anlatmak, dedikodu etmektir. Kişinin bedeni, nesebi, davranışı, işi, elbisesi, evi, bineği ve benzeri şeyler gıybet konusu olabilir. Gıybet; söz, yazı ve fiil ile yani el, kol, göz ve kaş işaretleri ile de yapılabilir.

Peygamberimiz (s.a.s.), sahabeye,

أَتَدْرُونَ ما الغِيبةُ؟» قَالُوا : اللَّه ورسُولُهُ أَعْلَمُ . قال : « ذِكرُكَ أَخَاكَ بما يكْرَهُ » قِيل : أَفرأيْتَ إن كان في أخِي ما أَقُولُ ؟ قَالَ : « إنْ كانَ فِيهِ ما تقُولُ فَقَدِ اغْتَبْته ، وإنْ لَمْ يكُن فِيهِ ما تَقُولُ فَقَدْ بهتَّهُ

“Gıybet nedir bilir misiniz?” diye sormuş,sahabe; “Allah ve Rasulü daha iyi bilir.”cevabını vermiş, bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.) gıybeti, “Kardeşini onun hoşlanmadığı bir nitelik ile anmandır” diye tarif etmiştir. Kendisine; “Kardeşim de dediğim nitelik varsa ne buyurursunuz?”denilmesi üzerine; “Eğer dediğin nitelik kardeşinde varsa, işte o zaman gıybet olur. Yoksa ona iftira etmiş olursun.”[22] Buyurmuştur.

 İftira gıybetten daha kötü bir davranıştır. Zira gıybette zikredilen husus kişide vardır, iftirada ise yoktur. Peygamberimizin eşi Hz. Âişe validemiz anlatıyor:

وعنْ عائِشة رضِي اللَّه عنْها قَالَتْ : قُلْتُ للنبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم حسْبُك مِنْ صفِيَّة كذا وكَذَا قَال بعْضُ الرُّواةِ : تعْني قَصِيرةٌ ، فقال : « لقَدْ قُلْتِ كَلِمةً لو مُزجتّ بماءِ البحْر لمَزَجتْه ، » قَالَتْ : وحكَيْتُ له إنساناً فقال : « ما أحِبُّ أني حكَيْتُ إنْساناً وإنَّ لي كذا وَكَذَا »

“Bir defasında ey Allah'ın Elçisi! ‘Safiye (şu kadarcık) bir kadındır” dedim. Aişe onun kısa boylu olduğunu kastederek eliyle işaret etmişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "Ey Aişe! Sen (amellerini)öyle bir sözle karıştırdın ki, onunla denizin suyu karıştırılmış olsa (denizin suyu) karıştırılır (şekli değişirdi)” buyurdu.[23]

Gıybet; kişi, aile, toplum hatta bir milletin bütün mensuplarını rencide edebilir. Bu; kişiler, aileler ve toplumlar arasında huzursuzluk, kırgınlık hatta kavgaya bile sebebiyet verebilir. Bu sebeple yüce Rabbimiz ve sevgili Peygamberimiz gıybet etmeyi şiddetle yasaklamıştır. Tahlil ettiğimiz ayette gıybetin çirkinliği, ölen bir insanın etinin yenmesine benzetilerek dile getirilmiş ve bunun çok çirkin, kerih ve tiksinilen bir davranış olduğu bildirilmiştir. حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ  Ölü bir hayvanın eti murdardır, yenilmesi haramdır.[24]

 Ölü bir insanın etini yemek ise, insan fıtratına aykırı ve çok çirkin bir davranıştır. İşte gıybet etmek bu çirkin davranışa benzetilmiştir. Gıybet eden, ölü bir insanın etini yiyen kişi gibi kötü ve çirkin bir davranış yapmış, büyük günah işlemiş ve kul hakkı üstlenmiş, fâsık ve isyankâr konumuna düşmüş olur. Allah’a tövbe etmedikçe ve gıybeti yapılan kimse hakkını helâl etmedikçe, gıybetin günahından kurtulamaz. Ahlâken kötü insanları eleştirmek gıybet midir?

Söylediği söz, yaptığı fiil ve sergilediği davranış ile her türlü günahı ve kötülüğü işleyen, fert ve topluma zararlı olan, sözgelimi hırsızlık ve iftira eden, ırz ve namus düşmanlığı yapan bir kimsenin zararından korunmaları için bu kişinin kötü davranışları bir başkasına söylenebilir. Bu gıybet değildir.[25] Gıybetimizi yapanı öğrenirsek ne yapmalıyız?

Gıybetimizi yaptığını duyduğumuz ve bildiğimiz kimse, yüzüne karşı veya aracı vasıtasıyla uyarılabilir. Büyük âlim HasanBasrî, kendisinin gıybetini yapan birine bir tabak hurma göndermiş ve işittiğime göre; “Amelinden bir miktar bana hediye etmişsin, ben de hurma göndererek karşılık verdim, hediyemi kabul et.” demiştir.[26]

Gıybeti yapılan kimse, gıybet sebebiyle zarara uğramış veya zarara uğraması söz konusu ise duruma müdahale edebilir, ilgili mercilere müracaat edebilir, zalimi eleştirebilir.

لاَ يُحِبُّ اللهُ الْجَهْرَ بِالسُّوءِ مِنَ الْقَوْلِ اِلاَّ مَنْ ظُلِمَ وَكَانَ اللهُ سَمِيعًا عَلِيمًا

“Allah, zulme uğrayanın dile getirmesi dışında, çirkin sözün açıklanmasını sevmez. Şüphesiz Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.[27], ancak sabredilmesi daha hayırlıdır.

وَاصْبِرْ وَمَا صَبْرُكَ اِلاَّ بِاللهِ وَلاَ تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلاَ تَكُ فِى ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ

“Allah yolunda başına gelecek herşeye göğüs ger, dirençli ol. Bu dirençlilik ancak Allah’ın vereceği başarıyla mümkündür.”[28]

Gıybeti dinleyenin durumu? Yanında gıybet yapılan kimsenin, hiçbir şey söylemeden gıybeti dinlemesi ahlâkî bir davranış değildir. Müminin, Müslüman kardeşinin aleyhine konuşulmasına, gıybetinin yapılmasına müsaade etmemesi gerekir.

Bunu iki şekilde yapabilir: a) Sözlü olarak müdahale eder, bunun doğru olmadığını, gıybet etmenin haram ve büyük günah olduğunu söyler. Bu, müminin iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma görevidir.

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَاءُ بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ

“Erkek ve kadın mü’minlere gelince, onlar birbirlerinin yakını ve dostlarıdırlar; hep iyi ve doğru olanın yapılmasını emrederler, kötü ve zararlı olanın yapılmasına engel olurlar;”[29]

Müslümanı gıyabında koruyan kimseye Allah dünya ve ahirette yardım eder. Şu hadisler bu hususu açıkça ifade etmektedir:

 “Mümin, müminin aynasıdır, Mümin, müminin kardeşidir. Onun yitiğini ona iade eder ve onu gıyabında korur.” [30]

مَنْ حَمى مُؤْمناً مِنْ مُنَافِقٍ بَعَثَ اللّهُ لَهُ مَلكاً يَحْمِى لَحْمَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِن نَارِ جَهَنَّمَ، وَمَنْ رَمَى مُسْلِماً بِشئٍ يُرِيدُ شَأنَهُ بِهِ حبَسَهُ اللّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلى جِسْرٍ مَنْ جُسُورِ جَهَنَّمَ،

“Kim bir mümini bir münafığa karşı korursa Allah ona bir melek gönderir, bu melek kıyamet günü onu cehennem ateşinden korur. Kim bir Müslüman’a onu ayıplayacak bir şey isnat ederse Allah da onu dediğinden vaz geçmeden (ölürse)onu cehennem köprüsü üzerinde hapseder.”[31]

منْ ردَّ عَنْ عِرْضِ أخيهِ، ردَّ اللَّه عنْ وجْههِ النَّارَ يوْمَ القِيَامَةِ

"Kim, (din) kardeşinin ırz ve namusunu onu gıybet edene karşı savunursa, Allah da kıyamet günü o kimseyi cehennemden korur."[32]

“Saygınlığının çiğnendiği, onur ve haysiyetinin zedelendiği bir yerde Müslüman bir kişiye yardım etmeyip onu yüzüstü bırakan hiçbir kimse yoktur ki Allah da onu yardım edilmesini arzu ettiği bir yerde yardımsız ve yüzüstü bırakmış olmasın. Saygınlığının çiğnendiği, onur ve haysiyetinin zedelendiği bir yerde Müslümana yardım eden bir kişi yoktur ki Allah ona yardım edilmesini arzu ettiği bir yerde yardım etmiş olmasın.”[33]

b) Sözlü olarak gıybetin yapılmasına engel olamayacaksa, hiç olmazsa yapılan gıybete ortak olmaz, gıybet edenin sözlerini dinlemez ve gıybet yapılan ortamı terk eder

Sevgili Kardeşlerim

Gıybet etmenin ayet ve hadislerde dünyada uygulanacak maddî bir müeyyidesi bildirilmemiştir. Ancak gıybet eden kimse ölü eti yemiş gibi çirkin bir davranış sergilemiş, kul hakkı üslenmiş, büyük günah işlemiş olur. Allah’ın yardımından mahrum kalır, “dedikoducu insan” niteliği ile damgalanır, toplumda itibarını yitirir, zaman içinde vicdanî rahatsızlık çeker. Allah’a tövbe etmediği ve gıybeti yapılan kimse ile helalleşemediği takdirde ahrette cezasını çeker. Gıybet eden kimse, hak sahibi ile ahirette kısaslaşır.[34]

 Peygamberimiz miraca çıktığında bakır gibi tırnakları ile yüzlerini ve göğüslerini yırtanları görmüş,bunlar kimdir diye Cebrail’e sormuş, Cebrail de bunlar gıybet ederek insanların etlerini yiyenler ve onların onur ve haysiyetlerine leke sürenlerdir.” demiştir.[35]

Suizan, tecessüs ve gıybet, tövbe etmeyi gerektirir. Ayette, suizan, tecessüs ve gıybet yasaklandıktan sonra “Allah’a karşı gelmekten sakınılması” ve “Allah’ın tövbeyi çok kabul eden ve çok merhamet eden” olduğu bildirilmiştir. Bu cümlelerle verilmek istenen mesajı şöyle anlayabiliriz: Müminler hakkında kötü zanda bulunmayın, müminlerin gizli hallerini araştırmayın ve gıybetlerini yapmayın, yaparsanız Allah’a karşı gelmiş, isyan etmiş olursunuz. Bu duruma düşerseniz tövbe etmeniz gerekir. Tövbe ederseniz Allah tövbenizi kabul eder ve size merhametle muamele eder. Ayarıca bu üç davranışla kul hakkı ihlâl edildiği için hak sahibinden helâllik alınması da gerekir. Peygamberimiz (s.a.s.);

“Ey dilleriyle iman edip de iman kalplerine yerleşmeyenler! Müslümanlara eza etmeyin, onları arlandırmayın ve gizli hallerini araştırmayın. Çünkü kim bir Müslüman kardeşinin gizli bir halini ortaya çıkartıp deşifre ederse Allah da onun ayıp ve kusurlarını deşifre eder. Allah kimin kusurlarını ortaya çıkartmak isterse, onu evinin içinde bile olsa rezil ve rüsva eder.”[36] Anlamındaki sözleriyle üç davranışın ne kadar kötü bir huy olduğunu beyan etmiştir.

Sahabeden Abdullah ibn Ömer Hz.Peygamberi Kâbe’yi tavaf sırasında şöyle dediğini duydum demiştir. “(Ey Kâbe!)Sen ne kadar hoşsun, kokun ne kadar güzel. Sen ne kadar yücesin, saygınlığın ne kadar yüce. Muhammed’in canı elinde olan Allah’a yemin ederim ki, müminin saygınlığı Allah katında senin saygınlığından daha büyüktür.”[37] Bu sebeple müminin saygınlığını zedelememek gerekir.

Sonuç olarak; tahlil ettiğimiz ayette,müminler üç şeyden men edilmektedir: Birincisi; zanla hareket ederek bilmediğiniz şeyleri biliriz demeyin, kesin bilmediğiniz şeylerle müminleri itham etmeyin,kötü zanda bulunmayın. İkincisi; bir kimse hakkında bilmediğiniz bir şeyi araştırarak ona zarar vermek rencide etmek amacıyla gizli olan kusurlarını ortaya çıkarmaya çalışmayın. Üçüncüsü; bir kimse hakkında bildiğiniz sırrı ifşa etmeyin ki bu kimse halk arasında rezil ve rüsva olmasın, dedikodu ve gıybet etmeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının, bu yasakları işlerseniz tövbe etmeniz gerekir, tövbe ederseniz Allah tövbelerinizi kabul eder. “Günahların en büyüklerinden biri de,kişinin haksız yere bir Müslümanın  onuruve haysiyetine dil uzatmaktır.”[38]

“Her Müslümanın diğer Müslümana malı, namusu, onuru, haysiyeti ve kanı haramdır, kişiye şer olarak Müslüman kardeşini hakir görmesi yeter.”[39]

 

 Bu Vaaz Doç. Dr. İsmail Karagöz ün Zan, Tecessüs ve Gıybet; Gönül Kıran Üç Kötü Huydan Uzak Durabiliyor muyuz? Yazısına ayet ve hadis metinleri eklenerek hazırlanmıştır.

 



[1] Hucurat, 12

[2] Hucûrât, 10

[3] Feth, 12;Necm, 28

[4] Tevbe, 118

[5] Nisa, 157

[6] Fetih, 6 ve Ali İmran, 154

[7] Müslim, Zikir, 19

[8] Beyhakî, şu'abü'l îmân, erRicâ Minallah, No:1013

[9] Tirmizî, Daavat 146, (3604); Ebu Davud, Edeb 89,

[10] Beyhakî, şu'abü'l İmân, erRicâ Minallah,No: 1018

[11] Hucûrât 6

[12] Müslim, Birr, 28

[13] Hac, 30;Ali İmran, 61

[14] Müslim, Birr 103-105. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 80

[15] Buhârî, Îmân 24, Mezâlim 17, Cizye 17; Müslim, Îmân 106

[16] Müslim, Birr, 28

[17] İbn Mâce, Hudûd, 5

[18] Ebu Dâvud, Edeb, 37

[19] Nur, 27–28

[20] Müslim, Birr: 72, (2590); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/223

[21] Ebû Dâvud, Edeb: 45 (4891); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/223.

[22] Müslim, Birr, 70

[23] Tirmizî, Kıyâme, 51

[24] Mâide, 3

[25] Kurtubî, XVI, 339

[26]Gazali, İhyau Ulumiddîn, III, 343, Çeviri: Ahmet Serdaroğlu, Bedir Yayınları, İstanbul

[27] Nisa, 148

[28] Nahl, 126

[29] Tevbe, 71;ve ayrıca bak  Müslim, İman, 78

[30] Ebu Dâvûd, Edeb, 57

[31] Ebu Dâvud, Edeb, 40

[32] Tirmizî, Birr 20

[33] Ebu Dâvud, Edeb, 41

[34] Buhârî, Rikâk, 48,No: 6169; Tirmizî, Kıyâme, 2

[35] Ebû Dâvûd, Edeb, 40

[36] Tirmizî, Birr, 84

[37] İbn Mâce, Fiten, 2

[38]Ebu Dâvud,Edeb, 40

[39] Ebu Dâvud,Edeb, 40



islam ve Hayat,Güncel Vaaz ve Hutbeler