25-FURKAN:
1 - "Tebareke" ne yüce feyyazdır o ki, dünyaları uyarmak üzere kulu
Muhammed'e, hakkı batıldan ayırdeden Kur'ân'ı indirdi.
2 - O öyle bir ilâhtır ki, göklerin ve yerin hükümranlığı
kendisinindir. O hiç çocuk edinmedi, hükümranlıkta ortağı yoktur. O, her şeyi
yaratıp bir ölçüye göre düzenleyerek takdir etmiştir.
3 - Kâfirler, O'nu bırakıp bir şey yaratamayan, bilakis kendileri
yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye,
diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen tanrılar
edindiler.
4 - İnkâr edenler: "Bu Kur'ân Muhammed'in uydurmasıdır, ona başka
bir topluluk yardım etmiştir" diyerek haksız ve asılsız bir söz
uydurdular.
5 - "Kur'ân öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırmış da
sabah akşam kendisine okunmaktadır" dediler.
6 - Ey Muhammed! De ki: "Onu, göklerin ve yerin sırrını bilen
indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, merhamet
edendir."
7 - Şöyle dediler: "Bu ne biçim peygamber ki, yemek yer, sokaklarda
gezer? Ona, beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya!"
8 - "Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya besleneceği bir
bahçe olsaydı ya!" Bu zalimler, inananlara "Siz sadece büyülenmiş bir adama
uyuyorsunuz" dediler.
9 - Ey Muhammed! sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar
sapmışlardır, yol bulamazlar.
10 - Öyle yücedir O ki, dilerse sana ondan daha iyisini, altından
ırmaklar akan cennetler verir, sana köşkler de yapar.
11 - Fakat onlar o saati (kıyameti) de yalanladılar. Biz ise o
saati yalanlayanlara çılgın alevli bir ateş hazırladık.
12 - Ki, cehennem ateşi uzak bir mesafeden kendilerine görününce,
onun bir hışımlanmasını (kaynamasını) ve uğultusunu işitirler.
13 - Elleri boyunlarına bağlı olarak onun dar bir yerine
atıldıkları zaman da, oracıkta yok olmayı isterler.
14 - (Onlara şöyle denilir) Bu gün bir yok olmayı değil, nice yok
olmaları isteyin!
15 - De ki: Bu mu daha iyi, yoksa takva sahiplerine vaad olunan
ebedilik cenneti mi? Çünkü orası, onlar için bir mükafattır ve bir varış
yeridir.
16 - Onlar için orada ne isterlerse var, hem orada ebedî
kalacaklar. Çünkü bu Rabbinden yerine getirilmesi istenen bir vaaddir.
17 - Hele o gün Rabbin onları Allah'tan başka taptıkları şeylerle
toplar da, der ki: "Siz mi saptırdınız şu kullarımı, yoksa kendileri mi yolu
kaybettiler?"
18 - Onlar: "Sübhansın seni tenzih ederiz. Seni bırakıp da senden
başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat sen onlara ve atalarına o kadar
nimet verdin ki, sonunda seni anmayı unuttular ve helaki hak eden bir kavim
oldular." derler.
19 - (Bunun üzerine ötekilere hitaben şöyle denilir.) İşte
(taptıklarınız) sizi söylediklerinizde yalancı çıkardılar. Artık ne
(azabınızı) geri çevirebilir, ne de bir yardıma çare bulabilirsiniz ve
içinizden kim zulmederse, ona büyük bir azab tattıracağız.
20 - (Resulüm!) Biz senden evvel de peygamberleri başka türlü
göndermedik. Şüphesiz onlar hem yemek yiyorlar, hem çarşılarda geziyorlardı
(sokaklarda yürüyorlardı). Sizin bir kısmınızı bir diğerine fitne (imtihan
sebebi) kılmışızdır ki, bakalım sabredecek misiniz? Zira Rabbin her şeyi
hakkıyla görmektedir.
21 - Bununla beraber, bize kavuşmayı ummayanlar "Bize ya melekler
indirilmeliydi, ya da Rabbimizi görmeliydik" dediler. Andolsun ki, doğrusu
nefislerinde kendilerini büyük gördüler ve büyük azgınlık ettiler.
22 - Melekleri görecekleri gün, işte o gün, günahkarlara hiçbir
sevinç haberi yoktur. Ve yasak yasak, diyeceklerdir.
23 - Onların yaptıkları her bir iyi işi dikkate alırız, fakat onu
saçılmış zerreler haline getiririz.
24 - O gün cennetliklerin kalacakları yer çok iyi, dinlenecekleri
yer pek güzeldir.
25 - O gün gökyüzü beyaz bulutlar halinde yarılacak ve melekler
bölük bölük indirileceklerdir.
26 - İşte o gün gerçek hükümranlık, çok merhametli olan
Allah'ındır. Kâfirler için ise o, pek çetin bir gündür.
27 - O gün zalim kimse ellerini ısıracak: "Eyvah!" diyecek, "keşke
Peygamberin yanında bir yol tutsaydım!"
28 - "Eyvah!" diyecek, "keşke falancayı dost edinmeseydim.
29 - Çünkü zikir (Kur'ân) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan
saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yapayalnız ve yardımcısız
bırakmaktadır.
30 - Peygamber dedi ki: "Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'ân'ı terkedilmiş
(bir şey yerinde) tuttular."
31 - (Resulüm!) Ve işte biz böyle her peygamber için
günahkarlardan bir düşman yapmışızdır. Bununla beraber hidayet verici ve
yardımcı olarak Rabbin yeter.
32 - Yine o inkâr edenler dediler ki: "O Kur'ân ona, hepsi birden
indirilseydi ya"! Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle (parça
parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk.
33 - Hem onlar sana karşı herhangi bir mesel ile gelmezler ki, biz
sana (onun karşılığında) doğrusunu ve tefsirin daha güzelini getirmiş
olmayalım.
34 - O yüzleri üstü cehenneme toplanacaklar var ya! işte onlar,
yerleri en kötü, yolları en sapık olanlardır.
35 - Andolsun ki Musa'ya kitap verdik, kardeşi Harun'u da ona
yardımcı yaptık.
36 - "Haydi âyetlerimizi yalan sayan o kavme gidin" dedik. Sonunda
(yola gelmediklerinden) onları yerle bir ettik.
37 - Nuh kavmine gelince, Peygamberleri yalancılıkla itham
ettiklerinde, onları suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret
yaptık. Biz zalimler için acıklı bir azab
hazırlamışızdır.
38 - Ad'ı, Semud'u, Ress halkını ve bunlar arasında daha bir çok
nesilleri de (inkârcılıkları yüzünden helak ettik)
39 - Onların herbirine misaller getirdik; (ama ögüt almadıkları
için) hepsini kırdık geçirdik.
40 - (Resulüm!) Andolsun ki, (bu Mekke'li putperestler), bela ve
fenalık yağmuruna tutulmuş olan beldeye uğramışlardır. Peki onu da görmüyorlar
mıydı? Hayır! Onlar öldükten sonra dirilmeyi
ummamaktadırlar.
41 - Seni gördükleri zaman "Bu mu Allah'ın Peygamber olarak
gönderdiği?" diye hep seni alaya alıyorlar.
42 - "Şayet tanrılarımıza inanmakta sebat göstermeseydik,
gerçekten de bizi neredeyse tanrılarımızdan saptıracaktı" diyorlar. Azabı
gördükleri zaman, kimin yolunun sapık olduğunu
bilecekler!
43 - Kötü duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi gördün mü?
Şimdi ona sen mi vekil olacaksın?
44 - Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut
akıllanacağını mı sanıyorsun? Gerçekte onlar hayvanlar gibidir, hatta gidişçe
daha sapıktırlar.
45 - Rabbinin gölgeyi nasıl uzatmakta olduğunu görmedin mi?
Dileseydi onu elbet hareketsiz de kılardı. Sonra biz güneşi, ona (gölgeye)
delil kılmışızdır.
46 - Sonra da onu yavaş yavaş kendimize (başka yöne)
çekmekteyiz.
47 - Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü
yayılıp çalışma (zamanı) yapan O'dur.
48 - Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen ve
gökten tertemiz bir su indiren O'dur.
49 - Ki biz (o suyla) ölü toprağa can verelim, yarattığımız nice
hayvanlara ve insanlara su sağlayalım, diye.
50 - Andolsun bunu, insanların öğüt almaları için, aralarında
çeşit çeşit şekillerde anlatmışızdır; ama insanların çoğu ille nankörlük edip
diretmiştir.
51 - (Habibim!) Şayet dileseydik elbette her köye bir uyarıcı
(peygamber) gönderirdik.
52 - (Madem ki yalnız seni gönderdik) Öyleyse kâfirlere boyun eğme
ve bununla (Kur'ân ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver!
53 - Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu
ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir serhat koyan
O'dur.
54 - O (hakir) sudan, bir insan yaratıp ona bir neseb bahşeden ve
sıhriyet bağı ile akraba yapan O'dur. Rabbinin her şeye gücü yeter.
55 - (Böyle iken inkârcılar) Allah'ı bırakıp kendilerine ne fayda,
ne zarar veremeyen şeylere kulluk ediyorlar. İnkârcı olan kimse Rabbine karşı
uğraşıp durmaktadır.
56 - (Halbuki) biz seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak
gönderdik.
57 - De ki: "Ben, buna karşı sizden bir ücret değil, ancak Rabbine
doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanızı) istiyorum."
58 - Sen, ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. O'nu
hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak O yeter.
59 - Gökleri yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan,
sonra Arş'a hükmeden Rahmân'dır. Haydi ne dileyeceksen o her şeyden haberdar
olan (Rahmân)dan dile.
60 - Onlara "Rahmân'a secde edin" dendiği zaman, "Rahmân da
neymiş? Senin bize emrettiğine secde eder miyiz hiç?" derler ve bu emir
onların nefretini artırır.
61 - Gökte burçları var eden, onların içinde bir kandil (güneş) ve
nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir.
62 - İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile
gündüzü birbiri ardınca getiren O'dur.
63 - O çok merhametli Allah'ın (has) kulları onlardır ki,
yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman
(incitmeksizin) "selam" derler (geçerler).
64 - Ve onlar ki, Rablerine secdeler ve kıyamlar ederek yatarlar.
65 - Onlar ki, şöyle derler: Cehennem azabını üzerimizden sav!
Doğrusu onun azabı geçici bir şey değildir.
66 - Orası cidden ne kötü bir uğrak, ne kötü bir
konaktır.
67 - Ve onlar ki, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler;
ikisi arasında orta bir yol tutarlar.
68 - Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya
yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina
etmezler. Bunları yapan günahı(nın cezasını) bulur.
69 - Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada alçaltılmış olarak
temelli kalır.
70 - Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışlarda bulunanlar başka;
Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır,
engin merhamet sahibidir.
71 - Ve her kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o,
tevbesi kabul edilmiş olarak Allah'a döner.
72 - Ve onlar ki, yalan şahitlik etmezler, boş bir şeye
rastladıkları zaman vakar ile (oradan) geçip giderler.
73 - Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara
karşı sağır ve kör davranmazlar.
74 - Ve onlar ki: "Ey Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler
ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl" derler.
75 - İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek
makamları ile mükafatlandırılacaklar, orada hürmet ve selamla
karşılanacaklardır.
76 - Orada ebedî kalacaklar, orası ne güzel bir konak ve ne güzel
bir makamdır.
77 - (Resulüm!) De ki: "Rabbim size ne kıymet verir duanız olmasa?
(Ey inkârcılar! Size bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; o halde azab
yakanızı bırakmayacaktır!