11-HUD:
1 - Elif-Lâm-Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış,
sonra da herşeyden haberdar olan hikmet sahibi Allah tarafından âyetleri
ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
2 - (Şöyle ki:) Allah'dan başkasına kulluk etmeyin. Ben size O'nun
tarafından müjde vermek ve uyarmak için gönderilmiş gerçek bir
peygamberim.
3 - Ve Rabbinizin mağfiretini isteyin, sonra ona tevbe edin ki
sizi, belli bir süreye kadar güzel güzel yaşatsın. Ve her fazilet sahibine
layık olduğu ihsanı versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin için büyük bir
günün azabından korkarım.
4 - Dönüşünüz yalnızca Allah'adır. O'nun da herşeye gücü
yeter.
5 - Dikkat edin! Görmüyor musunuz, onlar düşmanlıklarını gizlemek
için göğüslerini çeviriyorlar. İyi bilin ki, onlar örtülerine bürünürlerken,
neyi gizleyip, neyi açığa vurduklarını Allah biliyor. Muhakkak ki Allah,
gönülde gizlenenleri de bilir.
6 - Yeryüzünde rızkı Allah'a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O,
onların karar kıldıkları yerleri de, emaneten durdukları yerleri de bilir.
Onların hepsi apaçık bir kitaptadır.
7 - O, öyle bir Allah'dır ki, hanginizin daha güzel amel
işleyeceğini imtihan etmek için gökleri ve yeri altı günde yarattı. Arşı da su
üstündeydi. Onlara "öldükten sonra tekrar dirileceksiniz" dersen, o kâfirler
de kesinlikle sana: " Bu apaçık bir sihirden başka birşey değildir."
diyecekler.
8 - Ve eğer bunlardan bir kısmının göreceği azabı belli bir süreye
kadar erteleyecek olursak, o zaman da "onu engelleyen nedir ki?" diyecekler.
İyi bilin ki, o azap onlara geldiği gün kendilerinden geri çevrilecek
değildir. Ve o alay ettikleri şey kendilerini kuşatmış olacaktır.
9 - Ve şayet insana tarafımızdan bir rahmet tattırır, sonra da onu
kendisinden geri alırsak, şüphesiz o ümitsiz ve nankör bir kimse olur.
10 - Ve şayet ona dokunan bir sıkıntıdan sonra bir nimet
tattırırsak, "Artık benden bütün kötülükler silinip gitti." der, mutlaka
böbürlenir ve şımarır.
11 - Ancak (her iki halde de) sabır gösterip iyi ameller
işleyenler müstesnadır. İşte onlara bir mağfiret ve büyük bir mükafat
vardır.
12 - (Ey Resulüm!) Şimdi belki sen, "Ona bir hazine indirilse, ya
da beraberinde bir melek gezip dolaşsa ya!" diyorlar diye sana vahyolunan
vahyin bir kısmını terkedecek olursun ve bundan dolayı da göğsün daralır. Sen
yalnızca bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir.
13 - Yoksa "onu kendi uydurdu" mu diyorlar? O halde sen de onlara
de ki: "Haydi siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin. Allah'dan başka
çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın. Eğer doğru
söylüyorsanız" (bunu yaparsınız).
14 - Yok eğer bunun üzerine size cevap vermedilerse, artık bilin
ki, bu Kur'ân ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir. O'ndan başka ilâh yoktur.
Artık müslüman oluyorsunuz, değil mi?
15 - Her kim dünya hayatını ve güzelliklerini isterse biz onlara
amellerinin karşılığını orada tamamen öderiz. Bu hususta kendilerine bir
densizlik yapılmaz.
16 - Fakat onlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendilerine ateşten
başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşuna gitmiştir. Zaten bütün
yaptıkları da batıldır.
17 - O dünyayı isteyenler, hiç Rabbinden açık bir belge üzere olan
kimse gibi midir? O belgeyi yine Allah'dan gelen bir şahid olarak Kur'ân
izliyor, ondan önce de bir rehber ve rahmet olan kitap, Musa'nın kitabı yine
onu destekliyor. Böyle olanlar Kur'ân'a inanırlar. Hangi hizipten olursa olsun
kim onu inkâr ederse, ona vaad edilen yer ateştir. İşte bütün bunlardan dolayı
sen de bu Kur'ân'dan şüphe içinde olma. Kesinlikle o haktır, Rabbindendir.
Fakat insanların çoğu iman etmezler.
18 - Üstelik bir yalanı Allah'a iftira edenden daha zalim kim
olabilir? Bunlar Rablerinin huzuruna arzolunacaklar, şahitler de şöyle
diyecekler: "İşte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir". İyi bilin ki:
Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir.
19 - Onlar ki, Allah yolundan döndürmeye çalışırlar ve o yolu eğri
büğrü yapmak isterler. Üstelik onlar, evet onlar ahirete de inanmazlar.
20 - Onlar yeryüzünde (herkesi) yıldıracak değillerdir.
Kendilerini koruyacak Allah'dan başka kimseleri de yoktur. Onların azabı kat
kat olacaktır. Üstelik onlar hakkı işitmeye tahammül edemiyorlardı ve de
görmüyorlardı.
21 - Onlar kendilerine yazık etmiş olan kimselerdir. O iftira edip
uydurdukları da kendilerinden yüz çevirip gitmişlerdir.
22 - Kesinlikle bunlar ahirette de en ziyade hüsrana uğrayacak
olanlardır.
23 - Fakat iman edip salih amel işleyenler ve Rablerine karşı
edepli olanlar, güvenen ve itaat edenler var ya, işte bunlar da cennet
ehlidirler. Onlar orada ebedi kalırlar.
24 - Bu iki ayrı grubun meseli, kör ve sağır ile gören ve işiten
gibidir. Bunlar hiç eşit olabilirler mi? Hâlâ düşünmeyecek misiniz?
25 - Andolsun ki, vaktiyle Nuh'u da kavmine gönderdik, O, onlara
şöyle dedi: "Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım."
26 - "Allah'dan başkasına ibadet etmeyin! Ben, size gelecek acı
bir günün azabından korkarım."
27 - Buna karşılık, kavminin ileri gelen kâfirlerinden bir kısmı
dediler ki: "Biz seni bizim gibi insanlardan biri olarak görüyoruz, başka
değil. İlk bakışta bizim ayak takımımızdan başkasının senin arkana düştüğünü
görmüyoruz. Sizin bizden fazla bir meziyetinizi de görmüyoruz. Aksine sizi
yalancılar sanıyoruz."
28 - Nuh dedi ki; "Ey kavmim! Peki şu söyleyeceğime ne
diyeceksiniz? Ben Rabbimden apaçık bir delil üzere isem ve O, bana kendi
tarafından bir rahmet bahşetmişse, size de onu görecek göz verilmemişse biz,
istemediğiniz halde onu size zorla mı kabul ettireceğiz?"
29 - "Ey kavmim! Ben sizden herhangi bir mal mülk istemiyorum.
Benim mükafatım ancak Allah'a aittir. Ve ben ona iman edenleri kovacak
değilim. Onlar elbette Rablerine kavuşacaklar. Fakat ben de sizi cahillik eden
bir kavim görüyorum."
30 - "Ey kavmim, ben onları etrafımdan kovacak olursam, Allah'dan
beni kim kurtarabilir? Siz hiç düşünmez misiniz?"
31 - Ben size "Allah'ın hazineleri benim yanımdadır." demiyorum
ki. Ben size "Ben bir meleğim." de demiyorum. O sizin kendinize göre, hor
gördükleriniz hakkında "Allah onlara hiçbir hayır vermez." de demiyorum.
Onların içlerindeki niyeti, en iyi Allah bilir. (Bu söylediklerimin aksini
iddia etseydim) asıl o zaman zalimlerden olurdum.
32 - Dediler ki; "Ey Nuh! Bizimle didişip durdun, didişmende de
çok ileri gittin. Eğer doğru söylüyorsan, bizi tehdit ettiğin şu azabı getir
de görelim."
33- Nuh dedi ki; "Onu ancak Allah dilerse getirir. Ve siz O'nu
yıldıracak değilsiniz."
34 - Ben size öğüt vermek istemiş olsam da, eğer Allah sizi helâk
etmeyi murad ediyorsa, zaten öğüt vermemin size bir faydası olmaz. Rabbiniz
O'dur ve nihayet O'na döndürüleceksiniz.
35 - Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? De ki; "Eğer uydurdumsa
vebali benim boynumadır. Bense sizin yüklendiğiniz vebalden uzağım".
36 - Ayrıca Nuh'a şöyle vahyettik: "Bil ki kavminden şimdiye kadar
iman etmiş olanlardan başka artık kimse iman etmeyecektir. Onun için
yaptıkları şeylerden dolayı kederlenme."
37 - Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulüm
yapanlar hakkında da bana bir şey söyleme. Çünkü onlar kesinlikle suda
boğulacaklardır.
38 - Gemiyi yapıyordu, kavminden bazı ileri gelen gruplar, onun
yanından gelip geçtikçe, onunla alay ediyorlardı. Nuh dedi ki: "Bizimle
eğleniyorsunuz, biz de sizinle tıpkı bizimle eğlendiğiniz gibi alay edip
eğleneceğiz."
39 - O perişan edici azabın kime geleceğini ve o sürekli azabın
kimin başına ineceğini ilerde bileceksiniz.
40 - Nihayet emrimiz geldiği ve tennur (tandır veya geminin
kazanı) tutuşup parladığı zaman dedik ki; "Erkeği ve dişisi olan her canlıdan
ikişer tane, aleyhlerinde hüküm verilmiş olanların dışında, aileni ve iman
etmiş olanları geminin içine yükle". Zaten beraberinde iman edenler çok az
idi.
41 - Nuh dedi ki; "Allah'ın adıyla binin içine. Onun akışı da,
duruşu da (O'nun adıyladır). Hiç şüphesiz Rabbim gerçekten çok bağışlayıcı,
çok esirgeyicidir.
42 - Gemi içindekilerle birlikte, dağlar gibi dalgalar arasında
akıp gidiyordu. Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna bağırdı: "Yavrucuğum,
gel, bizimle beraber bin! Kâfirlerle beraber olma!"
43 - O, dedi ki; "Ben, beni sudan koruyacak bir dağa çıkacağım".
Nuh da "Bu gün Allah'ın merhamet ettiğinden başkasını, Allah'ın bu emrinden
koruyacak kimse yoktur." dedi. Derken dalga aralarına giriverdi. O da
boğulanlardan oldu.
44 - Allah tarafından denildi ki: "Ey yeryüzü suyunu yut! Ey
gökyüzü sen de suyunu kes! Ve sular çekildi. Emir yerine gelmiş oldu. Gemi de
Cudi dağı üzerine oturdu. O zalim kavme böylece dünyadan uzak olun
denildi.
45 - Nuh Rabbine niyaz edip dedi ki: "Ey Rabbim! Oğlum benim
ehlimdendi senin vaadin de elbette haktır ve gerçektir. Ve sen hakimler
hakimisin."
46 - Allah: "Ey Nuh! O kesinlikle senin ehlin (âilen)'den
değildir. Çünkü o salih olmayan bir amelin sahibidir. Hakkında bilgin olmayan
bir şeyi benden isteme! Ben, seni, cahillerden olmaktan sakındırırım."
47 - Nuh: "Ey Rabbim! Ben bilmediğim bir şeyi istemiş olmaktan
dolayı sana sığınırım. Sen beni bağışlamazsan, bana merhamet etmezsen ben
hüsrana uğrayanlardan olurum.
48 - "Ey Nuh!" denildi, " Bizden bir selâm sana ve seninle
birlikte olanlardan gelecek ümmetlere, kutluluk dileğiyle gemiden in. İlerde
kendilerini bir çok nimetten faydalandıracağımız, sonra da bu yüzden
kendilerine tarafımızdan acıklı bir azap dokunacak nice ümmetler olacaktır."
49 - İşte bunlar gayb haberlerindendir. Bunları sana vahiyle
bildiriyoruz. Bundan önce bunları ne sen bilirdin, ne de kavmin. O halde
sabret, akıbet muhakkak muttakilerindir.
50 - Âd kavmine de kardeşleri Hud'u gönderdik. Dedi ki: "Ey
kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Siz
sadece iftira edip duruyorsunuz."
51 - "Ey kavmim! Bu iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim
ecrim ancak beni yaratana aittir. Artık akıllanmayacak mısınız?"
52 - "Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret isteyin, sonra O'na tevbe
edin ki, üzerinize gökten bol bol bereket indirsin ve sizi kuvvetinize kuvvet
katarak çoğaltsın. Gelin günahkâr olarak dönüp gitmeyin."
53 - Dediler ki; "Ey Hud! Sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz
de senin sözünle tanrılarımızı terk etmeyiz. Ve biz sana inanmayız."
54 - "Ancak şu kadarını diyebiliriz ki; "tanrılarımızdan bazısı
seni fena çarpmış". O da dedi ki; "Allah'ı şahit tutuyorum, siz de şahid olun
ki ben, Allah'a koştuğunuz ortaklardan uzağım."
55 - "O'ndan başka herşeyden uzağım, artık hepiniz toplanın bana
istediğiniz tuzağı kurun, sonra hiç bekletmeyin.
56 - "Ben muhakkak ki, hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz
olan Allah'a dayanmaktayım. Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, idaresi ve
yönetimi O'nun elinde olmasın. Benim Rabbim, hiç şüphe yok ki, doğru
yoldadır."
57 - "Eğer, yine de yüz çevirirseniz, ben size ne ile
gönderilmişsem, işte onu tebliğ ettim. Ayrıca Rabbim, sizin yerinize başka bir
kavmi getirir de siz O'na zerrece zarar veremezsiniz. Hiç şüphesiz O, herşeyi
koruyup gözetendir.
58 - Ne zaman ki emrimiz geldi, Hud'u ve beraberindeki iman
edenleri, tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık, ayrıca onları çok ağır bir
azaptan da kurtardık.
59 - İşte Âd kavmi buydu. Rablerinin âyetlerini bile bile inkâr
ettiler ve peygamberlerine isyan ettiler. Başa geçen her zorbanın emrine uyup
arkasından gittiler.
60 - Hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde bir lânetle
izlendiler. Bilin ki, Âd kavmi, gerçekten Rablerini inkâr ettiler. Yine bilin
ki, Hud'un kavmi olan Âd, defolup gittiler.
61 - Semud kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik. Dedi ki, "Ey
kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka bir tanrınız daha yoktur. Sizi
topraktan O meydana getirdi. Sizi orada ömür sürmeye O memur etti. Bu sebepten
O'nun mağfiretini isteyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır,
dualarınızı kabul eder."
62 - Dediler: "Ey Salih,! Bundan önce sen bizim içimizde ümit
beslenir bir zat idin. Şimdi bizi babalarımızın taptıklarına tapmaktan mı
engelliyorsun? Biz, doğrusunu istersen bizi davet ettiğin şeyden kuşkulandıran
bir şüphe içindeyiz."
63 - Salih dedi: "Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden açık bir mucize
üzerinde isem ve o bana tarafından bir rahmet bahşetmiş ise, ben Allah'a isyan
ettiğim takdirde beni O'ndan kim kurtarabilir? Demek ki, siz bana zarar
vermekten başka bir şey yapmıyorsunuz."
64 - "Ey kavmim! İşte şu, Allah'ın dişi devesi, size bir
mucizedir. Bırakın onu Allah'ın yer yüzünde (otlaklarında) otlasın. Ve ona
kötü bir maksatla el sürmeyin, sonra sizi yakın bir azap yakalar."
65 - Derken, o deveyi kestiler. Bunun üzerine Salih dedi ki:
"Yurdunuzda üç gün daha yaşayın. İşte bu, yalan çıkmayacak olan kesin bir
vaaddir."
66 - Ne zaman ki, azap emrimiz geldi, Salih'i ve beraberindeki
iman edenleri, tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtardık, üstelik o günün
perişanlığından da kurtardık. Hiç şüphesiz Rabbin güçlüdür, mutlak üstündür.
67 - O zalimleri, korkunç bir gürültü yakalayıverdi de oldukları
yerde çöküp kaldılar.
68 - Sanki orada güzel güzel yaşayıp durmamışlardı. Bak işte
Semud, gerçekten de Rablerine küfretmişlerdi. Bak işte nasıl yok olup
gittiler.
69 - Andolsun ki, İbrahim'e de elçilerimiz (melekler) müjde ile
geldiler ve "selâm" dediler, o da "selâm" dedi ve hemen gidip onlara
kızartılmış bir buzağı getirdi.
70 - Fakat onların o buzağıya el sürmediklerini görünce, tuhafına
gitti ve içinde onlara karşı bir korku uyandı. Onlar da "Korkma, biz Lut'un
kavmine gönderildik." dediler.
71 - İbrahim'in karısı ayakta duruyordu bunun üzerine yüzü güldü.
Ona İshak'ı ve İshak'ın arkasından da Ya'kub'u müjdeledik.
72 - "Vay başıma gelene!" dedi, "Ben bir kocakarıyım, kocam da
yaşlı bir adam. Bu gerçekten çok tuhaf bir şey!"
73 - Dediler: "Sen Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti
ve berekâtı üzerinizdedir. Ey ev halkı! Muhakkak ki O, hamiddir (övülmeye
lâyıktır), meciddir (cömertliği boldur)."
74 - İbrahim'den korku iyice geçip gidince, bu müjde de kendisine
gelince, bizim (meleklerimiz)le Lut kavmi hakkında tartışmaya girişti:
75 - Çünkü İbrahim, çok yumuşak huylu ve çok yufka yürekli (yanık
kalbli) idi.
76 - Melekler: "Ey İbrahim! Bu konuda bizimle tartışmaktan vazgeç.
Çünkü Rabbinin emri kesin olarak geldi ve onlara geri çevrilmesi mümkün
olmayan bir azap gelecektir.
77 - Ne zaman ki, elçilerimiz Lut'a geldiler, bunların gelişleri
yüzünden Lut fenalaştı, eli ayağı birbirine dolaştı ve "Bu gün çetin bir
gündür." dedi.
78 - Daha önceleri çirkin işler yapmış olan kavmi harıl harıl
koşup geldiler. Lut onlara: "Ey kavmim! İşte size kızlarım, onlar sizin için
daha temizdirler. Gelin Allah'tan korkun, beni misafirlerime rezil rüsvay
etmeyin. İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?" dedi.
79 - Onlar: "Sen de bilirsin ki, bizim senin kızlarınla bir
ilgimiz yoktur. Sen bizim ne istediğimizi gayet iyi biliyorsun."
dediler.
80 - Lut dedi: "Ne olurdu size karşı bir kuvvetim olsaydı, ya da
çok sarp bir yere sığınabilseydim."
81 - Melekler dediler: "Ey Lut! Şundan emin ol ki, biz Rabbinin
elçileriyiz. Onlar sana asla zarar veremezler. Sen, gecenin bir kısmı olunca
ailenle birlikte hemen buradan çık git. İçinizden hiç kimse geri kalmasın,
eşin başka. Çünkü ona da onlara gelecek olan musibet gelecektir. Haberin
olsun, helâk zamanları sabah vaktidir. Zaten sabah yakın değil mi?"
82 - Ne zaman ki, emrimiz geldi, o ülkenin altını üstüne getirdik
ve üzerlerine istif edilip pişirilmiş çamurdan taşlar yağdırdık.
83 - Bu taşlar Rabbinin katında damgalanmışlardı. Bunlar
zalimlerden uzak şeyler değildir.
84 - Medyen'e de kardeşleri Şu'ayb'i gönderdik. Dedi ki: "Ey
kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur. Ölçeği de,
teraziyi de eksik tutmayın. Ben sizi hayır (bolluk) içinde görüyorum. Bununla
beraber yine de sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum."
85 - "Ey kavmim! Ölçerken ve tartarken adaleti yerine getirin.
Halkın malına densizlik etmeyin ve yeryüzünde fesatçılık yaparak fenalık
etmeyin."
86 - Eğer mümin iseniz, Allah'ın helâlinden size ihsan ettiği kâr
sizin için daha hayırlıdır. Bununla beraber ben sizin üzerinize gözcü
değilim."
87 - Dediler ki; "Ey Şu'ayb, atalarımızın taptıklarını
terketmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana
namazın mı emrediyor? Oysa ki sen yumuşak huylusun ve aklı başında bir
adamsın."
88 - Şu'ayb dedi ki: "Ey kavmim! Şayet ben Rabbimden ispat edici
bir delil üzerinde bulunuyorsam ve şayet bana, O kendi katından güzel bir
rızık ihsan etmişse, söyleyin bakalım ben ne yapmalıyım? Ben size karşı
çıkmakla sizi menettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum. Ben sadece gücümün
yettiği kadar ıslah etmeye çalışıyorum. Muvaffakiyetim de ancak Allah'ın
yardımı ile olacaktır. Ben yalnızca O'na dayandım ve ancak O'na döneceğim."
89 - "Ey kavmim! Bana karşı gelmeniz sakın sizi, Nuh kavminin veya
Hud kavminin veya Salih kavminin başlarına gelen musibetler gibi bir musibete
uğratmasın. Lut kavmi de sizden uzak değildir.
90 - Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O'na tevbe ile yönelin.
Şüphesiz ki, benim Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.
91 - Dediler ki: "Ey Şu'ayb! Biz senin söylediklerinin çoğundan
birşey anlamıyoruz. Ayrıca seni içimizde çok zayıf biri olarak görüyoruz. Eğer
akrabaların olmasaydı mutlaka seni recmederdik (taşa tutardık). Senin bize
hiçbir üstünlüğün yoktur."
92 - Şu'ayb dedi: "Ey kavmim! Benim akrabalarım size Allah'dan
daha mı değerli ki, Allah'a sırt çevirip, onu unuttunuz? Muhakkak ki, Rabbim
bütün yaptıklarınızı çepeçevre kuşatmıştır."
93 - "Ey kavmim! Var gücünüzle yapacağınız ne varsa yapın! Ben de
görevimi yapmaya devam edeceğim. Perişan edecek azabın kime geleceğini ve
yalancının kim olduğunu ilerde anlayacaksınız. Bekleyiniz, ben de sizinle
beraber bekleyeceğim."
94 - Ne zaman ki, emrimiz geldi, Şu'ayb ve beraberindeki müminler,
tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtuldular. Ve o zalimleri korkunç bir
gürültü yakaladı da oldukları yerde çöküp kaldılar.
95 - Sanki orada hiç güzel gün görmemişlerdi. Dikkat edin, Semud
kavmi nasıl helâk olup gittiyse Medyen de öyle yok olup gitti.
96 - Andolsun Musa'yı da âyetlerimizle ve apaçık bir belge ile
gönderdik.
97 - Firavun'a ve cemaatine. Bunlar Firavun'un emrine uydular.
Halbuki Firavun'un emri hak değildir.
98 - Kıyamet günü, kavminin önüne düşer. Artık o bunları ateşe
götürmüştür. O varılan yer, ne kötü bir yerdir.
99 - Hem burada, hem de kıyamet gününde lanetle izlendiler. Onlara
verilen bu karşı destek ne fena bir destektir!
100 - İşte bu helâk olmuş memleketlerin önemli haberlerindendir.
Sana onu kıssa olarak anlatıyoruz. Onlardan yerinde duranlar da var,
biçilenler (yok olup gidenler) de.
101 - Biz onlara zulmetmedik, onlar kendi kendilerine
zulmettiler. Allah'ı bırakıp da taptıkları tanrılar, Rabbinin emri gelince
kendilerine hiçbir fayda sağlayamadılar. Hasarlarını arttırmaktan başka bir
şeye yaramadılar.
102 - İşte Rabbin, zalim memleketleri cezalandırdığı zaman böyle
cezalandırır. Çünkü O'nun cezası çok acı, çok çetindir.
103 - Ahiret azabından korkanlar için bunda muhakkak ki, bir
ibret vardır. O, öyle bir gündür ki, bütün insanlar onun için toplanacaktır ve
o, öyle bir gündür ki, mutlaka görülecektir.
104 - Biz onu sadece belli bir süreye kadar geciktiriyoruz.
105 - O gün gelince Allah'ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz.
Onların kimi bedbaht, kimi de mutludur.
106 - Bedbaht olanlar ateştedirler. Onlar orada başka türlü
soluyacak, başka türlü haykıracaklar.
107 - Onlar orada gökler ve yer durdukça duracaklar. Ancak
Rabb'inin diledikleri başka. Çünkü Rabbin dilediğini yapandır.
108 - Mutlu olanlar ise cennettedirler. Orada gökler ve yer
durdukça duracaklar, ancak Rabbinin diledikleri başka. (Bu) ardı arası
kesilmeyen bir ihsan olacak.
109 - O halde sakın şunların ibadet edişlerinden şüpheye düşme.
Daha önce ataları nasıl ibadet ediyor idiyseler bunlar da öyle ibadet
ediyorlar. Biz de kendilerine nasiplerini elbette eksiksiz olarak
öderiz.
110 - Andolsun ki, Musa'ya kitabı verdik, yine de onda ihtilafa
düşüldü. Eğer Rabbinden daha önce verilmiş bir karar olmasa idi, elbette
haklarında hüküm verilmiş bitmişti. Muhakkak ki onlar, bundan kuşkulu bir
şüphe içindedirler.
111 - Gerçekten de onların her biri öyle kimselerdir ki,
yaptıklarının karşılığını Rabbin kendilerine hakkiyle ödeyecektir. Çünkü O,
onların yaptıkları her şeyden haberdardır.
112 - İşte bundan dolayı emrolunduğun gibi doğru ol!
Beraberindeki tevbe edenler de (doğru olsunlar). Aşırı gitmeyin! Muhakkak ki
O, bütün yaptıklarınızı görüp durmaktadır.
113 - Ve zulüm yapanlara yakınlık göstermeyin ki, size de ateş
dokunmasın. Allah'dan başka yardımcılarınız da yoktur. Sonra yardım da
göremezsiniz.
114 - Gündüzün her iki tarafında ve gecenin saçaklarında (gündüze
yakın olan saatlerinde) namaz kıl! Muhakkak ki, iyilik kötülükleri giderir. Bu
ise, düşünebilenlere bir öğüttür.
115 - Ve sabret! Çünkü Allah iyilik edenlerin mükafatını
yitirmez.
116 - Sizden önceki devirlerden bakıyye sahipleri (kitap ehli)
yeryüzünde bozgunculuktan vazgeçirmeye çalışsalardı ne iyi olurdu. Fakat
onların içinden kurtardığımız pek az kimse bunu yaptı. O zulmedenler ise
şımartıldıkları refahın peşine düştüler ve hepsi de suçlu oldular.
117 - Senin Rabbin, halkları iyi ve ıslahatçı iken, o
memleketleri haksız yere helak edecek değildir.
118 - Eğer Rabbin dileseydi elbette bütün insanları tek bir ümmet
yapardı. Halbuki yine de ihtilaf edip duracaklardı.
119 - Ancak Rabbinin rahmetle yarlığadığı kimseler başka. Onun
içindir ki, onları yarattı. Ve Rabbinin "Andolsun ki cehennemi cinlerden ve
insanlardan tamamen dolduracağım" sözü böylece tamam oldu.
120 - Peygamberlere ait haberlerden kalbini yatıştıracak
olanlardan her türlüsünü sana kıssa olarak anlatıyoruz. Bunda da sana bir
hakikat, müminlere de bir öğüt ve ibret gelmiştir.
121 - İmana gelmeyen o kâfirlere de ki: "Elinizden geleni geri
koymayın! Biz de yapacağımızı yapacağız."
122 - Siz bekleyin görün, biz de bekleyip göreceğiz.
123 - Göklerin ve yerin gaybını bilmek yalnızca Allah'a
mahsustur. Her iş O'na döndürülür. Sen yalnızca O'na ibadet et ve yalnızca
O'na dayan. Rabbin yaptıklarınızın hiçbirinden gafil değildir.