10-YUNUS:
1 - Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar o hikmetli kitabın
âyetleridir.
2 - İnsanları (eğri yolun sonundan) korkut, inananlara Rableri
nezdindeki yüksek makamları müjdele, diye içlerinden bir adama vahyimizi
göndermemiz onlara tuhaf mı geldi? Kâfirler: "Hiç şüphesiz bu besbelli bir
sihirbaz." dediler.
3 - Rabbiniz o Allah'dır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı,
sonra arş üzerine istiva etti (onu hükmü altına aldı), işi tedbir eyliyor.
O'nun izni olmaksızın hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah
budur. O'na ibadet ediniz! Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?
4 - Dönüşünüz hep O'nadır. Allah'ın vaadi haktır. Herşeyi ilk
baştan yaratan O'dur. Sonra iman edip salih amel işleyenleri hak ettikleri
ölçüde mükâfatlandırmak için geri döndürecek olan yine O'dur. Kâfirlere de
inkâr ettikleri için kaynar sudan bir içki ve acıklı bir azap
vardır.
5 - O Allah'dır ki, senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye
güneşi bir ışık, ayı da bir nur yaptı. Ve aya menziller tayin etti. Allah bunu
hak olarak yarattı. O, bilecek olan bir kavim için âyetlerini ayrıntılı olarak
açıklar.
6 - Elbette gece ile gündüzün birbiri ardınca değişip durmasında ve
Allah'ın göklerde ve yerde yarattıklarında sakınan bir kavim için bir çok
delil vardır.
7 - Bize kavuşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olup onunla
tatmin bulanlar ve bizim âyetlerimizden gafil olanlar da vardır
muhakkak.
8 - İşte bunların kendi elleriyle ettikleri yüzünden varacakları
yer cehennemdir.
9 - Hiç şüphesiz iman edip salih ameller işleyenleri, imanlarından
dolayı Rableri hidayete erdirir. Naîm cennetlerinde altlarından ırmaklar akar
durur.
10 - Onların oradaki duaları: "Allahım, sen yücelerden yücesin";
sağlık dilekleri "selâm", dualarının sonu da "Âlemlerin Rabbi Allah'a
hamdolsun." diye şükretmek olacaktır.
11 - Eğer Allah, insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri gibi, şerri
de alel-acele verseydi, onların hemen ecellerini getiriverirdi. Fakat bize
kavuşmayı ummayanları kendi hallerine bırakırız da azgınlıkları içinde
bocalayıp giderler.
12 - İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman, gerek yan yatarken, gerek
otururken, gerek dikilirken bize dua eder. Kendisinden sıkıntısını
gideriverdik mi sanki kendisine dokunan o sıkıntı için bize hiç yalvarmamış
gibi aldırmadan geçer gider. İşte o aşırı gidenlere yaptıkları şeyler böyle
güzel gelir.
13 - Andolsun ki, sizden önceki devirlerin bir çok kavmini,
peygamberleri kendilerine bir çok belge ile geldikleri halde zulmettikleri ve
imana gelmedikleri için helak ettik. İşte günahkârlar topluluğunu biz böyle
cezalandırırız.
14 - Sonra onların ardından sizi yeryüzüne halifeler yaptık ki,
bakalım nasıl ameller işleyeceksiniz.
15 - Böyle iken, âyetlerimiz, kesin birer belge olarak kendilerine
okunduğu zaman, o bizimle karşılaşmayı ummayanlar, "Bundan başka bir Kur'ân
getir veya bunu değiştir." dediler. De ki, "Onu kendiliğimden değiştiremem,
benim açımdan bu olacak bir şey değildir. Ben ancak bana vahyolunana uyarım.
Rabbime isyan edersem, şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım."
16 - De ki, "Eğer Allah dileseydi ben onu size okumazdım. O da onu
hiçbir şekilde size bildirmezdi. Bilirsiniz ki, ben sizin içinizde bundan önce
yıllarca bulundum. Siz hâlâ aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?"
17 - Artık bir yalanı Allah'a iftira eden veya O'nun âyetlerini
inkar edenden daha zalim kim olabilir? Hiç şüphesiz o mücrimler iflah
olmayacaklar.
18 - Allah'ı bırakıyorlar da, kendilerine ne fayda, ne de zarar
verebilecek olan şeylere tapıyorlar ve "Bunlar bizim Allah katında
şefaatçilerimizdir." diyorlar. De ki, "Siz Allah'a göklerde ve yerde O'nun
bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?" Allah onların ortak koştukları
şeylerin hepsinden münezzehtir.
19 - İnsanlar, aslında bir tek ümmet idiler, sonra ihtilafa düşüp
ayrı ayrı oldular. Eğer Rabbinden bir karar çıkmamış olsa idi, ihtilaf edip
durdukları şeyler hakkında şimdiye kadar aralarında çoktan hüküm verilmiş
olurdu.
20 - Bir de "Ona Rabbinden daha başka bir âyet indirilse ya!"
diyorlar. De ki: "Gaybı bilmek ancak Allah'a mahsustur, bekleyiniz bakalım,
ben de sizinle beraber bekleyeceğim şüphesiz."
21 - İnsanlara dokunan bir sıkıntıdan sonra kendilerine bir rahmet
tattırdığımız zaman, âyetlerimiz hakkında derhal bir takım hilekârlıklara
girişirler. De ki: "Allah'ın hilesi daha çabuktur. Haberiniz olsun ki
elçilerimiz yaptığınız hileleri yazıp duruyorlar".
22 - Sizi karada ve denizde gezdirip dolaştıran O'dur. Hatta
gemilerde bulunduğunuz ve o gemiler, içindekilerle beraber hoş bir esinti ile
akıp gittikleri ve tam keyiflendikleri sırada o gemilere şiddetli bir fırtına
gelir çatar ve her taraftan onlara dalgalar gelmeye başlar. Bütünüyle
kuşatılıp artık bittiklerini sanırlar. İşte o vakit tam ihlas ile Allah'a
yalvarır ve dindar olurlar: "Eğer bizi buradan kurtarırsan, andolsun ki,
şükredenlerden olacağız." derler. 23- Sonra Allah onları oradan kurtarır,
kurtulur kurtulmaz yeryüzünde çeşitli taşkınlıklara başlarlar. Ey insanlar
taşkınlığınız sırf kendi zararınızadır. Şu değersiz dünya hayatının bir süre
tadını çıkarınız, sonra nasıl olsa dönüp bize geleceksiniz. Biz de bütün
yaptıklarınızı tek tek size haber vereceğiz.
23 - Sonra Allah onları oradan kurtarır, kurtulur kurtulmaz
yeryüzünde çeşitli taşkınlıklara başlarlar. Ey insanlar taşkınlığınız sırf
kendi zararınızadır. Şu değersiz dünya hayatının bir süre tadını çıkarınız,
sonra nasıl olsa dönüp bize geleceksiniz. Biz de bütün yaptıklarınızı tek tek
size haber vereceğiz.
24 - Dünya hayatının misali şöyledir: Gökten indirdiğimiz su ile,
insanların ve hayvanların yediği bitkiler birbirine karışmıştır. Nihayet
yeryüzü süslerini takınıp süslendiği ve sahipleri kendilerini ona gücü yeter
sandıkları bir sırada, geceleyin veya gündüzün, ona emrimiz gelivermiştir,
ansızın ona öyle bir tırpan atıvermişiz de sanki bir gün önce orada hiçbir
şenlik yokmuş gibi oluvermiştir. Düşünen bir kavim için âyetlerimizi işte
böyle açıklarız.
25 - Allah, selamet yurduna çağırıyor ve dilediğini de doğru yola
hidayet ediyor.
26 - İyi iş, güzel amel yapanlara daha güzeli ve daha fazlasıyla
karşılık vardır. Yüzlerine ne kara bulaşır, ne de aşağılanırlar. Cennet ehli
işte bunlardır. Orada ebedî kalacaklardır.
27 - Kötülük kazanmış olanlara gelince, kötülüğün cezası, misli
kadardır. Ve onları bir aşağılık ve eziklik kaplar. Onlar için Allah'dan başka
hiçbir kurtarıcı yoktur. Yüzleri karanlık gecelerden bir parçaya bürünmüş
gibidir. İşte onlar cehennem ehlidir. Orada ebedî kalacaklardır.
28 - O gün ki, hepsini mahşere toplayacağız, sonra da o şirk
koşanlara "Haydi yerlerinize! Siz de, ortak koştuklarınız da!" diyeceğiz.
Artık aralarını iyice açmışız. O ortak koştukları şeyler, "Siz bize
tapmıyordunuz ki." diyecekler.
29 - "Şimdi sizinle bizim aramızda şahit olarak Allah yeter. Sizin
bize ibadet ettiğinizden bizim haberimiz yoktur" (diyecekler).
30 - İşte burada herkes geçmişte yaptığını bulacak. Ve gerçek
mevlaları olan Allah'a döndürülecekler. İftira edip uydurdukları şeyler de
kendilerinden büsbütün uzaklaşıp gidecek.
31 - De ki, "size gökten ve yerden kim rızık veriyor? O, kulaklara
ve gözlere hükmeden kim? Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran kim? İşleri
idare eden kim?" Hemen "Allah'dır" diyecekler. De ki, "O halde Allah'a karşı
gelmekten sakınmaz mısınız?"
32 - İşte o Allah sizin gerçek Rabbinizdir. Gerçeğin dışında
sapıklıktan başka ne vardır? O halde haktan nasıl çevriliyorsunuz?
33 - Hak dinden çıkmış fasıklara Rabbinin kelimesi şöyle
gerçekleşti: Onlar artık imana gelmezler.
34 - De ki: "Allah'a eş tuttuğunuz ortaklarınızdan, önce yaratıp,
sonra da onu çevirip yeniden diriltecek var mı?" De ki, "Önce yaratıp, sonra
da onu yeniden yaratacak olan Allah'dır. O halde nasıl yoldan saptırılıyor,
döndürülüyorsunuz?"
35 - De ki, "Ortak koştuklarınızdan doğru yolu gösterecek olan var
mıdır?" Deki, "Allah, hak olan doğru yola hidayet eder. O halde doğru yola
hidayet eden mi kendisine uyulmaya daha layıktır, yoksa kendisine yol
gösterilmeyince onu bulamayan mı daha layıktır. O halde ne oluyorsunuz? Nasıl
hükmediyorsunuz?"
36 - Onların birçoğu zandan başka bir şeye uymaz. Zan ise haktan
hiç bir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz ki, Allah onların ne yaptıklarını bilir.
37 - Bu Kur'ân, Allah'dan başkası tarafından uydurulamaz, lâkin
kendinden önceki kitapları tasdik eder ve o kitabı (levh-i mahfuzu) ayrıntılı
olarak açıklar. Onda şüphe edilecek hiç bir şey yoktur. Âlemlerin Rabbi
tarafından indirilmiştir.
38 - "Onu o (peygamber) uydurdu" mu diyorlar? De ki; "Haydi siz de
onun gibi bir sûre getirin ve Allah'dan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onu
da yardıma çağırın. Eğer sözünüzde sadık iseniz (bunu yapın).
39 - Hayır. Onlar bilgileriyle kavrayamadıkları, te'vili de
kendilerine hiç gelmemiş olan bir şeyi yalan saydılar. Bunlardan önce gelip
geçenler de yine böyle inkâr etmişlerdi, amma bak zalimlerin akıbeti nasıl
oldu.
40 - Onlardan ona (Kur'ân'a) inanacaklar da var, inanmayacaklar da
var. Rabbin fesatçıları en iyi bilendir.
41 - Eğer seni inkâr etmeyi sürdürürlerse, de ki; "Benim amelim
bana, sizin ameliniz de size aittir. Benim yapacağım sizi ilgilendirmez, sizin
yapacağınız da beni ilgilendirmez."
42 - İçlerinden seni dinlemeye gelenler de var. Sen, sağırlara,
üstelik akılsız da olanlara dinletebilir misin?
43 - İçlerinden sana bakanlar da var. Fakat sen, körlere, üstelik
basiretleri de yoksa hidayet edip yol gösterebilecek misin?
44 - Şurası kesindir ki Allah, insanlara zerre kadar zulmetmez. Ne
var ki, insanlar kendi kendilerine zulmedip duruyorlar.
45 - Allah'ın onları haşredip toplayacağı günde, sanki onlar
dünyada gündüz bir parça kalmışlar da aralarında tanışmışlar gibi olacak.
Allah'ın huzuruna çıkacaklarına inanmamış ve doğru yolu tutmamış olanlar hiç
şüphesiz en büyük ziyana uğramış olacaklar.
46 - Onlara vaad ettiğimizin bir kısmını sana göstersek de,
göstermeden seni vefat ettirsek de, sonunda onların dönüşü bize olacak. Sonra
onların ne yapacaklarına Allah şahit olacaktır.
47 - Her ümmetin bir peygamberi vardır. O peygamberleri gelince
aralarında adaletle hüküm verilir. Onlar hiç zulüm görmezler.
48 - Onlar, "Eğer doğru söylüyorsanız bu vaad ne zaman yerine
gelecek?" diyorlar.
49 - De ki, "Ben, Allah'ın dilediğinin dışında kendi kendime ne
bir zarar ne bir fayda verebilirim". Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri
gelince artık ne bir an geri, ne bir an ileri
gidebilirler.
50 - De ki: "O'nun azabı size geceleyin uykuda veya güpe gündüz
gelecek olsa, ne dersiniz? Günahkârların onu alelacele istemeleri için ne
sebep vardır?"
51 - Bu azap meydana geldikten sonra mı iman edeceksiniz, yoksa
şimdi mi? Halbuki onun çarçabuk gelmesini istiyordunuz.
52 - Sonra o zulüm yapanlara "Tadın bakalım şu ebedi azabı!"
denilecek. Vaktiyle kazandığınızdan başkası ile mi cezalandırılacaksınız?"
53 - "O azap gerçek mi?" diye sana soruyorlar. De ki; "Evet.
Rabbim hakkı için o kesin bir gerçektir. Ve siz bundan yakayı
kurtaramazsınız."
54 - Zulüm yapmış olan herkes, azabı görünce yeryüzündeki her
şeyin sahibi olsa da, (o azaptan kurtulmak için) hepsini feda ederdi. Ve içten
içe pişmanlık duyardı. Fakat aralarında adaletle hüküm verilir ve hiçbirine
zulüm yapılmaz.
55 - Haberiniz olsun ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır.
Açın gözünüzü, Allah'ın vaadi muhakkak ki, haktır, gerçektir. Lâkin onların
çoğu bunu bilmezler.
56 - O, hem can veren, hem can alandır. Ve hepiniz O'na döndürülüp
götürüleceksiniz.
57 - Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüller derdine bir
şifa, müminlere bir hidayet ve rahmet geldi.
58 - De ki, "Allah'ın ihsanıyla ve rahmetiyle, yalnızca bunlarla
sevinç duysunlar. Bu, onların biriktirip durduklarından daha hayırlıdır."
59 - De ki, "Baksanıza, Allah sizin için nice rızıklar indirdi,
siz onlardan bir kısmını haram, bir kısmını helâl yaptınız". De ki, "Size
Allah mı izin verdi, yoksa siz Allah'a iftira mı ediyorsunuz?"
60 - Allah'a yalanı iftira edenler kıyamet gününü ne sanıyorlar?
Allah, insanlara çok ihsanda bulunmuştur, lâkin insanların çoğu
şükretmezler.
61 - Hangi işi yaparsan yap, Kur'ân'dan ne okursan oku, ne işte
çalışırsan çalış, unutmayın ki, siz ona dalıp gitmişken, biz sizin üzerinizde
şahidiz. Ne yerde, ne de gökte zerre kadar hiç bir şey Rabbinin gözünden
kaçmaz. Ne zerreden daha küçük, ne de ondan daha büyük! Ancak bunların hepsi
apaçık bir kitaptadır.
62 - Açın gözünüzü! Allah'ın dostları üzerine ne korku vardır, ne
de onlar mahzun olurlar.
63 - Onlar ki, iman etmişler ve Allah'a karşı gelmekten
sakınmışlardır.
64 - Onlara dünya hayatında da, ahiret hayatında da müjdeler
vardır. Allah'ın sözlerinde değişiklik yoktur. İşte bu en büyük
kurtuluştur.
65 - Habibim, onların lafları seni üzmesin. Çünkü şan ve şeref
bütünüyle Allah'ındır. O her şeyi işitiyor, hepsini görüyor.
66 - Açın gözünüzü! Göklerde kim var, yerde kim varsa hep
Allah'ındır. Allah'dan başkasına tapanlar dahi, Allah'a ortak koştuklarına
uymuş olmuyorlar, ancak zanna uymuş oluyorlar. Ve yalandan başka bir şey
söylemiyorlar.
67 - O, öyle bir Allah'dır ki, içinde dinlenesiniz diye sizin için
geceyi, göresiniz diye de gündüzü yaptı. Elbette bunda söz dinleyecek olan bir
kavim için âyetler (ibretler) vardır.
68 - Dediler ki: "Allah, kendine çocuk edindi". O, böyle şeylerden
münezzehtir. O, müstağnidir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Bu
hususta elinizde hiç bir delil yoktur. Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi
neden söylüyorsunuz?
69 - De ki: Allah'a iftira edenler elbette felah
bulmazlar.
70 - Dünyadaki zevkler çabuk biter. Sonra dönüşleri bize
olacaktır. Daha sonra da inkâr ettiklerinden dolayı o çetin azabı biz onlara
tattıracağız.
71 - Bir de onlara Nuh'un kıssasını oku: Hani o bir zamanlar
kavmine demişti ki: "Ey kavmim, eğer benim aranızda duruşum ve Allah'ın
âyetleriyle öğüt verişim size ağır geliyorsa, şunu bilin ki, ben yalnızca
Allah'a dayanmışımdır, artık siz ve ortaklarınız her ne yapacaksanız toplanıp
bütün gücünüzle karar veriniz. Sonra bu işiniz size dert olmasın. Sonra bana
ne yapacaksanız yapın, bana mühlet de vermeyin".
72 - Eğer yüz çevirirseniz çevirin, ben de sizden bir ücret
istemedim ya! Benim mükafatımı ancak Allah verir. Ve ben O'nun emrine boyun
eğen müslümanlardan olmakla emrolundum.
73 - Buna rağmen yine de onu inkâr ettiler. Biz de onu ve gemide
kendisiyle beraber olanları kurtardık. Ve onları yeryüzüne halifeler yaptık.
Âyetlerimizi inkâr edenleri ise suda boğduk. Bak işte uyarılanların akıbeti
nasıl oldu.
74 - Sonra onun arkasından birçok peygamberleri kavimlerine
gönderdik. Onlara açık mucizelerle geldiler. Fakat onlar bir defa yalan
dediklerine sonuna kadar bir türlü inanmadılar. İşte biz, haddi aşanların
kalblerini böyle mühürleriz.
75 - Sonra bunların arkasından Musa ile Harun'u âyetlerimizle
Firavun'a ve cemaatine gönderdik. İman etmeyi kibirlerine yediremediler ve
günahkâr bir kavim oldular.
76 - Kendilerine tarafımızdan hak gelince, "Muhakkak ki bu, apaçık
bir sihirdir." dediler.
77 - Musa dedi ki, "Size hak gelince, ona böyle mi diyorsunuz? Bu
sihir midir?" Halbuki sihirbazlar iflah olmazlar.
78 - Dediler ki: "Sen bizi, atalarımızdan kalan yoldan çeviresin
de yeryüzünde saltanat ikinizin olsun diye mi geldin? Biz ikinize de
inanmayız".
79 - Firavun da: "Bana bütün bilgili sihirbazları toplayıp
getirin!" dedi.
80 - Sihirbazlar gelince, Musa onlara: "Ortaya ne atacaksanız
atın!" dedi.
81 - Onlar ortaya atınca Musa dedi ki, "Sizin yaptığınız şey
sihirdir. Muhakkak ki, Allah onu iptal edecektir. Şüphe yok ki, Allah
fesatçıların işlerini düze çıkarmaz."
82 -Allah, hakkın hak ve gerçek olduğunu kelimeleriyle ispat eder,
günahkârların hoşuna gitmese de
83 - Firavun ve adamlarının kendilerini belaya uğratacağı
korkusundan dolayı Musa'ya kendi kavminin bir oymağından başka kimse iman
etmedi. Çünkü orada Firavun çok üstün idi ve o kesinlikle aşırı giden
taşkınlardandı.
84 - Musa dedi ki: "Ey kavmim! Siz gerçekten Allah'a iman
ettinizse, O'na samimiyetle teslim olan müslümanlardan oldunuzsa artık O'na
güvenin!"
85 - Onlar da: "Biz Allah'a güvendik. Ey Rabbimiz, bizi o zalim
kavmin fitnesine uğratma!" dediler.
86 - "Bizi rahmetinle o kâfir kavmin elinden kurtar!"
87 - Biz Musa ile kardeşine şöyle vahyettik: "Kavminiz için
Mısır'da birtakım evler hazırlayın ve evlerinizi kıbleye karşı yapın ve namazı
kılın ve müminlere müjde verin."
88 - Musa dedi: "Ey Rabbimiz! Sen Firavun'a ve adamlarına şu dünya
hayatında göz kamaştırıcı zenginlik ve bol bol servet verdin. Ey Rabbimiz!
Senin yolundan saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz! Onların mallarını sil süpür
ve kalblerine sıkıntı düşür. Çünkü onlar o acıklı azabı görmedikçe iman
etmeyecekler."
89 - Allah buyurdu: "Her ikinizin de duası kesinlikle kabul
olundu. Siz yine doğru ve dürüst olmaya devam edin. Kendini bilmeyenlerin
yoluna sakın uymayın."
90 - Ve sonra İsrailoğulları'nı denizden aşırdık. Firavun,
düşmanca saldırmak için derhal adamlarını ve askerlerini arkalarına düşürdü.
Ta ki, suda boğulmaya başlayınca "İnandım, gerçekten de İsrailoğulları'nın
iman ettiğinden başka tanrı yoktur. Ben de ona teslim olanlardanım." dedi.
91 - Şimdi mi? Oysa bundan önce hep isyan etmiştin ve
fesatçılardan idin.
92 - Biz de bugün senin bedenini arkandan gelenlere bir ibret
olsun diye kurtaracağız. Bununla beraber, insanların birçoğu âyetlerimizden
yine de gafildirler.
93 - Gerçekten İsrailoğulları'nı çok güzel bir yurda yerleştirdik
ve onlara hoş nimetlerden rızıklar verdik. Anlaşmazlığa düşmeleri de
kendilerine ilim geldikten sonra oldu. Şüphe yok ki, Rabbin, o anlaşmazlığa
düştükleri konularda kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
94 - Sana indirdiklerimizde herhangi bir şüpheye düşersen, senden
önce kitap okuyanlara sor. Andolsun ki, sana Rabbinden hak gelmiştir. Sakın
şüphe edenlerden olma!
95 - Ve sakın Allah'ın âyetlerini inkar edenlerden olma, sonra
hüsrana uğrayanlardan olursun.
96 - Doğrusu, aleyhlerinde Rabbinin hükmü kesinleşmiş olanlar
imana gelmezler.
97 - Onlara bütün mucizeler hep birden gelse, yine de o acıklı
azabı görünceye kadar inanmazlar.
98 - Fakat o vakit iman edip de imanları kendilerine fayda vermiş
bir kasaba olsaydı? Ancak Yunus'un kavmi iman ettikleri vakit, dünya hayatında
o rezillik azabını üzerlerinden kaldırmış ve bir süre onları rahata
kavuşturmuştuk.
99 - Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa hepsi toptan iman
ederlerdi. O halde insanları hep mümin olsunlar diye sen mi zorlayacaksın?
100 - Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kişinin iman etmesi mümkün
değildir. Akıllarını kullanmayanlar üzerine Allah bir uğursuzluk yükler.
101 - De ki: "Göklerde ve yerde olup bitenlere dikkatle bakın!"
Fakat o uyarmalar ve o âyetler, iman etmeyen bir kavme fayda vermez ki!
102 - Onlar, kendilerinden önce gelmiş geçmiş olanların
uğradıkları felaket günleri gibisinden başkasını mı bekliyorlar? De ki,
"Bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerden olacağım."
103 - Sonra biz, peygamberlerimizi ve iman edenleri kurtarırız.
İşte biz böyleyiz. Müminleri kurtarmak üzerimize düşen bir görevdir.
104 - De ki: "Ey insanlar! Eğer benim dinimde bir şüpheniz varsa,
şunu bilin ki, Allah'ı bırakıp da sizin taptıklarınıza tapmam. Lâkin sizin de
canınızı alacak olan Allah'a taparım. Bana müminlerden olmam emredilmiştir".
105 - "Ayrıca yüzünü tevhid dininden ayırma ve sakın müşriklerden
olma!" (diye emrolundum).
106 - "Ve Allah'dan başka, sana faydası da, zararı da
dokunmayacak olan şeylere yalvarma! Eğer yalvarırsan, o zaman hiç şüphesiz sen
zalimlerden olursun.
107 - Ve eğer Allah, sana bir zarar dokunduracak olursa, onu
O'ndan başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır dilerse, o zaman da
O'nun hayrını engelleyebilecek kimse yoktur. O, lütfunu dilediği kuluna nasip
eder. Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.
108 - De ki: "Ey insanlar! İşte size Rabbinizden hak geldi. Artık
kim hidayeti kabul ederse kendi canı için kabul etmiş olur. Kim sapıklık
ederse kendi zararına sapıklık etmiş olur. Ve ben sizin üzerinize vekil
değilim."
109 - Sana vahyolunana uy! Ve Allah hükmünü verinceye kadar
sabret. Çünkü O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.