Fetva Konuları
CENAZE VE KABİRLE İLGİLİ DİĞER KONULAR
372. Devir ve ıskatın dinimizde yeri var mıdır?
Iskat, kişinin sağlığında çeşitli sebeplerle eda edemediği namaz, oruç, kurban,
adak, keffâret... gibi dinî mükellefiyetlerinin, ölümünden sonra fidye ödenerek
düşürülmesi, böylece o kişinin bu tür borçlarından kurtulması anlamını taşır.
Kur’anı Kerim’de, “Oruca gücü yetmeyenler bir yoksul doyumu fidye öder” (Bakara,
2/184) buyurulmaktadır. Bu âyete göre, oruca dayanamayan veya mazeretleri
sebebiyle Ramazan’da ve diğer zamanlarda oruç tutmaktan aciz kimselerin, her bir
oruç günü için fidye ödemeleri gerekir. Fakihlerin çoğunluğu, bu âyeti
celiledeki oruç yerine fidye ödenmesi hükmüne illet olan vasfın “acz” olduğuna
hükmederek, mazeretli veya mazeretsiz oruç tutmamış ve kaza etmeden vefat etmiş
olan kimselerin oruç borçları için de fidye ödeneceğini, hatta bu kimselerin bu
konuda vasiyette bulunmaları gerektiğini ifade etmişlerdir. Oruç tutmaktan aciz
olma yönüyle ölen kişinin durumu mazeret sebebiyle oruç tutamayan kimselerin
durumuna kıyas edilebilir. Ölenin bu konuda vasiyeti varsa, bu kıyas hükmü daha
da kuvvet kazanmış olur. Vasiyet yoksa mirasçılar bunu yapmaya mecbur değildir.
Ölen kişi miras bırakmamışsa veya bıraktığı mal yetmezse kendi mallarından
teberru olarak da verebilirler. Oruç için bu şekilde yapılacak ıskat, dinî
hükümlere uygundur.
Namazların ıskatına gelince; bir kişinin namaz borçlarının fidye ile
ödenebileceğine dair Kur’an ve sünnette ne bir delil ne bir işaret vardır. Bu
itibarla fidye ile namaz borçlarının düşeceği söylenemez. Ancak ihtiyaç
sahiplerine yapılacak yardımlar ölü adına yapılmış sadaka gibi olacağından
günahların bağışlanmasına ve Allah’ın affının tecellisine vesile olacağı umulur.
Nitekim Kur’anı Kerim’de “Şüphesiz, iyilikler kötülükleri giderir.” (Hûd,
11/114) buyurulmuştur. Ancak, belli bir miktar paranın fakire verilmesi ve onun
da güya hamiyetli davranarak aldığı parayı veren kişiye hibe etmesi ve ödenmesi
gereken meblağ tamamlanıncaya kadar bu kabul ve hibe işinin tekrar ettirilmesi
demek olan “devir” uygulamasının aklî ve naklî hiçbir mesnedi yoktur.
Sonuç olarak, imkânlar dâhilinde fakirlere sadaka vermek, hayır işleri
yaptırmak, hayır kurumlarına yardımda bulunmak geride kalanların ölüler için
yapabilecekleri en uygun davranıştır. Fakat ölenin varisleri arasında fakirler,
yetimler, ihtiyaç sahipleri, eş ve çocukların bulunması hâlinde (ölenin vasiyeti
dışında) bunların mallarından ıskat, tasadduk ve devir yapılarak mağdur
edilmeleri asla caiz değildir (İbn Nüceym, eiBahr, IV, 117; İbn Âbidîn,
Reddü’lmuhtâr, II, 532534).
Şâfiî mezhebindeki ağırlıklı görüş, namaz veya adanmış itikâf borcuyla ölen
kimsenin yakınlarının ölen adına bu ibadetleri ifa etmesinin de fidye vererek bu
borçlan düşürmesinin de caiz olmadığı yönündedir (Nevevî, elMecmû’, VI, 372).
|