Fetva Konuları
ADAK ve YEMİN
ADAK
715. Adak nedir, dindeki yeri nedir?
Arapça’da nezir (nezr) diye ifade edilen adak, fıkıh dilinde, “bir kimsenin
dinen yükümlü olmadığı hâlde ibadet cinsinden bir şeyi kendisi için vacip
kılması”nı ifade eder. Diğer bir deyişle “kişinin sorumlu olmadığı hâlde farz
veya vacip cinsinden bir ibadeti yapacağına dair Allah Teâla’ya söz vererek o
ibadeti kendisine borç kılması”dır (Mevsıiî, eiihtiyâr, III, 445).
Kur’anı Kerim’de, verilen sözde durulması, ahde ve akitlere bağlı kalınması (Mâide,
5/1; isrâ, 17/34), Allah’a verilen sözün tutulması (Nahi, 16/91) emredilir ve
yapılan adakların yerine getirilmesi istenir. Ayrıca kişinin yaptığı adağa uygun
davranması iyi kulların vasıfları arasında sayılır (insân,76/7). Hadislerde de
Hz. Peygamber(s.a.s.), Allah’a itaat kabilinden adakların yerine getirilmesini
emretmiş, Allah’a isyan veya mâsiyet kabilinden olan konularda adakta
bulunulmamasını, şayet yapılmışsa buna uyulmamasını istemiştir (Buhârî, Eymân,
28, 31; Müslim, Nezir, 8; Ebû Dâvûd, Eymân, 22). Dolayısıyla adağın yerine
getirilmesi Kitap, Sünnet, icma ve akıl deliliyle sabittir (Kâsânî, Bedâi‘, V,
90).
Âlimler, hiçbir dünyevî menfaat ummadan sırf Allah’ın rızasını kazanmak, O’na
şükretmek için adak adanmasında bir sakınca bulunmadığı görüşündedirler. Kişinin
Allah’ın takdirinin değişmesine vesile olması dileğiyle, dünyevi amaçlarla belli
şartlara bağlı olarak adakta bulunması ise doğru karşılanmamıştır. Nitekim Hz.
Peygamber’in(s.a.s.) “Adak, (Allah’ın takdir buyurmuş olduğu) hiçbir olayı geri
çevirmez. Sadece cimrinin malını eksiltmiş olur.”; “Adak bir şeyi ne ileri alır
ne de geri bırakır...” (Buhârî, Eymân, 26; Müslim, Nezir, 2) anlamındaki
hadislerinden, şarta bağlı adakta bulunmayı hoş karşılamadığı anlaşılmaktadır.
İmam Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel başta olmak üzere bazı fakihler yukarıdaki
hadislere dayanarak nasıl olursa olsun adak adamanın mekruh olduğu
görüşündedirler (Nevevî, elMecmû‘, VIII, 450; İbn Kudâme, elMuğnî, XIII, 261).
Bununla birlikte, Allah’a isyan ve mâsiyeti içermediği sürece, hangi grupta yer
alırsa alsın, adakta bulunulduğunda yerine getirilmesi dinen vacip görülmüştür (Kâsânî,
Bedâi‘, V, 82).
|