PEYGAMBERİMİZ, ÖZELLİKLERİ, GÖRÜNÜŞÜ...
769. Hasan bin Ali radıyallahu anh: Dayım Hind bin Hâle, Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellemin sıfatlarını güzel anlatırdı. Ben de onun
anlatmasından hoşlanırdım. Sormam üzerine bana Allah Resûlü sallallahu
aleyhi ve sellemi şöyle anlattı:
"Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem, çok yakışıklı ve alımlıydı.
Mübarek yüzü dolunay gibi parlardı. Orta boydan biraz uzun, uzun boydan
biraz kısa idi.
Başı büyük, saçı dalgalıydı. Saçları kendiliğinden iki yana ayrılırsa öylece
bırakır, toplamaz, bir taraf sarkarsa öyle bırakırdı. Saçlarını uzattığı
zaman kulak memelerini geçerdi.
Teni beyazdı, alnı genişti, kaşları gürdü. iki kaşı arasında, kızınca
beliren bir damar vardı. Burnu gayet güzeldi. Kaşlarına yakın kısmında hafif
bir yükseklik, parlayan bir nur vardı. Dikkatli bakmayan adam, onu biraz
kıvrık burunlu sanabilirdi.
Gür sakallı, iri gözlü, düz yanaklı idi. Ağzı geniş, dişleri inci gibi
parlaktı. Dişleri seyrekti. Boynu sanki bir ışık huzmesiydi. Endamı ve
uzuvları uyumluydu, mutedildi. Etleri kesinlikle sarkık değildi. Karnı ile
göğsü aynı seviyedeydi. iki omuzu arası geniş, omuz kemik başları kalındı.
Giderken ağır ağır giderdi. Ölçülü ve dengeli yürürdü. Yavaş, vakarlı, fakat
hızlı yürürdü, yürürken sanki bir meyil iner gibiydi. Dönerken tüm vücuduyla
dönerdi. Gözleri yere bakar hâlde olurdu. Yere bakışı göğe bakışından daha
çok ve daha uzundu. Bakışları son derece anlamlıydı. Arkadaşlarıyla
yürürken, onları önüne alırdı. Rastladığı kimseye ilk selâmı o verirdi.
Birbiri ardınca hüzünlü düşüncelere dalardı. Daima düşünür haldeydi. Onun
hiç rahatı yoktu.
Lüzumsuz ve boş konuşmazdı. Susması uzun olurdu. Söze başlarken de
bitirirken de yumuşak konuşurdu. Söylemek istediğini tam anlatan
kelimelerle, gayet güzel ve özlü konuşurdu. Sözlerinde ne fazlalık olurdu,
ne de eksiklik. Kaba değildi.
Hiç kimseyi küçümsemezdi. Az bile olsa, nimete önem verirdi. Yiyecek ve
içecekleri ne överdi, ne de beğenmeyip kötülerdi.
Dünya ve dünyalık bir şey onu öfkelendirmezdi. Ancak haksızlık yapılınca
öfkelenir ve haksızlık giderilinceye kadar hiçbir şey öfkesini durdurmazdı.
Hiç kimseyi tanımaz hakikatı haykırırdı. Kendi nefsi için kızmaz ve onun
için intikam almaya kalkışmazdı.
işaret ederken, parmağıyla değil, eliyle işaret ederdi. Bir şeye hayret edip
şaştığı zaman avucunu çevirirdi. Konuşurken, sağ elinin ayasını sol elinin
baş parmağıyla bitiştirirdi. Öfkelendiği zaman, can yakmaktan ve
azarlamaktan kaçınırdı.
Gülerken gözlerini yumardı. Gülüşü genellikle gülümseme olurdu, dişleri dolu
tanesi gibi parlardı."
Dayımın anlattıklarını epey zaman Hüseyinden gizledim. Sonra ona anlatınca,
onun benden önce bunları dayıma sormuş olduğunu anladım.
Hüseyin, babasına, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin giriş, çıkış,
oturuş ve kalkış şekillerini de sormuş, sormadık bir şey bırakmamış. Babası
da ona anlatmış:
"Evine izin isteyerek girerdi. Evindeki zamanını üç kısma bölerdi. Bir
kısmını Allaha, bir kısmını ailesine, bir kısmını da kendisine. Sonra da
insanlara ayırırdı.
ileri gelen kimselerle, sâde kimselerle konuşur gibi konuşurdu. Onlardan
hiçbir şeyi saklamazdı. Ümmete seviyelerine göre davranırdı. Herkese kendi
durumuna göre değer verirdi. insanların dindeki niteliklerini önemserdi.
Dinde bilgili olana daha başka bakardı.
insanların kiminin bir, kiminin iki, kiminin de birçok ihtiyaçları olurdu.
Bunları da gözönünde tutar, ona göre davranırdı. Onlarla ihtiyaç ve
maslahatlarına göre meşgul olurdu. Kendilerine lâzım ve lâyık olanı onlara
bildirirdi. Şöyle derdi:
"Burada bulunanlar bulunmayanlara ulaştırsın! Bana ihtiyacını
ulaştıramayanların ihtiyaçlarını bana ulaştırın! Çünkü ihtiyacını
bildiremeyenlerin ihtiyacını yetkiliye ulaştıranın, Allah, kıyamet gününde
ayaklarını kaydırmaz."
Daima doğrunun yanındaydı, başkasını kabul etmezdi. insanlar, onun yanına
geçici olarak girerler, ama tatmin olmuş bir hâlde çıkarlardı. Huzurundan
birer öncü ve yol gösterici olarak ayrılırlardı.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, dilini tutardı, ancak insanları
birbirine sevdirecek, birbirleriyle kaynaştıracak şeyleri konuşurdu. Onları
ürkütüp kaçırmazdı.
Her toplumun liderine önem verirdi, ikramda bulunurdu. Daha sonra onu
toplumunun üzerine vali yapardı. Ona itaat etmelerini, güzel ahlâkıyla
ahlâklanmalarını tavsiye ederdi.
Arkadaşlarını özler ve sorardı. insanların, durumlarını ve işlerini de
sorardı. Güzele güzel, çirkine de çirkin derdi. işi daima dengeli idi,
tutarsız değildi.
Gaflet ederler korkusuyla, kendisi kesinlikle gaflete düşmezdi. Bezerler,
usanırlar diye lüzumundan fazla söz söylemezdi. Daima hazırlıklı ve dikkatli
olurdu. Hak ve hakikattan ayrılmaz, öbür insanların hakkı çiğnemelerine de
izin vermezdi.
Onun yanında, insanların en üstün ve en iyileri, ihlas ve samimiyet
bakımından en ileri olanlarıydı. Katında mertebe bakımından en büyükleri,
insanlarla iyi geçinen ve yardımlaşmayı başaran kimseler olurdu.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, herhangi bir fayda söz konusu
olmadan, ne otururdu, ne de kalkardı. Kendisine özel yerler edinmezdi.
Belirli oturma yerleri edinmekten insanları nehyederdi. Bir topluluğun
yanına geldiğinde, meclisin bittiği yere ilişip otururdu. Böyle yapılmasını
da emrederdi.
Meclisindeki kimselerin her biriyle ilgilenir, farklı davrandığı izlenimini
vermezdi. ihtiyacını gidermesi için onunla oturan veya onu ayakta tutan
kimseye karşı sabırlı olur, o kişi ayrılmadıkça kendisi onu terkedip
ayrılmazdı.
Biri kendisinden bir şey istediğinde, onu mutlaka verirdi, ya da tatlı
sözler söyleyerek onu savardı. Güler yüzlü oluşu ve herkese nazik davranışı,
onu halka âdeta baba yapmıştı. Herkes onun katında ve nazarında eşitti.
Meclisi bir olgunluk, sabır, güven ve haya meclisiydi. Orada sesler
yükselmez, namus ve haysiyetler çiğnenmez, kimseye sataşılmazdı. Gayet
dengeli ve hayalı idiler. Birbirlerine takva tavsiye ederlerdi. Son derece
mütevazi idiler. Küçükler büyüklere saygı, büyükler de küçüklere sevgi ve
şefkat gösterirlerdi. ihtiyacı olanları kendi nefislerine tercih ederler,
garibe yardım elini uzatırlardı.
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem, daima güler yüzlü, yumuşak huylu
idi, sert ve kaba değildi. Gürültücü ve hayasız da değildi. Kusur arayan,
gereksiz yere insanları öven biri de değildi. Arzulamadığı şeylere kulak
asmazdı. Kimseyi umutsuzluğa düşürmezdi. Herkese ümit verici davranırdı.
Üç şeyden uzak dururdu: Gereksiz yere tartışmak, fazla konuşmak ve kendisini
ilgilendirmeyen şeylere ilgi duymak.
insanlarla ilgili şu üç şeyden de uzak dururdu: Kimseyi kötülemez, kimsenin
kusurunu, gizlisini ve ayıbını araştırmazdı.
Ancak fayda umduğu şeyleri söylerdi. Konuştuğu zaman, yanındakiler sanki
başlarında kuş varmış gibi sakince başlarını eğerlerdi. Ancak o sustuğu
zaman konuşurlardı. Yanında tartışmazlardı. Biri konuştuğu zaman herkes
susar ve onu dinlerdi, sözünü bitirinceye kadar söze girmezlerdi.
Onların konuşmaları da bir başkaydı. Onların güldükleri şeye o da gülerdi,
hayret ettiklerine o da hayret ederdi.
Gelen yabancının, aşırı ve mantık dışı davranışlarını sabırla karşılardı,
onu azarlamazdı. Arkadaşları bazen buna kızarlardı da, o onları
sakinleştirir, şöyle derdi:
"Böyle kimseleri gördüğünüzde, ona gerçeği gösterin!"
Övgüyü, ancak hakkını verenden kabul ederdi. Kimsenin sözünü kesmez,
bitirmesini beklerdi. Adam, ya bitirir, ya da kalkıp giderdi.
Onun susması dört maksat içindi: Hilim, hazer, takdir ve tefekkür. Takdiri,
fark gözetmeksizin insanlara bakmak ve aynı şekilde dinlemekti. Düşünmesi,
hem geçici olan dünya, hem de sürekli olan âhiret hakkında idi. Hilmi ise,
sabrında idi. Zira, onu hiçbir şey kızdırmaz ve ürkütmezdi.
Hazeri dört şeyde tecelli ederdi: Kendisine uyulması için en güzel olanı
almak, vazgeçirmek amacıyla kötüden uzak durmak, ümmeti için yararlı olan
hususlarda fikir üretmek, dünya ve âhiret hayatlarını temin edecek
hususlarda onlar için çalışmak."
Hasan radıyallahu anh. Taberânî.
770. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin ellerinden daha yumuşak olan ne
bir ipeğe, ne de bir kadifeye dokundum. Onun kokusundan daha güzel ne bir
misk, ne de bir anber kokladım. Kırk yaşındayken kendisine vahiy geldi.
Enes radıyallahu anh. Buhârî.
771. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, öyle yavaş konuşurdu ki, biri
kelimelerini saymak istese, sayabilirdi.
Aişe radıyallahu anha. Buhârî.
772. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem, anlaşılsın diye bazen
sözlerini üç kere tekrar ederdi.
Enes radıyallahu anh. Tirmizî.
773. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin sözleri, gâyet açık ve seçikti.
Duyan herkes, onu anlardı.
Aişe radıyallahu anha. Ebû Dâvud.
774. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, insanları en güzeli, en cömerdi
ve en cesuru idi.
Enes radıyallahu anh. Buhârî.
775. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, iki şey arasında özgür
bırakılınca, günah olmadığı sürece, mutlaka kolay olanı tercih ederdi. Eğer
iş, günah olursa, ondan herkesten fazla uzak dururdu.
Kendi nefsi için hiç intikam almamıştır, lâkin Allahın bir haramı
çiğnendiğinde, hemen Allah için intikam alırdı.
Aişe radıyallahu anha. Buhârî.
776. Allah yolunda yaptığı savaşların dışında, Allah Resûlü sallallahu
aleyhi ve sellem, eliyle ne bir kadına, ne de bir hizmetçiye vurmamıştır.
Aişe radıyallahu anha. Buhârî.
777. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemi, bir adam karşılayıp da elini
tutunca, adam elini bırakmadıkça, elini çekmezdi. Adam yüzünü çevirinceye
kadar, mübarek yüzünü ondan çevirmezdi. Oturduğu adamın huzurunda kesinlikle
bacaklarını uzatmazdı.
Enes radıyallahu anh. Tirmizî.
778. Aişeye, "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem evinde ne yapardı?" diye
sordum.
"Ailesinin işleriyle uğraşırdı, namaz vakti gelince abdest alır, namaza
gitmek üzere çıkardı," diye cevap verdi.
Esved radıyallahu anh. Buhârî.
779. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemden daha çok gülümseyen birini
görmedim.
İbn Haris radıyallahu anh. Tirmizî.
780. Tam on sene Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme hizmet ettim. Bir
kerecik olsun "Öf!" bile demedi. Yaptığım bir şey için "Niye böyle yaptın!"
yapmadığım bir iş için de "Neden yapmadın!" dememiştir.
Enes radıyallahu anh. Buhârî.
781. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, gönül bakımından insanların en
cömerdiydi. insanların en doğru ve sağlam sözlüsüydü. Ahlâken en yüce ve en
görgülü olanıydı. ilk defa gören korkuya kapılırdı, fakat yakından tanıyınca
onu mutlaka severdi. Ondan bahseden kişi, "Ne ondan önce, ne de sonra onun
gibisini görmedim," derdi.
Ali radıyallahu anh. Tirmizî.