Vaaz Kategorileri
İman Konuları
İbadet Konuları
Sosyal Konular
Ramazan Vaazları
Dini Günler ve Geceler
DİB Örnek Vaazları
Kur'an'dan Öğütler
Genel Konular
islam ve Aile
Görev,Sorumluluk,Ahlak
Mevlid-i Nebi Vaazları
Ana Menü
Çocuklar İçin
Kur'an Öğreniyorm
Dinimi Öğreniyorum
Dini Bilgiler
Oyunlar
Ansiklopedi ve sözlük
Osmanlıca Sözlük
İslam Ansiklopedisi
Dini Sözlük
Dini Terimler
Küçük Lügat
Dini Kitaplar
P.Hayatı Salih Suruç
Kur'an ve Bilim
Günümüzde İslam
Kıssadan Hisse
Ehli Sünnet Yolu
İslam Tasavvufu
En Güzel Örnek
Gıybet Hastalığı
Adım Adım Kurtuluş
Mesneviden Öyküler
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı Celal YILDIRIM

HACC.. 9

KİTAP: 9

SÜNNET: 9

HACCIN FARZ KILINDIĞI SENE : 10

Şartlar Uygun Olunca Hemen Haccetmek : 10

Yaşlılık ve Hastalık Gibi Bir Sebebin Ortaya Çıkması Düşünüldüğünde : 11

Ömrünün Sonuna Geciktirip Hacceden : 11

Haccın Vakti : 11

Haccın Vücubunun Şartları : 11

Haccettikten Sonra Dinden Çıkan Kimse : 11

Binek Kiralamak : 12

Kişinin Çoluk Çocuğu Kimlerdir?. 12

Mekke Ve Civarında Oturanlar İçin Binek Şart Mı?. 12

Bekâr Olup Haccedecek Kadar Malı Bulunan Kimse . 12

Oturduğu Ev Ve Yanındaki Hizmetçi : 13

Kira İle Oturan Kimseye Hac Gerekir Mi?. 13

Lüzumundan Fazla Elbisesi Bulunan Kimseye Haccetmek Gerekir Mi?. 13

Oturduğu Evin Bir Kısmı Kendisine Yetiyorsa Geri Kalan Kısmını Satması Gerekir Mi?  13

Kıymetli Kitapları Bu Konuda Satmak Gerekir Mi?. 13

Hac  Konusunda Tüccarın Ana Sermayesi : 13

Sanatkârın Hacc Etmesindeki Ölçü : 14

Çiftçi Ve Ziraatçinin Hacc Etmesindeki Ölçü : 14

A'manın Haccetmesi : 14

Sağlıklı İken  Şartlar Elverdiği Halde Haccetmiyen : 15

Mahremin Nafakası Kadına Aittir : 15

Kendisine Hac Farz Olan Kadının Haccetmesine Kocası Müsaade Etmezse : 15

Mahremi Bulunmadığı Takdirde Haccetmek İçin Kadının Evlenmesi Caiz Midir?  15

Mahrem Konusunda Diğer Mezheplerin İçtihadı : 15

Yolun Emniyette, Bedenin Selâmette Olması Haccm Vücubunun Şartı Mıdır?. 16

Hac Yolculuğunda. Kendisine İddet Gereken Kadın Ne Yapmalıdır?. 16

Vücubun Şartlarından Sayılan Azık, Binek Ve Benzeri Şeyler Ne Zaman Mevcut Olursa Hacetmek Gerekir?. 16

Haccın Edasının Sıhhatinin Şartlan : 17

Haccın Rükünleri : 17

Haccın Vâcibleri : 17

Haccın Sünnetleri : 17

Haccın Âdabı : 18

Haccın Mahzurları : 19

MÎKATLAR: 19

Bir Mîkat'ı İhrâmsız Geçen Kimsenin Önünde İkinci Mîkat Bulunduğu Takdirde Ne Yapar?  20

Deniz Yoluyla Haccedenin İhrama Girmesi : 20

Mekke'de Oturanların Mîkatı : 20

Mekke'ye Îhrâmsiz Girmek Caiz Midir?. 20

Mîkatla Mekke Arasında Oturanlar : 20

Mîkatlarla Mekke Arasındaki Mesafe : 20

İHRAM: 21

Telbiye Yerine Tehlîl, Tekbîr Ve Tahnıîd Getirmek   : 21

Telbiye'yi Başka Bir Dil İle Söylemek : 21

Taklîd'in Sıfatı : 21

İHRAMIN ŞARTI : 21

Hacı Namzedi İhrâm'a Girmek İstediğinde : 22

İhrâm'a Girmeden Gereken Temizliği Yapmak : 22

Dikişli Elbiseler Çıkarılır : 22

İhrama Girdikten Sonra : 22

Namaz Kıldıktan Sonra : 22

İhram'a Girerken Hacc-İ Kıran'a Veya Hacc-İ İfrad'a Niyet Getirmek : 23

Haccetmek Üzere İhrama Girer Ama Hangi Haccm Yapacağını Belirlemezse : 23

Mikatta Veya Başka Bir Yerde İki Haccetmeye Niyet Getirirse : 23

İhrama Girildikten Sonra Yapılacak Hususlar : 23

Hacer-İ Esvedi Selâmlamak : 25

Hacer-İ Esved'i Öpmek Mümkün Olmadığında : 25

Kâbe-İ Muazzama'yı Tavaf : 25

Hac İçin Tavaf Yapılırken Sol Omuzu Açık Tutmak : 25

Tavaf Hacer’in Dışından Yapılır : 26

Rükn-İ Yemanî'yi İstilâm : 26

Hac İçin Yapılan Tavafta Ük Üç Şavtta Remel Yapmak : 26

Remel Yapmayı Unuttuğu Takdirde : 26

Kudüm Tavafında Remel Yapılır Mı?. 26

Mekke'de Durmaksızın Doğruca Arafat'a Gitmek : 26

Tavaftan Sonra İbrahim Makamında İki Rek'at Namaz Kılmak : 27

Namazdan Sonra Makam'ın Arkasında Durup Dua Etmek : 27

Tavaftan Sonra Kılman Namaz Kerahet Vaktine Raslarsa : 27

Namazdan. Sonra Zemzem İçmek : 27

Safa İle Merve Arasında Sa'yetmek İstediğinde : 27

Sa'yetmek İçin Safa İle Merve Tepelerine Çıkmak : 27

Tepelere Çıkıldığında : 27

Sa'ye Merve'den Başlamak Caiz Midir?. 28

Ayhali Ve Cenabettik Sa'yetmeye Mani' Midir?. 28

Hacc-İ İfrad Yapanın Hemen Sa'yetmemesi : 28

Tavaf Ya Da Sa'yederken Namaza İkaamet Edilirse : 28

Sa'yederken Cenaze Namazına Durulursa : 28

Sa'yederken Veya Tavaf Yaparken Ahm-Satım Mekruhtur : 28

Sa'yettikten Sonra Beytullah'a Girmek : 29

Nafile Tavaf, Nafile Namazdan Afdaldır : 29

Tavaf Esnasında Zikretmek : 29

Arafat'ta Da İmamın Bir Hitabede Bulunması : 29

Tervîye Günü Sabah Namazından Sonra Minâ'ya Gidilir : 29

Sabah Namazı Minâ'da Kılınır : 29

Tervîye Günü Cuma'ya Haşlarsa : 29

Arafat'a Gidildiğinde : 30

Öğle İle İkindi Namazları Öğle Vaktinde Kılınır : 30

İki Farzı Bir Arada Kılmanın Bazı Şartları Vardır 30

İmam Yalnız Başına İkisini Birarada Kılabilir Mi?. 31

Görevli İmamın Hutbeden Sonra Abdesti Bozulursa : 31

İmam İki Namazı Birarada Kıldırdıktan Sonra : 31

Vakfenin İki Şartı Vardır : 31

Vakfenin Vacibi : 31

Vakfenin Sünnetleri : 31

Vakfenin Süresi: 32

Bayramın Birinci Günü Arafat'taki Vakfeye Yetişemiyen Ne Yapmalıdır?. 32

Gecelerin Hepsi Gelecek Güne Tabi'dir. : 32

Müzdelife'ye Yönelip Hareket Etmek : 32

Yolda Tesbîh Ve Duâ Etmek : 33

Akşam Namazını Müzdelife'ye Varmadan Kılacak Olursa : 33

Sabah Olacağından Endişe Edip Yolda Akşam Île Yatsıyı Kılacak Olursa : 33

Müzdelife'de Önce Yatsı Namazdı Kılacak Olursa : 33

Müzdelife'ye Yaya Girmek : 33

Müzdelife'de Ezan Okumak: 33

Gece Müzdelife'de Kalınır : 34

Müzdelife'nin Her Yanı Mevkıfdır : 34

Fecir Doğmadan Müzdelife'den Hareket Ederse : 34

Minâ'da Cemrelere Taş Atmak : 34

Cemrelere Taş Atarken Telbiye Getirilmez : 34

Umre Yapan İstilâmda Telbiyeyi Keser : 35

Cemre-İ Akabe'yi Taşlamadan Tıraş Olursa : 35

Kurban Kestikten Sonra : 35

Tıraş İle Saçlann Uçlarını Kırptırma Arasındaki Tahyir : 35

Tıraş Hangi Günlerde Yapılmalıdır?. 35

Tıraş Günlerinde Başında Saç Bulunmayan Ne Yapar?. 36

İhram'dan Ne Zaman Çıkılır?. 36

Ustura, Makas Ve Benzeri Kesici Bir Âlet Bulamıyan : 36

Zırnık (Arsenik) İle Tıraş Olmak : 36

Hacde Vâcib Olan Tıraş Yapılırken : 36

Kesilen Saçların Yere Atılmaması : 36

Tıraş Olurken Duâ Etmek : 36

Baş Tıraşı Bittikten Sonra Diğer Temizlikler Başlar : 36

Sakaldan Bir Şeyler Kesmeye Gerek Yoktur : 37

Tıraştan Sonra Neler Helâl Olur?. 37

Tıraş Olmadan Tavaf-İ Ziyareti Yaparsa : 37

Kurban Ve Tıraş İşi Bittikten Sonra Tavaf Yapılır : 37

Tavaftan Sonra İki Rek'at Namaz Kılınır : 37

Tavaf Yapıldıktan Sonra Cinsel Yaklaşma Da Helal Olur : 37

Tavafı Abdestli Yapmak : 37

Tavafta Avret Yerlerinin Kapalı Olmasına Dikkat Edilmelidir : 37

Kudüm Tavafından Sonra Sa'yetmemisse : 38

Cemrelere Taş Atmanın Mekruh, Mesnun Ve Mubah Olmak Üzere Üç Türü Vardır : 38

Fecir Doğmadan Önce Taş Atmak : 38

Cemrelere Taştan Başka Bir Madde Atmak Caiz Midir?. 38

Atılan Taşların Büyüklüğü : 38

Taşların Yıkanmış Olması : 38

Taşların Müzdelife'den Toplanması : 38

Büyükçe Bir Taşı Parçalayıp Cemreler Îçin Hazırlamak : 39

Taşlar Nasıl Tutulup Atılmalıdır?. 39

Cemrelere Ne Kadar Yaklaşmak Daha Uygundur?. 39

Üç Cemre Vardır : 39

Atılan Tasların Cemreye Ya Da Yakınına. Düşmesi : 39

Cemreler Arasındaki Tertibe Riâyet : 40

Birinci Cemre'ye Taş Atainayıp Îkinel Ve Üçüncü Cemreye Atacak Olursa : 40

Minâ'tian Mekke'ye Dönerken : 40

Tavaf-İ Sader Tavaf-İ Veda: 40

Tavaf-İ Sader'in İki Vakti Vardır : 40

Umre Yapana Tavaf-I Sader Vâcib Mi?. 40

Haccı Yerine Getirdikten Sonra Mekke'de Kalmak İsteyen : 40

Ayhali Sona Erdiği Halde Gusletmeden Mekke'den Çıkarsa : 41

Özürû Bulunmadığı Halde Tavaf Yapmadan Mekke'den Ayrılırsa : 41

Son Olarak Ka'be'den Ayrılırken Neler Yapılması Tavsiye Edilmiştir?. 41

Seniyye-İ Süfla Mevkiinden Çıkmak : 41

Kadınlar Da Erkekler Gibi Hareket Eder : 41

Hac İle İlgili Bazı önemli Meseleler : 42

Baygınlık Sürüp Giderse : 42

Sırtında Taşıdığı Adamla Birlikte Tavaf Yapmak : 42

Hastaya Tavaf Yaptırmak : 42

Cemrelere Taş Atacak Kudrette Olmayan Hasta Vekil Tutabilir Mi?. 42

Vaktine Uygun Yapılan Tavaf O Vaktin Tavafı Yerine Geçer: 43

Ziyaret Tavafı Yaparken Başka Tavafa Niyet Etmek : 43

Arafat'ta Vakfe İçin Niyete Gerek Yoktur : 43

Çocuğuna Hac Menasikini Yaptıran Veli : 43

UMRE : 43

Umre'nin Vakti : 44

Umrenin Rüknü : 44

Umrenin Vacipleri : 44

Umrenin Şartlan : 44

Umrenin Sünnetleri : 44

Umreyi Bozan Şeyler : 44

Yalnız Umreyi Yapmak İsteyen : 44

HACC-I KIRAN : 44

Kaarın, Umre Yaptıktan Sonra Tıraş Olur Mu?. 45

Bayramın Birinci Günü Kurban Keser : 45

HACC-I TEMETTÜ' : 45

Üç Günlük Orucu Bitirmeden Hayvan Boğazlamaya İmkân Bulursa : 46

Temettü' İçin Hediy (Kurbanlık) Sevketmek : 47

Üç Türlü Hacden Hangisi Afdaldır?. 47

Hac Ayları Girmeden Umre İçin İhrama Giren : 47

CİNAYETLER: 47

Güzel Koku Veya Yağ Sürünmekten Dolayı Gereken Ceza : 48

Bir Azasının Tamamına Güzel Koku Sürünürse : 48

İhrâmlı İken Sabunla Yıkanmak : 48

Bir Organı Kaplayacak Kadar Güzel Kokunun Ellere Yapışması : 49

Sürme Kullanmak : 49

Bedenin Çeşitli Yerlerine Az Miktarda Güzel Koku Dokunmuşsa : 49

Bedenindeki Yaraya Kokulu Îlaç Sürmek : 49

Yemeğe Karıştırılan Güzel Kokulu Nesne : 49

Pişirilmiş Yemeğe Sonradan Katılan Güzel Koku : 49

Güzel Kokulu Yağ Sürünmek : 49

Beden Veya Elbiseye Sürülen Güzel Kokuyu Keffaretten Hemen Sonra Gidermek : 49

Gül, Menekşe, Fesleğen Ve Benzeri Bir Şey Koklamak. 49

İhramın Bir Ucuna Misk Ve Benzeri Bir Şey Düğümlemek : 50

Attar Dükkânında Oturmak : 50

İhrama Girmeden Süründüğü Koku Başka Yere Dokunup Yayılırsa : 50

DİKİŞLİ ELBİSE GİYMEKTEN DOLAYI  GEREKEN CEZALAR : 50

İhramı Bir Sicimle Ya Da İple Sıkıca Bağlamak : 50

Günlerce Dikişli Elbiseyi Giyinip Çıkarmamak : 50

Birkaç Gün Gündüzleri Giyinip Geceleri Çıkarmak : 50

İhrâmlı Bulunan Kimsenin Başı Üstünde Bir Şey Taşıması Caiz Midir?. 51

İhrâmlı Dikişli Elbise Giymek Zorunda Kalırsa : 51

Zaruretten Dolayı Dikişli Elbise Giyip Zaruret Kalktığı Halde Çıkarmazsa : 51

TIRAŞ OLMAK VE TIRNAKLARI KESMEKTEN DOLAYI GEREKEN CEZALAR : 51

Başın Ne Kadarı Tıraş Edilirse Kan Gerekir?. 52

Sakal Tıraşından Dolayı Bir Şey Gerekir Mi?. 52

Koltuk Altları Ve Utan Yeri Tıraş Edilirse Bin Şey Gerekir Mi?. 52

Diğer Azalardan Birini Tıraş Etmek : 52

Sakal, Bıyık, Burun Gibi Yerlerinden Birkaç Kıl Koparırsa : 52

Bulunduğu Yerde Hem Saç Sakalını, Hem Diğer Yerlerini Tıraş Ederse : 52

Başındaki Saçların Her Dörtte Birini Ayrı Bir Yerde Tıraş Ederse : 52

İhrâmh İken Başkasını Tıraş Ederse : 53

Tıraş, Bayramın İlk Üç Gününde Vacibdir. 53

Hacc-I Kıran Yapan Kimse Kurban Kesmeden Tıraş Olursa : 53

Bir Elin Ya Da Bir Ayağın Tırnaklarının Tamamını Kesmek : 53

Değişik Yasaklardan Birkaçına Ayni Mecliste Riayet Etmezse : 53

Her Azasından Dört Tırnak Kesecek Olursa : 53

Kırılan Tırnağı Koparmak : 53

Bir Özürden Dolayı Yasağı İşlemek İle Keyfi Olarak İşlemek Arasında Fark : 54

CİNSE YAKLAŞMADAN DOLAYI GEREKEN CEZA.. 54

Hacc-I İfrad Yapan Kimse Vakfeden Önce Cinsel Yaklaşmada Bulunursa : 54

Vakfeden Önce Ve Sonra Cinsel Yaklaşmada Bulunursa ; 54

Arafat'ta Vakfeden Sonra Cinsel Yaklaşmada Bulunursa : 55

Tıraştan Sonra Cinsel Yaklaşmada Bulunursa : 55

Ziyaret Tavafının Üç Şavtım Yaptıktan Sonra Cinsel Yaklaşmada Bulunursa : 55

Tıraş Olmadan Ziyaret Tavafını Yapar Ve Sonra Cinsel Yaklaşmada Bulunursa: 55

Umre Yaparken Henüz Tavafa Başlamadan Cinsel Yaklaşmada Bulunursa : 55

Umre Yapan Kimse Sayetikten Sonra Cinsel Yaklaşmada Bulunursa: 55

Haccı Kırarsa Niyet Edip Henüz Umrenin Tavafını Yapmadan Cinsel Yaklaşmada Bulunursa : 55

Haccı Kıran'a Niyet Eden Kimse, Umrenin Tavafından Sonra Cinsel Yaklaşmada Bulunursa : 55

Haccı Kırana Niyet Eden Kimse Arafat'ta Vakfeden Sonra Cinsel Yaklaşamada Bulunursa : 56

Hacc-I Temettü'a Niyet Eden Kimse : 56

TAVAF, SA'Y, REMEL VE CEMRELERE TAŞ ATMAK HUSUSLARINDA MEYDANA GEI^N AKSAKLIKTAN DOLAYI GEREKEN CEZALAR : 56

Ziyaret Tavafını Cünüp Bir Halde Yapıp Evine Dönerse : 56

Ziyaret Tavafını Abdestsiz Yapıp Öylece Evine Dönerse : 56

Ziyaret Tavafında Üç Şavtı Terkedip Evine Dönen Kimse Ne Yapmalıdır?. 56

Ziyaret Tavafının Yedi Şavtmdan Az Bir Kısmını Abdestsiz Yapıp Evine Dönerse : 57

İhramda Dirhem Miktarından Fazla Necaset Bulunduğu Halde Tavaf Yapana Ne Lâzım Gelir?  57

Tavaf - Sader'i Yani Veda' Tavafını Abdestsiz Yaparsa : 57

Veda' Tavafım Cünüp Yaparsa Ne Gerekir?. 57

Veda' Tavafının Azını Cünüp Olarak Yaparsa : 57

Veda' Tavafını Terkederse Ne Lâzım Gelir?. 57

Ziyaret Tavafını Abdestsiz Yaparsa : 58

Ziyaret Tavafını Abdestsiz, Veda Tavafını Cünüp Olarak Yaparsa : 58

Ziyaret Tavafı İle Veda' Tavafını Terkedene Ne Gerekir?. 58

Ziyaret Tavafıyla Veda' Tavafını Dönüp İade Ederde : 58

Sadece Ziyaret Tavafını Terkederse : 58

Bu İki Tavaftan Her Biri İçin Dört Şavt Yaparsa : 58

Sadece Ziyaret Tavafının Dört Şavtını Yaparsa : 58

Mekke Dışından Gelenlerin Kudüm Tavafını Abdestsiz Yapmaları Halinde Ne Lâzım Gelir?  58

Umre Tavafını Abdestsiz Veya Cünüp Yaparsa : 59

Avret Yeri Açık Bulunduğu Halde Ziyaret Tavafını Yaparsa Ne Lâzım Gelir?. 59

Safa Île Merve Arasında Sa'yetmeyi Terkedene Ne Lazım Gelir?. 59

Abdestli Sa'yetmek Sünnettir : 59

Tavaf Ya Da Sa'y'i Binek Üzerinde Yapmak : 59

Arafat'tan imam Henüz Hareket Etmeden Hareket Edilirse : 59

Müzdelife'de Vakfeyi Terkedene Ne Lâzım Gelir?. 60

Cemrelere Taş Atmayı Terketmek : 60

HAREM DAHİLİNDE AVLANMAKTAN DOLAYI GEREKEN CEZALAR : 60

Öldürülen Av Hayvanının Cezası Nasıl Takdir Edilir?. 60

Av Hayvanına Karşılık Takdir Edîlen Kıymet : 60

İhrâmlı Ne Harem'de Ne De Hil'de Avlanabilir : 61

İhrâmlı Olmayanın Avlanması 61

İhrâmlı Eti Yenmiyen Bir Hayvanı Öldürürse : 61

Eğitilmiş Bir Şahin, Atmaca Veya Benzeri Bir Hayvanı Öldürürse Ne Gerekir?. 61

İhrâmlı Av Hayvanını Yaralarsa : 61

Av Hayvanının Tüylerini Yolacak Olursa : 61

Av Hayvanına Ait Sağlam Bir Yumurtayı Kırmak : 61

İki Kişi Birden Atıp Bir Hayvanı Öldürürse : 62

Biri İhrâmlı, Diğeri İhrâmsız İki Kişi Öldürürse : 62

Av Hayvanım Öldürmek Ne İse Öldürülmesine Delâlet Ve İşaret Etmek Te Öyledir : 62

HAREM DAHİLİNDEKİ AĞAÇLARIN KESİLMEMESİ : 62

Sözü Edilen Ağaçların Yapraklan : 63

Harem Dahilindeki Otları Biçmek : 63

MİKATI İHRÂMSIZ GEÇMEK : 63

Hac Veya Umre İçin Mekke'ye Gelenler : 63

Kendi Cihetindeki Mikat'ı İhrâmsız Geçmek : 64

Mekke Dışından! Gelen Bir Kimse Mikat'ı İhrâmsız Geçer Ve Sonra Niyet Edip İhrama Girerse Ne Gerekir?. 64

Mikat'ı İhrâmsız Geçip Hac İçin İhrama Girerse : 64

Bir Gayr-İ Müslim Mikatı İhrâmsız Geçtikten Sonra Müslüman Olursa : 64

Mekkeli Bir Kimse Harem'den Dışarı Çıkıp Haccetmek İsterse : 64

Mekkeli Bir Kimse Bir İhtiyaçtan Dolayı Harem Dışına Çıkarsa : 64

Haccı Temettü'a Niyet Edip Sonra Harem Dışına Çıkan Kimse : 64

İHSAR : 65

Îhsak'i Gerektiren Hastalığın Ölçü Ve Sınırı : 65

Azığı Çalınır Veya Bineği Ölürse Ne Yapar?. 65

Kadın Kocasının İzni Olmadan Nâfile Haccetmek İsterse : 65

İhsar'ın Hükmü : 65

HACCI KAÇIRAN KİMSENİN NE YAPMASI GEREKİR?. 66

BAŞKASINA BEDEL HACCETMEK : 66

Niyabet (Yani Vekâlet) Yoluyla Haccetmenin Bir Takım Şartlan Vardır : 67

Ölenin Vasiyyeti Üzerine Niyabeten Hac Yaptırmak : 67

Niyabeten Hacce Gönderilen Kimse Daha Önce Hac Farizasını Eda Etmemişse : 68

Bir Kişi Ancak Bir Kişiye Vekil Olabilir : 68

Bir Kişi Ana-Babası Adına Haccetmek İsterse : 68

Kendi Adına Yalnız Hac Veya Yalnız Umre Yapılmasını Emrederse : 68

Vekil Hac İçin Müvekkili Adına, Umre İçin Kendi Adına Niyet Edip İhrama Girerse : 69

Vekil Yalnız Umre İle Emrolunursa : 69

Biri Hac İle Diğeri Umre İle Vekile Emrederse : 69

Vekil Gidip Dönünceye Kadar Müvekkilinin Verdiği Paradan Harcar : 69

Vekil Hac Günlerinden Öncel Hareket Edecek Olursa : 69

Vekâleten Hacce Gönderilen Kimse Kendi İşleriyle Meşgul Olup Haccı Kaçınrsa : 69

Vekîl Yakın Yol Dururken Uzak Yoldan Seyahat Ederse : 69

HAC İÇİN VASİYET : 70

Vasiyeti Üzerine Ölenin Adına Birini Hacce Göndermek : 70

Ölene Bedel Hac İçin Kendi Vatanından Adanı Tutulup Giderilmesi : 70

Ölenin Bıraktığı Mal, Vatanından Adam Göndermeye Yetmezse, Ne Yapılır?. 70

Ölenin Belli Bir Vatanı Yoksa : 70

Ölüye Bedel Hacce Gönderilen Kimseye Verilen Para Artacak Olursa : 70

Bırakılan Para Yettiği Halde Vasiyete Uyulmaz Ve Başka Bir Beldeden Adam Gönderilirse : 71

Seyahat İçin Evinden Çıkıp Başka Bir Beldede Ölen Kimsenin Vasiyati : 71

Haccetmek Üzere Evinden Çıkıp Yolda Ölürse : 71

Hac İçin Evinden Çıkıp Başka Memlekette Uzun Süre Kalıp Hac Mevsimini Kaçıran Kimse Orada Ölürse, Ne Yapması Gerekir?. 71

Kendi Adına Haccedilmesin! Vasiyet Edip Ölürse : 71

Hac İçin Vasiyet Edilen Para Kaybolur Ya Da Çahnırsa, Ne Yapılması Gerekir?  71

Bir Kaç Defa Haccedilmesi İçin Vasiyet Ederse : 71

«Malımın Üçte Biriyle Adıma Haccettirin», Derse : 72

Ölen Kimse «Benim Îçin Birini Hacce Gönder» Diye Vasiyet Ederse: 72

Kendi Malından Haccettirilmesînl Vasiyet Ederse : 72

Ölen Kimse Sadece Kendi Adına Haccedilmesin! Vasiyet Ederse : 72

Haccedildikten Sonra Arta Kalan Parayı Vekile Vasiyet Ederse : 72

Haccettirilmesi Îçin Belli Bir Miktar Vasiyet Ederse : 72

«Bıraktığım Şu Para İle Benim İçin Haccettirin» Dîye Vasiyet Ederse : 73

Belli Bir Miktarı Üç Ayrı Cihet İçin Vasiyet Ederse : 73

Vasiy Ölen Adına Bir Adama Para Verip Haccetmesini Emrederse : 73

Ölü Adına Hacca Giden Kimse Vakfeden Sonra Ölürse : 73

Falan Adam Benim İçin Hacce Gönderilsin : 73

Başkası Adına Gönderilen Kimse Yolda Hastalanırsa : 73

Vasiyet Gereği Ölene Bedel Hacca Giden Kendine Bir Hizmetçi Tutarsa : 74

Ölene Bedel Hac Yaptıktan Sonra Kendisi İçin Umre Yaparsa : 74

HEDİY VE İLGİLİ HÜKÜMLER : 74

Hedyin Boynuna Bir Şey Takmak : 74

Hedyin Sütü Sağılır Mı?. 75

Hedy Kurbanı Boğazlanmadan Doğacak Olursa : 75

Hedy'in Mekke'ye Varmadan Yolda Ölmesi : 75

Yolda Hastalanıp Ölmek Üzere Olan Hedy Ne Yapılır?. 75

Mut'a Hedyi Bayram Gününden Önce Boğazlanırsa : 75

Nafile Olarak Sevkedilen Hediy : 75

Mut'a Ve Kıran Hedyi Ne Zaman Boğazlanır?. 76

Hediy Boğazlandıktan Sonra Kaybolur Veya Yanarsa : 76

Nafile, Mut'a Ve Kıran Hedyinin Etinden Yemek ; 76

Hedyi Arafat'a Çıkarmak Caiz Midir?. 76

Harem'de Kesilen Kurbanların Boğazlanma Keyfiyeti : 76

Şahsın Kendi Kurbanını Bizzat Boğazlaması : 76

Kassab Ücreti Nasıl Verilir?. 76

Harem Dahilinde Bir Hedyin Boğazlanmasını Adamak : 77

Mutlak Anlamda Bir Bedene Boğazlamayı Adamak : 77

Hedy Tabirini Kullanarak Adamak : 77

HACCETMEYİ ADAMAK : 77

Haccetmeyi Bir Şarta Ta'lîk Ederek Adarsa : 77

İhrama Girmeyi Adadım Derse : 77

Mekke'ye Yürümek Veya Oraya Gitmek Üzere Adayan Kinişe : 77

Bir Hac Ya Da Umre Yapmayı Yaya Yürümek Suretiyle Belirliyerek Adarsa : 78

Safa İle Merveye Yara Olarak Gitmeyi Adadım Derse : 78

Üzerime İki Kez Farz Haccı Yapmayı Adadım Derse : 78

Bu Sene İçinde İki Kez Haccetmeyi Adamak : 78

«Hastalıktan Kurtulursam Bir Defa Haccetmeyi Allah İçin Adadım» Derse : 78

Bir Gün Önce Arafat'ta Vakfe Yapmak : 78

Terviye Gününün Arafe Günü Olduğuna Şehadette Bulunurlarsa : 78


HACC

 

İslâm'ın beş şartından biri de hac ibâdetidir. Bunun sayılmıya-cak kadar faydaları vardır. Önce şunu belirtelim ki, îslâm bir yan­dan hayatın gayesini bütün insanlar için aynı ölçü ve anlamda be-.lirlerken, mü'minleri tek amaç ve tek ideale yöneltmek; dava ve dert­lerinin, hedef ve mutluluklarının bir olduğunu gönüllere en te'sirli biçimde işlemek için Allah'a kulluğu müşterek bağ olarak sergiler.

Bunun için de önce îslâm ülkelerinin her köy ve kentinde daha çok cuma, cemaat ve bayram namazlarıyla bu yüce amacın gerçek­leşmesini ve her mü'minin eğitilerek hazır duruma getirilmesini em­reder. Sonra da yılda bir defa olmak üzere ve her mü'mine ömrün­de bir kez farz sayılmak kaydıyla yeryüzünde insanlar için kurulan ilk Mâbed-Kâbe'de biraraya gelmelerini sağlar. Böylece her müslü-manın entellektüel ve manevî potansiyel yeteneğini insanlıktan ya­na verimli duruma getirir; bu düşünce ve inancı en anlamlı biçim­de geliştirir. Olgun birer kişi olmanın manevî bütün malzemesini, kı­yametten bir tablo oluşturarak sunar.

Hacc ibâdeti bir bakıma insan ruhunun kavrayabileceği, kalbi­nin Allah (C.C.) sevgisinden alabileceği aşk ve zevkin derin anlamı­nı, mahşerî bir topluluk içinde gönülden gönüle aktarır. Bir olan, eşi dengi ve benzeri bulunmayan O Yüce Yaradan'a aynı heyecan ve imân doğrultusunda yönelip secde etmenin nasıl bir birliğe çağırdığı­nı ve bunu en doyurucu mânada Te1biye ile nasıl işlediğini gös­terir.

Gönüllerin Ve ideallerin birleşmesi, her şeyden önce güçlerin birleşmesini; Müslümanların dost ve yardımcısının yine Müslümanlar olduğunu; bunun için İslâm ülkeleri arasında düşünce, sanat, ti­caret, teknik ve ilim alış-verişinin kaçınılmaz bir ihtiyaç bulunduğu­nu vurgular.

İşte hacc ibâdeti, hayatın gayesini daha çok Allah'a kul olma dü­zeyinde noktalarken, olgunlaştırdığı insanlarla İslâm Ülkeleri ara­sında, kökü 1400 senelik bir derinliğe inen birleşme, anlaşma, güç birliği gibi yüksek amaçlan gerçekleştirir.

Hacc'ın bundan başka fert ve toplumun ahlâkı üzerinde olum­lu yönde te'şirleri oldukça büyüktür. Aslında bütün ibâdetler insanı günde birkaç defa söz ve davranışlarında ölçülü ve yararlı olmaya davet eder. Daha doğrusu bu asil duygu ve düşünceyi onun kalbin­de doğurur. Allah ve Peygamberi tarafından çizilmiş bir yolda ümit dolu bir gönülle yürüyüp ilerlemeyi ve adım adım ebedi mutluluğa kapı açmayı öğretir. Genç ve yaşlıya, fakir ve zengine, kadın ve er­keğe, bilgili ve bilgisize tek kelimeyle aklını kullanabilen, ruhunu ihtiyaç duyduğu ilâhî maarifle işleyip arındıran her insana günlük yaşamının bilançosunu hazırlamasını emreder.

Hacc ibâdeti bunun üstünde bir ölçü daha getirir : Binlerce peygamberin, velînin, kâmilin ve sâlihin yüzsürdüğü, göz yaşı döküp niyazda bulunduğu yüce bir makamda, yüzbinlerce mü'minle kay­naşıp din kardeşliğinin sınır ve ölçü kabul etmez tertemiz havası içinde kutsal Kâ'be'yi tavaf etmek. Arafat'ta toplanıp şeytanın bü­tün ümitlerini boşa çıkarmak kadar insanı olgunlaştıran, güzel ah­lâk sahibi yapan başka yol ve yöntem var mıdır?

Bu düşünce ve inançla hac görevini yerine getiren bir mü'minin sosyal yapımıza olan olumlu katkısını kim inkâr edebilir? Lüzumsuz harcamadan kaçınacağı, yalnız kendisi için değil, çevresi ve milleti için mesaisini kullanacağı muhakkaktır.

Günümüzde ibâdetin bunca feyizli, olumlu ve eğitilip yetiştirici havası dışında kalıp sadece para, kadın vg içkiyle gününü gün et­meye çalışan zavallı toplumun böylesine olgun ve yararlı insanlara ne kadar muhtaç bulunduğunu anlatmaya lüzum var mıdır? Bu kâ­mil insanlardır ki savaşlarda mallarını ve canlarım Allah için seve seve verirler. Bu faydalı kişileridir ki toplum yapışma yön ve kuvvet verip gerçek huzurun sağlanmasına kapı açarlar. Millî bünye ancak böyle kişilerle ayakta durabilir. Millet bu hayırhah insanlarla mut­luluğun havasını teneffüs etme imkânını bulabilir.

Hacc'ın Sözlük Anlamı :

Hacc, saygı gösterilmeye lâyık kutsal makamları ziyarette bu­lunmayı kasdetmektir.

Hacc'm Şer'î İstılah Anlamı :

Senenin belli ve belirli gününde Arafat'ta bir süre vakfe yap­mak ve sonra Kabe'yi belirtilen şekilde tavaf edip ziyareti yerine ge­tirmektir.

Hacc'ın Farziyeti Kitap, Sünnet ve İcma' ile Sabittir.[1] 

 

KİTAP:

 

«Beytullah'a yolbulabilen insanlara Allah için Orayı haccetmek

gereklidir.[2]

«Allah için hacc'i ve umreyi tamamlayınız.»[3]

 

SÜNNET:

 

«İslam, Allah'an başka ilâh olmadığına, Muhammed'in Allanın Resulü bulunduğuna şehadet etmen, namaz kılman, zekât vermen, haccetmen, umre yapman, cenabet olunca yıkanman, abdesti tasta­mam yerine getirmen ve ramazan orucunu tutmandir.»[4]

Resûlüllah A.S.) Efendimize soruldu :

— Hangi amel daha üstündür?

Cevap verdi :

  Allah ve Peygamberine imân...

  Ondan sonra?

  Allah yolunda cihad...

  Ondan sonra?

  Şarlarına uygun helâl mal ile yerine getirilen hac...»[5]

«Allah katında amellerin en üstünü, içinde şek ve şüphe bulun­mayan imân, içinde hile ve hiyanet bulunmayan savaş ganimeti ve

— Şartlarına uygun helâl mal ile yerine getirilen hac...»[6]

«Kim cinsel yaklaşmada ve ona yol açan davranışlarda bulun­maksızın, ilâhî sınırları aşıp günah işlemeksizin haccederse, anası­nın onu doğurduğu gündeki gibi günahlarından (arınarak) döner.» (Ancak kul hakkı müstesna)...[7]

«Umreden umreye ikisi arasındaki günahlara keffarettir. Şart-laruıa uygun helâl mal ile yapılan haccm karşılığı ise ancak Cennet­tir.»[8]

Hacc, zayıf olan her mü'minin cihâdıdır.»[9]

 

HACCIN FARZ KILINDIĞI SENE :

 

Bu konuda farklı görüş ve tesbitler varsa da en sahih rivayet­lere göre hac hicretin 9. yılında farz kılınmıştır. Nitekim Al-i îmrân Sûresi 97. âyetle haccm farz kılındığı ve bu âyetin belirtilen yılda indiği bilinmektedir.

Yapılan sahih rivayete göre, bu âyet indikten sonra Resûİüllah (A.S.) Efendimiz Ashabını toplayarak şu hutbeyi irâd etmiştir :

«Ey insanlar! Allah size haccı farz kıldı, artık bundan böyle hac­cedin.» Bunun üzerine bir adam sordu: «Her sene mi ya Resûlellah?!» Peygamber (A.S.) susup cevap vermedi. Adam aynı soruyu üç defa tekraladı. Resûİüllah (A.S.) Efendimiz : «Eğer ona cevap olarak evet deseydim, hac her sene farz olurdu ve siz de buna güç getire­mezdiniz.» buyurdu.»[10]

Hac farz kılınınca o yıl Resûİüllah (A.S.) Efendimiz gitmedi. Ebu-bekir Sıddîk'i (R.A.) Emirü'1-Hacc = Hac işlerini organize edip hac-ce giden mü'minlerin başında bulunma görevine tâyin etti. ikinci sene, yani hicretin 10. yılında ise Resûİüllah (A.S.) Efendimiz son haccmı yerine getirdi ki buna Veda' Haccı denilmiştir.

Haccm farziyeti Kitap, Sünnet ve tcmâ ile sabit olduğundan in­kârı küfürdür. Gitme imkânına sahip olan her Müslümana ömründe bir defa bu ibâdeti yerine getirmesi -farzı yerine getirme bakımın­dan- kâfidir. Birden fazla yapılan hac nafile yerine geçer.[11]

 

Şartlar Uygun Olunca Hemen Haccetmek :

 

Şartlar elverdiğinde hemen haccetmek gerekir. Çünkü şartların elverdiği yıl yapılmasının farz olduğu fukahanm çoğu tarafından kabul edilmiştir. En sahih olan tesbit te budur. Bu bakımdan gecik­tirilmesi mubah değildir.[12]

Şart ve imkânlar müsait olduğu sene haccetmeyip bir iki sene geciktirdikten sonra haccedenin de haccı tamam sayılır; ne var ki geciktirdiği için günah işlemiştir.[13]

İmam Muhammed'e, göre şartlar elverse bile hemen haccetmek vâcib değildir; geciktirilmesinde bir sakınca yoktur. Ancak hemen yerine getirilmesi daha iyi ve daha faziletlidir.[14]

 

Yaşlılık ve Hastalık Gibi Bir Sebebin Ortaya Çıkması Düşünüldüğünde :

 

Yaşlılık, hastalık, ölüm gibi hacce mâni* teşkil edecek bir sebe­bin ortaya çıkması muhtemel olmadığı zaman İmam Muhammed'in içtihadıyla amel edilebilir. Ama bunlardan biri düşünülüyor veya ihtimal dahilinde ise o takdirde İmam A'zam Ebû Hanîfe'nin içtiha­dıyla amel etmek gerekir. Yani şartlar elverdiği sene içinde haccet­mek vâcib olur.[15]

 

Ömrünün Sonuna Geciktirip Hacceden :

 

Kendisine farz olduğu halde geciktirip ömrünün sonuna doğru hacceden kimsenin günahkâr olup olmadığında farklı görüşler varsa da en sahih tesbite göre, isaet işlemiş olur, günahkâr sayılmaz. Ama gerektiği halde haccetmeyip geciktirir ve öylece ölürse, bilicmâ' gü­nahkâr sayılır.[16]

 

Haccın Vakti :

 

Hac ayları bilinen aylardır : Şevval, Zilkade ve Zilhicce'nin ilk on günüdür. Bu, icmalen Kur'ân'da tafsilen de Hadîste belirlenmiş­tir. Haccetmek üzere bu aylarda ihrama girilebilir. Bu ayların dışın­da ne farz, ne de nafile hac için ihrama girilmez. Umre için ihrama girmek bu kaidenin dışında kalır. [17]

 

Haccın Vücubunun Şartları :

 

1. İslâm...

Diğer ibâdetlerde olduğu gibi haccetmek için de kişinin müslü-man olması şarttır. Bu bakımdan Müslüman olmadan önce zengin iken İslâm'a girdiğinde fakir olan kimseye farz değildir. Çünkü zen­ginlik küfür devrine raslam aktadır. Ama İslâm'a girdikten sonra zengin olduğu halde hac farizasını yerine getirmez ve sonra da fa-kirleşirse, hac bir borç olarak üzerinde kalır.[18]

 

Haccettikten Sonra Dinden Çıkan Kimse :

 

Kendisine hac farz iken bunu yerine getirdikten sonra irtidad eden (dinden dönen) kimse bir süre sonra tekrar İslâm'a girerse, gü­cü ve imkânı elverdiği takdirde yeniden haccetmesi gerekir. [19]Çünkü hac ancak ömürde bir defa farz kılınmıştır. Dinden çıkan kimse geçen ömrünü heder etmiş, amelini boşa çıkarmıştır.

2. Akıl.

Müslüman olmanın yanısıra aklı başında olmak ta haccm vücu­bunun şartlarından biridir. O halde aklî dengesi yerinde olmayan Müslüman zenginlere hacc vâcib değildir. Bunaklar hakkında farklı görüş ortaya konmuştur. Aşırı derecede bir bunaklık değilse, sadece unutkanlık gibi bazı arazlar meydana gelmişse, haccetmesi gerekir. Ne dediğini bihniyecek duruma gelmişse, aklî dengesi yerinde olma­yan deliye kıyasla haccetmesi gerekmez.[20]

3. Ergenlik.

Buna fıkıh dilinde «bulûğ» denir. O halde ergen olmayan çocuk­lara haccetmek vâcib değildir. [21]Bununla beraber haccedecek olursa, bu farz hac yerine geçmez nâfüe sayılır. Ergen olduktan son­ra şartlar ve imkânlar elverirse haccetmesi gerekir.                 

Ergen olmadan önce ihrama girer, henüz Arafat'ta vakfe yap­madan ergenlik- çağma girer ve ilk giydiği ihramla vakfe ve tavaf-i ziyareti yaparsa, bu nafile hac sayılır. Ama ergen olduktan sonra Telbiye veya ihramı yeniler de öylece vakfe yaparsa, bu farz olan hac yerine geçer. îcmâ'm görüş ve tesbiti bu ölçüdedir.[22]

Bunun gibi deli kendine gelir, kâfir müslüman olur ve vakfe yapmak için ihrama girer veya telbiye getirirse, bu farz hac yerine geçer.[23]

Ergen olmayan çocuk, rnikatı ihrâmsız geçer ve Mekke'ye gelin­ce ihtilâm olur (ergenlik çağma girer) ve gusledip hac için ihrama girerse, yapacağı hac, farz hac olarak kabul edilir. Mikatı budurumda ihrâmsız geçtiğinden dolayı bir şey gerekmez. Çünkü henüz er­gen olmadan geçmiş bulunuyordu.[24]

4. Hürriyet.

Haccın vücubunun şartlarından biri de hür olmaktır. O halde kölelik kaydı altında bulunana, tutuklu olana, hürriyeti elinden alın­mış esirlere hac farz değildir. Çünkü vücubunun şartlarından biri gerçekleşmemiştir.

Efendisiyle birlikte hacceden kölenin bu haca-nafile sayılır. Hürriyetine kavuştuktan ve şartlar da elverdikten sonra haccetmesi gerekir. Esirlerin de durumu böyledir. Köle veya esir henüz hürri­yetine kavuşmadan efendisiyle birlikte hac için yola çıkar, ihram giymeden hürriyetine kavuşursa, o takdirde ihrama girip hacceder ve bu farz hac olarak kabul edilir. İhrama girdikten sonra hürriye­tine kavuşursa, ihramını yenilese bile bu farz hac yerine geçmez.[25]

5. Azık ve binek.

Haccetmenin vücubunun şartlarından biri de gidip gelinceye kadar hem kendisinin, hem evdeki çoluk çocuğunun azığının bulun­ması ve kendisini götürecek bir bineğinin mevcut olmasıdır. O halde yeterince azığı bulunmayan veya bineği olmayan kimsenin haccet­mesi gerekmez.[26]

 

Binek Kiralamak :

 

Farz haccı yerine getirmek isteyen kimsenin kendi bineği yoksa bunu başkasından -parası olduğu takdirde- kiralar. Kiralamaya gü­cü yetmediği takdirde vücub kalkar. Haccmı gücü yeteceği zamana geciktirir.

Hac îçin Başkasının Yapacağı Bağışı Kabul Etmek.

Bineği olmayan ve onu kiralıyacak imkânı bulunmayan kimse­ye başkası bu sebeple bağışta bulunursa, onu kabul etmesi gerekir mi? Müctehid imamlara göre, gerekmez, isterse kabul eder, isterse etmez.

Bağışta bulunan onun ana-babası veya başka bir yakını bile ol­sa, hüküm değişmez.[27]

Azık ve Bineğe Sahip Olmanın Açıklanması : Evinden, elbisesinden, hizmetçi ve ev eşyasından, çoluk çocuğu­nun nafakasından, borcundan ve benzeri ihtiyaçlardan arta kalan mal veya para kendisini Mekke'ye azık ve binek ölçüleri içinde götü­rüp getirecek kadar olmalıdır. Aksi halde haccın vücubunun şartı yerine gelmemiş olur.[28]

Kendisinin ve Çoluk Çocuğunun Nafaka Ölçüsü : Günün şartlarına göre ortalama bir nafaka dikkate alınır. Cim­rilik yapıp kısmaksızm, saçıp savurarak israfta bulunmaksızın ikisi arasında bir yol izlenir.[29]

 

Kişinin Çoluk Çocuğu Kimlerdir?

 

Fıkıh dilinde buna iyal denir. Türkçemizde «Hane Halkı, Ço-Luk-Çocuk gibi tabirlerle ifade edilmektedir. Kendisine nafakası gereken kişiler bu tabirin kapsamına girer.[30]

 

Mekke Ve Civarında Oturanlar İçin Binek Şart Mı?

 

Mekke'ye üç günlük veya daha az bir mesafede bulunan müs-lümanlara -yürümeye kudretleri yettiği takdirde- haccetmek farz­dır. Ancak kendilerine ve çoluk çocuğuna yetecek kadar azık teda­rik etmiş olmalıdırlar. Aksi halde vücub kalkar.[31] Yaya yürüme­ye kudreti yetmiyenler hakkında da haccetmek vâcib değildir.    Üç günlük mesafeden daha uzaklarda oturanlar için -yukarıda belirtil­diği gibi- gidip dönünceye kadar hem azık hem binek şarttır. Yürüyerek Mekke'ye Gidip Hacceden Fakir : Fakir bir mü'min yürüyerek Mekke'ye kadar gider ve farz olan haccı yerine getirip evine   döndükten sonra zengin olursa,   yeniden haccetmesi gerekmez.[32]

 

Bekâr Olup Haccedecek Kadar Malı Bulunan Kimse .

 

Bekâr bir adam evlenmek için mal ya da para biriktirmiş ve bu para ile haccetme imkânı da doğmuşsa, ne yapar? Evlenir mi, yok­sa hacce mi gider? Evlenmek sünnet, hac farz olduğundan   mevcut para veya mal ile haccetmesi gerekir. Ancak biriktirdiği mal ve pa­ra henüz hac ayları girmeden evlenmek konusunda harcanırsa, bir şey lâzım gelmez. Çünkü hacce yetecek kadar mal ve paranın hac aylarında mevcut olması gerekir. Ondan önce harcanırsa, kişi hem günahkâr olmaz, hem de haccı geciktirmiş sayılmaz.[33]

 

Oturduğu Ev Ve Yanındaki Hizmetçi :

 

Bunlar asıl ihtiyaç kapsamına girdiğinden, kişi zengin sayılmaz ve bu sebeple de hac kendisine vâcib olmaz. Ama oturduğu evden başka evi bulunursa, o takdirde onu satıp haccetmesi gerekir. Hiz­met hususunda kullanmadığı hizmetçi de böyledir. Yani yanındaki hizmetçiyi kullanmıyorsa, o takdirde onu satıp haccetmesi vâcib olur.[34]

Ancak oturduğu evden başka evin kirasıyla geçiniliyorsa, o tak­dirde aileyi perişan etmemek için satmaması daha uygun olur.[35]

 

Kira İle Oturan Kimseye Hac Gerekir Mi?

 

Diğer asıl ihtiyaçlarından fazla mal veya parası olur, gidip ge­linceye kadar hem kendisinin, hem kendisine nafakası gereken kişi­lerin azığını, ev kirasını karşılıyacak güçte bulunursa, haccetmesi gerekir. Elindeki parayı başka bir yere harcarsa günahkâr olur.[36]

 

Lüzumundan Fazla Elbisesi Bulunan Kimseye Haccetmek Gerekir Mi?

 

Elinde mevcut parası bulunmadığı halde evinde lüzumundan fazla giyim ve diğer eşya bulunur, satıldığı takdirde haccetme imkâ­nını doğurursa, o takdirde fazla eşya ve elbiseyi satıp haccetmesi gerekir.

îslâm burada hem tutumlu olmayı, hem gereğinden fazla ev eş­yası ve giyim emtiası bulundurmamayı amaçlıyor.[37]

 

Oturduğu Evin Bir Kısmı Kendisine Yetiyorsa Geri Kalan Kısmını Satması Gerekir Mi?

 

Haccetmek için mal ve parası bulunmadığı halde oturduğu ev büyükçe olur da bir kısmı kendisine yetecek durumda ise,   fazlasını haccetmek için satması gerekmez. Çünkü evin genişliği kişinin mes'-ut ve huzurlu olmasının alâmetlerinden biridir. Hem ileride bir ta­kım ihtiyaçlar doğabilir de evin tamamını kullanması gerekebilir.[38]

Bunun gibi oturduğu büyükçe evi satıp yetecek kadar bir başka ev satın aldığı takdirde arta kalan para ile haccetmesi mümkün du­ruma gelen kimsenin, yine haccetmek için böyle bir yola girmesi ge­rekmez.[39]

Oturduğu ev çok kıymetli olur da onu satıp elde edeceği büyük bir meblağ ile hem haccetmesi, hem çoluk çocuğunu geçindirmesi mümkün hale gelse bile, evini bunun için satması gerekmez. Bunda fukahamn görüş birliği var.[40]

 

Kıymetli Kitapları Bu Konuda Satmak Gerekir Mi?

 

İlim adamının kütüphanesinde devamlı müracaat edeceği ki­taplar ne kadar çok olursa olsun, kıymetleri -para bakımından- ne kadar değer taşırsa taşısın, haccetmek için satılması gerekmez. An­cak bu anlam ve ölçüdeki kitaplar bir cahilin evinde bulunursa, kıy­meti de onu hacce götürüp getirecek kadarsa, o takdirde satıp git­mesi gerekir.[41]

Din, dünya ve âhirete yaramıyan kitapların satılması ve hac ibâdetine sarfedilmesi gerekir. Çünkü Resûlüllah (A.S.) Efendimiz fayda vermiyen bilgiden Allah'a sığınmıştır.[42]

 

Hac  Konusunda Tüccarın Ana Sermayesi :

 

Geçimini sadece ticaretle sağlayan bir tacir ana sermayesini haccetmek üzere sarfettiği takdirde ticarî işlerinin aksayacağı, bu yüzden borca ve sıkıntıya düşeceği biliniyorsa, o takdirde haccetme­si gerekmez. Ancak ana sermayenin dışında elinde haccedecek ka­dar bir meblağ birikmişse, haccetmesi gerekir. Çünkü fazla kısmı harcaması ticarî işlerini aksatmaz.[43]

 

Sanatkârın Hacc Etmesindeki Ölçü :

 

Geçimini tezgahının başında sanatıyla sağlayan kimsenin sanatını sürdürebilmesi için âlet ve -edavatı varsa, gidip gelinceye kadar kendisinin ve çoluk çocuğunun nafakasını karşılıyacak, asıl ihtiyaç­larını giderecek kadar para biriktirmişse, o takdirde haccetmesi ge­rekir. Elindeki para ancak sanatını sürdürmesine yetiyor, sermaye­siz yürütmesi mümkün olmuyorsa, o takdirde ana sermayesini mu­hafaza etmesi gerekir. Hacce gitmesi vâcib değildir.[44]

 

Çiftçi Ve Ziraatçinin Hacc Etmesindeki Ölçü :

 

Çiftçilik veya ziraatçılıkla uğraşan ve geçimini bu yoldan kaza­nan kimsenin tarla ve bahçesini sürüp ekecek imkânlarının dışında elinde birikmiş parası veya malı varsa, haccetmesi gerekir. Ama elin­deki parayı hac için sarfettiğinde tohum, âlet ve benzeri araç gereç­leri alamıyacak duruma düşerse, veya çoluk çocuğunun nafakasını karşıhyamıyacak bir sonuca varırsa, o takdirde haccetmesi gerek­mez.[45]

6. Haccın Farz Olduğunu Bilmek.

İslâm ülkesinde yaşayan bir kimsenin haccın farz olup olmadı­ğını bilmesi üzerinde durulmaz. Çünkü sözü edilen ülkelerde yaşa­yanların islâm'ın şartlarını bilmesi gerekir. O halde onlar için bil­memek bir mazeret sayılmaz. Hattâ İslâm ülkelerinde yaşayan gayr-i müslimlerden biri Müslüman olduğu takdirde, onun da bilmemesi bir mazeret değildir. Şartlar elverdiği takdirde haccetmeleri gere­kir.

Gayr-i Müslim ülkelerde, fıkhı tabirle Darü'l-Harp'te İslâm ülkesinden göçederek yaşayan Müslümanlar için de hüküm böyledir. Ora halkı olup sonradan İslâm'a girenlere gelince : Onlara haccın farz olduğunu iki erkek veya bir erkekle iki kadın haber verirse, şartlar da elverdiği takdirde haccetmeleri gerekir. Bu yolda haber veren çıkmadığı takdirde, haccın farz kılındığına bilgisiz kaldıkları için -öğreninceye kadar- bu vecibe üzerlerinden kalkar.[46]

Dar-i Harpte İslama giren kimseye haccın farz olduğunu haber veren iki erkek veya bir erkekle iki kadının âdil olmaları veya bu durumlarının örtülü bulunması gerekir. Bu, İmam Ebû Hanîfe'ye gö­redir. Bazı rivayetlerde onlardan birinin âdil olması da yeter. îmameyn'e göre âdil, buluğ ve hürriyet şart değildir. îmameyn'm görü­şünde kolaylık vardır.[47]

7. Bedenin hastalık ve sakatlıktan salim olması.

Haccın vücubmiun şartlarından biri de bedenin hastalık ve bir takım a'razdan salim olmasıdır. O halde yürüyemiyen, pirifâni olan, felçli, ayakları kesik kimselere hac vâcib değildir. Bunlar azık ve bi­nek de bulabilseler başkasını kendi yerlerine hacce göndermekle yü­kümlü bulunmuyorlar. Ölüm hastalığına yakalandıklarında da ken­dilerine bedel haccettirilmesini vasiyyet etmelerine gerek yoktur. Bu­nun gibi hayvan üzerinde duramıyacak kadar yaşlı veya hasta olan­lara da vâcib değildir.[48]

Bu hem mezhebin zahiri, hem de îmam Ebû Hanîfe'den yapılan rivayetin özetidir. îmameyn'den zahir olan rivayete göre ise, sözü edilen kimselere de haccetmek vâcibdir. Acizlikleri devam ettiği tak­dirde başkasını kendi yerlerine vekil olarak göndermeleri gerekir. Vekil gönderdikten sonra sıhhatlarına kavuşur, gidecek güce erişir­lerse, o takdirde haccı iade etmeleri gerekir. Tuhfe sahibi bu görüşü ihtiyar etmiştir. İsbicabî de bunu beğenmiş, Fethü'l-Kadîr Sahibi de bu görüşü takviye etmiştir.[49]

Ne var ki imam Ebu Hanîfe'nin bu husustaki görüş ve içtihadın­da ümmet için kolaylık vardır.

Tutuklu bulunan ile hükümdarın bu konudaki yasağından kor­kan kimsenin de durumu böyledir. îmam Ebû Hanîfe'ye göre, bun­ların kendi yerlerine vekil göndermesi gerekmez. Fetva da buna gö­redir.[50]

 

A'manın Haccetmesi :

 

îki gözü kör olan kimsenin şartlar elverdiği takdirde haccetme­si gerekir mi? Kendisini yedecek bir kimse bulabilirse gitmesi vâcib olur. Bulamadığı takdirde bekler. Bu hususta imamların görüş bir­liği var.. Yedecek kimse bulamadığı takdirde yerine başkasını vekil göndermesi gerekir mi? Bu hususta imamların görüş ve ictihadları farklıdır : îmam Ebû Hanîfe'ye göre gerekmez. îmameyn'e göre, ge­rekir.[51]

 

Sağlıklı İken  Şartlar Elverdiği Halde Haccetmiyen :

 

Sağlıklı iken şartlar elverdiği halde haccetmiyen kimse sonrala­rı iyice yaşlanır da hayvan üzerinde duramıyacak olur veya felç ve benzeri kötü bir hastalığa yakalanırsa, o takdirde yerine bir vekil göndermesi gerekir. Bunda imamların ittifakı vardır.[52]

Yaşlı ya da felçli olmasına rağmen külfete katlanarak haccettik­ten sonra iyileşirse, yeniden haccetmesi gerekmez. İlk yaptığı hac, farzın yerine getirilmesini sağlamıştır.[53]

8. Yolun emniyette olması.

Haccm vücubunun şartlarından biride yolun emniyette olma­sıdır. Mal ve can tehlikesi sözkonusu olduğu takdirde, gitmek vâcib değildir. Güven sağlanıncaya kadar beklemek gerekir. Ancak genel­likle yolun emniyette olduğu biliniyor, az bir ihtimalle de olsa tehli­ke seziliyorsa, bu ihtimal dikkate alınmaz. Haccetmek gerekir.[54]

9. Kadının Yanında Mahreminin Bulunması.

Hanefî imamlarına göre, kadının bulunduğu memleket ile Mek­ke arası üç konak veya daha fazla bir mesafede olursa, o takdirde beraberinde mahreminin bulunması şarttır. Aksi halde haccetmesi gerekmez. [55]Aradaki mesafe belirtilenden az olursa o takdirde mahremsiz haccetmesi caizdir.[56]

Mahremden maksad, kadının kocası veya kendisine nikâhı ebe­diyen haram olan yakınlarıdır.

Mahremin güvenilir, âkil, baliğ olması şarttır. Hür veya köle, kâfir ya da Müslüman olması şart değildir.[57]

Ateşperest bir mahrem, kadınla nikâhlanmasmm mubah oldu­ğunu sanıyorsa, o takdirde kadınla birlikte yola çıkması caiz değildir. Ergenlik çağma yaklaşan çocuk ergen mahrem gibidir.   Kadının kölesi mahremi sayılmaz.[58]

 

Mahremin Nafakası Kadına Aittir :

 

Kadınla beraber hac yolculuğuna çıkan mahremi sırf ona arka­daş olmak üzere çıkmışsa, onun azığı.ve bineği kadına aittir. [59]

 

Kendisine Hac Farz Olan Kadının Haccetmesine Kocası Müsaade Etmezse :

 

Hac Allah'ın farz kıldığı bir ibâdettir. Farz ibâdetleri yerine ge­tirmekte kimseden izin almaya gerek yoktur. Aynı zamanda kimse­nin de buna engel olmasına cevaz verilmemiştir. O halde şartlar el­verdiği takdirde kadm yanında mahremi bulunursa -kocası müsaa­de etsin etmesin- hacce gider; yani gitmesi vâcib olur. Ancak nafile haccetmek istediğinde kocasının müsaadesini alması gerekir.[60]

 

Mahremi Bulunmadığı Takdirde Haccetmek İçin Kadının Evlenmesi Caiz Midir?

 

Bu konu bazı fırsatçılar tarafından devamlı istismar edilmiş ve birçok kadınlar bu yüzden tuzağa düşürülmüştür. İslâm Dininin ge­cesi ve gündüzü kadar aydınlıktır, yani dinimizde kapalı kalan, bi­linmedik bir husus yoktur. Önce şunu belirtelim ki, muvakkat nikâh kesinlikle haramdır. Haccetmek için belli bir süre bir erkekle kadı­nın nikâhlanmasma hiçbir müctehid imam cevaz vermemiştir. An­cak kadın dul olur da cidden biriyle evlenmek ister, o da hayat bo­yunca o kadınla yaşamayı düşünerek evlenirlerse, tabii bunda bir sakınca yoktur.

Yine haccetmek ve sonra da evliliği sürdürmek için kadının ev­lenmesi vâcib değildir. Ancak böyle bir durum ortaya çıkarsa, arzu ettiği takdirde devam edecek bir evliliğe evet diyebilir.[61]

 

Mahrem Konusunda Diğer Mezheplerin İçtihadı :

 

İmam Şafiî'ye göre, kadının yanında mahremi bulunmadığı tak­dirde güvenilir iki üç kadının bulunması, haccm vücubunun şartı için yeterdir. Yani yanında güvenilir iki ya da fazla kadın bulunan bir kadm yanında mahremi bulunmasa bile haccetmesi gerekir.[62]

Yol güven altında bulunduğu, mal ve can emniyeti sağlandığı takdirde yanında güvenilir bir kadınla gidebileceği gibi, yalnız ba­şına da gidebilir. Nafile hac için ise, ancak mahremiyle gidebilir.[63]

İmam Mâlik'e göre : Yanında mahremi bulunmadığı takdirde güvenilir kadın arkadaşlarının bulunması yeter. Yani yanında güve­nilir kadın arkadaşları bulunduğu takdirde mahremi olmayan bir kadının haccetmesi vâcibdir. Böyle arkadaşlar da bulunmadığı tak-idirde haccetmesi vâcib değildir.[64]

Bu konuda muhtelif rivayetler vardır. Hepsini buraya nakletme­yi gerekli görmedik. Ancak İmam Şafiî ile İmam Mâlik sözü edilen mesele hakkında ictihad ederken Hz. Ömer'in tertiplediği son haccı delil olarak almışlardır. Sahih rivayete göre, Ezvac-i Tahirattan bir kısmı Hazret-i Ömer'den izin alarak mahremsiz bir vaziyette hacce gittiler. Hz. Ömer giden kafilenin başında bulunmak üzere Osman bin Affan ile Abdurrahman bin Avf i görevlendirmişti. Yolda ara sı­ra Hz. Osman kafileye şöyle sesleniyordu : «Haberiniz olsun, dikkatti olun! Peygamber fA.S.) Efendimizin zevcelerine doğru pek yaklaş­mayın, onlara bakmayın!.» Rivayete göre, Ezvac-i Tahiret deve üze­rinde hevdeç içinde bulunuyorlardı.[65] Bu hususla ilgili hadîsin ise Hac dışındaki seferle alâkalı, olduğunu söylemişlerdir:

Fazla bilgi edinmek ve nakledilen hadislerin sened ve ricali hak­kındaki araştırmaları görmek isteyenlerin Zeylaî'nin Nasbu'r-Ra-Ye adlı kıymetli eserinin cilt3, sahife 11, 12'ye müracaat etmelerini tavsiye ederiz.

Şunu da ilâve edelim ki, bir şehir ya da kasabada sözü edilen üç mezhebe bağlı kadınlar bulunduğunda, yanlarında mahremleri yok­sa, güvenilir kadınların arkadaşlık etmesi mümkünse müfti, Hane­fi mezhebine bağlı bulunan kadına bu konuda fetva verebilir.[66]

 

Yolun Emniyette, Bedenin Selâmette Olması Haccm Vücubunun Şartı Mıdır?

 

Yolun emniyette, bedenin sıhhat ve selâmette   olması, kadının yanında mahreminin bulunması, haccm vücubunun şartı mıdır, yok­sa edasının şartı mıdır? Bu hususta fukahanm görüşleri farklıdır : Bazısına göre vücubunun, diğer bazısına göre edasının şartıdır. İkin­cilerin görüş ve içtihadı daha sahih kabul edilmiştir.

Sözü edilen bu meselede görüş ayrılığının semeresi şu husustada kendini belli eder. Birincilerin görüşüne göre, haccetmeden önce ölüm hastalığına yakalanırsa, kendisine bedel haccetirilmesi için va-siyyette bulunması gerekmez. İkincilerin görüşüne göre, gerekir.[67]

10. Kadının iddet ve Cşer'î bekleme süresi) içinde bulunmaması.

Ya kocasının ölümünden ya da boşanmasından dolayı şer'î bek­leme süresi dolmadan bir kadının hacce gitmesi caiz değildir. Ölüm iddeti dört ay on gündür. Boşanma iddeti üç ayhali görmektir. Ayha-linden kesilen kadınlar hakkında üç ay itibar edilmiştir.

Nikâh akdi yapıldıktan sonra kocası cinsel yaklaşmada bulun­duktan veya halvet-i sahiha meydana geldikten sonra karısını ister bâin ister reci talakla boşamış olsun, o kadına şer'î bekleme süresi olan iddet gerekir.

Ancak fasit bir nikâhla nikahlanan çifti hâkim birbirinden ayı­rır ve adam da cinsel yaklaşmada bulunmamışsa, o takdirde kadı­na iddet gerekmez.

Ayrıca kadınlardan dört tanesi için hiçbir iddet yoktur :

1. Kendisiyle cinsel yaklaşmada   bulunulmadan   ve sahih   bir halvet meydana gelmeden boşanan kadın.

2. Kocasını Dar-i Harpte terkedip eman dileyerek İslâm ülke­sine iltica eden harbiyye kadın.

3. Bir akidle nikahlanan iki kız kardeşin nikâhları feshedildi-' ğinde.

4. Dörtten   fazla nikahlanan   kadının nikâhı   feshedildiğinde.[68]

 

Hac Yolculuğunda. Kendisine İddet Gereken Kadın Ne Yapmalıdır?

 

Hac yolculuğu sırasında kocasının öldüğü veya kendisini boşadiğı haberini alan kadın bu durum da ne yapmalıdır? Haberi alınca bulunduğu yerle Mekke arasında üç konak 118 saatlik) ya da daha fazla bir mesafe bulunuyorsa, iddeti sona ermedikçe oradan ayrıl­ması caiz değildir.[69] Ama üç konaktan daha az bir mesafede bu lunuyorsa, o takdirde bulunduğu yerden ayrılmasında bir sakınca görülmemiştir.[70]

 

Vücubun Şartlarından Sayılan Azık, Binek Ve Benzeri Şeyler Ne Zaman Mevcut Olursa Hacetmek Gerekir?

 

Haccın vücubunun şartlarından olan azık, binek ve diğer şeyle­rin belde halkından hacce gidenlerin hareket edecekleri günler için­de mevcud olması itibar edilir. Bu da ancak hac aylarıyla bağlantılı­dır. Yani belde halkı hac aylarının herhangi bir gününde hareket edebilir. Bu bakımdan fukahanm çoğu sözü edilen şartların hareket günleriyle değil hac aylarıyla itibar edilmesini ön görmüşlerdir. Sa­hih olan da budur.

O halde hac aylarından önce haccedecek kadar parası, azığı, bi­leği ve çoluk çocuğunun asıl ihtiyaçları mevcut iken hac aylarına tekaddimı eden günlerde bu imkânlar ortadan kalkarsa, o takdirde haccetmek vâcib olmaz. Ama sözü edilen hac aylarında elindeki im­kânları başka bir şeye sarfetmesi doğru olmaz. Aksi halde günah-k*âr olur; kendisine gereken farz hac borç olarak üzerinde kalır.[71]

 

Haccın Edasının Sıhhatinin Şartlan :

 

Haccm edasının (yani yerine getirilmesinin) sıhhatinin şartları ise üçtür :

1. Mikatta veya henüz mikata varmadan ihrama girip niyet ge­tirmek.

2. Belli yerleri belli ve belirli zamanlarda ziyaret etmek.[72]

Belli yerden maksad : Arafat ile Kâ'be'dir. İhrama giren bir kim­se Arafat'a çıkıp vakfe yapmadığı, Kâ'be'yi tavaf etmediği takdirde haccı yerine getirmiş sayılmaz.

Belli ve belirli zamandan maksad : Arafat'taki vakfe zamanıdır. Bu, Arafe günü zeval vaktinden bayramın birinci günü fecir doğuncaya kadar devam eder. Bu süre içinde Arafat'a çıkıp vakfe eden farzı yerine getirmiş olur. Aksi halde haccı kabaya kalır. Kâ'be'yi tavaf zamanı ise ömür boyunca devam eder. Ancak bayramın ilk üç günü içinde tavaf yapmak vâcibdir; tavafın kendisi ise farzdır.[73]

 

Haccın Rükünleri :

 

Rükünden maksad, onsuz başlanılan ibâdet gerçekleşmez. Hac­cın rükünleri ikidir : Arafat'ta vakfe, Kâbe-i Muazzama'yı tavaf... Ne var ki vakfe ziyaretten daha kuvvetli bir rükündür. [74]Bu bakım­dan hacı henüz tavaf yapmadan önce karısıyla cinsel yaklaşmada bulunursa haccı fasit olur. Bunda icmâ' vardır. Ama ziyaret tavafını yapmadan cinsel yaklaşmada bulunursa haccı fasit (hükümsüz) ol­maz. Sadece günahkâr olur, bir kan akıtması gerekir.[75]

İleride bu husus yeterince açıklanacaktır.[76]  

 

Haccın Vâcibleri :

 

Genel anlamda haccın vâcibleri beştir.

1. Safa ile Merve arasında sa'yetmek,

2. Müzdelifede vakfede bulunmak, et.

3. Cemrelere taş atmak,

4. Tıraş olmak veya saçları kırkıp kısaltmak,     

5. Tavaf-ı sadırde bulunmak, yani veda tavafı yapmak.[77]

Yeri gelince sözü edilen vacibler yeterince açıklancaktır.[78]

 

Haccın Sünnetleri :

 

a) Kudüm tavafı,  (Mekke'ye ayak basıldığında Kâ'be'yi tavaf etmek).

b) Farz olan tavafı yaparken ilk üç şavtmda erkeklerin remel yapması, yani kısa adımlarla çalımlı yürümesi.

c) Safa ile Merve arasında sa'yederken iki yeşil mü arasını hız­lı adımlarla, hafif koşarak geçmek.

d) Bayram günlerinin gecesi Minâ'da gecelemek.

e) Zilhicce'nin dokuzuncu günü Minâ'dan Arafat'a güneş doğ-Luktan sonra hareket etmek.

f) Müzdelife'den Minâ'ya ise güneş doğmadan önce hareket et-nek.[79]

g) Arafat'tan Müzdelife'ye inildiğinde geceyi orada geçirmek.

h) Cemrelere taş atarken cemreler    arasındaki tertibe riayet etmek.[80]

Belirtilen sünnetleri de az ileride yeterince açıklıyacağız.[81]      

 

Haccın Âdabı :

 

1. Haccetmek isteyen kimsenin her şeyden önce kullara olan borçlarını ödemesi,

2. Daha önce hacce gidip gelenlerden yol, azık ve menasik hak­kında yeterli   bilgi edinmeye çalışması,

3. Bu konuda istiharede bulunması,

4. Haksızlıkta bulunduğu, küsü tuttuğu kimselerle helallaşmayi "ihmal etmemesi, üzerindeki hakları biran önce ödemesi, emaneti sahibine teslim etmesi, [82]

5. Kazaya kalmış namaz ve oruçları imkân nisbetinde kaza et­mesi, bunları vaktinde yerine getiremediğinden dolayı üzüntü duyup pişmanlık hissetmesi,

6. Günah ve kusurlardan dolayı tevbe ve istiğfarda bulunması, bir daha yapmamaya azmetmesi,[83]

7. Görsünler, duygunlar gibi söz ve davranışlardan kaçınması, tek kelimeyle riyadan ve sum'adan uzak kalması,

8. Hacce gidiyorum diye   böbürlenmemesi, başkasına   tepeden bakmaması ve kendinde bir üstünlük duygusunun uyanmasına im­kân vermemesi,

9. Helâl bir para, temiz ve helâl bir azık hazırlamakta çok ti­tizlik göstermesi, haram ve şüpheli bir para ile yola çıkmaması.[84]

10. Hac için biriktirdiği ya da ayırdığı parada haram şüphesi hissediyorsa, o parayı bırakıp elindeki helâl bir malı satarak hazır­lık yapması.[85]

11. Unuttuğunda kendisine hatırlatacak, sıkıldığında kendisine sabr-u metaneti tavsiye edecek, âciz ve muhtaç duruma düştüğünde kendisine yardım edecek sâlih bir arkadaş seçmesi,

Bu arkadaşın akrabadan ziyade yabancı olması daha elverir.[86]

12. Çoluk çocuğuna gönül rahatlığı içinde yeterince nafaka bı­rakması ve böyle bir kalb huzuru içinde yola çıkması,

13. Yol boyunca Allah'tan korkup günahlardan kaçınması, sık sık Allah'ı anıp kalbini ve dilini zikrullah ile meşgul bulundurması,

14. Yolculuk devam ettiği sürece kimseye kıznıamaya çalışma­sı, herkese güler yüz, tatlı dil ile davranması,

15. Arkadaşlarından ya da başkasından    gelen eza ve cefaya sabredip karşılık vermemesi,

16. Ağır başlı olmayı şiar edinmesi, lüzumsuz söz ve davranış­lardan kaçınması, başkasını alaya alıp güldürücü hikâye ve fıkrala­ra iltifat etmemesi,[87]

17. Bineğine tahammülünden fazla yük yüklememesi, hayva­nın yorulduğunu hissettiğinde dinlendirmesi,[88]Vakti gelince ye­mini noksansız vermesi,

18. Yolculuk günlerinde ve Mukaddes topraklara varıldığında ticaretle fazla meşgul bulunmaması, boş vakitlerini daha çok ibâdet, zikir, dua ve istiğfarla, Allah Kelâmı okuyarak değerlendirmesi,

Ancak hac yolculuğunda da Mukaddes topraklarda da ticaretle uğraşmak, ahm-satımda bulunmak haccm sevabını noksanlaştır-maz.[89]

19. Mümkünse hacc için perşembe günü yola çıkmayı sağlaması.[90]

Çünkü Resûlüllah CA.S.) Efendimizin perşembe günü yola çık­tığı bilinmektedir. Bu mümkün olmadığı takdirde pazartesi günü sa­bahleyin çıkmaya çalışması uygun olur.

20. Yola çıkarken çoluk çocuğuna, dost ve yakınlarına veda' et­mesi, Allaha ısmarladık demesi, fırsat buldukça onlarla helâllaşması, dualarını taleb etmesi.[91]

21. Evinden ayrılırken artık dünyadan    temelli    aynlırcasma bir hava içine girmesi,

22. Hareket etmeden Allah  (C.C.) rızası için iki rek'at namaz kılması, evine dönerken de yine iki rek'at namaz kılıp öylece iştirahate geçmesi.

23. İki rek'at namazdan sonra şu duayı okuması : «Allahım! Se­nin yardımınla hareket edip açılıyorum. Sana yöneliyorum ve ancak sana dayanıp sığınıyorum, sana dayanıp güveniyorum. Allahım! be­nim aydınlığım sensin, umudum da sensin. Önemli olan ve olmayan hususlarda bana sen yeterli ol; bende bildiğin şeylerde de bana sen yetersin.    Komşuluğun aziz ve şereflidir;   senden başka hiçbir ilâh yoktur. Allahım! bana azık olarak takvayı nasib eyle, günahlarımı bağışla, yüzümü hayre döndür, nereye yönelirsem   yöneleyim beni İyiliğe doğru çevir.   Allahım! yolculuğun şiddet   ve meşakkatinden, sarsıntı ve inkılabını üzüntü ve kederinden,   çokluk   ve genişlikten sonra darlık ve noksanlıktan sana sığınırım. Malıma ve çoluk çocu­ğuma yönelecek kötü nazardan da sana sığınırım...»

24. Evinden çıkınca da şu duada bulunması :

«Allah'ın ismiyle yola çıkıyorum. Kötülüklerden kaçıp kurtulma­ya, iyilik ve ibâdetleri yerine getirmeye hiçbir güç ve kuvvetimiz yoktur, ancak Allah ile vardır; O çok yücedir ve çok küyüktür. Al­lah'a güvenip dayandım... Allahım hoşnud olacağın ve sevip beğene­ceğin şeylere beni muvaffak eyle. Beni, senin yüce dergahından ko­vulmuş şeytandan muhafaza buyur...»

25. Duadan sonra Ayet-i Kürsî'yi, îhlâs ve Muavvezeteyn sure­lerini birer kere okuması,[92]

26. Mesafe yakın ise yaya olarak yola çıkması, mesafe uzaksa bir binek tedarik etmesi daha uygundur.[93]

At, deve, katır bulunduğu halde eşeğe binip yola çıkmanın mek­ruh olduğunu söyleyenler olmuştur. Uzun yolculuğa deve daha da­yanıklı olduğundan onunla çıkmak daha iyidir. [94]Günümüzde seri vasıtalar hepsine tercih edilmelidir.

27. Hac için bineğine bindiğinde şöyle duâ etmesi :

«Allanın ismiyle biniyorum. Bizi İslâm'a eriştiren Allah'a hamd-olsun, bize Kur'ân'ı Öğreten Rabbimize bütün övgüler olsun... Mu-hammed (A.S.) ile bize minnette bulunan Allahımıza sonsuz hamd-u senalar olsun!. Bizi insanlar arasından hayırlı bir ümmet olarak se­çip çıkaran ve beni o ümmetten eyleyen Allah'a sonsuz hamd olsun... O, âlemlerin Rabbidir.»

28. Hacıların önce Mekke'ye gidip hac nıenasikini yerine getir-diken sonra Medine'ye gitmeleri afdaldır. Ama nafile haclarda   ise önce Medine'ye gitmekte bir beis görülmemiştir. Yani Mekke ve Me­dine'den herhangi birine önce gidilebilir. Farz hacde ise önce Mek­ke'ye gitmenin daha faziletli olduğu kabul edilmiştir. Bununla bera­ber önce Medine'ye gitmek te caizdir.[95]

 

Haccın Mahzurları :

 

Hac ibâdeti yerine getirilirken haram ve sakıncalı olan bazı ya­saklar vardır ki bunlara herhalde riâyet etmek gerekir. Haccın mah­zurları genellikle iki yönde toplanır : Biri şahsın kendi nefsinde işle­dikleri; diğeri başkasında işledikleri... Cinsel yaklaşmada bulunmak, tıraş olmak, tırnaklan kesmek, güzel koku sürünmek, başı örtmek, yüzü örtmek ve dikişli elbise giymek birinci kısma giren mahzur­lardandır. Hil ve haramde av avlamak, Harem ağaçlarını kesmek ikine; kısma giren mahzurlardandır.[96]

Mahzurlarla ilgili bazı meseleler :

Ana-baba hizmete muhtaç bulundukları, kendilerine hizmet edecek başka kimseleri bulunmadığı takdirde   evlâdın   hacce   gitinesi mekruhtur. Ana baba hayatta olmayıp dede ve nene hayatta iseler, onlar da hizmette muhtaç durumda iseler, aynı hükme dahildirler.[97]

Çoluk çocuğunun nafakasını te'min etmeden hacce gitmek te mekruhtur.[98]

Yollar güven içinde değilse, deniz yolculuğu yapıldığı takdirde pek emniyetli bir vapur yoksa, ana-baba evlâdını hacce gitmekten alıkoyabilir. Bu gibi mahzurlar yoksa, Allah'ın farz kıldığı ibâdet el-betteki yerine getirilir. Nafile hacce ana-baba müsaade etmediği tak­dirde gitmek mekruhtur. Çünkü nafile ibâdettense ana babaya itaat evlâdır.[99]

 

MÎKATLAR:

 

Farz olsun nafile olsun hacce gidilirken dinen belirlenmiş sınırı ihrâmsız geçmek caiz değildir. Buna fıkıh dilinde Mîkat denir. Ceb-râ'ü'in işareti üzerine Resûlüllah (A.S.) Efendimiz Mekke'nin çevre­sinde beş mîkat belirlemiştir. Medine'den veya Medine üzerinden gelenler için zulhuleyfe denilen yer; Irak'tan veya Irak üzerin­den gelenler için zat-î ırk denilen yer; Şam'dan veya Şam üzerin­den gelenler için cuhfe denilen yer; Necd tarafından veya o yol üzerinden gelenler için karn denilen yer; Yemen'den veya Yemen üzerinden gelenler için Yelemlem denilen yer mikattır. Haccetmek isteyen mü'minler hangi taraftan geliyorsa, ora için belirlenen mî-katagelince ihrama girip öylece geçer.[100]

Mîkata gelinmeden önce de İhrâm'a girmek caizdir. Nitekim Uçak ile yolculuk yapanların daha önce ihrama girmesi tavsiye edi­lir. Çünkü farkına varılmadan bir anda mîkat geçilmiş olabilir. An­cak normal bir vasıta ile yolculuk yapılırken ihrâmh iken yasakla­nan şeylere dikkat edemiyeceğinden endişe duyanların mikat'a ge­lince ihrama girmeleri daha uygun olur. Böyle bir endişe yoksa, da­ha önce ihrama girebilir.[101]

 

Bir Mîkat'ı İhrâmsız Geçen Kimsenin Önünde İkinci Mîkat Bulunduğu Takdirde Ne Yapar?

 

Yolun üzerinde iki mikat bulunduğunda birinci mîkatı ihrâmsız geçtiği takdirde ikinci mikatta ihrama girerse bu kâfi gelir; başka bir şey gerekmez. Ancak kendi ülkesine ait ilk mîkatta ihrama gir­mesi afdaldır.[102]

Medine halkına gelince, onların kendilerine tahsis edilen mîkat­ta ihrama girmeleri daha uygun ve daha faziletlidir. Hattâ diğer bir mîkata gidip ihrama girmelerinde isaet vardır.[103]

Mekke'ye gitmeye niyet edip yola çıkan kimse bu inikatlardan hangisine uğrarsa orada ihrama girer. Mutlaka kendi ülkesi cihetin-deki mîkata uğramak mecburiyetinde değildir.[104]

 

Deniz Yoluyla Haccedenin İhrama Girmesi :

 

Deniz yoluyla haccedenler, ihrâmsız geçilmesi caiz olmayan kara parçası hizasını hesaphyarak ona göre ihrama   girerler. İki mîkat arasında seyrediyorsa, ikisinden hangisi hizasına geldiğini hesapla­yıp ona göre ihrama girmesi gerekir. Ancak daha uzak olanını tercih etmesi daha uygun olur.[105]

Mîkat hizasına gelecek durumda   değilse, o takdirde Mekke'ye iki merhale (iki konak) mesafe kalınca ihrama girmesi gerekir.[106] Evi mikatta veya mîkat ile Harem arasında olanlara gelince on­ların hac ve umre için mîkatı, mîkatlerle Harem arasındaki HİLLÎ-dir. Bununla beraber ihramlarını Harem sınırına varıncaya kadar geciktirirlerse yine caiz olur.[107] 

 

Mekke'de Oturanların Mîkatı :

 

Mekke'de oturanların hac için mîkatı, Harem kesimidir. Umre için HÎIİ kesimidir.[108] Hillin belli ve belirli bir noktasına gitmek şart değildir. Mekkeli umre için hill kesimindeki herhangi bir cihete 'gidip ihrama girebilir. Ne var ki Tenim denilen yere gitmeleri af­daldır.[109]

 

Mekke'ye Îhrâmsiz Girmek Caiz Midir?

 

Mekke dışından gelenlere âfâkî denilir. Bunların -ne maksatla gelirlerse gelsinler- ihrâmsız Mekke'ye girmeleri caiz değildir. Mek­ke'ye giren kimseye -hac mevsimi ise hac, değilse umre gerekir.[110]

 

Mîkatla Mekke Arasında Oturanlar :

 

Mikatla Mekke arasında oturanlar alım-satım ve benzeri ihti­yaçlar için Mekke'ye ihrâmsız girebilirler. Çünkü bunda zaruret var­dır. Ama hac için veya umre için girecek olurlarsa herhalde ihrama girmeleri gerekir.

Bunun gibi Mekke'de oturanlar da bazı ihtiyaçlar için Harem dışına çıkıp Hill kesimine girdiklerinde, Mekke'ye ihrâmsız dönebi­lirler.

Mekke dışından gelip bir süre Mikatla Mekke arasındaki bahçe­lere yerleşen afakîler de Mekke'ye ihrâmsız girip çıkabilirler.[111]

 

Mîkatlarla Mekke Arasındaki Mesafe :

 

Yapılan tesbitlere göre Medine'liler için belirlenen Zulhuleyfe Mekke'ye 450 km. uzaklıktadır ve Mukaddes beldenin kuzeyine dü­şer. Şamlılar -için belirlenen Cuhfe Mekke'nin kuzey batısına düşer ve 187 km. uzaklıktadır. Burası daha çok rabiğ denilen mevkia ya­kındır. Mekke'ye 204 km. uzaklıkta bulunan rabîğ- bu nedenle hem Şam, hem Mısır halkı için mîkat sayılmıştır. Necd'liler için belirle­nen karn -ki buna karnü'l-menazil de denir.- Mekke'nin doğu­suna düşer ve Arafat'a doğru yükselip uzanan bir dağdır, Mekke'ye 94 km. uzaklıktadır. Yemenliler için belirlenen yelemlem, Mekke'­nin güneyine düşen bir dağdır, Mekke'ye 54 km. uzaklıktadır Irak'-lılar için belirlenen zat-i ırk, Mekke'nin kuzey doğusuna düşen bir dağdır, Mekke'ye 94 km. uzaklıktadır. [112]

 

İHRAM:

 

İhram : Mîkatta veya mîkata varmadan hacce veya umreye ya da her ikisine niyet getirmektir. Böylece ihrâmm bir rüknü bir de şar­tı vardır : Rüknü : Haccetmek isteyende haccm özelliklerinden sa­yılan bir fiilin meydana gelmesidir.   Bu da ikiye ayrılır : Biri sözlü olarak gerçekleşir. Lebbeyke'llahümme Lebbeyk Lâ Şerike Leke...demek. Bunu bir defa söylemek şarttır. Fazlası   ise sünnettir. Fazlasını terketmekte isaet    (hoş karşüanmıyan davranış)    vardır. [113]Diğeri fiili alorak gerçekleşir. Hazırladığı bir bedene'yi bera­berinde haccetmek kasdiyle sevkedip Harem'e götürmesidir. Terbi­ye getirmesi bile mücerred   bedene   sevketmekle muhrim sayılır. Kendisi götürmeyip te başka biriyle gönderir ve sonra da kendisi ar­kadan yetişmek üzere hareket ederse, Bedene'ye yetişinceye kadar muhrim sayılmaz. Ancak Hacc-i Kiran veya Hacc~i Temettü' Hedyi hakkındaki hüküm böyle değildir. Bu iki türlü hacden birini kasde-derek başkasıyla gönderdiği hedye erişmeden önce de kendisi muh­rim sayılır.[114]                                                                           

 

Telbiye Yerine Tehlîl, Tekbîr Ve Tahnıîd Getirmek   :

 

İhrâma girerken telbiye yerine Teşbih veya Tahmîd, ya da Teh­lîl ve Temcîd getirir ve bununla ihrama girmeyi niyet ederse muh­rim sayılır; isterse   Telbiye getirmeyi becersin,   isterse becermesin, farketmez. Bunda icmâ' vardır. [115]

 

Telbiye'yi Başka Bir Dil İle Söylemek :

 

Telbiye bilindiği gibi Arapça Lebbeyke'ıxahümme Lebbeyk Lâ; Şerike Leke Lebbeyk, Înne'l-Hamde Ve'n-Ni'mete Leke Vetl-Mülk, Lâ Şerike Lek demekten ibarettir. Buna bir iki cüm­le jilâve edenler de olmuştur. Bunun kendi diline göre çevrisini söy­lemek te caizdir. Ne var ki Arapça aslını söylemek afdaldır. [116]Sadece «Allahûmme!.» Demekle Yetinmek Caiz midir? Namaza Allahümme diyerek başlamak caizdir, diyenlere göre ihrama girilirken de bununla yetinmek caizdir.   Namaza böyle de­mekle girilmez diyenlere göre, ihrama girerken bununla yetinmek caiz değildir.[117] Her iki görüşle amel caizdir. Birden Fazla Kişinin Bir Bedene Sevketmesi  Birden fazla kişi Beytullah'ı kasdederek bir bedene'de ortak­laşa hareket eder, ancak onlardan biri diğerlerinin arzusu üzerine takl1d fiilinde bulunursa, yalnız o muhrim olur, diğerleri değil. [118]

 

Taklîd'in Sıfatı :

 

Beytullah'a 'sevkettîği hedy'in boynuna alâmet sayılacak bir şey takmakla gerçekleşir. bunu hediy bahsinde yeterince açıklıya-cağız. Ancak şunu belirtelim ki, bu alâmet veya nişan bir nal par­çası bir dağarcık kulpu da olabilir. Devenin hörgücünün sol kısmını yarıp kan akıtmak suretiyle nişanlamak caiz değildir. Bedene'nin üzerine alâmet olsun diye bir çul atmak ve sonra o çulu sadaka ola­rak fakire vermek müstehabdır. Ancak taklîd yapmak, yani boynu­na bir alâmet asmak afdaldır.[119]

 

İHRAMIN ŞARTI :

 

İhrâm'm şartı, niyettir. İhrâm'a niyet getirmeksizin sadece Tel-biye getirmek kâfi değildir.[120]

Sadece niyet edip Telbiye getirmediği takdirde hacce başlamış yani ihrama girmiş sayılmaz. Tabii yukarıda da belirttiğimiz gibi, niyetle beraber bir hediy sevk etmesi tel biye yerine geçer. Bedene'-yi taklit etmesi de böyledir. [121]

 

Hacı Namzedi İhrâm'a Girmek İstediğinde :

 

Önce mümkünse bir boy abdesti alır. Mümkün değilse normal anlamda bir abdest alır. Ancak boy abdesti almak afdaldır. Bu, sa­dece temizliği sağlamak içindir. Bu bakımdan ayhali kadın da Ihrâ-ma niyet getirmek isterken yıkanır. [122]Bunun gibi boy abdesti alma lohusaya ve çocuklara da müstehabdır. [123]

 

İhrâm'a Girmeden Gereken Temizliği Yapmak :

 

Tırnaklar kesilir, saç sakal tıraşı yapılır, koltuk altı ve utanyeri tıraş edilir, bıyıklar düzeltilir, güzel kokular sürünür. Karısını bera­berinde götürüyorsa, ihrâm'a girmeden önce, cinsel yaklaşmada bu­lunması müstehabdır.[124]

 

Dikişli Elbiseler Çıkarılır :

 

İhrâm'a girilirken önce dikişli elbiseler, çorap ve ayakkabılar çıkarılır. Dikişsiz olmak şartiyle biri omuz üzerine, diğeri göbekten aşağı kısmı örtmek üzere iki yeni örtü, peştema! ve benzeri beyaz kumaş alınır. Yenisi bulunmadığı takdirde yıkanmış temiz olması da elverir. Peştemallerin beyaz olması müstehabdır.[125]

Yalnız avret yerlerini örtecek şekilde bir tek peştemal örtünmek te kâfidir. Ne var ki omuzlar üzerine de bir peştemal alıp iyice örtün­mek afdaldır.[126]

Bu iki parçaya fıkıh dilinde izar ve rida' denir. izar, göbek­ten dizkapağı altına kadar örten peştemaîdır. RİDA, iki omuzu sırtı ve göğüs kısmını örten parçadır. İzar'ı bel kısmına iyice bağlamak uygundur.   Açılına tehlikesi varsa bir ip kullanabilir,

îhrâm'dan önce sadece kokusu kalacak şekilde güzel koku bede­ne sürülür. Misk gibi hem kokusu, hem aynı kalan kokuları da kullanmaka beis görülmemiştir.[127] Sahih  olan da budur.

İhram olarak kullanılan parçalara aynı kalacak şekilde güzel koku sürmemeye dikkat edilmelidir. İmamların bunda ittifakı var.[128] Ancak böyle bir koku kullanıldığı takdirde isaet işlemiş, yani iyi davranışta bulunmamış sayılır. [129]

 

İhrama Girdikten Sonra :

 

İhrama girildikten sonra iki rek'at namaz kılınır. Birinci rek'at-te Fatiha ile Kâfirûn suresi, ikinci rek'atte Fatiha ile Ihlâs suresini okumak afdaldır. Resûlüllah (A.S.) Efendimizin bu iki sureyi oku­duğu bilinmektedir.[130]

Ne var ki Hanefi fukahasm.dan çoğu bu iki rek'at namazda Kâ­firûn suresinden sonra,

Rebbena Lâ Tüziğ Kulubena    Ba'de İz Hedeytenâ Ve Heb Lenâ Mîn Ledünke Rahme İnneke Ente'l-Vehhab Âye­tini, Ihlâs suresinden sonra ise,

Rebbenâ Atina Min Ledünke Rahme Ve Heyyi' Lenâ Min Emrîna Reşeda âyetini okurlar.[131]

Sözü edilen iki rek'at namaz sünnet ya da müstehabdır. Kera­het vaktinde kılınmaz. İhrama girince vakit girmişse, vakit nama­zını kılmakla bu müstehab ya da sünnet yerine gelmiş olur.[132]

 

Namaz Kıldıktan Sonra :

 

Namazdan sonra hac ibâdetini yerine getirebilmesi için Allah-tan kolaylık diler. Fukahanm çoğuna göre şöyle duâ eder :

«Allahım! ben haccetmek istiyorum, onu bana kolaylaştır ve benden kabul buyur...»[133] 

İhramdan sonra iki rek'at namazı müteakip telbîye'ye devam etmek müstehabdır, bunun sünnet olduğunu kabul edenler de var. Hanefi fukahasma göre, afdaldır.[134]

Telbiyenin Ölçüsü :

Yukarıda belirttiğimiz şekilde söylenmesi en uygun olanıdır. Bu­na bazı ilâvelerde bulunmaya cevaz verilmişse de noksan yapılması mekruh kabul edilmiştir.

Şu cümlelerin ilâve edilmesinde bir sakınca yoktur. Bazılarına göre afdaldır :

Lebbeyke    İlâhe'l-Halk    Lebbeyke    Ğaffare'z-Zünubi

Lebbeyke  Ve  Sa'deyke  Ve'l-Hayru  Külluhu  Bî-Yedeyke Ve'r-Ragbetu İleyke.[135]

Telbiye'den sonra Peygamber (A.S.) Efendimize Salât-u Selâm getirmek müstehabdır. Ancak telbiye getirirken sesi yüksetmek, salâvat getirirken sesi alçaltmak daha uygundur. [136]Bilhassa farz namazları müteakip Telbiye getirmekte büyük yarar vardır. Sünnet ve nafile namazlardan sonra ise buna gerek olmadığını İmam Ta-havî belirtmiştir.[137]

Bunun gibi Mekke'ye yolculuk devam ettiği sürece yolda ne ka­dar bir kafileye, bir süvariye raslandığmda, ne kadar bir tepeye çı­kıldığında veya inildiğinde, ne kadar bir vadiye girildiğinde Telbiye getirir. Özellikle seher vakti uykudan uyandığında bir kaç defa ge­tirilmesinde büyük yararlar vardır.

Bir konağa inildiğinde veya konaktan hareket edildiğinde de Telbiye getirmenin fazileti çok büyüktür.[138]

 

İhram'a Girerken Hacc-İ Kıran'a Veya Hacc-İ İfrad'a Niyet Getirmek :

 

İhram'a girerken hangi hacc yapmayı düşünüyor ve Telbiye getiriyorsa, o hacca niyet etmiş sayılır. Ayrıca diliyle söylemesi müs-tehapdır.

îmam Muhammed'e göre, haccetmek arzusuyla evinden çıkan, ihrama girince niyet etmiyen kimsenin o çıkış ve düşünüşü hac için niyet sayılır. Bunun üzerine kendisine sorulmuş : Ya evinden de çı­karken haccetmeyi hatırından geçirmez, ihrama girerken de niyet etmezse, ne lâzım gelir? Cevap vermiş : Beytullah'ı tavaf etmeden önce dilediği hacce niyet edebilir.[139] îmam Muhammed devamla diyor ki :

Bu durumda bir şavt tavafta bulunursa, onun ihramı, umre ih­ramı olur. [140]Tavaf etmeden önce karısıyla cinsel yaklaşmada bu­lunur veya haccetmekten men'edilirse, ihramı   yine   umre   ihramı olur. Çünkü haccm kazası kendisine vâcib olmuştur, bu sebeple biz vacibin en hafifinin gerektiğini söylüyoruz.[141]

 

Haccetmek Üzere İhrama Girer Ama Hangi Haccm Yapacağını Belirlemezse :

 

Haccetmek üzere ihrama girer, ama hangi haccı yapacağını be­lirlemezse, üzerinde farz hac bulunuyorsa , farz veya nafile diye bir niyet getirmese bile yapacağı hac, farz olanın yerine geçer. Çünkü farz hac mutlak niyetle de yerine getirilebilir.[142]

 

Mikatta Veya Başka Bir Yerde İki Haccetmeye Niyet Getirirse :

 

İki haccetmeye niyet getiren kimseye, İmam Ebû Hanife ile İmam Ebû Yusuf'a göre iki hac gerekir. Bunun gibi iki umre yapma­ya niyet eden kimseyede iki umre yapmak gerekir.[143] İmam Mu-hammad'e göre bir umre gerekir.

Hac için Telbiye getirir ama umreye niyet eder veya umre için telbiye getirir ama hac için niyet ederse, niyetine itibar edilir. Hac için Telbiye getirir, ama hem hacce hem umreye niyet ederse, haccı-a kıran yapması gerekir.[144]

Hac ve umreden birisi için ihrama girer fakat hangisine niyet ettiğini unutursa, kendisine bir hac bir de umre gerekir. İki şey için ihrama girer fakat neye niyet ettiğini unutursa, yine kendisine is-tihsanen bir hac bir umre gerekir. Bunun da hacc-i kıran olması da­ha uygun olur.[145]

Sadece bir hac yapmayı düşünerek ihrama girerse, içinde bulun­duğu senede haccemesi gerekir. Çünkü hac ayları girmeden ihra­ma girilmez.[146]

 

İhrama Girildikten Sonra Yapılacak Hususlar :

 

İhram bir bakıma dünya nimetlerinden soyunup mahşerden bir tablo sayılan Arafat'taki kutsal havaya katılmaya hazırlıktır. Nasıl kıyamet günü sürtüşme ve tartışmalar, sövüşme ve dövüşmeler, hak ve hukuka   tecavüzler, kalb kırıp   gönül incitmeler sona   eriyorsa, onun küçük bir modeli veya hazırlık provası sayılan hac ibâdetinde de aynı şeyleri terketmemiz gerekmektedir. Aksi halde ibâdetin ama­cından sapmış oluruz.

O halde her şeyden önce Allah'ın haram kılıp yasakladığı, Resû-lüllah (A.S.) Efendimizin hoş karşılamadığı her şeyden sakınıp ka­çınmamız lâzımdır. Bunun için fükaha aşağıdaki hususlara dikkat edilmesini tavsiye etmiştir :

a) Cinsel yaklaşmada bulunulmaz.    İhrâm'dan çıkılmcaya ka­dar bu haramdır.

b) İlâhî yasak sınırlarını aşmamak, günah işlememek, başka­sını günaha tahrik ve teşvik etmemek. Aksi halde haccm fazilet ve sevabını kaçırmış oluruz.

c) Başkasıyla sürtüşüp tartışmamak, kalb kıracak söz ve dav­ranışlardan kesinlikle sakınmak.[147]

d) Haram topraklarında av avlamamak, avcılık yapanlara yar­dımcı olmamak, işarette bulunmamak.[148]

e) Dikişli elbise giymemek, başa herhangi bir şey koymamak, fes, sarık, takke, külah ve benzeri hiçbir   başörtüsü kullanmamak. (Bu, erkekler hakkındadır. Kadınlar başlarını örterler).

f) Ayakların üst kısmını örtecek şekilde ayakkabı giymemek. Topuklardan aşağı olmak ve parmak diplerinden yukarı kısım açık kalmak şartiyle ayakkabı giyilebilir. Mest lastikleri, terlik ve ben­zeri şeyleri giymekte bir sakınca yoktur.[149]

g) Yüz kısmını örtmemek, ağız ve burun kısımlarını da kapa­tacak şekilde bir şey kullanmamak.[150]

h) Çorap ve benzeri bir giysi giymemek.

Ancak soğuk, yağmur ve benzeri durumlarda kolları geçirme­mek şartiyle ceket ya da pardesü gibi bir giysiyi omuz üzerine al­makta bir sakınca görülmemiştir. Çünkü haram olanı, mutad şekil­de giyinmektir.[151]

Para ve "benzeri lüzumlu eşyayı korumak ve belden aşağı kulla­nılan peştemalm açılıp düşmesini önlemek için kemer, kuşak ve ben­zeri bir şey kullanmaya cevaz verilmiştir. Çünkü buna büyük ihti­yaç var.[152]

i) Koku neşredecek veya rengi bedene geçecek şekilde boyalı peştemal kullanmamak. Bunun dışında kalan elbiseler dikişsiz ol­mak kaydiyle giyilebilir. En sahih olan da budur. Tabii beyaz olması af daldır.[153]

j) Saç ve sakalı tıraş etmemek, tırnakları kesmemek, cilet, us­tura ve benzeri aletleri kullanarak vücuttaki kılları kesmemek. Kıl­ları dökücü nitelikte olan arsenik ve benzeri maddeleri kullanma­mak.[154]

k) Eliyle herhangi güzel bir koku sürünmemek. Yağlı ve koku lu merhem ve benzeri maddeleri kullanmamak.[155]  Kına ve ben­zeri maddeleri sürünmemek.

îçine güzel koku katılmamış sürme kullanmakta bir sakınca yoktur. Çünkü bu sıcak ve güneşli bir havada gözleri korur.

1) Kadına şehvetle dokunmamak, öpüp okşamamak.

m) İhrâmlı kaldığı sürece saç ve sakalını yıkamamak. Kıllar dökülecek biçimde kaşımamak.

n) Çadır ve benzeri şeyler altında gölgelenmekte bir sakınca görülmemiştir. Bunun gibi başına dokundurmadığı takdirde şemsi­ye ve benzeri bir şey kullanmak ta caizdir. Çünkü böyle yapmakta güneşten korunmak söz konusudur.

Kan aldırmak, kırılan bir azayı alçılayıp sarmak ve sünnet ol­makta da bir sakınca yoktur.[156]

o) Haram dahilindeki ağaçları koparmamak, ÎZHÎR otundan başka kendiliğinden biten otları kesmemek.

Yukarıda belirttiğimiz hususlar ihrama girildikten sonra yapılması mekruh ve haram olan şeylerdir. Allah İC.C.) huzurunda bir bakıma hesap vermeye duran bir kulun bu tür şeylerle-meşgul ol­ması yadırganır.

Şart ve Sünnetlerine Uygun Hac Nasıl Yapılır?

Mekke'ye girilirken boy abdesti almak sünnettir. Ayhaîi ya da lohusa olan kadınların da bu durumda boy abdesti alması müstehab sayılmıştır. Mekke'ye gece ya da gündüz girilebilir. Ancak mümkün olduğu takdirde gündüz girmek müstehabdır.[157]

Mekke'ye girildiğinde, önce beraberinde taşıdığı eşya uygun bir yere yerleştirildikten sonra ilk yapılacak iş abdest alıp Mescid-i Ha-ram'a girmektir. Mümkün olduğu takdirde bab-ı şeybe denilen kapıdan Telbiye getirerek kutsal mescide ayak basmak müstehabdır. Kabe'nin yüceliğini, kutsallık ve azametini düşünerek mütevazi bir eda ile hareket etmek, içeri giren din kardeşlerimizi sıkıştırmaktan kaçınmak, acele etmemek, tam bir mahviyet içinde davranmak ta müsfehabdır.[158]

Bir sıkıntı ve zarar vermediği takdirde yalınayak içeri girmek içeride kalındığı müddetçe hep yalınayak dolaşmak; her mescide1 girildiği gibi sağ ayağı atarak girmek ve şöyle demek müstehabdır •.

«Bismillah ve'1-hamdulillah va's-salâtu ve's-selâmu ala ResûIÜ-lah... Allahım! Rahmet kapılarını bana aç ve beni o kapılardan içeri kabul buyur. Allahım! Şu bulunduğum makamda kulun ve resulün efendimiz Muhammed'e (A.S.) bol rahmetini indirmeni diliyorum. Bana da merhamet etmeni, kayıp yanılmalarımı azaltmanı, günah­larımı bağışlamanı üzerimdeki günah ve vebal yükünü indirmeni istiyorum.»[159] 

Gözü Beytullah'a dokununca Tekbîr ve Tehlîl getirip şöyle de­mesi müstehabdır :

«Allah'tan başka ilâh yoktur. Allah çok büyüktür, Allahım! Sen Selâm'sın, selâmet Sendendir, selâm ve selâmet sana döner. Rabbi-miz bizi selâm ile karşıtla. Allahım! Şu evin kadr-u kıymeini, şeref itibarını artır...»[160]

Bu arada gönlünden estiği, aklının erdiği şekilde duâ etmek, Al­lah'a yönelip tevbe ve istiğfarda bulunmakta müstehabdır. Çünkü ayak basılan kutsal topraklar, duâ ve niyazların, iltica ve isteklerin en çok kabul olunduğu yerlerdir.

Beytullah'a girildiğinde orada toplananlar cemaat halinde na­mazda değillerse, önce Hacer-i Esved'e doğru yaklaşıp karşısında du­rarak, namaza tekbir getirir gibi tekbir getirip elleri kaldırmak, onu selâmladıktan sonra elleri indirmek müstehabdır.

Bu hususta ellerin omuz seviyesine kaldırılmasının daha sahih olduğu belirtilmiştir.[161]

 

Hacer-İ Esvedi Selâmlamak :

 

Hacer-i Esved'i selâmlamanın keyfiyeti şöyledir : Mümkünse tek­bir getirip elleri kaldırdıktan sonra Hacer-i Esved'in üzerine koymak ve hürmetle onu öpmek. Buna fıkıhta istilâm denir. îstilam saygısı sunulurken şu duayı okumak müstehabdır :

«Bismülahi'r-RahmâniY-Rahim; Allahım! beni bağışla, kalbimi tertemiz kıl, göğsümü (imân ve irfan havasıyla) genişlet, işimi ko-Iayîaştıri afiyet verdiğin kişiler arasında bana da afiyet bahşeyle...»[162]

 

Hacer-İ Esved'i Öpmek Mümkün Olmadığında :

 

Bu mübarek taşı öpmek mümkün olmadığında elleri ona sürdük­ten sonra dudaklarımızın üzerine koymamız da kâfidir. Elleri dokun­durmak ta mümkün olmadığı takdirde temiz bir cisimle dokunduk­tan sonra o cismi Öpmeyi tavsiye etmişlerdir.[163]

Sözü edilenlerden hiçbirini yapmak mümkün olmadığında Hacer-i Esved'in karşısında durulup Tekbîr, Tehlîl ve Tahmid getirildik­ten ve Peygamber (A.S.) Efendimize salât-u selâm sunduktan sonra eller kaldırılarak selâmlanır. Böyle yapmak ta ona olan saygıyı ifa­de eder. Çünkü Hacer-i Esved'i selâmlamak müstehabdır, vâcib de­ğildir.

Ancak eller kaldırılırken avuç içleri göğe doğru değil Hacer-i Esved'e doğru çevrilir.

İstilâm yapılırken şu duanın okunması tavsiye edilmiştir :

«Allah çök büyüktür, Allah çok büyülitür. Allahım! Sana inan­dım, Kitabını tasdik ettim; ahdine vefa ediyorum, peygamberine uyu­yorum, onun sünnetine gönül bağlıyorum. Senden başka ilâh olma­dığına, eşin ortağın bulunmadığına; Muhammed'in de Senin kulun ve resulün olduğuna şehadet ediyorum. Allah'a imân ettim, şeytan ve her çeşit putları inkâr edip reddettim.»[164]

 

Kâbe-İ Muazzama'yı Tavaf :                                                 

 

İstilâm işi bitince Hacer-i Esved sola alınıp yedi defa sünnet ve adabına uygun Kabe'nin etrafında dolanılarak tavaf yapılır. Fuka-hadan çoğuna göre ilk tavafta Rükn-i Yemanî'den başlamak afdal-dır. Şöyleki : Önce Rükn-i Yemanî'ye gelinir, bütün vücuduyla ona yönelinir ve seviyesi aşılınca artık Kâ'be sola gelecek şekilde duru­lup tavafa devam edilir. [165]Hacer-i Esved'den başlamanın afdal olduğunu ve sünnetin bu şekilde icra edildiğini söylüyenler de var. [166]

 

Hac İçin Tavaf Yapılırken Sol Omuzu Açık Tutmak :

 

Fıkıhta buna iztıba' denir. Omuz üstündeki ihrâmm sağ tara­fa gelen kısmı koltuk altından geçirilerek sağ omuz açık tutulur. Bu, mü'minlerin her zaman için güçlü, kuvvetli olduğunu, imân bileği­nin üstün geleceğini simgeler. Nitekim Resûlüllah (A.S.) Efendimiz böyle yapmış ve mü'minlere de aynı şeyi yapmalarını tavsiye etmişr tir.[167]

Hacer-i Esved'den başlayıp yine Hacer-i Esved'e gelmeğe bir şavt denir. Böylece Kâ'be'nin etrafında yedi şavt yapılarak tavaf ye­rine getirilmiş olur.

Tavafa Hacer-i Esved'den Başlamamak :

Tavafa başka bir yerden başlamak caizse de mekruhtur. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi, ilk tavafa"Rükn-i Yemani'den başlanıl­ması tavsiye edilmiştir. Diğer tavaflarda ise önce Hacer-i Esved'den başlamak müstehabdır.[168]

 

Tavaf Hacer’in Dışından Yapılır :

 

Yarı daire şeklinde altın oluktan taraf bir metre kadar yükseklikteki Hatîm'e gelince tavaf ameliyesini onun dışından yürüyerek devanı etmek gerekir. Hatim'in içinden yürüyüp geçecek olursa, o şavtı iade eder.[169]

Tavafta Hacer-i Esved'e her gelindiğinde İstilâm yapılır. Yedi şavtın sonunda yine istilâm yapılarak tavaf bitirilmiş olur.[170]

 

Rükn-İ Yemanî'yi İstilâm :

 

Tavafta her şavtı yerine getirirken Rükn-i Yemânî'yi istilâm tavsiye edilmiştir. Fukahanm çoğuna göre, böyle yapmak hasendir. Bunun müstehab olduğunu söylüyenler de var. Terkinden dolayı bir şey gerekmez.

Rükn-i Irakî ile Rükn-i Şâmi istilânı edilmez. Çünkü Resûlüllah (A.S.) Efendimizin bu iki rüknü istilâm ettiği tesbit edilememiştir.[171]

 

Hac İçin Yapılan Tavafta Ük Üç Şavtta Remel Yapmak :

 

Remel, hızlı adımlarla çalımlı şekilde seğirtmek anlamına ge­lir. İlk üç şavtı böyle yerine getirmek müstehabdır. Diğer dört şavt ise normal bir yürüyüşle tamamlanır.

Bunun gibi kendisinden sonra sa'yetmek gereken her tavafta remel yapmak müstehabdır. Bu da mü'minlerin canlı, hareketli, kor­kusuz olduğunu ifade eder.[172]

Tavaf esnasında çok kalabalık bir cemaat bulunur da remel yap­maya imkân olmazsa, o takdirde her açıklık bulduğunda seğirterek çalımlı yürümeye çalışır. Birinci veya ikinci şavtta buna imkân bula­madığı için remelsiz tavaf yaparsa, diğer şavtlarda bunları yerine getirmez. Sadece üçüncü şavtta remel imkânı bulursa onunla ye­tinir.[173]

 

Remel Yapmayı Unuttuğu Takdirde :

 

Tavafa başlarken remeli unutur da yapmazsa, bir şey gerekmez. Bunun gibi her yedi şavtta da remel yapacak olursa bir şey lâzım gelmez, yaptığı tavaf sahihtir.[174]

 

Kudüm Tavafında Remel Yapılır Mı?

 

Kudüm Tavafı, Kabe'ye ilk adım atma tavafıdır. Eğer bu tavaf­tan sonra vâcib olan sa'yi yapmak istiyorsa o takdirde remel yapma­sı müstehab olur. Sa'y'i Tavaf-i Ziyaretten sonraya bırakacak olur­sa remel yapmaz.[175]

 

Mekke'de Durmaksızın Doğruca Arafat'a Gitmek :

 

Hacı Mekke'ye girmeden doğruca Arafa'a gidecek olursa, ku­düm tavafı kendisinden sakıt olur. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi, bu, Mekke'ye ve Mescid-i Haram'a ilk ayak basmakla ilgili bir tavaftır. Mekke'ye girmeden Arafat'a çıkacak olursa, o takdirde ayak basma meydana gelmemiştir.[176]

 

Tavaftan Sonra İbrahim Makamında İki Rek'at Namaz Kılmak :

 

Her tavaftan sonra iki rek'at namaz kılmak vâcibdir. Bunu İb­rahim Peygamberin Makamında kılmak mümkünse öyle yapılır. Mümkün olmadığında boş bulunan bir yerde edâ edilir. Hatta Mes-cid-i Haram'm dışında da kusa yine caizdir. Ancak Mescid dahilin­de kılınması sünnettir.[177]

Vâcib olan bu iki rek'atten sonra kişi dilediği kadar kaza ve na­file namazları kılabilir. Kaza namazları hakkında farklı görüş orta­ya koyanlar olmuşsa da sahih olanı budur.[178]

 

Namazdan Sonra Makam'ın Arkasında Durup Dua Etmek :

 

Tavaf namazını kıldıktan sonra Makam'ın arkasında tam bir teslimiyet içinde durup din ve dünya, âhiret saadeti ve imân selâme­ti için duâ ve niyazda bulunmak ta müstehabdır. Çünkü burası, Al-lahın Halilim, diye övdüğü İbrahim (A.S.)'m makamıdır. İlâhî rah­me ve inayetin bolca tecelli ettiği kutsal bir yerdir.[179]

 

Tavaftan Sonra Kılman Namaz Kerahet Vaktine Raslarsa :

 

Tavaftan sonra kılınması vâcib olan iki rek'at namazın kerahet vakitleri dışında kılınması gerekir. Fukahanm çoğuna göre böyledir. Ancak tavaf için herhangi bir kerahet vakti söz konusu değildir; günün her saatinde yapılabilir, [180]diyenler olmuştur; bununla amel edilebilir.[181]

 

Namazdan. Sonra Zemzem İçmek :

 

Tavaf namazından sonra Zemzem kuyusuna gidip kimseyi itip kakmadan tam bir edep içinde su içip Allah'a hamdedip dünya ve âhiret afiyeti diledikten sonra Safa tepesine çıkmak müstehabdır. Fukahanm çoğuna göre ise Zemzem suyunu içtikten sonra şu duayı yapmak müsehabdır :

«Allahım! Senden geniş bir rızık ve her çeşit hastalıktan da şi­fâ dilerim...»

Bu arada Safa tepesine çıkmadan mümkünse, fazla kalabalık yoksa mültezem denilen yere gelip göz yaşları içinde dua etmek tavsiye edilmiştir. Mültezem, Kabe kapısının bitişiğindeki kısma ve­rilen bir isimdir. Hacı yüzünü ve göğsünü buraya dayıyarak Allah'­ın rahmet ve mağfiret dergahına yönelip kendisi, ana babası ve bü­tün mü'minler için duada bulunursa, fırsatların en güzelini değer­lendirmiş olur.[182]

 

Safa İle Merve Arasında Sa'yetmek İstediğinde :

 

Safa ile Merve arasında sa'yetmek istediğinde önce Hacer-i Es-ved'e gelip onu selâmlar, el dokundurup öpmek mümkünse öyle ya­par. Mümkün değilse -daha önce de belirttiğimiz gibi- uzaktan teh-lîl ve tekbîr getirerek ellerini kaldırıp selâmlar, sonra sa'yini yap­mak üzere Safa tepesine çıkar.

Tavaftan sonra sa'yetmiyecek olursa, Hacer-i Esved'i gelip tek­rar istilâm etmesine lüzum yoktur.[183]

Safa Tepesine Safa kapısından (Beni Mahzun Babından) çık­mak afdaldır. Başka bir kapıdan çıkmakta bir sakınca yoktur.[184]

 

Sa'yetmek İçin Safa İle Merve Tepelerine Çıkmak :

 

Sa'yemek için bu    tepelere çıkmak sünnettir.    Çıkılmadan sa'­yetmek ise mekruhtur. Beytüllah'ı apaçık görecek biçimde bu tepe lere çıkılır da öylece sa'yedilir.[185]

 

Tepelere Çıkıldığında :

 

Safa ile Merve tepelerine çıkıldığında hacı göğsünü tam Beytul-lah'a döndürür, üç defa Tekbir getirir, sonra da Tehlîl ve Tahnıîdde bulunur, Peygamber (A.S.) Efendimize salât-u selâm getirirce dile­ğini tam bir mahviyet içinde Allah'a arzeder. Dua esnasında elleri­ni göğe doğru kaldırır.[186]

Sonra Safa'dan Merve'ye doğru yürümeye başlar. Yeşü Mile ge­lince hızlı adımlarla yürür. Sonra yine normal yürüyüşüne devana eder. (Bu kadınlarla ilgili değildir. Çünkü onlar iki mil arasında da normal biçimde   yürümeye devam ederler).

Merve tepesine çıkınca yine göğsünü Beytullah'a döndürür, Teh-lil, Tekbir ve Tahmîd getirir, Peygamber (A.S.) Efendimize salât-u selâm söyliyerek saygısını belirtir. Sonra dileği ne ise onu dile geti­rip Allah'a arzeder. İşte böylece Safa'dan Merve'ye dört gidiş, Mer-ve'den Safa'ya üç dönüş yapmak suretiyle sa'yini tamamlar. Buna da yedi şavt denir. Safa'dan başlanır, Merve'de hitam bulur.[187]

 

Sa'ye Merve'den Başlamak Caiz Midir?

 

Sa'ye Safa'dan değil de Merve'den başlarsa, hem kerahet işle­miş olur, hem de birinci şavt sayılmaz. Sahih olan da budur.[188]

Sa'yetmek Ancak Tavaftan Sonradır :

Sa'yetmek ancak tavaftan sonradır. Daha önce sa'yeciip sonra tavaf yaparsa, sa'yini iade etmesi gerekir.

Sa'yi mutlaka ihramlı yapmak şart-değildir. Bayramın birinci günü kurban kesip traş olduktan sonra ihramdan çıkan kimse bu vaziyette sa'yedebilir. Bunun gibi hac ayları çıktıktan sonra da bu­na cevaz verilmiştir.[189]

 

Ayhali Ve Cenabettik Sa'yetmeye Mani' Midir?

 

Ayhali.ve cenabettik sa'yetmeye mani' değildir. Bu vaziyette sa'­yetmek caizdir. Çünkü bu hususta genel kaide şudur : Hac menasi-kinden Mescid-i Haram dışında yapılanlarının hiçbirinde taharet şart değildir. Meselâ : Sa'yetmek, Arafat'ta vakfe, Müzdelife'de vak­fe, Minâ'da Cemrelere taş atmak ve benzeri ibâdetlerde taharet değildir. Ne var ki bunları taharet üzere yerine getirmek; daha fazi­letli ve Sünnete daha uygundur. Mescid-i Haram'da yapılan her ibâ­det için taharet şarttır. Tavaf, Mescid dahilinâe yapıldığından taha-retli olmak gerekir.[190]

 

Hacc-İ İfrad Yapanın Hemen Sa'yetmemesi :

 

İhrama girerken Hacc-i İfrad'a niyet getiren kimse Mekke'ye girdiğinde Tavaf-i Kudum'dan sonra afdal olan hemen sa'yetmeme-si, bunu Tavaf-i Ziyaret'ten sonraya bırakmasıdır. [191]

 

Tavaf Ya Da Sa'yederken Namaza İkaamet Edilirse :

 

Tavaf ya da Sa'yedilirken namaz için ikaamet edilirse, tavafı ve sa'yı olduğu yerde bırakıp cemaatle namaz kılar. Sonra kaldığı yer­den tavaf veya sa'ymi tamamlar. [192]

 

Sa'yederken Cenaze Namazına Durulursa :

 

Sa'yederken cenaze namazına durulursa, sa'yini olduğu yerde bırakıp cenaze namazına katılır. Sonra kaldığı yerden sa'yini ta­mamlar. Tavaf ederken cenaze hazır olursa, tavafım kesmeyip de­vam eder.[193]

 

Sa'yederken Veya Tavaf Yaparken Ahm-Satım Mekruhtur :

 

Tavaf veya sa'yederken konuşmak, alım-satımda bulunmak, ben­zeri işler yapmak mekruhtur. Çünkü bunlar kendine has birer ibâ­dettir. Allah'a kulluğumuzun mahviyet ve teslimiyetiyle yönelirken, ibâdet dışında başka şeylerle meşgul olmak ona ters düşer.[194]

 

Sa'yettikten Sonra Beytullah'a Girmek :

 

Sa'yettikten sonra önemli bir iş yoksa veya zaruri bir ihtiyaç başgöstermemişse Beytullah'a dönüp iki rek'at nafile namaz kılmak tavsiye edilmiştir. Böylece Tervîye gününe kadar Mekke'de kalınır. İhrâmlı bulunuyorsa yasak şeyler devam eder. Bu arada fırsat bul­dukça tavafa devam eder.[195] Ancak bu tavaflardan sonra artık sa'yetmez.[196]

 

Nafile Tavaf, Nafile Namazdan Afdaldır :

 

Harem-i Şerifte nafile namaz kılmak fazîletliyse de nafile tavaf ondan daha faziletlidir. Ancak bu Mekke dışından gelenler için böy­ledir. Mekkeliler için nafile namaz afdaldır.[197]                       

 

Tavaf Esnasında Zikretmek :                                                   

 

Tavaf esnasında zikretmek afdaldır. Esma-i Hüsnâ'dan kendüıe vird edindiklerini söylemek, kalbi hep Allah ile, O'nun kudret ve aza-metiyle meşgul etmek ise zikrin en güzelidir. Tervîye'den Bir Gün Önce Hutbe Okumak : Tervîye'den bir gün Önce, yani Zilhiccenin yedinci günü îmam Minâ'ya çıkışı, oradan    Arafat'a gidişi ve vakfeyi, sonra Arafat'ta yapılacak duâ ve niyazları, oradan Müzdeîife'ye dönüşü açık bir dil ile anlatmaya çalışır.[198]

 

Arafat'ta Da İmamın Bir Hitabede Bulunması :                    

 

Hac günlerinde genellikle üç yerde hutbe okunur. Biri yukarıda belirttiğimiz gibi Mekke'de Terviye'den bir gün önce, ikincisi Arafat'­ta, üçüncüsü Minâ'da bayramın birinci günü okunur.[199]

Arafe günü hutbesi hâriç diğer iki hutbe tek hutbe şeklinde oku­nur, iki hutbe şekline sokulup arasında oturulmaz. Arafe günü hut­besi ise, cuma hutbesi gibi iki hutbe şeklinde okunur ve arasında oturulur.

Hutbeler bu üç yerde de zevalden sonra, yani öğle namazı ki-Jmdıktan sonra okunur. Ancak Araf e günü hutbesi namazdan önce okunur.[200]

 

Tervîye Günü Sabah Namazından Sonra Minâ'ya Gidilir :

 

Gerçi bu sünnet günümüzde pek ^uygulanmamaktadır. Ama Re-sûlüllah (A.S.) Efendimizin Terviye günü Minâ'ya gittiğine bakılır­sa, bu sünneti mümkün olduğu  takdirde  terketmemek uygun olur. [201]Sahih olan da budur.

Bütün bu durumlarda telbiyeye devam edilir. Mekke'den çıkar­ken de hem telbiyeye, hem tehlil ve tekbire.devam eder. Çünkü do­laşılan yerler, rahmet meleklerinin kanat çırptığı, Peygamber ve velî­lerin ruhlarının hazır bulunduğu makamlardır. [202]

 

Sabah Namazı Minâ'da Kılınır :

 

Zilhiccenin sekizinci günü Minâ'da kalınır. Dokuzuncu günü sa­bah namazı kılındıktan sonra Arafat'a hareket edilir. Bununla be­raber Tervîye günü öğle namazını Mekke'de kıldıktan sonra Minâ'-ya gitmekte de bir sakınca yoktur.[203]

Zilhiccenin sekizinci günü Mekke'de bulunup sabah namazım kıldıktan sonra Minâ'dan geçerek Arafat'a yönelmek te kâfi gelir. Ancak bir sünnet terkedilmiş olur.[204]

 

Tervîye Günü Cuma'ya Haşlarsa :

 

Tervîye günü cumaya raslarsa .Minâ'ya zevalden önce hareket eder. Çünkü o vakitte ona vâcib değildir. Zevalden sonra ise cuma kendisine vâcib olacağından artık cumayı kılıp öylece Minâ'ya ha­reket eder.[205]

 

Arafat'a Gidildiğinde :

 

Arafat, bilindiği gibi Melek Cebrail'in;

El-Yevme Ekmeltu Leküm Dineküm...

âyetiyle indiği, Allah'ın geniş rahmet ve âtıfetiyle tecelli ettiği mu­kaddes bir yerdir. Ancak gelip geçenlere engel olmamak, için yol üzerinde çadır kurmamak, mümkünse Cebel-i Rahmet'e yakın bir ye­re inmek son derece faziletlidir. [206]Bu derece mukaddes sayılan toprak üzerinde mülkün asıl sahibine yönelip tam bir teslimiyet için­de zikir ve duaya dalmak gerekir.

Zevalden hemen sonra boy abdesti almak mümkünse, öyle yapı­lır, mümkün değilse güzel bir abdest alınarak öğle namazına hazır­lanır. Ezan okunduktan sonra İmam kalkıp iki hutbe okur, Arafat'ın önemini, nasıl hareket edileceğini, Müzdelife'ye nasıl gidileceğini, orada nasıl ibâdet edileceğini anlatır. [207]Cemreleri taşlamayı, Kurban kesmeyi de kısaca öğretir.

İmamın bu hutbeyi ayakta okuması afdaldır. Bununla beraber oturarak okursa yine kâfi gelir. Ancak zevaldan önce okur veya mç okumayıp terkederse isaet işlemiş olur.[208]

 

Öğle İle İkindi Namazları Öğle Vaktinde Kılınır :

 

Arafat'ta imam hutbeyi okuduktan sonra bir ezan, iki kaametle Öğle ile ikindi namazları öğle vaktinde kılınır. Buna fıkıhta Cem-i Takdim denir. Önce öğle namazı, sonra ikindi namazı eda edilir. Bu iki namaz da aşikâr okunmaz. İki farz arasında öğlenin sünnetinden başka bir sünnet ya da nafile kılınmaz. Kılacak olursa kerahet işle­miş olur. Aynı zamanda ikindi farzı için ezanı iade etmesi gerekir. Mezhebin zahir rivayetinden anlaşılan budur.

Bunun gibi iki namaz arasında yemek, içmek gibi bir ameliyede bulunursa kerahet işlemiş olur ve ezanı iade eder.[209]

 

İki Farzı Bir Arada Kılmanın Bazı Şartları Vardır

 

1. İki namazı da öğle vaktinde yerine getirmek. Bundaki   ce­vaz istihsanîdir.[210]

Bu durumda vakit girdi zanniyle öğle farzını zevalden önce, ikindi farzını da zevalden sonra kılacak olursa, hem iki hutbeyi, hem iki namazı isihsanen iade eder.[211]

2. Vaktin girmiş olması,

Arafe günü öğle vakti girince cem'u takdime niyet edilerek önce Jöğle sonra ikindi farzı kılınır.

3. Belli yerde bulunulması,

Hanefî imamlarına göre, öğle ikindi farzları ancak Arafatta bi-rarada kılınabilir. Başka yerde değil. Şafii imamlarına göre seferi olduktan sonra her yerde kılınabilir.

4. Hac için ihrama girmiş olması,

O halde ihrâmlı bulunmayan bir kimsenin bu iki namazı birara-da aynı vakitte kılması caiz değildir. Hatta öğle namazını kılarken Umre için ihrâmlı bulunur, ikindi namazını kılarken hac için ihrâm-lı olursa, iki namazı birarada kılması caiz olmaz.[212]

Fukahamn çoğuna göre, öğle namazından az önce hac için ihra­ma girmiş olması kâfidir. Bu durumda cem'u takdim yapabilir. Çün­kü maksad namaz vaktinde ihrâmlı bulunmaktır.[213]

5. Cemaatle kılınması,

Arafat'ta iki namazı birarada kılmanın şartlarından biri de İmam A'zam'a göre cemaatle kılınmasıdır. İmam Ebû Yusuf ile îmanı Muhammed'e göre, cemaat şart değildir; yalnız başına kılan kişile­rin de cem'u takdim yapması caizdir. Ancak bu konuda İmam Ebû Hanîfe'nm görüşü daha sahih kabul edilmişse de imameyn'in görü­şünde imVminîer için kolaylık vardır.[214]

öğle namazını cemaatle kılamayıp kaçıracak olursa, İmam Ebû Hanife'ye göre artık cem'u takdim yapmaz. İkindi namazını kendi vaktinde kılar.[215]

Sözü Edilen İki Namazın Tamamını İmamla Birlikte Kılmak  Şart mıdır?

Şart değildir, öğle farzından bir rek'ate dahi yetişse cemaate ye­tişmiş sayılacağından iki namazı birarada kılabilir. Bunda icmâ' var­dır.[216]                                                                                        

 

İmam Yalnız Başına İkisini Birarada Kılabilir Mi?

 

İmameyn'e göre hem imam hem diğer fertler yalnız başına bu iki namazı öğle vaktinde kılabilirler. îmam Ebû Hanîfe'ye göre imam kılabilir. Şu şartla ki imanı cemaatle birlikte başlamış bulunsun. Sonra cemaatin herhangi bir olay ya da sebepten dolayı dağılmasıy­la imam cem'u takdim yapabilir.[217]

İmam Namazda İken Abdesti Bozulursa :

Arafatt'a imam öğle namazını kıldırırken abdesti bozulur ve bu sebeple birini yerine geçirirse, geçen imam iki namazı birarada kıldmr. Birinci imam abdest alıp gelinceye kadar öğle namazı kılınmış-sa, artık iki namazı birarada kılmaz. Sadece öğle namazını kılar, ikindiyi ikindi vaktine bırakır.[218]

 

Görevli İmamın Hutbeden Sonra Abdesti Bozulursa :

 

Arafat'ta görevli imamın hutbeden hemen sonra abdesti bozu­lur da başka bir adama namaz kıldırması için müsaade ederse, bu caizdir ve cem'u takdim yapılır. İmam izin vermediği halde rasgele bir adam cemaatin önüne geçip namaz kıldıracak olursa, İmam Ebû Hanife'ye göre, cem'u takdim yapmak caiz olmaz. Çünkü ona göre iki namazı birarada kılmak için imam veya onun belirlediği kimse şarttır. Ancak öne geçen kimse devletin yetkili ricalinden biri olur­sa, ne izin almasına lüzum vardır, ne de imanım ona işarette bulun­masına...[219]

6. İki Namazın birarada cemaatle kılınabilmesi için, imamın en büyük imam ya da vekili bulunması şarttır. Tabii bu İmam Ebû Ha­nife'ye göre böyledir. İmameyn'e göre, herhangi bir imam olabilir.[220]

Bu durumda öğle namazını cemaatle kılar ancak imam, en bü­yük imam veya vekili değilse, ikindi namazın büyük imamla veya vekiliyle kılması caiz olmaz. İmameyn'e göre caiz olur.[221]

 

İmam İki Namazı Birarada Kıldırdıktan Sonra :

 

îmam bu iki namazı birarada kıldırdıktan sonra mevkıf'e gi­der. Mevkıften maksat, batn-î arne dışında kalan Arafat'taki herhangi bir yerdir. O halde imam uygun göreceği ve cemaatin da­ha kolay toplanabileceği bir yeri seçebilir.[222]

 

Vakfenin İki Şartı Vardır :

 

1. Arafat'ta Batn-i Arne dışındaki bir yerde.                   

2. Belirlenen vakti içinde.

Vakfede bulunurken ayakta durmak şart değildir. Aynı zaman­da vâcib de değildir. Bu bakımdan oturarak vakfe yapmak ta câizdir. Bunun gibi vakfeye niyet etmek te şart değildir.[223] Ne var ki vakfede ayakta durup kıbleye yönelmek afdaldır.[224]

 

Vakfenin Vacibi :

 

Vakfenin bir vücubu var, o da güneş batmcaya kadar Arafat'ta bulunmaktır.[225]

 

Vakfenin Sünnetleri :

 

Boyabdesti almak, iki hutbenin okunmasını sağlamak, öğle ile ikindi namazım öğle vaktinde birarada kılmak, namazdan sonra vakfe yapmak, oruçlu bulunmamak, abdestli olmak, mümkünse hay­van üzerinde bulunmak, kalbi Allah ile meşgul edip dünyevî meşga­lelerden ve düşüncelerden sıyrılmak, imanın arkasında bulunmaya çalışmak, kimseleri itip kakmamak vakfenin sünnetleri arasında bu­lunuyor.[226]

Vakfede elleri göğe doğru kaldırıp dua ve niyazda bulunmak da sünnettir. Ancak duadan önce Allah'a hamdetmek, Tekbîr ve Tehlîl getirip Resûlüllah Efendimize salât-u selâm sunmak müstehabdır. Sık sık Telbîye getirmeyi de unutmamak uygun olur.

Ayrıca hem kendisi, hem ana babası, hem de bütün mü'minler için istiğfarda bulunmak da müstehabdır. Bütün bunlara güneş ba-tıncaya dek devam etmekte büyük yarar vardır.

Bu hususta belli bir duaya gerek yoktur. Herkes dilediği şekilde duâ edip halini Allah'a arzetmekte serbesttir. En te'sirli olanı da bu­dur. Bununla beraber genellikle Arafat'ta şu duâ yapılır :

«Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur; O bir'dir, eşi-ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd ona mahsustur. Dirilten ve öldüren Odur. O ise hep diridir, ölüm ona yokur. Hayır O'nun elindedir. O her şeye kaadirdir. Ancak ona ibâdet ederiz, Ondan başka hiçbir şeyi Rab edinmeyiz.

Allahim! kalbimde bir nur, kulağımda bir nur, gözümde bir nur meydana getir. Allahım! göğsümü (imân ve irfan ile) açıp genişlet; işimi bana kolaylaştır. Allahım! Burası Cehennem ateşinden korkup iltica eden, sığınanların makamıdır; kendi affınla beni ateşten ko­ru. Kendi rahmetinle beni Cennete yerleştir. Ey merhamet edenlerin en çok merhamet edeni!. Allahım! Beni îslâm'a eriştirdiğin için artık onu benden çekip alma, beni de ondau koparıp ayırma, ölünceye ka­dar İslâm diniyle yaşayıp son nefesimi onunla, ona bağlı bulundu­ğum nalde vereyim.»[227]

Duâ yapılırken sesi alçaltmak, tam bir mahviyet ve teslimiyet içinde bulunmak da sünnettir.[228]

 

Vakfenin Süresi:

 

Arafat'ta vakfede bulunmanın süresi, Arafe günü zevalden son­ra başlar bayramın birinci günü fecir doğuncaya kadar devam eder. Bu sürenin herhangi bir bölümünde orada ister uyanık, ister uyku­da, ister bilerek, ister bilmiyerek bulunmak farzın yerine gelmesini sağlar.[229]

Belirtilen sürenin dışında Arafat'ta vakfede bulunmakla farz yerine gelmiş olmaz. Ancak Zilhicce'nîn hilâlinde birtakım şüpheler meydana gelir de halk bu ay'ı otuz olarak tamamlar, sonra da vakfe yapılan günün zilhiccenin 9. günü değil de 10. günü olduğu anlaşı­lırsa, o takdirde hac farizası istihsanen caiz sayılır. Kıyasa göre caiz olmaması iktiza eder. Çünkü Tervîye gününde vakfe yapıldığı anla­şılırsa, hac tamam olmamış sayılır, iadesi gerekir.[230]

 

Bayramın Birinci Günü Arafat'taki Vakfeye Yetişemiyen Ne Yapmalıdır?

 

Bayramın birinci günü fecir doğmadan önce Arafat'a vakfeye yetişemiyen kimsenin yapmış olduğu hac menasikinin hepsi hüküm­süz kalır ve ihramı umre'ye dönüşmüş olur. Bu nedenle artık umrey­le ilgili hususları yerine getirip tamamlıyarak ihramdan çıkar. İkin­ci sene erişemediği haccı kaza etmesi gerekir.[231]

 

Gecelerin Hepsi Gelecek Güne Tabi'dir. :

 

İslâm'da genellikle gecelerin hepsi gelecek gündüze tabi'dir. An­cak hac günlerindeki geceler müstesna, onlar geçen güne tabi'dirler. Meselâ : Arafe gecesi Tervîye gününe tabi'dir. Bu bakımdan nasıl tervîye günü Arafat'ta vakfe caiz değilse, Arafe gecesi de vakfe öy­lece caiz değildir. Bayramın birinci gecesi,   Arafe gününe, tabi'dir.

Arafe günü nasıl Arafat'ta vakfe caizse, böylece o gecede vakfe caiz­dir. Arafe günü Kurban boğazlamak nasıl caiz değilse, Bayram ge­cesi bayrama tabi' değil de arafe gününe tabi'dir.[232]

 

Müzdelife'ye Yönelip Hareket Etmek :

 

Arafe günü güneş batarken akşam namazı vakti beklenmeden hareket edilir ve bu namaz yatsı vakti Müzdelife'de yatsı namazıyla birlikte edâ edilir.[233]

İmam belirtilen vakitte hareket etmediği takdirde halk onu bek-lemeyip Müzdelife'ye hareket eder. Çünkü hareket vakti girmiştir.[234]

 

Yolda Tesbîh Ve Duâ Etmek :

 

Arafat'tan hareket edilince boş durulmaz, Tekbîr, Tehlîl, Tah-mid edilir, Resûlüllah (A.S.) Efendimize salât-u selâm getirilir. Sık sık duâ ve istiğfarda bulunulur. Allah'tan dünya ve âhiret için afi­yet istenilir.[235]

Yollar fazla kalabalık olduğundan güneş batmadan önce Ara-fatt#h hareket edilirse, güneş henüz batmadan Arafat'ın hududunu aşmadığı takdirde caiz olur. Sünneti bozmamak için güneşin batma­sını beklemek çok daha uygun olur.[236]

 

Akşam Namazını Müzdelife'ye Varmadan Kılacak Olursa :

 

Akşam namazını Müzdelife'ye varmadan yolda kılacak olursa, Müzdelife'ye varınca iade etmesi gerekir. Çünkü sâri' akşenı ile yatsı namazının birarada yatsı vakti Müzdelife'de kılınmasını meş­ru' kılmıştır. Bu, daha çok İmam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'in görüş ve içtihadıdır.

Bunun gibi vakit girdiğinde yatsı namazını yolda kılacak olursa, Müzdelife'ye varınca onu iade etmesi gerekir. Müzdelife'ye varınca yolda kıldığı akşam ve yatsı namazlarını iade etmez de fecir doğa­cak olursa, yani sabah namazım kılacak olursa, o takdirde her ikiside cevâze dönmüş olur, iadelerine gerek kalmaz. İmamların hepsi bu hususta ittifak halindedir.[237]

 

Sabah Olacağından Endişe Edip Yolda Akşam Île Yatsıyı Kılacak Olursa :

 

Fazla kalabalıktan dolayı sür'atle gitmek mümkün olmaz da yol­da fazlaca oyalanma zorunda kalır' ve bu yüzden fecrin doğmasın­dan endişe ederse, o takdirde Müzdelife'ye varmadan yolda hemak-şam.hem yatsı namazını kılabilir.[238]

 

Müzdelife'de Önce Yatsı Namazdı Kılacak Olursa :

 

Bu durumda akşam namazını kıldıktan sonra yatsıyı iade etme­si gerekir. Çünkü önce akşam namazının kılınması şarttır. Ancak yatsıyı kılıp fecir de doğmak üzere ise acele akşam namazını kılar ve artık kıldığı yatsı namazı cevâze dönüşmüş olur. Çünkü iadesi için vakit kalmamıştır. [239]

 

Müzdelife'ye Yaya Girmek :

 

Duâ ve niyazların en çok kabul olunduğu makamlardan biri de şüphesiz ki Müzdelife'dir. Meşarü'l-Haram'da el kaldırıp Allah'a yalvarmanın, nasıl bir rahmet kapısını açacağım anlatmaya gerek yoktur. Bu bakımdan böylesine ulvî ve kudsi bir makama girerken yaya yürümek mahviyet ve teslimiyete daha muvafıktır.

Müzdelife'ye Tekbîr ve Tehlîl ile girildikten sonra gelip geçen­lere engel olmayacak şekilde konaklamak Sünnete daha uygundur. Yol dışında herhangi bir yere inmek caizdir. [240]Ancak kuzah tepesi yakınlarına inip konaklamak afdaldır. Başkasına sıkıntı vere­ceğini tahmin ettiğinde boş bulduğu yerde konaklaması afdaldır.[241]

 

Müzdelife'de Ezan Okumak:

 

İmam yatsı vakti Müzdelife'ye gelince önce akşam namazı için bir ezan ve bir ikaamet okur. Sonra Yatsı namazını aynı ezan ve ika-ametle kılar. Fukahadan bazısına göre, yatsı namazı için de bir ezan bir ikaamet okur. Fukahanm bazısına göre, yatsı namazı için ezana gerek yoktur, çünkü ilk okunan ezan zaten yatsı vaktinde okunmuş-tir. Bununla beraber okunması uygun olur.[242]

Bu iki namaz arasında sünnet ve nafile kılınmaz.   Kılacak olur eya başka bir şeyle uğraşırsa, sadece ikaameti iade etmesi gerekir.

Fukahadan sözüne itibar edilenlere göre, sözü edilen bu iki na-laz bir ezan ve bir ikaametle kılınır. Sahih olan da bu görüştür. Ay-li zamanda bu namazların cemaatle kılınması da Ebû Hanife'ye gö-şart değildir. [243]Ancak imamla birlikte kılınması afdaldır. [244]

 

Gece Müzdelife'de Kalınır :

 

Geceyi Müzdelife'de geçirmek vâcibdir. Çünkü fecir doğduktan ionra orada bir an olsun bulunmanın vâcib olduğu üzerinde durul-nuştur. Uyku dışında geri kalan vakitleri duâ, niyaz, zikir ve tesihle geçirmek, kaçırılmıyan fırsatlardan biridir.[245]

Fecir doğduktan sonra geride kalıp ancak Müzdelife'ye erişen kimse hiç beklemeden yoluna devam ederse, yine de Müzdelife'de ırakfe yapmış sayılır. Çünkü vâcib olan, fecirden hemen sonra orada bir an olsun bulunmaktır. Ancan keyfi olarak gecikmişse, sünneti terkken dolayı kerahet işlemiş olur.[246]

Fecir doğunca İmam Cemaate namaz kıldırıp vakfe yapar. An­cak bu durumda cemaatin imamm arka kısmında Kuzah Tepesine yakm bir yerde durması afdaldır.[247]

 

Müzdelife'nin Her Yanı Mevkıfdır :

 

Batn-İ Mıhser müstesna Müzdelife'nin her tarafı mevkıfdır. Yani hacılar istedikleri yerde vakfe yapabilirler. Hareket halinde Batn-Î Mıhser'e geldiklerinde oradan sür'atle geçmeye çalışırlara Sünnet bu yolda vaki olmuştur. Bunda icma vardır.[248]

Güneş doğunca vakfenin zamanı sona ermiş olur. Bununla bera­ber yine de vakfeye devam ederse caizdir.[249]

 

Fecir Doğmadan Müzdelife'den Hareket Ederse :

 

Fecir doğmadan Müzdelife'den hareket eder ve bu yerin sınırım aşacak olursa, vacibi terkten dolayı    kendisine bir koyun boğazla­mak gerekir.

Ancak kendisinde bir illet hastalık veya halsizlik ve kansızlık bulunur, bu durumda kalabalık arasında yürümekten endişe duyar­sa o takdirde fecir doğmadan hareket edebilir.[250]

Günümüzde milyona yakın insanın yola çıkmasının nasıl bir iz­diham ve sıkıntı doğurduğunu anlatmaya gerek yoktur. Halvanî'nin fetva ve tesbitine dayanarak fecir doğmadan Müzdelife'den ayrılma­ya cevaz verilebilirse de mümkün olduğu takdirde vacibi yerine ge­tirmeye çalışmak daha uygun olur.

İmam henüz halk namaz kılmada» veya güneş doğduktan sonra hareket ederse, kerahat işlemiş olur.[251]

 

Minâ'da Cemrelere Taş Atmak :

 

Minâ'ya gelindiğinde konaklama işi bitince abdest alınır ve ze-valdan önce Cemre-Î Akabe'ye gidilir, Tekbîr getirilerek yedi taş atılır. Taş atma işi bitince orada artık durulmaz, asıl konakladığı yere dönülür.[252]

Cemre'ye taş atarken Tekbir yerine Teşbih ve Tehlîl getirecek olursa, yine de caizdir. Çünkü o makam, Tekbir, Tehlîl, Teşbih ma­kamıdır.[253]

 

Cemrelere Taş Atarken Telbiye Getirilmez :

 

Telbiye : «Buyur Allahım buyur! Emrine hazır bekliyorum. Eşin ortağın yoktur. Buyur Alahim buyur! Hamd sana mahsustur, nîmet senindir, mülk sana aittir. Eşin - ortağın yoktur.» anlamında kulun Rabbisine olan bağlılık, teslimiyet ve itaatini kalbden dile ge­tirip fiilî örneğini sergilemeye yönelik saygı ve sevgi ifadesidir. Cem­releri taşlarken böylesine itaatli bulunacağına söz vermek, hiç bir Müslümana dil uzatmıyacağma, hiçbir mü'mine taş atmıyacağma, din kardeşleriyle elele, gönül gönüle verip şeytan ve küfrü taşlıya-cağma ahidde bulunmaktır.

Bu bakımdan Cemrelere taş atarken artık Telbiye getirilmez, Telbiye'den maksad ve amacın bir bakıma Hakk'ı her şeyden üstün tutup bâtıl ile mücâdele edeceğine söz vermektir. Şeytanı taşlarken bu mücadeleyi mü'minlerle birlikte yürüteceğini isbatlamak ve bu­nun fiili örneğini ortaya koymaktır. Sahih olan da budur.

Bu konuda Hacc-i îfrad, Hacc-i Kıran veya Hacc-i Temettü ya­banlar arasında fark yoktur.[254]

 

Umre Yapan İstilâmda Telbiyeyi Keser :

 

Umre için tavaf yapan kimse Hacer-i Esved'i istilâmda bulunur­ken artık Telbiye'yi keser. Arafat'ta vakfeye yetişmeyip haccı kaza­ya kalan kimse de umre ile tahallül edince Telbiyeyi keser de öylece tavafa başlar.

Hacc-i Kıran yapan kimse ise ikinci tavafı yaparken Telbiye'yi keser. Muhser (haccetmekten yolda alıkonan kimse) ise hedyini bo­ğazlarken artık Telbiye getirmez.[255]

 

Cemre-İ Akabe'yi Taşlamadan Tıraş Olursa :

 

Cemre-i Akabe'yi taşlamadan tıraş olan kimse Telbiye'yi keser; Yine Cemre'ye taş atmadan, tıraş olmadan ve kurban kesmeden ön­ce Beytullah'ı ziyaret ederse, İmam Ebû Hanîfe'ye göre, Telbiye'yi keser. îmam Muhammed de aynı görüştedir. [256]Ne var ki bu tür takdim ve te'hirler sakıncalıdır; sünnet terkedilmiş olur.

Bayramın Birinci Günü Cemre-I Akabe'iye yedi taş attıktan sonra Tavaf-i Ziyaret (asıl farz olan. tavaf) ı yapmak üzere Mekke'ye gidip bu görevini yerine getirir. Sonra tekrar Minâ'ya döner. Hacc-i Kıran veya Hacc-i Temettü' yapıyorsa, bri hayvan boğazlaması vâ-cib olur. Hacc4 İfrad yapıyorsa, buna gerek yoktur.[257]

 

Kurban Kestikten Sonra :

 

Hacı kurban kestikten sonra da Mekke'ye Tavaf-i Ziyaret için gidebilir. Bu durumda kurban kestikten sonra tıraş olur veya saçla­rının ucunu kırpar. Tabii tıraş- olmak af daldır.[258]

Muhser olana (yani haccetmekten yolda aükonana) ise tıraş ol­mak vâcib değildir.[259]

Muhsar : Hac için ihrama girmiş kimsenin Arafat'ta vakfeden ve Ziyaret Tavafından; umre için. ihrama girmiş kimseyi de tavaftan alıkoymak an­lamında kullanılan ıhsar masdarından üretilme ism-İ mefuldür.[260]

 

Tıraş İle Saçlann Uçlarını Kırptırma Arasındaki Tahyir :

 

Kişinin bir özürü bulunmadığında bu ikisinden birini yerine ge­tirmekte serbesttir. Ancak yukarıda da belirtildiği gib, tıraş olmak afdaldır.

Bir özür bulunduğu takdirde, hangisi kolay gelirse onu yerine getirir. Bunun dışında sürdüğü kimyevi bir ilâçtan dolayı saçların dökülmesi tıraş ve kırpma yerine geçmez. Mutlaka bu ikisinden bi­rini yapmak gerekir.[261]

Kırpma hususunda en az başın dörtte bir miktarındaki saçın uç­larından parmak ucu kadar kestirmek gerekir.

Kadınlar hakkında tıraş yok, saçlarının uçlarından kırpma var­dır. Bu da başının dörtte birine tekabül edecek kadar parmak ucu kadar kesmek demektir. Erkeklerde olduğu gibi.

Erkeklerin bundan daha fazla miktar kırpması ise afdaldır. Hem j şüpheyi giderme bakımmdan daha uygundur.

Başın tamamını bir makina ya da ustura ile tıraş etmek, sünnete daha çok uygundur. Çünkü Peygamber (A.S.) Efendimizin belirtilen şekilde tıraş olduğu tesbit edilmiştir.[262]

 

 

Tıraş Hangi Günlerde Yapılmalıdır?

 

Hacde tıraşın müddeti bayramın ük üç günüdür. Birinci günü tıraş olmak ise afdaldır.[263]

 

Tıraş Günlerinde Başında Saç Bulunmayan Ne Yapar?

 

Herhangi bir sebepten dolayı başında saç bulunmayan dazlak kimse sadece usturayı başının üzerinde dolaştırmakla yetinir. Böyle yapması, en sahih kavle göre vâcibdir.[264]

îmam Muhammed'e göre, başında yara bulunup ustura dokun­durmak veya makasla kırpmak mümkün olmadığı takdirde, mücer-red böyle düşünmesi tıraş yerine geçer. Diğer bir tabirle, tıraş veci­besi üzerinden kalkmış olur.[265]

 

İhram'dan Ne Zaman Çıkılır?

 

Bayramın birinci günü Cemre-i Akabe taşlandıktan, kurban kesilip tıraş olunduktan sonra artık ihramdan çıkılabüir. Ancak bay­ramın üçüncü gününe kadar ihrâmlı kalmak afdaldır. Çünkü bu arada başında yara bulunduğu için tıraş olamıyan kimsenin başı iyileşebilir de tıraş olması gerekebilir.[266]

 

Ustura, Makas Ve Benzeri Kesici Bir Âlet Bulamıyan :

 

Sözü edilen kesici bir alet bulamıyan veya kendisini tıraş ede­cek birini te'min edemiyen kimsenin üzerinden bu vecibe kalkmaz ve onun bu hali bir özür sayılmaz. Çünkü şehirde bulunuyor, mut­laka kes*ici bir âlet bulmak mümkündür.[267]

 

Zırnık (Arsenik) İle Tıraş Olmak :

 

Kimyevî ilâçlarla saçları dökmek suretiyle tıraş olma vecibesini yerine getirmeye pek cevaz verümemişse de fukahamn çoğu zırnık (arsenik) ile bu amelyeyi yerine getirmeye cevaz vermişlerdir.[268]

 

Hacde Vâcib Olan Tıraş Yapılırken :

 

Vâcib olan tıraş berbere yaptırılıyorsa, berber önce tıraş edeceği kimsenin başının sol tarafından işe başlar. Böylece bu vaziyette ber­berin sağ tarafıyla başlanmış sayılır. Matlub olan da budur.[269]

 

Kesilen Saçların Yere Atılmaması :

 

îslâm her konuda ve meselede temizliği emreder, düzenli hare­kete kapı açar. O halde tıraştan sonra kesilen saçları etrafa yayma­dan çöp kutusuna atmak, mümkün değilse bir yere gömmek uygun olur. Fukahadan çoğunun böyle yapmanın müstehab olduğu riva­yet edilmiştir. Bununla beraber aceleye gelir de saçları bir yere göm­mek mümkün olmazsa, yere dökülmesinde bir sakınca yoktur.[270]

 

Tıraş Olurken Duâ Etmek :

 

islâm her yerde ve her işte Allah'ı anmayı, Ona yönelmeyi tav­siye eder. Mü'minler de her şeyde ve her konuda Allah'ın varlığını, kudret ve azametini, gözetleyici bulunduğunu görür, ona göre ken­dini ayarlar.

Saçları kesilirken de Allah'a duâ edip teslimiyet göstermek, müstehabdu. Tıraş işi bitince Tekbîr ve Tehlîl getirmek tavsiye edilmiş­tir.[271]

 

Baş Tıraşı Bittikten Sonra Diğer Temizlikler Başlar :

 

îhrâmlı bulunduğu sürece temizlik yapamıyan, tırnak kesemi-yen, sabunlanıp güzel koku sürünemiyen hacı, tıraştan sonra artık ciddi bir temizliğe başlar : Önce tırnaklarını keser, gerekiyorsa kol­tuk altlarını ve utan yerlerini tıraş eder, iyice yıkandıktan sonra gü­zel koku sürünür.[272]

 

Sakaldan Bir Şeyler Kesmeye Gerek Yoktur :

 

Hacda vâcib olan tıraş başımızla ilgilidir, sakalımızla değil. Bu bakımdan sakaldan kırpmaya gerek yoktur. Ancak düzene girsin di­ye bu arada ondan da biraz kırpacak olarsa, bunda dinen bir sakine?, görülmemiştir.[273]

 

Tıraştan Sonra Neler Helâl Olur?

 

Tıraştan sonra kadınlara, yaklaşmanın dışında haram olan diğer şeyler helâl olur. Yukarıda da belirtildiği gibi, tırnaklarını kesebilir, güzel koku sürünebilir ve benzeri şeyleri yapabilir.

Karısına cinsel yaklaşmada bulunamıyacağı gibi, buna yol açan davranışlarda da bulunması helâl değildir.[274]

 

Tıraş Olmadan Tavaf-İ Ziyareti Yaparsa :

 

Tıraş olmadan Ziyaret Tavafını yaparsa, daha önce haram olan her şeyin tahrimi yine devam eder ve tıraş oluncaya kadar sürer. [275]Bundan da anlaşılıyor ki, hacı tıraş olmadan önce de Ziyaret Tavafını yapabilir. Ancak sünneti terketmiş sayılır. [276]

 

Kurban Ve Tıraş İşi Bittikten Sonra Tavaf Yapılır :

 

Bilindiği gibi, asıl farz olan tavafın vakti, bayramın üç günüdür. Yani bu üç gün içinde tavaf yapmak vâcibdir. Tavafın kendisi ise farzdır, belirtilen üç gün içinde yapılmadığı takdirde vacibin terkin­den dolayı bir koyun boğazlamak gerekir ve Farz Tavaf'm süresi ömrün sonuna kadardır.- Artık imkân bulduğu zaman bu farzı yeri­ne getirmekle mükelleftir. Kadın Farz olan tavafı yapmadan ayhali olursa, kafilesi hareket etmeden temizlenirse yıkanıp ziyaret tavafı yerine getirir; belirtilen özründen dolayı geciktirdiği için ceza gerekmez. Henüz temizlenmeden kafilesi hereket edecek olursa, o takdir­de gusledip tavafını yapar ve bir bedene boğazlar.[277]

 

Tavaftan Sonra İki Rek'at Namaz Kılınır :

 

Daha önce de açıklandığı gibi^ her tavaftan sonra iki rek'at na­maz kılmak vâcibdir. O halde Ziyaret Tavafından sonra da iki rek'at namaz kılınır. Safa ile Merve arasında daha önce sa'yetmemişse, onw yerine getirir.[278]

 

Tavaf Yapıldıktan Sonra Cinsel Yaklaşma Da Helal Olur :

 

Tıraş olmakla diğer yasaklanan şeyler helal olur. Ziyaret Tava­fından sonra ise karısıyla cinsel yaklaşma da helal olur. Hatta tava­fın ilk dört şavtuu tamamladıktan sonra da bu kendisine helaldir, ne var ki son üç şavtı yapmak vacib olduğundan önu terketmekle ken­disine bir koyun boğazlamak gerekir. İlk dört şavt ise rükündür. Sa­hih olan görüş ve ictlhad da budur.[279]

Ziyaret Tavafını geciktirdiği sürece kazısına yaklaşamaz, isterse aylarca devam etsin.[280]

 

Tavafı Abdestli Yapmak :

Tavafta Avret Yerlerinin Kapalı Olmasına Dikkat Edilmelidir :

 

Gerçi tavaf, namaz kuvvetince bir İbadet değildir, namaz caiz olmayacak kadar avret yeri açık bulunduğu halde tavaf yapmak ca­iz olduğu gibi, namaz caiz olmayacak kadar elbise veya bedeninde necaset bulunursa yine de yaptığı tavaf yeterlidir. Ancak ne var ki, elbisenin temizliğine, avret yerlerinin örtülü bulunmasına dikkat et­mek sünnettir, tiâht huzurda varlık âleminin her zerresinin teşbihi­ne katılıp Kâ'be etrafında dönerken İç ve dış temizliğine riayet ede­rek tavaf yapmak hem sünnet, hem üstün bir fazilettir.[281]

 

Kudüm Tavafından Sonra Sa'yetmemisse :

 

Hacı kudüm tavafından aonra Safa İle Merve arasında sa'yetme-misse, Ziyaret Tavafından sonra sa'yeder. Kudüm tavafında remel yapmamışsa (yani Ük Üç şavtta seğirterek çalımlı yürümemişsei onu Ziyaret tavafında yapar. Onda yapmışsa artık tekrarına gerek yok­tur.

 

Sayfa 339 yok....

 

gün güneş battığı halde oradan ayrılmıyanlara bayramın dördüncü günü de kalmak gerekir.[282]

 

Cemrelere Taş Atmanın Mekruh, Mesnun Ve Mubah Olmak Üzere Üç Türü Vardır :

 

1. Fecir doğdukan güneş doğuncaya kadar geçen zaman için­de Cemrelere taş atmak mekruhtur.

2. Güneş doğduktan zeval vaktine kadar sünnettıı.

3. Zevaldan güneş batmcaya kadar geçen süre içinde ise mu­bahtır. Geceleyin ise mekruhtur. Bu üç türlü vakit, bayramın birin­ci günüyle ilgilidir. İkinci ve üçüncü günleri ise, Zevaldan sonra sün­nettir. Zevaldan önce mubahtır, Mekruh diyenler de olmuştur.   Gü­neş battıktan sonra mekruhtur.[283]

 

Fecir Doğmadan Önce Taş Atmak :

 

Fecir doğmadan taş atmak sahih değildir. Bunda görüş birliği vardır.

Dördüncü gün taş atmanın vakti ise, îmam Ebû Hanîfe'ye göre, fecir doğduktan güneş batmcaya kadar geçen zamandır. Ancak ne var ki zevaldan önce mekruh vakittir, zevaldan sonra sünnet vakit­tir.[284]

 

Cemrelere Taştan Başka Bir Madde Atmak Caiz Midir?

 

Yeryüzü cinsinden olan taş, kireç, tuğla, arsenik, alçı ve benzeri maddeleri atmak caizdir. Kıymetli taşları atmak ise caiz değildir. Çünkü o zaman şeytanı recmetmek değil, onu takdir etmek anlamı çıkabilir. [285]Nitekim Nihâye, înâye ve Mi'racü'd-Diraye sahiple­ri de aynı mahzuru nakletmişlerdir.

Hatta kıymetli taşlar dışında kaya tuzu, kurumuş, çamur, anti­mon gibi şeyleri de şeytan taşlamada kullanmak caizdir.[286]

 

Atılan Taşların Büyüklüğü :

 

Taşların veya taş cinsi herhangi bir maddenin büyüklüğü, fasul-ya kadar veya ondan biraz büyük, yani fıstık ya da fındık tanesi ka­dar olması uygundur. Daha büyük ya da daha küçük taş atmak ta caizdir.[287]

 

Taşların Yıkanmış Olması :

 

Cemrelere atılacak taşların mutlaka belli bir yerden toplanması şart değildir. Herhangi bir yerdeki taşlar olabilir. Ancak yıkanıp te­mizlenmesi uygun bir davranıştır. [288]Bununla beraber yeterince temizlenmemiş taşların atılmasıyla da vecibe yerine gelmiş olur. Ne-cis bulunan taşların atılması mekruhtur.[289]

 

Taşların Müzdelife'den Toplanması :

 

Taşların Müzdelife'den toplanması ise nıüstehabdır. Müzdelife ile Minâ arasındaki yoldan da toplanması bu anlamdadır.

Cemrelere daha önce atılmış taşlan alıp kullanması caizse de bu konudaki istihbaba uygun değildir.[290]

 

Büyükçe Bir Taşı Parçalayıp Cemreler Îçin Hazırlamak :

 

Fukahanın çoğuna göre, Cemrelere taş atmak için büyükçe bir taşı parçalamak mekruhtur. Çünkü Resûlüllah (A.S.) Efendimizin küçük taşlar topladığı, fakat büyükçe bir taşı bu maksatla kırıp par­çaladığı tesbit edilememiştir.[291]

 

Taşlar Nasıl Tutulup Atılmalıdır?

 

Fukahadan bir kısmına göre, başparmakla işaret parmağı arası­na alıp atması daha uygundur. En sahih olan da budur.[292]

 

Cemrelere Ne Kadar Yaklaşmak Daha Uygundur?

 

Cemrelere en az beş zira' (yaklaşık dört metre) mesafede bulun­mak daha uygundur. Bu mümkün olmadığı takdirde daha uzakta durup atmak ta caizdir.

El-Asıl kitabında ise bu konuda şöyle deniliyor : «Tam Cemrele­rin önünde durup taşları belirli yerin üzerine koymak kâfi değildir. Biraz geri çekilip atması gerekir. Aksi halde sünnete uymamış sayı­lır.[293]

Taşların ardarda atılması sünnete daha uygundur. Yaya bir vaziyette Cemrelere gidip taş atma nüsükünü yerine getirmek afdaldır. Bununla beraber süvari olarak gidip binik vaziyette de atmak caiz­dir. [294]

 

Üç Cemre Vardır :

 

Birincisi Mescİd-İ Hayfe yakın olanıdır. İkincisi ki buna Cemre-İ Vüsta denir, birinci cemreden sonra gelir. Üçüncüsü bundan hemen sonra gelen Cemre-i Akabe'dir.[295]

Cemrelere Batn-Î Vadî'de durup taş atmak daha uygun olur. Böylece Cemreyi sağına alıp sağ eliyle daha rahat atmak imkanını bulmuş olur. Gerçi bugün Cemreler -izdihamı hafifletmek İçin- dü­zenleyip eski durumuyla mukayese edilmiyecek kadar giriş çıkışla­rı tanzim edilmiştir.

Cemrelere vadide değil de tepeye doğru çıkıp yukardan taş at­mak da caizdir. Anc»1- birinci şekil sünnete daha uygundur. Fazla kalabalık olduğunda, belirtilen yerde durup atmak mümkün görül­mediğinde mümkün olan ne ise o yapılır.

Kalabalık olmadığında ise Minâ'yı sağına, Kabe'yi soluna alıp Cemreye yönelerek taş atmak ve attığı taşın nereye düştüğünü göre­bilecek yakınlıkta bulunmak en uygun olanıdır. Ama bugün için pek mümkün olmasa gerek.[296]

 

Atılan Tasların Cemreye Ya Da Yakınına. Düşmesi :

 

Atılan taşların Cemrelere hiç olmasa üç arşın yakınına düşmesi gerekir. Daha uzağa düşen taşlar atılmış sayılmaz, yeniden atmak gerekir. [297]

Atılan taşlar Öndeki hacıların üzerinde kalır da cemreye düşmü-yecek olursa, kafi değildir, yeniden atılması gerekir. O halde hacılar tat atarken attıkları iıer taşın nereye düştüğüne dikkat etmelidirler.

Bir Cemreye yedi taşı bir defada atmak, sadece bir taş yerine ge­çer. O halde taşlan toplu halde atmak caiz değildir. Bir Cemreye bu­günde yedi taş atılır. Fazla atmakta bir sakınca görûlmemişse de lü­zumsuz kabul edilmiştir. Fukahanın çoğuna göre, fazla taş atmak sünnete uygun olmadığından mekruhtur.

Taşlar Atılırken Şöyle Denilir :

Bismillah! Vallahu Ekber Rağmen (Veya Recmen) U'ş-Şeytani Ve Hizbthî.

Taşların atışı bitince şu duanın yapılması tavsiye edilmiştir ;

«Allahımt Hacrimi, hacc-i mebrûr eyle. Harcadığım gayret Ve davranışımı kabule lâyık eyleı günahlarımı bağışla...»[298]

 

Cemreler Arasındaki Tertibe Riâyet :

 

Bilindiği gibi, bayramın birinci günü zevaldan önce sadece Cem-re-İ Akabe'ye yedi taş atmakla yetinilir. İkinci ve üçüncü günlerde ise, önce Mescidi Hayfin yanındaki Cemre-i mâ'dan başlanır, Cem-r»-i Vüsta ve sonra Cemre-i Akabe'ye yedişer taş atılır. [299]

 

Birinci Cemre'ye Taş Atainayıp Îkinel Ve Üçüncü Cemreye Atacak Olursa :

 

Bayramın ikinci ve üçüncü günleri, yanlışlıkla birinci cemreye taş atmadan ikinci ve üçüncü cemrelere atarsa, dönüp birinci cem­reye taş atması ve mümkünse ikinci ve üçüncü cemrelere atmayı ia­de etmesi gerekir, İade etmediği takdirde yine vacib yerine gelmiş sayılır.[300]

 

Minâ'tian Mekke'ye Dönerken :

 

Mina'dan Mekke'ye dönerken yol üzerinde Muhasseb denilen yere inip bir süre dinlenmesi sünnettir. Terki ise mekruhtur. Ancak fazla izdihamdan belirtilen yere inip dinlenmek mümkün olmadığı takdirde, terkinden dolayı kerahet gerekmez. [301]

 

Tavaf-İ Sader Tavaf-İ Veda:

 

Mekke dışından gelenler İçin bu tavafı yapmak vâcibdir. Ka'be'-nin etrafında belirtilen şekilde yedi defa dolaşılır, remel yapılmaz.[302]

Bu tavafa Tavaf-i Sader, Tavaf-i Veda' denildiği gibi, Tavaf-i îfa-ze, Tavaf-i Âhir, Tavaf-i Vâcib de denir.[303]

 

Tavaf-İ Sader'in İki Vakti Vardır :

 

Biri cevaz vakti, diğeri istihbab vakti. Birincisi, ziyaret tavafın­dan sonra gitmeye azmettiğinde. İkincisi, artık ayrılmayı murad et­tiğinde. ..

İmam Ebû Hanîfe'den yapılan rivayete göre, deniliyor ki : Ayrıl­maya murad ettikten sonra Veda tavafını yapar, bununla beraber he­men ayrılamaz da yatsı vakitlerine kadar Mekke'de kalırsa, yeniden bir tavaf yapması uygun olur. Yapmadığı takdirde bir şey gerekmez.[304]

Veda Tavafının Bayramın üç günü içinde yapılması şart değil­dir. Ayrılacağı gün tavsiye edilmiştir. [305]

 

Umre Yapana Tavaf-I Sader Vâcib Mi?

 

Tavaf-ı Sader sadece hac yapana vâcibdir. Umre yapana vâcib değildir. Bununla beraber Umre'yi bitirip evine dönmek isteyen kim­senin Veda Tavafı yapması müstehabdır.

Mekke halkına ve bir de Mikatlarla Mekke arasında oturanlara da veda tavafı vâcib değildir. Bunun gibi, Mekke'den ayrılacağı sı­rada ayhali ya da lohusa olan kadınlara ve bir de hacci fasit olup onu gelecek sene kazaya bırakanlara da vâcib değildir. Çünkü be­lirtilen durumda olan kadınların Mescid'e girmesi hem haramdır, hem de bu vaziyette tavaf yapmaları caiz değildir. Haccı fasit olan kimse haccetmiş sayılmıyacağmdan kaza etmek üzere tekrar.Kâ'be'-ye gelmesi gerektiği sebebiyle veda tavafının vücudu kalkmış olu­yor.[306]

 

Haccı Yerine Getirdikten Sonra Mekke'de Kalmak İsteyen :

 

Hac farizasını yerine getirdikten sonra Mekke'de ikaamet etmek isteyen kimsenin veda haccı yapması vâcib değildir. Çünkü bu vâcib yurduna dönmeye azmedenler hakkındadır. Bir süre Mekke'de kal­dıktan sonra ayrılmaya niyet ederse, o takdirde veda tavafını yapma gerekmez. Çünkü Mek tavafc yapman gerekmez.[307]

Avhali olan kadın henüz Mekke'den aynlmadan temizlenirse ve­da tavaTya^mas! gerekir. Ama Mekke evlerinin seferi saynan smm İİTan sonra temizlenirse artık dönmesine lüzum yoktur.[308]

 

Ayhali Sona Erdiği Halde Gusletmeden Mekke'den Çıkarsa :

 

Ayhali bulunduğu halde Mekke'den çıktıktan sonra temizlenir gusleder, henüz Mikatları geçmeden tekrar Mekke'ye dönerse kendi­sine veda' tavafı gerekir.[309]

 

Özürû Bulunmadığı Halde Tavaf Yapmadan Mekke'den Ayrılırsa :

 

Hac ibâdetini yerine getirdikten sonra herhangi bir özürü bulun­madığı halde Veda Tavafı'nı yapmadan Mekke'den ayrılan kimse vacibi terkettiğinden günahkâr sayılır ve kendisine bir koyun boğaz­lamak vâcib olur.

Ancak Mikatı geçmeden dönüp tavaf yaparsa, vacibi yerine ge­tirmiş sayılır. Mikat'ı geçtikten sonra artık dönmesine gerek yoktur. Şayet bu durumda dönecek olursa, artık umre yapmak, için dönmüş olur, o takdirde önce umre tavafını yapıp bitirir sonra üzerinde ka­lan Veda' Tavafını yerine getirir.[310]

Veda Tavafını Yaptıktan Sonra Nasıl Hareket Edilir? İmam Kerhî ve benzeri fakîhlere göre, tavaftan   sonra ibrahim Peygamberin makamına gelinip orada iki rek'at namaz kılınır, son­ra Zemzem kuyusuna gidilerek şifâ ve rahmet niyetiyle kanasiya su içilip duâ edilir.

Her zaman olduğu gibi, Zemzem suyunu da birkaç nefeste yu­dum yudum içer, her defasında başını kaldırıp Kâ'be-i Muazzama'ya bakar ve ıslak ellerini yüzüne, başına, bedeninin diğer bazı yerlerine sürer.[311]

 

Son Olarak Ka'be'den Ayrılırken Neler Yapılması Tavsiye Edilmiştir?

 

Zemzem suyunu içip yüzüne başına, bedenine dokundurarak dua Bttikten sonra Ka'be'ye gelinir. Mümkünse Kabe'nin eşiğini öper. Bu, müstehabdır. tçine girmeğe izin verilirse girer. Yalınayak bulunur. Hacer-i Esved'le Kabe'nin kapısı arasındaki Mültezem denilen ye­re gelip göğsünü ve yanağını oraya dayıyarak ağlar, bu sırada sağ eliyle Kâ'be'nin eşiğini tutar ve şöyle niyazda bulunur : «Allahıml Senin rahmet eşiğine dileğimi arzetmek üzere geldim. Senin fazl-u keremini, rahmet ve mağfiretini diliyorum.[312]

Mültezem denilen yerde bir süre bu vaziyette durup göz yaşı akıtmak müstehabdır. Bu arada Kâ'be'nin örtüsüne tutunarak ken­disi, ana babası ve bütün müminler için gönülden gelen bir sesle dua ve istiğfarda bulunmak, büyük fırsatlardan biridir. Örtüyü tutmak, ona yapışmak mümkün olmadığı takdirde ellerini açık bir vaziyette başını» üstüne gelen duvara dayıyarak dileğini arzetmeğe çalışır.[313]

Sonra Hacer-İ Esved'i selâmlar, öpmek mümkünse öper; Tekbir ve TeTüîI getirir.[314] Derin bir hasret, ayrılmanın verdiği üzüntü İçinde arkasını Beytullah'a çevirmeksizin gerisin geri Mescİd-İ Ha-ram'dan dışarı çıkar.[315]

 

Seniyye-İ Süfla Mevkiinden Çıkmak :

 

Mekke'den mümkünse Seniyye Süfla mevkiinden çıkmak uy­gun olur. Mümkün olmadığı taktirde kolay gelen taraftan çıkılır.[316]

 

Kadınlar Da Erkekler Gibi Hareket Eder :

 

Kadınlar da saydığımız bütün hususlarda mümkünse erkekler gibi hareket eder. Ancak başlarını açmaz. Sadece yüzlerini açık bu­lundururlar, Telbİye getirirken seslerini yükseltmezler. Kendileri du­yacak kadar bir ton da tutmaya dikket ederler. Tavaf esnasında re­mel yapmazlar, Saye'derken İki yeşil mil arasında hızlanmazlar, saçlarını tıraş etmezler, sadece uçlarından parmak uçları uzunluğun­um)  da kırkarlar. Dikişli elbise giyinirler, renkli elbiseye pek iltifat etmez­ler. Ayaklarına da çorap ve ayakkabı giyinirler. Tenha olmadığı tak­dirde Hacerİ Esved'i öpmezler. Tenha zamanlarında ise öpebilirler.

Hunsâ (yani hem dişilik, erkeklik organları bulunan) kimse de kadınlar gibidir, aynı hükme dahildir.[317]

Karısıyla birlikte sa'yeden erkek de iki mil arasında hızlanmaz, karısıyla beraber normal yürümeye devam eder.[318]

 

Hac İle İlgili Bazı önemli Meseleler :

 

Hacce giderken fenalık geçirip baygın kalan kimsenin yerine ar­kadaşlarının Telbiye getirip ondan yana buna niyet etmeleri,, imam Ebû Haiüfe'ye göre caizdir, İmameyn'e göre caiz değildir. Çünkü da­ha önce böyle bir tavsiyede bulunmamıştır.

O halde, fenalık geçirip baygın kaldığı takdirde kendisi adına Tabiye getirmeleri için arkadaşlarına vasiyyette bulunursa, bi'l-ic-mâ caiz olur. «Uyuyup kaldığım takdirde de benim adıma telbiye getirip başlatın şeklinde tavsiye ederse, yine caiz olur. Fukaha bu hususta farklı görüş ortaya koymamıştır. O kadar ki, bu vaziyette iken arkadaşları onun tavsiyesi üzerine onun adına niyet edip Tel­biye getirdikten sonra kendine gelir de hac ef alini yapmaya başlar­sa, caiz olur:[319]                          

Konuyu Özetliyecek Olursak

Mikata vardıklarında kendisinin baygınlığı devam ederse, adına Telbiye getirilip hacce başlanmasını tavsiye eden kimsenin bu tür tavsiyesi caiz olduğu gibi, arkadaşlannm da onun bu tavsiyesini ye­rine getirmeleri caizdir. Tabii bu fetva, İmam Ebû Hanîfe'ye göredir. [320]

 

Baygınlık Sürüp Giderse :

 

Mikaptan baygın olarak geçen, fakat tavsiyesi üzerine arkadaş­ları tarafından onun acuna Telbiye getirilen kimsenin baygınlığı de­vam ederse arkadaşları onu baygın vaziyette menasiki dolaştırıp hac yaptırabilirler mi? Fukaha İni konuda ikiye ayrılmıştır : Bir kıs­mına göre, caizdir, ülgerlerine göre. caiz değildir. İkincilerin görüşü­nün daha sahih olduğu El-Mebsuf ta belirtilmiş ve Fethü'l-Kadir sa­hibi de bu görüşe katılmıştır.

El-münetaka'da İsâ bin Ebban'ın İmam Muhammed'den yaptığı rivayette, deniliyor ki : «Adam hac için niyet edip ihrama girerken sıhhati yerinde idi. Sonra fenalık geçirip baygın bir hal aldı. Bu ha­li devanı ettiği takdirde arkadaşları onu beraberlerinde taşıyıp me-nasiki tamamlıyacak olurlarsa, adı geçen adanı haccetmiş sayılır mı? Baygınlık hali bu durumda yıllarca sürdükten sonra kendine gel­se, yine de farz haccı yerine getirmiş sayılır.[321]

 

Sırtında Taşıdığı Adamla Birlikte Tavaf Yapmak :

 

Sırtında taşıdığı kimseyle birlikte tavaf yapanların tavafları sa-hihtir; birisi hac için, diğeri umre için niyet etmiş olsa bile hüküm j aynıdır. Bu konuda taşıyanın niyet etmesine gerek yoktur.

Taşıyan kimse hac için ihrama girmemiş bile olsa, taşıdığı ada­mın tavafı yine sahih kabul edilir. Nitekim yaşlıları, hastaları tahtı­revanlar üzerinde taşıyan Arapların çoğu ihrâmlı değildir.[322]

 

Hastaya Tavaf Yaptırmak :

 

Hastayı tavaf için sırtlarına alan arkadaşları ona tavaf yaptır­madan önce uyuyakalır, daha önce de ben uyuduğum takdirde siz yine-bana tavaf yaptırın diye tavsiyede bulunmamışsa, caiz olmaz. Tavsiyede bulunmuşsa caizdir.

Ancak uyanık bir halde sırtlarına alıp tavaf için Kabe'ye yönel­dikten sonra uyuyakalırsa, o takdirde daha önce tavsiye etsin, etme­sin yapılan tavaf sahih olur.[323]

 

Cemrelere Taş Atacak Kudrette Olmayan Hasta Vekil Tutabilir Mi?

 

Cemrelere taş atamıyacak kadar hasta ya da halsiz olan kimse, bu hususta yerine vekil tutabilir.[324]

Hasta bulunan kimse ücretle kendisini tavaf için taşıyacak bir adam tutulmasını söyler ve sonra uyuyakalır, onun bu isteğine muha-tab olan kimse vakit kaybetmeden gider de bir adam tutup getirirse yapılacak tavaf caiz olur. Gecikecek olursa, sahih kavle göre caiz ol­maz. Buna rağmen ücretle tutulan adam onu taşıyıp tavaf yaptırır^ sa, ücretinin ödenmesi gerekir.[325]

 

Vaktine Uygun Yapılan Tavaf O Vaktin Tavafı Yerine Geçer:                                                              

 

Hangi niyetle tavafa başlarsa başlasın, yapılan tavaf vaktine uy­gun tavafın yerine geçer. Bunu biraz daha açıklıyalım : Farz hac için ihrama girip Mekke'ye gelen kimsenin ilk yaptığı tavaf, kudüm ta­vafı olarak kabul olunur. Umre için ihrama girip gelen kimsenin de ilk yapacağı tavaf -ne niyetle başlarsa başlasın- umre yerine geçer. [326]

 

Ziyaret Tavafı Yaparken Başka Tavafa Niyet Etmek :

 

Ziyaret Tavafı yaparken, yani ona ait vakit içinde tavaf yapar­ken -başka bir tavafa niyet etse bile- ancak ziyaret tavafı yerine geçer.[327]                                                                                           

 

Arafat'ta Vakfe İçin Niyete Gerek Yoktur :

 

Sadece Arafat'ta bir ah bulunmak, yani Arafe günü zevaldan bayram günü fecir doğuncaya kadar geçen zaman içinde bir an ora­da bulunmak veya oradan bu süre içinde geçmek -uyku halinde bile olsa- caizdir. Çünkü bu konuda niyete ihtiyaç yoktur.[328]

 

Çocuğuna Hac Menasikini Yaptıran Veli :

 

Bir velî beraberinde taşıdığı çocuğuna hac menasikini yaptırır­ken, Cemrelere taş atmayı ve Müzdelife'de vakfeyi terkederse bir şey lâzım gelmez. Tabii kendisi bu vâcibleri yerine getirmiş olmalıdır. Çocuk aklı erecek bir yaşta ise bu gibi menasiki kendisi yerine getir­meye çalışır, bununla beraber bazı vacipleri terkederse kendisine bir şey gerekmez.[329]

Çocuğu mevcut elbiselerinden sıyırıp dikişsiz bir elbise giydire­rek hac konusunda onun hafızasına güzel bir hatıra bırakmak müs-tehabdır. İhrâmlı iken yapılması mahzurlu olan şeylerden çocuğu da uzak tutması uygun olur. Bununla beraber çocuk mahzurlu şeyler­den birini işliyecek olursa, bir şey gerekmez. Velisine de bu yüzden bir şey gerekmiyeceği belirtilmiştir.

Çocuk hacci ifsad ederse, kendisine kazası gerekmez. Çünkü mü­kellef değildir.[330] Ancak velisinin bu hususa dikkat etmesi ve ço­cuğa -şart ve vâciblerine uygun bir- hac yaptırması müstehabdır. [331]

 

UMRE :

 

Umre, i'timar kelimesinden alınmış bir deyimdir. Sözlük olarak «ziyaret» anlamına gelir. Terim olarak, ihrama girip K&'be-İ Muazzama'yi tavaf etmek, belirlenen şekilde Safa ile. Merve arasın­da şa'yettikten sonra tıraş olmak veya saçların uçlarından kırpmak suretiyle yapılan ibâdettir.

Umre'nin meşruiyeti Kitap, Sünnet ve îcmâ ile sabit olmuş­tur.

Kitap :

«Şüphesiz Safa ile Merve Allah'ın (koyduğu ve belirlediği) İşa­ret ve belirtilerindendir. Ka'be'yi hacceden veya umre yapan kimse­nin bu ikisini tavaf etmesinde bir sakınca yoktur.[332]

Başladığınız hac ve umreyi Allah için tamamlayın.»[333]

Sünnet :

«Ramazan'da yapılan bir umre,   (sevap bakımından) bir hacce denktir.»[334]

«Umreden, umreye, İkisi arasındaki (günah ve hatalara) keffa-rettttf. Şartlarına uygun helal mal ile yapüan hacc'm karşılığı ise an­cak Cennettir.»[335]

Yine İbn Abbas (R.A.)'dan yapüan sahih rivayete göre, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz dört defa umre yapmıştır.[336] Bu bakımdan da icma' umrenin meşruiyetini kabul etmiştir. Ancak sünnet ve vâ-cib olduğu, bir sene içinde birden fazla yapılıp yapılmıyacağı üzerin­de mezhep imamlarının farklı görüş ve ictihadları olmuştur :

Hanefî ve Maliki Mezheplerine göre; umre, müekked sünnettir. Ömür boyunca bir defa yapılmasıyla bu sünnet yerine getirilmiş olur. Tekrarı nafile sayılır.

Şafii ve Hanbeli Mezheplerine göre; ömürde bir defa olmak üze­re farz-i ayndir.[337]

 

Umre'nin Vakti :

 

Beş gün hâriç senenin tamamı umre için vakittir. Dileyen diledi­ği vakit umre yapabilir. Hacc-i Kiran yapandan başkasına şu beş günde umre yapmak mekruhtur :

1. Arafe günü,                                           

2. Bayramın birinci günü,

3. Teşrik günleri (üç gün).

Bununla beraber Hacc-İ Kiran yapandan başkası da bu beş gün­den birinde umre yapacak olursa kerahetle sahih ve caizdir. [338]Cumhur-î Ulemaya göre, senenin her gününde umre yapmak caizdir. Ebû Yusuf a göre, arafe günü ile onu takip eden üç günde umre yap­mak mekruhtur.[339]

 

Umrenin Rüknü :

 

Umrenin sadece bir rüknü vardır, o da Ka'be-i Muazzamayı ta­vaf etmektir.[340]

 

Umrenin Vacipleri :

 

Umrenin vacipleri üçtür : Safa ile Merve arasında sa'yetmek, tı­raş olmak veya saçlarını uçlarından kırpmak. Bu bakımdan vacibin üç değil iki olduğunu söylemek daha doğru olur.[341]

 

Umrenin Şartlan :

 

Vakit müstesna, haccm şartlan, umrenin de şartlarıdır.[342]

 

Umrenin Sünnetleri :

 

Haccın sünnet ve adabı, umrenin de sünnet ve adabıdır.[343]

 

Umreyi Bozan Şeyler :

 

Tavafın yedi savundan henüz çoğunu yerine getirmeden cinsel yaklaşmada bulunmak, umreyi bozar. Kazası gerekir.[344]

 

Yalnız Umreyi Yapmak İsteyen :

 

Yalnız umre yapmak isteyen kimse, Mekke dışından geliyorsa, mikatta veya mikata gelinmeden -ister hac aylarında olsun, ister di­ğer aylarda olsun- niyet edip ihrama girer. Telbiye getirdiğinde um­re yapacağını, yani ona niyet ettiğini dil ile de söyler. Dil ile söylen­mediği taktirde yine de sahih ve caizdir. Çünkü niyet yeri kalbdir. Ne var ki dil ile de ifade etmek af daldır.[345]

Hac için ihrama giren kimseye neler haram ve mekrûhsa, umre için ihrama girene de aynı şeyler haram ve mekruhtur.

Mu'temir, yani umre yapan kimse, ihrâmlı bir vaziyette gelip ta­vaf yaptıktan, iki rek'at namaz kılıp Safa ile Merve arasında sa'yet-tikten ve tıraş olduktan sonra umresini tamamlamıştır, artık ihram­dan çıkar ve daha önce kendisine mahzurlu sayılan şeyler mubah olur.[346]

 

HACC-I KIRAN :

 

Bir ihram ile hem hapça hem umreye niyet etmektir. Böyle ya­pana KAARİN denir. O halde mikata gelindiğinde veya mikata ge­linmeden önce ihrama girerken : «Allahım! Ben hem hac, hem umre yapmak istiyorum, bunları birarada bana kolaylaştır ve benden kabul buyur..» diye niyet eden kimseye artık bu ikisini -giyindiği ih­ramı hiç çıkarmadan yerine getirmesi gerekir. Ancak fukahanm ço­ğu, niyet getirilirken «Allahunl Ben hem umre, hem hac yapmak is­tiyorum...» şeklinde niyet edilmesi, yani önce «umre», sonra «hac» denilmesi daha uygundur, demişlerdir. Bununla beraber her iki şe­kilde de niyet etmek caiz ve sahihtir.[347]

Hacc-ı Kıran yapmak isteyen kimse, ya boy abdesti, ya da nor­mal abdest alıp iki rek'at namaz kılar; selâm verdikten, yani namazı bitirdikten sonra şöyle der : «Allanır! Ben umre ve hac yapmak istiyorum. Bunları bana kolaylaştır ve benden kabul buyur..» Sonra hem umre, hem hac için Telbiye getirir; yani telbiye getirirken diliyle de «Hac ve umre veya umre ve hac için..,» der. Bununla beraber sadece kalb ile bu ikisini kasdetmesi kâfidir. Çünkü niyetin yeri kalbdir.

îşte böyle niyet ederek Telbiye getiren kimse, hem umreye, hem de hacce niyet etmiş ve bu ikisi için ihrama girmiş olur.

O halde Hacc-ı Kıran yapmak isteyen kimse Mekke'ye geldiğin­de vakit müsaitse önce umre yapar. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, abdest alıp önce Kâ'be'nin etrafında yedi defa döner, tavaftan sonra iki rek'at namaz kılar ve Safa ile Merve arasında sa'yeder. -Böylece umresi tamamlanmış olur; ancak ihramdan çıkamaz, haccı edâ edin­ceye kadar ihrâmlı bulunur.

Hem umre, hem hac için iki tavaf üstüste yaptıktan sonra yine ikisi için üstüste iki sa'iy yaparsa, kerahetle caiz olur.[348]

Kaarm bunun aksini yapar, yani önce hac için tavaf ve sa'iy yap­tıktan sonra umre için tavaf ve sa'iy yapacak olursa, birinci tavafla sa'iy umre için, ikincisi hac için olur.[349]

Yine kaarın önce umre ve hacc için tavaf yapar, sonra sa'yeder-ken hac için niyet ederse, yaptığı sa'iy umre için sayılır. Hac için bi­lahare yapması gerekir.[350]

 

Kaarın, Umre Yaptıktan Sonra Tıraş Olur Mu?

 

Bilindiği gibi yalnız umre yapan kimse, Safa ile Merve arasında sa'yettikten sonra tıraş olup ihramdan çıkardı. Ama umre sile haccı bir ihramla niyet1 edip yapan kimse, umreyle ilgili farz ve vâcibleri yerine getirdikten, yani tavaf ve sa'yettikten sonra artık tıraş olmaz. Çünkü ihrâmh kalmak zorundadır.

Bu bakımdan genel kaide olarak şöyle denilmiştir : «Hacc-ı Kı­ran yapan kimse umre ile hac arasında taraş olmaz.»[351]

 

Bayramın Birinci Günü Kurban Keser :

 

Hacc-ı Kıran yapan kimse, bayramın birinci günü Cemremi Aka­be'ye yedi taş attıktan sonra bir hayvan boğazlaması vâcibdir. Bunu bayramın ikinci veya üçüncü günlerinde yerine getirmesi de ca­izdir.[352]

Hanefîlere göre, Kurban kestikten sonra değil, tıraş olduktan sonra kaarm artık ihramdan çıkabilir. Bazı mezheplere göre, kurban kestikten sonra ihramdan çıkmak caizdir.[353]

 

HACC-I TEMETTÜ' :

 

Hacc-ı Temettü', hac ayları içinde önce umre için mikatta veya mikata varmadan ihrama girer. Mekke'ye gelip tavaf yapar. Safa ile Merve arasında sa'yeder ve sonra tıraş olup ihramdan çıkar; zil­hiccenin sekizinci günü hacce niyet ederek yeniden ihrama girer ve belirlenen şekilde hac menasikini yapar, o da kaarın gibi bir hayvan boğazlar.

Hacc-ı temettü' yapan kimse, umreyi yerine getirdikten sonra artık memleketine çoluk çocuğuna dönmez.

Hacc-ı Temettü'a niyet eden kimse, Mekke'ye beraberinde hediy (kurbanlık bir hayvan) götürmediği takdirde, umreyi yerine ge­tirince ihramdan çıkar ve daha önce yasaklanan şeyler kendisine mubah olur. $ayet beraberinde bir hediy (kurbanlık hayvan) getir­mişse, o takdirde umreden sonra ihramdan çıkamaz, zilhiccenin se­kizinci gününe kadar bekler ve o gün hacce niyet ederek menasiki yerine getirir.

Umre için tavafın çoğu şavtını veya tamamını yaptıktan sonra ihramdan çıkmaz ve öylece çoluk çocuğuna döner, sonra gelip um­renin geriye kalan menasikini tamamlar ve o seneki haccı yerine ge­tirirse, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Ebû Yusuf'a göre mutemetti' sa-yılır. İmam  Muhammed'e göre, sayılmaz.

Konuyu Özetliyelim -.

Hacc-ı Temettü, yapanlar ikiye ayrılır : Hediy (kurbanlık hay­van) beraberinde sevkedip getiren ve getirmiyen. Beraberinde hediy sevkedip getirmiyen mutemetti. Mikata gelince önce umre için ihra­ma niyet edip girer. Mekke'ye vardığında umre için Kâ'b-i tavaf edip iki rek'at namaz kıldıktan sonra Safa ile Merve arasında   sa'yeder başım tıraş edip ihramdan çıkar. Böylece umresini tamamlamış olur.[354]

İhrama Mikattan girmek şart değildir. Mikata gelinmeden de girilebilir. Bunun gibi Safa ile Merve arasında sa'yedip tıraş olduk­tan sonra mutlaka ihramdan çıkmak da şart değildir, mutemetti' di­lerse ihrâmlı kalabilir.[355]

Mutemetti' Hacer-i Esved'i istilâm ederken Telbiyeyi keser.1 Di­ğer vakitlerde Telbiyeye devam edebilir.[356]                            

Hacc-ı Temettü'a niyet edip umreyi yapan kimsenin ihramdan çıktıktan sonra Mekke'de kalması şart değildir. Başka bir tarafa gi­debilir. Ancak zilhiccenin sekizinci günü Mekke'de bulunup hac için ihrama girer. İhrâmh ya da ihrâmsız bir vaziyette Mekke'de kalma­sında hiçbir sakınca yoktur. Bilakis mukaddes topraklarda günlerini ibadet, zikir ve teşbihle değerlendirmesi daha iyi olur.[357]

Mutemetti', zilhiccenin sekizinci günü ya Beytullah'ta, yâ da Haram dahilinde bir yerde niyet edip haç için ihrama girer.[358] Ne var ki Beytullah'ta girmesi afdaldır. Ancak Beytullah'ta müsait bir yer bir köşe bulup ihrama girmesi, utan yerlerinin açılmasını ön­lemek hususunda titizlik göstermesi gerekir.[359]

Zilhiccenin sekizinci günü ihrama girmesi şart değildir. Arafe günü de girebilir. Yeter ki Arafat'ta belirlenen vakit içinde vakfeye yetişebilsin. Zilhiccenin sekizinci günü ihrama girmesi, Minâ'ya gi­denler için afdaldır. Çünkü o geceyi Minâ'da geçirmek sünnettir. Se­kizinci günden önce de ihrama girilebilir. Dinen bunda bir sakınca yoktur. Hattâ fukahadan çoğuna göre, böyle yapması afdaldır. Zeylâî de aynı görüştedir.

Bayramın birinci günü Minâ'da Cemre-i Akabeye taş attıktan sonra, iki haccı yapma imkânına eriştiği için şükür olsun diye bir hayvan boğazlaması vâcibdir. Hayvan boğazlamadan tıraş olmaz. Parası yoksa Arafe gününe kadar üç gün orada, yedi gün de evine döndükten sonra on gün oruç tutar. Bu üç gün orucu belirtilen gün­lerden önce veya arafe gününden sonra tutmak caiz olmaz.   Afdal olan, zilhiccenin yedi, sekiz ve   dokuzuncu   günleri oruç tutmaktır.

Son gününün Arefeye tesadüf etmesi en uygun olanıdır.

Diğer keffaret oruçlarda olduğu gibi, buna da geceden niyet ge­tirmesi gerekir. Üstüste tutulması şart değildir.[360] Geriye kalan yedi gün orucu, yukarıda belirttiğimiz gibi evinde tutabileceği gibi, Mekke'de ihramdan çıktıktan sonra da tutabilir.[361]

İmam Ebû Hanîfe'ye göre, arafe gününe raslıyacak şekilde üç gün önce oruç tutmayana sonraki yedi günün orucu gerekmez.[362]

 

Üç Günlük Orucu Bitirmeden Hayvan Boğazlamaya İmkân Bulursa :

 

Üç günlük orucunu henüz tamamlamadan veya tamamlayıp he­nüz tıraş olmadan veya ihramdan çıkmadan bir- koyun alıp boğazla­ma imkânına erişen ve bayramın üç günü içinde bulunan kimsenin tuttuğu oruç hükümsüz kalır, hayvan boğazlaması gerekir.

Tıraş olup ihramdan çıktıktan sonra henüz yedi günlük orucu­nu tutmadan boğazlayacak hayvan bulursa, artık bunun süresi geç­miş sayılır, tuttuğu oruç ise sahih kabul edilir.

Üç günlük.orucu tutar ve kurban günleri geçtiği halde henüz ih­ramdan çıkmaz, bu arada boğazlayacak bir hayvan elde ederse, oru­cu gelip geçmiştir, kendisine başka bir şey gerekmez. Yani elde etti­ği hayvanı boğazlamasına gerek yoktur. El-Hasen bunu İmam. Ebû Hanîfe'den rivayet etmiştir.

Önceki üç günlük orucu tutmayan kimsenin ihramdan çıktıktan sonra yedi gün oruç tutmasına artık gerek yoktur. Herhalde kan akıtması lâzımdır. Hayvan bulamaz da kan akıtmadan ihramdan çı­karsa, kendisine iki kan gerekir : Biri hacc-ı temettü' için, diğeri kur­ban kesmeden ihramdan çıktığı için. Orucu terkettiği için ayrı bir kan gerekmez.[363]

Hayvan boğazlamaktan âciz kalır veya öleceği sırada üzerinde­ki kurban borcunu vasiyyet ederse, bunun için fidye vermek kâfi gel­mez. Onun adına gelecek yıl kurbanın ilk üç gününde boğazlanmak üzere haram dahilinde bir kurban kesilmesi gerekir. Giden hacılar­dan birine para vermek-suretiyle bunu gerçekleştirmek mümkündür.

Hacc-ı Kıran yapanın vâcib kurban hakkındaki hükmü, Hacc-ı Temettü, yapanın bu konudaki hükmü gibidir. Yukarıda belnUIuu hususlar onun hakkında da aynen geçerlidir. [364]

 

Temettü' İçin Hediy (Kurbanlık) Sevketmek :

 

Hacc-ı Temettü' yapmak niyetiyle beraberinde bir hediy şevke-der, gelip Umre yaptıktan sonra, temettü'den vazgeçerse, bu caizdir. Sevkedip getirdiği hayvanı, Hacc-ı Kıran da yapmıyacağma göre di­lediği şekilde değerlendirebilir. İsterse boğazlayıp etini fakirlere da­ğıtır, isterse satıp parasını hayır işlerinde ve başka konularda değer­lendirebilir.[365]

 

Üç Türlü Hacden Hangisi Afdaldır?

 

Mekke dışından gelen hacılar için Hacc-ı Kıran afdaldır. Hacc-ı Temettü' de Hacc-ı îfrad'dan afdaldır. Bu, mezhebin zahir rivayetine göredir. Mekke halkına Hacc-ı Temettü' ve Hacc-ı Kıran yoktur. On­lar sadece Hacc-ı İfrad yaparlar.[366]

Mikatlarda oturanlarla Mikatlarla Mekke arasında oturanlara da sadece Hacc-ı İfrad gerekir. Hacc-ı Temettü1 ile Hacc-ı Kıran on­lar için meşru' değildir.

Mekkeli bir kimse Kufe'ye gidip oradan Hacc-ı Kıran için ihra­ma girerse, bu sahih ve caizdir. Ama Hacc-ı Temettü' için ihrama gi­rerse, temettüu sahih olmaz.[367]

 

Hac Ayları Girmeden Umre İçin İhrama Giren :

 

Hac aylan girmeden Umre için ihrama girip Mekke'ye gelerek umreyi yerine getirdikten ve ihramdan çıktıktan sonra Mekke'de ikamete başlar, hac ayları girince, bu kez Hacc-i Temettü' için niyet edip ihrama girerse, mutemetti' sayılmaz. Sadece hac için ihrama girmiş olur. Ama hac aylarından önce umreyi yerine getirip Mekke'­den çıkıp Mikat'ı geçer, hac ayları girince bulunduğu yerde veya Mî-kat'e gelip Hacc-ı Temettü' için niyet ederek ihrama girerse, bu caiz­dir.

Umreyi yaptıktan sonra hac ayları girer de öylece Mekke'den ayrılır, Mîkat'ı geçer, sonra Hacc-ı Temettü' için niyet edip ihrama girerse, mutemetti1 sayılmaz. Ancak evine döner,   sonra gelip umre Ve sonra da hac yaparsa o takdirde, mutemetti' sayılır. Bu görüş, Jtmarn Ebû Hanîfe'ye aittir. İmameyn'e göre, ister hac aylarından ön-;ce ister sonra Mikat'ı geçsin, umre ve hac için yeniden ihrama girer-;Se, mutemetti' olur.[368]

Mekke dışındaki bir adam hac aylarında umre yapıp Mekke'de Iveya Mekke dışındaki başka bir şehirde ikaamet eder, sonra aynı se­ne içinde haccetmek üzere ihrama girip menasiki yerine getirirse, mutemetti' sayılır.

Yine 'hac aylarında umre için ihrama girer de başladığı umreyi ifsâd eder, bununla beraber umreyi bu fesad üzerine bina edip ta­mamlar ve aynı yıl haccederse, mutemetti' sayılmaz.

Bozulan umreyi kaza ederse, bakılır : Mikat'a dönmeden kaza etmişse yine mutemetti' sayılmaz. Ama Mikat'a döndükten sonra dö­nüp umreyi kaza etmiş ve aynı yıl haccetmişse mutemetti' olur.

Bozulan umreyi kaza etmeden temettü' ve kıran haccı yapabilen bir yere döner, sonra gelip bozulan umresini kaza eder ve aynı yıl haccederse, îmam Sbû Hanîfe'ye göre, mutemetti, olmaz. Meğerki, kendi çoluk çocuğuna gidip sonra umre yapmak üzere ihrama gire­rek Mekke'ye döne, o takdirde umreden sonra haccedecek olursa, mu­temetti' sayılır.[369]

Ama hac aylarından önce umre yaparken onu ifsâd eder, mîkat-tan çıkmayarak bozulan umreyi tamamlar, hac ayları girince o um­reyi kaza eder ve hac menasikini yerine getirirse, bilicmâ1 mutemet­ti1 olur.[370]

 

CİNAYETLER:

 

Hac ya da Umre niyetiyle ihrama girenlere işlenmesi ve yapıl­masa yasak olan şeylere Cinayet-i Hac denir. İşlenen her yasaktan dolayı ister kasden, ister yanüarak, ister unutarak yapılmış olsun bir ceza gerekir. Ancak Şafiilere göre, yanüarak ve unutarak işlenen bir cinayetten dolayı ceza gerekmez.

Fukaha Cinayet-i Hacc'ı beş ana grupta toplamıştır :

1. Güzel koku ve benzeri şeyler sürünmek,

2. Dikişli elbise giyinmek,

3. Salçan tıraş etmek, tırnakları kesmek,

4. Cinsel yaklaşmada bulunmak,

5. Tavaf, sa'y, remel ve remy-i cimarla ilgili yasakları işlemek,

Bundan başka bir de Haram dahilinde Avlanmak, Mikat'ı ihram-sız geçmek gibi durumlarda aynı konunun kapsamına girmektedir.

Bütün bunları dikkate alarak fukaha işlenen cinayetten dolayı gereken cezaları da şu beş grupta toplamıştır :

1. İşlenmesinden dolayı yalnız bir koyun ya da keçi kurban et­mek.

2. İşlenmesinden dolayı bir bedene  (bir deve veya sığır)  kur­ban etmek.

3. Yarım sâ'  (1667 kg.) buğday tasadduk etmek.

4. Yarım sâ'dan daha az bir miktar tasadduk etmek.

5. Bedelini ödemek.[371]

 

Güzel Koku Veya Yağ Sürünmekten Dolayı Gereken Ceza :

 

Güzel koku ve o anlamda sayılan yağ ve benzeri maddeler genel­likle bu konuda üçe ayrılır : Birinci grup, özellikle güzel koku ola­rak hazırlanmıştır ve yine bu özelliği nedeniyle beden ya da elbise­ye sürülerek kullanılır. Bundan dolayı -ileride nisbet ve müddetini belirteceğimiz üzere- keffaret gerekir. Fukahanm icmama göre, bu tür kokular ilâç olarak ta kulllanılsa hüküm değişmez. İkinci grup, hazırlanışı itibariyle güzel koku olmadığı gibi, onu bu konuda kul­lanmak da mümkün değildir. Hayvan içyağı, gazyağı ve benzeri yağlar bu cümledendir. Kulanıldığı takdirde keffareti gerektirmez. Üçüncü grup, aslı itibariyle güzel koku değildir, ancak kimyevî ysl-dan güzel kokulu hale getirilir, güzel kokulu merhem ve benzeri yağ­lar bu cümledendir. Bunlar yara için kullanılırsa keffaret gerekmez, güzel görünüp güzel kokmak için kullanılırsa keffaret gerekir.

Keffareti gerektiren kokular ve yağlar ister bedene, ister elbise­ye, ister oturulan yere (yaygıya, döşeğe) sürülsün farketmez.[372]

Bu tür kokular ve yağlar kullanıldığında, çok ise kan akıtmak, az ise sadaka vermek gerekir. Ancak bu hususta çokluk ve azlığın ölçü ve sınırı nedir?

Meşayihten bir kısmı çokluğu sürülen organın büyüklüğü ile, azlığı da sürülen organın küçüklüğü ile belirlemişlerdir. Bir kısmı da büyük organın dörtte birini itibar ederek çokluk ve azlığı belirle­meye çalışmışlar, büyük azadan birinin dörtte birine sürülürse çok, daha az miktarına sürülürse az sayılır, demişlerdir. îmam Ebû Cafer bu konuda daha isabetli bir ölçü ortaya koymuştur : Kullanılan gü­zel kokiı veya güzel kokulu yağ, halk tarafından çok kabul ediliyor­sa, o çoktur, az kabul ediliyorsa, o azdır. Ama sahih olan görüş ise şudur : Kullanılan güzel koku az ise, sürülen azaya itibar edilir. Yani az koku ile bir azasını tamamen koklandırmışsa bu çok sayılır. Koku çok olursa, o takdirde kokuya itibar edilir, sürüldüğü azaya değil. Çok kokuyu bir organın dörtte birine bile sürmüş olsa, yine de bir hayvan boğazlaması gerekir.[373]

Sözünü ettiğimiz ölçü ve nisbet bedene sürüldüğü takdirdedir.. Elbise veya döşek ve yaygıya dokundurulduğunda, azlık ve çokluk örfe göre ayarlanır; örfen elbiseye sürülen kokunun azlık ve çoklu­ğu beraberindeki arkadaşlarının görüşü de olabilir.[374]

 

Bir Azasının Tamamına Güzel Koku Sürünürse :

 

Bir azasının tamamına veya bütün azalarına güzel koku sürünür­se, ceza olarak bir koyun boğazlaması gerekir. Ama her azasına ay­rı bir mecliste güzel koku sürünürse, İmam Ebû Hanîfe ile îmam Ebû Yusuf'a göre, her azası için ayrı bir koyun ya da keçi boğazlaması gerekir. İmam Muhammed'e göre, ilk sürdüğü aza için kan akıtma-mışsa, o takdirde hepsi için bir koyun ya da keçi yeter. Ama ilk sür­düğü azadan dolayı kan akıtmışsa, o takdirde diğer azalar için ayrı bir kan akıtması gerekir.[375]

Basma kına yakarsa, bundan dolayı da bir kan gerekir. Tabii kı­na çok sıvılaştırılmış olursa hüküm böyledir. îyice katılaşıp bir ör­tü halini alırsa, o takdirde iki kan akıtmak gerekir, biri kına sürdü­ğü, diğeri başını örttüğü için.[376]  Fukahadan bir kısmı bu durum­da da sadece bir kan akıtmak yeter, demişlerdir. [377]

 

İhrâmlı İken Sabunla Yıkanmak :

 

İhrâmlı iken kokulu sabun ve benzeri bir madde ile başı yıka­mak, îmam Ebû Hanîfe'ye göre, bir kan akıtmayı gerektirir. Kokulu olmayan sabun ve benzeri bir şeyle yıkamak sadece sadaka vermeyi gerektirir. [378]

 

Bir Organı Kaplayacak Kadar Güzel Kokunun Ellere Yapışması :

 

Güzel koku bulunan bir kaba ihrâmlınm eli dokunur da bir or­ganı kaplayacak kadar yapışmış olursa -ister onu sürünmeyi arzula-sm, ister arzulamasın farketmez- bir kan gerekir. Daha az miktarda olursa sadaka verilir. Dokunan ele bir şey yapışmazsa, hiçbir şey ge­rekmez.[379]

 

Sürme Kullanmak :

 

İhrâmlı bulunan kimse güzel kokulu sürmeden bir ya da iki de­fa kullanırsa, kendisine sadaka gerekir. Birkaç defa (yani ikiden fazla) kullanırsa, bir hayvan boğazlaması gerekir. Bu İmam Muham­med'e göredir.[380]

Sürmeye güzel koku karıştırıimamışsa, gözleri korumak maksa-diyle kullanmakta bir sakınca görülmemiştir.[381]

 

Bedenin Çeşitli Yerlerine Az Miktarda Güzel Koku Dokunmuşsa :

 

Bedenin çeşitli yerlerine azar azar güzel koku dokunmuşsa, ba­kılır : Dokunanların tamamı bir araya gelince bir organın tamamı­nı kapsayacak ölçüde ise, bir koyun ya da keçi boğazlamak gerekir. Bu ölçüde değilse sadaka vermekle yetinilir.[382]

 

Bedenindeki Yaraya Kokulu Îlaç Sürmek :

 

İhrâmlı kimse bedenendeki bir yaraya tedavi maksadiyle güzel kokulu ilâr -sürer, sonra hir başka yara çıkar, ona da aynı ilâçtan sü­rerse, -birinci yara iyileşmeden buna sürmüşse- her ikisi için bir kef~ faret kâfi gelir. Birinci yara iyileştikten sonra ikinci yaraya sürmüş­se, o takdirde iki keffaret eerekir.[383]

 

Yemeğe Karıştırılan Güzel Kokulu Nesne :

 

Yemeğe karıştırılıp pişirilen güzel kokulu bir maddeden dolayı keffaret gerekmez. Çünkü yemekle birlikte pişirtce kısmen de olsun bzelliğini kaybeder. Kokusu yemekte kalsa bile önemli değildir.[384]

 

Pişirilmiş Yemeğe Sonradan Katılan Güzel Koku :

 

Pişirilmiş yemeğe sonradan katılan güzel kokulu nesne, yeme­ğin kokusunu bastıracak ölçüde ise keffaret gerekir. Değilse, bir şey gerekmez. [385]

 

Güzel Kokulu Yağ Sürünmek :

 

Güzel kokulu yağ ve merhem gibi bir madde sürünmek de kef-fareti gerektirir, bir azayı kaplar şekilde sürünmek kan akıtmayı, daha az ise sadaka vermeyi gerekli kılar.[386]

 

Beden Veya Elbiseye Sürülen Güzel Kokuyu Keffaretten Hemen Sonra Gidermek :

 

Beden ve elbiseye yani ihrama dokundurulan güzel kokudan do­layı keffaret veya sadaka gerektiğinde, bunları ödediğinde veya öde­meden dokunan kokuyu gidermek gerekir. Keffaret veya sadaka ver­dikten sonra koku yine beden ve elbise üzerinde kalırsa, fukahanm çoğuna göre ikinci bir keffaret veya sadaka gerekir. En zahir olan görüş te budur.[387]

 

Gül, Menekşe, Fesleğen Ve Benzeri Bir Şey Koklamak

 

Bu gibi şeyleri koklamak mekrûhsa da keffaret ve sadakayı ge­rektirmez. Çünkü beden veya elbiseye yani ihrama yapışan bir du­rum söz konusu değildir. [388]

 

İhramın Bir Ucuna Misk Ve Benzeri Bir Şey Düğümlemek :

 

İhramının bir ucuna misk, kâfur ve benzeri güzel kokusu olan bir maddeyi düğümlemekten dolayı fidye gerekir. Çünkü bu da bir bakıma sürünmek hükmünü taşır. Ancak Ud ve benzeri bir ağaç par­çasını bağlamakta bir sakınca görülmemiştir. Çünkü bu tür ağaçla­rın kokusu pek az olur, hattâ yakınındaki kimselerin hissetmesi bile çok zordur. Bununla beraber bu gibi maddelerden de sakınmakta ya­rar vardır.[389]

 

Attar Dükkânında Oturmak :

 

Genellikle güzel kokulu maddelerin satıldığı dükkânlara Attar dükkânı denir. İhrâmlınm gidip bu gibi dükkânlarda -bir alış veriş için değilse- oturması mekruhtur. Bundan dolayi bir fidye gerekmez.

Güzel Kokulu Helva Yemek :

Güzel kokulu helva ve benzeri bir şey yemekten dolayı fidye ge­rekmez. Çünkü genellikle helva ve benzeri tatlılara bazı güzel koku­lu maddeler ekilir.[390]

 

İhrama Girmeden Süründüğü Koku Başka Yere Dokunup Yayılırsa :

 

İhrama girmeden süründüğü güzel koku, ihram giydikten sonra başka bir tarafına dokunup yayılırsa, bir şey lâzım gelmez- Ancak ihrama girerken buna dikkat etmek, fazla bir şey bulunuyorsa, ıslak bir bezle sümek uygun olur.[391]

Güzel kokudan kaçınmanın ve süründüğü takdirde keffaret ve­ya sadaka vermenin iki yararı vardır :

Birincisi, orası mahşerden bir tablodur. Sınıf farkı kalkmış her­kes bir bakıma eşit duruma gelmiş ve hesap vermeye hazırlanmıştır. Böylesine manevî ve yüce bir hava içinde dünya lezzetleriyle meş­gul olmamak, oranın havasına en yakışanıdır. İkincisi, fakir ve muh­taçları korumaya yöneliktir. [392]

 

DİKİŞLİ ELBİSE GİYMEKTEN DOLAYI  GEREKEN CEZALAR :

 

İhram kefeni sembolize edip kıyametteki mahşerin tablosunu yansıtır. Bu bakımdan dikişsiz olması gerekir. Tam gün, yani sabah­tan akşama kadar dikişli bir elbise giyen hacının bir koyun ya da keçi boğazlaması vâcibdir. Bu süreden daha az bir zaman giyerse, o takdirde sadaka vermesi gerekir.[393]

Bu durumda giyilen dikişli elbiseyi ister kasden, ister unutarak, ister bilmediğinden, isterse zorlanarak giymiş olsun, farketmez.[394]

Üstlük, cübbe, pardesü ve ceket gibi elbiseleri, kollarını geçirme­den giyecek olursa, bir ceza gerekmez. Ancak bir zaruretten dolayı sırtına almamışsa, kerahet işlemiş olur. [395]

 

İhramı Bir Sicimle Ya Da İple Sıkıca Bağlamak :

 

İhramı bir gün sabahtan akşama kadar bir sicim veya iplikle sıkıca bağlamak mekruhtur, cezayı gerektirmez. Çünkü bağlamak di­kiş hükmünde değildir. Hem ihramı sırtında ve göbekten aşağı kıs­mında tutabilmek için buna ihtiyaç hissedümişse, o takdirde kerahet kalkar.[396]

 

Günlerce Dikişli Elbiseyi Giyinip Çıkarmamak :

 

İhrâmlı kimse birkaç gün hiç çıkarmadan dikişli elbiseyi üzerin­de giyinik bir vaziyette taşırsa, sadece bir koyun ya da keçi boğaz­laması gerekir. Günlerin sayısınca kan gerekmez. Bunda icmâ' vaki olmuştur.[397]                                                                                        

 

Birkaç Gün Gündüzleri Giyinip Geceleri Çıkarmak :

 

İhrâmlı kimse birkaç gün üstüste gündüzleri dikişli elbise   giyi­nip geceleri çıkaracak olursa,    yine kendisine bir   keffaret gerekir. Ara yerde bir gündüz fasıla koyacak olursa o takdirde iki keffaret gerekir.[398]

Başın dörtte birini bir gün örtülü tutmak ta tamamının örtülü tutulması hükmünde olduğundan bir kan akıtmak gerekir. Bundan daha az kısmının örtülü tutulmasında sadaka vermek vâcib olur îmanı Ebû Hanîfe'den meşhur olan görüş ve tesbit bu anlamdadır. İmam Muhammed'e göre ancak başın çoğu kısmının örtülü tutulma­sı, tamamının örtülü tutulması hükmündedir. Sahih olan, Ebû Ha-nîfe'nin görüşüdür.[399]

İhrâmlı kimsenin başını veya yüzünü sarması ve bunu bir rahat­sızlıktan dolayı değil de âdet edindiğinden yapması mekruhtur; bir gün böyle devam ettiği takdirde sadaka vermesi gerekir.[400]

Yüz, baş ve boyun nahiyesinden başka vücudunun bir yerine mendil bir şey sarıp bağlayacak olursa, bir şey gerekmez. Ne var ,ki, bunu bir özürden dolayı yapmıyorsa, kerahet işlemiş olur.[401]

 

İhrâmlı Bulunan Kimsenin Başı Üstünde Bir Şey Taşıması Caiz Midir?                                                               

 

Testi, Sebet, Leğen ve benzeri bir eşya ise bir sakınca   yoktur. Çünkü bu tür bir eşya ile başı örtmek âdet değildir. Örtülmesi ve bu konuda kullanılması âdet olan bir şey olursa, o takdirde ceza gere­kir.[402]                                                                                       

 

İhrâmlı Dikişli Elbise Giymek Zorunda Kalırsa :

 

İhrâmlı bulunan kimse bir zaruretten dolayı   dikişli bir entari veya bir gömlek ya da bir sarık giymek zorunda kalırsa, sadece bir keffaret gerekir. Aynı zaruretten dolayı bir elbise kâfi gelirken iki tane giyinir, meselâ : Başına bir takke koymak kâfi geldiği   halde iki takke veya bir takke bir de sarık korsa, yine bir keffaret kâfi ge­lir. Ama basma bir takke koymak zorunda iken hem bir takke kor, hem de dikişli bir gömlek giyecek olursa, o takdirde iki keffaret öde­mesi gerekir. Çünkü iki giysiyi aynı konuda ve yerde kullanmamış­tır. [403]

 

Zaruretten Dolayı Dikişli Elbise Giyip Zaruret Kalktığı Halde Çıkarmazsa :

 

Hastalığından dolayı bir dikişli entari giymek zorunda kalan ih­râmlı kimse, hastalığı, yani zarurî durumu kalktığı halde giydiği en­tariyi çıkarmayıp üzerinde bir iki gün taşırsa, bakılır : Zaruri sebe­bin kalktığında şüpheli ise, kendisine bir keffaret, şüpheli değilse iki keffaret gerekir : Biri zaruretten dolayı, diğeri ihtiyari olarak dikişli elbiseyi çıkarmayıp üzerinde taşıdığı için.[404]

Yakalandığı hastalıktan dolayı dikişli elbise giymek zorunda ka­lan ve hastalığının bazen devam edip bazen iyileşmesi arasında fark­lı vakitler geçiren kimseye de yakalandığı hastalık devam ettiği sü­rece- bir tek keffaret gerekir. Ama yakalandığı hastalıktan kurtulur da başka bir hastalığa yakalanır ve bu arada dikişli elbiseyi çıkar­mazsa, kendisine bu kez iki keffaret gerekir. Bu, îmam Ebû Hanîfe ile İmam Ebû Yusuf'un görüşüdür.[405]

İhrâmlı bulunduğu sırada düşman ile karşılaşır, yani saldırıya geçmek üzere düşman gelmiş bulunursa, o takdirde dikişli, elbise gi­yebilir. Düşmanın çekilip tekrar te'trar gelmesi halinde o da tekrar tekrar dikişli elbiseyi giyip çıkarırsa, sebep aynı olduğundan sadece bir keffaret gerekir. Sebepler değiştiği takdirde, ona göre keffaret sayısı da değişir.[406]

 

TIRAŞ OLMAK VE TIRNAKLARI KESMEKTEN DOLAYI GEREKEN CEZALAR :

 

Hiçbir zaruret olmadığı halde saçını tıraş ederse, herhalde bir koyun ya da keçi boğazlaması gerekir. İhrâmlı iken bilindiği gibi tı­raş olmak veya tırnakları kesmek caiz değildir. Bu yasağı dinleme­yip ister Haram dahilinde, ister haricinde bulunsun saçlarım tıraş edecek veya tırnaklarını kesecek olursa, îmam Ebû Hânîfe ile îmam Muhammed'e göre, bir kan akıtması, yani bir koyun ya da keçi bo­ğazlaması vâcib olur. İmam Ebû Yusuf'a göre, Haram haricinde bun­ları yapacak olursa, kan gerekmez.[407]

 

Başın Ne Kadarı Tıraş Edilirse Kan Gerekir?

 

Başm dörtte biri veya daha fazlasım tıraş edecek olursa kan akıt­ması gerekir. Bundan daha az miktarını tıraş ederse, sadaka verme­si vâcib olur.[408] Çünkü bir azanın dörtte biri hükümde asgari haddi ifade eder.

 

Sakal Tıraşından Dolayı Bir Şey Gerekir Mi?

 

thrâmlı için saç ne ise sakal da odur. Bu bakımdan sakalının ya tamamını ya da en az dörtte birini tıraş eden kimseye kan akıtmak gerekir. Daha az miktarını kesen ya ela tıraş edene sadece sadaka dağıtmak gerekir.[409]

 

Koltuk Altları Ve Utan Yeri Tıraş Edilirse Bin Şey Gerekir Mi?

 

Genellikle ihrâmlı bulunan kimsenin vücudunun herhangi bir yerini tıraş etmesi yasaktır. Bu bakımdan koltuk altlarını veya utan yerini tıraş eder ya da makasla kırparsa o takdirde bir kan akıtması gerekir. Hattâ koltuk altlarını elleriyle yolup kıllarını temizlerse yi­ne de aynı ceza vâcib olur.[410]

Koltuklarından birinin kıllarının çoğunu tıraş eder veya  yolarsa, sadece bir sadaka vermesi gerekir. Hacamet yaptırdığı yeri tıraş edecek olursa, İmam Ebû Hanîfeye göre, bir kan akıtması gerekir. İmameyn'e göre sadaka vermesi kâfi gelir. Çünkü tıraş edilen kısım bağlı bulunduğu azanın dörtte birini teşkil etmez.[411]

Bıyıklarından kırpan veya bir kısmını tıraş edene sadaka gere­kir. Bıyıkların tamamını tıraş edecek olursa, bakılır. Tıraş edilen kı­sım sakalın dörtte birine tekabül ediyorsa, kan gerekir, etmiyorsa, o nisbette sadaka gerekir.[412]

 

Diğer Azalardan Birini Tıraş Etmek :

 

Diz kapağına kadar bacağını veya diz kapağından kalçaya ka­dar olan kısmı tamamen tıraş ederse kan akıtması gerekir. Tamamı­nı tıraş etmediği takdirde sadaka gerekir. Bunlar baş ve sakal gibi dörtte bir hükmüne tabi' değildir.[413]

 

Sakal, Bıyık, Burun Gibi Yerlerinden Birkaç Kıl Koparırsa :

 

Bundan dolayı kan gerekmez, her kıl karşılığında bir avuç yiye­cek sadaka etmesi vâcib olur.

Dazlak olup başında dörtte bir nisbetinden daha az saç bulunan kimse, mevcudun tamamını tıraş ederse, sadece sadaka gerekir. Dörtte birine tekabül ederse, o takdirde bir kan akıtması vâcib olur.[414]

Ekmek ve benzeri bir şey pişirirken veya saç ve sakalını kaşır veya tararken birkaç kıl yanacak veya dökülecek olursa, o takdirde kendisine sadaka dağıtmak gerekir.[415]

 

Bulunduğu Yerde Hem Saç Sakalını, Hem Diğer Yerlerini Tıraş Ederse :

 

Bulunduğu yerden ayrılmadan şaç ve sakalını, koltuk altı ve utan yerlerini tıraş edecek olursa, sadece bir kan akıtması kâfi gelir. Ama bunlardan her birini ayrı bir yerde tıraş edecek olursa, o tak­dirde her biri için bir kan akıtması vâcib olur. Bu, İmam Ebû Hanî-fe üe îmam Ebû Yusuf'un görüşleridir.[416]

 

Başındaki Saçların Her Dörtte Birini Ayrı Bir Yerde Tıraş Ederse :

 

Ara yere bir keffaret verilmişlik girmediği takdirde hepsi için -tıraş edilen yerler ayrı da olsa- bir kan akıtmak kâfi gelir, imamla­rın bu hususta görüş birliği vaki olmuştur.[417]

 

İhrâmh İken Başkasını Tıraş Ederse :

 

îhrâmlı kimsenin tıraş olması yasaklandığı gibi, başkasını da tı­raş etmesi öyle yasaklanmıştır. O halde ihrâmh bulunan kimse ih-ramlı olsun olmasın başka birini tıraş edecek olursa, kendisine bir sadaka dağıtması vâcib olur. İhrâmh olmayan bir kimsenin bıyıkla­rını kırpar veya tırnaklarını kesecek olursa, fakirlere yemek yedir­mesi gerekir. Bunun için belli bir ölçü ve nisbet belirtmeye gerek gö­rülmemiştir, dilediği kadar yedirebilir.[418]

 

Tıraş, Bayramın İlk Üç Gününde Vacibdir. 

 

İhrâmh kimse bayramın birinci günü Cemre-i Akabe'ye yedi taş attıktan ve gerekiyorsa kurban kestikten sonra tıraş olabilir. Bay­ramın ilk üç günü içinde tıraş olması vacibdir. Bunu geciktirecek olursa, o takdirde kendisine bir kan akıtmak vâcib olur.

Hacc-ı Temettü' veya Hacc-ı Kıran yapan kimsenin de bir hay­van boğazlaması bayramın ilk üç gününde vacibdir; geciktirecek olursa, bunun için ayrı bir kanda akıtması gerekir.[419]

 

Hacc-I Kıran Yapan Kimse Kurban Kesmeden Tıraş Olursa :

 

Bu durumda kendisine iki kan akıtmak gerekir : Biri tıraş oldu­ğu, biri de Hacc-ı Kıran yaptığı için. Bu, îmam Ebû Hanîfe'ye göre­dir. Diğer imamlar aynı görüşte değildir.[420]

 

Bir Elin Ya Da Bir Ayağın Tırnaklarının Tamamını Kesmek :

 

Bir elini ya da bir ayağının tırnaklarının tamamını kesen ih-râmlıya bir kan akıtmak vacip olur. Bir meclisten ayrılmadan iki el ve iki ayağının tırnaklarım kesecek olursa, yine bir kan gerekir. Mec­lisler ayrı olursa, kan akıtmak sayısı ona göre değişir.

Bir elinin ve bir ayağının üç tırnağım kesecek olursa, her tır­nak karşılığında yarım sâ' (1667 kg.) buğday sadaka olarak dağıt­ması gerekir. [421]

 

Değişik Yasaklardan Birkaçına Ayni Mecliste Riayet Etmezse :

 

Bulundağu mecliste hem başının dörtte birini tıraş eder hem bir azasına güzel koku. sürünür, hem koltuk altlarının ikisini yolarsa her biri için -cinsleri değişik olduğundan- bir kan gerekir.[422]

 

Her Azasından Dört Tırnak Kesecek Olursa :

 

İki el ve iki ayağının her birinden dörder tırnak kesecek olursa, kendisine bunun için sadaka dağıtmak gerekir; her tırnak karşılığın da yarım sâ buğday (1667 kg.) verir.[423]

 

Kırılan Tırnağı Koparmak :

 

İhrâmlmm kırılıp asılı kalan tırnağını kesmesinden dolayı bir ceza gerekmez.[424]

Saç ve Tırnakları bıçak ustura makas gibi aletlerle kesmek ne ise, bunları yolmak veya diş ile koparmak ta ayni şeydir. Yani ihram-h hakkında ayni hükme tabi'dirler.[425]      

Bu Konuda Genel Kaide :

İhrâmh bulunan kimse hiçbir özür yokken yasaklardan birini işleyecek olursa, kan akıtması vâcib ise, onu Harem dahilinde kesip dağıtması, sadaka ise onu harem dahilindeki fakirlere vermesi ge­rekir. Yasaklardan birini bir hastalık ya da illetten dolayı işliyecek olursa o takdirde şu üç keffaretten birini yapmakta serbesttir : Nü-sükte bulunmayı arzu eder bir hayvan boğazlarsa, bunu Harem da­hilinde boğazlar. Harem dışında ise her birine yarım sâ' buğday ol­mak üzere altı fakire sadaka dağıtabilir veya nerede mümkünse ora­da üç gün oruç tutar. [426]            

 

Bir Özürden Dolayı Yasağı İşlemek İle Keyfi Olarak İşlemek Arasında Fark :

 

Yukarıdaki genel kaidede bu husus belirtildi. Hacı namzetlerinin bilhassa buna dikkat etmeleri gerekir. Altı fakire dağıtacağı sadaka­yı Harem dahilinde dağıtabileceği gibi, onun dışında da dağıtabilir. Yine bu konuda gereken üç gün orucu Harem dahilinde tutabileceği gibi onun dışında da tutabilir. Aynı zamanda bir iki gününü bir yer­de bir gününü başka yerde tutabilir.[427]

 

CİNSE YAKLAŞMADAN DOLAYI GEREKEN CEZA

 

İhrâmlı bulunan kimseye Harem topraklarında da, onun dışında da cinsel yaklaşma ve ona yol açan diğer bütün davranışlar haram kılınmıştır. Çünkü ilâhî rahmet ve inayetin bolca tecelli ettiği hac günlerinde mü'min bütün mevcudiyetini Allah'a verdiği, tam bir tes­limiyet gösterip mahviyet içinde kulluğunun mâna ve ölçüsünü ser­gilediği oranda Allahma yaklaşmış ve haccm faziletine erişebilmiş­tir. Bu vadideki teslimiyet sabır, ciddiyet ve vekar ister. Dünyevî ar­zulardan uzak bir gönül, zikrullah ile gıdasını alan bir ruh ister, Cin­sel yaklaşma ve onu davet eden davranışlar hem bu teslimiyeti kö­künden yıkar,- hem haccm faziletini, vakfeden önce yapılmışsa hac­cm sıhhatim alıp götürür.

Gerçi tabii yolun dışında temasta bulunmak, kadına şehvetle do­kunmak, öpmek ve okşamak haccı ve umreyi bozmaz, ama faziletini sıfıra düşürebilir. Tabii yoldan cinsel yaklaşmada bulunmak ise, ta­vaftan önce ise, haccı ifsad edip gelecek yıl kaza edilmesini gerekti­rir. Vakfeden sonra ise kan akıtmayı gerektirir.

Konuyu özetliyecek olursak, cinsel yaklaşmayı davet eden öp­mek, şehvetle dokunmak ve benzeri hareketlerde bulunmak -meni aksın akmasın- bir kan akıtmayı gerektirir.[428]

Şehveti tahrik edecek bir şeye bakar da menisi akarsa, günah­kâr olur, haccm fazilet ve sevabını düşürür, ancak ceza olarak bir şey gerekmez.[429] Bu tür şeyleri düşündüğü için menisi akarsa, hüküm yine aynıdır.

El İle İstimna :

El ile iskimnâda bulunan kimseye, İmam Ebû Hanîfe'ye göı-e bir kan akıtmak, yani bir koyun ya da keçi boğazlamak gerekir.[430]

 

Hacc-I İfrad Yapan Kimse Vakfeden Önce Cinsel Yaklaşmada Bulunursa :

 

Yalnız farz olan hacce niyet edip ibrama giren kimse henüz Arafat'ta vakfe yapmadan karısıyla cinsel yaklaşmada bulunursa, ikisinin de hacci faâsit olur. Bu husustaki cinsel yaklaşmanın ölçüsü, iki sünnet yerinin birleşmesiyle açıklanmıştır. Tenasül aletinin ta­mamının girmesi şart değildir. Sünnet yerleri kaybolacak biçimde bir temas meydana gelirse -meni aksın akmasın- hacci ifsad eder. Karı kocadan her birinin bir koyun ya da keçi boğazlaması ve gele­cek yıl bozulan haccı kaza etmeleri gerekir. Bu durumda umre onla­ra vâcib olmaz. Çünkü ihrama girerken yanlız farz hac için niyet et­mişlerdi.[431]

Bu konudaki cinsel yaklaşmanın unutularak, kasden yapılarak, zorlanarak veya uyku halinde meydana gelerek vukuu arasında fark yoktur; hepsi de aynı hükmü gerektirir.[432]

Koca çocuk denecek çağda olursa, veya kadm çocuk denilecek yaşta bulunursa, birinci şekilde kadının, ikinci şekilde erkeğin haccı fasit olur. Kadının aklî dengesi bozuk olursa çocuk hükmünde sayı­lır.[433]

 

Vakfeden Önce Ve Sonra Cinsel Yaklaşmada Bulunursa ;

 

îhrâmlı bulunan karı koca bir defa vakfeden önce bir defa da vakfeden sonra cinsel yaklaşmada bulunacak olurlarsa, bakılır : Bu iki yaklaşmayı aynı yerde yapmışlarsa, her birine bir hayvan boğaz­lamak gerekir. Ayrı ayrı yerlerde yapmışlarsa, her birine iki hayvan boğazlamak gerekir. Bu, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Ebû Yusuf'un görüşüdür. İmam Muhammed'e göre, her iki durumda da bir hayvan boğazlamaları gerekir. Çünkü vakfeden önceki cinsel yaklaşma hac-cı ifsad etmiştir.[434]

 

Arafat'ta Vakfeden Sonra Cinsel Yaklaşmada Bulunursa :

 

Vakfeden sonra karısıyla cinsel yaklaşmada bulunan kimsenin haccı bozulmaz, bunu ister unutarak yapsın, ister    kasden bilerek yapsın farketnıez. Ne var ki bir kan akıtması vâcib olur.[435]

Buradaki kandan maksad, karı kocadan her birinin birer deve veya sığır boğazlaması kasdediliyor. Birer koyun ya da keçi boğazla­maları kâfi değildir.

Vakfeden sonra ayrı ayrı yerlerde iki veya üç defa cinsel yaklaş­mada bulunurlarsa, birincisi için birer deve veya sığır, ikinci ve üçüncüsü için birer koyun ya da keçi boğazlamaları gerekir. Bu da yine İmam Ebû Hanife ile îmam Ebû Yusuf'a göredir.[436]

 

Tıraştan Sonra Cinsel Yaklaşmada Bulunursa :

 

Karı koca bayramın birinci günü Cemre-i Akabe'ye taş atıp kur­ban kestikten sonra henüz tıraş olmadan cinsel yaklaşmada bulunur­larsa, her birine bir koyun ya da keçi boğazlamak gerekir. Tıraş ol­duktan sonra Ziyaret tavafın yapıp öylece cinsel yaklaşmada bulu­nurlarsa bir şey gerekmez. Çünkü artık hac menasiki tamamlanmış­tır.[437]

 

Ziyaret Tavafının Üç Şavtım Yaptıktan Sonra Cinsel Yaklaşmada Bulunursa :

 

Tavaf bilindiği gibi yedi şavttan ibarettir. Bunun dört şavtıni yapmak farz, geriye kalan üç şavtmı yapmak vâcibdir. O halde üç şavt yapıp farzı tamamlamadan cinsel yaklaşmada bulunan kimse­nin haccı bozulmaz, ama kendisine bir bedene (deve veya sığır) bo­ğazlamak gerekir. [438]

 

Tıraş Olmadan Ziyaret Tavafını Yapar Ve Sonra Cinsel Yaklaşmada Bulunursa:

 

Bu durumda takdim ve te'hir vardır. Ancak farz olan tavafı ye­rine getirdikten sonra cinsel yaklaşmada bulunduğu için sadece bir koyun ya da keçi boğazlaması kâfi geîir.[439]

 

Umre Yaparken Henüz Tavafa Başlamadan Cinsel Yaklaşmada Bulunursa :

 

Henüz tavaf yapmadan veya tavafın üç şavtını yaptıktan sonra cinsel yaklaşmada bulunan kimsenin umresi fasit olur. Ne var ki o vaziyette hürmeten tamamlar, bir koyun ya da keçi kurban edip son­ra kaza eder.

Ama tavafın dört şavtını veya tamamını yaptıktan sonra cinsel yaklaşmada bulunursa, umresi bozulmaz, kendisine ancak bir koyun ya da keçi boğazlamak gerekir.[440]

 

Umre Yapan Kimse Sayetikten Sonra Cinsel Yaklaşmada Bulunursa:

 

Tıraş olmadan önce yaklaşmada bulunduğu için umresi bozul­maz, ama bir koyun veya keçi boğazlaması gerekir. Tıraş olduktan sonra haliyle cinsel yaklaşmada bulunmasında bir sakınca kalmaz.[441]

 

Haccı Kırarsa Niyet Edip Henüz Umrenin Tavafını Yapmadan Cinsel Yaklaşmada Bulunursa :

 

Bu durumda hem umresi hem haccı fasit olur, ancak o vaziyet­te haccın menasikini usulen yerine getirir. Kendisinden kıran kur­banı sakıt olur ve umre ile haccı birarada bozduğu için iki koyun ya da keçi boğazlaması gerekir. Gelecek yıl bozduğu umre ile haccı ka­za etmesi vâcib olur.[442]

 

Haccı Kıran'a Niyet Eden Kimse, Umrenin Tavafından Sonra Cinsel Yaklaşmada Bulunursa :

 

Bu durumda umresi bozulmaz, haccı bozulur. Gelecek sene boz­duğu haccı kaza etmesi gerekir. Ancak bu arada kendisine iki kan akıtmak vâcib olur. Biri umreyi tamamladığı, diğeri hac için vak­fe yapmadığı için.[443]

 

Haccı Kırana Niyet Eden Kimse Arafat'ta Vakfeden Sonra Cinsel Yaklaşamada Bulunursa :

 

Bu durumda hem umresi, hem haccı fasit olmaz. Ancak hac için bir kan akıtması, umre için bir koyun ya da keçi boğazlaması gere­kir.

Ziyaret tavafını yaptıktan sonra cinsel yaklaşmada bulunursa bir şey gerekmez. Ancak henüz tıraş olmadan ziyaret tavafını yapar ve yine tıraş olmadan cinsel yaklaşmada bulunursa, kendisine iki koyun ya da keçi boğazlamak gerekir. Çünkü ihram henüz üzerin­de duruyordur.[444]

 

Hacc-I Temettü'a Niyet Eden Kimse :

 

Yukarıda belirtilen hususlarda, beraberinde hediy (kurbanlık koyun) sevketmişse, Hacc-ı Kıran'a niyet eden gibidir. Hediy sevket-memişse, yalnız hac ve yalnız umre yapan kimse gibidir. Meselâ: Tavaftan önce cinsel yaklaşmada bulunursa mut'adan dolayı vâcib olan kurban kalkar. Umresi fasit olur. Kaza etmesi gerekir. Arafat'­ta vakfe yapmadan cinsel yaklaşmada bulunursa, haccı fasit olur ve kendisine ceza olarak bir koyun boğazlamak, gelecek sene de bozulan haccı kaza gerekir.[445]

Hu -konuda uykuda cinsel yaklaşmada bulunmakla zorla bunu yapmak arasında fark yoktur. Hepsi için de belirtilen cezalar gere­kir.[446]

 

TAVAF, SA'Y, REMEL VE CEMRELERE TAŞ ATMAK HUSUSLARINDA MEYDANA GEI^N AKSAKLIKTAN DOLAYI GEREKEN CEZALAR :

 

Haccm farzlarından biri olan Ziyaret Tavafını abdestsiz olarak yerine getiren kimseye bir koyun ya da keçi boğazlamak gerekir. Cü-nüp olarak bunu yaparsa bir deve ya da sığır boğazlaması vâcib olur.

Bunun gibi, sözü edilen tavafın yedi şavtmdan dördünü veya da­ha fazlasını abdestsiz ya da cünüp yapan kimseye de aynı ceza gere­kir.

Ancak Mekke'de kalma imkânı olanlar için sözü edilen tavafı abdestsiz veya cünüp yerine getirdiğinde, iade ederse, yani abdest-sizse abdest alır, cünüp ise gusleder ve öylece yeniden yaparsa artık kan akıtması gerekmez. Afdal olan da budur. Fukahanm çoğuna gö­re, bu durumda olan kiirisenin abdestsiz ise abdest alıp iade etmesi mendup, cünüp ise gusledip iade etmesi vâcibdir. En sahih olan gö­rüş te budur.

Abdestsiz tavaf yaptıktan sonra onu bayram günleri geçtikten sonra abdest alıp iade etmesi yine kâfi gelir ve bundan dolayı bir ce­za da gerekmez. Ama cünüp olarak yaptığı tavafı bayramın ilk üç gününde gusledip iade ederse, bir şey gerekmez. Üç günden sonra iade ederse İmam Ebû Hanife'ye göre, bir kan akıtması gerekir.[447]

 

Ziyaret Tavafını Cünüp Bir Halde Yapıp Evine Dönerse :

 

Ziyaret tavafını cünüp bir halde yapıp iade etmeden evine çoluk çocuğuna dönerse ne yapması gerekir? Yeniden ihrama girip Mek­ke'ye gelme imkânı varsa öyle yapar. Bu imkâna sahip değilse Ha­rem dahilinde boğazlanmak üzere bir deve veya sığır gönderir. Bu da mümkün değilse, Mekke'ye giden bir mü'mine yine bir deve ve­ya sığır satın alınıp o maksadla boğazlanmak üzere para verir. Tabii Mekke'ye dönüp iade etmesi afdaldır.[448]

 

Ziyaret Tavafını Abdestsiz Yapıp Öylece Evine Dönerse :

 

Bu durumda dönüp tavafı iade imkânı varsa öyle yapar. Yani dönmesi caizdir ve kâfidir. Bu mümkün olmadığı taktirde ya bir koyun, ya da koyun satın alınacak para göndererek Harem dahilin­de o maksatla boğazlatması caizdir. Bunun afdal olduğunu söyliyen-ler var. Sahih olan da budur.[449]

 

Ziyaret Tavafında Üç Şavtı Terkedip Evine Dönen Kimse Ne Yapmalıdır?

 

Ziyaret tavafından üç veya daha az şavtı terkedip öylece evine giden kimsenin artık Mekke'ye,dönmesine gerek yoktur, sadece bir koyun göndermesi kâfidir. Bununla beraber dönüp kalan şavtlan yaparsa, artık kan akıtmasına lüzum kalmaz.[450]

 

Ziyaret Tavafının Yedi Şavtmdan Az Bir Kısmını Abdestsiz Yapıp Evine Dönerse :

 

Bu durumda kalan kısmı yapmadan evine giderse, o taktirde her şavt için yarım sâ' (1667 kg.) buğday sadaka olarak dağıtması gerekir. İadesine lüzum kalmaz.

Sözü edilen tavafın az bir kısmını cünüp olarak yaptıktan sonra çoluk çocuğuna giderse, o takdirde bir koyun boğazlaması gerekir.

Mekke'de bulunuyorsa, koyun boğazlamaya gerek yok, cünüp vazi­yette yapmış olduğu şavtları iade etmesi gerekir.

İmam Ebû Hanîfe'ye göre, bayramın ilk üç gününde iade ederse bir şey gerekmez. Bundan sonra iade edecek olursa, her şavt için ya­rım sâ' (1667 kg.) buğday sadaka olarak dağıtması gerekir.[451] Bu iki görüşle de amel etmek caizdir.[452]

 

İhramda Dirhem Miktarından Fazla Necaset Bulunduğu Halde Tavaf Yapana Ne Lâzım Gelir?

 

Tavaf, namazı kıyas edilemiyeceğinden sadece kerahet vardır. Yaptığı tavaf kâfi gelir, bir ceza ödemesine lüzum yoktur.[453]

 

Tavaf - Sader'i Yani Veda' Tavafını Abdestsiz Yaparsa :

 

Veda' tavafını abdestsiz yapan kimse, bunu iade ederse bir şey gerekmez.. İade edemediği taktirde, Şöyleki Mekke'den ayrılmış du­rumdadır, o zaman bir sadaka vermesi gerekir. En sahih olan görüş ve tesbit budur.[454]

 

Veda' Tavafım Cünüp Yaparsa Ne Gerekir?

 

Veda' tavafınmm tamamını veya şavtlarmdan çoğunu cünüp olarak yaparsa, Mekke'den aynlmamışsa iade etmesi gerekir. Başka bir ceza gerekmez. Çoluk çocuğuna ayrılıp gitmişse, o taktirde bir koyun boğazlaması gerekir.[455]

 

Veda' Tavafının Azını Cünüp Olarak Yaparsa :

 

Veda' tavafının yedi şavtmdan azını cünüp olarak yaptıktan son­ra iade etmeden evine dönerse, o takdirde cünüp olarak yaptığı her şavt karşılığında yarım sâ' (1667 kg.) buğday sadaka olarak dağıt­ması gerekir. Mekke'den henüz aynlmamışsa, gusledip cünüp yap­tığı şavtları iade ederse, o takdirde vâcib yerine gelmiştir, başka bir cezaya gerek yoktur.[456]

 

Veda' Tavafını Terkederse Ne Lâzım Gelir?

 

Veda tavafının tamamını veya çoğu kısmını terkederse, iade et­mediği takdirde bir koyun boğazlaması gerekir. Sadece üç veya iki şavtını terkederse, her şavt karşılığında bir fakire yarım sâ' buğday veya kıymetini sadaka etmesi vâcib olur.[457]

Ziyaret tavafını cünüp olarak yaptıktan sonra, onu henüz iade etmeden bayramın üçüncü günü veda' tavafım abdestli bir vaziyette yerine getirirse, bu, cünüp yapılan Ziyaret Tavafı yerine geçer ve veda1 tavafını terketmiş sayılır. İade. etme imkânı varsa onu da iade eder, yoksa bir kan akıtması gerekir. Bu durumda veda tavafını teş­rik günlerinin sonunda yaparsa, ziyaret tavafı yerine yine geçer, ne var ki İmam Ebû Hanife'ye göre, ona iki koyun kurban etmek gere­kir : Biri veda' tavafını terkettiği için, diğeri Ziyaret Tavafını bayra­mın ilk üç günü içinde yapamadığı için.[458]

 

Ziyaret Tavafını Abdestsiz Yaparsa :

 

Ziyaret Tavafını abdestsiz yapar, veda' tavafım da abdestli ola­rak teşrikin en son günü yerine getirirse, sadece bir kan akıtması ge­rekir. O da tavafı abdestsiz yerine getirdiği için.[459]

 

Ziyaret Tavafını Abdestsiz, Veda Tavafını Cünüp Olarak Yaparsa :

 

Bu durumda kendisine iki kan akıtmak gerekir : Biri Ziyaret ta­vafını abdestsiz yaptığı, diğeri veda' tavafını cünüp yerine getirdiği için. [460]

 

Ziyaret Tavafı İle Veda' Tavafını Terkedene Ne Gerekir?

 

Bilindiği gibi, Ziyaret Tavafı haccm rükünlerinin ikincisidir, ter-kedildiği takdirde hac noksan kalmış olur. Bunu yapmadığı sürece karısına yaklaşamaz. Vâcib olan süresi, bayramın ilk üç günüdür. Farz olarak yerine getirilmesi için bir süre yoktur. Senenin her gü­nünde yapılabilir. [461]

 

Ziyaret Tavafıyla Veda' Tavafını Dönüp İade Ederde :

 

Bu iki tavafı terkedip ayrıldıktan sonra dönüp iade ederse ken­disine sadece bir kan akıtması gerekir, Bu da ziyaret tavafını yapıl­ması vâcib olan günlerde yerine getirmediği içindir. Veda' tavafını geciktirdiğinden dolayı bir şey gerekmez. Bu, İmam Ebû Hanîfenin içtihadıdır. [462]

 

Sadece Ziyaret Tavafını Terkederse :

 

Ziyaret tavafını terkeder ama veda' tavafım yerine getirirse, bu durumda Veda Tavafı Ziyaret Tavafı yerine geçer ve Veda' tavafı j yerine getirilmediği için bir koyun boğazlaması gerekir.[463]

Ziyaret Tavafının dört ya da daha fazla şavtını terkeder, fakat Veda' Tavafını tam olarak yaparsa, o takdirde Veda* Tavafının dört ya da daha fazla şavtı terkedilen Ziyaret Tavafının yerine geçer, ve­da tavafımn çoğu yerine getirilmediği için -îmam Ebû Hanîfe'ye gö­re- bir kan akıtması gerekir. Tabii iadesi mümkün olmadığında böy­ledir... [464]

 

Bu İki Tavaftan Her Biri İçin Dört Şavt Yaparsa :

 

Sözü edilen iki tavaftan her bîri için dört şavt yaparsa, o takdir­de bunun yedisi Ziyaret Tavafına sayılır, geriye veda' tavafı için bir şavt kalmış ve altı şavt terkedilmiş olur. îâde etmediği takdirde bir koyun boğazlaması gerekir.

Her iki tavaftan dörder şavt terkederse, geriye yapılan altı şavt kalır ve bu ziyaret tavafına sayılır. Bu takdirde iki koyun kesmesi gerekir : Ziyaret tavafının geri kalan kısmını terkettiği için bir ko­yun, bir de veda' tavafını terkettiği için... [465]

 

Sadece Ziyaret Tavafının Dört Şavtını Yaparsa :

 

Ziyaret tavafının sadece dört şavtını yapar, veda tavafını hiç yapmazsa, o takdirde haccı caizdir. Çünkü farz olan tavafın çoğunu yerine getirmiş, rükün sayılacak kadarını gerçekleştirmiştir. Ne var ki bu durumda kendisine, biri ziyaret tavafını noksan bıraktığı için, diğeri veda' tavafını terkettiği için iki koyun boğazlaması gerekir, tkinci yıl hacce gidenlere para verip Minâ'da veya Harem toprakları dahilinde boğazlanmasını sağlar.[466]

 

Mekke Dışından Gelenlerin Kudüm Tavafını Abdestsiz Yapmaları Halinde Ne Lâzım Gelir?

 

Kudüm Tavafım abdestsiz ya da cünüp yaptığı takdirde ne lâ­zım gelir? Fukahamn çoğuna göre, bu tavaf sünnet olmakla beraber abdestsiz yapıldığı takdirde bir sadaka vermesi gerekir. Cünüp yap­tığı takdirde bir koyun boğazlaması icâb eder: [467]

Gayetü'I-Beyân'da bu hususa temas edilerek şöyle   denilmiştir :

Kudüm tavafını abdestsiz yaptığı gibi ondan hemen sonra yine ab­destsiz olarak sa'yedip remel yaparsa, bu caizdir. Ne var ki, Ziyaret Tavafından sonra sa'y ile remeli iade etmesi afdaldır. Ama cünüp olarak kudüm tavafını ve akabinde sa'y ile remel yaparsa, bu du­rumda ziyaret tavafından hemen sonra sa'y ile remeli yapması vâ-cibdir.[468]

 

Umre Tavafını Abdestsiz Veya Cünüp Yaparsa :

 

Umre tavafını abdestsiz ya da cünüp yapar ve iade etmeden evi­ne dönerse, o takdirde her iki surette de istihsanen bir koyun boğaz­laması gerekir. Mekke'den ayrılmadan iade edecek olursa, .bir şey lâzım gelmez.[469]

Sa'y'i abdestsiz yaptığı takdirde bir şey gerekmez. Bu bakımdan tavafı iade eder de sa'y'i iade etmezse umresi tamam sayılır.[470]

 

Avret Yeri Açık Bulunduğu Halde Ziyaret Tavafını Yaparsa Ne Lâzım Gelir?

 

Mekke'de bulunduğu süre içinde bunu iade etmesi gerekir. İade etmediği takdirde bir kan akıtması vâcib olur.[471]

 

Safa Île Merve Arasında Sa'yetmeyi Terkedene Ne Lazım Gelir?

 

Safa ile Merve arasında sa'yetmek, bilindiği gibi vâcibdir. Bunu terkeden kimsenin haccı tamamsa da bir kan akıtması gerekir.[472]

 

Abdestli Sa'yetmek Sünnettir :

 

Bir kimse abdestsiz veya cünüp bulunduğu halde Safa ile Mer­ve arasında sa'yederse, yaptığı sa'y sahih sayılır, ancak sünneti ter-kettiğinden kerahet işlemiş olur. Bunun gibi, ihramdan çıktıktan ve karısıyla cinsel yaklaşmada bulunduktan sonra gelip sa'yederse yi­ne de sahihtir. İsterse hac ayları çıktıktan sonra gelip bu vacibi ye­rine getirsin, haccı tamamdır. Sadece sünneti terkettiğinden kerahet işlemiş kabul edilir.[473]

 

Tavaf Ya Da Sa'y'i Binek Üzerinde Yapmak :

 

Ciddi hiçbir, özürü bulunmadığı halde binek üzerinde veya  tahtirevan üzerinde tavaf yapıp sa'yederse, hem tavafı, hem sa'y'i iade etmesi gerekir. Mekke'den ayrılmışsa, o takdirde bunun için bir kan akıtması vâcib olur.[474]  Bir özürden dolayı böyle yapmışsa, hiç bir şey gerekmez. [475]

 

Arafat'tan imam Henüz Hareket Etmeden Hareket Edilirse :

 

Arafat'tan İmam henüz hareket etmeden ve güneş batmadan ön­ce hareket ederse, bir kan akıtması gerekir. Güneş battıktan sonra olur ise bir -şey lâzım gelmez. Birinci durumda hareket ettikten son­ra dönüp -güneş de henüz batmamışsa- güneşin batmasını bekler ve öylece hareket ederse, bir ceza gerekmez. Sahih olan da budur. Ama güneş battıktan sonra dönerse, bu yüzden kendisine gereken cezayı herhalde yerine getirmesi vâcibdir. Yani bir koyun boğazlar.[476]

 

Müzdelife'de Vakfeyi Terkedene Ne Lâzım Gelir?

 

Bilindiği gibi, fecir doğduktan sonra az bir süre olsun Müzdeli­fe'de bulunmak vâcibdir. Terkinden dolayı bir koyun boğazlamak gerekir.[477]

 

Cemrelere Taş Atmayı Terketmek :

 

Cemrelere taş atmak vâcibdir. Bunların hepsini terketmek, yani her üç cemreye' taş atmayı terketmek, veya bu cemrelerden Cemre-i Akabe'ye bayramın birinci günü taş atmayı terketmek bir kan akıt­mayı gerektirir. Eğer taş atmanın önemsiz bir kısmım terkederse, bu durumda atmadığı her taş karşılığında yarım sâ' (1667 kg.) buğday veya bunun bedelini para sadaka etmesi gerekir.[478]

Vâcib olan bir nüsükü geciktirmekten dolayı bir kan akıtmak genel kaidedir. Bunun gibi bir vacibi terketmekten dolayı da bir kan akıtmak gerekir.[479]

 

HAREM DAHİLİNDE AVLANMAKTAN DOLAYI GEREKEN CEZALAR :

 

Av hayvanı denilince, yaratılışı itibariyle yabanî olup şartlarına uygun avlanması mubah olan hayvanlar hatıra gelir. İslâm Fıkhmda bu mâna ve tarifle av hayvanlarını genellikle iki kısma ayırmış­lardır : Doğup üremesi karada olanlar; doğup üremesi suda olanlar. Çünkü bu hususta asıl olan doğum yeridir; yaşama ise bundan son­ra gelir ve arızîdir. Bu bakımdan karada doğup üreyen bir hayvanın bilahare denizde veya herhangi bir suda yaşaması, onun kara hay­vanı ve avı olduğunu değiştirmiyor. Bunun gibi, denizde doğup üre­yen bir hayvan sonraları karada yaşamaya başlar veya bazen kara­da, bazen denizde yaşarsa; bu da arızi sayıldığından onun suda yaşa­yan bir hayvan ve av olmaktan uzaklaştırmıyor.

Hac veya Umre için ihrama girenlere, deniz yani suda doğup üreyen hayvanların avı haram kılınmamış, karada doğup üreyenle-riri avlanması haram kılınmıştır. [480]O halde ihrâmlı kimse bir av hayvanı öldürür veya öldürülmesine yardımcı olursa, kendisine ceza gerekir.

Bu hususta bilerek kasden öldürenle, bilmeden veya unutarak ya da yanılarak öldüren veya öldürülmesine yardımcı olan arasında bir fark yoktur. Yani hepsi için de haramdır, işlendiği takdirde ceza vâcib olur.[481] Bunun gibi ilk olarak hacce gelenle, birkaç defa gelen arasında da fark yoktur. Aynı cezayı ödemekle yükümlüdürler.

Avın başkasının mülkünde olmasıyla, boş sahipsiz bir arazide olması durumu değiştirmez, her ikisi de aynı hükme tabi'dir.[482]

 

Öldürülen Av Hayvanının Cezası Nasıl Takdir Edilir?

 

Öldürüldüğü yer ve zamana,göre âdil iki kişinin bilgilerine mü­racaat edilir, onların takdirine göre, ceza ödenir. Av hayvanının kıy­metlendirilme diği bir yerde meydana gelen öldürme olayı, o yere yakın bir yerin kıymetiyle takdir edilir.[483]

 

Av Hayvanına Karşılık Takdir Edîlen Kıymet :

 

Bu kıymet nakit olarak mı fakirlere dağıtılır, yoksa bir koyun ya da keçi alınıp boğazlanır? Takdir edilen kıymet, boğazlanması mubah olan bir hayvan satın almaya yettiği takdirde, hayvan alıp boğazlamak daha iyi olur. Yetmediği takdirde nakit olarak ödenmesi daha uygundur. Ne var ki bundan her fakire yarım sâ' (1667 kg.) buğdaya tekabül edecek biçimde vermek af daldır.[484]

Öldürdüğü av hayvanının kıymetini nakit olarak karşılıyamadı-ğı takdirde her yarım sâ' için bir gün oruç tutar. Fukahanm çoğu, parası olduğu halde bunu dağıtmayıp yerine oruç tutabilir, diye ce­vaz vermişlerdir.

Ödeyeceği miktar yarım sâ'dan az olursa, o takdirde ya bunu nakden .öder, ya da bir gün oruç tutar.

Öldürdüğü av hayvanının karşılığında takdir edilen nisbet bir koyun satın alınacak kadar ise, o takdirde boğazlıyacağı koyunu her­halde Harem dahilinde kesip dağıtması gerekir. Ama buğday dağı­tacak olursa, bunu Harem dahilindeki fakirlere vermek şart değildir. Oruç ta.böyledir, dilediği yerde tutabilir.[485]

Harem dışında boğazhyacak olursa, o takdirde gereken cezadan kurtulmak için her fakire yarım sâ' buğdaya tekabül edecek kadar et dağıtır. Fukaha buna da cevaz vermiştir. [486]

 

İhrâmlı Ne Harem'de Ne De Hil'de Avlanabilir :

 

Bu bakımdan Harem dahilinde avlanan ihrâmlıya gereken ceza hil'de avlanan ihrâmlıya gereken cezanın aynıdır. Ayrıca Harem'de avlandığı için bir ceza daha gerekmez. [487]

 

İhrâmlı Olmayanın Avlanması

 

İhrâmlı olmayan kimse Harem dahilinde avlanamaz. Avlandığı takdirde, ihrâmlıya gereken cezanın aynı ona da gerekir. Şu farkla ki orada oruç tutması caiz değildir.

Hacc-ı Kıran için ihrama giren kimse bir av hayvanını öldürür­se kendisine iki ceza gerekir, çünkü hem Umre'ye hem de hacce ni­yet etmiştir.[488]

 

İhrâmlı Eti Yenmiyen Bir Hayvanı Öldürürse :

 

İhrâmlı kimse nü veya haremde eti yenmiyen bir hayvanı öldü­rürse, yine kendisine ceza gerekir. Ancak öldürdüğü hayvanın kıy­meti bir koyunun değerini aşmaz.

Yabani hayvanlardan biri ihrâmlıya saldırır, o da başka çare bu-lamıyarak vurup öldürürse, o takdirde bir ceza gerekmez.[489]

 

Eğitilmiş Bir Şahin, Atmaca Veya Benzeri Bir Hayvanı Öldürürse Ne Gerekir?

 

îhrâmh kimse eğitilmiş bir atmaca veya şahin gibi bir hayvanı öldürürse, sahibine kaça mal olmuşsa o kıymeti ceza olarak ödeme­si gerekir. Ayrıca bir de eğitilmemiş bir atmaca veya şahinin kıyme­tini fakirlere dağıtması vâcib olur. Sahibi bulunan bütün hayvanlar hakkındaki hüküm de böyledir. Yani hem sahibine kaça mal olmuş­sa onu, hem de onun eğitilmemişinin kıymetini ödemesi gerekir. Bu­nu bir misal ile açıklıyalım : Başkasının ehlileştirdiği bir geyik ve­ya atmacayı öldüren ihrâmlıya iki ceza gerekir : Biri o hayvanın sa­hibine maliyeti hesaplanarak, diğeri ehlileşmemişinin kiymeti belir­lenerek ödenir.[490]

İhrâmlı olmayan kimsenin de Harem dahilinde böyle bir hayvan öldürmesi, aynı hükme tabi'dir. Harem dışında.olursa, sadece sahibi , ne maliyet kıymetini ödemekle yükümlüdür. [491]

 

İhrâmlı Av Hayvanını Yaralarsa :

 

İhrâmlı iken av hayvanım yaralayacak olursa, bakılır : Hayva­nın yarası iyileşiyor ve kıymetini düşürmüyorsa, bir şey gerekmez. İyileşmesi şüpheli veya kıymetini düşürücü mahiyette ise, ona göre bir ceza takdir edilmesi gerekir. [492]

 

Av Hayvanının Tüylerini Yolacak Olursa :

 

İhrâmlı av hayvanının tüylerini yolar veya bir azasını kıracak olursa, yine iki bilir kişinin takdirine göre bir ceza ödenmesi gerekir. Ayak ve benzeri bir azasını kıracak olursa, kıymetinin tamamını ödemesi gerekir. Çünkü bu durumda hayvanın yaşama şansı kalma­mıştır.[493]

 

Av Hayvanına Ait Sağlam Bir Yumurtayı Kırmak :

 

Bunun da kıymetini ödemesi gerekir. İki âdil kişinin tesbitine başvurulur, ona göre takdir edilen para fakire verilir. Yumurtayı pi­şirip yemesi de böyledir.

Önce hayvanı yaralar, onun keffaretini ödedikten sonra bu defa vurup öldürürse, yeniden kıymetini ödemesi gerekir.[494]

Biri vurup yaraladıktan sonra bir başkası da aynı hayvanı yara­lar ve bu yüzden o hayvan ölürse, önce her ikisine de yaralamadan dolayı hayvanda meydana gelen noksanlık cezası, sonra da öldüğü için asıl kıymetinin ikisi tarafından ödenmesi gerekir. [495]

 

İki Kişi Birden Atıp Bir Hayvanı Öldürürse :

 

İki kişi silahlarım doğrultup bir hayvanı birlikte öldürecek olur­larsa, her birine o hayvanın kıymetini fakirlere ödeme cezası gere­kir. Üç, dört, beş ve daha fazla kişiler birarada silâhlarını aynı hay­vana çevirip hepsi birden onu öldürecek olurlarsa, hüküm yine böy­ledir, yani her biri tam ceza öder. [496]Tabii bunlar ihrâmlı bulun­dukları, takdirde böyledir. İhrâmlı değillerse, hayvanın kıymeti ara­larında taksim edilerek her birlerine düşen hisse ödenir.[497]

 

Biri İhrâmlı, Diğeri İhrâmsız İki Kişi Öldürürse :

 

İhrâmlınm öldürülen hayvanın tam kıymetini, ihrâmsızm ' ise onun yarı kıymetini Ödemesi gerekir.[498] Bunun, gibi ihrâmlı kim­se -hacc-ı kıran'a niyet getirmişse, o takdirde ihrâmsızm yarı kıymet ödemesi, bunun ise iki tam kıymet ödemesi gerekir.

Biri ihrâmsız, biri hacc-ı kırana, biri de hacc-ı ifrada niyet eden üç kişi bir hayvanı öldürürse, ihrâmsıza o hayvanın kıymetinin üçte biri hacc-i ifrad yapana tam kıymeti, hacc-ı kıran yapana iki tam kıymeti ceza olarak gerekir.[499]

 

Av Hayvanım Öldürmek Ne İse Öldürülmesine Delâlet Ve İşaret Etmek Te Öyledir :

 

Av hayvanını öldürmek nasıl haramsa, ona delâlet etmek ve öl­dürülmesi için işarette bulunmak ta öylece haramdır. Ceza hususun­da bir fark yoktur. [500]Ancak ihrâmlı iken işarette bulunur veya yol gösterir, diğeri o hayvanı bulup öldürünceye kadar bu ihramdan çıkarsa, o takdirde kendisine bir ceza gerekmez. Ancak günahkâr olur.

İhrâmlı bulunan kimse, Harem dışında ihrâmsız bir kimseye yol gösterir, işarette bulunur da bir hayvanın öldürülmesini sağlarsa, ihrâmsıza bir şey gerekmez, ihrâmhya ise öldürülen Hayvanın kıy­metini fakirlere dağıtmak gerekir.[501]

 

HAREM DAHİLİNDEKİ AĞAÇLARIN KESİLMEMESİ :

 

Harem dahilinde yetişen ağaçlardan hangilerinin kesilip hangi­lerinin kesilmiyeceği fıkıh kitaplarımızda sahih hadislere dayanıla­rak belirlenmiştir. Ancak bunu açıklamadan önce Harem sınırını yi­ne Resûlüllah (A.S.) Efendimizin yapmış olduğu tesbite göre belirt­memiz uygun olur :

Harem sınırı beş önemli yol ve noktada belirlenerek birer met­re yüksekliğinde taş konulmuştur. Kuzeyde Ten'im; Güneyde Edâh, Doğuda Ceirrane, Kuzey doğusunda Vadi-Nahle, Batısında Hudey-biyye. Bu yerlerin Mekke'ye olan uzaklığı ise şöyledir : Ten'im ile Mekke arası 6 km., Edâh ile Mekke arası 12 km., Vadi-Nahle ile Mek­ke arası 14 km., Ceirrane ile Mekke arası 18 km., Hudeybiyye ile Mekke arası 15 km.dir.

Belirtilen bu sınır dahilindeki ağaçlar genellikle dört kısma ay~ rıkr, bunlardan üç kısmını kesmek ve koparmakta bir sakınca yok­tur. Sadece bir kısmını kesip koparmaktan dolayı ceza gerekir.

Koparılmasında ve kesilmesinde bir sakınca olmayan ağaçlar >

1. İnsanlar tarafından, yine öteden beri insanların dikip yetiş­tirdiği cins ve türden dikilen ağaçlar.

2. İnsanların   öteden beri dikip   yetiştirmediği tür ve cinsten ; olup insanlar tarafından dikilip yetiştirilen ağaçlar.

3. İnsanların öteden beri dikip yetiştirdiği cins ve türden olup kendi kendine çıkıp yetişen ağaçlar.

İşte bu ûç cins ağacı koparmak veya kesmekte bir sakınca yok­tur. İhrâmlı bile bulunsa bunlardan kestiği takdirde kendisine bir ceza gerekmez.

Bir cins te var ki, kesildiği ve koparıldığı takdirde cezayı gerek­tirir, o da, insanların öteden beri dikip yetiştirmediği cinsten olup kendi kendine çıkıp yeşeren ağaçlardır. Bunları kesmek veya koparmak haramdır. İster sahibi bulunsun, ister bulunmasın fark etmez. Ancak sahibi bulunduğu takdirde onu kesene iki türlü ceza gerekir : Birisi, ağacın sahibine verilecek kıymeti, diğeri Harem dahilinde ke­sildiği için ödenecek ceza...[502]

Ancak sözü edilen ağaç iyice kurumuş, yeşerip büyüme imkânı kalmamışsa, o takdirde kesilmesinde ve koparılmasında dinen bir sa­kınca yoktur. Fukahamn bu konuda görüş birliği vardır.

O halde dördüncü kısma girip yaş olup yeşerme isti'dadı bulu­nan bir ağacı kesen kimseye -iki bilir kişinin tesbit edeceği ölçü ve kıymette- fakirlere sadaka dağıtması gerekir. Kıymeti bir koyun sa­tın alınacak nisbette ise, o takdirde öyle yapılır; ancak bu koyunun Harem dahilinde kesilmesi vâcibdir. Para olarak dağıtıldığı takdirde, bunu hem Harem dahilindeki fakirlere, hem onun dışındaki fakirle­re dağıtmak caizdir.[503]

Kökü Harem dahilinde, dalları onun dışında bulunan bir ağacı da kesmek haramdır. Çünkü bu da Harem dahilinde sayılır. Bunun gibi gövdesinin yarısı Harem dahilinde, yarısı ise dışında kalırsa, bu da ihtiyaten kesilmez. [504]

 

Sözü Edilen Ağaçların Yapraklan :

 

Harem dahilindeki ağaçların yaprağım koparmakta dinen bir sa­kınca yoktur. Bu yüzden bir ceza da gerekmez. Ancak yaprakları alındığı takdirde ağaca zarar verecek olursa, o takdirde koparılması caiz değildir.[505]

Harem sınırları içindeki ağaçlardan birini bir ihramh ile bir ih-ramsız iki kişi kesip koparacak olursa, her ikisi bir kıymeti ödemek gerekir yani ikisi, kestikleri    ağacın kıymetini müştereken öderler. [506]

 

Harem Dahilindeki Otları Biçmek :

 

Harem sınırları içindeki otları da -yaş olduğu takdirde- biçmek caiz değildir. Biçen kimse, biçtiği nisbette para öder. Kurumuş otlan koparıp biçmekte bir sakınca yoktur. Ancak İzhir adındaki otu bi­çip koparmak caizdir. Çünkü buna ihtiyaç vardır. [507]Buna îz-har de denir, daha çok boya elde etmek için kullanılır. Resûlüllah

 (A.S.) Efendimiz Harem sınırları içindeki sözü edilen ağaç ve otlann koparılmasını yasakladığında, amcası Abbas (R.A.) , «Ya Resûlellah! İzhar otunu bu yasağın dışında tutun, çünkü ona ihtiyacımız var...» deyince Resûlüllah (A.S.) «Ancak izhar değil...» buyurmuşur. [508]

 

MİKATI İHRÂMSIZ GEÇMEK :

 

Mikat'ı ihrâmsız geçmek, Hanifelere göre, genellikle haramdır. Yani Mekke dışından gelen kimselerin -ister hac ve umre için.ister ticaret ve başka bir maksad için olsun- ihrâmsız Mekke'ye girmele­ri haramdır.

Şafiî imamlarına göre, hac veya umre için Mekke dışından ge­lenlerin herhalde Mikat'ı ihramla geçmesi gerekir. Ticaret veya ben­zeri bir maksatla gelenlerin ihrâmsız olarak girmeleri caizdir. Şafiî'­nin de en sahih kavli budur ve fetva o mezhepte buna göre verilmiş­tir, îmam Şafiî bü hususutaki icdihadma şu hadîsi delil göstermiştir :

«Resûlüllah (A.S.) Efendimiz, üzerinde siyah bir sarık bulundu­ğu halde Mekke'ye girdi.»[509]

îbn Ömer (R.A.)'in de Mekke'ye ihrâmsız girdiği sahih kaynak­larda geçmektedir. Bunun için îbn Şihab diyor ki : «Mekke'ye ihrâm­sız girmek caizdir.» [510]

 

Hac Veya Umre İçin Mekke'ye Gelenler :

 

Bu iki ibâdetin her ikisini veya birisini yapmak üzere dış ülke­lerden Mekke'ye gelenlerin Mikat denilen sınırda ihrama girmesi vâ­cibdir. îhrâmsız geçecek olursa, bir koyun ya da keçi kurban etmesi gerekir.

Mikat'ı ihrâmsız geçtiği taktirde, geri dönüp ihrama girmesi mümkünse öyle yapması gerekir. O taktirde bir ceza gerekmez. Dön­düğü "taktirde vakit kaybedip Arafat'ta vakfeye yetişemiyeceğini kestiren kimsenin artık dönmesine gerek yoktur, sadece ceza olarak bir kan akıtması yeter.

Mikat'ı ihrâmsız geçtikten sonra ihrama girer ve sonra Mikat'a dönecek olursa, îmam Ebû Hanîfe'ye göre, Mikat'a gelince Telbiye getirirse, kendisine kan akıtmak gerekmez. Telbiye getirmez, yani yeniden niyet edip ihrama girerek telbiye getirmezse, o taktirde kan akıtması gerekir. İmameyn'e göre her iki durumda da kan akıtması gerekmez. Çünkü Mikat'a dönmekle vacibi yerine getirmiş sayılır. Bu hususta fetva îmameyn'in içtihadına göredir. Çünkü ümmet için kolaylık vardır.[511]

 

Kendi Cihetindeki Mikat'ı İhrâmsız Geçmek :

 

Kendi ülkesi cihetine düşen Mikat'ı ihrâmsız geçtikten sonra ge­ri dönüp daha yakın olan bir başka Mikat'ta ihrama giren kimseye bir şey gerekmez.

Bunun gibi, Mikatları ihrâmsız geçerken Beni Amir Bahçelerine gitmeyi kasdederse, yine kendisine ceza olarak bir şey gerekmez. Çünkü Mekke'ye girmeye niyet etmemiştir. [512]

 

Mekke Dışından! Gelen Bir Kimse Mikat'ı İhrâmsız Geçer Ve Sonra Niyet Edip İhrama Girerse Ne Gerekir?

 

Mikatı ihrâmsız geçtikten sonra Umre için niyet edip ihrama gi­rer, sonra da hac için niyet ederse, bu durumda meselenin birkaç yönü vardır : Ya önce Umre için ihrama girmiş sonra da hac için, ya önce hac için niyet edip ihrama girmiş sonra da umre için ya da her ikisine birden niyet getirip ihrama girmiştir. Şayet önce umre için ihrama girmiş, sonra da hac için veya her ikisine birden niyet edip ihrama girmişçe, kendisine istihsanen sadece bir kan akıtmak gere­kir. Ama önce hac için niyet edip ihrama girmiş, sonra umre için ni­yet etmişse, o takdirde kendisine iki kan akıtması gerekir : Biri, hac için Mikat'ta ihramı terkettiğinden, diğeri umrenin ihramını hil (Ha­rem dışında) terkettiğinden... [513]

 

Mikat'ı İhrâmsız Geçip Hac İçin İhrama Girerse :

 

Mikatı ihrâmsız geçtikten sonra hac için niyet edip ihrama girer ve sonra haccini ifsad eder veya Arafat'ta vakfeye yetişemeyip haccı kaçırırsa, o takdirde Mikatı ihrâmsız geçtiğinden dolayı kendisine ceza olarak gereken kurban sakıt olur. Tabii ifsad ettiği veya kaçır­dığı haccı gelecek yıl kaza etmesi gerekir.[514]

 

Bir Gayr-İ Müslim Mikatı İhrâmsız Geçtikten Sonra Müslüman Olursa :

 

Bu durumda artık Mikat'a dönmez, bulunduğu yerde ihrama gi­rerse, ceza olarak hiçbir şey gerekmez. Mikatı ihrâmsız geçtikten sonra ergen olan çocuğun durumu da böyledir.[515]

 

Mekkeli Bir Kimse Harem'den Dışarı Çıkıp Haccetmek İsterse :                                                                 

 

Mekkeli bir kimse Harem'den dışarı çıktıktan sonra haccetmek ister, ama Arafat'ta vakfeye gelinceye kadar Harem'e dönmezse, o takdirde kendisine bir kan akıtmak gerekir.

Harem dışında hac amelleriyle meşgul olmaz da Harem'e ge­linceye kadar bu hususta bir şey yapmazsa, bakılır : Telbîye getire­rek dönmüşse, kan akıtmak kendisinden sakıt olur, telbiye getirme­den dönmüşse, o takdirde kan akıtmak sakıt olmaz. Bu, îmam Ebû Hanîfe'ye göredir. İmameyn'e göre, her iki durumda da kan akıtma­sı gerekmez.[516]                                        

 

Mekkeli Bir Kimse Bir İhtiyaçtan Dolayı Harem Dışına Çıkarsa :                           

 

Mekkeli, bir ihtiyaçtan dolayı Harem dışına çıkar da haç için ni­yet edip ihrama girer ve Arafat'ta vakfe yaparsa, ceza olarak ken­disine bir şey gerekmez. [517]

 

Haccı Temettü'a Niyet Edip Sonra Harem Dışına Çıkan Kimse :

 

Hacc-ı Temettü'a niyet edip ihrama girip Umre yaptıktan sonra Harem dışına çıkar ve orada hac için niyet edip ihrama girerek I ge­lip Arafat'ta vakfe yaparsa, kendisine ceza olarak bir kan akıtmak gerekir. Ama bu durumda Arafat'a çıkmadan ihrâmlı olarak Ha­rem'e dönerse, kan akıtması gerekmez. Bu, îmameyn'e göredir. îmam Ebû Hanîfe'ye göre, ihrâmlı bir vaziyette telbiye getirerek, yani hac için telbiye ile sesini yükselterek Harem dahiline girerse, o takdir­de kan akıtması gerekmez.

İhrâmsız. olarak Harem'e döner ve ihrama girmeden telbiye ge­tirip hac için niyet eder öylece ihrama girerse, o takdirde imamların ittifakıyle kendisine kan akıtmak gerekmez.[518]

Bu bölüm daha çok Mekke yerlilerini ilgilendirmektedir. Bu ba­kımdan üzerinde fazla durmak istemedik. [519]

 

İHSAR :

 

Îhsar, sözlükte bir kimsenin arzu ve isteğine erişmesine engel olmak, anlamında kullanılır. Fıkhı terim olarak : Hac için niyet edip ihrama girdikten sonra Arafat'ta vakfeden ve ziyaret tavafında bu­lunmaktan alıkonulan kimse hakkında kullanılan bir tabirdir. Umre için niyet edip ihrama giren kimsenin ise tavaftan alıkonulması da bu tabirin kapsamına girer.

bunun için fukaha îhsar konusunda özetle şöyle demişlerdir :

muhsar : hac veya umre için ihrama girdikten sonra ya düş­manlar ya da zalim bir hükümdar tarafından haccm farzlarını yeri­ne getirmekten men'edilen veya hastalık, hapis, sakatlık gibi bir se­bepten bulunduğu yerde kalıp farzları yerine getiremiyen kimsedir.[520]

 

Îhsak'i Gerektiren Hastalığın Ölçü Ve Sınırı :

 

Yürüyemiyecek, hayvana binemiyecek, kendine sahip olamıya-cak kadar hasta bulunan kimse artık özürlü sayılır ve şer'an kendisi Muhsar kabul edilir. Biraz yürüyebilecek veya bineğe binebilecek gücü olsa bile bu durumda hastalığının artma tehlikesi varsa, yine Muhsar sayılır. Bundan dolayı bir kan akıtması ve ihramdan çık­ması gerekir.[521]

Hac yolunda kocası vefat eden kadın da muhsare sayılır. Bu­lunduğu yerde kalmak zorundadır. Bu durumda hac farizasını ye­rine getiremez. Hanefî mezhebine göre, yolda mahremi ölen . kadı­nın da durumu böyledir. Maliki ve Şafii mezheplerine göre, hac yol­culuğu için mahrem şart olmadığından kadının yanında güvenilir iki üç kadın varsa, haccını yerine getirir. [522]

 

Azığı Çalınır Veya Bineği Ölürse Ne Yapar?

 

Hac yolunda ihrâmlı kimsenin nafakası çalınır veya bineği ölür­se, yaya yürümek ve arkadaşlarının azığıyla idare etmek imkânı varsa, Muhsar sayılmaz. Hac farizasını yerine getirir. Bu imkân­lar yoksa, muhsar sayılır.[523]

 

Kadın Kocasının İzni Olmadan Nâfile Haccetmek İsterse :

 

Kocası müsaade etmediği halde nafile hac için yola çıkan kadın da muhsar sayılır. Bunun gibi köle ve câriye de hac için ihrama girdiklerinde efendilerinin onları alıkoyması caizdir, bu durumda on­lar da muhsar sayılırlar.[524]

 

İhsar'ın Hükmü :

 

Muhsar hükmüne giren kimse, ya beraberinde getirdiği hedyi (kurbanlık hayvanı) gönderir, ya da bir hayvan satın alınıp boğaz­lanmak için para gönderir. Kurban alınıp boğazlanmcaya kadar ih­ramdan çıkamaz. Aynı zamanda ihrâmlı için sakıncalı olan şeyleri işleyemez. İşlediği takdirde ceza vermesi gerekir.

îhrâma girerken ister hayvan boğazlamaya niyet etsin, ister et­mesin fark etmez. Bu bakımdan hayvanın boğazlanması için belli bir gün seçip ona göre hareket etmesi ve boğazlama günü gelip hay­van boğazlandıktan sonra ihramdan çıkması gerekir. Tıraş olması şart değildir. Bu, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'in görüş ve içtihadıdır. Bununla beraber hayvan boğazlandıktan sonra tıraş olması tavsiye edilir.[525]

Muhsar bulunduğu yerde kurbanlık hayvan veya onu satın alacak para bulamazsa, ihramdan çıkması helâl olmaz. Buna karşı­lık oruç tutması kâfi değildir.[526]

Belirlediği günde hayvanının boğazlandığını sanarak ihramdan çıkar, sonra da hayvanın boğazlanmadığını öğrenirse, bu durumda ceza olarak bir kan akıtması gerekir. Çünkü hayvanı boğazlanmadan ihramdan çıkmıştır. Ama belirlediği günden önce hayvanı boğazla­nırsa, bu istihsanen caizdir.[527]

İmam Şafiî ile İmam Ebû Yusuf'a göre, kurban kesildikten sonra tıraş .olmak ta gerekir.

İmam Ahmed bin Haiibel'e göre, muhsar, kurbanlık hayvan bulamadığı veya satın alacak parası olmadığı takdirde, on gün oruç tutup öylece ihramdan çıkar.

İmam Şafiî'ye göre, ihrama girerken sadece hacce niyet etmiş ve kurban kesmeyi şart koşmamışsa veya bu konuda susup bir şey söylememişse, o takdirde ihramdan çıkması için tıraş olması kâfidir.[528]

îmam Malik'e göre, muhsar'm ihramdan çıkması için kurban boğazlamak şart değildir. Beraberinde bir hediy bulunuyorsa, ister­se onu bulunduğu yerde, isterse Mekke'ye gönderip boğazlatır. Be­raberinde böyle bir hediy yoksa, o takdirde tıraş olup ihramdan çı­kar.[529]

Muhsar getirdiği hedyi boğazlatıp ihramdan çıkınca, Hacc-ı ifrada niyet edenlerden ise, gelecek yıl içinde bir hac, bir de umre yapması gerekir. Yalnız umreye niyet getirmişse, onun yerine sade­ce bir umre yapması gerekir. Hacc-ı Kırana niyet getirenlerden ise, iki kan akıtıp öylece ihramdan çıkar ve kendisine iki umre bir hac yapmak gerekir.[530]

Hacc-ı îfrada niyet getirdiği halde beraberinde iki koyun getir­mişse, o takdirde onlardan birinin boğazlanmasıyla ihramdan çıka­bilir. Hacc-ı Kırana niyet etmişse, her iki koyun boğazlandıktan son­ra ihramdan çıkabilir.[531] Birinin hac, diğerinin umre için oldu­ğunu belirlemesi şart değildir.

Hacc-ı Kırana niyet edip ihrâmlı bir vaziyette Mekke'ye girer, umre ve hac için tavafta bulunur ve henüz Arafat'ta vakfe yapma­dan muhsar durumuna düşerse, bir kan akıtır ve ihramdan çıkar. Kendisine bir hac bir de umre kazası gerekir. Tavafını yaptığı umre yerine artık ayrıca bir umre kaza etmesi gerekmez.

Hacc-ı îfrada niyet edip ihrama girdikten sonra bir özürden do­layı muhsar olan ve çok geçmeden özürü kalkan kimse aynı dev­re içinde haccını yapabilirse, artık kaza niyeti getirmesine gerek yok­tur. Ayrıca bir umre yapması da vâcib değildir.

Mekke'nin içinde Muhsar olup tavaftan alıkonulan kimse de muhsar sayılır. [532]Sahih olan da budur.

Arafat'ta vakfe yaptıktan sonra muhsar olursa, o takdirde teş­rik günleri geçinceye kadar durumu devam ederse, ceza olarak dört hayvan boğazlaması gerekir .Biri Müzdelife'de vakfe yapamadığı, biri Cemrelere taş atamadığı, biri Ziyaret Tavafını bayramın ilk üç günü içinde yapamadığı, biri de tıraşı geciktirdiği için... Bu, îmam Ebû Hanîfe'ye göredir. îmameyn'e göre, tıraş ve Ziyaret Tavafını ge­ciktirdiği için kan akıtması gerekmez.[533]

İhsar ile ilgili kurbanın ancak Harem dahilinde kesilmesi caiz­dir. Bunun için diğer kurbanda olduğu gibi mutlaka bayramın ilk üç gününde boğazlanması şart değildir, önce olabileceği gibi sonra da olabilir. Tabii bu görüş, îmam Ebû Hanîfe'nindir, îmameyn'e göre, bayramın ilk üç gününde kesilmesi gerekir. Ancak umre ile ilgili İh-sar'dan dolayı gereken kurban için belli bir zaman yoktur, Harem'-de olduktan sonra ne zaman kesilirse caizdir.[534]

 

HACCI KAÇIRAN KİMSENİN NE YAPMASI GEREKİR?

 

Hac için niyet edip ihrama girdikten, yani telbiye getirdikten sonra herhangi bir sebeple kaçırıp yerine getiremediği takdirde, yi­ne de tavaf eder; Safa ile Merve arasında sa'yını yapıp ihramdan çıkar. Ancak gelecek yıl, başlayıp ta kaçırdığı bu haccı kaza etmesi gerekir. Bundan dolayı kendisine bir kan akıtmak gerekmez.[535]

Haccı kaçıran kimse Hacc-ı Kıran'a niyet etmişse, o takdirde ön­ce umre için tavaf ve sa'yi yapar, sonra da haccı kaçırdığından do­layı bir tavaf ile bir sa'yi yapıp tıraş olur ve öylece ihramdan çıkar. Hacc-ı Kırana niyet ettiği için Minâ'da kesmesi gereken kurban sakıt olur, yani kesmesine gerek kalmaz. Belirtilen tavafı yaparken telbi-yeyi artık keser.[536]

Haccı kaçıran kimse, ihramı temettü' niyetiyle giymişse, o tak­dirde Harem'e hediy (kurbanlık hayvan) sevketmiş bulunsa bile, te­mettü bozulduğunda kurbanı istediği şekilde kullanabilir. (1301) He­diy sevketmemişse, zaten bir şey gerekmez.[537]

 

BAŞKASINA BEDEL HACCETMEK :

 

Herhangi bir mü'min ibâdet ve zikir konusunda yapmış olduğu bir amelin sevabını başkasına bağışlayabilir. Allah (C.C.) rızası için kılınan namaz, tutulan oruç, verilen sadaka, yerine getirilen nafile iac gibi-ibadetlerin sevabını hem ölülere, hem dirilere hediye et-kek caizdir. Bunun gibi zikir ve teşbihlerin, kabirleri ziyaretin, ölü-Bri tekfin ve teşhizin sevabını da başkasına bağışlamakta yarar var, [arar yoktur. Ancak hangi ibâdetin sevabı veya kendisi başkası adı-ıa yapılabilir? Dinimizin bu hususta koymuş olduğu bir takım ölçü 7e tavsiyeler vardır, onları bilmemiz gerekir.

Bunun için fukaha ibâdeti üçe ayırmıştır :

1. Zekât ve sadaka-i fıtr gibi sırf malî ibâdet,

2. Namaz ve oruç gibi sırf bedenî ibâdet,

3. Hac gibi hem malî, hem bedenî ibâdet...

Bu üç türlü ibâdette vekil tutmak caiz midir? Fukahanm tesbit ve içtihadına göre, birinci kısımda ihtiyarî ve iztırari hallerde niya­bet (vekillik) caizdir. Şöyleki : Bir müslüman kendisine gereken ze­kât ve fıtrayı bizzat dağıtabileceği gibi, bir vekil vasıtasıyla da da­ğıtabilir.

İkinci kısımda niyabet caiz değildir. Yani herhangi bir mü'min ana babasının veya başka bir yakının ya da dostunun ve sevdiğinin kılamadığı namazları onun yerine kılamaz; tutmadığı veya tutama­dığı orucu onların yerine tutamaz, Bu ibâdetleri herkesin bizzat ken­disi edâ veya kaza etmesi gerekir. Namaz kılamıyacak, oruç tutamı-yacak duruma gelirse, zaten bu farz üzerinden kalkmış olur.

Üçüncü kısımda ise niyabet (vekâlet) caizdir, şu şartla ki, ken­disine hac farz olan kimse gücü yettiği halde bunu yerine getirmez de sonra sıhhatim veya zindeliğin-; kaybederse, o takdirde başkasını kendi adına hacce göndermesi gerekir ve bu caizdir. Kendisi bizzat bunu yerine getirme güç ve imkânına sahip bulunduğu sürece baş­kasını göndermesi caiz değildir.[538]

 

Niyabet (Yani Vekâlet) Yoluyla Haccetmenin Bir Takım Şartlan Vardır :

 

1. Kendi yerine vekil gönderen kimsenin şahsen haccetmekten âciz bulunması ve bunu karşılıyâcak ölçüde malının bulunması,

O halde şahsen bu ibâdeti yerine getirebildiği, bunun için de ye­terince mal ve parasının mevcut olduğu veya sağlığı yerinde olduğu halde hac için mal ve parasının bulunmacUğı takdirde başkasını ken­di yerine hacce göndermesi caiz değildir.

2. Arız olan acizliğin hacce vekil gönderme anından tâ ölünce­ye kadar devam etmesi.[539]

O halde kendi adına vekâleten, hacce adam gönderdikten sonra vefat ederse, yapılan hac yerine gelmiş, ölen şahsın üzerindeki hac farizası kalkmış sayılır. Bunun aksine adına vekâleten hac yapıldık­tan sonra iyileşir, arız olan acizlik kalkarsa, gelecek sene şahsen kendisinin gitmesi gerekir.[540]

Sıhhati yerinde olduğu halde başkasını kendi adına vekâleten hacce gönderdikten sonra hastalanır, şahsen gidemiyecek duruma düşerse, vekilinin yaptığı hac onun adına yeterli değildir. Gelecek yıl sağlık ve imkânı devam ederse şahsen gitmesi gerekir. Devam et­mediği, yani sağlığı bozulduğu takdirde, Müslüman bir doktorun ve­receği rapora göre hareket edilir.[541]

Belirtilen şart sadece farz hac ile ilgilidir. Nafile haclarda aciz­lik şart değildir, sağlıklı bir adam nafile haccetmek üzere birini- ve­kil olarak göndferebilir. [542]Çünkü nafile ibâdetin kapısı geniştir.

3. Kendi adına vekâleten göndereceği  kimseye bu hususta em­retmiş bulunması,

O halde kendisine vekâlet yollu emir verilmiyen kimsenin bir başkası adına haccetmesi sahih olmaz. Ancak vâris, murisinin emri olmadığı halde onun adına haccedebilir. Buna cevaz verilmiştir.[543]

4. Niyabeten hacceden kimsenin   İhrama girerken  diliyle,   falan adam adma demesi ve telbiye getirmesi,

O halde ihrama girip telbiye getirirken böyle bir niyet getirmediği takdirde yapacağı hac kendisine ait olur, müvekkiline değil,

5. Niyabeten hacceden kimsenin   müvekkilinin malıyla haccet­mesi,

O halde müvekkilinin değil kendi malıyla haccederse, bu yeterli blmaz. Herhalde müvekkilinin malıyla haccetmesi gerekir. Bunun İbi kendi malından kendi adına haccettirilmesi için vasiyette bulu­nur ve sonra vefat ederse, vârisi kendi malından teberru' yollu mu­risinin adına haccederse, bu da yeterli görülmemiştir. Murisinin böy­le bir vasiyyet ve malı olmasaydı, o takdirde cevaz verilebilir.[544]

 

Ölenin Vasiyyeti Üzerine Niyabeten Hac Yaptırmak :

 

Ölenin vasiyyeti ve bıraktığı mal gereğince bir adam niyabeten hacce gönderilir, ancak kendisine verilen para yetmez de vekili bir miktar kendi parasını harcıyarak haccı tamamlarsa, bakılır : Eğer hac için sarfedilen paranın çoğu ölenin malından ise, yapılan hac ca­izdir. Aksi halde caiz değildir. Bu istihsanen böyledir.

Vekile verilen para hac masrafları yapıldıktan sonra artacak olursa, onun ölenin varislerine iade etmesi gerekir. Meğerki teber-jru'da bulunmuş olsunlar.[545]                                                       

6. Vekilin bir binek ile hacce gitmesinin sağlanması,

O halde gereken parayı verip kendisine bedel haccetmesini em­rettiği halde vekil verilen parayı harcamayıp yaya olarak hacce gi­derse, yaptığı hac müvekkiline sayılmaz ve aldığı nafakayı iade et­mesi gerekir. îâde etmediği takdirde, ikinci sene bir binek tutup öy­lece vekili adına hacce gitmesi vâcib olur.[546]

 

Niyabeten Hacce Gönderilen Kimse Daha Önce Hac Farizasını Eda Etmemişse :

 

Niyabeten hacce giden kimse, ya fakir olduğundan ya da başka bir sebepten hac farizasını edâ etmemişse, yaptığı hac kendisi adına mı yoksa müvekkilinin adına mı kabul olunur? Mezhebin ileri ge­lenlerinin açık beyanına göre, müvekkili adına sahih olur. Kendisi­nin oraya yani Mekke'ye varmasıyia haccı kendi adına yapması ge­rekmez. Çünkü kendi imkânıyla gitmiş değildir.[547]

Ne var ki bu konuda afdal olan şudur : Vekil gönderilecek kim­senin daha önce kendi adına farz haccı edâ etmiş bulunmasıdır.[548]

Fetâvâ-yi Hindiyye'de de bu konuya açıklık getirilerek şöyle de­nilmektedir :

«Kendisine bedel birini hacca göndermeyi arzu eden kimsenin, daha önce farz olan haccı edâ etmiş birini göndermesi daha uygun­dur. Bununia beraber yine farz hac için hiç haccetmemiş birini ve­kil göndermesi de biz Hanefilere göre caizdir.»[549]

Vekil olarak gönderilecek kimsede şu vasıfların da bulunması afdaldır : Hac menasiki hakkında yeterli bilgiye sahip olmak, haram­dan sakınır bulunmak, hür ve âkil olmak, ergenlik çağma girmiş bu­lunmak. Bununla beraber vekil olarak bir kadının veya köle ya da cariyenin -efendilerinin müsadesiyle- gönderilmesi kerahetle caiz­dir.[550]

 

Bir Kişi Ancak Bir Kişiye Vekil Olabilir :

 

Hac ibâdetinin edası konusunda niyabeten gönderilen kimse an­cak bir kişiye vekil olabilir. Şayet iki ya da üç kişiye vekil olur öyle­ce haccederse, yaptığı hac kendi adına sayılır. Müvekkillerinden aldığı paraları iade etmesi gerekir. Etmediği takdirde tazmin ettirilir. [551]

 

Bir Kişi Ana-Babası Adına Haccetmek İsterse :

 

Ana babasını düşünerek onların adına hacceden kimse, bu gö­revi yapınca, edâ ettiği haccı ikisinden birine bağışlayabilir, denil-misse de bu hususta riâyeti gereken bazı hususlar var : îhrâm'a gi­rerken onlardan birini belirlemesi gerekir. Bunu belirsiz bırakır da menasiki tamamlarsa, yaptığı hac kendi adına sahih olur. Ama me­nasiki bitmeden birini belirlerse, îmam Ebû Yusuf a göre yine de uy­gun değildir, yaptığı hac kendi adına sahih olur, îmam Ebû Hanîfe ile îmam Muhammed'e göre, belirlediği kişi adına sahih olur.

Hiçbirini belirlemeden mutlak surette niyet edip ihrama girerse, Mervezî diyor ki, bu hususta kesin bir. beyan yoktur; bir ta'yin yap­ması sahih olur. Buna muhalefet edeni bilmiyoruz.[552]

 

Kendi Adına Yalnız Hac Veya Yalnız Umre Yapılmasını Emrederse :

 

Müvekkil kendi adına yalnız hac veya yalnız umre yapılmasını emrettiği halde vekil her ikisine birden onun adına niyet getirip ihrama girer ve böylece müvekkili adına hacc-ı kıran yaparsa, İmam Ebû Hanîfe'ye göre, muhalif hareket ettiği için müvekkili adına sa­hih olmaz, aldığı para tazmin edilir. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e göre, istihsanen müvekkil adına caiz olur. [553]

 

Vekil Hac İçin Müvekkili Adına, Umre İçin Kendi Adına Niyet Edip İhrama Girerse :

 

Vekil yalnız haccetmek ya da umre yapmakla görevlendirildiği halde bunlardan birini müvekkili adına, diğerini de ya baş1ası, ya da kendi adına niyet edip yaparsa, imamların itifakıyla müvekkili adına caiz olmaz .böylece verilen para tazmin edilir. Çünkü ikisine birden niyet etmiştir.

Bunun gibi haccetmesi için emredilip yekâlet verildiği halde o önce umre yapar, sonra Mekke'de niyet edip haccederse, müvekkili­nin emrine aykırı hareket etmiştir. İmamların hepsine göre, verilen nafaka tazmin edilir.[554] Nitekim El-Hâniyye kitabında deniliyor ki : «Onun yapmış olduğu bu hac, müvekkili adına farz olan hacce karşılık caiz değildir.» [555]

 

Vekil Yalnız Umre İle Emrolunursa :

 

Vekil yalnız umre üe emrolunur, o da müvekkili adına önce um­reye niyet edip ihrama girer ve umreyi tamamladıktan sonra bu kez kendi adına haccetmek üzere niyet edip ihrama girerse, müvekkiline muhalefet etmemiş sayılır. Bunun aksini yapacak olursa, muhalefet etmiş kabul edilir. İmamların bu hususta görüş birliği var.[556]

 

Biri Hac İle Diğeri Umre İle Vekile Emrederse :

 

Biri hac yapması, diğeri umre yapması için aynı adama vekâlet, verip emrederler, hac ile umreyi cem'etmesini emretmezlerse, buna rağmen vekil her ikisini cem'edip hac ve umre yaparsa, aldığı nafa­kayı sahiplerine reddetmesi gerekir. Ama her ikisi- de bunları cem'et-meşini emrederse, o takdirde caiz olur.[557]

 

Vekil Gidip Dönünceye Kadar Müvekkilinin Verdiği Paradan Harcar :

 

Niyabet ile yapılan haclerde genel kaide budur. Ama tuttuğu ve­kil hac görevini tamamladıktan sonra Mekke'de ikaamet. edip dönmüyecek olursa, yine de vekâlet caizdir, ne var ki, gidip dönecek bir kimseyi vekil tutup göndermesi afdaldır.

Müvekkili adına hac görevini tamamladıktan sonra 15 ya da daha fazla gün Mekke'de ikaamete niyet getirirse, o takdirde müvek­kilinin verdiği nafakadan harcaması caiz olmaz. Ama ikaamete ni­yet getirmez de mu'tad ölçüde Mekke'de günlerce kalırsa, o takdirde müvekkilinin yerdiği nafakadan harcayabilir. Mu'taddan fazla ka­lırsa, ikaamete niyet etmese bile müvekkilinin nafakasından harca­maz. Harcadığı takdirde tazmin edilir.[558]

Günümüzde ise mutad kalma diye bir konu yoktur. Çünkü gi­denlerin çoğu bir guruba dahil olup, kafilenin hareketine bağlıdır. Hava ya da deniz veya kara yoluyla gidenler, uçağın verdiği dö­nüş tarihine, otobü veya vapurla yolculuk edenler, şirketin tarifesi­ne uymak zorundadırlar. Bu bakımdan şirketin hareket gününü bek­leyen vekil, müvekkilinin verdiği nafkadan harcar. [559]

 

Vekil Hac Günlerinden Öncel Hareket Edecek Olursa :

 

Vekâleten hacce giden kimse hac günlerinden önce yola çıkar, ya yol üzerindeki bir ülkede veya Mekke'ye yakın bir yerde bir süre kaılrsa.'o takdirde kaldığı yerde müvekkilinin verdiği nafakadan harcamaz, çünkü hac günleri gelmeden yola çıkmıştır. Fazla olarak gezip dolaştığı günlerde kendi parasını harcaması gerekir.[560]

 

Vekâleten Hacce Gönderilen Kimse Kendi İşleriyle Meşgul Olup Haccı Kaçınrsa :

 

Bu durumda müvekkilinin verdiği nafakayı aynen ödemesi gere­kir. Ancak semavî bir afetten veya bir trafik kazasından dolayı hac-cedemezse, sadece dönüş masrafı kendisine, ait olur.[561]

 

Vekîl Yakın Yol Dururken Uzak Yoldan Seyahat Ederse :

 

Hacce gidenlerin bir kısmı o yoldan, diğer bir kısmı yakın sayı­lan yoldan Mekke'ye seyahat ediyorlarsa, o takdirde vekilin uzak yol­dan gitmesi caizdir, nafakasını müvekkilinin verdiği paradan karşı­lar. Uzak yoldan gidenler olmuyorsa, bu konuda istisna teşkil ede­cek bir durum alıyorsa, o takdirde mu'tad yola nisbetle fark eden günlerin nafakasını kendi malından harcaması gerekir.[562]

 

HAC İÇİN VASİYET :

 

Bilindiği gibi hac hem bedenî, hem de malî bir ibâdettir. Şah­sen yerine getirilmesi gerektiği gibi, bir vekil vasıtasıyla da yerine getirilebilir.

Hayatta iken kendisine farz olduğu halde haccetmeden ölen kim­se günahkâr sayılır. İmam Ebû HanüVnin de görüş ve içtihadı bu anlamdadır. Bu bakımdan ölmeden önce üzerindeki kul haklarının ödenmesini vasiyet etmesi nasıl gerekiyorsa, üzerinde farz olup ye­rine getirmediği hac için de vasiyet etmesi gerekir. Yaptığı vasiyyet şartlarına uygunsa, o takdirde yerine getirilmesi .vârislere vâcibdir. O zaman hac ibâdetinden murislerini kurtarmış olurlar. Allah'ın da o kulunu bağışlaması umulur.[563]

 

 

Vasiyeti Üzerine Ölenin Adına Birini Hacce Göndermek :

 

Ölenin adına birini hacce göndermek için aşağıdaki şartların gerçekleşmesi vâcibdir :

1. Bu hususta vasiyet etmesi,

2. Yetecek kadar mal ve para bırakması,

3. Bıraktığı mal ve paranın terekesinin üçte birini aşmaması,

4. Üçte birini aştığı takdirde aşan kısmının vârisler tarafından teberru edilmesi,

5. Önce insanlara karşı borçlarının ödenmesi, arttığı takdirde hac ibâdetine sarfedilmesi,

6. Gönderilecek olan kimsenin gidip gelinceye kadar nafakası­nı karşılayacak miktarda olması,

7. Yaya gönderilmemesi, uygun bir binek te'min edilerek öyle­ce yola çıkarılması.[564]

 

Ölene Bedel Hac İçin Kendi Vatanından Adanı Tutulup Giderilmesi :

 

Aslında ölen Könsenin hac için vasiyet ederken, kendi adına gön­derilecek kimsenin doğup büyüdüğü vatanından gönderilmesini açıklaması ve bunun için yetecek mal veya para bırakması gerekir. Bununla beraber böyle bir vasiyette   bulunmaz ama yetecek kadar mal bırakırsa, o takdirde vârislerinin ölenin vatanından adam tutup göndermeleri gerekir. [565]

 

Ölenin Bıraktığı Mal, Vatanından Adam Göndermeye Yetmezse, Ne Yapılır?

 

Bırakılan mal veya para ölenin memleketinden adam tutup gön­dermeye yetmezse, o takdirde yeteceği memleketten tutularak gön­derilir. Ne var ki vârisler bu hususta teberruda bulunurlar da ölenin memleketinden adam gönderirlerse, caiz olur. [566]

 

Ölenin Belli Bir Vatanı Yoksa :

 

Belli bir vatanı olmadığı takdirde öldüğü memleketten adam tu­tulup gönderilmesi daha uygun olur, Birkaç yerde eyleşik olmuş, ya­ni bir kaç yeri kendine memleket edinmişse, o takdirde Mekke'ye en yakın olanından gönderilmesi daha uygun olur.

Vasiyyetinde «Şu Yerden Adam Tutup Gönderin» Diye Bir Kayıt Koymuşsa :

O takdirde malının üçte biri yetecek nisbette ise vasiyeti yerine getirilir. Yetmiyecek olursa, ona göre bir memleketten adam tutula­rak gönderilir.[567]                                               

 

Ölüye Bedel Hacce Gönderilen Kimseye Verilen Para Artacak Olursa :                 

 

Bu durumda gidip gelinceye kadar bütün masrafları çıktıktan sonra fazla kalan miktarı ölenin vârislerine iade etmesi gerekir. Ak­si halde uygun olmayan bir davranışta bulunmuş sayılır. Fukahadan bazısına göre, günahkâr olur. [568]

 

Bırakılan Para Yettiği Halde Vasiyete Uyulmaz Ve Başka Bir Beldeden Adam Gönderilirse :

 

Bırakılan para yettiği halde vârisler Ölenin vasiyetine uymaz da başka bir yerden adam tutup gönderirlerse, yapılan hac vârisler adı­na olur, ölünün vasiyeti yerine getirilmemiş sayılır. Gelecek sene onun vasiyetine uyarak kendi vatanından adam tutup göndermeleri vcib olur. Aksi halde varislerin hepsi de borçlu kalır. Ancak vasiyet edilen yerle varislerin adam tutup gönderdiği   yer birbirine   yakın olurda sabah gidip akşama dönme imkânı bulunursa, o takdirde bir sakınca yoktur. [569]

 

Seyahat İçin Evinden Çıkıp Başka Bir Beldede Ölen Kimsenin Vasiyati :

 

Seyahat için evinden çıkıp başka bir beldede ölürken hac için vasiyet eden kimsenin bu vasiyeti kendi memleketinden yerine geti­rilir. Ancak bıraktığı mal veya para terekesinin üçte birini aşmıyor ve memleketinden göndermeye yetiyorsa, o taktirde böyledir. Üçte birini aşıyor veya memleketinden göndermeye yetmiyorsa, yeteceği yerden adam tutulup gönderilmesi gerekir. İmamlar bu hususta gö­rüş birliği halindedirler. [570]

 

Haccetmek Üzere Evinden Çıkıp Yolda Ölürse :

 

Haccetmek üzere evinden çıkıp başka bir memlekette ölürken hac için vasiyet eden kimsenin yerine, İmameyne göre, öldüğü yer­den adam tutulup Mekke'ye gönderilir. İmam Ebû Hanîfe'ye göre, asıl memleketinden tutulması gerekir.[571] İmam Ebû Hanîfe'nin görüşünün daha sıhhatli olduğu kabul edilmiştir Bununla beraber imameynin kavliyle de amel edilebilir. [572]

 

Hac İçin Evinden Çıkıp Başka Memlekette Uzun Süre Kalıp Hac Mevsimini Kaçıran Kimse Orada Ölürse, Ne Yapması Gerekir?

 

Bu durumda bütün imamların ittifakıyla asıl memleketinden adam tutulup gönderilmesi gerekir.. Çünkü hac maksadıyla çıktığı halde başka bir yerde oyalanıp hac mevsimini kaçırmasıyla, çıktığı yolun hac için hiçbir hükmü kalmamıştır.[573]

 

Kendi Adına Haccedilmesin! Vasiyet Edip Ölürse :

 

Bıraktığı malının üçte biri yettiği taktirde asıl memleketinden bir adam tutulup gönderilir; bedel olarak gönderilen adam hac yo­lunda ölürse, bakılır : Kalan mal veya para yeniden bir adam tutup Ölenin memleketinden gönderilmeye yetecekse öyle yapılır. Yetmiye-cek olursa yeteceği yerden adam tutulup gönderilir. Bu da îmam Ebû Hanîfe'nin kavlidir. [574] Kıyastan ziyade istihsana dayanır.[575]

 

Hac İçin Vasiyet Edilen Para Kaybolur Ya Da Çahnırsa, Ne Yapılması Gerekir?

 

Hac için vasiyet edilip terekenin üçte birinden bırakılan mal ya da para ya yola çıkmadan önce veya çıkıldıktan sonra kaybolur veya çahnırsa, ölenin terekesinden ayrılan üçte bir mal veya para yetecek olursa, yeniden bir adam. tutulup gönderilir. Yetmiyecek olursa, yeteceği yerden tutulup gönderilir.[576]

 

Bir Kaç Defa Haccedilmesi İçin Vasiyet Ederse :

 

Ölen kimse kendi adına birkaç defa haccedilmesini vasiyet eder­se, terekesinin üçte biri buna yeterse, birine getirilir. Yetmediği, sa­dece bir defa göndermeyi sağlıyacak nisbette olduğu takdirde bir de­fa gönderilir, bir miktar para veya mal artacak olursa, varislere tes­lim edilir.[577]

 

«Malımın Üçte Biriyle Adıma Haccettirin», Derse :

 

Ölen kimse «Malımın üçte biriyle benim adıma haccettirin» diye vasiyet eder, bıraktığı mal birkaç defa haccettirmeye yetecek kadar çok olursa, o takdirde «Bir defa haccettirin» diye açıklamada bulun­madığı için para yettiği nisbette haccettirilir. «Bir defa haccettirin» diye açıklarsa, o takdirde bir defa haccettirilir, arta kalan para varis­lerindir.

«Benim için haccettirin» şeklinde vasiyet ederse, vasiy veya vâ­ris, dilerse bu parayla bir sene içinde birkaç kişi tutup gönderir, di­lerse her yıl aynı adamı veya başka bir adamı gönderir ve para bitin­ceye kadar buna devam edilir. Ne var ki aynı yılda paranın yettiği kadar kişileri tutup göndermek afdaldır! Bundan az bir şey artacak olursa, varislere iade olunmaz, nereden hacce göndermek mümkün­se oradan bir adam tutulup gönderilir. Böylece vasiyetin tamamı ye­rine sarf edilmiş olur.[578]

Her yıl bir adam gönderin, diye vasiyet ederse, bu konuda vasi­yetine aynen uymak daha uygun olur.[579]

 

Ölen Kimse «Benim Îçin Birini Hacce Gönder» Diye Vasiyet Ederse:

 

Böyle bir vasiyet karşısında vasiy'in bizzat kendisinin ölen yerine haccetmesi uygun olmaz. Belki onun vasiyetine uyarak başka birini tutup gönderir. Ancak benim için hac yaptır da nasıl yaptırır-san yaptır, veya benim için hac yaptır, diye vasiyet ederse, o takdir­de vasiy şahsen bu vasiyeti yerine getirmek üzere haccedebilir. Çün­kü vasiyet mutlak anlamdadır, bir tahsis yoktur.

Vasiy olan kimse ölenin vârisi bulunur veya vasiyet üzere hac için ayırdığı parayı, ölen adına haccetmek üzere bir vârise teslim ederse, o takdirde diğer vârisler bunu uygun görürlerse, caiz olur, görmedikleri takdirde başka birini göndermeleri gerekir. Tabii uy­gun gören vârislerin çocuk olmaması şarttır. Çünkü çocukların bu hususta söz sahibi olmaları düşünülemez. [580]

 

Kendi Malından Haccettirilmesînl Vasiyet Ederse :

 

Ölen kimse kendi malından haccettirilmesini vasiyet ettiği halde vârisler kendi hisselerinden veya bir yabancının yaptığı teberru'dan onun bu vasiyetini yerine getirirlerse, caiz olmaz. Yapılan hac vâris için veya o yabancı için geçerlidir. Ancak vâris önce kendi malından ayırıp verdikten sonra bunu ölenin malından karşılamayı düşünmüş­se, o takdirde caiz olur ve harcadığı nisbeti terekenin üçte birinden alması gerekir. Nitekim Zekât ve Keffaret hususlarının ödenmesin de de aynı yol tavsiye edilmiştir. Tabii bir yabancının böyle yapma­sı doğru olmaz'... Bu cevaz ancak vârislere hastır.[581]

 

Ölen Kimse Sadece Kendi Adına Haccedilmesin! Vasiyet Ederse :

 

Bu durumda vâris kendi malından onun bu vasiyetini yerine ge­tirirse, -sarfettiği parayı ölenin malından almayı düşünmese bile-câiz olur. Çünkü vasiyette «benim malımdan haccettirin» diye bir tasrih yapılmamıştır.[582]

 

Haccedildikten Sonra Arta Kalan Parayı Vekile Vasiyet Ederse :

 

Ölen kimse kendi malından haccettirilmesini vasiyet ederken, gönderilecek adam verilen parayı harcadıktan sonra bir miktar ar­tacak olursa, vekile bağışlanmasını da ilâve ederse, vasiyetine aynen uyulur. Arta kalan para bedel hac yapan kimseye helâldir. En sahih olan görüş ve tesbit de budur. [583]

 

Haccettirilmesi Îçin Belli Bir Miktar Vasiyet Ederse :

 

ölen kimse kendi adına   haccetirilmesi için meselâ 100.000 lira vasiyet ederse, mutlaka bu paranın tamamını sarfetmek gerekmez. Çünkü bunu bir defa haccettirmek üzere vasiyet etmiş, mutlak an­lamda dememiştir. O takdirde arta kalan para vârislere iade edilir. Belirlenen bu para ölenin terekesinin üçte birinden fazla ise, üçte bi­rine tekabül edeni harcanır. Yetmediği takdirde, hangi memleketten vekil göndermek mümkünse oradan tutulup gönderilir. Meğerki vâ­risler bir miktar teberru'da bulunmuş olsunlar. O takdirde ölenin memleketinden gönderilir. Vasiyet ibtal edilmez.[584]

 

«Bıraktığım Şu Para İle Benim İçin Haccettirin» Dîye Vasiyet Ederse :

 

Bu durumda bıraktığı paradan birkaç lira kaybolursa, geriye kalan kısım ile vasiyeti yerine getirilir. Belirlediği paranın bir kısmı­nın kaybolması veya çalınması vasiyeti hükümsüz bırakmaz.[585]

 

Belli Bir Miktarı Üç Ayrı Cihet İçin Vasiyet Ederse :

 

Ölen kimse elli bininin miskinlere, elli bininin bir şahsa ve elli bi­ninin de kendi adına haccettirilecek kimseye verilmesini vasiyet eder­se, ayrılan para bu şekil dağıtıldığı takdirde haccettirmeye yetmez­se, o takdirde önce hac için yetecek kadarı ayrılır, geriye kalan eşit şekilde o şahısla miskinler arasında taksim edilir. Tabii bu durum, malının üçte birinden kalan bir şey olmadığı takdirdedir. Arta kalan bir miktar varsa, haccettirmek için onunla tamamlanır.

Veya vasiyyet ettiği 150.000 lira malının üçte birini aşıyor, sade­ce 100.000 lirası üçte birine tekabül ediyorsa, o takdirde terekesinden ancak 100.000 lira alınır ve üçe bölünür. Üçte biri haccettirmeye yet­mediği takdirde, miskinlere ayrılan diğer üçte birden eklenerek ta­mamlanır. Diğer üçte birinden de bir borç anlamında değilse bir mik­tar ayırmak suretiyle denge sağlanır. [586]

 

Vasiy Ölen Adına Bir Adama Para Verip Haccetmesini Emrederse :

 

Vasiy para verip emrettiği halde parayı alan kimse, o sene hac-cetmeyip ikinci seneye bırakacak olursa, kerahetle caiz olur; verilen para tanzim edilmez.[587]

 

Ölü Adına Hacca Giden Kimse Vakfeden Sonra Ölürse :

 

Ölenin vasiyeti üzerine bir adara haccetmek üzere gönderilir, o da Arafat'ta vakfe yaptıktan hemen sonra ölürse, yaptığı bu noksan hac ölü için yeterlidir.

Vakfe yapmadan önce karısıyla cinsel yaklaşmada bulunursa, o takdirde elindeki kalan parayı iade eder, yolda harcadığına borçlu olur, ödemediği takdirde tazmin edilir. Aynı zamanda kendisine bir hac bir de umre kazası gerekir. Ama vakfeden sonra cinsel yaklaş­mada bulunursa, haccı ifsada uğramadığı için, elindeki parayı iade etmesi gerekmez, ancak kendi malından bir kan akıtması gerekir.[588]

 

Falan Adam Benim İçin Hacce Gönderilsin :

 

Ölen kimse isim belirterek «ancak falan adam benim adıma hac­ce gönderilsin,» veya «falan adamdan başkası gönderilmesin,» şek­linde vasiyette bulunursa, herhalde o adamı göndermek gerekir, ismi belirtilen adam hacce gönderilmeden ölürse, o takdirde başkasını göndermek caiz olmaz. Ancak, «falan adamı benim için hacce gön­derirseniz iyi olur, veya memnun kalırım» şeklinde vasiyette bulun­muşsa, o takdirde o adam ölecek olursa, başka birini göndermek ca­izdir.

Başkasına bedel hacce gönderilen kimse yolda hastalanır da ya­nındaki para ve nafakayı başkasına verip haccettirecek olursa, caiz değildir. İkinci şahsın yapması gereken haccı üçüncü şahıs yapmış oluyor. Ancak Ölen kimse vasiyetinde bu hususu belirtir, sen hasta­landığın veya ölüm tehlikesine mâruz kaldığın takdirde başka birini benim için haccetmek üzere görevlendir, derse, o takdirde caiz olur.[589]

 

Başkası Adına Gönderilen Kimse Yolda Hastalanırsa :

 

Başkası adına hacce gönderilen kimse yolda hastalanıp kendisi­ne verilen paranın tamamını harcar, memleketine dönecek parası kalmazsa, bu durumda onu hacce gönderen vasiynin yeniden para göndermesi gerekmez. Meğer ki kendi malından ona teberru'da bu­luna... Bir de vasiy onu hacce gönderirken, «şayet verdiğim paraher-hangi bir sebeple tükenirse, o zaman bir yerden ödünç te'min et, ben öderim...» derse, bu caizdir.[590]

Mikatta ihrama girdikten sonra hac için kendisine verilen para­yı zayeder de bu kez kendi malından harcayıp hac menasikini yerine getirip dönerse, bu durumda vasiye müracaat etmesi doğru olmaz. Ancak hâkim buna karar verirse o takdirde vasiye başvurup harca­dığı miktarı isteyebilir.[591]

Mekke'de veya Mekke'ye yakın bir yerde parayı kaybeder veya şartların anormal gitmesiyle kendisine verilen para tükenirse, o tak­dirde kendi malından harcayarak haccı tamamlar, dönüşünde va-siy'den sarfettiği miktarı talep eder.[592]

 

Vasiyet Gereği Ölene Bedel Hacca Giden Kendine Bir Hizmetçi Tutarsa :

 

Bu durumda, kendi kendine hizmet eden kimselerden ise, kendi malından sarfederek hizmetçinin masrafını karşılar. Hizmetçi tutan kimselerden ise, o takdirde vasiynin parasından sarfeder.[593]

Niyabeten hacca giden kimse, vasiynin verdiği paradan hamam, temizlik ve benzeri konular için harcayabilir. Çünkü bunlar bir in­san için lüzumlu ihtiyaçlardır. [594]

 

Ölene Bedel Hac Yaptıktan Sonra Kendisi İçin Umre Yaparsa :

 

Ölene bedel haccettirilen kimse bu görevi yerine getirdikten son­ra kendi âdına umre yapabilir, ancak umre için kaldığı günlerdeki masrafı kendi cebinden ödemesi gerekil. .Umre bitince yine vasiynin verdiği paradan harcamaya başlar.[595]

 

HEDİY VE İLGİLİ HÜKÜMLER :

 

Hediy : Allah'a yakın olmayı dileyerek veya hac ibâdetinde işle­nen bir cinayetin keffareti olarak Harem'e boğazlanmak üzere gön­derilen kurbanlık hayvana verilen bir isimdir. Bu, ya doğrudan doğruya bir hayvan veya bedelini göndermek mânasına da gelir.

Kısaca, belirtilen sebeplerden dolayı Harem'e gönderilen kur­banlık hayvana fıkıh dilinde bu ad verilmiştir.[596]

Hedîy ya sarih ya da delâleten gerçekleşir : Buna niyet etmek veya bir bedene Harem'e sevketmek, belirtilen iki şekli yansıtır. sev-kederken niyet etmese bile, istihsanen hediy kabul edilir.[597]

hediy şu üç cins hayvandan caizdir : Koyun - Keçi, Sığır ve De­ve... Koyun ve Keçinin bir yaşını tamamlamış olması, sığırın iki ya şını, devenin beş yaşını tamamlamış olması gerekir. Kurbanlık hay­vanda olduğu gibi, annesi kadar gösterişli olan altı - yedi aylık   ko­yun da hediy olabilir.

Hanefî imamlarına göre, hedyin afdah devedir. Sonra sırasıyla sığır ve koyun gelir.[598]

Koyun ve keçi ancak iki konuda boğazlanmaz, yani iki cinayet­ten dolayı koyun kesmek kâfi değildir, ya deve ya da sığır kesilmesi gerekir : Ziyaret Tavafını cünüp yapana, bir de Arafat'ta vakfeden sonra karısıyla cinsel yaklaşmada bulunan kimseye deve veya sığır boğazlaması vâcibdir.[599]

 

Hedyin Boynuna Bir Şey Takmak :

 

Bu, gönderilen hayvanın Harem'de kesilmek üzere niyet edildi­ğini belirten bir alâmettir ve sünnettir. Ancak Îhsar Ve Cînayet-lerden dolayı gereken hedyin boynuna bir şey takmak mekruhtur. Diğer nafile, müt'a, kıran ve adak hediyler için takmak sünnettir. Keçiye de takılmaması tavsiye edilmiştir. Çünkü bu konuda meşru' bir sünnet yoktur.[600]

Harem'e gönderilen Hedy'e yük vurulması, binilmesi ve bir ta­kım hizmetlerde kullanılması mekruhtur. Çünkü sevkedilen bir hay­van Allah'a yakınlığın sembolü, Kâ'be'ye tâ'zimin belirtisidir. Bu ba­kımdan onu bazı hizmetlerde kullanmak bu ta'zîme ters düşer. Bu­na rağmen ona bindiği veya yük taşıttığı için kıymetini düşürür, za­yıflamasına neden olursa, o takdirde eksilen kıymetini sadaka ola­rak fakirlere dağıtması gerekir.[601]

 

Hedyin Sütü Sağılır Mı?

 

Hedyin sütünü sağmak da uygun değildir. Süt birikmemesi için memelerini soğuk su ile yıkamakta yarar vardır. Ancak boğazlanma günleri yakan olmadığı ve sağılmadığı için de hayvanın rahatsızlık geçireceği anlaşılırsa, o takdirde sütünü sağıp fakirlere tasadduk et­mek lâzımdır. Sağılan sütü kendisi kullanacak olursa, o takdirde sü­tün bedelini tasadduk etmesi gerekir. [602]Bunun gibi, sağdığı sü­tü zenginlere verecek olursa, yine bedelim hesaplayıp fakirlere ver­mesi vâcibdir. [603]

 

Hedy Kurbanı Boğazlanmadan Doğacak Olursa :

 

Henüz boğazlanmadan doğacak olursa, yavrusu tasadduk ediliı veya annesiyle birlikte boğazlanır. Satacak olursa, parasını fakirle­re sadaka olarak dağıtması gerekir.[604]

 

Hedy'in Mekke'ye Varmadan Yolda Ölmesi :

 

Kurbanlık hayvanı Harem'e götürürken yolda hayvan ölecek olursa, nafile bir kurbansa, bir şey gerekmez. Vâcib ise, yerine bir başkasını alıp Harem'e göndermesi gerekir.

Hayvan yolda kusurlu duruma gelir ve her geçen saat kusuru artıp çoğahrsa, o takdirde başka bir kurbanlık alması gerekir. Ku­surlu olanı da dilediği şekilde kullanabilir.[605]

Ancak kusurlu duruma gelen hayvanın sahibi fakir ise, o tak­dirde onunla yetinmesi caizdir. Çünkü takatin üstünde teklif yok­tur.[606]

 

Yolda Hastalanıp Ölmek Üzere Olan Hedy Ne Yapılır?

 

Yolda hastalanıp Mekke'ye ulaşması mümkün olmayan hedy bo­ğazlanıp eti tasadduk edilir. Ne sahibi, ne de zengin kimseler onun etinden yer. Afdal olan da böyle yapmaktır. Ölüme ve yabanî hay­vanların yemesine terketmek uygun değildir. Vâcib olan bir hediy olduğu takdirde onun yerine bir başkasını alması gerekir.[607]

Nafile olarak Harem'e sevkedilen hediy,    Mekke'ye vardığında hastalanıp ölmek üzere olur da bayram günü gelmeden boğazlamak zorunda kalırsa, kıymetini düşürecek biçimde bir noksanlık meyda­na gelmişse etinden yemeyip tamamını tasadduk eder. Az bir nok­sanlık meydana gelmişse, hem etinden yiyebilir, hem de geriye ka­lanını tasadduk edebilir. [608]

 

Mut'a Hedyi Bayram Gününden Önce Boğazlanırsa :

 

Harem'e sevkettiği müt'a hedyi hastalandığı için bayram günü 1 gelmeden boğazlayacak olursa, müt'a adına yeterli değildir; onun ye­rine bir hayvan alması gerekir.

Sevkettiği hediy çalınır, bu sebeple yerine başka bir hediy satın alıp boynuna alâmet takar ve sonra çalınan hayvanı bulunursa, iki­sini birden boğazlaması afdaldır. Birincisini boğazlayıp ikincisini satması ise caizdir. İkincisini boğazlayıp birincisini satacak olursa, bakılır : 'Birincisinin kıymeti daha fazla ise, o takdirde fazla kısmı tasadduk edilir, İkisinin kıymeti eşit ise, buna cevaz verilmiştir.[609]

 

Nafile Olarak Sevkedilen Hediy :

 

Harem'e sevkedilen hediy nafile anlam ve ölçüsünde olursa, o takdirde mutlaka bayram günlerinde kesilmesi şart değildir, daha ön­ce" de kesilebilir. Ne var ki bayram günlerinde kesilmesi afdaldır.[610]

 

Mut'a Ve Kıran Hedyi Ne Zaman Boğazlanır?

 

Mut'a ve Kıran Hedyi ancak bayramın ilk üç gününden birinde boğazlanır; daha önce boğazlanması caiz değildir.[611] Sonra da boğazlanması, vacibin terkini gerektirir Bu nedenle yeni bir hay­van alıp boğazlaması -ceza olarak- gerekir.[612]

Bu ikisinin dışındaki hedyin herhangi bir vakitte boğazlanması caizdir. Ancak Harem dahilinde olması şarttır. Etinin de Harem da­hilindeki fakirlere tasadduk edilmesi afdaldır. Ancak diğer fakirler daha muhtaç durumda iseler onlara dağıtması uygun olur.[613]

Sahibi tarafından yenmesi caiz olan her etin tasadduk edilmesi vâcib değildir, sadece müstehabdir. Yenmesi caiz olmayanın ise eti­nin tamamının tasadduk edilmesi vâcibdır. [614]

 

Hediy Boğazlandıktan Sonra Kaybolur Veya Yanarsa :

 

Hediy boğazlandıktan sonra henüz eti tasadduk edilmeden kay­bolur veya bir kazaya uğrayıp yenilmez duruma gelirse o, takdirde yerine bir hayvan almaya gerek yoktur. Vâcib edâ edilmiş sayılır.

Ama kendisi boğazlanan bu hayvanı yok eder veya etini yenil-miyecek bir kazaya uğratırsa, o takdirde kıymetini tasadduk etmesi gerekir. Ama yok olmasına sebep olduğu hayvan nafile bir kurban ise bir şey gerekmez; dilerse kıymetini tasadduk eder, dilerse etmez.[615]

 

Nafile, Mut'a Ve Kıran Hedyinin Etinden Yemek ;

 

Bu üçünden birini boğazlayan kimse Harem dahilinde ise, etin­den yemesi caizdir. Aynı zamanda zenginlere de etinden dağıtabilir. Ancak Keffaret ve adak hedyinden yemesi caiz değildir. Bunun gibi îhsar kurbanından da yiyemez. Nafile kurban Harem dışında kalıp yerine ulaşmadan boğazlanmışsa onun etinden de yemesi caiz de­ğildir.[616]

 

Hedyi Arafat'a Çıkarmak Caiz Midir?

 

Caizse de vâcib değildir. Ancak mut'a ile kıran hedyini çıkarma­sı güzel bir davranıştır. [617]

 

Harem'de Kesilen Kurbanların Boğazlanma Keyfiyeti :

 

İster hacıların Minâ'da kestikleri, ister Harem dahilinde ister Harem dışında boğazlanan kurbanlık hayvan olsun, İslâm'ın bunla­rın boğazlanma keyfiyetiyle getirmiş olduğu sünnet ve âdâb vardır, onlara riâyet etmek çok daha uygun ohır.

Koyun, keçi ve sığır yere yatırılarak boğazlanır. Deve ise ayak­ta boynuyla göğsünün birleştiği kısımdan boğazlanır. Bununla bera­ber deveyi de yere yatırıp öylece boğazlamak caizdir. Ancak birinci şekil afdaldır.

Kurbanlık hayvanları boğazlarken kıbleye yöneltmek müstehab-dır. Alalh'm sunduğu nimetleri O'nun enirine uyarak O'nun yolunda boğazladığımız zaman, Tevhîd Güneşinin doğup yükseldiği Kâ'be'ye yönelmek kadar tabii ne olabilir? [618]

 

Şahsın Kendi Kurbanını Bizzat Boğazlaması :

 

Her şahsın kendine ait kurbanı eliyle boğazlaması müstehabdır. Ancak bunu beceremediği takdirde birini vekil tutup boğazlatması caizdir. [619]Yular ve üzerindeki çul gibi şeyler tasadduk edilir. [620]

 

Kassab Ücreti Nasıl Verilir?

 

Kurbanlık hayvanı başkasına boğazlattığı takdirde, kassab üc­retini kesilen hayvanın etinden vermek mekruhtur. Para verilmesi daha uygundur. Ancak onun etinden ücret dışı kassaba bir miktar sadaka olarak vermek caizdir. Fukahanm çoğu buna fetva vermiş­tir.[621]

 

Harem Dahilinde Bir Hedyin Boğazlanmasını Adamak :

 

Hangi hayvanı boğazlayacğım belirtmeden sadece Harem dahi­linde «Allah için bir hayvan boğazhyacağım* derse, o takdirde bir koyun boğazlaması kâfi gelir. Şu hayvandan boğazlamayı adıyorum, derse, herhalde o hayvandan satın alıp boğazlaması gerekir.[622]

 

Mutlak Anlamda Bir Bedene Boğazlamayı Adamak :

 

Harem dahilinde' demeksizin sadece Allah için bir bedene (deve veya sığır) boğazlamayı adıyorum, derse, o takdirde dilediği yerde boğazlayıp dağıtabilir. Mekke'de boğazlıyacağım, diye açıklarsa, o zaman ancak Mekke sınırları dahilinde boğazlaması gerekir. Bu, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'e göredir. İmam Ebû Yusufa göre, mutlak anlamda adanılan bir bedeneni» de Mekke'de boğazlan­ması ve bunun da deve olması gerekir.[623]

 

Hedy Tabirini Kullanarak Adamak :

 

Bu tabiri kullanarak bir hayvan boğazlamayı adarsa, o takdirde Harem'de boğazlaması gerekir. Çünkü Hedy ancak Harem'de kesi­lebilir; bazı istisnaları olmakla beraber genel kaide budur. Hem bun­da fukahanın ittifakı vardır.[624]

 

HACCETMEYİ ADAMAK :

 

Hac ibâdeti şu iki sebepten dolayı bir mü'mine farz olur : Şart­ları gerçekleştiği takdirde ömürde bir defa edâ edilmesi gereken farz hac; diğeri ise adamak suretiyle bunu kendine farz kılmak. Meselâ : «Allah için bir hac yapmayı adadım, bunu kendime gerekli kıldım...» derse o takdirde daha önce farz olan hacı edâ etmiş olsa bile, mü~ cerred adamasıyla yine bunu kendine vâcib kılmış olur ve ilk fırsat­ta bunu yerine getirmesi gerekir. Bu adağından keffaret vermek su­retiyle kurtulması caiz değildir. İmam Ebû Hanife'den yapılan açık rivayete göre de hüküm böyledir.[625]

 

Haccetmeyi Bir Şarta Ta'lîk Ederek Adarsa :                    

 

Haccetmeyi bir şarta ta'lîk ederek adarsa, o şart gerçekleşince haccetmesi vâcib olur. Bir şarta ta'lîk edip henüz gerçekleşmeden ikinci bir şarta daha talik edip ikinci kez adarsa, iki şart birden ger­çekleştiği takdirde, bir hac yapmak ikisi yerine geçer.[626]

 

İhrama Girmeyi Adadım Derse :

 

İhrama girmeyi adar, hac veya umre diye bir açıklamada bulun­mazsa, o takdirde haccetmesi gerekir. Ancak umre için derse,! o za­man umre yapması gerekir. [627]                                                     

 

Mekke'ye Yürümek Veya Oraya Gitmek Üzere Adayan Kinişe :

 

Mekke'ye yürümeyi Allah (C.C.) için adıyorum veya Oraya git­meyi Allah (C.C.) için kendime adıyorum, derse o takdirde bu tarz bir adama da caizdir, ya hac ya da umre yapması gerekir. Bu daha çok istihsani bir fetvadır.[628]

 

Bir Hac Ya Da Umre Yapmayı Yaya Yürümek Suretiyle Belirliyerek Adarsa :

 

Bir hac veya bir umre yapmayı yaya yürümek suretiyle belirli­yerek adarsa, o takdirde yaya olarak hac veya umre yapması gere­kir. Buradaki yaya tabirinden maksat, hac menasikini yaya olarak yerine getirir. Hac yaptığında, Ziyaret Tavafım tamamladıktan son­ra-, Umre yaptığında tavaf ile sa'yi tamamladıktan sonra artık yaya yürümeyi terke debilir.

Bilindiği gibi, hac menasikine önce Mikat'tan ihrama girmekle aşlamr. Bu bakımdan meşayihten bir kısmı, Mikat'ta ihrama girdi­li andan itibaren artık yaya olarak diğer menasiki tamamlamaya alışır. Bir kısmı da evinden bu niyetle çıktığı andan itibaren yaya ürür. Birincilerin görüş ve tesbitinde kolaylık vardır.[629]

Bu durumda, yani ihrama girip Mikât'ı geçmeye başlayınca ya-fa yürümez de bir bineğe binerse, o takdirde bir kan akıtması gere­kir. Yolun çoğunu veya menasikin çoğunu hayvan üzerinde yaparsa, lüküm yine böyledir. Az kısmını hayvan üzerinde yerine getirirse, ına göre bir tasaddukta bulunması gerekir. [630]

 

Safa İle Merveye Yara Olarak Gitmeyi Adadım Derse :

 

İmamların hepsine göre, böyle bir adamada bulunmak sahih de­lildir. Harem'e veya Mescid-i Harem'e yaya gitmeyi adadım derse, mam Ebû Hanîfe'ye göre hiçbir şey gerekmez. İmameyn'e göre, böy-e bir adak sahihtir, sahibinin ya bir hac ya da bir umre yapması gerekir. [631]

 

Üzerime İki Kez Farz Haccı Yapmayı Adadım Derse :                

 

Farz olan bir ibâdeti adamanın hiçbir anlam ve hükmü yoktur. A.dasa da adamasa da şartlar müsait olduğu takdirde gitmesi gere­kir. Ancak şartlar müsait olmadığı halde, iki kez farz hac yapmayı A-llah (C.C.) için adadım, derse hiçbir şey gerekmez. Çünkü farz hac bir defa gereklidir.[632]

 

Bu Sene İçinde İki Kez Haccetmeyi Adamak :

 

«Bu sene içinde iki defa haccetmeyi Allah için adadım.», derse o sene içinde bu adağını yerine getirmesi gerekir. Tabii bir hac bir de umre yapmakla bu gerçekleşmiş olur.

«Bu sene içinde on hac yapmayı adadım», derse on sene içinde on hac yapması gerekir. Bunun gibi yüz hac yapmayı adaşa, kendi­sine yüz hac yapmak gerekir; tabii ömrü buna yeterse... [633]

 

«Hastalıktan Kurtulursam Bir Defa Haccetmeyi Allah İçin Adadım» Derse :

 

Hastalıktan Şifa bulup sağlığına kavuşunca, bir defa haccetme­si vâcib olur. İsterse «Allah (C.C.)  için» demesin. Çünkü mücerred bir şeyi bilhassa   hac gibi bir ibâdeti adamak   ancak   Allah    (C.C.) içindir.

Daha önce farz olan haccı yerine getirmemişse, adamasından do­layı yaptığı hac, onun yerine de geçer, isterse kendisine ömründe bir kez farz olan Hacce niyet etmese bile.[634]

 

Bir Gün Önce Arafat'ta Vakfe Yapmak :

 

Hacılar Arafat'ta vakfe yaptıktan sonra bir cemaat onlara : «Siz bir gün önce vakfe yapmış bulunuyorsunuz» söyler ve bu hususta şe-hadette bulunurlarsa, o takdirde onların şehadeti kabul edilerek vakfenin iadesi gerekir.

Bir gün sonra vakfe yaptıklarına şehadette bulunurlarsa, o tak­dirde onların şehadeti kabul edilmez ve yapılan vakfe sahih ve caiz sayılır. Bunda istihsan vardır. Kıyasa göre, şehadetlerinin kabul edil­mesi gerekirdi.[635]

 

Terviye Gününün Arafe Günü Olduğuna Şehadette Bulunurlarsa :

 

Hacılar Terviye gününde Minâ'ya çıkmaya hazırlanırken bir ce­maat gelip o günün Arafe olduğuna şehadette bulunursa, o takdirde imam orada toplanan cemaatle birlikte gündüzleyin Arafat'ta vak­fe yapma imkânını bulursa, sözü edilen cemaatin şehadeti kabul edi-ilr. Halkın çoğuyla da gündüzleyin vakfe yapma imkânı bulunursa, hüküm yine böyledir. Az bir cemaatle mümkün olsa bile, bu şehâdet artık muteber değildir. Bunda hem kıyas, hem istihsan vardır.

Bu durumda, yani halkın çoğuyla gündüzleyin Arafat'a vakfeye çıkma imkânı yoksa, o takdirde yine halkın çoğuyla ya akşam ya da geceleyin gidip vakfe yapmaları gerekir. Çünkü fecir doğuncaya ka­dar vakfenin müddeti vardır. Aksi halde haccı kazaya bırakmış olur­lar. Eğer geceleyin de halkın çoğunun -Arafat'a çıkıp vakfe yapması mümkün olmazsa, o takdirde, sözü edilen cemaatin bu husustaki şe­hadeti kabul olunmaz. İmam cemaate yarın vakfe yapılacak diye emreder. Bunda da istihsan vardır, kıyasa uymaz.

Vakfe konusunda bir cemaatin şehadeti, bir kişinin şehadeti me­sabesindedir. O kadar ki, halkın çoğuyla gidip vakfe yapmaz, kendi şehedetleri ölçüsünde vakfe yaparlarsa, haccı kaçırmış olurlar, ka­zası gerekir.[636]

O halde gündüzleyin vakfe yapma imkânı bulunduğu taktirde sözü edilen cemaatin şehadeti kabul olunduğu gibi, iki âdil şahidin de şehadeti muteber sayılır. Ancak gündüz halkın çoğuyla vakfe yap­mak mümkün olmaz da gece yapılması gerekirse, o takdirde iki âdil şahidin şehadeti kabul olunmayabilir; [637]ama bir cemaatin şe­hadeti kabul edilir.

Özetîiyecek Olursak :

Hangi yerde şehadetin kabulüyle hacc kaçırılıp kazaya kalacak olursa, orada yapılan şehadet kabul olunmaz, yani onunla amel edil­mez Şahidler ne kadar çok olursa olsun, farketmez. Tabii bu kaçırma oradaki halkın çoğunluğuyla ilgilidir. Bu bakımdan yapılan şehadet-le oradaki halkın bir kısmının haccını kaçırması söz konusu ise, ora­daki şehadet kabul olunur.[638]

 

 



[1] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/281-283.

[2] Al-i Emrân Sûresi, Âyet : 97.

[3] Bakare Sûresi, Âyet : 196.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/283.

[4] İbn Huzeyme kendi Sahihinde nakletmiştir. Buharİ ve Müslim'den daha de­ğişik bir ibareyle rivayet edilmiştir.

[5] Buharı - Müslim : Ebû Hüreyre (R.A.)'den.

[6] îbn Hibban kendi Sahihinde nakletmiştir.

[7] Buhari - Müslim - Nesai - İbn Mâce - Tirmizî : Ebû Hüreyre (R.A.)'den.

[8] Buharı - Müslim - Mâlik - Tirmizî - Nesâî - Ibn Mâce.

[9] îbn Mâce : Ummu Seleme (R.A.)'dan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/283-285.

[10] Sahih-i Müslim : Ebû Hüreyre (R.A.)'den.

[11] El-Muhit - Radiyüddin Serahsî - Fethü'l-Kadir - Kemal îbn Hümam.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/285.

[12] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/216 - Hızanetü'l-Müftîn.

[13] Bahrirâik - İbn Nüceym.

[14] El-Hulâsa - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/216.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/285-286.

[15] El-Cevheretü'n-Neyyire.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/286.

[16] Et-Tebyîn – Zeylaî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/286.

[17] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/286.

[18] Fethü'l-Kadir - Kemal tbn Hümam Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/286.

[19] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/217 - Es-Siraciyye.

[20] Bahrirâik   - İbn Nüceym - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[21] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[22] Şerh-i Tahavî.

[23] Bedayiu's-Sanayi' – Kâsani.

[24] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[25] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[26] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/287-288.

[27] Fethü'l-Kadîr - Kemal tbn Hümam.

[28] El-Mühit - Radıyüddin Serahsî.

[29] Et-Tebyin - Zeylai - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/289.

[30] Bahrirâik - îbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/289.

[31] Siracü'l-Vehhac - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/217.

[32] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/289.

[33] Et-Tebyîn - Zeyla.1 - Fetâvâ~yi Hindiyye : 1/217.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/289-290.

[34] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/217.

[35] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/290-291.

[36] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/217 Mısır 1310.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/290.

[37] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/290.

[38] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[39] El-Muhit - Badıyüddin Serahsi.

[40] Bahrirâik - îbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/290-291.

[41] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

[42] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/291.

[43] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/218 - Mısır : 1310.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/291.

[44] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/218 - Mısır : 1310.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/291-292.

[45] Fetâvâ-yi Kaadihan.

[46] Bahriraik - îbn Nüceym.

[47] Bahrirâik - îbn Nüceym.

[48] Fethül-Kadir - Kemal îbn Hümam.

[49] Bahrirâik - îbn Nüceym - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[50] Nehr-i Faik - îbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/292-293.

[51] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/293-294.

[52] El-Muhit - Radayüddin Serahsî.

[53] Fethü'l-Kadir - Kemal îbn Hümam.

[54] Et-Tebyin - Zeylai - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[55] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[56] El-Bedayi' – Kasanı.

[57] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/129 - Mısır : 1310.

[58] El-Muhit - Serahs - El-Cevheretü'n-Neyyire.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/294-295.

[59] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/295.

[60] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/295.

[61] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/219 - Mısır : 1310.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/295.

[62] El-Fıkhu Alâ'l-Mezahibi'l-Arbaa - Abdurrahman El-Ceziri : istikamet Matba­ası Kahire - Üçüncü Baskı : 1/536.

[63] El-Fikhu Alâ'l-Mezahibi'l-Arbaa - Abdurrahman El-Ceziri  : İstikamet Mat­baası Kahire : Üçüncü Baskı : 1/536.

[64] El-Fıkhu Alâ'l-Mezahibi'l-Arbaa - Abdurrahman' El-Cezirî : İstikamet    Mat­baası Kahire - Üçüncü Baskı : 1/634.

[65] Fıkhü's-Sünne - Seyyid Sabık : 1/635 - Beyrut baskı.

[66] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/295-296.

[67] En-Nihaye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[68] Fetavâ-yi Hindiyye : 1/219 - 1/53S.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/296-297.

[69] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[70] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/297-298.

[71] Bedayiü's-Sanayi1 – Kâsanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/298.

[72] Siracül-Vehhac - Fetavâ-yi Hindiyye.

[73] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/298-299.

[74] El-Bedayi' - Kasanî - En-Nihaye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[75] Şerh-i Camiussağîr – Kaadıhan.

[76] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/299.

[77] Şerh-i Tahavî - Mecmau'l-Enhür - Şehzade Damad.

[78] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/299.

[79] Fethü'l-Kadir : Kemal İbn Hümam.

[80] Bahrirâik - İbn Nüceym.

[81] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/299-300.

[82] Fethü'l-Kadir - Kemal îbn Hümam.

[83] Bahrirâik ~ îbn Nüceym - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[84] Fethü'l-Kadir - Kemal îbn Humara - Şerh-i Tavavî.

[85] Fetavâ-yi Kaadıhan.

[86] Fethü'l-Kadîr - Kemal îbn Hümam.

[87] Tatarhaniyye : Ta'limu A'mali'1-Hacc.

[88] Fethü'l-Kadîr - Kemal îbn Hümam.

[89] Bahrirâik - îbn Nüceym - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/220.

[90] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/300-301.

[91] Fethül-Kadir - Kemal İbn Hümatn.

[92] Fetâvâ-yi Hindiyye

[93] Tatarhaniyye : Müteferrika.

[94] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[95] Tatarhaniyye . Hac Üçüncü Fasıl.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/302-303.

[96] Camiussağir - Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye - Tuhie - Alaeddin Semerkandî.

[97] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Mukattaat.

[98] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

[99] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/303-304.

[100] EI-Hidâye – Merğinanî.

[101] El-Cevheretü'n-Neyyire.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/304.

[102] El-Cevheretü'n-Neyyire - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[103] Siracü'l-Vehhac - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[104] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/305.

[105] Et-Tebyîn – Zeylaî.

[106] Bahrirâik - Ibn Nüceym.

[107] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/305.

[108] El-Kâfi – Mervezî.

[109] El-Hidâye – Merğinanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/305.

[110] El-Muhit - Serasi : Mekke'ye İhrâmsız Girme Bölümü.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/306.

[111] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/306.

[112] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/306.

[113] Fetâvâ-yi Hindiyye - El-Muhit – Serahsî.

[114] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/306-307.

[115] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/307.

[116] Şer-i Tahavi.

[117] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[118] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/307.

[119] Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/308.

[120] El-Muhit - Radıyüddin Serahsİ.

[121] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/308.

[122] El-Hidaye – Merğinanî.

[123] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/308.

[124] Bahrirâik - İbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/308.

[125] Fetâvâ-yi Kaadıhan - El-Bedayi' – Kasanı.

[126] El-İhtiyar Şerh-i Muhtar - El-Musilİ.

[127] Fetâvâ-yi Kaadıhan - El-Muhit – Serahsî.

[128] Bahrirâik - tbn Nüceym.

[129] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/308-309.

[130] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[131] Hızanetü'l-Müftîn.

[132] Bahrirâik - İbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/309-310.

[133] El-Muhit - Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[134] Fetavâ-yi Kaadıhan.

[135] El-Muhit - Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[136] Fethü'İ-Kadir - Kemal İbn Hümam.

[137] Şerh-i Tahavi - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[138] Et-Tebyîn - Zeylai - El-Muhit – Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/310-311.

[139] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[140] El-Muhit - Serahsi.

[141] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/311-312.

[142] Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/312.

[143] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[144] El-Muhit - Radıyüddin Şerahsî.

[145] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[146] El-Muhit - Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/312.

[147] El-Muhit - Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiye.

[148] El-Hidâye – Merğinani.

[149] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[150] Bahrirâik - îbn Nüceym.

[151] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[152] El-Bedayi' - Kâsani - Siracü'l-Vehhac - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[153] El-Muhit – Serahsî.

[154] Sriacü'l-Vehhac - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[155] El-Hidâye - Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[156] Fetâvâ-yi Kaadıhan - El-Muhit – Serahsî.

[157] Fetâvâ-yi Kaadıhhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[158] Bahrirâik - İbn üceym - El-Cevheretü'n-Neyyire.

[159] Et-Tebyin – Zeylaî.

[160] Siracül-Vehhaç - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[161] Fetâvâ-yi Kaadıhan - El-Bedayi' - Kâsani - Nehrü'1-Faik - îbn Nüceyra.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/312-316.

[162] El-Muhit - Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/316.

[163] Hızanetü'l-Ekmel - Şerh-i Kafi - Yusuf – Cürcanî.

[164] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/316-317.

[165] Fethü'l-Kadîr - Kemal Ibn Hümam.

[166] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/317.

[167] Et-Tebyîn - Zeylaî.

[168] El-Muhit - Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/317.

[169] El-îhtiyar - Şerhü'l-Muhtar – Musilî.

[170] El-Hidâye – Merğinani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/317-318.

[171] El-Muhit – Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/318.

[172] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[173] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/318.

[174] Bahr-i Râik - îbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/318.

[175] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/319.

[176] El-Hidâye – Merğinanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/319.

[177] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/226.

[178] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/319.

[179] Et-Tebyîn – Zevlai.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/319.

[180] Şerh-i Tahavî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[181] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/319-320.

[182] Fethü'l-Kadîr - Kemal tbn Hümam.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/320.

[183] Et-Tebyîn - Zeylai - Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[184] El-Cevheretü'n~Neyyire.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/320.

[185] El-Muhit - Serahsî - El-Hidâye – Merğinani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/320.

[186] El-Muhit - Serahsî - Siracü'l-Vehhac - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[187] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî - Es-Siraciyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/321.

[188] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[189] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/321.

[190] Şerh-i Tahavî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/321-322.

[191] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/322.

[192] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/322.

[193] Fethü'l-Kadîr - Kemal îbn Hümam.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/322.

[194] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/322.

[195] Fetâvâ-yi Kaadihan.

[196] El-Muhit – Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/322.

[197] Şerh-i Tahavî – Bahriraik.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/322-323.

[198] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/323.

[199] El-Hidaye – Merğinanî.

[200] Et-Tebyîn – Zeylaî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/323.

[201] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[202] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/323.

[203] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[204] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/324.

[205] Et-Tebyîn - Zeylaî - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/227.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/324.

[206] Et-Tebyîn - Zeylaî - El-Muhit – Serahsî.

[207] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

[208] El-Cevheretü'n-Neyyire.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/324-325.

[209] Siraçü'l-Vehhac - Fetâvâ-yi Hmdıyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/325.

[210] El-Bedayi' – Kâsani.

[211] El-Muhit – Serahsi.

[212] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[213] El-Hidâye - Merğinani - Bahrirâik - İbn Nüceym.     .

[214] El-Hidâye - Merğinani - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/228.

[215] Şerh-i Tahavî.

[216] El-Cevheretü'n-Neyyire.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/325-326.

[217] El-Muhit – Serahsi.

[218] Et-Tebyin – Zeylat.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/326-327.

[219] Şerh-i Tahavî.

[220] El-Cevheretü'n-Neyyire.

[221] El-Bedayi' – Kâsani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/327.

[222] El-Muhit – Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/327.

[223] Bahrirâik - İbn Nüceym.

[224] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/327-328.

[225] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/328.

[226] Bahrirâik - îbn Nüceym - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[227] El-Muhit - Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[228] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/328-329.

[229] Şerh-i Tahavi.

[230] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/229.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/329.

[231] Şerh-i Tahavî - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/229.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/329.

[232] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/329-330.

[233] Et-Tebyin – Zeylaı.

[234] El-îhtiyar Şerhü'I-Muhtar - El-Musili.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/330.

[235] Et-Tebyîn – Zeylaâ.

[236] Et-Tebyin – Zeyîaî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/330.

[237] Şerh-i Tahavî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/330-331.

[238] Et-Tebyin – Zeylai.

[239] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/331.

[240] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

[241] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/331.

[242] El-Bedayi' – Kâsanî.

[243] El-Kâfi - Hâkim-i Şehid El-Mervezî.

[244] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/331-332.

[245] Et-Tebyîn – Zeylaî.

[246] El-Bedayi' – Kâsanî.

[247] Şerh-i Tahavî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/332.

[248] Şerh-i Hidâye - Fetâvâ~yi Hindiyye.

[249] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/332.

[250] Siracü'l-Vehhac – Halvanî.

[251] El-Bedayi' – Kâsanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/333.

[252] Şerh-i Tahavİ - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[253] El-Bedayi' – Kâsanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/333.

[254] Bahrirâik - tbn Nüceym - Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/333-334.

[255] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/334.

[256] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/231 - El-Muhit – Serahsi.

[257] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/334.

[258] Şerh-i Tahavî.

[259] Nehr-i Faik - îbn Nüceym - Fetâvâ-yi .Hindiyye. 1/231.

[260] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/334.

[261] Bahrirâik - îbn Nüceym.

[262] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/335.

[263] El-Hidâye – Merğinanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/335.

[264] El-Muhit - Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[265] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/335.

[266] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/335-336.

[267] El-Muhit - Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/336.

[268] Siracü'l-Vehhac – Hâlvani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/336.

[269] Fethü'l-Kadîr - Kemal tbn Humam.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/336.

[270] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/336.

[271] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/336.

[272] Gayetü Süruci Şerhü'l-Hidâye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/337.

[273] Et-Tebyin – Zeylaî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/337.

[274] Siracü'l-Vehhac – Halvanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/337.

[275] Et-Tebyîn – Zeylaî.

[276] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/337.

[277] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/337-338.

[278] Fetava-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/338.

[279] Et-Tebrtn - Zeylaî.

[280] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/338.

[281] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/338.

[282] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/338-340.

[283] El-Muhit – Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/340.

[284] El-Muhit - Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/340.

[285] Siracü'l-Vehhac - Halvanî - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/233.

[286] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/340.

[287] El-Muhit - Serahsi - El-îhtiyar Şerhü'l-Muhtar – Musilî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/340.

[288] Siracü'l-Vehhac - Halvanî.

[289] Fethü'l-Kadir - Kemal İbn Hümam.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/341.

[290] Siracü'l-Vehhac - Halvanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/341.

[291] Fethü'l-Kadir - Kemal İbn Hümam.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/341.

[292] El-Muhit - Serahsî - El-Velvaliciyye – Tatarhaniyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/341.

[293] El-Muhit - Serahsî.

[294] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/341-342.

[295] El Muhit – Serahsl.

[296] Fetava-yi Kaadıhan - Fetâva-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/342.

[297] El-Muhit - Serohal - Fettva-yi Hindiyye.

[298] El-Mubit - Serahsl - FettvA-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/342-343.

[299] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/343.

[300] Tatarhaniyye - Fetava yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/343.

[301] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/343.

[302] El-Kafi - Hakim-i Şehid Mermi.

[303] Et-Tebyîn – Zeylai.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/343-344.

[304] Bahrirâik - tbn Nüceym.

[305] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/344.

[306] EI-Muhit - Serahsi - Fetâ.vâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/344.

[307] Şerhu'l-Camius-Safiir – Sadrüşşeiyd.

[308] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/344-345.

[309] El-Muhit - Serahsi - Fetavfr-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/345.

[310] Siracû'l-Vehhac - Halvanl - Fetavâ-vi Hindiyye.

[311] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/345.

[312] EI-Kafl - Hâklm-i Şehid El-Mervezi.

[313] Bahririk - Ibn Nüceym.

[314] El-Muhit - Serahal.

[315] El-Kafl - Hâkim-Î Şehid El-Mervezİ.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/346.

[316] Fethü'l-Küdir Kemal İbn Hamam.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/346.

[317] Et-Tebyln - Zeylai – El hidiye Meğani – Tatarhaniyye.

[318] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/346-347.

[319] El-Hidaye – Merğani.

[320] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/347.

[321] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/347-348.

[322] Bahrirâik - îbn Nüceym - Şerh-i.Tahavi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/348.

[323] El-Muhit Radıyüddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/348.

[324] El-Muhit Radıyüddin Serahsî.

[325] El-Muhit Radıyüddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/348.

[326] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/349.

[327] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/349.

[328] Et-Tebyîn - Zeylai - Fetavâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/349.

[329] El-Muhit – Serahsî.

[330] Şerh-i Tahavi.

[331] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/349.

[332] Bakare Sûresi Âyet : 158.

[333] Bakare Sûresi Ayet : 19e.

[334] Ahmed bin Hanbel - İbn Mace. îbn Abbas (İLA.)'dan.

[335] Ahmed bin Hanbel - Buharı - Müslim : Ebu Hûreyre (R.A.)'den.

[336] Ahmed bin Hanbel - Ebû Davud - İbn Mace.

[337] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/350-351.

[338] Fetava-yi Kaadıhan - El-Hidaye – Merğlnant.

[339] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/351.

[340] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/351.

[341] El Muhit - Radıyüddin Serahsİ.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/351.

[342] El-Bedayi' – Kasanl.

[343] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/351-352.

[344] Bahrirâüt - îbn Nüceym - El-Bedayf – câsanl.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/352.

[345] El-Muhit – Serahsi.

[346] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/352.

[347] EtMuhit - Serahsi - Mi'racü'd-Diraye.

[348] Et-Tebyin - Zeylaî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[349] El-Cevheretü'n-Neyyire.

[350] El-Muhit – Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/352-353.

[351] El-Hidâye – Merğinanî.

[352] Feıâvâ-yi Kaadıhan.

[353] El-Hidaye - Merğinanî - Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/353-354.

[354] Siracü'l-Vehhac – Halvanî.

[355] Et-Tebyin - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[356] Siracü'l-Vehhac – Halvanî.

[357] Siracü'l-Vehhac – Halvani.

[358] El-Hidâye – Merğinanî.

[359] Fethü'I-Kadir - Kemal tbn Hümam.

[360] El-Cevheretü'n-Neyyire.

[361] El-Kudurî - Ebû Hasen.

[362] El-Muhit – Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/354-356.

[363] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/239.

[364] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/356-357.

[365] Gayetü's-Suruci Şerhü'l-Hidâye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/357.

[366] El-Muhit - Sörahsî - El-Hidâye – Merğinanî.

[367] El-Muhit – Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/357.

[368] El-Muhit - Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[369] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[370] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/357-358.

[371] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/358-359.

[372] Fethül-Kadir - Kemal Ibn Hümam.

[373] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî - Et-Tebyin – Zeylaî.

[374] Nehr-i Faik - îbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/359-360.

[375] Siracü'l-Vehhac - Helvanı.

[376] El-Kafi - Hakim-i Şehîd – Mervazî.

[377] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/360.

[378] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/361.

[379] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/361.

[380] Siracü'l-Vehhac – Halvanî.

[381] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/361.

[382] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/361.

[383] Bahrirak - îbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/361.

[384] El-Bedayi' – Kâsani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/362.

[385] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/362.

[386] El-Bedayi' - Kasanı - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/362.

[387] Bahrirâik - îbn Nüceym - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/362.

[388] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/362.

[389] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/362.

[390] Siracü'l-Vehhac - Halvani - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/363.

[391] Bahrirâik - îbn Nüceym.

[392] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/363.

[393] El-Muhit – Serahsi.

[394] Bahrirâik - îbn Nüceym.

[395] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/363-364.

[396] Fethü'I-Kadîr - Kemal îbn Hümam - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/364.

[397] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/364.

[398] Şerh-i Tahavî.

[399] El-Muhit - Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[400] Şerh-i Tahavî.

[401] Fethü'l-Kadir - Kemal îbn Hümam.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/364.

[402] El-Muhit – Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/365.

[403] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/365.

[404] El-Bedayi' – Kâsanî.

[405] Şerh-i Tahavî - Fetavâ-yi Hindiyye.

[406] El-Bedayi' – Kâsani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/365-366.

[407] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/366.

[408] Şerh-i Tahavî.

[409] Siracü'l-Vehhac – Halvanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/366.

[410] Siracü'l-Vehhac – Halvanî.

[411] Şerh-i Tahavî - Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[412] El-Hidâye - Merğinani - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/366-367.

[413] El-Muhit - Serahsi - îbn Abidin.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/367.

[414] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Gayetü's-Sürucî.

[415] Siracü'l-Vehhac – Halvanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/367.

[416] Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/367.

[417] Fethü'l-Kadir - Kemal Ibn Hümam.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/368.

[418] El-Hidâye - Merğinanî - Ibn Âbidin.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/368.

[419] El-Muhit – Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/368.

[420] Et-Tebyîn – Zeylaî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/368.

[421] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/368-369.

[422] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/369.

[423] Şerh-i Tahavî - Fetavâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/369.

[424] El-Kâfî - Hakim-i Şehîd El-Mervezî.

[425] Siracü'l-Vehhac – Halvanî.

[426] El-Muhit – Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/369.

[427] El-Muhit - Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/370.

[428] EI-Muhit - Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/244.

[429] El-Hidâye – Merğinanî.

[430] Siracü'l-Vehhac,- Halvanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/370-371.

[431] Şerh-i Tahavî.

[432] El-Muhit - Serahsî.

[433] Fethü'l-Kadir - Kemal İbn Hümam.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/371.

[434] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/371.

[435] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[436] Şerh-i Tahavl - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/371-372.

[437] Şerh-i Tahavi - El-Muhit – Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/372.

[438] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/372.

[439] Et-Tebyîn – Zeylaî.

[440] El-Hidâye – Merğinanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/372.

[441] Şerh-i Tahavî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/372-373.

[442] Şerh-i Tahavi - El-Muhit – Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/373.

[443] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/373.

[444] El-Muhit - Serahsî - Şerh-i Tahavî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/373-374.

[445] El-Muhit - Serahsî - Şerh-i Tahavî.

[446] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/374.

[447] Siracü'l-Vehhac – Halvant.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/374-375.

[448] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/375.

[449] Et-Tebyîn - Zeylaî - Fetâvâ-yi Hmdiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/375.

[450] El-Hidâye - Merğinanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/375.

[451] Şerh-i Tahavî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[452] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/375-376.

[453] El-Muhit – Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/376.

[454] Siracü'l-Vehhac – Halvanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/376.

[455] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/376.

[456] Şerh-i Tahavi - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/376.

[457] El-Kafi - Hâkim-i Şehîd El-Mervezî.

[458] El-Muhit - Serahsî - Nehrü'1-Fâik Ala Kenzi'd-Dakaik - İbn Nüceym - Bl- Yazma : 1177.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/376-377.

[459] Et-Tebyin - Zeylai - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/377.

[460] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/377.

[461] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/377.

[462] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/377.

[463] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/246 - Fasl-i Hâmis.

[464] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/378.

[465] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/378.

[466] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/378.

[467] Siracül-Vehhac - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/247.

[468] Bahrirâik - îbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/378-379.

[469] El-Muhit – Serahsî.

[470] El-Hidâye -' Merğinanî.

[471] El-îhtiyar Şerh-i Muhtar - El-Musili.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/ 379.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/379.

[472] Kudurt - Ebû'l-Hasen.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/379.

[473] Siracü'l-Vehhac - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/247.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/379.

[474] El-Muhit – Serahsi.

[475] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/379-380.

[476] Siracü'l-Vehhac - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/380.

[477] El-Hidâye – Merğinanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/380.

[478] El-İhtiyar Şerhü'I-Muhtar - EI-Musili.

[479] Bahriraik - îbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/380.

[480] Et-Tebyîn - Zeylaî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[481] Siracü'l-Vehhac - Halvanî.

[482] El-Muhit – Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/380-381.

[483] Et-Tebyîn – Zeylaî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/381.

[484] El-Kâfî - Hakim-i Şehîd El-Mervezî.

[485] Et-Tebyîn - Zeylaî - El-Kâfi - Hâkim-i Şehîd El-Mervezl.

[486] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/381-382.

[487] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/382.

[488] Şerh-i Tahavî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/382.

[489] Siracü'l-Vehhac – Halvanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/382-383.

[490] Şerh-i Tahavî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

 

[491] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/383.

[492] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/383.

[493] El-Hidâye Merğinanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/383.

[494] El-Muhit - Serahsî - El-Hidâye – Merğinanî.

[495] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/383-384.

[496] Şerh-i Tahavî - Fetavâ-yi Hindiyye.

[497] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/384.

[498] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[499] Şerh-i Tahavî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/384.

[500] El-Muhit – Serahsî.

[501] El-Muhit – Seraluî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/384-385.

[502] El-Muhit - Serahsi - Fıkhü's-Sünne - Seyyid Sabık : 1/688.

[503] Şerh-i Tahavî - Fetavâ-yi Hindiyye.

[504] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/385-386.

[505] Siracü'l-Vehhac – Halvanî.

[506] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/386.

[507] Şerh-i Tahavi - El-Kafî - Mervezî.

[508] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/386-387.

[509] Sahih-i Müslim.

[510] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/387.

[511] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/253 - El-Bedayi – Kâsanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/387-388.

[512] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/388.

[513] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/388.

[514] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/388.

[515] El-Muhit – Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/388.

[516] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/389.

[517] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/389.

[518] Gayetü's-Sürücî - Şerhü'l-Hidâye - Fetâva-71 Hindiyye.

[519] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/389.

[520] El-Bedayi – Kasam.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/390.

[521] Siracül-Vehhac – Halvanî.

[522] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/390.

[523] El-Bedayi' – Kâsanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/390.

[524] Siracü'l-Vehhac – Halvanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/390-391.

[525] El-Bedayi' - Kâsanii - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[526] Siracü'l-Vehhac - Halvani.

[527] Gayetü's-Sürucî Şerhül-Hidâye.

[528] Kitabu'l-Fıkhî Alâ'l-Mezahibi'l-Arbaa - Abdurrahman El-Ceziri :  1/701-702.

[529] Kitabu'l-Fıkhi Alâ'l-Mezahibi'l-Arbaa - Abdurrahman El-Cezîrî : 1/704.

[530] El-Muhit - Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[531] El-Bedayi – Kâsanî.

[532] Et-Tebyîn – Zeyîaî.

[533] El-Muhit - Serahsî.

[534] Siracü'l-Vehhac - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/391-393.

[535] El-Hidâye - Merginanı. mnnî    El-Bedayi' – Kasanı.

[536] El-Muhit - Serahsî - Fetavâ-yi Hindryye.

[537] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/393.

[538] El-Kafi - Hâkim-i Şehîd El-Mervezî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/393-394.

[539] El-Bedayi' – Kasanı.

[540] Et-Tebyin - Zeylaî - Fetavâ-yi Hindiyye.

[541] Siracü'l-Vehhac - Halvani - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[542] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/25.

[543] Fetâvâ-yi Hindiyye ; 1/257.

[544] El-Bedayi1 - Kasanı - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/394-396.

[545] El-Muhit – Serahsi.

[546] El-Bedayi' - Kâsani - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/396.

[547] Et-Tebyîn - Zeylaİ - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[548] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

[549] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/257.

[550] El-Muhit – Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/396-397.

[551] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/397.

[552] Et-Tebyîn - Zeylaİ - Fetâvayi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/397.

[553] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/397-398.

[554] El-Muhit - Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[555] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/398.

[556] El-Muhit - Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/398.

[557] El-Muhit - Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/258.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/398.

[558] Siraciyye – Kaadıhan.

[559] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/398-399.

[560] El-Muhit - Serahsi - Fetâvâ-yi Hadiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/399.

[561] Siracü'l-Vehhac – Halvanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/399.

[562] El-Muhit – Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/399.

[563] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/400.

[564] El-Bedayi' - Kâsanî - Fetavâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/400.

[565] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/400-401.

[566] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/401.

[567] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/401.

[568] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/401.

[569] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/401-402.

[570] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/402.

[571] El-Bedayi' - Kâsanî -. Şerh-i Tahavî - Mecmau'l-Enhür - Şehzade Damad.

[572] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/402.

[573] Gayetü's-Süruci - Şerhü'l-Hidâye - Fetavâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/402.

[574] Et-Tebyin – Zeylaî.

[575] Nehrü'1-Fâik - İbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/402.

[576] Tatarhaniyye - Fetavâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/403.

[577] Gayetü's-Süruci - Şerhü'l-Hidâye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/403.

[578] El-Muhit.- Radıyüddin Serahsî.

[579] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/403.

[580] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/403-404.

[581] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/260.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/404.

[582] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/404.

[583] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/404.

[584] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/260 - Şerh-i Tahavî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/404-405.

[585] Şerh-i Tahavİ.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/405.

[586] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/405.

[587] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/405.

[588] Siracü'l-Vehhac – Halvani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/406.

[589] Siracü'l-Vehhac - Halvani - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/406.

[590] El-Muhlt – Serahsî.

[591] Gayetü's-Süruci Şerhü'I-Hidâye.

[592] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/406-407.

[593] Fetavâ-yi Hindiyye.

[594] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/407.

[595] Gayetü's-Süroci Şerhü'l-Hidaye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/407.

[596] Et-Tebyİn – Zeylaî.

[597] Bahrirâik Îbn Nüceym.

[598] Fethü'l-Kadir - Kemal îbn Hümain.

[599] El-Hidaye – Merğinanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/407-408.

[600] El-Hidâye – Merğinani.

[601] Bahrirâik - îbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/408-409.

[602] El-Kâfî - Hâkim-i Şehid – Mervezl.

[603] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/409.

[604] Et-Tebyîn - Zeylaî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/409.

[605] El-Kâfî - Hâkim-i Şehid - El-Mervezî.

[606] Siracü'l-Vehhac – Halvani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/409.

[607] El-Kâfî - Hâkim-i Şehid – Mervezi.

[608] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/409-410.

[609] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/410.

[610] El-Kâfi - Hâkim-i Şehid - Mervezi - Et-Tebyîn – Zeylai.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/410.

[611] El-Hidâye – Merğinani.

[612] Bahrirâik - îbn Nüceym.

[613] EI-Cevheretü'n-Neyyire - El-Hidâye – Merğinanî.

[614] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/410-411.

[615] Siracü'l-Vehhac : Halvanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/411.

[616] Siracü'l-Vehhac : Halvanî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/411.

[617] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/411.

[618] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/411-412.

[619] Et-Tebyin - Zeylaî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[620] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/412.

[621] El-Hidâye – Merğinani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/412.

[622] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/412.

[623] El-Bedayi' - Kasanı - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/412.

[624] Şerhu Mecmaı'l-Bahreyn - Ibn Melek.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/412.

[625] El-Bedayi' - Kasanı - El-Mebsut - Şemsüleimme Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/413.

[626] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/413.

[627] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/413.

[628] El-Bedayi' - Kasanı El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/413.

[629] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[630] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/413-414.

[631] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/414.

[632] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/414.

[633] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/414.

[634] El-Hulasa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/414-415.

[635] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/263.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/415.

[636] Et-Tebyin - Zeylai - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[637] El-Muhit - Radiyüddin Serahsi.

[638] Gayetü's-Süruci Şerhü'l-Hidâye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/415-416.

Online Bağış
Hediyen Dünyanın En Güzel Hediyesi Olsun
Haftanın Hutbesi
16.02.2024 Dünyayı Barış Ve İtidale Çağırıyoruz
09.02.2024 Hayatı Değerli Kılan Ölçü: İman
02.02.2024 Rabbimiz, Müminleri Yalnız Ve Yardımsız Bırakmaz
26.01.2024 Mülk Sûresinden Mesajlar
19.01.2024 Bizi Güçlü Kılan, Birlik Ve Beraberliğimizdir
12.01.2024 Allah’ın Rahmet Ve İnayetine Sığınmanın Adı: Eûzü-Besmele
Kur'an-ı Kerim Dinle
DİB Kur'an Portalı
Ramazan Pakdil Sureler
Bünyamin Topçuoğlu
Bünyamin T.oğlu Aşirler
İlhan Tok Hatim
Abdussamed Hatim
Abdul Rahman Al Sudais
Ahmed Al Ajmi Hatim
F.Çollak Görüntülü Hatim
İshak Daniş Hatim
5 Hafız OK takipli Hatim
Mehmet Emin Ay Hatim
İsmail Biçer Ok Takipli
İsmail Biçer Aşr-ı Şerifler
114 Sure 114 Hafız
S.Hafızlar Görüntülü
Kur'an International
Tefsir
Cüz Cüz Kur’an Özeti
Her Cüzden Üç Mesaj
Elmalı Tefsiri
Elmalı Meali
Fizilali Kur'an
DİB Kuran Meali
Kur'an-ı Nasıl Anlayalım
Fıkıh
K.İslam Fıkhı
R. Muhtar-İbn-i Abidin
Gurer Ve Dürer
Mülteka El Ebhur
Kuduri Tercümesi
Nûru'l-îzâh Tercümesi
Büyük Şafi Fıkhı
Detaylarıyla Namaz
Hadis
Kütübüs-Sitte
Sahihi Buhari
Riyazüs Salihin
Ellü'lüü vel-Mercan
Hadis El Kitabı
40 Hadis ve izahı
Uydurma Hadisler
Üye Adı
Parola

Şifremi unuttum -
Sayfa oluşturulma süresi: 0.15 saniye 14,864,494 Tekil Ziyaretçi
Copyright © 2012 islamda Hayat
Sitemizdeki Vaaz, Hutbe ve Yazılar kaynak göstermek şartı önceden izin Almadan Ticari Amaçlar Dışında Kullanmak Serbestir.

Tüm Bilgiler Ümmete Vakıftır copyright © 2002 - 2024