LUKATA - YİTİK MAL. 2
Yitik Mal Neler Olabilir?. 2
Rastladığı Yitiği Alan Kimse Zamm Olur Mu?. 2
Rastlanılan Yitik Malı Alıp Kullanmak : 3
Yitik Mal Bulunduğu Yerden Alındıktan Sonra Ne
Yapılır?. 3
Yitiği Aldıktan Sonra Eceli Yaklaşırsa : 3
Hangi Yitik Mallar Devlet Hazinesine Kalır?. 3
Yitiğe Sarfedilen Meblâğ : 4
Yitiğe Sarfedilen Emek Karşılığı Ücret : 4
Yitik Mala Sarf Edilen O Malının Bedelini Kapsarsa : 4
Yitiğini Bulabilmek Îçin Bir Ücret Va'dederse : 4
Yitiğin Sahibi Ortaya Çıkınca Hemen Onu Ona Vermek Gerekir Mi?. 4
İlân Süresi Dolduktan Sonra Tasadduk Edilen Yitik : 4
Çocukların Buldukları Yitikler : 4
îslâm Dini, insan
haklarını korumuş; mala, cana, ırz ve namusa tecavüzü yasaklamıştır. Yolda,
kırda, mahalle ve sokakta veya boş bir arsa veya arazide raslanan yitik bir
malın sahibine ulaşması ve ulaşıncaya kadar korunması hakkında bir takım
hükümler koymuştur.
Nelerin helâl, nelerin
de haram olduğunu iyice bilmek ve anlamak için ciddi bir eğitime ihtiyaç var.
Yolda raslanan yitik bir malı, para ya da canlı bir hayvanı alıp yemek doğru
mudur, değil midir? Bunu insan mantığına göre çözmek zordur. Çünkü bazı
kişilerin mantığına göre, alınıp yenilmesi veya zimmete geçirilmesi haramdır,
bazısının mantığına göre, düşürülmüş, kaybedilmiş bir maldır, sahibi ondan
umudunu kesmiştir, «ben almıyacak olursam, bir başkası alıp yer» o halde alıp
yememde bir sakınca yoktur.
îslâm Fıkhında sahibi
veya yakım tarafından terkedilmiş bir çocuğa Lakît denildiği gibi, yitirilmiş,
sahibi tarafından düşürülüp kaybedilmiş bir mala da lukata denilir. Bu iki terim
aynı kökten türetilmedir, aralarında görüldüğü gibi nüans farkı vardır.
Para, giyim eşyası, el
aletleri, süs eşyası, altın, mücevherat, gıda maddesi ve canlı hayvan bu
cümledendir. Bu duruma göre, rastlanılan bir yitiği bulunduğu yerden almanın
hükümleri farklıdır :
a) Alınması mubahtır.
b) Alınması menduptur,
c) Alınması vâcibdir.
d) Alınması haramdır.
Birincisi : Rastlanılan
bir yitiği almayıp terlettiği takdirde daha güvenilir kişiler tarafından alınıp
korunacağı biliniyorsa, onu alıp korumak mubahtır. Terkettiği takdirde bir günah
ve vebal yoktur.
İkincisi : Terkedildiği
takdirde zayolacağrndan endişe edilirse, o takdirde alınıp korunması menduptur.
Böylece sahibinin aradığı yitik malın helâl-haram sınırlarını bilmiyen bir
kimsenin eline geçmesi önlenmiş olur.
Üçüncüsü :
Rastlanıldığı yerde terkedildiği takdirde zayolacağı kesinlikle bilinen bir
yitiği -alıp sahibini buluncaya kadar alıp korumak vâcibdir.
Dördüncüsü : Tarla ve
bahçede bilinerek yerde bırakılan tahıl ve meyva gibi bir nesne değil de sahibi
tarafından ya unutularak, ya da düşürülerek yitirilen bir mal ise, bunu alıp
yararlanmayı düşünmek haramdır.
O halde kendine güveni
olmayan, diğer bir tabirle itikadı zayıf bulunan kişilerin rastladıkları
yitikleri almasındansa almamaları dalıa hayırlı olur. Çünkü alıp kendi zimmetine
geçirir ve yararlanıp sahibini araştırmazsa, haram girmiş olur. Ama kendinden
emin ve itıkadı yerinde bir kişinin rastladığı yitiği alıp koruması herhalde
hayırlı olur. Demek ki, alman yitiğin mubah ve Harana olması alanın niyetine
göredir.
Bazen de rastlanılan
yitikleri, rastlayan kişinin eminliğine bakılmaksızın haline terkedilmesi daha
uygun olur. Meselâ : Köylerin civarında yalnız başına dolaşan bir koyun veya
keçi ya da sığır bu cümledendir. Çünkü sahibi mutlaka onu aramaya çıkar ihtimali
daha kuvvetlidir. İnşaat yakınlarında rastlanılan demir, çivi, tahta ve benzeri
malzeme de böyledir. Bunlar yitik diye alınmaz. Çünkü sahibi bunları er-geç
toplamaya gelir, kanaati hâkimdir.
îmam Şafiî'ye göre :
Zayolmasmdan korkulan bir yitiği alıp korumak vâcibdir. Böyle bir endişe yoksa,
kişi de kendinden eminse o takdirde alınıp korunması müstehabdır. Kendisine
güveni yoksa, alması mekruh ve bazen de haramdır.
Ahmed bin Hanbel'e göre
: Rastlanılan bir yitiği almaktansa kendi haline terketmek daha uygundur. Çünkü
nefs kötülüğü çokça emredendir. Mal tatlı gelir de onu harama itebilir. Nitekim
azçok Hanbelî mezhebiyle birleşen Suudi Arabistan'da yitikleri almak
yasaklanmıştır.
Rastladığı yitiği,
sahibini bulup vermek ve zayolmasmı önlemek için alan kimse, onu mislinin
korunduğu yerde koruduğu halde zayolursa, buna zamın olmaz. Çünkü bu hususta
ihmal ve kasıt yoktur.
Ama gerektiği şekilde
korumaz veya kendisine ayırmayı kararlaştırır ve sonra da zayolursa bu iki
takdirde de ona zamm olur. Şöy-leki : Yitik malın asıl sahibi çıkagelir ve
malının kasıtlı zayediîdiğim iddia ederse, durum hâkime intikal ettirilir.
Yitiği bulup alan kimse onun kendi nefsine ayırmadığı gibi, lüzumlu şekilde
koruduğunu buna rağmen zayolduğunu ya şahid ile isbat eder, değilse İmam Ebû
Yusuf ile îmam Muhammed'e göre, yemin ettirilir. Yemin ettiği takdirde zamm
olmaz. Kaçındığı takdirde zamm olur.
Rastladığı yitik malı
önce kendi nefsi için alır,-sonra da pişman olup götürerek aldığı yere bırakır
ve o mal orada zayolursa, adam zamm olur. Ama asıl sahibini bulup vermek
niyetiyle alır, sonra da pişman olup götürerek yerine bırakır ve o mal da orada
zayolursa adam zamm olmaz. Fukahadan bir kısmına göre, bu durumda da zamm
olması gerekir.
İmam Şafii'ye göre :
Hangi niyetle alırsa alsın, aldıktan sonra götürüp eski yerine bırakır ve
oradan ayrılmadan veya ayrıldıktan sonra o mal zayolursa, adam zamm olur.
Mal başkasına ait
olduğundan kullanılması doğru değildir. Burada sırf Allah rızası için bir
kimseye yardımcı olma durumu sözko-nusudur. O takdirde yitiği alıp kullanırsa,
meselâ rastladığı at'ı alıp ona bir süre biner, bulduğu öküzü götürüp tarlasında
çift sürer ve sonra da götürüp yerine bırakır ve mal orada zayolusa zamm olur.
Yitik mal alındıktan
sonra onu sahibine vermek veya sahibini bulmak için bazı yollara başvurulur.
Önce o malı sahipsiz bulup aldığına dair şâhid tutmalıdır : «Falan yerde bir
mal buldum, sahibine rastlarsanız kendisine haber veriniz..» şeklinde duyurması
hem şahid tutma anlamına gelir, hem bir bakıma ilân mânasını taşır.
Ne var ki bu kadar
yetinmek kâfi değildir. Cami, okul ve benzeri umuma açık yerlerin dış
duvarlarına yazıp ilân etmek gerekir. Ayrıca yitiğin bulunduğu yere de bu husus
yazılarak konulur. Bu ilânın süresi bir yıldır. Yani yerine göre ya haftada, ya
da ayda bir defa bu ilân yenilenir.
Fukahadan bir kısmına göre,
bunun belli bir süresi yoktur. Beldenin ve yörenin örfüne göre, hareket edilir.
Artık sahibinin çıkmı-yacağı kanaati doğunca ilân terkedilir. Bu ikincilerin
görüşü fetvaya daha uygun görülmüştür.
Bulunan yitiği bir sene,
hatta bir ay ya da bir hafta korumak mümkün değilse, artık uzun süre ilân
sözkonusu değildir. Henüz bozulmadan, özelliğini ve değerini kaybetmeden ne
yapılacaksa o yapılır.
Ancak îmam Ebû
Hanîfe'den yapılan sahih bir rivayete göre, bulunan yitik hakkında şöyle bir
ilân süresi uygulanır :
a) Bulunan mal ve eşya yüz dirhem gümüş (320 gr.) veya o
değerde bir eşya ise bir yıl ilâna devam edilir.
b) On dhıhem (32 gr) gümüş veya o kıymette bir eşya ise
bor ay süreyle ilân edilir.
c) Üç dirhem
(9.6 gr) gümüş veya o değerde bir eşya ise bir hafta ilân yapılır.
d) Bir dirhem veya o nisbette bir şey ise üç gün ilân
yapılır. Daha az bir şey ise ilân yapılmaz.
Yitik malı bulduktan
sonra henüz ilân yapmadan veya yaptıktan hemen sonra hastalanır ve ölüm
belirtileri görülürse, o takdirde onun ilânına devam edilmesini vârislerine
vasiyyet etmesi gerekir. Aksi halde günahkâT olur. Vârisler de murislerinin
vefatından sonra yine örfe ve yörenin âdetane ve imkânlarına göre, ilân
yaparlar. İhmal ettikleri takdirde hepsi birden günahkâr olur. Aynı zamanda
yitik onların yanında zayolursa ona zanıın olurlar. Ama ilân yapar, ve
gerektiği gibi korurlar, buna rağmen zayolursa, bir şey gerekmez.
Gayr-i Müslim
vatandaşlara ait bulunan mallar Beytü'1-Mal = Devlet hazinesine teslim edilir.
Sahibi çıktığı takdirde aynen kendisine verilir. Zayolmuşsa, zayolduğu günün
rayicine göre bedeli ödenir.
Müslümanlara ait bir
yitik mal ise, sahibi belirtilen süre içinde çıkmadığı takdirde ya devlet
hazînesine bırakılır, ya da onu bulan kişi tarafından muhtaçlara tasadduk
edilir. Kendi ihtiyacı bulunduğu takdirde bir kısmını ayırabilir. Ama tamamını
tasadduk etmesi evlâdır.
Kâsânî'nin tesbitine
göre, Ebu Said bu konuda şöyle anlatmıştır ; «Efendim benimle akd-i kitabet
yapmıştı, yani belli bir meblağ getirdiğim takdirde beni hürriyetime
kavuşturacağını akde bağlamış ve aramızda gereken mukavele yazılmıştı. Derken
Hirre'de tesadüfen beşyüz dirhem buldum. Onu harcamadım, ilk iş olarak Halîfe
Ömer'e (R.A.) başvurup durumu arzettim. Bana, «Bu parayla bir iş gör ve
bulduğuna dair de gereken ilânı yapmayı ihmal etme» diye emretti. Ben de onun
emrine uyarak sözü edilen parayla alım-satımda bulundum ve elde ettiğim kârla
kitabet bedelini efendime ödiyerek hürriyetimi sağladım. Sonra gidip durumu
tekrar halîfeye arzettiğimde buyurdular ki : «İşini gördüğüne ve sahibi de
çıkmadığına göre, onu devlet hazinesine teslim et..»
Bu anlatılanlar,
devletin böyle yitik mallarla meşru olan bir müessesesi bulunmadığı haldedir.
Şayet böyle bir müessese varsa, yitiği bulan kimse isterse kendisi muhafaza ve
ilân eder, isterse o müesseseye götürüp teslim eder.
Sahibi tarafından
düşürülmüş ya da kaybedilmiş bir yitik canlı hayvan cinsinden ise, onu besleme
konusu ortaya çıkar. Bulan kimse' bu hallerde ilk iş olarak hâkime başvurup
durumu bildirir. Hâkim onu beslemeyi emrederse, bulan kimse kendi malından
harcayarak onu besler, sahibi ortaya çıkınca sarf ettiği meblâğı ondan alır.
Hakime başvurmadan besleyip masraf yaparsa, sahibinden böyle bir hak talebinde
bulunamaz.
Yitiğe sarfedilen emek
için bir ücret taleb edilmez. Ancak mal sahibi harcanan emeği dikkate alarak
malı koruyanı memnun, ederse sevap kazanır. Yani iyiliğe karşı iyilikte
bulunmak mü'minin şiarıdır.
Yitiği bulan kimse -mal
canlı bir hayvan olduğu takdirde- ona sahibi bulununcaya kadar hakimin emriyle
harcamada bulunur ve sahibi ortaya çıkıncaya kadar sarfedilen meblâğ yitiğin
bedelini kapsayacak seviyeye gelirse, mal sahibi muhayyerdir : Dilerse nafakayı
ödeyip malını alır, dilerse o malı bulan kimseve sarfettiği nafaka karşılığı
olarak bırakır.
Malını kaybeden kimse
onu bulup getirene bir ücret va'dederse o takdirde bulan kimse va'dedilen ücreti
almakta serbesttir. Böyle bir va'd belli bir şahsa yapıldığı halde başkası bulup
getirirse o ücrete müstaMk olmaz. Mal sahibi muhayyerdir : Dilerse va'dettiği
ücreti verir, dilerse vermez. Çünkü onunla bu hususta hiçbir anlasma-ve
va'detleşmesi yoktur.
Ancak denizde veya bir
İrmakta parçalanan bir mavna veya bir gemideki eşyayı kurtaranlara bir ücret
vermek gerekir. îmam Şafiî'ye göre, onlara bir ücret verilmez.
Yitiğin sahibi olduğunu
iddia ederek ortaya çıkan kimseden bu hususta beyyine = şahit veya yazılı belge
istenir. Beyyine gösterebilirse, malı kendisine şahit huzurunda teslim edilir.
Beyyine göstere-nıezse, malın vasıfları sorulur, bütün vasıflan sayacak olsa
bile malı bulan kimse muhayyerdir : Dilerse malı ona teslim eder, dilerse
etmez. Çünkü sadece yitik malın vasıflarını bilmek yeterli delil sayılmaz. Bir
yerden onun vasıflarını duyma ihtimali her zaman mümkündür. Verecek olursa,
ondan bir kefîl istemesi gerekir. Kefil getiremediği takdirde malı muhafazaya
devam eder.
Sadece verilen
vasıfları yeterli bulup yitiği ortaya çıkan ve sahibi bulunduğunu iddia eden
kimseye teslim ettikten sonra bir başka kişi beyyineyle ortaya çıkıp yitiğin
kendisine ait olduğunu isbat ederse, o takdirde ilk verilen adama rücu' edilir.
Mal duruyorsa aynen alınıp teslim edilir, zayedilmişse bedeli takdir edilip
sahibine verilir.
Hakim'in izniyle
satılan yitik malın sahibi bir süre sonra ortaya çıkarsa, sadece satıştan elde
edilen meblâğı alabilir, malın aynını ta-leb edemez. Çünkü hâkimin krariyle bu
gerçekleşmiştir.
Yitiği bulan kimse
usûlüne göre ilân yapar ve belli süresini doldurduktan sonra onu fakir ve
muhtaçlara tasadduk ederse, sünnete uygun olanı yapmış sayılır. Ancak
tasadduktan sonra o malın sahibi çıkar da beyyine göstermek suretiyle kendisine
ait olduğunu isbat ederse, mal sahibi bu durumda muhayyerdir : Dilerse yapılan
tasad-duku aynen, kabul eder, sevabına nail olur; dilerse malını geri ister.
Fakirlerin elinde duruyorsa alınıp iade edilir. Harcanmışsa, onu bulan kişiye
rücu' edilir.
Yitiği bulan kimsenin
herhalde ergen, hür ve Müslüman olması şart değildir. Çünkü bunlar da kaybolmuş
bir mala rastlıyabilir ve zayolmaktan kurtarabilir. Ancak çocuğun bulduğu malı
onun velisi ilân eder ve onu korumaya çalışır. Yitik mallar hakındaki hükümler
bunların bulduğu mallar hakkında da aynen câridir.
Açıktan günah
işliyenlerin ve bir de gayr-i müslimlerin ilânları muteber sayılmamıştır. Âdil
bir kişi bu ilân konusunu onlar adına idare eder.
Ehlileştirilen
hayvanlar yitik mallar kapsamına girer. Yani ehli hayvanlardan birini sahipsiz
bir vaziyyette bulan kimse, onu alıp sahibi çıkıncaya kadar koruyabilir ve
yukarıda geçen hükümler aynen o havan hakkında da geçerlidir.