ELMALI
TEFSIRINDE
Tesettür
وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ اَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ
فُرُوجَهُنَّ
وَلاَ يُبْدِينَ
زِينَتَهُنَّ اِلاَّ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى
جُيُوبِهِنَّ وَلاَ يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ اِلاَّ لِبُعُولَتِهِنَّ اَوْ
اَبَائِهِنَّ اَوْ اَبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اَبْنَائِهِنَّ اَوْ اَبْنَاءِ
بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَنِى اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَنِى
اَخَوَاتِهِنَّ اَوْ نِسَائِهِنَّ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّ اَوِ
التَّابِعِينَ غَيْرِ اُولِى اْلاِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ اَوِ الطِّفْلِ
الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ وَلاَ يَضْرِبْنَ
بِاَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا اِلَى
اللهِ جَمِيعًا اَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
"Mümin
kadınlara da söyle:
Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini
esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir
etmesinler. Baş örtülerini,
yakalarının üzerine
(kadar)
örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi
oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin
oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar),
ellerinin altında bulunan (köleleri), erkeklerden, kadına ihtiyacı
kalmamış (cinsî güçten düşmüş) hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli
kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına
zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın
diye, ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe
ediniz ki, kurtuluşa eresiniz."
(Nur Suresi 31)
Müslümanlar, şimdi de kadınlar hakkındaki şu emre dikkat etsinler.
Müminelere de, yani mümin kadınlara da söyle: Gözlerini indirsinler, helal
olmayan erkeklere bakmaktan sakınsınlar, zira bakmak, zinanın postacısıdır,
derler. Ve avret yerlerini korusunlar, tamamiyle örtüp, zinadan korunsunlar. Ve
zinetlerini teşhir etmesinler.
Kadının zineti denince örfte, taç küpe, gerdanlık, bilezik ve benzeri
takılar, sürme, kına ve benzerleri ve elbise süsleri gibi şeyler akla
geliverir.
A'râf Sûresi'nde:
يَابَنِى اَدَمَ
خُذُوا زِينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلاَ تُسْرِفُوا
اِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ
zinetin
elbise demek olduğu da geçmişti.
O halde bu zinetleri
açmak bile yasaklanmış olunca, bunların mahalli olan vücudu açmak öncelikle
yasaklanmış olur. Yani vücudlarını açmak şöyle dursun, üzerlerindeki
zinetleri bile açmasınlar.
Bununla birlikte
bir kısım âlimler, burada zinetten maksadın, zinetin takıldığı, kullanıldığı yer
olduğu fikrini kabul etmişlerdir ki, yüz, sürme ve allık yeri; baş, taç yeri;
saç, örgü ve büklüm yeri; kulaklar, küpe yeri; boyun ve göğüs, gerdanlık yeri;
el, yüzük ve kına yeri; bilekler, bilezik yeri; pazular, pazubent yeri;
baldırlar; halhal yeri; ayaklar da, eller gibi kına yeridir. Bunlardan başka
vücudun kısımları da aslında açılmaz. Bu âlimlerden bazıları muzaafın hazfi
veya zikr-i hâl, irade-i mahal ile "ziynet yeri" takdirinde bir mecaz
gözetmiştir. Buna delil olarak da, kadının vücudundan ayrı olduğu zaman o
zinetlere normal olarak bakmak ve alıp satmak ittifakla caiz ve mübah olduğunu
ifade ve kabul etmişlerdir.
Bazıları da yine
bu delil ile, kadının asıl zineti, vücudunun güzel yaratılışı, zinet yapmaktan
gaye de vücudun süslenmesi olduğunu kabul ederek bu zinetten maksadın, yalnız
vücut olduğunu kabul etmişler ve kadınların birçoğu yapmacık zinetten uzak
bulunmakla zaten zinetli oldukları halde yaratılış zinetinin zaten hepsinde
bulunması ve her kadın bedeninin özünde bir zinet olması hükmün genelliği
hakkını yerine getirme noktasından bu tahsisin bir destekleyicisi olduğunu
söylemişler ve buna göre şu mânâyı vermişlerdir: Kadınlar yaratılıştan zinetleri
demek olan vücudlarının hiçbir tarafını açmasınlar.
Doğrusu,
doğal olan güzelliklere, zinet denilmekten çok "cemal" denilmesi daha yaygın ve
zinet tabiri yapma şeylerle süslenen takılarda meşhur ise de
زُيِّنَ
لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَآءِ وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ
الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ
وَاْلاَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذَلِكَ مَتَاعُ الْحَيَوةِ الدُّنْيَا وَاللهُ عِنْدَهُ
حُسْنُ الْمَاَبِ
"Kadınlardan,
oğullardan, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşten... aşırı sevgi ile
bağlanılan bu gibi şeyler insanlar için bezenip süslendi" (Âl-i İmrân, 3/14)
âyetinin delaletiyle zinet kavramının yaratılıştan olana da sonradan yapmaya da
şâmil olduğunda şüpheye yer yoktur. Zinet ve güzelliğin hakkı da meydana
çıkarılmasını kendi sahiplerine tahsis edip başkalarından gizlenmektir.
Ancak görünen kısımları müstesna, O zinetlerden dışa gelen örtülse bile
görünmesi doğal olanı, bu hükümden müstesna ve başka bir hükme tabidir ki,
bunlar örtünün dış tarafıyla el ve yüz zinetleridir. Çünkü örtünün kendisi de
kadının bir zinetidir. Tabiîdir ki, bunun dışı görünecektir. El ve yüzün de,
namazda görünmesi adettir. Ebu Davud'un Müsned'inde rivayet edildiği üzere,
Peygamber (s.a.v) Hz. Esma'ya:
"Ya
Esma, kadın bülûğa erince ondan görülebilecek olan ancak şudur." buyurmuş ve
kendi mübarek yüzüne ve avuç içlerine işaret etmişlerdir. İş yaparken, gerekli
eşyayı tutarken ve hatta örteceğini örterken bile elin açılması gerekli olduğu
gibi, zarurî olan bakma ve nefes alma sebebiyle yüzün diğerleri gibi
örtülmesinde zorluk vardır. Bir de şahitlikte, mahkemede, bir de nikahta yüzün
açılmasına ihtiyaç vardır. Bundan dolayı zaruretler kendi miktarınca takdir
olunmak üzere bunların açılmasında sakınca yoktur. Fakat bunlardan geriye
kalanlarının açılması, görülmesi, bakılması haramdır ve nâmahremden örtülmesi
gerektir.
Buyuruluyor ki ve baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar, başlarını,
saçlarını, kulaklarını, boyunlarını, gerdanlarını, göğüslerini açık tutmayıp bu
şekilde sımsıkı örtünsünler ve o halde bu emri yerine getirebilecek baş örtüsü
kullansınlar.
Tefsircilerin nakline göre cahiliye kadınları da hiç baş örtüsü kullanmaz
değillerdi. Fakat yalnız enselerine bağlar veya arkalarına bırakırlar, yakaları
önden açılır, gerdanları ve gerdanlıkları açığa çıkardı, zinetleri görünürdü.
Demek ki, son zamanlarda asrîlik sayılan açık saçıklık böyle eski bir cahiliye
âdeti idi. İslâm böyle açıklığı yasaklayıp baş örtülerinin yakalar üzerine
örtülmesini emir ile tesettürü farz kılmıştır.
Görülüyor ki,
Bu emirde
tesettürün yalnız vacib oluşu değil, özel bir şekli de gösterilmiştir ki, kadın
edeb ve temizliğinin en güzel ifadesi budur.
Bu emir ev içinde veya dışında diye kayıtlanmamıştır. Bu bakımdan mutlaktır.
Ancak görünen
istisna edildiği gibi, gizlenen zinetlere bakmanın helal olanları da istisna ile
bu tesettürün, yani örtünmenin vacib oluşunun, nâmahreme karşı olduğunu anlatmak
için bu vücubun kuvvetini ve önemini göstermek üzere bir daha tekid ile
buyurulmuştur ki, öyle örtsünler ve zinetlerini açmasınlar, açık bırakmasınlar
ancak kocalarına veya kendi atalarına, yani babalarına, dedelerine ki amca ile
dayı da nikah düşmeyeceğinden bunlara dahildir veya kocalarının atalarına veya
kendi oğullarına veya kocalarının oğullarına veya kendi erkek kardeşlerine veya
erkek kardeşlerinin oğullarına veya kız kardeşlerinin oğullarına veya kendi
kadınlarına; müminlerin kadınları, yani müslüman kadınlar veya hizmet veya
sohbetlerinde özel yeri bulunan kadınlardır.
Demek ki, özelliğini bilip tanımadıkları yabancı kadınlara da açılmaları caiz
olmayacaktır. Önceki müfessirlerin çoğunluğu demişlerdir ki; müminlerin kendi
kadınları demek, kendi dinlerinde olan müslüman kadınlar demektir. Bundan dolayı
müslüman kadınları müslüman olmayan kadınlara açılmamalıdırlar. Fakat bazıları
da bunu istihsane hamlederek müminlerin kadınları, hizmet veya sohbetlerinde
bulunan gerek müslüman, gerek müslüman olmayan kadın cinsi demek olduğunu
söylemiştir ki, Fahreddin Râzî buna "mezhep budur" demiştir. Önceki daha
ihtiyatlı, bu ise daha uygundur.
Veya ellerinin altında malik oldukları cariyelerine veya erkeklerden ırbe sahibi
olmayan hizmetçilere, yani kadına ihtiyaç duymaz olmuş, şehveti kalmamış
salihlerden ihtiyarlar veya bunaklar veya kadın işini bilmez, yalnız
yemeklerinin fazlasından yemek için şunun bunun arkasına takılır miskinler
güruhu veyahut erkekliği yok, yaratılıştan iktidarsız uşaklar; bunda hadım
edilmiş ve mecbûbün, yani erkeklik uzvu kesilmiş olanların da dahil olacağını
zannedenler olmuş ise de, Keşşâf Tefsiri'nde ve Ebu Hayyan'da zikredildiği üzere
İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretlerine göre bunları istihdam etmek, tutmak, alıp
satmak helal olmaz. Bunları tutmak selefin hiçbirinden rivayet edilmiş değildir.
Çünkü bunda hadım etme gibi bir kötülüğe düşmeye teşvik vardır. Halbuki hadım
etmek haramdır.
Veya henüz
kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan
başkasına.
Buraya kadar zikredilen on iki istisnaya da bir dereceye kadar zinetlerini
açabilirler.
BİRİNCİSİ:
Kocalar için vücutlarının tamamına bakmak helaldir. Çünkü zinetten kasıt
onlardır.
İKİNCİSİ:
Zikredilen mahremlerine bilinen zinet yerlerinden yüz, el ve ayaklarla, iş ve
hizmet anında açılan başını, saçını, kulaklarını, boynunu, kollarını ve
inciklerini açabilir. Onların da bunlara bakmaları helaldir. çünkü
yakınlıklarından dolayı birarada bulunmaları gerekir. Ve fitne düşünülemez.
Fakat karnını ve sırtını göstermek caiz değil, arsızlıktır.
ÜÇÜNCÜSÜ: Erkeğin
erkeğe karşı olduğu gibi kadının kadına karşı avreti de göbekten dize kadardır.
Geri kalan kısmına bakması caizdir.
DÖRDÜNCÜSÜ:
Erkeklerden kadına ihtiyacı kalmamış, cinsi güçten düşmüş hizmetkârların,
etkilenmemek ve fitne düşünülmemek itibariyle bakmaları, mahrem olanların
bakmasına benzer.
BEŞİNCİSİ:
Çocuklar mükellef değildir. Ancak anlayış ve idraklerine göre edeb ve terbiye
öğretilmesi gerekir.
ALTINCISI: Bu
örtünme emri, esir cariyeler hakkında değil, hür olan müslüman hanımlar
hakkındadır.
İşte böyle hür kadınların, bu istisna edilmiş kimselerden başkasına zinetlerini
göstermemeleri, kendi iffet ve korunmaları ve güzel geçimleri noktasından gayet
önemli olduğu gibi, yabancı erkekleri etkilememek, günaha sokmamak, edeb ve
iffet telkin etmek noktasından da çok önemli olduğundan, özellikle bu noktayı da
düşündürmek ve tesettür emrinin kuvvet ve şumülünü bir daha hatırlatmak üzere,
yürüyüş tavırlarının bile düzeltilmesi için buyuruluyor ki: gizlemekte oldukları
zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar, yani baştan ayağa
örtündükten sonra yürürken de edeb ve vakar ile yürüsünler. Örtüp gizledikleri
sunî veya doğal ziynetler bilinsin diye, bacak oynatıp ayak çalmasınlar, çapkın
yürüyüşle dikkat nazarları çekmesinler; çünkü erkekleri tahrik eder, şüphe
uyandırır. Fakat unutulmaması gerekir ki, kadının bu konuda başarısı daha önce
erkeklerin iffeti ve görevlerine dikkati ve toplumda olanların gayreti ve özeni
ile mütenasip, bunlar da Allah'ın yardımı ile ayakta durabilir. Onun için bu
noktada Resulullah (s.a.v) den bütün müslümanlara hitap ve erkekleri zikredip
kadınları da içine alacak bir şekilde
buyuruluyor ki:
Ve ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz. Demek
ki bozuk bir toplulukta kurtuluş ümid olunmaz, toplumun bozukluğu da
kadınlardan önce erkeklerin kusur ve hatalarındandır. Bundan dolayı başta
erkekler olmak üzere erkek dişi bütün müminler imana yaramayan ve cahiliyyet
izleri olan kusur ve hatalarından tevbe ile Allah'a dönüp Allah'ın yardımına
sığınıp emirlerine özen ve dikkat göstermelidirler ki, topluca kurtuluşa
erebilsinler. O halde herkesin kurtuluşu bakımından iş sahipleri ve ilgili
şahıslar şu emirlere de özen göstermelidir
|