Tesettür ve İhtilat
Günlük hayatımızda, kızlarımızın başörtüleriyle okuyamadıkları, hanımların
başörtüleriyle çalışamadıkları mevzusu ağırlıklı olarak gündeme gelmekte,
erkeklerle aynı iş yerlerinde çalışmaları, yine onlarla beraber oturup
kalkmaları, “Hacı kardeş, Hacı baba, Ağabeyciğim!” gibi hitaplarla senli-benli
konuşmaları önemsenmemekte, hatta:
“-O benim âhiret kardeşim, kardeş değil miyiz, bunda ne var?” düşüncesiyle
normal bile görülmekte, tesettür de sadece başörtüsünden ibâret
zannedilmektedir.
Bazı hassas âilelerde ya hanım, ya kocası bu senli-benli konuşmaları ve
kadın-erkek karışık oturmaları hazmedememekte, âile içinde tartışmalara, hatta
ayrılmalara varan durumlar ortaya çıkmaktadır. Biz bulabildiğimiz ve dipnotlarda
belirttiğimiz kaynaklardan istifâde ederek dikkatleri bu mevzûya çekmeye
çalışacağız.
Tesettür nedir?
Sözlükte; örtünmek, gizlenmek, bir şeyin arkasında saklanmak anlamlarına gelir.
Bir fıkıh terimi olarak tesettür erkek veya kadının şer'an örtülmesi gereken
yerlerini örtmesidir. Bir kimsenin örtmesi gereken ve başkasının bakması haram
olan yerlerine “avret yeri” denir.
Sağlam görüşe göre, bir kimse tek başına olduğu zaman da örtünmelidir. ( Prof.
Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Âile İlmihâli, sh: 49-50) Nitekim “Kimsenin
bulunmadığı yerde avret mahallini örtmek gerekir mi?” sorusuna cevap:
“Avret mahallini örtmek, hem Hakk'ın, hem de halkın hakkı bulunan bir hususdur.
Bu itibarla kendisinden başka kimsenin bulunmadığı bir yerde dahî avret
mahallinin örtülmesi, sahih olan kavle göre vâcibtir. Peygamber Efendimiz -sallallâhu
aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şerîflerinde:
“Avret mahallimi, içimdeki elbisemden gizlemek mümkün olsa elbette ondan bile
gizlerdim!..” buyurmuşlardır. Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:
“-İnsan avret mahallini açınca yanındaki melekler utancından yüzlerini
çevirirler.” buyurmaktadır. ( Üç Bin Seçme Fetvâ, Akid Gazetesi Neşriyâtı, c.2,
sh: 116)
“Tesettür, mahlûkât arasında yalnız insana ait bir keyfiyettir. İnsan, Allâh -celle
celâluhû-'nun lütfettiği insanlık haysiyet, vakar, hayâ ve ciddiyetini
koruyabilmek için örtünmeye mecburdur. Aksi hâlde bu vasıfları zâyî etmiş olur.
Kendisinin dûnundaki (aşağısındaki) mahlûkların seviyesine düşer. Toplumda,
hayânın kaybolması, kıyamet alâmetlerinin belli başlılarındandır. Hadîs-i
şerîfte “Haya imandandır!” (Buhârî, Îman, 3) buyrulur. Hazret-i Âdem ile
Hazret-i Havva vâlidemiz, cennette başka insanlar olmadığı hâlde birbirlerinden
ve diğer mahlûkâttan hayâ ettiler, telaş içinde orada mevcut olan yapraklarla
örtünmeye çalıştılar. ( el-A'râf, 22) Bu da gösteriyor ki, maddî olan örtünme ve
onun mânevî bağlantısı olan edeb ve hayâ, insanoğlunun en mümtaz vasıflarından
biridir. ( Osman Nûri Topbaş, Nebîler Silsilesi 1, sh: 116)
Âyet-i kerîmede kadınların örtünmesi konusunda şöyle buyurulur:
“Mü'min kadınlara da söyle; gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını
korusunlar. Zînet yerlerini açmasınlar, bunlardan kendiliğinden görünen kısmı
müstesnadır. Başörtülerini yakalarının üstüne koysunlar, zînet yerlerini, kendi
kocalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından,
kendi erkek kardeşlerinden, kendi kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin
oğullarından, kendi kadınlarından, kölelerinden, erkeklik duygusu kalmayan
hizmetçilerden veya henüz kadınların gizli yerlerine muttalî olmayan çocuklardan
başkasına göstermesinler. Gizlemekte oldukları zînetleri bilinsin diye
ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü'minler! Hepiniz Allah'a tevbe edin. Böylece
korktuğunuzdan emin, umduğunuza nîil olursunuz.” (en-Nûr , 31)
Bir başka âyet-i kerîmede:
“Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış örtülerini
üstlerine giymelerini söyle. Bu onların tanınıp kendilerine sarkıntılık
edilmemesi için daha uygundur. Allah çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir.” (el-Ahzâb,
59)
Bu âyet-i kerîmeler ve diğer islâmî prensipler göz önünde bulundurulduğunda
kadının elbisesinde şu özellikler aranmaktadır:
1- Bütün bedeni örten bir elbise olmalıdır.
2- İnce ve şeffaf olmamalıdır.
3- Dar olup vücut hatlarını belli etmemelidir.
4- Erkek elbisesine benzememelidir.
5- Elbise süslü olmamalıdır.
6- Gayr-i müslimlerin elbiselerine benzememelidir. ( Dr. Faruk Beşer, Hanımlara
Özel İlmihal, sh. 253-254)
Elbise konusunda Hazret-i Âişe vâlidemizden gelen şu ikaz çok dikkat çekicidir:
“Temimoğulları kabilesinden birtakım kadınlar Hazret-i Âişe'yi ziyârete
gelmişti. Üstlerinde ince giysiler vardı. Hazret-i Âişe kendilerine şöyle dedi:
“-Eğer siz mü'minler iseniz, bunlar inanmış hanımların giysileri değildir. Eğer
mü'min değilseniz o zaman durum değişir!..”
Yine Hazret-i Âişe'nin huzuruna ince başörtülü bir gelin getirilmişti. O şöyle
dedi:
“-Nûr sûresine inanan bir kadın bunu örtünmez!..”
Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- «giyimi ve hareketleriyle erkeğe
benzemeye çalışan kadına ve kadına benzemeye çalışan erkeğe» lânet etmiştir.
Tesettürün Farz Kılınmasının Hikmetleri:
l - Fitne kapısını kapamak.
• Nesebi zâyi olmaktan muhâfaza etmek.
• Zevceyi (kadını), zevcine (kocasına) rapt ile kötü niyetli insanların
saldırılarından kurtarmak.
• Âile müessesesine intizam vermek
• Evlâdın terbiyesine ve dünyanın huzur içinde îmârına çalışmaktır.
Tesettürün bu hikmetlerinin yanında, sağlık açısından da faydaları vardır.
Nitekim Alternatif Tıp ve Şifa Sofrası adındaki eserde şu satırlar bu açıdan
dikkat çekicidir:
“…«Mini etek» adlı bir moda akımı vardı. Kadınlar büyük rağbet gösterdiler. (…)
Fakat kadınlar ve genç kızlar, bu hâlin onların sıhhatlerini ve rûhî güçlerini
alıp götürdüğünü farketmediler. Bu elbiseleri, soğukta ve rüzgârda da giydiler.
Bu elbiselerin onların üreme organlarını tahrip ettiğini düşünmediler.
Genç bir kadın tanırdım . (..) Bilhassa soğuk kış günleri bu elbiselerle
dolaşırdı. Birkaç defa kendisini uyardım. Sıhhatine yazık ettiğini söyledim.
Bana verdiği cevap da aynen şunları söyledi:
“-Ben gencim, soğuk bana vız gelir!”
Bir müddet sonra genç kadının hastaneye kaldırıldığını duydum. Rahim iltihabına
yakalanmış, rahimde (kist) oluşmuş ve rahmin tamamen alınması gerekmişti.
Yapılan ameliyatla rahim alındı, fakat bu durumun ilerde daha tehlikeli
hastalıklara sebep olacağını biliyordum. İki sene sonra kadın tekrar hastaneye
kaldırıldı. Teşhis kanserdi. Birkaç ay sonra genç kadın öldü. Yirmi yedi yaşında
idi.”
Yazının devamında sağlık açısından nasıl giyinmek gerektiği de anlatılıyor.
Ancak tesettürde; yukarıda geçen hikmet ve faydalar dışında asıl gâye, Allah -celle
celâlühu-'nun emrini yerine getirmek ve rızâsını kazanmak olmalıdır.
Şekil olarak tesettür yeterli midir?
“...İslâm'da tesettür, yani kadının örtünmesi şarttır. Fakat onun şeklen mestûre
(örtülü) olduğu gibi rûhen de mestûre olması lâzımdır. Eğer dış kalıp
tesettürlü, fakat ruh çıplak yani gafil ve hoyrat ise, şartların zorladığı veya
nefsin fırsat bulduğu anda o tesettür biter. Ayrıca kadının örtüsünün altında
kadınlık misyonunu kaybetmemesi lâzımdır. Çünkü kadına evin tanzimi ve zürriyet
emânet edilmiştir. Onun için her hususta kalbî hayat çok önemlidir. Tabiî ki,
şeklin de kalbî hayatla beraber olması gerekir.
Bir insan, Allah'ın koyduğu tesettür hudutlarının dışına çıkamaz; fakat sırf
tesettür de her şey değildir. İlâhî emirlerin yalnız bir bölümüdür.” ( Osman
Nuri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, sh: 56)
Nâmahreme Bakış
İslam dîni, mahrem olmayan kadınlara bakmayı yasaklamıştır. Zevcesi veya mahremi
olmayan (nâmahrem) kadınlara bilerek bakmak câiz değildir. Kur'ân-ı Kerim'de:
“Mü'min erkeklere söyle gözlerini sakınsınlar ve ırzlarını muhafaza etsinler.”
(en-Nûr, 30) ve yine:
“Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını muhafaza
etsinler.” (en-Nûr, 31) buyurulmaktadır.
Ancak bir kadın göze rastgele ilişse tekrar bakmamak şartıyla günah sayılmaz,
çünkü bu irâdenin dışında olur. Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-,
Hazret-i Ali -kerremallâhu vecheh-'e:
“-Ya Ali, bir kadın gözüne ilişti mi ikinci defa bakma, birincisi için sana
vebal yoktur. Fakat ikincisinin vebâli vardır.” buyurmuştur. (Müslim)
Yine Hazret-i Peygamber:
“-Bilerek namahreme bakmak gözün zinâsıdır.” buyurmuştur. (Buhârî, Müslim;
ayrıca bkz: Halil Gönenç, Günümüz Meselelerine Fetvalar, c.2, sh. 159 )
Peygamber Efendimizin kızı Fâtıma -radıyallâhu anhâ- buyurdu ki:
“-Kadınlar için ne daha iyidir? (En hayırlısı nedir?)”
Peygamber Efendimiz de:
“-Hiçbir erkeğin onları görmemesi.” diye cevap verdi.( İmam-ı Gazali, a.g.e., sh:
197)
İhtilât (Kadın-Erkek Birlikte Durmak)
Tesettürü yaralayan, zedeleyen davranışların en zararlılarından birisi de
kadın-erkek ihtilâtıdır, yani karışık olarak aynı yerde bulunmalarıdır.
İmam-ı Gazâlî hazretleri diyor ki:
“Birçok kadınlar için büyük zararlar, erkeklerin arasında bulunmalarından doğar.
Fitne korkusu olan her yerde kadının gözünü korumak lâzımdır. Nitekim Peygamber
Efendimiz (s.a.v) ' in evine bir kör adam geldi. Hazret-i Âişe ve diğer
hanımları oturuyorlardı, kalkmadılar ve gelen kimse için:
“-Kördür, bizi görmez!..” dediler. Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve
sellem- buyurdu:
“-Onun gözleri görmüyorsa, sizinkiler de mi görmüyor?” (İmâm-ı Gazâlî, a.g.e.,
sh: 197)
İhtilâtın sebeplerinden birisi de iş yerlerindeki durumdur. Maalesef
“...Çağımızda kadınlarla erkekler arasında sun'î bir eşitlik yarışı
başlatılmıştır. Yaratılıştaki husûsiyetlere zıt olan bu yarış, hanımlık ve
annelik meziyetlerini za'fa uğratmakta ve âileyi yaralamaktadır. Hanımların ev
tanzimi ve salih bir nesil yetiştirmek yolunda, evlâdlarının ahlâkî yapıları ile
meşgul olmaları yerine, hanımlıklarına, müstesnâ fıtratlarına zıd işlere
yönlendirilmeleri, mantık, iz'ân ve îmana sığmaz. Çünkü âiledeki huzur ve
saadet, kadındaki ve erkekteki istîdatların yerli yerince kullanılması ve
korunmasıyla elde edilebilir. ( Osman Nûri Topbaş, Muhabbetteki Sır, sh: 249)
Yazımızı Mûsâ Topbaş -kuddîse sirruh- hazretlerinin kadın erkek karışık oturmak
mevzûundaki şu sözleri ile bitiriyoruz.
“...Bazı âile reislerinin nazarları insanlara karşı olduğu için daima onlardan
iltifat beklerler. Meselâ «Komşumuz çok nazik ve kibardır. Bize karşı da
saygılıdırlar, o bize âilesi ile beraber geldiğinde ayrı olarak oturursak onu
üzmüş oluruz. Hep beraber oturursak bir sakınca yoktur.» kanaatini yürütürler.
Böylece ahmakça hareketle, Cenâb-ı Hakk'ın rızâsını, kulun rızâsına tercih
ederler. Böyle şâibeli kulluk yolunda olanların, tesettürleri, namazları ve
diğer ibâdetleri olsa da semere alamazlar. Çünkü yarım insandırlar. Yüz tane
yarım insanı toplasanız bir insan etmez. Çünkü her hareketleri istikrarsızlık
içindedir. Bugün “ak” dediklerine yarın “kara” diyebilirler, çünkü îman-ı hakîkî
kalplerine tam olarak yerleşmemiştir.
Bunların yapacakları; hatalarını bilip, nâdim olmak, istiğfar etmek ve
sâlihlerin, sâdıkların peşini bırakmamak ve onların nasihatlerinden istifâde
etmek olmalıdır.” (Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri 5, sh: 45-46)
Tuba Öztürk Şebnem Kadın ve Aile Dergisi
|