F
faal: çalışkan, işleyen.
faalâne:
çalışkanca.
faaliyet: çalışkanlık, çalışma.
Faalünlimâyürîd:
her istediğini yapabilen Allah.
fâcia: acıklı olay.
fâcir:
günah işleyen.
fâcire: günahkâr kadın.
fâdıl: üstün
nitelikli.
fahâmet: anlayışlılık.
fâhim:
anlayışlı.
fâhir: övünen, iftihar eden.
fâhiş: ahlâksız,
aşırı.
fâhişe: büyük günahlar işleyen iffetsiz
kadın.
fâhişehâne: genelev.
fahl: ileri gelen,
üstün.
fahm: kömür, karbon.
fahr: övünme, iftihar
etme.
fahrî: karşılıksız, parasız.
Fahriâlem: âlemin
kendisiyle övündüğü Peygamberimiz.
Fahrikâinat: kâinatın övüncü olan
Peygamberimiz.
fahriye: övünme.
fahrüddeverân: devirlerin
övüncü.
fahşâ: büyük günahlar.
fahûr: çok
övünen.
fâide: fayda, yarar.
fâik:
üstün.
fâikiyet: üstünlük.
fâil: iş yapan,
özne.
fâiz: paranın haram olan kârı.
fakat:
ama.
fâkat: yokluk, bulunmama.
fakd:
bulunmayış.
fakdülahbâb: sevilenlerin bulunmaması.
fâkih:
islâm hukukunu bilen.
fâkihe: yaş meyve, yemiş.
fakîr:
muhtaç, yoksul.
fakîrâne: fakirce.
fakîrülhâl: fakir
hâlde.
fakr: yoksulluk, muhtaçlık.
fakrıhâl: fakir
hâllilik.
fakrımutlak: tam ve sınırsız fakirlik.
fakrpîşe:
fakirlik yolunda.
fakruzarûret: fakirlik ve
yoksulluk.
faktör: bir sonucu oluşturan unsurlardan her
birisi.
fakülte: meleke, üniversitenin bölümlerinden her
biri.
fâl: fal, belirti, uğur.
Fâlık: büyümesi için tohumu
çatlatan Allah.
fâlihayr: iyilik belirtisi.
familya: aile,
soy.
fanatik: aşırı taraftar.
fânî: geçici,
ölümlü.
fâniyât: faniler, gelip geçiciler.
fantâziye:
yalandan gösteriş, boş debdebe.
fantezi: hayâl ürünü, aşırı
süs.
fanus: süslü fener.
Farâbî: Aristonun tesirinde kalan
bir filozof.
Faraklit: Peygamberimizin incildeki
ismi.
Fârân: Mekke dağlarının incildeki adı.
faraş: süprüntü
toplama aleti.
farazâ: diyelim ki.
farazî: farzedilen,
varsayılan.
faraziye: ispat edilmemiş düşünce,
varsayım.
farfara: gürültücü, övüngen.
fâriğ: devreden,
geçiren, çekilen.
fârika: ayırıcı özellik.
Fâris:
iranlı.
Fârisî: iran dili, iranla ilgili.
farîza: kaçınılmaz
ödev, boyun borcu.
fark: ayrılık, başkalık.
farmason: mason,
islâm düşmanı.
Fars: iranlı.
fart:
aşarılık.
Fârûk: "hak ile batılı ayıran" mânâsında Hazreti Ömerin
lâkabı.
farz: her müslümanın şahsen yapmakla yükümlü bulunduğu ilâhî
emir.
farzetme: sayma, tutma.
farzıayn: her müminin mutlaka
yapması gereken vazife.
farzıkifâye: bazı müminlerin yapmasıyla
sorumluluktan kurtulunan vazife.
farzımuhâl: imkânsızı bir an mümkün
sayma.
farziyet: farz oluş.
fâsık:
günahkâr.
fâsıkımütecâhir: açıkça günah işlemekten
utanmayan.
fâsıl: ayıran, bölen.
fasıl: mevsim,
bölüm.
fâsıla: ara, durak.
fâsılasız:
aralıksız.
fâsid: bozuk, yanlış.
fasîh: düzgün ve güzel
konuşan.
fâsih: fesheden, bozan,
fasl: bölüm,
mevsim.
fâş: ortaya çıkmış.
faşist: ırka dayalı baskı
rejimine taraftar olan kimse.
Fâtır: benzeri bulunmayan eserleri
yaratan Allah.
fâtih: açan, fetheden.
fâtiha: başlangıç,
birinci sûre.
fâtihâne: fatihçe.
fâtinülasr: asrın en
akıllısı.
faysal: hakkı batıldan ayıran.
fayton: at ile
çekilen binek arabası.
fazâil: faziletler,
üstünlükler.
fâzıl: faziletli, üstün.
fazîlet: üstün
nitelik, meziyet.
fazîletfuruş: üstünlük
taslayan.
fazîletkâr: faziletli, üstün
nitelikli.
fazîletmeab: üstün nitelikleri
olan.
fazîletperver: üstün nitelikleri seven.
fazl:
üstünlük, lütuf.
fazlî: iyilik olsun diye.
febiha: ne
âlâ.
fecâat: acıklı durum.
fecere: günah
işleyenler.
fecet: acıklı hâl.
fecî: çok
acıklı.
fecir: havanın ağarma zamanı.
fecr: fecir,
tan.
fecrikâzib: yalancı fecir.
fecrisâdık: gerçek
fecir.
fedâ: değerli nesi varsa verme.
fedâî: feda eden,
kendini adayan.
fedâkâr: fedacı.
fedâkârâne:
fedakârca.
fehim: anlama.
fehm: anlayış.
fehmen:
anlama bakımından.
fehmetmek: anlamak.
fehva: mânâ,
kavram.
fekahet: fıkıh ilminde âlimlik, anlayışlılık.
fekk:
açma, ayırma.
felâh: tam kurtuluş.
felâhat:
tarımcılık.
felâket: büyük zararlar veren olay.
felâketzede:
felâkete uğramış.
felâsife: felsefeciler, felsefeler.
felç:
inme.
felek: gök, talih.
felekiyyât: gök
ilmi.
felekiyyûn: gök ilimcileri.
feletât: sürçmeler,
falsolar.
felillâhilhamd: Allaha hamdolsun.
fellâh: ekinci,
tarımcı.
fels: bakır para, pul.
felsefe: akıl yoluyla
"niçin" sorusuna cevap arayan ilim.
felsefî: felsefeyle
ilgili.
fem: ağız.
fen: maddî ilim, bilim,
hüner.
fenâ: yokluk, geçicilik, kötü.
fenâfilihvan:
kardeşlerin varlığında erime.
fenâfillâh: dünyayı kalben terkedip
tamamen Allaha yönelmek.
fenâfirresûl: kendi isteklerini terkedip
peygamberde fani olmak.
fenâfişşeyh: şeyhinde fani
olmak.
fennen: fence.
fennî: fenle ilgili.
fer:
ışık, parıltı, süs.
fer': ikinci derecede olan, kol,
dal.
ferâce: bütün vücudu kaplayan bir cins elbise.
ferâgat:
hakkı olanı bile istememe.
ferah: geniş, iç açıcı,
tasasız.
ferâiz: farzlar, yapılması mecburi olan dinî
emirler.
ferâset: anlayış.
ferc: yarık, dişi tenasül
uzvu.
ferd: fert, birey, tek, benzersiz.
ferdâ:
yarın.
ferdaniyet: teklik, birlik, benzersizlik.
ferdî:
şahsî.
ferdiferîd: benzeri görülmemiş, eşsiz.
ferdiyet:
birlik, teklik, eşsiz ve benzersiz oluş.
ferec: ferahlık, genişlik,
rahatlık.
ferh: yavru.
ferhan: sevinçli,
rahat.
ferî: ayrıntılarla ilgili.
ferîd: eşi ve benzeri
bulunmayan, yekta.
ferik: general.
ferikiyet:
generallik.
ferişte: melek.
feriyye:
ayrıntılar.
fermâ: buyurucu.
ferman: kesin emir, hüküm,
bildiri.
Ferraşin: Doğuda büyük bir ova.
fersah: beş
kilometrelik mesafe.
ferş: yer, döşeme.
feryâd: yüksek sesle
yardım isteme.
feryâdüfîzar: yüksek sesle yardım isteme ve
yalvarma.
ferzendâne: evlat gibi.
fesâd: fesat, bozukluk,
karışıklık.
fesâdât: fesatlar, bozukluklar,
karışıklıklar.
fesâhat: düzgün ve güzel söz söyleme.
fesh:
bozma, kaldırma.
fesl: ek yeri, hak söz.
fesübhanallah:
Allah bütün noksanlıklardan uzaktır.
feşân: "saçan" mânâsında son
ek.
fetânet: zihin açıklığı, çabuk kavrayış.
fetebârekallah:
Allah mübarek etsin.
fetevâ: fetvalar.
feth: açma,
fetih.
fetih: açma, ele geçirme.
fetişizm: bazı eşyaları
putlaştırıp aşırı düşkünlük gösterme.
fetk: ayırma,
yarma.
fetret: iki peygamber arasındaki bulanık
zaman.
Fettâh: her şeyi görülmedik biçimlerde açan
Allah.
Fettâhiyet: herşeyi uygun şekilde açma fiili.
fetvâ:
bir meseleyle ilgili dinî hüküm.
fevâid: faydalar.
fevâsıl:
fasıllar, bölümler.
fevâtih: başlangıçlar.
fevc: gurup,
topluluk.
feverân: fışkırma, hızla çıkma.
fevk:
üst.
fevkalâde: olağanüstü.
fevkalbeşer:
insanüstü.
fevkalhad: sınırın üstünde.
fevkalkanun: kanun
üstü.
fevkalkül: hepsinin üstü.
fevkalmêmul: umulanın
üstünde.
fevkalzaman: zaman üstü.
fevkaniyet:
üstünlük.
fevrî: hemen, düşünmeden.
fevt: yitme,
ölme.
fevzâ: kargaşa.
feya: ey!
feyaacaba: hayret
doğrusu!
feyalilaceb: hayret ifadesi.
feyezân: su
taşkını.
feyiz: bolluk, bereket, mânevî gıda.
feyizdâr:
feyizli.
feyizkâr: feyizli.
feyizyâb: feyiz alma, manen
istifade etme.
feylesof: filozof, felsefe ile uğraşan
kişi.
feylesofâne: filizofça.
feylûle: ikindiden akşama
kadar olan mekruh uyku.
feyyâz: çok feyiz veren.
feyz:
bolluk, bereket, mânevî gıda.
feza: artıran, çoğaltan.
fezâ:
uzay.
fezâil: faziletler, üstün nitelikler.
fezleke:
özet.
fıkdan: yokluk, bulunmama.
fıkıh: ince anlayış, islâm
hukuku.
fıkra: kısa yazı, küçük hikâye, nükteli
hikâyecik.
fırâk: fırkalar, partiler, bölükler.
fırfıra:
topaç.
fırka: parti, bölük.
fırtına: şiddetli rüzgâr,
korkutucu dalgalanma.
fısk: günah, haktan sapma.
fışkı:
pislik, hayvan gübresi.
fıtnat: yaradılıştan gelen iyi anlama
kabiliyeti.
fıtra: fitre, her zenginin vermesi gereken
sadaka.
fıtrat: yaradılış.
fıtraten:
yaradılıştan.
fıtrî: yaradılışla ilgili.
fî: içinde, içine,
hakkında, üzere, dair.
fidda: gümüş.
fidye: bir suçtan veya
esirlikten kurtuluş parası.
figan: çığlık, inilti.
figür:
şekil.
fîhinazarun: bir bakmak lâzım!
fihrist: içindekiler
listesi.
fihriste: kitabın konularını gösteren
liste.
fihristevârî: fihrist gibi.
fiil: iş, eylem,
yüklem.
fiilen: fiille, iş ile.
fiilî: fiille
ilgili.
fiiliyât: fiiller, işler.
fikir:
düşünce.
fikr: fikir, düşünce.
fikren:
fikirce.
fikret: düşünme.
fikretmek:
düşünmek.
fikrî: fikirle ilgili.
filasl: aslı
üzere.
filcümle: genellikle, bütünüyle.
filhakîka:
gerçekten.
fillah: Allah için.
filvaki: olduğu
gibi.
firâk: ayrılık.
firâr: kaçma.
firârî:
kaçak.
firâset: hızlı kavrayış.
firâş: döşek,
yaygı.
Firâvn: Firavun.
Firâvun: ilâhlık davası güden ünlü
bir ulu önder.
Firâvunâne: Firavun gibi.
Firâvuncuk: küçük
bir Firavun.
Firâvuniyet: Firavunluk.
Firâvunmeşreb:
Firavunun yolunda olan.
Firdevs: cennette bir
tabaka.
Firdevsî: cennet gibi.
firenk:
Batılı.
firenkmeşreb: Batılıların yolunda giden.
firkat:
ayrılık.
fisâl: ayrılmışlar.
fîsebîlillâh: sadece Allah
için.
fistan: hanım elbisesi.
fiten:
fitneler.
fitne: kargaşa, karışıklık.
fitneengiz: fitne
sesebi olan.
fîzâr: inilti, inleme.
fobi: bazı şeylere karşı
duyulan korku.
fonoğraf: teyp.
forma: bölüm,
elbise.
foya: aldatıcı süs, hile.
Frengî: Batı dili, Batı
ile ilgili.
Frengistân: Batı ülkeleri.
Frenk:
Batılı.
Frenkmeşreb: Batılıların izinde giden.
fuâd: kalb,
gönül.
fudalâ: üstün nitelikli kimseler.
fuhş: edebe aykırı
hareket, haram, zina.
fuhşiyât: çirkin işler,
günahlar.
fuhûl: büyükler, ileri gelenler.
fuhuş: zina,
haram fiil, günahlı iş.
fukahâ: islâm hukuku
âlimleri.
fukarâ: fakirler.
Furkân: hak ile batılı ayıran
Kurân.
fusahâ: düzgün ve güzel kanuşanlar.
fustat: kıldan
yapılan büyük çadır.
fusûl: fasıllar, mevsimler,
kısımlar.
fuzlâ: en faziletli.
Fuzûlî: büyük bir divan
şairi.
fuzûlî: gereksiz, fazlalık.
fuzûlîyâne: gereksiz ve
fazlalık olarak.
füccâr: günahkârlar.
fücêten:
birdenbire.
fücûr: günah, zina, sapma.
fülûs: bakır
paralar.
fünûn: fenler, ilimler, hünerler.
fürce: girecek
yer, yarık.
Fürs: doğu kavimleri.
fürû: dallar, kollar,
çocuklar, torunlar.
fürûat: ayrıntılar.
fürûş: döşemeler,
yaygılar.
füruş: "satan, taslayan" mânâsında son ek.
füsehâ:
güzel ve düzgün konuşanlar.
füsûk: haktan sapma, doğrudan
ayrılma.
füsûn: büyüleyici güzellik.
füsûnkâr:
büyüleyici.
fütûhât: fetihler, açmalar.
fütur: bezginlik,
gevşeklik.
fütüvvet: iyi geçim, ihsan.
füyûz: feyizler,
mânevî ihsanlar.
füyûzât: feyizler, mânevî gıdalar.
füzûlât:
gereksiz ve faydasız şeyler.