S
sâ: 3120 gram ağırlık.
saâdât:
saadetler, mutluluklar.
saâdet: mutluluk.
saâdetâver:
mutluluk verici.
saâdetfeşân: mutluluk saçan.
saâdetgâh:
mutluluk yeri.
saâdetkârâne: mutlu olarak.
saâdetresân:
mutluluğa götüren.
saat: saat, zaman, devir, kıyamet.
sâb:
zor, güç.
sabâ: hoş bir rüzgâr.
sabâhat: yüz
güzelliği.
sabâvet: çocukluk.
sâbık: önceki, geçen,
geçmiş.
sâbıka: önceden işlenmiş suç.
sâbıkan:
önceden.
sabırsûz: sabrı yıkan, taşıran.
sabırşiken: sabrı
kıran ve bozan.
sabî: bebek, küçük çocuk.
sâbian:
yedincisi.
sâbiha: yüzen.
Sâbiî: yıldıza
tapan.
Sâbiîyyûn: yıldıza tapanlar.
sâbir:
sabreden.
sâbit: durgun, duran, kesinleşmiş.
sâbitiyet:
sabitlik.
sabiyy: sabi, bebek, küçük çocuk.
sabr: sabır,
acıya katlanma.
sabrıcemîl: güzel bir sabır.
sabûr: çok
sabırlı.
sabûrâne: sabırlı olarak.
sâcid: secde
eden.
sad: yüz sayısı.
sadâ: ses, seda.
sadaka:
Allah için yapılan yardım.
sadâkat: bağlılık, dostluk,
doğruluk.
sadâkatkârâne: sadakat edercesine, bağlılığını
gösterircesine.
sadâkatmedâr: sadakat vesilesi, bağlılık
sebebi.
sadakte: doğru söyledin.
sadâret:
başbakanlık.
sâdât: seyyidler, Peygamberimizin neslinden
olanlar.
saddaknâ: tasdik ettik, onayladık.
sâde: yalın,
süssüz, katkısız.
saded: konu, maksat.
sâdedil: kolay
aldanan.
sadef: kap, kabuk.
sademât:
vuruşlar.
sâdık: doğru, samimi, bağlı.
sâdıkane: doğruluk
üzerine, samimiyetle, bağlılığını gösterircesine.
sâdıkıyet: doğruluk,
bağlılık.
sâdır: çıkan.
Sâdî: Gülistan isimli ünlü eserin de
yazarı olan hakîm bir zat.
sadîk: çok sadık.
sâdisen:
altıncısı.
sadme: vuruş.
sadr: göğüs, yürek, ön, baş,
ileri.
sadûk: çok sadık, gayet bağlı.
sâf: katkısız, duru,
temiz, bön.
safâ: gönül şenliği, ferahlık.
safahât:
safhalar, devreler.
safbeste: saf bağlamış, saf
tutmuş.
sâfderun: kolay aldanan.
sâfdil: gönlü saf, kalbi
temiz.
sâfdilâne: kalbi saf biri gibi, safça.
Safevîler:
iranda kurulmuş eski bir devlet.
saff: sıra, dizi.
safh:
bağışlama.
safha: devre, dönem.
sâfî: temiz, katışıksız,
duru.
sâfil: aşağı.
sâfilîn: aşağılar.
sâfiyâne:
saf hâlde, safça.
sâfiyât: saflık, temizlik.
sâfiye: saf,
arı, temiz.
sâfiyet: saflık, temizlik.
safsata: uydurma,
aldatıcı mantık oyunu.
safsatiyât: safsatalar,
uydurmalar.
safvet: saflık, duruluk, temizlik.
sağir: küçük,
ufak.
sâha: alan, meydan.
sahâbe: sahipler, Peygamberimizin
arkadaşları.
sahâbet: sahip olma, sahiplik.
sahâbetkârâne:
sahip çıkarcasına, korurcasına.
sahâbî: Peygamberimizi görerek îman
eden hayırlı kimseler.
sahâif: sayfalar.
sahâvet:
cömertlik.
sahî: cömert.
sâhib: sahip, koruyucu, sohbet
arkadaşı.
sahife: sayfa.
sahih: doğru, sağlam, kesin
hadîs.
sâhil: kıyı.
sâhir: büyücü.
sahn: sıcaklık,
boşluk.
sahne: oyun yeri.
sahrâ: kır, ova,
çöl.
sahrânişin: çölde oturan, bedevi.
Sahret: tarihi bir
kaya.
sahte: düzme, yapmacık.
sahtekâr: sahteci,
aldatıcı.
sahtiyân: cilâlı deri.
sahûr: oruçta gece
yemeği.
sahv: sahve, ayılma.
Saîd Nursî: zamanımızın en
büyük âlim ve mütefekkiri, asrın müceddidi, Nur Risalelerinin
yazarı.
saîd: saadetli.
sâik: sevkeden,
götüren.
sâika: sevkedip götüren bir his.
sâika:
yıldırım.
sâikavârî: yıldırım gibi.
sâil: soran, isteyen,
dilenen, dilenci.
sâim: oruçlu.
sâir: diğer,
başka.
sakam: hastalık, bozukluk.
sakamet: bozukluk,
hastalık.
sakar: cehennem.
sakf: dam, çatı,
tavan.
sâkıb: parlak.
sâkıt: düşen, düşük.
sâkî:
sucu, su veren.
sakîl: ağır, can sıkıcı, çirkin.
sakîle:
ağır olan.
sâkim: hasta, sakat.
sâkin:
hareketsiz.
sâkit: suskun.
sâkitâne: susarak,
sessizce.
sako: ceket, üste giyilen elbise.
sâl: yıl,
sene.
salâ: minarede okunan dua.
salâbet: katılık,
sağlamlık, merdane tavır.
salâh: iyilik,
rahatlık.
salâhat: günahsızlık ve temizlik,
dindarlık.
salâhiyet: yetki.
salâhiyetdâr:
yetkili.
salât: namaz.
salâtüselâm: dua ve selâm, salâvat
getirme.
salâvât: Peygamberimiz için edilen dualar.
salhâne:
mezbaha.
salîb: haç.
sâlibe: negatif,
olumsuz.
salif: geçen, geçmiş.
sâlih: dindar, uygun, iyi
hâlli.
sâliha: iyi hâl üzere olan dindar hanım.
sâlihât:
iyilikler, dine uygun ameller.
sâlik: giden, yürüyen.
sâlim:
sağlam, eksiksiz, korkusuz.
sâlimen: sağlam ve eksiksiz bir
hâlde.
sâlise: üçüncü.
sâlisen:
üçüncüsü.
sallallahüaleyhivesellem: Allah ona salât ve selâm
eylesin.
saltanat: idarî kuvvet ve kudret, hâkimiyet, sultanlık,
padişahlık.
salvele: Peygamberimize okunan salavat ve sair
dualar.
sâmân: servet, zenginlik.
Samanyolu: uzaktan parlak
bir yol gibi görünen yıldızlar kümesi.
Samed: Allahın, "herşey
kendisine muhtaç olduğu hâlde kendisi hiçbir şeye muhtaç değil," mânâsındaki
ismi.
Samedanî: Samed olan Allah ile ilgili,
ilâhî.
Samedanîyet: Samedanîlik.
Samediyet: Allahın hiçbir
şeye ihtiyacı bulunmaması ve bütün varlıkların kendisine muhtaç olması
hakikatı.
sâmî: dinleyici.
sâmiâ: işitme
duyusu.
samie: yüksek, yüce.
samim: iç, asıl,
öz.
samimane: samimi bir hâlle.
samimî: candan,
içten.
samimiyet: içtenlik.
sâminen:
sekizincisi.
sâmite: suskun.
sân: "benzer, andırır"
mânâsında son ek.
sanât: ustalık, hüner.
sanâten:
sanatça.
sanâtkâr: sanatçı.
sanâtkârâne:
sanatlıca.
sanâtperver: sanatsever.
sanâtperverâne:
sanatseverce.
sanâtüttedelli: muhatabın söyleneni anlayabilmesi için
onun seviyesine inme mânâsında belagat ilminde bir sanat
türü.
sanavber: kozalak, koni şeklinde.
sanâvî:
sanatlı.
sanâyî: sanatlar.
sandukça: küçük sandık,
kutu.
sanem: put, heykel.
sanemmisal: put
gibi.
sanemperest: puta tapan.
sanevberî: koni biçiminde
olan.
sanevî: ikinci derecede.
Sâni: herşeyi sanatlı yaratan
Allah.
sani: ikinci.
saniiyet: sanilik, sanatlı
yapıcılık.
saniye: ikinci.
saniyen:
ikincisi.
sansür: yayınların denetlenmesi.
santrifüj:
merkezkaç kuvveti.
sarâ: bir çeşit asabi hastalık.
sarahat:
açıklık.
sarahaten: açıkça.
saray: büyük ve güzel
bina.
sarf: dilbilgisinin konusu kelimeler olan
bölümü.
sarf: harcama, gider.
Sarfe: Kuranın mûcize olduğunu
gösteren usûllerden biri.
sarfınazar: gözden
kaçan.
sarfiyât: masraflar, giderler.
sarhoşane:
sarhoşça.
sarık: başa sarılan bez.
sârık:
hırsız.
sârıkane: hırsızcasına.
sârî:
bulaşıcı.
sarîh: açık.
sarîhan: açıkça.
sarrâf:
kuyumcu.
sath: yüzey.
sathî: derinliksiz, sığ,
yüzeyden.
sâtı: parlak.
satıh: yüzey.
Satîh:
bedeni kemiksiz etten ibaret olan hilkat garibesi bir kâhin,
falcı.
satvet: ezici kuvvet.
Savâ: kutsal sayılan ve
Peygamberimizin doğduğu gece kuruyan bir göl.
savâb:
doğru.
savb: cihet, yön, taraf.
savlet: saldırma,
saldırı.
savm: oruç.
savmıvisal: iftar etmeksizin üst üste
tutulan oruç.
savt: ses.
sây: çalışma, emek.
sayd:
avlanma.
saye: koruma.
sayeban: koruyan,
gölgelik.
sayfiye: yazlık.
sayha: yüksek
ses.
saykal: cilâ.
sayyad: avcı.
sâz: "eden,
yapan" mânâsında son ek.
saz: müzik âleti, musiki
sesi.
sebaimeşhûre: ünlü yediler.
sebât: dayanma,
kararlılık.
sebâtkâr: sebatlı, kararlı.
sebâtkârâne: sebat
edercesine.
sebb: sövme.
Sebê: Yemen ülkesinde tarihî bir
şehir.
sebeb: vasıta, vesile, araç.
sebebiyet: sebep
olma.
sebil: cadde, su dağıtımı.
Sebîr: Mekkede bir
dağ.
sebkat: ilerleme, geçme.
sebr: mantıkta bir ispat
yolu.
sebûiyet: yırtıcılık.
sebülmesanî: tekrar tekrar
okunan, iki kez nazil olan Fatiha sûresi.
sebzevât: yeşil
bitkiler.
secâ: cıvıltı.
secâyâ: seciyeler,
karakterler.
seccal: akıp giden.
secde: Allah için yere
kapanış.
secdegâh: secde yeri.
secdevari: secde
gibi.
seceât: cıvıltılar, ritimli sesler.
seci: nesir
kafiyesi.
seciye: karakter.
seciyeten: karakter
itibariyle.
sedâ: ses.
sedâd: istikamet,
doğruluk.
sedd: set, engel.
sedid: doğru,
sağlam.
seele: dilenenler.
sefâ: eğlenme.
sefâhet:
kıt akıllılık, düşüncesizlik, günahlara düşkünlük.
sefâhetkârâne:
akılsızca, haram eğlencelere dalarcasına.
sefâin:
gemiler.
sefâlet: düşkünlük, aşağılık.
sefâlethâne: sefalet
yeri, düşkünlük evi.
sefâret: elçilik.
sefer: yolculuk,
savaş, kez.
seferber: sefere hazırlık.
seferî: seferde olma
hâli.
sefîh: kıt akıllı, düşüncesiz, zevke düşkün.
sefîhane:
sefihce, zevkine düşkün biri gibi, düşüncesizce.
sefîl: düşkün,
aşağı.
sefîne: gemi.
sefîr: elçi.
sefk: kan
akıtma, kan dökme.
sehâ: cömertlik.
sehâb:
bulut.
sehâvet: cömertlik.
sehâvetkârâne:
cömertçe.
sehâvetperverâne: cömerliği severcesine.
seher:
tan.
sehergâh: seher zamanı, yeri.
sehhar: sihirbaz,
büyücü.
sehîm: pay sahibi.
sehiv: hata,
yanlışlık.
sehl: kolay.
sehlimümteni: yazılması veya
söylenmesi kolay görünen, ama denendiğinde zor olduğu anlaşılan
eser.
sehm: sehim, pay.
sehpa: küçük masa, idam
tahtası.
sehv: hata, yanlış.
sehven:
yanlışlıkla.
sekal: cin ve insan.
sekaleyn: cinler ve
insanlar.
sekam: hastalık.
sekenât: sekeneler, oturanlar,
yerliler.
sekene: oturan, yerli.
sekerât: ölüm hâli,
kendinden geçmeler, esrimeler.
sekîne: sakinlik, okuyana sakinlik
veren önemli bir dua.
sekînet: sakinlik, gönül huzuru, kalbin rahat
olması.
sekir: sekr, kendinden geçme hâli, sarhoşluk,
esrime.
Sekkakî: büyük bir edebiyat âlimi.
sekr: kendinden
geçme hâli, sarhoşluk, esrime.
sekte: durma,
kesiklik.
selâm: rahatlık, emniyet, barış, iyilik.
selâmet:
kurtuluş, emniyet.
selâset: akıcılık.
selâsil:
silsileler.
selâtin: sultanlar.
selb: kapma, alma, silme,
kaldırma, red.
selef: önceki, yeri
doldurulan.
selefisâlihîn: dinin ilk zamanlarındaki rehber
âlimler.
selefiye: önceden yaşamış müslüman büyüklerinin
yolu.
selhhâne: hayvan kesimi yapılan yer, mezbaha.
selîm:
sağlam, kusursuz.
selîs: akıcı.
sellemetüsselâm:
gelişigüzel.
selm: barışma, itaat.
selsebîl: cennette bir
pınar.
selvele: Peygamberimize okunan dualar.
sem:
işitme.
semâ: gökyüzü.
semahat: iyilikseverlik,
yardımseverlik.
semâniye: sekiz.
semâvât: semalar,
gökler.
semâvî: sema ile ilgili.
sembol: timsal, mânâlı
işaret.
semek: balık.
semen: yağ, değer.
semeni:
paha, değer.
semerât: meyveler.
semere: meyve,
ürün.
semeredâr: meyveli.
semî: işitici.
semîane:
işitircesine.
semiz: besili.
semm:
zehir.
semmikatil: öldürücü zehir.
sempati: cana
yakınlık.
semrâ: esmer güzeli.
Semûd: Sâlih aleyhisselâmın
kavmi.
semûm: yakıcı rüzgâr.
semûre: bir cins
ağaç.
senâ: övme.
senâhân: sena eden,
öven.
senâkâr: sena edici, övücü.
senâkârâne:
övercesine.
sene: yıl.
sened: senet, güvenilir söz veya
yazı.
senevî: senelik, yıllık.
seng: taş.
seniyye:
temiz, yüce.
septisizm: şüphecilik felsefesi,
kararsızlık.
ser: baş.
serâ: yer, toprak.
serâb:
serap, olmayıp da var gibi görünen.
serâir: sırlar.
serâpâ:
baştan başa.
serâser: baştan başa.
serasker:
komutan.
serbeser: baş başa.
serbestâne:
serbestçe.
serbestî: serbestlik, hürlük.
serbestiyet:
serbest olma hâli.
serd: söyleme.
serdâr:
komutan.
serdengeçti: fedakâr, kahraman.
serefrâz: başı dik,
üstün.
serencâm: başa gelen olaylar.
Serendib: Seylan
adası.
seretan: kangren, kanser hastalığı.
sereyân:
yayılma.
serfirâz: başlar üstünde.
serfürû: baş
eğme.
sergardiyan: baş gardiyan.
sergerdân: şaşkın,
başıboş.
sergerde: başıbozuk.
sergüzeşt: macera,
serüven.
sergüzeşte: macera, serüven.
serî:
çabuk.
serîr: kürsü, taht.
serîüsseyr: hızlı
akan.
serîütteessür: hemen etkilenen.
serîüzzevâl: çabuk
geçen.
seriye: askerî bölük.
serkâtib: baş
yazıcı.
serkeş: baş kaldıran.
serkeşane: baş
kaldırırcasına.
sermaye: ana mal, ana para.
sermed: sürekli,
ebedî ve ezelî, Allah.
sermedî: ebedî, sürekli.
sermediyet:
ebedîlik, süreklilik.
sermest: kendinden geçmiş.
sermeşk:
örnek, nümune.
sernâme: önsöz, baş yazı.
serpûş: başlık,
başı örten şey.
serrişte: ip ucu, söyleyip durma.
serseri:
başıboş, işsiz güçsüz, söz dinlemez, düzene uymaz.
serseriyane:
serserice.
sertâc: baş tacı.
serteser: baştan
başa.
server: baş, reis.
servet: mal,
varlık.
serzâkir: baş zikirci.
serzeniş: başa kakma,
takaza.
set: engel, duvar.
setr: örtme,
gizleme.
setre: yarı resmi ceket.
setretmek: örtüp
gizlemek.
setriavret: gösterilmesi yasak yerleri
örtme.
Settar: günahları örten, Allah.
settare: görünmemek
için girilecek yer, örten, kapatan.
Settarüluyûb: ayıpları örten
Allah.
sevab: sevap, dine uygun davranış.
sevabdâr:
sevaplı.
sevabdârâne: sevaplıca.
sevâbit: duranlar, sabit
yıldızlar.
sevâd: karartı.
sevâdıâzam: insanların
ekseriyeti, büyük çoğunluk.
sevahil: sahiller,
kıyılar.
sevdâ: aşk hastalığı, sevgi, heves, siyah.
sevk:
yollama, gönderme.
sevkiyât: göndermeler,
yollamalar.
sevkülceyş: asker gönderme, yollama.
Sevr:
Osmanlı topraklarını paylaşmayı esas alan sözleşme.
sevr: öküz, boğa
burcu.
seyahat: gezme, gezinti.
seyahatnâme: seyahat
yazıları.
seyda: efendi, hoca, şeyh.
seyelân: akma,
akıntı.
seyeran: gezinme.
seyf: kılıç.
seyfullah:
Allahın kılıcı.
seyl: sel, akıntı.
seylab: taşkın akan su,
sel.
seyr: etrafa bakınarak gezinme.
seyran:
gezinti.
seyrangâh: güzel manzaralı gezinti
yeri.
seyrisülûk: manen yükselmek için bir yola girip
yürümek.
seyrüsefer: gezinti ve yolculuk.
seyyah: seyahat
eden, gezgin.
seyyal: akan, akıcı.
seyyalât: akıcı
şeyler.
seyyale: akan, akıp giden.
seyyar: dolaşan,
gezen.
seyyarât: seyyareler, gezegenler.
seyyare:
gezegen.
seyyiat: çirkinlikler.
seyyiatâlûd: çirkinliklerle
karışık.
seyyid: efendi, Peygamberimizin soyundan
olan.
seyyie: çirkinlik, günah.
sezâ: lâyık,
uygun.
sıbah: güzel nesneler, parıltı.
sıbga:
boya.
sıbyan: çocuklar.
sıddîk: çok samimi, çok bağlı, çok
doğru.
sıddîkîn: sıddîkler.
sıddîkiyet: sıddîklik, manen pek
yüksek bir makam.
sıdk: doğruluk, doğru söz, samimilik,
bağlılık.
sıfat: özellik.
sıfât: sıfatlar,
özellikler.
sıfatî: sıfatla ilgili.
Sıffin: sahabeler
arasında meydana gelen bir savaşın adı.
sıgar: küçüklük, kıymetsizlik,
küçükler.
sıhhat: sağlık.
sıklet: ağırlık.
sıla:
isimden sonra gelip ismi açıklayan cümle.
sılâ: kavuşma, asıl
memleket.
sılâirahim: akrabalarla alâkayı kesmeyip devam
ettirmek.
sımah: kulak.
sınıf: kısım, bölüm,
tabaka.
sır: gizlilik, gizli bilgi, kalbî bir his.
Sırat:
âhirette cennete gitmek için üstünden geçilen köprü.
sıratımüstakim:
en doğru yol, islâm yolu.
sıravârî: sıralı gibi.
sırf:
yalnız.
sırrentenevveret: görünmeden nurlandırma, îman hakikatlarını
örtülü hizmetlerle yayma.
sıtma: bir hastalık.
sıyam:
oruçlar.
sibak: geçmiş, önceki.
sicil:
kayıt.
sicn: hapis, zindan.
sidre: bir ağaç, gökte mânevî
bir yer.
Sidretülmünteha: yaratılanların bittiği
sınır.
siga: kip, fiil çekim şekli.
sihâm:
oklar.
sihir: büyü.
sihirbaz: büyücü.
sihr:
büyü.
sikke: paranın üstüne basılan damga.
sille:
tokat.
silm: barışma.
silsile: zincir, zincirleme, ard arda
gelen.
sîm: gümüş.
sîma: yüz, çehre.
simurga:
büyük bir kuş, anka kuşu.
simya: eski kimya.
Sînâ: bir dağ
ismi.
sîne: göğüs, kalb.
sinematoğraf:
sinema.
sinematoğrafvari: sinema gibi.
sinemavârî: sinema
gibi.
sinn: yaş.
sinnen: yaşça.
sinniteklif: dinî
mesuliyetin başladığı ergenlik çağı.
sinsi: kendini gizleyen,
gizlenen.
sinyal: işaret.
sipariş:
ısmarlama.
siper: korunak.
sirâc: lâmba,
fener.
sirâyet: bulaşma, yayılma.
sîret: insanın mânevî
hâli, ahlâkı.
sirkat: hırsızlık, çalma.
sitayiş:
övme.
sitayişkârane: överek.
sitem: çıkışma,
eziyet.
sitte: altı.
sivil: asker
olmayan.
siyâdet: seyyidlik, efendilik.
siyak: söz gelişi,
bir sözün hemen öncesinde geçen sözler.
siyanet:
koruma.
siyaset: politika, insanları idare etme
sanatı.
siyasetkârane: siyaset yaparcasına.
siyasetvari:
siyaset gibi.
siyasiyyun: politikacılar.
siyer: gidişler,
yollar, Peygamberimizi anlatan kitap.
siyonist: Yahudilerin ülküsüne
inanan, islâm düşmanı.
skolâstik: ortaçağ Hıristiyanlık
eğitimi.
Sofestâî: olumlu veya olumsuz hiçbir hükme varmayan kuşkucu
felsefeci.
sofî: tarikat adamı, tesavvuf ehli.
sofîmeşreb:
tasavvuf yolunda olan.
sofizm: hakikatı tanımayan şüpheci filozofların
felsefesi.
sofra: üstünde yemek yenilen yaygı.
sofu: sofi,
tasavvuf yolcusu.
sohbet: tatlı tatlı konuşma.
Sokrat: eski
bir filozof.
sosyal: içtimaî, topluma ait.
sosyalist:
sosyalizme inanan, toplumcu.
sosyalizm: toplumculuk, bütün malları
devlet elinde toplamak isteyen bir anlayış.
spiritüalizm:
ruhçuluk.
sû: kötü.
suâl: soru, istek.
subh:
sabah.
sudûr: çıkma, gelme.
suffa: sofa,
suffe.
Suffe: Peygamberimizin mescidine bitişik yer, bekâr sahabelerin
kaldığı mekân.
sufuf: saflar, sıralar.
suğra: pek küçük,
mantıkta küçük önerme.
suhre: isteksiz yapan.
suhuf:
sahifeler, bazı peygamberlere gelen ve ilâhî emirleri bildiren
sayfalar.
suhûlet: kolaylık.
sûiihtiyar: iradenin kötü yönde
kullanımı.
sûiistimal: kötüye kullanma.
sûikasd: maksadın
kötü oluşu, öldürme teşebbüsü.
sûizan: kötü sanma.
sûk:
çarşı.
sukut: düşme, alçalma.
sulb: sert,
katı.
suleha: sâlihler, iyi hâlliler.
sulfato: kinin, sıtma
ilacı.
sulh: barış.
sulhkârâne: barış
edercesine.
sulhperver: barışsever.
Sultan: "saltanatıyle
kâinatı idare eden" mânâsında ilâhî isim.
sultan: padişah, saltanat
süren.
sun: yapmak, iş.
sunî: yapay, sahte.
Sûr:
kıyamet borusu.
sur: kale duvarı.
sûre: Kurânın âyetlerden
oluşan her bir bölümü.
sûret: şekil, biçim, görünüş.
sûreta:
görünüşte, şeklen.
sûreten: sûretçe, biçimce,
görünüşte.
sûretperest: sûrete pek düşkün olan.
sûrî: sûrete
ait, görünüşte.
susmar: kertenkele.
sutûr: satırlar, yazı
dizileri.
suûbet: zorluk, güçlük.
suûd:
yükselme.
suver: sûreler, sûretler.
sûz: "yakan, yakıcı,
bozucu" mânâsında son ek.
sûzan: yakıcı.
sûznâk:
yakıcı.
Sübhan: eksikliklerden uzak ve mükemmel sıfatlar sahibi olan
Allah.
sübhanallah: "Allah eksikliklerden uzaktır" mânâsında bir
tabir.
sübjektif: şahsî görüşe göre olan, indî.
sübût: sabit
oluş, kesinleşme.
sübûtî: sabit olmakla ilgili.
sücud: secde
etmek.
süeda: saidler, mutluluğa erenler.
süfeha: sefihler,
kıt akıllılar, günahkârlar.
süflî: aşağı, adi.
süfliyât:
aşağı şeyler.
süfliyet: aşağılık, adilik.
Süfyan:
âhirzamanda gelen ve kendisi gibi münafıklara "ulu önder"lik ederek dini yıkmaya
çalışan dehşetli bir dinsiz, islâm deccalı.
Sühâ: pek küçük görünen
bir yıldızın ismi.
süheyl: kolay, uygun, yumuşak, bir
yıldız.
sühûlet: kolaylık.
sühûnet: sıcaklık,
hararet.
sükna: oturacak yer.
sükûn: durgunluk,
dinme.
sükûnet: sakinlik, durgunluk.
sükût: susma,
konuşmama, sessizlik.
sükûtî: susma ile ilgili.
sülâle:
soy.
süleha: sâlihler, iyi hâlliler.
Süleymanvârî: Süleyman
aleyhisselâm gibi.
sülûk: bir yola girmek, manen
yükselmek.
sülüs: üçte bir.
sümme:
sonra.
sümmettedarik: elde edildikten sonra.
sünbül: başak,
filiz.
sünbüllenmek: filizlenmek, başaklanmak,
çoğalmak.
sündüs: süslü ipek kumaş.
sündüsmisal: ipekten
yapılmış kumaş gibi.
sünen: sünnetler.
Sünnet:
Peygamberimizin sözleri ve hâlleri.
Sünnetullah: yanlış olarak "tabiat
kanunları" denilen ilâhî kanunlar.
sünnî: Peygamberimizin izinde
giden, sünnete uyan.
sünûhat: kalbe gelen mânâlar,
doğuşlar.
sürât: hız.
sürâtli: hızlı.
Süreyya:
Ülker yıldızı, bir yıldız topluluğu.
sürûr: sevinç,
neşe.
Süryânî: eski bir kavim.
sütre: perde,
engel.
sütun: direk.
süvâri: ata binen, atlı
asker.
süveydâ: siyahlık.
süyûf: kılıçlar.
Süyûtî:
büyük bir fıkıh ve hadîs âlimi.