KUDURİ 1
Giriş. 1
Fıkhi Tabirlerden Bazıları 2
Lügatçe: 4
Temizlik Bahsi: 4
Abdestin Sünnetleri: 4
Abdestin Müstehabları: 5
Abdesti Bozan Şeyler: 5
Guslün Farzları: 5
Guslün Sünnetleri: 5
Guslü İcap Ettiren Şeyler: 6
Kuyular Bahsi 7
Teyemmüm Bahsi: 8
Mestlerin Üzerine Mesh Bahsi: 9
Hayız Bahsî: 9
Hayızlı Hanıma Haram Olan Şeyler: 10
Muhterem okuyucularım!
Elinizde bulunan bu değerli kitap, bun dan dokuz yüz
küsur sene evvel yazılmış çok mübarek bir eserdir. Hanefı Mezhebinde merci kitabı kabul edilerek muteber
metinler arasına dahil edilmiştir.
Yazan merhum ve mağfurunleh Muhammed oğlu Ahmet Ebul
Hasan El-Kuduri El Bağdad'dır;
Diğer bir rivayete, göre merhum pederleri] nin ismi Hamdan'dır,
(Kudurî)
kelimesi nisbetli bir kelimedir. Yani kudure mensup demektir.
Kudur, ihtimal vardır
ki, çömlek manasına gelen kıdrın cemi olsu: o
takdirde tu sanata mensub demek oluyor ki, bu zat-ı muhteremm e dadında çömlekçilik yapanlar varmış ve bu nisbetie meşhur olmuşlar Veya
kudur, Bağdad köylerinden bir köyün ismidir. Bu yüce
insan ve değerli âlim orada
doğmuş, dünyaya gelmiş ve ü me^ân bu mekınie şeıe yab
olmuştur.
Bu âlim insan (972 -
1037 Miladî — 362 - 428 Hicrî) tarihleri ar sınîda
doğmuş ve yaşamıştır.
Altmış beş veya altmış
altı sene gibi kısa bir zamanda çok eser âlem-i İslama
ithaf etmiştir. Bunlardan en meşhuru Cihad isimli
eseri olmakla beraber, şu anda elinizde bulunan Kuduri'sı
de pek cihaddan geri kalmaz.
Cihad adlı eseri o.kadar mühimdir ki, Alman Müsteşriki «Rosen-müller» (1830 - 1767) (Şark
lisanlarının hocasıdır) 1825 de Aimancaya tercüme
etmiştir.
Elimizdeki El-kuduri'yi çok kişi Arapça olarak şerh etmişler, El-cevheret-tü neyyire,
Elmeydanî gibi o şerhlerin bir kısmı elimizde mevcuttur
ve bu tercümemizi yaparken onlardan istifade ettik.
Bu mübarek kitap
yalnız Arapça ile bırakılmamıştır, Belki zaman zaman
başka dillere de tercüme edilmiştir.. Meselâ Sultan Abdülhamit zamanında Kars
mutasarrıfı merhum Muhammed Emin Fehim bey tarafından
Osmanlıcaya çevrilmiştir. Bu zat-ı muhterem
çevirisine «Aziziye» ismini vermiştir. Ve bu kitabın başında Arapça bir
mukaddimesi vardır. Orada; «Hanefî fakihî, Hemedanlı Cafer oğlu Muhammed oğlu Ahmed
Ebûi-Hasan El-Kuduri'nin
kısa metnini Erzurumlu Mütebehhir (deniz gibi alim)
ve zamanın müdekkik âlimi Hocam faziletli «Mukdad Fehim» efendinin yanında okuduğum zamanlarda, Irak'ta
Hanefî mezhebinin reisliğine kadar yükselmiş, tercih âlimlerinden olan ve
bütün
âlimlerce Kudurî'si dört meşhur metinden birisi addedilen bu zatın
İd? tabını menfaati umumileşsin diye, Türkçeye
tercüme etmeyi duşundum ve yaptım. Bu zamanda bu vazifeyi yapan pek nadir
olduğu için kitabı1 ma ender bulunan manasına gelen
«Aziziye» ismini verdim,» der.
Bu eserin tercümesine
1967 nin döidüncü ayında
taşladım. İlk baskısını Salâh Bilici Kitabevi yaptı.
Tashihli ikinci baskısını, binbir fakru
- zaruret içinde kurmaya muvaffak olduğum ve halen haleflerim bulunan
çocuklarımın adına büyük mahdumum Mehmet Arslan tarafından
idare edilen «Arslan Yayınları» yaptı. Allaha binlerce şükürler olsun. Ümid
ederim ki, tercümemiz piyasada bulunan aynı k bin diğer tercümelerinden çek
daha üstündür. Bu iddiamızın dcğrulı ğunu muhterem okuyucularımızın hakemliğine havale ediyoruz.
Muhterem dindaşlarım
eğer tercümemde kusur görürseniz lûtfeı Allah rızası
için gördüğünüz eksik ve yanlışları bir mektupla bana yazı nız
ki, düzeltelim. Beni ikaz edeni, Allah hâb-i
gafletten ikaz eylesin.
-Hepimize Allahtan hidayet talebiyle, başta Resulullaha,
âline ve e; habma ve bilcümle müslümanlara
Allah rızası için Elfatiha.
Mütercim Ali Arslan — Eski Tekirdağ Müftüsü:
Fıkhi Tabirlerden Bazıları
Ef’al-i
mükellefin: Mükellefin Yapacağı işler.
Çok kısımlara ayrılır. Bazı kitaplar beşinibazı
kitaplar da sekizini ve bazı kitaplar daha fazlasını sayar. Mesela Ömer Nasuhi Bey “Büyük İslam İlmihali” adlı eserinde on bir
tanesini zikreder.
1- Farz
2- Vacip
3- Sünnet
4- Müstehap
5- Helal
6- Mübah
7- Mekruh
8- Haram
9- Sahih
10- Fasit
11- Batıl.
1- Farz.
Hakkında hiçbir şüphe varid olmayan ve kesin delille
lüzumlu olduğu sabit olan şer’i hükümdür. Namaz ve zekat gibi.
Farz dört kısma
ayrılır:
a- Kat’i Farz: Kur’an’la veya
Peygamberimizin sahih ve açık bir hadisi şerifiyle yapılması kesinlikle
bildirilen vazifedir. Namaz, hac ve zekat gibi…
b- Zanni Farz: Kat’i delille yakın, bir zanni delille sabit olan hükümdür. Başın dörtte birini
meshetmek gibi.
c- Farzı Ayın:
Her mükellefe yapılması lazım gelen vazifedir. Otuz gün orucun ifası gibi.
d- Farzı Kifaye: Bir kısım mükelleflerin yapmasıyla diğerlerinden
sakıt olan farzdır. Cenaze namazı kılma hafız ve alim yetiştirme gibi.
Kesin farzın inkarında
küfür ve zanni farzın inkarında büyük günah vardır.
Vacip:Lazım
oluşu, şüpheli veya kesin olmayan delille sabit olan hükme denir. Namazda
fatiha suresini okumak, Bayram ve vitir namazları gibi.
Sünnet: Rasulullah’ın farz olmayarak yapmış olduğu şeydir. İki
kısma ayrılır.
a- Sünnet-i Müekkede: Peygamberimizin pek az terk ettiği sünnettir. Sabah, öğle ve akşam
namazlarının sünnetleri gibi.
b- Sünnet-i Gayr-i Müekkede: Peygamberimizin ara sıra ibadet gayesiyle işlediği
sünnettir. Yatsı ve ikindi namazlarından evvel kılınan sünnetler gibi.
Ayrıyeten Sünneti Hüda ve Sünnet-i Zevaid vardır. Cemaata devam
etmek, ezan ve ikamet getirmek peygamberin yemesi, içmesi ve oturması gibi
yapmak sünneti hüdadandır. Sakal bırakmak sünneti zevaiddendir.
Müekked sünnetin yapılmasında sevap ve terkinde itap
(azarlama) vardır. Gayri müekked sünnetlerin
yapılması çok iyidir. Terkinde hiçbir azap mevzubahis değildir. Yalnız arasıra (Rasulullah’a uymak için)
yapılması gerekir.
Müstehap: Mendup ve gayr-i müekked sünnetin aynısıdır. Yani efendimizin bazan yapıp bazan terkettiği şeydir.
Helal:
Şeriatın caiz gördüğü, yapılmasında ve kullanılmasında itap olmayan şeydir.
Mekruh: Sevilmeyen,
yapılması doğru görülmeyip terkedilişi iyi görülen
şeylerdir.
Kerahat: Tahrimiye, tenzihiye diye ikiye ayrılıp, birincisi harama yakın diğeri
ise helale yakındır. Razı olunmayan fena görülen şeydir.
Haram: Biaynihi, biğayrihi diye ikiye
ayrılır. Birincisi herkese, diğeri başkasına haram olandır. Kat’i
delille yasak olan şeydir.
Sahih: Şart
ve rükunlarına riayet edilen muameledir.
Caiz: Yasak
olmayan şeylerdir.
Fasit:
Nefsinde meşru iken, muteber olmayan yakınlığı ile bozulan şeydir.
Batıl: Rükun ve şartlarını toplamayan muameledir.
Rahman Ve Rahiym Olan Allah’ın Adiyle Başlarım
Âlemlerin yaradanına hamdetmek yaraşır,
güzel sonuç azaptan sakınanlarındır. Salât ve selâm
Allah'ın elçisi Hz. lVluhammede
ve izinde gidenlerin hepsine olsun. Âlim, Önder, en üstün kıymeti hâiz ve dünyaya
tapmayan, Hemedanlı Cafer'in torunu Muhammed'in oğlu Kuauri mahlasıyle meşhur bulunan
Bağdatlı Ebul - Hasan Ahmed
Hazretleri, (Allanın rahmeti O'nun üzerine olsun) dedi ki:
Cenab-ı Allah (C.C.) «Ey iman nımyle
şereflenenler. Namazı kılmaya niyet ettiğiniz zaman yüzlerinizi, ellerinizi
dirsekleriyle birlikte yıkayınız, başınızı mesh edip
ayaklarınızı topuklarınızla beraber yıka-yunz» (Maide: 1) buyurdu. Öyle ise abdestin
farzı üç (el, yüz ve ayak) azanın yıkanması ve başın (en az dörtte birinin)
meshedilmesidir. Dirsekler ve topuklar yıkanmaya dahildirler. Başın meshinde farz olan Na-siye (başın
dörtte biri) kadardır. Çünkü Eshab-x Kiramdan Şu'be oğlu Hz. Mugîre (R.A.) rivayet buyuruyor ki: Resulü-Zişan (Â.S.J bir
kavmin çöplüğüne gelip orada küçük taharetini ettikten sonra, abdest alarak Nasiyesini ve
mestlerinin üzerini mesheyledi. (Bu hadisi şerif,
başın dörtte birinin ve mestlerin üzerine meshetmenîn delilidir.)
Abdestin Sünnetleri:
1- Uykudan
uyanıp abdest almaya başlarken ellerini, su çanağına
sokmazdan önce, üç kere yıkamak.
2- Abdestin başlangıcında besmeleyi yâni (Blsmillahil
azim velhamdü lillahi alâ
dinil İslâmı) okumak.
3- Misvak
kullanmak.
4- Ağıza,
5- Buruna su
vermek.
6- Kulakları
meshetmek,
7- Sakal,
8- Parmak
aralarını hilalla (Sıvazla) mak,
9- Her
azanın üçer defa yıkanmasını tekrar etmektir.
Abdestin Müstehabları:
1- Abdest almayı kasteden kimsenin taharete niyet etmesi,
2- Bütün
başına mesh vermesi,
3- Abdesti tertip üzere alması,
4- Allah abdestin keyfiyetim belirten âyet-i celilesinde
hangi azayı evvelâ zıkret-mişse
ondan başlaması,
5- Sağ
azalardan başlaması,
6- Boynuna, mesh vermesidir.
Abdesti Bozan Şeyler:
1- İki
yoldan (ön ve arkadan) çıkan her nesne.
2- Kan,
3- İrin.
4- Bedenden
çıkıp temizlenmesi gereken mahallini (yerini) geçen sarı su,
5- Kusmuğu
ağız dolusu olduğu zaman,
6- Yan
üzerine,
7- Yahut bir
kalçasına yasıanarak,
8- Veya
sırtını bir şeye dayatarak uyumaktır. Öyle ki; o dayadığı şey kaldırılırsa
muhakkak düşecektir,
9- Bayılmak,
10- Deli
olmak,
11- Rükûlü ve secdeli namazlarda yanında-kilerin işiteceği
kadar gülmektir.
1- Ağzına,
2- Burnuna,
bol su vermek,
3- Bütün
bedeni yıkamaktır.
1- Gusül
eden kimse için evvelâ ellerini ve avret mahallini yıkamak,
2- Eğer
bedeni üzerinde neca-set varsa gidermek,
3- Namaz abdes-ti aldığı gibi bir. abdest
almak, ancak ayaklarını yıkamaz,
4- Suyu başına
ve bedeninin diğer kısımlarına üçer defa dökmek,
5- Gusul ettiği yerden çıkarak ayaklarını yıkamak. Eğer su saç
Örgülerinin altına (köklerine) erişirse, kadına örgülerinin çözülmesi lâzım
gelmez ve vacip de değildir..
1- Şehvetle
ve dalgalı atmak üzere meninin erkek \fe kadından
gel-i
2- Meni
akmaksızın erkek ve kadının sünnet yerlerinin birbirine girmesi,
3- Hayız ve
doğum (kanı) dır.
Resulullah (A.S.): Cuma, iki bayram, (Hac) ihramı (ve Arafat da
vakfe için) gusül yaptı.
Mezi ve vedi'nin çıkışı ile
gusül vacip olmaz. Ancak abdest almak lâzım gelir.
Yağmur, dere, çeşme
(kaynak) kuyu ve deniş sulariyle abdest
almak caizdir. Ağaçlar ve meyvelerden sıkılan su ile abdest
almak caiz değildir. Şerbetler, sirke, gülsuyu, bakla, çorba suları ve asfar denilen (zaîercn) çiçeğinin
suyu gibi, başka nesnenin bol karışmasından dolayı tabiatından çıkmış su ile abdest almak caiz olmaz. Kendisine sel suyu, çoğan otu, sabun ve zâferan Katumiş sular gibi bir temiz nesne karışmış (üç) vasfından
birisini (taö, renk, koku) bozmuş su ile abdest almak caizdir. Her durgun suya pislik düştüğü zaman
onunla —ister az isterse bol olsun— abdest almak caiz
değildir.
Zira Efendimiz. (AfS,Lnecasetten suyu muhafaza
etmeyi emrederek, demiştir kî: «Sizden birisi durgun suya bevl
etmesin ve cünüplük için gusül de etmesin», yine buyurdu. «Biliniz uyapdığı zaman ellerini üç defa yıkamadan çanağa
daldırmasın. Çünki ellerinin nerede gecelediğini
(nerelere değdiğini) bilmez.» Akan suya necaset düştüğü anda neca-setin eseri görülmedikçe, o su ile abdest
aımak caizdir. Çünkü o necaset suyun akmasıyla gider.
Bir tarafı diğer tarafın sallanmasiyle sallanmayan,
gölün" iki tarafından bir tarafına necaset düşerse diğer taraftan abdest almak caizdir. Çünkü zahiren abdest
aldığı tarafa necaset erişmemiş sayılır. Akan kanı olmayan hayvanların suda
ölmesi suyu ne-cis yapamaz. Sivrisinek karasinek, ve
akrepler gibi. Balık, kurbağa ve yengeç gibi, suda yaşayan hayvanın ölümü suyu
fasit (necis) kılmaz. Bir defa kullanılmış suyun
(ikinci) defa hadesîeri (abdestsizlik
ve cünüp* lüklcri) gidermek de kullanılması caiz
değildir.
Kullanılmış su:
Kendisiyle (büyük veya küçük) abdest alınmış ve1--ya ibadet veçhi üzere bedende kullanılmış olan suya denir.
İnsan ve domuz
derilerinden başka tabağ edilen her (hayvanın) derisi
tahir (temiz) dîr. O
deriyle namaz kılmak ve o deriden yapılmış, kaplardan abdest
almak, caizdir. Murdar olmuş hayvanın tüyü, kemiği siniri ve boynuzu temizdir.
Kuyuya necaset
düştüğünde, suyu çekilir (boşaltılır), içinde bulunan suyun boşaltılması o
kuyunun temizlenmesidir.Kuyuda,, sıçan,
\ serçe, raund, sığırcık veya keler ölürse, o kuyudan
yirmi ile otuz kova arasında su çekilir. Kovanın büyüklük ve küçüklüğü hesap.,
edilir.
Eğer kuyuda güvercin
yahut tavuk veyahut ta kedi ölse kuyudan, kırktan altmış kovaya kadar su
çıkarılır.
Eğer kuyuda, köpek
veya koyun veya bir insan ölse kuyuda bulunan bütün su boşaltılır.
Eğer kuyuda 'hayvan
ölüsü şişerse yanut parçalanıp dağılırsajku--yttda-bulunan bütün su çıkarılır. Hayvanın küçük ve büyüğü
bu hükümde eşittir.
Kovaların adedi,
şehirlerde kuyular için kullanılan normal kova ile itibar olunur (yani kuyudan
herhangi bir hayvanın ölmesiyle çıkarılması lâzım gelen suyun kovası en fazla
kullanılan kova olacaktır).' Eğer kuyudan büyük kovanın azıyle
normal kovanın ihata ettiği kadar su çıkarılırsa, onunla hesap olunur. (Ve
kifayet edici miktarla iktifa edilir. İlle orta derecede de olan kova ile su
çekmek şart değildir. Zira gaye; o kadar suyun çıkarılmasıdır.) Eğer kuyu
alttan kaynayan kuyu. ve bütün suyunun çekilmesi mümkün değilse, (halbuki bütün
suyun çıkarılması da vacip olmuştur) kuyuda bulunan suyun miktari
tahmin edilerek o tahmin edilen su kadar su çekilecektir. Hasan oğlu Muham-med (R.A.) den rivayet
olunmuş, demiştir ki: «Alttan durmadan kaynayan kuyudan iki yüz ile üç yüz
kova arasında şu çekilecektir.» (iki yüzün çıkarılması vacip üç yüze kadar
götürmek ise daha ihtiyatlı olur.) Kuyuda fare veya başka bir hayvan ölüsü
görünüp hangi zaman kuyuya düştüğünü bilmezlerse düşen hayvanda da şişmek ve
dağılmak yok ise, (kuyudan abâest alanlar ve
yıkananlar) bir gün ve bir gecenin namazını iade ederler. O, kuyunun suyu ile
yıkanmış her şey yeniden yıkanır.
Eğer kuyuya düşen
hayvan şişmiş veya dağılmış îse İmam-ı Azara hazretlerine göre, üç gün, üç
gecenin namazını iade ederler. îmam-ı Muhammed ve İmam-ı Ebu-Yusuf
buyurdular ki; «Hayvana n" 7nman düştüğünü tesbit
edinceye kadar kendilerine hiç bir şeyin İadesi lâzım gelmez.»
İnsan oğlunun ve eti
yenilen hayvanın su artığı temizdir. Köpek, domuz ve yırtıcı hayvanların artığı
necıs (pis) tir. Kedinin, insan pisliklerinin içinde
gezen tavuğun, yırtıcı kuşun, yılan ve fare gmi evcil
hayvanların artığı mekruhtur. Merkep ve katınn
artıkları şüphelidir. (Yani ne temizdir diyebiliriz ne de necıstir.
Zira Eshab-ı Kiramın bu konuda, ihtilâfları
vardır.) . .
Merkep ve katırın
artığından başka su bulunmazsa onunla abdest alır ve
arkasından toprakla da (aynı namaz için) teyemmüm eder, (Bu abdest
jile teyemmümün hangisine evvela başlarsa caizdir.)
Bir kimse, misafir
olduğu halde veya şehir haricinde olup, şehir ile bulunduğu yerin arasında bir
mil (dört bin adım) yahut daha fazla mesafe bulunursa ya
da suyu bulabiliyor da, ancak. Hastadır suvn ku!-landığı takdirde hastalığının
zîyadeleşeceğinden, veya cünüp olan şahıs soğuk su ile yıkandığı takdirde
öleceğinden veya hasta düşeceğinden korkarsa, o zaman temiz toprak ile
teyemmüm eder. Teyemmüm: iki vuruştan ibarettir. Birisiyle yüzünü. diğerile iki ellerini dirsekleriyle beraber me-sheder. Cünüplük ve abdest-sizlik için teyemmüm etmek aynidir. (Aralarında
herhangi bir îark yoktur.) Ebû
Hanife ve İmam-ı Muhammed'e göre toprak, kum, taş
(tozu), kireç, alçı, sürme ve zırnık gibi yerin cinsinden oıan
her §eyıe teyemmüm etmek caizdir. Ebû Yusuf'a göre ancak toprak ve kumla olabilir.
Teyemmümde niyet etmek
farzdır. Abdestte ise müstehaptır.
Ab-desti bozan her şey teyemmümü de bozar. Aynyeten kulıanmaga kudreti yettiği takdirde suyun görünmesi de
teyemmümü bozar. Teyemmüm ancak temiz toprakla caiz olabilir. Başta suyu
bulamayıp ta vaktin sonunda bulmasını ümit eden bir kimseye namazı vaktm sonuna doğru geciktirmek müstehap
olur. Eğer o vakit suyu bulursa, abdest alıp namaz
kılar, bulmadığı takdirde teyemmüm eder. Bir teyemmümüy-le istediği kadar farz ve nafile namazı kılabilir. (Şaiiîlere göre ancak bir farzı kılabilir bir teyemmümle)
Şehir içinde olsa
dahi, cenaze hazır olduğu zaman, o cenazenin velisi olmayan kimse için hasta
olmasa bile, teyemmüm etmek caiz olur. Eğer abdest
almakla meşgul olduğu takdirde cenaze namazının fevt olacağından korkarsa,
derhal teyemmüm ederek cenaze namazını kılar,
Abdest almakla meşgul olduğu takdirde bayram namazının fevt
olunmasından korkarsa yine teyemmüm ederek namaz kılar. Cuma namazına gelen, abdestle meşgul olduğu takdirde namazının geçmesinden korkarsa bile teyemmüm etmez, ancak abdest almak mecburiyetindedir. Cumaya yetişirse kılar,
yetişemezse öğle namazını dört rekât oia-. rak kılar. Bunun gibi vaktin darlığından dolayı abdest alıncaya kadar vaktin çıkmasından korkarsa bile
teyemmüm etmez, ancak abdest, alıp namazını kaza
olarak kılar.
Ebû Hanife ve İmam Muhammed
(R.A.) göre, misafir, yanında suyun olduğunu unutup teyemmüm ederek namazım
kıldıktan sonra (daha vakit varken) -suyun olduğunu hatırlarsa (yeniden abdest alıp) namazı tekrar etmesi lâzım gelmez. Ebû Yusuf ise, «bu şahıs namazını tekrar edecektir» dedi.
(Çünkü ihmarkarlık yapmıştır,)
Teyemmüm edenin zannma (aklına) suyun yakın olduğu galip gelmezse, suyu
aramak lâzım gelmez. Su bulacağını ümit eden bir kimsenin suyu aramaksızın
teyemmüm etmesi caiz olmaz.
Eğer (Yol) arkadaşında
su varsa teyemmüm etmezden evvel suyu istemesi lâzımdır, vermediği zaman
teyemmüm edip namazını kılar.
Tam abdestten sonra, mestlerini giydiğinde abdesti
icap ettiren her abdestsizlikten mestlerinin üzerine mesh yapmak, hadisi şerifle caiz kılınmıştır» Mestleri
ayağına giydikten sonra abdesti bozulan bir kimse,
evinde ise, bir gün bir gece, misafir ise üç gün üç gece mesheder. Mesh müddetinin başlangıcı (mestleri giydikten sonraki) abdeştsizliğin hemen arkasından başlar.,
Mesh; İki mestin üzerine açık parmaklarla ayak
parmaklarından başlayıp bacaklara doğru mesh
etmektir. Meshin miktarı el parmakla-riyle üç parmak kadardır. Ayak parmağıyle
üç parmağı gösterecek kadar deliğe sahip olan bir mestin üzerine mesh etmek caiz değildir. Eğer üç parmaktan az ise caizdir,
Kendisine gusül (yıkanmak) vacip olan bir kimsenin mestler üzerine mesh etmesi caiz değildir, Abdesti
bczan her şey meshi bozduğu
gibi, mestin çıkarılması ve müddetin geçmesi de, meshi bozar. Meshin müddeti tamam
olduğu zaman kişi abdestli ise iki mestini çıkarıp
ayaklarını yıkar ve namazını kılar. Abdestin diğer
azalarının yıkanması lâzım değildir.
Mukim (evinde olan)
önce iken mesh etmeye başlayan kişi, bir gün bir
geceyi tamamlamadan önce sefere çkarsa, üç gün üç
gece mesheder. Seferde iken meshetmeye başlıyan kişi,
sonradan mukim olursa ve mestleri üzsrine bir gün bir
gece veya daha fazla meshetmiş ise o zaman mestlerini çıkarması ve iki ayağını
yıkaması lâzım gelir. Eğer bir gün bir geceden daha az bir müddet meshetmiş
ise, bir gün bir gecenin mes-hini tamamlar,
Mest^üzerine (temiz) çizme giyen bir kimse o çizme üzerine mesh,
edebilir. Ebû - Hanifeye
göre, çoraplara rnesh vermek caiz -değildir. Ancak
alt ve üstleri deriden olup altındaki deri dikili olursa (o vakit üzerlerine mesh vermek caiz olur), Ebû -
Yusuf ve Muhammed dediler ki, çorap., suyu ayağa sızdırmayacak kadar sık ve
kaim ise üzerlerine mesh etmek caizdir. (Abdest alırken) sarık, fes, peçe ve eldiven üzerine mesh yapmak caiz değildir. Yaraya bağlanılan sargılar
üzerine. abdestsiz olduğu, halde bağlanmış olsa dahi,
mesh etmek caizdir...
Yara iyileşmeden evvel
sargı kendiliğinden düşerse, mesh bozulmaz (tekrar
bağlanır ve ayni meshle namaz kılınır). Eğer yaranın iyileçme-mesinden sonra sargı
düşerse mesh bozulur. (Eğer namazda ise namazını
iade eder.)
Hayzın (kadın âdetinin) en az müddeti; uç gun, üç gecedir. Üç gün üç geceden az olan kan, hayız kanı
değil, istihaze, (hastalık) kanıdır. Hayzın en fazla müddeti on gün on gecedir. Bu miktardan
fazla akan kan istihaze kanıdır. Hayız günlerinde
kadının gördüğü kırmızı, sarı ve bulanık kanlar hayız kanıdır. Saf olarak
beyazı görünceye kadar böyle telekki edilir... Hayız
kanı, hayızh kadından namazı düşürür, oruç tutmayı
haram kılar, öyle ise kadın geçmiş oruçlarım bilâhare kaza eder, namazlarını
ise kaza etmez,
Hayızlı Hanıma Haram Olan Şeyler:
1- Camiye
giremez,
2- Kâbeyi ziyaret edemez. (Çünkü 2iyaret caminin içinde olur).
3- Kocasiyle cinsî münasebette bulunamaz.
4- Hayızh ve cünüp olana, Kur'an
okumak caiz değildir. Abdestsize, Kur'anı
ellemek caiz değildir. Ancak kılıfıyla olabilir. Eğer hayız.kanı on günden az
bir müddette kesilirse, gusüî etmedikçe veya tam bir
namaz vakti geçmedikçe onunla cinsî münasebette
bulunmak caiz değildir. Hayız kanı tam on günde kesilirse, yıkanmadan evvel
yaklaşmak caiz olur. Hayız müddetindeki iki kanın arasında görünen temizlik
(kansızlık) müddeti de, kanlı zaman gibidir. (Yâni o zaman da hayız-dahdir).
Temizliğin en az
müddeti, onbeş gündür (hayizdan
çıkan hanım en az onbeş güne kadar hayız görmez.
Görürse de o kan hayız kanı değildir.) Fazlasının hududu yoktur. (Kadın bütün
ömründe kan görmezse bi*e olur, namazını kılar,
orucunu tutar.)
İstihaze (hastalık) kanı: Üç günden az veya on günden fazla
olarak hanımdan akan kandır. O kanın hükmü (şer'isi)
burundan dâima akan kan hükmü gibidir. Oruç tutmayı, namaz kılmayı ve temas
etmeyi yasak kılmaz. Kan on günden fazla olursa — halbuki kadının da belli bir
âdeti vardır — o zaman onun belli âdetinin günlerine dönüştürülecektir o
adetten fazla olan istihaze sayılır. (Ve istihaze zamanında namaz kıbmr, orııc tutulur). Eğer hanım baliğ olmasıyle
beraber istihazeye başlarsa, (yâni daima kendisinden
kan akarsa) her aydan on gün hay? diğer günler istihaze
sayılır.