6- EN'ÂM SÛRESİ
Mekke döneminde inmiştir.
Kuvvetli görüşe göre, 91, 92, 93, 151, 152 ve 153. âyetler Medine’de
inmiştir. 165 âyettir. Adını, 136, 138 ve 139. âyetlerde yer alan
“el-En’âm” kelimesinden almıştır. En’âm, koyun, keçi, deve ve sığır
cinsi ehli hayvanları ifade eden bir kelimedir. Sûrede başlıca tevhide,
adalete, peygamberliğe, ahirete dair meseleler ile küfrün ve batıl
inançların reddi ve bazı temel ahlâk kuralları konu edilmektedir.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1.
Hamd, gökleri
ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur. Böyle
iken inkâr edenler başka şeyleri Rablerine denk tutuyorlar.
2.
O öyle bir
Rab’dır ki, sizi çamurdan yaratmış, sonra (her birinize) bir ecel tayin
etmiştir. (Kıyametin kopması için) belirlenmiş bir ecel de O’nun katındadır.
Siz ise hâlâ şüphe ediyorsunuz.
3.
Hâlbuki O,
göklerde de Allah’tır, yerde de. Sizin gizlinizi de bilir, açığa vurduğunuzu
da. Sizin daha ne kazanacağınızı da bilir.
4.
Onlara
Rablerinin âyetlerinden hiçbir âyet gelmez ki ondan yüz çevirmesinler.
5.
Nitekim hak (Kur’an)
kendilerine gelince onu yalanladılar. Fakat alay ettikleri şeyin haberleri
kendilerine ilerde gelecektir.
6.
Onlardan önce
nice nesilleri helâk ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde size vermediğimiz
imkân ve iktidarı onlara vermiştik. Onlara bol bol yağmur yağdırmıştık.
Topraklarından nehirler akıttık. Sonra da günahları sebebiyle onları helâk
ettik ve arkalarından başka bir nesil var ettik.
7.
(Ey
Muhammed!) Eğer sana kâğıda yazılı bir kitap indirseydik, onlar da elleriyle
ona dokunsalardı, yine o inkâr edenler, “Bu, apaçık büyüden başka bir şey
değildir” diyeceklerdi.
8.
Bir de
dediler ki: “Ona (açıktan göreceğimiz) bir melek indirilse ya!” Eğer (öyle)
bir melek indirseydik artık iş bitirilmiş olurdu, sonra da kendilerine göz
açtırılmazdı. (Hemen helâk edilirlerdi.)
9.
Eğer onu
(Peygamberi) bir melek kılsaydık yine onu bir adam (suretinde) yapardık
ve onları yine içinde bulundukları karmaşaya düşürmüş olurduk.
10.
(Ey
Muhammed!) Andolsun, senden önce de birçok peygamber alaya alınmıştı da
onlarla alay edenleri, alay ettikleri şey kuşatıp mahvetmişti.
11.
De ki:
“Yeryüzünde gezin dolaşın da (Peygamberleri) yalanlayanların sonu nasıl
olmuş bir görün.”
12.
De ki: “Şu
göklerdekiler ve yerdekiler kimindir?” “Allah’ındır” de. O, merhamet etmeyi
kendine gerekli kıldı. Andolsun sizi mutlaka kıyamet gününe toplayacak.
Bunda hiç şüphe yok. Kendilerini ziyana uğratanlar var ya, işte onlar
inanmazlar.
13.
Gece ve
gündüzde barınan her şey O’nundur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
14.
De ki:
“Göklerin ve yerin yaratıcısı olan, beslediği hâlde beslenmeye ihtiyacı
olmayan Allah’tan başkasını mı dost edineceğim.” De ki: “Bana, (Allah’a)
teslim olanların ilki olmam emredildi ve sakın Allah’a ortak koşanlardan
olma (denildi).”
15.
De ki: “Ben
Rabbime isyan edersem gerçekten, büyük bir günün (kıyamet gününün) azabından
korkarım.”
16.
(O günün
azabı) kimden savuşturulursa, gerçekten (Allah) ona acımıştır. İşte bu
apaçık kurtuluştur.
17.
Şayet Allah
sana bir zarar dokundursa, bunu O’ndan başka giderecek yoktur. Fakat sana
bir hayır dokunduracak olsa onu da kimse gideremez. Bil ki O, her şeye
hakkıyla gücü yetendir.
18.
O, kullarının
üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her
şeyden) hakkıyla haberdardır.
19.
De ki:
“Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin
aranızda şahittir.
İşte bu Kur’an bana, onunla sizi ve eriştiği herkesi uyarayım diye
vahyolundu. Gerçekten siz mi Allah ile beraber başka ilâhlar olduğuna
şahitlik ediyorsunuz?” De ki: “Ben şahitlik etmem.” De ki: “O, ancak tek bir
ilâhtır ve şüphesiz ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.”
20.
Kendilerine
kitap verdiklerimiz, onu (Peygamberi) kendi öz oğullarını tanıdıkları gibi
tanırlar.
Kendilerini ziyana sokanlar var ya, işte onlar inanmazlar.
21.
Kim Allah’a
karşı yalan uydurandan, ya da O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalimdir?
Şüphesiz ki, zalimler kurtuluşa eremez.
22.
Onları
tümüyle (mahşere) toplayıp da Allah’a ortak koşanlara, “Nerede, ilâh
olduklarını iddia ettiğiniz ortaklarınız?” diyeceğimiz günü hatırla.
23.
Sonunda
onların manevraları, “Rabbimiz Allah’a andolsun ki biz (O’na) ortak koşanlar
değildik” demelerinden başka bir şey olmayacaktır.
24.
Bak,
kendilerine karşı nasıl yalan söylediler ve iftira edip durdukları şeyler
(uydurma ilâhları) onları nasıl yüzüstü bırakıp kayboluverdi?
25.
İçlerinden,
(Kur’an okurken) seni dinleyenler de var. Onu anlamamaları için kalpleri
üzerine perdeler (gereriz), kulaklarına ağırlık koyarız.
Her türlü mucizeyi görseler de onlara inanmazlar. Hatta tartışmak üzere sana
geldiklerinde inkâr edenler, “Bu (Kur’an) evvelkilerin masallarından başka
bir şey değil” derler.
26.
Onlar
başkalarını ondan (Kur’an’dan) alıkoyarlar, hem de kendileri ondan uzak
kalırlar. Onlar farkına varmaksızın, ancak kendilerini helâk ediyorlar.
27.
Ateşin
karşısında durdurulup da, “Ah, keşke dünyaya geri döndürülsek de Rabbimizin
âyetlerini yalanlamasak ve mü’minlerden olsak” dedikleri vakit (hâllerini)
bir görsen!
28.
Hayır, (bu
yakınmaları) daha önce gizlemekte oldukları şeyler onlara göründü (de
ondan). Eğer çevrilselerdi, elbette kendilerine yasaklanan şeylere yine
döneceklerdi. Şüphesiz onlar yalancıdırlar.
29.
Derler ki:
“Hayat ancak dünya hayatımızdır. Artık biz bir daha diriltilecek de
değiliz.”
30.
Rab’lerinin
huzurunda durduruldukları vakit (hâllerini) bir görsen! (Allah) diyecek ki:
“Nasıl, şu (dirilmek) gerçek değil miymiş?” Onlar, “Evet, Rabbimize andolsun
ki, gerçekmiş” diyecekler. (Allah), “Öyleyse inkâr etmekte olduğunuzdan
dolayı tadın azabı!” diyecek.
31.
Allah’ın
huzuruna çıkmayı yalanlayanlar gerçekten ziyana uğramıştır. Nihayet onlara
ansızın o saat (kıyamet) gelip çatınca, bütün günahlarını sırtlarına
yüklenerek, “Hayatta yaptığımız kusurlardan ötürü vay hâlimize!” diyecekler.
Dikkat edin, yüklendikleri günah yükü ne kötüdür!
32.
Dünya hayatı
ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah’a karşı
gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?
33.
Ey Muhammed!
Biz çok iyi biliyoruz ki söyledikleri elbette seni incitiyor. Onlar gerçekte
seni yalanlamıyorlar; fakat o zalimler Allah’ın âyetlerini inadına inkâr
ediyorlar.
34.
Andolsun ki,
senden önce de birçok Peygamberler yalanlanmıştı da onlar yalanlanmalarına
ve eziyet edilmelerine karşı sabretmişler ve nihayet kendilerine yardımımız
yetişmişti. Allah’ın kelimelerini değiştirebilecek bir güç de yoktur.
Andolsun peygamberler ile ilgili haberlerin bir kısmı sana gelmiş bulunuyor.
35.
Eğer onların
yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse; bir delik açıp yerin dibine inerek,
yahut bir merdiven kurup göğe çıkarak onlara bir mucize getirmeye gücün
yetiyorsa durma, yap! Eğer Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzere
toplardı. O hâlde, sakın cahillerden olma.
36.
(Davete),
ancak (bütün kalpleriyle) kulak verenler uyar. (Kalben) ölüleri ise
(yalnızca) Allah diriltir. Sonra da hepsi O’na döndürülürler.
37.
Dediler ki:
“Ona Rabbinden bir mucize indirilse ya!” (Ey Muhammed!) De ki: “Şüphesiz
Allah’ın, bir mucize indirmeğe gücü yeter. Fakat onların çoğu bilmiyor.”
38.
Yeryüzünde
gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi
birer topluluktan başka bir şey değildir. Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik
bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler.
39.
Âyetlerimizi
yalanlayanlar, karanlıklar içerisindeki birtakım sağırlar ve dilsizlerdir.
Allah, kimi dilerse onu şaşırtır.
Kimi de dilerse onu dosdoğru yol üzere kılar.
40.
(Ey
Muhammed!) De ki: “Söyleyin bakalım. Acaba size Allah’ın azabı gelse veya
size kıyamet saati gelip çatsa (böyle bir durumda) siz Allah’tan başkasını
mı çağırırsınız? Eğer (putların size yararı dokunduğu iddianızda) doğru
söyleyenlerseniz (haydi onları yardıma çağırın).
41.
Hayır! (Bu
durumda) yalnız O’na dua edersiniz, O da dilerse (kurtulmak için) dua
ettiğiniz sıkıntıyı giderir ve siz o an Allah’a ortak koştuklarınızı
unutursunuz.”
42.
Andolsun,
senden önce birtakım ümmetlere de peygamberler gönderdik. (Peygamberlerini
dinlemediler.) Sonunda, yalvarsınlar da tövbe etsinler diye onları şiddetli
yoksulluk ve darlıklarla yakaladık.
43.
Hiç olmazsa
onlara azabımız geldiği zaman yakarıp tövbe etselerdi ya.. Fakat (onu
yapmadılar) kalpleri katılaştı. Şeytan da yapmakta olduklarını zaten onlara
süslü göstermişti.
44.
Derken onlar
kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, (önce) üzerlerine her şeyin
kapılarını açtık. Sonra kendilerine verilenle sevinip şımardıkları sırada,
onları ansızın yakaladık da bir anda tüm ümitlerini kaybedip yıkıldılar.
45.
Böylece
zulmeden o toplumun kökü kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.
46.
De ki: “Ne
dersiniz, eğer Allah sizin kulağınızı ve gözlerinizi alır, kalplerinizi de
mühürlerse, Allah’tan başka onu size (geri) getirecek ilâh kimmiş?” Bak, biz
âyetleri değişik biçimlerde nasıl açıklıyoruz, sonra onlar nasıl yüz
çeviriyorlar?
47.
De ki: “Ne
dersiniz, Allah’ın azabı size beklenmedik bir anda veya açıktan açığa gelse,
zalimler toplumundan başkası mı helâk edilecek?”
48.
Biz
peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman
eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak
değillerdir.
49.
Âyetlerimizi
yalanlayanlara ise, yapmakta oldukları fasıklık sebebiyle azap dokunacaktır.
50.
De ki: “Ben
size, ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum. Ben gaybı da bilmem.
Size ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. Ben sadece, bana gönderilen vahye
uyuyorum.” De ki: “Görmeyenle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?”
51.
Kendileri
için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi bulunmaksızın,
Rab’lerinin huzurunda toplanmaktan korkanları, Allah’a karşı gelmekten
sakınsınlar diye, onunla (Kur’an ile) uyar.
52.
Rab’lerinin
rızasını isteyerek sabah akşam O’na dua edenleri yanından kovma. Onların
hesabından sana bir şey yok, senin hesabından da onlara bir şey yok ki
onları kovasın. Eğer kovarsan zalimlerden olursun.
53.
Böylece
insanların bazısını bazısı ile denedik ki, “Allah, aramızdan şu adamları mı
iman nimetine lâyık gördü?” desinler. Allah, şükreden kullarını daha iyi
bilen değil mi?
54.
Âyetlerimize
iman edenler sana geldikleri zaman, de ki: “Selâm olsun size! Rabbiniz kendi
üzerine rahmeti (merhameti) yazdı. Şöyle ki: Sizden kim cahillikle bir
kabahat işler de sonra peşinden tövbe eder, kendini düzeltirse (bilmiş olun
ki) O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
55.
Suçluların
yolu da açığa çıksın diye âyetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız.
56.
De ki:
“Sizin, Allah’tan başka ibadet ettiğiniz şeylere ibadet etmem bana
kesinlikle yasaklandı. Ben sizin arzularınıza uymam. (Uyarsam) o takdirde
sapmış olurum, hidayete erenlerden olmam.”
57.
De ki:
“Şüphesiz ben, Rabbimden (gelen) kesin bir belge üzereyim. Siz ise onu
yalanladınız. Sizin acele istediğiniz azap benim elimde değil. Hüküm
yalnızca Allah’a aittir. O, hakkı anlatır. O, hakkı batıldan ayırt edenlerin
en hayırlısıdır.”
58.
De ki: “Sizin
acele istediğiniz azap şayet benim elimde olsaydı, benimle sizin aranızda iş
elbette bitirilmiş olurdu.” Allah, zalimleri daha iyi bilir.
59.
Gaybın
anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve
denizde olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin
karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık
bir kitapta (Allah’ın bilgisi dâhilinde, Levh-i Mahfuz’da) olmasın.
60.
O, geceleyin
sizi ölü gibi kendinizden geçirip alan (uyutan) ve gündüzün kazandıklarınızı
bilen, sonra da belirlenmiş eceliniz tamamlanıncaya kadar gündüzleri sizi
tekrar diriltendir (uyandırandır). Sonra dönüşünüz yalnız O’nadır. Sonra O,
işlemekte olduklarınızı size haber verecektir.
61.
O, kullarının
üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir. Üzerinize de koruyucu melekler gönderir.
Nihayet birinize ölüm geldiği vakit (görevli) elçilerimiz onun canını alır
ve onlar görevlerinde asla kusur etmezler.
62.
Sonra hepsi,
gerçek sahipleri Allah’a döndürülürler. İyi bilin ki hüküm yalnız O’nundur.
O, hesap görenlerin en çabuğudur.
63.
De ki:
“Sizler, açıktan ve gizlice O’na ‘Eğer bizi bundan kurtarırsa, elbette
şükredenlerden olacağız’ diye dua ederken, sizi karanın ve denizin
karanlıklarından (tehlikelerinden) kim kurtarır?”
64.
De ki:
“Onlardan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarır. Ama siz yine de O’na
ortak koşuyorsunuz.”
65.
De ki: “O,
size üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap
göndermeğe, ya da sizi grup grup birbirinize düşürmeğe ve kiminizin
şiddetini kiminize tattırmaya gücü yetendir.” Bak, anlasınlar diye, âyetleri
değişik biçimlerde nasıl açıklıyoruz.
66.
O (Kur’an)
hak olduğu hâlde, kavmin onu yalanladı. De ki: “Ben size vekil (sizden
sorumlu) değilim.”
67.
Her haberin
gerçekleşeceği bir zamanı vardır. İleride bileceksiniz.
68.
Âyetlerimiz
hakkında dedikoduya dalanları gördüğün vakit başka bir söze dalıncaya kadar
onlardan yüz çevir, uzaklaş. Şayet şeytan sana unutturursa hatırladıktan
sonra (kalk), o zalimler grubu ile beraber oturma.
69.
Allah’a karşı
gelmekten sakınanlara, onların hesabından bir şey (sorumluluk) yoktur. Fakat
üzerlerine düşen bir hatırlatmadır. Belki sakınırlar.
70.
Dinlerini
oyun ve eğlence edinenleri ve dünya hayatı kendilerini aldatmış olanları
bırak. Hiç kimsenin kazandığı yüzünden mahrumiyete sürüklenmemesi için
Kur’an ile öğüt ver. Yoksa ona Allah’tan başka ne bir dost vardır, ne de bir
şefaatçi. (Kurtuluşu için) her türlü fidyeyi verse de bu ondan kabul
edilmez. İşte onlar kazandıkları yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir.
Küfre saplanıp kalmalarından dolayı onlara çılgınca kaynamış bir içecek ve
elem dolu bir azap vardır.
71.
De ki:
“Allah’ı bırakıp da bize faydası olmayan, zararı da dokunmayan şeylere mi
tapalım? Allah, bizi hidayete kavuşturduktan sonra gerisingeri (şirke) mi
döndürülelim? Arkadaşları ‘bize gel!’ diye doğru yola çağırdıkları hâlde,
yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşıp şeytanların ayarttığı kimse gibi mi
(olalım)?” De ki: “Hiç şüphesiz asıl doğru yol Allah’ın yoludur. Bize
âlemlerin Rabbine boyun eğmek emrolundu.”
72.
Bir de, bize,
“Namazı dosdoğru kılın ve Allah’a karşı gelmekten sakının” diye emrolundu.
O, huzurunda toplanacağınız Allah’tır.
73.
O, gökleri ve
yeri, hak ve hikmete uygun olarak yaratandır. Allah’ın “ol” deyip de her
şeyin oluvereceği günü hatırla. O’nun sözü gerçektir. Sûr’a üflendiği gün de
mülk (hükümranlık) O’nundur. Gaybı da, görülen âlemi de bilendir. O, hüküm
ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.
74.
Hani İbrahim,
babası Âzer’e, “Sen putları ilâh mı ediniyorsun? Şüphesiz, ben seni de,
kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti.
75.
İşte böylece
İbrahim’e göklerdeki ve yerdeki hükümranlığı ve nizamı
gösteriyorduk ki kesin ilme erenlerden olsun.
76.
Üzerine gece
karanlığı basınca, bir yıldız gördü. “İşte Rabbim!” dedi. Yıldız batınca da,
“Ben öyle batanları sevmem” dedi.
77.
Ay’ı doğarken
görünce de, “İşte Rabbim!” dedi. Ay da batınca, “Andolsun ki, Rabbim bana
doğru yolu göstermezse, mutlaka ben de sapıklardan olurum” dedi.
78.
Güneşi
doğarken görünce de, “İşte benim Rabbim! Bu daha büyük” dedi. O da batınca
(kavmine dönüp), “Ey kavmim! Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden
uzağım” dedi.
79.
“Ben, hakka
yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Ben,
Allah’a ortak koşanlardan değilim.”
80.
Kavmi onunla
tartışmaya girişti. Dedi ki: “Beni doğru yola iletmişken, Allah hakkında
benimle tartışmaya mı kalkışıyorsunuz? Hem sizin O’na ortak koştuklarınızdan
ben korkmam; ancak Rabbimin bir şey dilemiş olması başka. Rabbimin ilmi her
şeyi kuşatmıştır. Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız?”
81.
“Allah’ın,
size, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O’na ortak koşmaktan
korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden ne diye korkayım?
Öyle ise iki taraftan hangisi güvende olmaya daha lâyıktır? Eğer
biliyorsanız söyleyin.”
82.
İman edip de
imanlarına zulmü (şirki) bulaştırmayanlar var ya; işte güven onların
hakkıdır. Doğru yolu bulmuş olanlar da onlardır.
83.
İşte kavmine
karşı İbrahim’e verdiğimiz delillerimiz.. Biz dilediğimiz kimsenin
derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir,
hakkıyla bilendir.
84.
Biz ona
İshak’ı ve Yakub’u armağan ettik. Hepsini hidayete erdirdik. Daha önce Nûh’u
da hidayete erdirmiştik. Zürriyetinden Dâvud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u,
Yûsuf’u, Mûsâ’yı ve Hârûn’u da. İyilik yapanları işte böyle
mükâfatlandırırız.
85.
Zekeriya’yı,
Yahya’yı, İsa’yı, İlyas’ı doğru yola erdirmiştik. Bunların hepsi salih
kimselerden idi.
86.
İsmail’i,
Elyasa’ı, Yûnus’u ve Lût’u da doğru yola erdirmiştik. Her birini âlemlere
üstün kılmıştık.
87.
Babalarından,
çocuklarından ve kardeşlerinden bir kısmını da. Bütün bunları seçtik ve
bunları dosdoğru bir yola ilettik.
88.
İşte bu,
Allah’ın hidayetidir ki, kullarından dilediğini buna iletip yöneltir. Eğer
onlar da Allah’a ortak koşsalardı, bütün yaptıkları boşa gitmişti.
89.
Onlar
kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer
şunlar (inanmayanlar) bunları tanımayıp inkâr ederlerse, biz onları inkâr
etmeyecek olan bir kavmi, onlara vekil kılmışızdır.
90.
İşte, o
peygamberler, Allah’ın doğru yola ilettiği kimselerdir. (Ey Muhammed!) Sen
de onların tuttuğu yola uy. De ki: “Bu tebliğe karşı sizden bir ücret
istemiyorum. O (Kur’an), bütün âlemler için ancak bir uyarıdır.”
91.
Allah’ın
kadrini gereği gibi bilemediler.
Çünkü, “Allah, hiç kimseye hiçbir şey indirmedi” dediler.
De ki: “Mûsâ’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği, parça parça
kâğıtlar hâline koyup ortaya çıkardığınız, pek çoğunu ise gizlediğiniz;
(kendisiyle) sizin de, babalarınızın da bilmediği şeylerin size öğretildiği
Kitab’ı kim indirdi?” (Ey Muhammed!) “Allah” (indirdi) de, sonra bırak
onları, içine daldıkları batakta oynayadursunlar.
92.
İşte bu
(Kur’an) da, bereket kaynağı, kendinden öncekileri (ilâhî kitapları) tasdik
eden ve şehirler anasını (Mekke’yi) ve bütün çevresini (tüm insanlığı)
uyarasın diye indirdiğimiz bir kitaptır.
Ahirete iman edenler, ona da inanırlar. Onlar namazlarını vaktinde kılarlar.
93.
Allah’a karşı
yalan uyduran veya kendine bir şey vahyedilmemişken, “Bana vahyolundu”
diyen, ya da “Allah’ın indirdiğinin benzerini ben de indireceğim” diye laf
eden kimseden daha zalim kimdir? Zalimlerin şiddetli ölüm sancıları içinde
çırpındığı; meleklerin, ellerini uzatmış, “Haydi canlarınızı kurtarın!
Allah’a karşı doğru olmayanı söylediğiniz, ve O’nun âyetlerinden
kibirlenerek yüz çevirdiğiniz için bugün aşağılayıcı azap ile
cezalandırılacaksınız” diyecekleri zaman hâllerini bir görsen!
94.
Andolsun,
sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geldiniz. Size verdiğimiz
dünyalık nimetleri de arkanızda bıraktınız. Hani hakkınızda Allah’ın
ortakları olduğunu zannettiğiniz şefaatçilerinizi de yanınızda görmüyoruz?
Artık aranızdaki bağlar tamamen kopmuş ve (Allah’ın ortağı olduklarını)
iddia ettikleriniz, sizi yüzüstü bırakıp kaybolmuşlardır.
95.
Şüphesiz
Allah, taneyi ve çekirdeği yarıp filizlendirendir. Ölüden diriyi çıkarır.
Diriden de ölüyü çıkarandır. İşte budur Allah! Peki (O’ndan) nasıl
çevriliyorsunuz?
96.
O, karanlığı
yarıp sabahı çıkarandır. Geceyi dinlenme zamanı, güneşi ve ayı da ince birer
hesap ölçüsü kıldı. Bütün bunlar mutlak güç sahibinin, hakkıyla bilenin
takdiridir (ölçüp biçmesidir).
97.
O,
sayelerinde, kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye sizin
için yıldızları yaratandır. Bilen bir toplum için âyetleri ayrı ayrı
açıkladık.
98.
O, sizi bir
tek candan yaratandır. Sizin bir karar kılma yeriniz, bir de emanet
bırakılma yeriniz var. Biz anlayan bir toplum için âyetleri ayrı ayrı
açıklamışızdır.
99.
O, gökten su
indirendir. İşte biz onunla her türlü bitkiyi çıkarıp onlardan yeşillik
meydana getirir ve o yeşil bitkilerden, üst üste binmiş taneler, -hurma
ağacının tomurcuğunda da aşağıya sarkmış salkımlar- üzüm bahçeleri, zeytin
ve nar çıkarırız: (Her biri) birbirine benzer ve (her biri) birbirinden
farklı.
Bunların meyvesine, bir meyve verdiği zaman, bir de olgunlaştığı zaman
bakın. Şüphesiz bunda inanan bir topluluk için (Allah’ın varlığını gösteren)
ibretler vardır.
100.
Bir de
cinleri Allah’a birtakım ortaklar yaptılar. Oysa onları O yarattı.
Bilgisizce Allah’a oğullar ve kızlar da uydurdular. O, onların niteledikleri
şeylerden uzaktır, yücedir.
101.
O, gökleri ve
yeri örnekleri yokken yaratandır. O’nun bir eşi olmadığı hâlde, nasıl bir
çocuğu olabilir? Hâlbuki her şeyi O yarattı. O, her şeyi hakkıyla bilendir.
102.
İşte sizin
Rabbiniz Allah. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, her şeyin yaratıcısıdır.
Öyle ise O’na kulluk edin. O, her şeye vekil (her şeyi yöneten, görüp
gözeten)dir.
103.
Gözler O’nu
idrak edemez ama O, gözleri idrak eder.”
O, en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.
104.
Rabbinizden
size gerçekleri gösteren deliller
geldi. Artık kim gözünü açar hakkı idrak ederse kendi yararına, kim de
(hakkın karşısında) körlük ederse kendi zararınadır. Ben başınızda bekçi
değilim.
105.
Onlar, “Sen
iyi ders almışsın” desinler diye ve bir de bilen bir toplum için onu
(Kur’an’ı) açıklayalım diye âyetleri değişik biçimlerde işte böylece
açıklıyoruz.
106.
Ey Muhammed!
Sen, Rabbinden sana vahyedilene uy. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Allah’a
ortak koşanlardan yüz çevir.
107.
Allah
dileseydi ortak koşmazlardı. Biz seni onların başına bir bekçi yapmadık. Sen
onlara vekil (onlardan sorumlu) da değilsin.
108.
Onların,
Allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak,
bilgisizce Allah’a söverler. Böylece her ümmete yaptıklarını süslü
gösterdik. Sonra dönüşleri ancak Rablerinedir. O, yapmakta olduklarını
kendilerine bildirecektir.
109.
Eğer
kendilerine (başka) bir mucize gelirse, mutlaka ona inanacaklarına dair en
güçlü yeminleriyle Allah’a yemin ettiler. De ki: “Mucizeler ancak Allah
katındadır. O mucizeler geldiği vakit de inanmayacaklarını siz ne
bileceksiniz?”
110.
Biz onların
kalplerini ve gözlerini ters döndürürüz de ilkin ona iman etmedikleri gibi
(mucize geldikten sonra da inanmazlar) ve yine onları azgınlıkları içinde
bırakırız da bocalar dururlar.
111.
Biz onlara
melekleri de indirseydik, kendileriyle ölüler de konuşsaydı ve her şeyi
karşılarında (hakikatın şahidleri olarak) toplasaydık, Allah dilemedikçe
yine de iman edecek değillerdi. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.
112.
İşte böylece
biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak
için birbirlerine yaldızlı laflar fısıldarlar. Rabbin dileseydi, bunu
yapamazlardı. O hâlde, onları iftiralarıyla baş başa bırak.
113.
Bir de
(şeytanlar), ahirete inanmayanların gönülleri bu yaldızlı sözlere meyletsin,
onlardan hoşlansınlar ve işleyecekleri günahları işlesinler diye (bu
fısıldamayı yaparlar).
114.
“Size Kitab’ı
(Kur’an’ı) hak olarak indiren O iken ben Allah’tan başka bir hakem mi
arayacağım?” (de). Kendilerine kitap verdiklerimiz de onun, Rabbin katından
hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. O hâlde, sakın şüphecilerden olma.
115.
Rabbinin
kelimesi (Kur’an) doğruluk ve adalet bakımından tamdır. Onun kelimelerini
değiştirebilecek yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
116.
Eğer
yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar
ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar.
117.
Şüphesiz
senin Rabbin, yolundan sapanı çok iyi bilir ve yine O, doğru yolu bulanları
en iyi bilendir.
118.
Artık,
âyetlerine inanan kimseler iseniz üzerine Allah’ın ismi anılarak kesilmiş
hayvanlardan yiyin.
119.
Allah, yemek
zorunda kaldıklarınız dışında size neleri haram kıldığını tek tek
açıklamışken, üzerine adının anıldığı hayvanları yememenizin sebebi nedir.
Gerçekten birçokları nefislerinin arzularına uyarak bilmeden (halkı)
saptırıyorlar. Şüphesiz senin Rabbin, haddi aşanları çok iyi bilir.
120.
Günahın
açığını da bırakın, gizlisini de. Çünkü günah kazananlar yaptıkları
karşılığında cezalandırılacaklardır.
121.
Üzerine Allah
adı anılmayan (hayvan)lardan yemeyin. Çünkü bu şekilde davranış fasıklıktır.
Bir de şeytanlar kendi dostlarına sizinle mücadele etmeleri için mutlaka
fısıldarlar. Onlara boyun eğerseniz şüphesiz siz de Allah’a ortak koşmuş
olursunuz.
122.
Ölü iken
dirilttiğimiz ve kendisine, insanlar arasında yürüyeceği bir nur verdiğimiz
kimsenin durumu, hiç, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamamış
kimsenin durumu gibi olur mu? İşte kâfirlere, işlemekte oldukları
çirkinlikler böyle süslü gösterilmiştir.
123.
İşte böyle,
her memlekette günahkârları oranın ileri gelenleri kıldık ki oralarda
hilekârlık etsinler. Hâlbuki onlar hilekârlığı ancak kendilerine yaparlar.
Ama farkında olmuyorlar.
124.
Onlara bir
âyet geldiği zaman, “Allah elçilerine verilenin bir benzeri bize de
verilinceye kadar asla inanmayacağız” derler. Allah, elçilik görevini kime
vereceğini çok iyi bilir. Suç işleyenlere Allah katından bir aşağılık ve
yapmakta oldukları hilekârlık sebebiyle çetin bir azap erişecektir.
125.
Allah, her
kimi doğruya erdirmek isterse, onun göğsünü İslâm’a açar. Kimi de saptırmak
isterse, onun da göğsünü göğe çıkıyormuşçasına daraltır, sıkar. Allah,
inanmayanlara azap (ve sıkıntıyı) işte böyle verir.
126.
Bu, Rabbinin
dosdoğru yoludur. Şüphesiz düşünüp öğüt alacak bir toplum için âyetleri ayrı
ayrı açıkladık.
127.
Rableri
katında selâm yurdu (cennet) onlarındır. Allah, yapmakta oldukları şeylerden
dolayı onların dostudur.
128.
Onların
hepsini bir araya toplayacağı gün şöyle diyecektir: “Ey cin topluluğu!
İnsanlardan pek çoğunu saptırıp aranıza kattınız.” Onların insanlardan olan
dostları, “Ey Rabbimiz! Bizler birbirimizden yararlandık ve bize
belirlediğin süremizin sonuna ulaştık” diyecekler. Allah da diyecek ki:
“Allah’ın diledikleri (affettikleri) hariç, içinde ebedî kalmak üzere
duracağınız yer ateştir.” Ey Muhammed! Şüphesiz senin Rabbin hüküm ve hikmet
sahibidir, hakkıyla bilendir.
129.
İşte biz,
kazanmakta oldukları günahlar sebebiyle zalimlerin bir kısmını diğer bir
kısmına böyle musallat ederiz.
130.
(O gün Allah,
şöyle diyecektir:) “Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi
anlatan ve bu gününüzün gelip çatacağı hakkında sizi uyaran peygamberler
gelmedi mi?” Onlar şöyle diyecekler: “Biz kendi aleyhimize şahitlik ederiz.”
Dünya hayatı onları aldattı ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine
şahitlik ettiler.
131.
Bu
(peygamberlerin gönderilmesi), Allah’ın, halkları habersizken ülkeleri
haksız yere helâk etmeyeceği içindir.
132.
Herkesin
amellerine göre dereceleri vardır. Rabbin onların yaptıklarından habersiz
değildir.
133.
Rabbin her
bakımdan sınırsız zengindir, rahmet sahibidir. Sizi başka bir kavmin
soyundan getirdiği gibi, dilerse sizi giderir (yok eder) ve sizden sonra da
yerinize dilediğini getirir.
134.
Şüphesiz size
va’dedilen şeyler mutlaka gelecektir.
Siz bunun önüne geçemezsiniz.
135.
De ki: “Ey
kavmim! Elinizden geleni yapın. Ben de (görevimi) yapacağım. Ama dünya
yurdunun sonucunun kimin olacağını yakında öğreneceksiniz. Şüphesiz,
zalimler kurtuluşa eremezler.
136.
Allah’ın
yarattığı ekinlerden ve hayvanlardan O’na bir pay ayırdılar ve akıllarınca,
“Şu, Allah için, şu da bizim ortaklarımız (putlarımız) için” dediler.
Ortakları için olan Allah’ınkine eklenmiyor. Allah için olan ise
ortaklarınkine ekleniyor.. Ne kötü hükmediyorlar!
137.
Yine bunun
gibi, Allah’a ortak koşanların çoğuna, koştukları ortaklar, çocuklarını
öldürmelerini güzel gösterdi ki; onları helâke sürüklesinler ve dinlerini
karıştırıp onları yanıltsınlar. Eğer Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı.
Artık sen onları uydurdukları ile baş başa bırak.
138.
Bir de
(asılsız iddialarda bulunarak) dediler ki: “Bunlar yasaklanmış hayvanlar ve
ekinlerdir. Onları bizim dilediklerimizden başkası yiyemez. (Şunlar da)
sırtları (binilmesi ve yük yüklemesi) haram edilmiş hayvanlardır.” Bir kısım
hayvanları da keserken üzerlerine Allah’ın adını anmazlar. (Bütün bunları)
Allah’a iftira ederek yaparlar. Bu iftiraları sebebiyle Allah onları
cezalandıracaktır.
139.
Bir de
dediler ki: “Şu hayvanların karınlarındaki yavrular (canlı olursa) sırf
erkeklerimize aittir. Karılarımıza ise haramdır.” Eğer ölü olursa, o vakit
onda hepsi ortaktırlar. Allah, onların bu tür nitelemelerinin cezasını
verecektir.
Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.
140.
Beyinsizlikleri yüzünden bilgisizce çocuklarını öldürenler, Allah’ın
kendilerine verdiği rızkı -Allah’a iftira ederek- haram sayanlar, mutlaka
ziyan etmişlerdir. Gerçekten onlar sapmışlardır. Doğru yolu bulmuş da
değillerdir.
141.
O,
çardaklı-çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri, çeşit çeşit hurmalıkları ve
ekinleri, zeytini ve narı (her biri) birbirine benzer ve (her biri)
birbirinden farklı biçimde yaratandır.
Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşürünü)
verin, fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.
142.
Yine O,
hayvanlardan da irili ufaklı var edendir.
Allah’ın size rızık olarak verdiğinden yiyin de şeytanın adımlarına uymayın.
Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.
143.
O,
(hayvanlardan) sekiz eşi de yaratandır: (Erkek ve dişi olarak) koyundan iki,
keçiden de iki. Ey Muhammed! De ki: “Allah iki erkeği mi haram kıldı, yoksa
iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan (yavru)ları mı? Eğer
doğru söyleyenler iseniz bana bilerek haber verin.”
144.
Yine (erkek
ve dişi olarak) deveden iki, sığırdan da iki. De ki: “İki erkeği mi haram
kıldı, iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan (yavru)ları mı?
Yoksa Allah size bunları haram ettiğinde, orada hazır mı idiniz!?” İnsanları
bilgisizce saptırmak için Allah’a karşı yalan uyduran kimseden daha zalim
kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
145.
De ki: “Bana
vahyolunan Kur’an’da bir kimsenin yiyecekleri arasında leş, akıtılmış kan,
domuz eti -ki o şüphesiz necistir- ya da Allah’tan başkası adına kesilmiş
bir (murdar) hayvandan başka, haram kılınmış bir şey bulamıyorum. Fakat
istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın kim bunlardan yeme
zorunda kalırsa yiyebilir.” Şüphesiz Rabbin çok bağışlayandır, çok
merhametlidir.
146.
Yahudilere
tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların ise,
sırtlarında veya bağırsaklarında bulunanlar, ya da kemiklerine karışanlar
dışındaki içyağlarını (yine) onlara haram kıldık. İşte böyle, azgınlıkları
sebebiyle onları cezalandırdık.
Biz elbette doğru söyleyenleriz.
147.
Eğer seni
yalanlarlarsa, de ki: “Rabbiniz geniş rahmet sahibidir. (Bununla beraber)
suçlu bir toplumdan O’nun azabı geri çevrilmez.”
148.
Allah’a ortak
koşanlar diyecekler ki: “Eğer Allah dileseydi, biz de ortak koşmazdık,
babalarımız da. Hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” Onlardan öncekiler de
(peygamberlerini) böyle yalanlamışlardı da sonunda azabımızı tatmışlardı. De
ki: “Sizin (iddialarınızı ispat edecek) bir bilginiz var mı ki onu bize
gösteresiniz? Siz ancak kuruntuya uyuyorsunuz ve siz sadece yalan
söylüyorsunuz.”
149.
De ki: “En
üstün delil yalnızca Allah’ındır. O, dileseydi elbette sizin hepinizi doğru
yola iletirdi.”
150.
De ki:
“Haydi, Allah şunu haram kıldı” diye tanıklık yapacak şahitlerinizi getirin.
Onlar şahitlik etseler de sen onlarla beraber şahitlik etme. Âyetlerimizi
yalanlayanların ve ahirete inanmayanların arzularına uyma. Onlar Rablerine,
başka şeyleri denk tutuyorlar.
151.
(Ey
Muhammed!) De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım:
O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyi davranın. Fakirlik
endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırırız.
(Zina ve benzeri) çirkinliklere, bunların açığına da gizlisine de
yaklaşmayın.
Meşrû bir hak karşılığı olmadıkça, Allah’ın haram (dokunulmaz) kıldığı canı
öldürmeyin.
İşte size Allah bunu emretti ki aklınızı kullanasınız.”
152.
Rüşdüne
erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın.
Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. Biz herkesi ancak gücünün yettiği
kadarıyla sorumlu tutarız.
(Birisi hakkında) konuştuğunuz zaman yakınınız bile olsa âdil olun. Allah’a
verdiğiniz sözü tutun. İşte bunları Allah size öğüt alasınız diye emretti.
153.
İşte bu,
benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar
sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah
sakınasınız diye emretti.
154.
Sonra iyilik
yapanlara nimeti tamamlamak, her şeyi açıklamak, hidayet ve rahmete erdirmek
için Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik ki, Rablerinin huzuruna varacaklarına
iman etsinler.
155.
Bu (Kur’an)
da bizim indirdiğimiz bereket kaynağı bir kitaptır. Artık ona uyun ve
Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.
156,157.
“Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa (yahudilere ve hıristiyanlara)
indirildi. Biz onların okumalarından habersiz idik” demeyesiniz, yahut,
“Eğer bize kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk”
demeyesiniz, diye bu Kur’an’ı indirdik. İşte size Rabbinizden açıkça bir
delil, bir hidayet ve bir rahmet geldi. Artık Allah’ın âyetlerini yalanlayan
ve (insanları) onlardan çeviren kimseden daha zalim kimdir!? İnsanları
âyetlerimizden alıkoymaya kalkışanları, yapmakta oldukları engellemeden
dolayı azabın en kötüsü ile cezalandıracağız.
158.
(Ey Muhammed!) Onlar (iman etmek için) ancak kendilerine meleklerin
gelmesini veya Rabbinin gelmesini
ya da Rabbinin bazı âyetlerinin gelmesini mi gözlüyorlar? Rabbinin
âyetlerinden bazısı geldiği gün, daha önce iman etmemiş veya imanında bir
hayır kazanmamış olan bir kimseye (o günkü) imanı fayda vermez.
De ki: “Siz bekleyin. Şüphesiz biz de bekliyoruz.”
159.
Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış olanlar
var ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah’a
kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir.
160.
Kim bir iyilik yaparsa, ona on katı vardır. Kim de bir kötülük yaparsa, o da
sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez.
161.
De ki: “Şüphesiz Rabbim beni doğru bir yola, dosdoğru bir dine, Hakk’a
yönelen İbrahim’in dinine iletti. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.”
162.
Ey Muhammed! De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de,
yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.”
163.
“O’nun hiçbir ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum. Ben müslümanların
ilkiyim.”
164.
De ki: “Her şeyin Rabbi O iken ben başka bir Rab mı arayayım? Herkes günahı
yalnız kendi aleyhine kazanır. Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın günah
yükünü yüklenmez.
Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O size, ihtilaf etmekte olduğunuz
şeyleri haber verecektir.
165.
O, sizi yeryüzünde halifeler (oraya hâkim kimseler) yapan, size verdiği
nimetler konusunda sizi sınamak için bazınızı bazınıza derece derece üstün
kılandır. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır. Şüphe yok ki O, çok
bağışlayandır, çok merhamet edendir.