24- NÛR SÛRESİ
Medine döneminde
inmiştir. 64 âyettir. Adını, 35. âyette geçen “nûr” kelimesinden
almıştır. Sûrede başlıca; bireysel ve toplumsal hayatla ilgili
çeşitli hüküm ve prensipler, özellikle aile hayatına dair esaslar
yer almaktadır.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1.
Bu, bizim indirdiğimiz ve (hükümlerini) farz kıldığımız bir sûredir.
Düşünüp öğüt almanız için onda apaçık âyetler indirdik.
2.
Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun.
Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dini(nin koymuş olduğu
hükmü uygulama) konusunda onlara acıyacağınız tutmasın. Mü’minlerden bir
topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun.
3.
Zina eden erkek ancak, zina eden veya Allah’a ortak koşan bir kadınla
evlenir. Zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya Allah’a ortak
koşan bir erkek evlenir. Bu, mü’minlere haram kılınmıştır.
4.
Namuslu kadınlara zina isnat edip sonra da dört şahit getiremeyenlere
seksen değnek vurun. Artık onların şahitliğini asla kabul etmeyin. İşte
bunlar fâsık kimselerdir.
5.
Ancak tövbe edip bundan sonra ıslah olanlar müstesna. Çünkü Allah, çok
bağışlayandır, çok merhamet edendir.
6,7.
Eşlerine zina isnat edip de kendilerinden başka şahitleri olmayanlara
gelince, onların her birinin şahitliği; kendisinin doğru söyleyenlerden
olduğuna dair, Allah adına dört defa yemin ederek şahitlik etmesi,
beşinci defada da; eğer yalancılardan ise, Allah’ın lânetinin kendi
üzerine olmasını ifade etmesiyle yerine gelir.
8,9.
Kocasının yalancılardan olduğuna dair Allah’ı dört defa şahit getirmesi
(Allah adına yemin etmesi), beşinci defada da eğer kocası doğru
söyleyenlerden ise Allah’ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi,
kadından cezayı kaldırır.
10.
Allah’ın size lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah tövbeleri kabul
eden, hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı, hâliniz nice olurdu?
11.
O ağır iftirayı uyduranlar, sizin içinizden bir güruhtur. Bu iftirayı
kendiniz için kötü bir şey sanmayın. Aksine o sizin için bir hayırdır.
Onlardan her biri için, işledikleri günahın cezası vardır. İçlerinden
(elebaşılık ederek) o günahın büyüğünü üstlenen için ise ağır bir azap
vardır.
12.
Bu iftirayı işittiğiniz zaman, iman eden erkek ve kadınlar, kendi (din
kardeş)leri hakkında iyi zan besleyip de, “Bu, apaçık bir iftiradır”
deselerdi ya!
13.
Onlar (iftiracılar) bu iddialarına dair dört şahit getirselerdi ya!
Mademki şahit getirmediler; işte onlar Allah yanında yalancıların ta
kendileridir.
14.
Eğer size dünya ve ahirette Allah’ın lütfu ve rahmeti olmasaydı, içine
daldığınız bu iftiradan dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu!
15.
Hani o iftirayı dilden dile dolaştırıyor; hakkında hiçbir bilginiz
olmayan şeyleri ağzınıza alıp söylüyor ve bunu önemsiz bir iş
sanıyordunuz. Hâlbuki bu, Allah katında büyük bir günahtır.
16.
Bu iftirayı işittiğiniz vakit, “Böyle sözleri ağzımıza almamız bize
yaraşmaz. Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah’ım! Bu, çok büyük bir
iftiradır” deseydiniz ya!
17.
Eğer inanıyorsanız, bu gibi şeylere bir daha ebediyyen dönmemeniz için
Allah size öğüt veriyor.
18.
Allah, size âyetleri açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm
ve hikmet sahibidir.
19.
İnananlar arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya;
onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz
bilmezsiniz.
20.
Allah’ın lütfu ve rahmeti sizin üzerinize olmasaydı ve Allah çok
esirgeyici ve çok merhametli olmasaydı, hâliniz nice olurdu?
21.
Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına
uyarsa, bilsin ki o hayâsızlığı ve kötülüğü emreder. Eğer Allah’ın size
lütfu ve merhameti olmasaydı, sizden hiçbiriniz asla temize çıkamazdı.
Fakat Allah, dilediği kimseyi tertemiz kılar. Allah, hakkıyla işitendir,
hakkıyla bilendir.
22.
İçinizden varlık ve servet sahibi kimseler yakınlarına, düşkünlere ve
Allah yolunda hicret edenlere (kendi mallarından bir şey)
vermeyeceklerine yemin etmesinler. Onlar affetsinler, vazgeçip iyi
muamelede bulunsunlar. Allah’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz?
Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
23,24.
İffetli ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz mü’min
kadınlara zina isnat edenler, gerçekten dünya ve ahirette
lânetlenmişlerdir. İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin,
ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde
onlara çok büyük bir azap vardır.
25.
O gün Allah, onlara kesinleşmiş cezalarını tastamam verecek ve onlar
Allah’ın apaçık bir gerçek olduğunu bileceklerdir.
26.
Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler de kötü kadınlara; temiz
kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara lâyıktır.
O temiz olanlar, iftiracıların söyledikleri şeylerden uzaktırlar. Onlar
için bir bağışlanma ve bolca verilmiş iyi bir rızık vardır.
27.
Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi
hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selâm vermeden girmeyin. Bu
davranış sizin için daha hayırlıdır. Düşünüp anlayasınız diye size böyle
öğüt veriliyor.
28.
Eğer evde kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya
girmeyin. Eğer size, “Geri dönün” denirse, hemen dönün. Çünkü bu, sizin
için daha nezih bir davranıştır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla
bilendir.
29.
İçinde size ait bir eşya olan, oturanı bulunmayan evlere girmenizde
herhangi bir günah yoktur. Allah, açığa vurduklarınızı da,
gizlediklerinizi de bilir.
30.
Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını
korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah
onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.
31.
Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını
korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet
(yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar
salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut
kocalarının babalarından, yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından,
yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından,
yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut
sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden,
yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek
çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin
diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe
ediniz ki kurtuluşa eresiniz!
32.
Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun
olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla
zenginleştirir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.
33.
Evlenmeye güçleri yetmeyenler de, Allah kendilerini lütfuyla zengin
edinceye kadar iffetlerini korusunlar. Sahip olduğunuz kölelerden
“mükâtebe” yapmak isteyenlere gelince, eğer onlarda bir hayır görürseniz
onlarla mükâtebe yapın.
Allah’ın size verdiği maldan onlara verin. Dünya hayatının geçici
menfaatlerini elde etmek için iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa
zorlamayın. Kim onları buna zorlarsa bilinmelidir ki hiç şüphesiz
onların zorlanmasından sonra Allah (onları) çok bağışlayıcıdır, çok
merhametlidir.
34.
Andolsun, biz size açıklayıcı âyetler, sizden önce gelip geçenlerden bir
misal ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için bir öğüt indirdik.
35.
Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili şudur: Duvarda
bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs
sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne
de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş
dokunmasa bile neredeyse aydınlatacak (kadar berrak)tır. Nur üstüne nur.
Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah, insanlar için misaller
verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
36,37.
Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği
evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alışverişin kendilerini, Allah’ı
anmaktan, namazı kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoymadığı birtakım
adamlar, buralarda sabah akşam O’nu tesbih ederler. Onlar, kalplerin ve
gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar.
38.
(Bütün bunları) Allah, kendilerini yaptıklarının en güzeli ile
mükâfatlandırsın ve lütfundan onlara daha da fazlasını versin diye
(yaparlar). Allah, dilediğini hesapsız olarak rızıklandırır.
39.
İnkâr edenlere gelince; onların amelleri ıssız bir çöldeki serap
gibidir. Susamış kimse onu su sanır. Yanına geldiğinde hiçbir şey
bulamaz. (Tıpkı bunun gibi kâfir de hesap günü amellerinden bir şey
bulamaz). Ancak Allah’ı yanında bulur da Allah onun hesabını tastamam
görür. Allah, hesabı çabuk görendir.
40.
Yahut (inkârcıların küfür içindeki hâlleri) derin bir denizdeki
karanlıklar gibidir. (Bir deniz ki) onu dalga üstüne dalga kaplıyor,
üstünde de bulutlar var. Karanlıklar üstüne karanlıklar. İnsan, elini
çıkarsa neredeyse onu bile göremez. Kime Allah nur vermezse, onun için
nur diye bir şey yoktur.
41.
Göklerde ve yeryüzünde bulunan kimselerle, sıra sıra (kanat çırparak
uçan) kuşların Allah’ı tespih ettiğini görmez misin? Her biri duasını ve
tesbihini kesin olarak bilmektedir. Allah, onların yapmakta olduğu
şeyleri hakkıyla bilendir.
42.
Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de ancak Allah’adır.
43.
Görmez misin ki Allah, bulutları sevk eder. Sonra, onları kaynaştırıp
üst üste yığar. Nihayet yağmurun, onların arasından yağdığını görürsün.
O, gökten, oradaki dağ (gibi bulut)lardan dolu indirir de onu dilediğine
isabet ettirir, dilediğinden de geri çevirir. Bu bulutların şimşeğinin
parıltısı neredeyse gözleri alacak.
44.
Allah, geceyi ve gündüzü döndürüp duruyor. Şüphesiz bunda basiret sahibi
olanlar için bir ibret vardır.
45.
Allah, bütün canlıları sudan yarattı. İşte bunlardan bir kısmı karnı
üzerinde sürünür, kimi iki ayak üzerinde yürür, kimisi dört ayak
üzerinde yürür. Allah, dilediğini yaratır. Çünkü Allah, her şeye
hakkıyla gücü yetendir.
46.
Andolsun, biz açıklayıcı âyetler indirdik. Allah, dilediği kimseyi doğru
yola iletir.
47.
(Münâfıklar), “Allah’a ve peygambere inandık ve itaat ettik” derler.
Sonra da onların bir kısmı bunun ardından yüz çevirirler. Hâlbuki onlar
inanmış değillerdir.
48.
Aralarında hüküm vermesi için Allah’a (Kur’an’a) ve peygambere
çağırıldıkları zaman, bir de bakarsın ki içlerinden bir grup yüz
çevirmektedir.
49.
Ama gerçek (verilen hüküm) kendi lehlerinde ise, boyun eğerek ona
gelirler.
50.
Kalplerinde bir hastalık mı var, yoksa şüphe ve tereddüde mi düştüler?
Yoksa Allah ve Resûlünün kendilerine karşı zulüm ve haksızlık
edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, işte onlar asıl zalimlerdir.
51.
Aralarında hüküm vermek için Allah’a (Kur’an’a) ve Resûlüne davet
edildiklerinde, mü’minlerin söyleyeceği söz ancak, “işittik ve iman
ettik” demeleridir. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
52.
Kim Allah’a ve Resûlüne itaat eder, Allah’tan korkar ve O’na karşı
gelmekten sakınırsa, işte onlar başarıyı elde edenlerin ta kendileridir.
53.
Münâfıklar, sen kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka savaşa
çıkacaklarına dair en ağır bir şekilde Allah’a yemin ettiler. De ki:
“Yemin etmeyin. Sizden istenen güzelce itaat etmektir. Şüphesiz Allah,
yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”
54.
“Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin” de. Eğer yüz çevirirseniz
bilin ki ona yüklenen sorumluluğu ancak ona ait; size yüklenen görevin
sorumluluğu da yalnızca size aittir. Eğer ona itaat ederseniz doğru yola
erersiniz. Peygambere düşen ancak apaçık bir tebliğdir.
55.
Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden
önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen
kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice
yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka
emniyete kavuşturacağına dair vaadde bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder
ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr
ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.
56.
Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Resûle itaat edin ki size merhamet
edilsin.
57.
İnkâr edenlerin (Allah’ı) yeryüzünde âciz bırakacaklarını sanma! Onların
varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varış yeridir o!
58.
Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlar (köleleriniz) ve sizden
henüz bulûğ çağına ermemiş olanlar, günde üç defa; sabah namazından
önce, öğleyin elbiselerinizi çıkardığınız vakit ve yatsı namazından
sonra (yanınıza girecekleri zaman) sizden izin istesinler. Bu üç vakit
sizin soyunup dökündüğünüz vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında (izinsiz
girme konusunda) ne size, ne onlara bir günah vardır. Birbirinizin
yanına girip çıkabilirsiniz. Allah, âyetlerini size işte böylece
açıklar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
59.
Çocuklarınız erginlik çağına geldiklerinde, kendilerinden öncekilerin
izin istedikleri gibi izin istesinler. İşte Allah âyetlerini size böyle
açıklar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
60.
Artık evlenme ümidi beslemeyen, hayızdan ve doğumdan kesilmiş yaşlı
kadınların zinetlerini göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında
kendileri için bir günah yoktur. Ama yine sakınmaları onlar için daha
hayırlıdır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
61.
Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya da güçlük yoktur.
Kendi evlerinizde veya babalarınızın evlerinde veya annelerinizin
evlerinde veya erkek kardeşlerinizin evlerinde veya kız kardeşlerinizin
evlerinde veya amcalarınızın evlerinde veya halalarınızın evlerinde veya
dayılarınızın evlerinde veya teyzelerinizin evlerinde veya anahtarlarına
sahip olduğunuz evlerde ya da dostlarınızın evlerinde yemek yemenizde de
bir sakınca yoktur. Bir arada veya ayrı ayrı olarak yemek yemenizde de
bir sakınca yoktur. Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katından
mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak, selâm verin. İşte Allah,
düşünesiniz diye âyetleri size böyle açıklar.
62.
Mü’minler ancak Allah’a ve peygamberine inanan, onunla beraber toplumu
ilgilendiren bir iş üzerindeyken ondan izin almadan çekip gitmeyen
kimselerdir. O hâlde bazı işlerini görmek için senden izin isterlerse,
içlerinden dilediğine izin ver ve onlar için Allah’tan bağışlama dile.
Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
63.
(Ey inananlar!) Peygamberin (sizi) çağırmasını aranızda birbirinizi
çağırmanız gibi tutmayın. İçinizden biribirini siper ederek sıvışıp
gidenleri Allah gerçekten bilir. Artık onun emrine muhalefet edenler,
başlarına bir belânın gelmesinden veya elem dolu bir azaba uğramaktan
sakınsınlar.
64.
Bilmiş olun ki şüphesiz göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır.
O, içinde bulunduğunuz durumu gerçekten bilir. Allah’a döndürülecekleri
ve yaptıklarını Allah’ın onlara haber vereceği günü hatırla. Allah, her
şeyi hakkıyla bilendir.