İç ve dış uyaranların bireyde yarattığı değişme, etki ve tepkilerin bütününe duygulanım denir. Günlük yaşamda duygulanım alanı içerisinde olan durumlardan biri de ümittir. Ümit, bir istek ve amacın gerçekleşmesini beklemenin, buna inanmanın doğurduğu coşkusal haz, güven, rahatlık ve hoş bir durumdur.
Ümit, gerçekleşmesi bize kesin gibi gelmeyen, önümüzdeki ya da geçmişteki bir şeyin imgesinden meydana gelmiş kararsız bir sevinçtir.
Ümit, insanın kendi dünyasında var olan bir olgudur. İnsanın birikimleri bu olguyu güçlü ya da zayıf bir şekilde yaşatır. İnsan ümide ihtiyaç duyduğunda onu içinde bulabilir. Ümitle birlikte yola çıkmak beraberinde sevinç ve sevgi dolu bir yaşam getirir.
İnsanın maddî varlık ve imkanlara sonsuza kadar güvenmesi, ümit bağlaması mümkün değildir. İnsan, sınırsız beklentilerini karşılayacak fizik ötesi mutlak bir güce ihtiyaç duyar. Ayrıca insan, ümitlerini ölümle sona eren dünya hayatının dışına taşımak ister. Mutlak manada insanın ümitlerini gerçekleştirecek, ölüm sonrası hayatta onu umutlu kılabilecek tek varlık Yüce Allah’tır. Bu gerçeklik, ümit olgusunu Allah-insan ilişkisinin temel unsurları arasına sokmuştur.
Yine bundan dolayıdır ki, Kur’ân, ümit olgusunu hep Allah-insan ilişkisi bağlamında ele almıştır. Ümîdin insan doğasındaki varlığı korkudan bağımsız değildir. Bu yüzden Kur’ân, Allah-insan ilişkisinde ümîdin yerini ele alırken onu korkuyla birlikte değerlendirmiştir.
Kur’ân, bazı ayetlerde korku-ümit ilişkisinin insan tabiatında ortaya çıkışını tasvir eden açıklamalar yapmış, bazı âyetlerde de Allah’a dua ederken bu iki duygunun nasıl hareket etmesi gerektiğini öğretmiştir.
Kur’ân’a göre, müminin Allah’tan ümitli olması bir hayal ya da zayıf bir duygu değildir. Müminin Allah’a ümidi güçlü bir iman ile desteklenmiştir. Kur’ân, mü’minlerin Allah’tan ümitli olmalarının temelinde, güçlü bir imanı ve bu imanın gereği olan yaşantıyı gösterir. İnanç ve ilâhî değerler doğrultusunda yaşamayı ümîdin şartı sayar. Bu gerçeği birçok âyette tekrarlar.
Ölüm ve ölüm sonrası hayat, insanın ümide en çok ihtiyaç duyduğu gerçeklerdir. Kur’ân, mü’minlerin dünyadaki umutlarını ölüm sonrası hayata taşıyabilme inancına sahip olduklarını açıklamıştır. Yine insan, kendini Allah karşısında hiçbir zaman kusursuz ve günahsız saymaz. Kur’ân, mü’minlerin günahlarının Allah tarafından bağışlanacağı umuduyla yaşadıklarını dile getirir.
Muhterem Kardeşlerim
Korku ve ümit, hem birer duygu, hem de ruhsal güçtür. Yaşam boyu birbirini karşılayarak, telafi ederek ya da tamamlayarak güdüleyici ve motive edici etki yaparlar. İnsanın gelişmesinde, kişilik kazanmasında her iki duygunun da önemli bir rolü vardır.
Korku ve ümit, insanın ruhsal yapısına yerleşmiş karşılıklı iki çizgidir. Bu iki duygu birlikte, yan yana ve aynı yönlerde hareket ederler. Yaratılışı gereği insan ruhu, hem korku hem de ümitle doludur.
Korku ve ümit, Kur’ân’ın temel kavramlarından ikisi olup birçok âyette yan yana kullanılmıştır. Çünkü bu iki kavramın oluşturduğu çift kutupluluk insan benliğinin işleyişinin karakteristiğini yansıtır. Kur’ân’ın öngördüğü ideal kişilikte ümitle korku arasında denge kurulması esastır.
Ümit, korkuyu izleyen ve ondan sonra gelen bir duygudur. İnsan ümit sayesinde korkuyla birlikte ortaya çıkan sıkıntı ve kaygıdan kurtulur. Böylece bu iki duygu birlikte ve iç içe yaşanır.
Kur’ân’ın korku ve ümit tasviri yaptığı âyetlerde, şimşeğin çakması, bulutların ortaya çıkması, yağmurun yağması örnek olarak anlatılır. Bu olayların insanda uyandırdığı korku, endişe ve ümit duygularına değinilir:
هُوَ الَّذِى يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنْشِىءُ السَّحَابَ الثِّقَالَ
“O, size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve (yağmur dolu) ağır bulutları meydana getirendir.”
İnsanlar, yıldırım düştüğünde, şimşek çaktığında korku duyarlar, üzerlerine yıldırımın düşmesinden ve çarpmasından endişe ederler. Şimşeğin çakmasını yağmurun belirtisi olarak görürler. Bitkilerin yetişmesini sağlayacak ve ürünleri bereketlendirecek olması sebebiyle yağmurun yağması durumunda ümitlenirler. Ya da zararlı olması durumunda insan yağmurdan korkar. Örneğin, (yolculuk koşullarının günümüzdeki gibi iyi olmadığı durumlarda) yolda yağmura yakalanmak, yiyecek kuruturken yağmurun yağması gibi.
Her insanda korku ve ümit olur. Gök gürültüsü ve şimşeğin çakması insanda önce korku uyandırır, ardından da ümidin ortaya çıkmasına yol açar.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, şimşeğin ortaya çıkardığı duyguların benzerinin, Kur’ân’ın mesajları tarafından da sağlandığını açıklamıştır.
Kur’ân’ın insanlar üzerinde bırakmak istediği etkinin, şimşeğin bıraktığı etkiye benzer olduğunu belirtmiştir. Yazır’a göre, şimşek benzetmesiyle anlatılmak istenen şudur: İlâhî mesajlar, insanı olumsuz inanç ve davranışları dolayısıyla korkutur, çekindirir; imanları ve doğru davranışları dolayısıyla da ümitlendirir.
Nitekim Muhammed Esed de, burada sözü edilen yağmur umudunun imanı ve manevî kurtuluşu simgelediğini ileri sürer.
Ra’d sûresi 12. âyetteki ifâdeler Kur’ân’da tekrar edilir:
وَمِنْ اَيَاتِهِ يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَيُحْيىِ بِهِ اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ فِى ذَلِكَ لاَيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
“Yine O'nun delillerindendir ki, size korku ve ümit vermek üzere şimşeği gösteriyor, gökten su indirip ölümünün ardından arzı onunla diriltiyor. Doğrusu bunda, aklını kullanan bir kavim için (alınacak) dersler vardır..”
Yüce Allah, korku ve ümit gibi hayatın iki farklı tecrübesini insana yaşatarak, iyiliğinin genişliğini ve sınırsızlığını, eylemlerinin kusursuzluğunu ve belli bir amaca dayandığını anlatmaya çalışmıştır. Kendi varlığının kanıtlarını gösterebilmek için, yıldırım göndererek bir yandan insanları korkutmak, öte yandan rahmetini ümit etmelerini sağlamak istemiştir.
Korkunun yarattığı tedirginliğin, insanları ilâhî rahmeti aramaya yöneltmesini dilemiştir.
Kur’ân’a göre, korkuya ya da ümide yol açan şartlar, insanların Allah’a yönelmelerine zemin hazırlayan, onları bu konuda uyaran işaretlerdir.
Muhterem Kardeşlerim
Duâ, insanı ümitsizlik ve karamsarlık duygusundan, manevi çöküntüden kurtarır. Duâ, özellikle zayıf ve çaresizlik içerisinde olduğu durumlarda insana ümit ve teselli veren önemli bir aracı ve yardımcıdır. Duâ eden bir mü’min, Allah’tan her zaman için ümitlidir. O, iyiliğe dair ümit ve beklentilerinin gerçekleşeceğine inanır. Yaşama dair iyimserliği artar, ruhsal yönden kendini güvende hisseder.
Duâ, her şeyden önce bir istek ve beklentinin ortaya konulmasıdır. İnsanda istek ve beklentileri uyandıran, canlı tutan ise ümittir. Bu açıdan duâ bir tür ümit gibi görülebilir. Kişinin zihninde duâ etme eğilimi ortaya çıktığı andan itibaren, onda aynı zamanda bir umut ışığı da belirmiş demektir. İnsanın ümîdini duânın şeklî boyutuna bağlaması boşunadır. Bu yüzden duâ ile ilişkilendirilen ümit, samimi ve içten olmalıdır.
وَلاَ تُفْسِدُوا فِى اْلاَرْضِ بَعْدَ اِصْلاَحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفًا وَطَمَعًا اِنَّ رَحْمَةَ اللهِ قَرِيبٌ مِنَ الْمُحْسِنِينَ
“Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah'a korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah'ın rahmeti çok yakındır..”
Hem korku hem de ümit ve beklenti hâlinde Allah’a duâ edilmelidir. Korku hâlinde ümit, ümit hâlinde de korku hatırdan uzak tutulmamalı, sürekli ikisi ortak bir noktada buluşturulmalıdır. Bu iki ruh hâlinin uyumu, mü’minin kişiliğinin gelişiminde tıpkı kuşlarda uçmayı sağlayan iki kanat gibi önemlidir. Birinin eksik olması durumunda uçmak mümkün olmaz. Kalp bunların karşılıklı kanat çırpmasına ve uyumlu hareket etmesine bağlı olarak yönünü ilâhî gerçekliklere çevirir. Allah’a yapılan duânın doğru ve olumlu olanı da kalbin bu tarz hareket etmesiyle gerçekleştirilir.
İnsan duâ ederken Allah’ın cezalandırabilecek olmasından korkmalı, endişe duymalı, rahmetinin genişliği ve sevapları ödüllendirebilecek olmasından dolayı da ümit taşımalıdır. Hem duânın kabul edilmeyeceği endişesini hem de edileceği ümîdini birlikte tecrübe etmelidir. Davranışlarındaki eksiklik dolayısıyla korkmalı, endişe duymalı, Allah’ın rahmetinin genişliği ve iyiliğinin çokluğu sebebiyle de ümit içinde olmalıdır.
Ümit ya da korkudan sadece birinin duada hakim olması, seviyesizlik göstergesidir. Tek başına korku, insanın ilâhî rahmete olan güveninin azalmasına, hatta yok olmasına yol açabilir. Tek başına ümit ise, hiçbir tehlike ve sınır gözetmediği için, kişiliğin olgunlaşması noktasında insanı duyarsız, gevşek ve tembel hale getirebilir.
İman üzere yaşamada sağlıklı bir yol takip edebilmek için Kur’ân, insanın bir yanına ümit, bir yanına da korkuyu yerleştirmiştir.
Mü’min bir kimse Allah ile olan ilişkilerinde dengesini bu iki duyguyla birlikte kurabilir. Bütünüyle ümide ya da korkuya yönelmek ideal yoldan sapmalara neden olabilir. Herhangi bir şekilde kişi, korku ya da ümitten birisinin kişiliğinde ağır basmaya başladığını gördüğünde, hemen aralarında dengeyi bulmalıdır. Allah’ın kendisini cezalandırmayacağından emin olan kişi bu durumu korkuyla, Allah’ın rahmetinden ümitsizliğe düşen kişi de bu durumu ümitle tedavi etmelidir.
Allah-insan ilişkisinde korku ile ümit arasında denge kurabilmek iman açısından olgunlaşmanın bir belirtisidir. İnanç bakımından olgun bir kişilik ortaya koyabilen insanlar özellikle Allah’a ibadet ettikleri oranda ümit eğilimlerini korkuyla dengelemeyi başarırlar:
تَتَجَافَى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًا وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
“Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar..”
Bu âyet, mü’minlerin temel özelliklerinden bazılarını sayar. Sayılan özelliklerden biri şudur: Mü’minler, günlük işlerini bitirip boş kaldıklarında ilgi ve yönelimlerini ibadete çevirirler. Allah’ı anarak, O’nun korkusuyla ürpererek, gazabından, hesaba çekmesinden ve vereceği cezadan çekinerek, tüm umutlarını O’na bağlayarak, rahmetini ve vereceği bol sevabı umarak kendilerini ibadete verirler. Burada sözü edilen ibadetin geceleyin kılınan teheccüd namazı veya akşamla yatsı arasında kılınan nafile namaz ya da akşam namazından yatsı namazına kadar kılınan namaz veyahut cemaatle kılınan yatsı ve sabah namazları olabileceği söylenmiştir.
|