Vaaz Kategorileri
İman Konuları
İbadet Konuları
Sosyal Konular
Ramazan Vaazları
Dini Günler ve Geceler
DİB Örnek Vaazları
Kur'an'dan Öğütler
Genel Konular
islam ve Aile
Görev,Sorumluluk,Ahlak
Mevlid-i Nebi Vaazları
Ana Menü
Çocuklar İçin
Kur'an Öğreniyorm
Dinimi Öğreniyorum
Dini Bilgiler
Oyunlar
Ansiklopedi ve sözlük
Osmanlıca Sözlük
İslam Ansiklopedisi
Dini Sözlük
Dini Terimler
Küçük Lügat
Dini Kitaplar
P.Hayatı Salih Suruç
Kur'an ve Bilim
Günümüzde İslam
Kıssadan Hisse
Ehli Sünnet Yolu
İslam Tasavvufu
En Güzel Örnek
Gıybet Hastalığı
Adım Adım Kurtuluş
Mesneviden Öyküler
Önceki Vaaz Sonraki Vaaz
Çocuk

Muhterem Mü’minler;

Ana baba, yani toplum yapısının temeli olan ailenin kurucuları ve en önemli iki unsuru.

Allah'ın insanlardan korunmasını istediği beş kutsal şeyden biri de, neslin devamıdır. Neslin devamını Allah (c.c.), canlıların kabiliyet ve yapılarına göre belli kanunlara bağlamıştır. Neslini devam ettirebilmek için en büyük zorluklarla karşılaşan canlı da insanoğludur. İnsan, canlıların en güçlüsü olmasına rağmen, doğduğu anda en zayıf olanların başında gelir. Bazı hayvan yavruları doğumdan hemen sonra, bir kısmı da kısa bir zaman sonra ayağa kalkabildiği, ihtiyaçlarını gidermeye başlayabildiği hâlde insanoğlu ancak, doğumundan yıllar sonra bu seviyeye gelebilir. Neslin devam edebilmesi için bütün bu zorlukları çeken ana babalardır. Anne, yavrusunu dokuz ay karnında taşır, hamilelik süresince pek çok güçlükle karşılaşır, hayatî tehlikeleri de göze alarak çocuğunu doğurur. Hiç bir şeye gücü yetmeyen bebeğini büyütmek için, uykusundan, istirahatinden, sıhhatinden feragat eder. Nitekim Cenâb-ı Allah şöyle buyurur:

وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْناً عَلَى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ

إِلَيَّ الْمَصِيرُ 

"Biz, insana, ana-babasına iyilikte bulunmayı tavsiye ettik. Özellikle de anasını tavsiye ederiz ki, o, kat kat zaafa düşerek ona hamile kalmış, emzirmesi de tam iki sene sürmüştür. Binaenaleyh; bana ve ana-babana şükret. " Lokman, 31/14

          Aile ve çocuğun ihtiyaçlarını temin etmek için baba yılmadan, usanmadan çalışır, yemez yedirir, giymez giydirir. Çocuğun bir yeri ağrısa, onlar daha fazla rahatsız olurlar. Çocuklarının rahatını kendi rahatlarına tercih ederler. Bu zahmetli meşgale, değişik safha ve şekillerde olmak üzere yirmi otuz yıl devam eder. Hatta, ana-babanın çocuğuna gösterdikleri ilgi hayat boyu sürer gider.

Muhterem Müslümanlar;

Ana ve baba evladından saygı bekliyorsa şunları gözardı etmeyecek:

Allah Teala, kendisinden göz aydınlığı olacak eş ve çocuklar istememiz konusunda bize şöyle bir duâ talim ediyor ve buyuruyor ki:

وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا  هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا  قُرَّةَ أَعْيُنٍ  وَاجْعَلْنَا  لِلْمُتَّقِينَ إِمَاماً

“Bize, eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et. Bizi takvâ ehline önder yap!”Furkan, 25/74

     Bu dünyada mutluluk takvâ ehlinden olabilmektir; şeref ise takvâ ehline önder olabilecek bir kalbî kıvama ermektedir.

İnsanoğlu kendisinden beklenen beklentileri ancak yaşı kırka varıp kemale erince fark etmeye başlıyor. Nitekim Kur’an bu çağa gelen insanoğlunun bu gerçeği şöyle dile getirdiğini ifade buyurmaktadır: “...Rabbim, bana ve anne babama verdiğin nimete şükretmemi, hoşnud olacağın yararlı işler yapmamı sağla. Bana verdiğin gibi soyuma da salâh ver. Doğrusu sana yöneldim…” (el-Ahkaf 46/15)

Kur’an’a baktığımızda Zekeriyya (a.s.)’ın Allah’tan temiz bir soy ve hayırlı evlâd talebinde bulunduğu ve Hakk Teala’nın kendisini Yahyâ peygamber ile müjdelediği anlatılmaktadır (bk. Al-i İmran, 3/38-39; Meryem 19/ 7-11).

İbrahim (a.s.) önce “gulâm-ı alîm” (bilgin bir çocuk) sıfatıyla İshak (a.s.) ile müjdelenmiş (bk. el-Hicr, 15/52-53); bir başka seferinde de “gulâm-ı halîm” (yumuşak huylu bir çocuk) sıfatıyla İsmail peygamber ile müjdelenmiştir (bk. es-Saffat, 37/99-101). 

İbrahim, hayırlı evlâd nimetine mahzar olmasının ardından: “Kocamış iken bana İsmail ve İshâk’ı veren Allah’a hamdolsun. Doğrusu Rabbim, duaları işitendir. Rabbim beni ve çocuklarımı namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz dualarımızı kabul buyur.” (İbrahim, 14/37-40) diye ilticâ etti. Böylece zürriyetinin devamı olan çocuklarının kulluk bilincinde; Rablerini tanıyan mümin kişiler ve hayırlı evlâd olmasını diledi.

İbrahim ve İsmail peygamberlerin müşterek olarak yaptıkları duâda  da aynı motifler dikkat çekmektedir

رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ

“Rabbimiz, ikimizi de sana teslim olanlardan kıl. Soyumuzdan sana teslim olan bir ümmet yetiştir.” Bakara, 2/128

          İnsanoğlu kendisinden beklenen beklentileri ancak yaşı kırka varıp kemale erince fark etmeye başlıyor. Nitekim Kur’an bu çağa gelen insanoğlunun bu gerçeği şöyle dile getirdiğini ifade buyurmaktadır:

حَتَّى إِذَا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَبَلَغَ أَرْبَعِينَ سَنَةً قَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ

عَلَيَّ وَعَلَى وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضَاهُ وَأَصْلِحْ لِي فِي ذُرِّيَّتِي إِنِّي تُبْتُ إِلَيْكَ وَإِنِّي مِنَ الْمُسْلِمِينَ

 “...Rabbim, bana ve anne babama verdiğin nimete şükretmemi, hoşnut olacağın yararlı işler yapmamı sağla. Bana verdiğin gibi soyuma da salâh ver. Doğrusu sana yöneldim…” Ahkaf, 46/15

Kur’an’da mal ve evlâd için fitne, ziynet ve adüv (düşman) anlamlarına birtakım özellikler sayılmıştır. Bütüncül bir yaklaşımla incelendiğinde bu ayetlere göre evlâd, Allah’ın geçici dünya hayatı için verdiği bir ziynettir. Nitekim Kehf suresinde “Mal ve evlâdın dünya hayatının ziyneti” (bk. 18/46) olduğu belirtildiği gibi Al-i İmran suresinde “eş ve oğul sevgisiyle altın ve gümüş gibi  dünyalıkların insan için ziynetlendirildiği” (bk. 3/14) anlatılmaktadır.

Kur’an’a göre mal ve evlâd, insanı kulluktan alıkoymadığı sürece dünya hayatının ziyneti olmaya devam eder. Allah Teala buyurur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ

“Ey iman edenler, mallarınız ve evlatlarınız sizi Allah’ın zikrinden alıkoymasın.” Münafikun, 63/9

Ancak mal ve evlâd  aynı zamanda imtihan vesilesi anlamı taşıyan fitne özelliğine de sahiptir. Nitekim:

وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلاَدُكُمْ فِتْنَةٌ وَأَنَّ اللّهَ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ

 “Bilesiniz ki, mallarınız ve evlatlarınız fitneden ibârettir.” Enfal, 8/28buyurulur.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا  إِنَّ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ وَأَوْلَادِكُمْ  عَدُوّاً لَّكُمْ  فَاحْذَرُوهُمْ

Kur’an’da  bir başka yerde ise önce eş ve çocuklar içinden insana “düşman” olanların bulunduğuna  işaret edilmekte; sonra, mal ve evlâdın imtihan vesilesi bir fitne oluşuna atıfta bulunulmaktadır bkzet-Tegabün, 64/14-15.

Cemiyetlerin istikballerinin teminatı, geleceklerinin garantisi, kalpleri Allah ve vatan aşkı ile çarpan iyi nesiller ve hayırlı evlâd yetiştirmeye bağlıdır. Her meseleye kâmil bir yaklaşım tarzıyla çözüm üreten İslamiyet, hayırlı evlâd yetiştirme konusunu da mukaddes umdeler arasına almıştır.

Çocuklar tertemiz bir yaratılışa sahiptir. Bu hususu Sevgili Peygamberimiz şöyle ifade etmektedir. “Hiçbir  çocuk yoktur ki fıtrat üzere doğmuş olmasın. Sonra onu annesi babası Yahudileştirir, Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir… Müslim, Kader, 22

Allah Teala buyurur ki

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا  قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَاراً  وَقُودُهَا النَّاسُ  وَالْحِجَارَةُ

 “Ey iman  edenler nefislerinizi, eşlerinizi ve çocuklarınızı yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem azabından koruyunuz.” Tahrim, 66/6

Bu ayet-i kerimenin nüzûlünden sonra Hz. Ömer: “Ya Rasulallah! Nefislerimizi koruruz, fakat ehlimizi nasıl koruyabiliriz?’’ demişti. Bunun üzerine Allah’ın  Resulü de şöyle buyurdu: ‘’Allah’ın sizi nehyettiği şeylerden onları nehyedersiniz ve Allah’ın size emrettiği şeyleri onlara emredersiniz. İşte bu, onları korumak demektir. ”

Hadis-i Şerif’de Peygamber Ef. (S.A.V) Şöyle buyuruyor:

« كُلُّكُمْ راعٍ ، وكُلُّكُمْ مسئولٌ عنْ رعِيَّتِهِ ، والأِمَامُ رَاعٍ ، ومسئولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ ، والرَّجُلُ رَاعٍ في أَهْلِهِ ومسئولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ ، والمرْأَةُ راعِيةٌ في بيْتِ زَوْجِهَا ومسئولة عنْ رعِيَّتِهَا ، والخَادِمُ رَاعٍ في مالِ سيِّدِهِ ومسئولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ ، فكُلُّكُمْ راعٍ ومسئولٌ عنْ رعِيتِهِ».

            “Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr, efendisinin malının çobanıdır; o da sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve güttüğünüz sürüden sorumlunuz. Riyazü’s-Salihin, Hadis No:302

"Çocuğun ismini ve terbiyesini güzel yapmak, ana ve babanın çocuğuna karşı olan görevlerindendir."

Resul-ü Ekrem (s.a.s.) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır. “Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye gü­nâh olarak yeter Ebu Davut, Zekat, 45

Ana-baba, çocukları için canlı bir kitap gibi ahlâk kurallarını uygulayan en güzel modeldir. Nitekim Allah Teala buyuruyor ki ;

وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا

 “Ailene namaz kılmalarını emret. Kendin de namaza devam et.” Taha, 20/32

 Allah Resûlü’nün şahsında bütün ümmete yönelik olan bu emr-i ilâhîde Allah Teala hazretleri hayırlı evlat yetiştirmenin onlara model olmaktan ve onlara zaman ayırmaktan geçtiğine işaret etmektedir. Nitekim Allah Rasûlü bu ayetin nüzûlünden sonra bir ay süreyle kızı Fatıma’nın evine her sabah uğramış ve “haydi namaza” diye seslenmiştir. Çünkü herkes idaresi altındakilerden sorumludur.(bk.Buharî,Cuma,11, nikah, 81, Müslim, İmâre, 20; Ebû Dâvud, İmâre,1; Tirmizî, Cihâd, 27) Onun faziletinden, diyanetinden ve terbiyesinden mes’üldür. Bu konuda pek çok dînî emir vardır:

Efendimiz'in buyurduğu gibi, hiçbir ana baba çocuğuna İslâm edebinden daha değerli bir hediye veremez (Tirmizî, Birr 33).

Muhterem mü’minler!

Kız yetiştirmeyle ilgilki olarak;

مَنْ عَالَ جاَرِيتَيْنِ حتَّى تبلغاَ جَاءَ يوَمَ القيَامَةِ أنَا وَهُوَ: وَضَمَّ أصاَبِعَهُ[. أخرجه مسلم والترمذى.وعنه: دخلت أنا وهو الجنةَ كهاتينِ، وأشارَ بأصبعيهِ .

Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki:

"Büluğa erinceye kadar kim iki kız evladı yetiştirirse -parmaklarını birleştirerek- kıyamet günü o ve ben şöyle beraber oluruz."

Güzel ahlâk ile terbiye edebilmenin yolu, önce nefsimizi tezkiye ile arıtmak sonra hem yavrulara ibâdet, taât ile kulluk yolunda; hem de yalandan, dolandan, ihtikârdan, zinâdan, alkolden, kumardan kaçınarak sosyal hayatta örnek olmaktadır. Model olmak, ilgilenmemek, şefkat göstermek ailede ve toplumda eğitimin en etkin yönetimidir. Allah Rasûlü buyurur: “Yumuşaklık ve tatlı muâmele bulunduğu şeye güzellik kazandırır. Ondan mahrûmiyet ise kötülük ve çirkinliktir.”Ebu Davud, Cihad,1; Edeb, 11

Çocukların seviyesine inmek, onlarla şakalaşmak nebevî bir emir olduğu kadar Muhammedî bir tavırdır. Allah Rasûlü çocuklarla ilgilenir, başlarını okşar, şakalaşır, selamlaşır ve onlara değer verirdi. Efendimiz çocuklarla konuşurken çömelir, onlarla gözgöze gelmeye çalışırdı. Çünkü âilede  ve toplumda çocuklara zaman ayırıp ilgilenmek kişiliklerini besleyen en önemli mânevî gıdadır.

Çocuğumuzun iyi bir meslek sahibi olması için her fedakârlığa katlanırız. "İki günlük dünya" sözü dilimizden düşmese bile, aman yavrum mutlu olsun diye her sıkıntıyı göze alırız. Eğer hayat iki günlük dünyadan ibaret değilse, çocuğumuzun istikbâli de dünya ile sınırlı değildir. Daha doğrusu asıl istikbâl, o bitip tükenmeyecek sonsuz hayat olmalıdır. Şimdi kendimize soralım: Bizden önce veya sonra sonsuzluk âlemine göçecek olan çocuklarımızın oradaki istikbâlini de aynı titizlikle düşünüyor muyuz? Âhiret denilen o diyarın sermâyesinin veya ateşinin buradan götürüleceğini biliyoruz; öyleyse gözümüzün nuru evlâdımızın o sonsuz hayatta iyi bir istikbâle sahip olması için gayret sarfediyor muyuz?  

Hârise İbni Sürâka Bedir Savaşı'nda öncü kuvvetler arasında bulunan bir gençti. Efendimiz'in hizmetkârı Enes'in halasının oğluydu. Kuyudan su içerken düşmanın fırlattığı bir okla hayatını kaybetti. Savaş bitip de gâziler Medine'ye dönünce annesi Resûl-i Ekrem'in huzuruna çıktı:

- Yâ Resûlullah! dedi. Hârise'yi ne kadar sevdiğimi bilirsin. Eğer o cennetteyse, sabredip mükâfatını Allah'tan bekleyeceğim. Yok eğer cennette değilse, onun için olanca gücümle ağlayacağım.Resûl-i Ekrem bu dertli anaya:

- Ey Ümmü Hârise! Âhirette bir değil birçok cennet vardır. Senin oğlun onların en âlâsında, Firdevs cennetindedir buyurdu (Buhârî, Cihâd 14, Meğâzî 9). Biricik yavrusunun ebedî saâdeti elde ettiğini öğrenen dertli anne bütün acılarını unuttu.

Bir ana baba Ümmü Hârise gibi evlâdının gerçek istikbâlini düşünmelidir. Dünyada onun en iyi fakülteyi kazanmasını istediğinden daha çok, âhirette Cennet-i âlâ'yı kazanmasını arzu etmeli ve bunun için elinden geleni yapmalıdır.

Bir ikindi serinliği kadar yürek soğutan şu dünya hayatının ne önemi vardır? Bir nefeslik meltemin o bitip tükenmeyen ebedî güzellikler veya, Allah korusun, dayanılmaz cehennem ateşi yanında ne değeri olabilir!

Bir insan, ciğerpâresini cehennem yakıtı olmaktan kurtarmak için elinden geleni yapmışsa ona en büyük iyiliği etmiştir. Diğer bir ifadeyle bir insan çocuğunun iyi bir müslüman olarak yaşayıp ölmesini sağlamaya çalışmışsa ona en üstün istikbâli hazırlamıştır.

Hz. Ömer, ağabeyi Zeyd İbni Hattâb'ı çok severdi. Hz. Ebû Bekir devrinde yapılan Yemâme Savaşı'nda onu kaybedince çok üzüldü. "Sabâ yeli estikçe Zeyd'in kokusunu alıyorum" diye hüzünlenirdi. "Zeyd benden önce müslüman oldu, benden önce şehid düştü" diyerek ona imrendiğini söylerdi. Hz. Ömer halife olunca, ünlü şâir Mütemmem İbni Nüveyre onu ziyarete geldi. Şâir Mütemmem, kardeşi Mâlik için birçok mersiye söylemiş, bu mersiyeler dillere destan olmuş, Hz. Ömer de bu mersiyelere hayran kalmıştı. Mütemmem'i karşısında görünce kardeşi Zeyd'in acısı tekrar depreşti ve ona:

- Mütemmem! dedi. Eğer güzel şiir söyleme yeteneğine sahip olsaydım, ben de kardeşim için senin gibi mersiyeler söylerdim. Nüveyre ona üzerinde ibretle düşünülmesi gereken şu hârika cevabı verdi:

- Eğer benim kardeşim senin kardeşinin gittiği yere gitseydi, ona hiç üzülmezdim.

İşte o zaman Hz. Ömer'in yüzünde mutlu bir tebessüm belirdi ve şâire şunları söyledi:

- Mütemmem! Bu güne kadar hiç kimse beni senin kadar teselli etmemiştir.

Kıymetli Kardeşlerim

Kur’ân-ı Kerim, hayırlı evlat olması istenen yavruya kazandırılması istenen kulluk bilinci ile sosyal kimliği Lokmân (a.s.)’ın  oğluna nasîhatinde şöyle özetlemektedir:

يَا بُنَيَّ أَقِمِ الصَّلَاةَ وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنكَرِ وَاصْبِرْ عَلَى مَا أَصَابَكَ  إِنَّ ذَلِكَ مِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ

 وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ  وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحاً  إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ

            “Evladım namazını hakkıyla eda et, iyiliği yay! Kötülüğü de önlemeye çalış ve başına gelen sıkıntılara sabret! Çünkü bunlar azim ve kararlılık gerektiren işlerdendir. Kibirli davranarak insanlara yüzünü eğme! Yerde yürürken çalımlı çalımlı yürüme. Çünkü Allah kibirle kasılan ve öğünüp duran kimseleri sevmez” Lokman, 31/15-19          

Allah Rasûlü insanların hayır ve bereketinin üç şeyde olduğunu ifâde buyurmuşlardır: “İnsanoğlu ölünce amel defteri kapanır. Üç şey sebebiyle amel defteri açık kalır: Sadaka-i câriye, yararlanılan ilim ve hayırlı-sâlih evlat” Tirmizi, Ahkam, 36; Müslim, Vasiyet, 25

 

İmanlı yetişen nesil bizimle beraber olacak nesildir. Yoksa nereye gideceği belli olmaz.

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَاتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُم بِإِيمَانٍ أَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَمَا أَلَتْنَاهُم مِّنْ عَمَلِهِم مِّن شَيْءٍ كُلُّ امْرِئٍ بِمَا كَسَبَ رَهِينٌ

Onlar ki imân ettiler ve soyları da kendilerine imân ile uydular, soylarını onlara eriştirip katarız ve biz, onların amellerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Her kişi kazandığına karşılık rehindir. et-Tur, 52/21

Yukarıdaki bilgilerden sonra tekrar başa dönerek deriz ki; Allah'ın, ana-baba ve çocuklar arasında yarattığı sevgi ve saygıdan kaynaklanan hak ve görev ilişkisi, insan neslinin yozlaşmadan, sıhhatli ve sağlam bir şekilde devam edebilmesinin ve vazgeçilmez bir şartıdır.

Bilal GÜNDÜZ

Vaiz

YAZAR: Kadir Hatipoglu - Kasım 28 2014 08:44:03 · Adobe Reader Belgesi · Microsoft Word Belgesi · Yazdır
Önceki Vaaz Sonraki Vaaz
Online Bağış
Hediyen Dünyanın En Güzel Hediyesi Olsun
Haftanın Hutbesi
16.02.2024 Dünyayı Barış Ve İtidale Çağırıyoruz
09.02.2024 Hayatı Değerli Kılan Ölçü: İman
02.02.2024 Rabbimiz, Müminleri Yalnız Ve Yardımsız Bırakmaz
26.01.2024 Mülk Sûresinden Mesajlar
19.01.2024 Bizi Güçlü Kılan, Birlik Ve Beraberliğimizdir
12.01.2024 Allah’ın Rahmet Ve İnayetine Sığınmanın Adı: Eûzü-Besmele
Kur'an-ı Kerim Dinle
DİB Kur'an Portalı
Ramazan Pakdil Sureler
Bünyamin Topçuoğlu
Bünyamin T.oğlu Aşirler
İlhan Tok Hatim
Abdussamed Hatim
Abdul Rahman Al Sudais
Ahmed Al Ajmi Hatim
F.Çollak Görüntülü Hatim
İshak Daniş Hatim
5 Hafız OK takipli Hatim
Mehmet Emin Ay Hatim
İsmail Biçer Ok Takipli
İsmail Biçer Aşr-ı Şerifler
114 Sure 114 Hafız
S.Hafızlar Görüntülü
Kur'an International
Tefsir
Cüz Cüz Kur’an Özeti
Her Cüzden Üç Mesaj
Elmalı Tefsiri
Elmalı Meali
Fizilali Kur'an
DİB Kuran Meali
Kur'an-ı Nasıl Anlayalım
Fıkıh
K.İslam Fıkhı
R. Muhtar-İbn-i Abidin
Gurer Ve Dürer
Mülteka El Ebhur
Kuduri Tercümesi
Nûru'l-îzâh Tercümesi
Büyük Şafi Fıkhı
Detaylarıyla Namaz
Hadis
Kütübüs-Sitte
Sahihi Buhari
Riyazüs Salihin
Ellü'lüü vel-Mercan
Hadis El Kitabı
40 Hadis ve izahı
Uydurma Hadisler
Üye Adı
Parola

Şifremi unuttum -
Sayfa oluşturulma süresi: 0.01 saniye 14,837,862 Tekil Ziyaretçi
Copyright © 2012 islamda Hayat
Sitemizdeki Vaaz, Hutbe ve Yazılar kaynak göstermek şartı önceden izin Almadan Ticari Amaçlar Dışında Kullanmak Serbestir.

Tüm Bilgiler Ümmete Vakıftır copyright © 2002 - 2024