Vaaz Kategorileri
İman Konuları
İbadet Konuları
Sosyal Konular
Ramazan Vaazları
Dini Günler ve Geceler
DİB Örnek Vaazları
Kur'an'dan Öğütler
Genel Konular
islam ve Aile
Görev,Sorumluluk,Ahlak
Mevlid-i Nebi Vaazları
Ana Menü
Çocuklar İçin
Kur'an Öğreniyorm
Dinimi Öğreniyorum
Dini Bilgiler
Oyunlar
Ansiklopedi ve sözlük
Osmanlıca Sözlük
İslam Ansiklopedisi
Dini Sözlük
Dini Terimler
Küçük Lügat
Dini Kitaplar
P.Hayatı Salih Suruç
Kur'an ve Bilim
Günümüzde İslam
Kıssadan Hisse
Ehli Sünnet Yolu
İslam Tasavvufu
En Güzel Örnek
Gıybet Hastalığı
Adım Adım Kurtuluş
Mesneviden Öyküler
Önceki Vaaz Sonraki Vaaz
Hakiki Müminler Kimlerdir

            “Mümin” iman kelimesinden türemiştir. İman kelime olarak tasdik etmek, bir şeye kesin olarak inanmak demektir.

            Mümin ise Allah’a ve Hz. Peygamber’e ve O’nun haber verdiği şeylere yürekten inanıp, kabul ve tasdik eden kimseye denir.   

            Bu iman esaslarına inanan kişi mümindir. Ancak, bir kişinin hakiki bir mümin, yani kâmil manada mümin olabilmesi için bu iman esaslarının gereklerini yerine getirmesi gerekir.

Yüce Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de:

لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ                                                          Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.[2] 

ثُمَّ رَدَدْنَاهُ أَسْفَلَ سَافِلِينَ                                                                                  Sonra da onu (kendi kıymetini bilmediği için) aşağıların aşağısına çevirdik.[3]

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ                                                   Fakat iman edip sâlih amel işleyenler için eksilmeyen devamlı bir ecir vardır.[4] buyurmaktadır.  

        Ayet-i kerimede buyurulduğu üzere, en mükemmel şekilde yaratılan insanoğlu dünyaya imtihan için gönderilmiş, imtihan için gönderildiği dünyada başıboş bırakılmamıştır.

       Hz. Âdem’den Hz. Muhammed (s.a.s)’e kadar gönderilen bütün peygamberler insanlarla Allah (c.c.) arasında elçilik görevini yapmışlar ve Allah’ın insanlara bildirilmesini emrettiği hükümleri onlara bildirmişler ve bu hükümleri pratiğe yansıtan model şahsiyetler olmuşlardır.

       Zira hakiki mümin olabilmenin yolu Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerimde bildirdikleriyle amel etmek ve son Peygamber Hz. Muhammed’i örnek almak, eylem ve davranışları Allah ve resulünün emir ve yasaklarına göre belirlemekle mümkün olacağı bir hakikattir.

       İnsan, Allah'ın yeryüzünde halifesi olması itibariyle, O'nun bütün isim ve sıfatlarına mazhar olan özellikleri kendinde toplaması neticesinde hakiki mümin, insan-ı kamil olabilir.
Azizüddin Nesefî, “Hakiki mümin, iyi söz, iyi hareket, iyi ahlak ve iyi bilgide tam olandır.” der.

           Hakiki mümin olmanın yolu, insanın kendisini tanımasından, mükemmel bir varlık olarak yaratıldığını[5] bilmesinden geçer.

            Bu yüzden : مَن عَرَفَ نَفْسَهُ فقَد عَرَفَ ربّهُ   "Kendini bilen Rabbini bilir" ifadesinin kullanımı yaygındır.

           Hacı Bayram Velî'nin şu kıt'ası bu anlamdadır.

Bilmek istersen seni

Can içre ara anı

Geç canından bul anı

Sen seni bil, sen seni

 

            Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifler geniş bir şekilde bizlere müminin üzerinde bulunması gereken vasıfları anlatmaktadır. Biz burada Ku’an ve sünnet ışığı altında hakiki, kâmil bir mü'min nasıl olunur? Hakiki müminin özellikleri nelerdir? Bunlardan bazılarını arz etmeye çalışalım.

 

            Öncelikle şunu bilmeliyiz: Kamil mü'min denilince bütün kusur ve hatalardan arınmış, bir insan hatıra gelmemelidir. İslam'da la-yuhtilik (günahsızlık/hatasızlık) ilkesi yoktur.
Doğuştan gelen bir günah ve suçluluk da yoktur. İnsan elbette hata ve günahtan salim olamaz.

          Ama bununla birlikte hakiki mü'min Kur'an'daki:

                                                                                                                      أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً                             

                                                                "Sizi boş yere mi (abes) yarattığımızı sanıyorsunuz?"[6]

          أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَن يُتْرَكَ سُدًى                                                                                                                                                        "İnsanoğlu başıboş salıverileceğini mi zannediyor?"[7]

ayetlerinde ifade edilen yaratılış sırrının cevabını:


                                                                                                           وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ

"Ben insanları ve cinleri bana kulluk etsinler diye yarattım"[8] ayetinde bulmaktadır.

İnsan Allah'a kul olduğu sürece hürdür, nefsinin esaretinden kurtulmuştur. Allah'a kulluktan uzaklaştığı sürece esirdir, nefsinin kölesidir.

Bir insanın hakiki bir mü'min olup olmadığını anlamak için onun Allah ile, insanlarla, dünya ve eşya ile ilişkilerindeki şu özelliklerine bakmak gerekir:

1. ALLAH İLE İLİŞKİLERİNDE:

Hakiki bir mü'mi'nin Allah ile ilişkilerindeki en önemli özelliği ÎMAN, İHSAN, TESLİMİYET, TEVEKKÜL ve SABIRDIR.

Îmanın iki boyutu vardır:

        a) Marifet ve muhabbet. Yani Allah'ı önce esma ve sıfatlarıyla tanımak, ardından O'nun sayısız nîmet ve ihsanlarını görüp sevmektir.

        b) İhsan : Peygamber efendimiz(s.a.s)’in buyurduğu üzere أَنْ تَعْبُدَ اللَّه كَأَنَّكَ تَراهُ فإِنْ لَمْ تَكُنْ تَراهُ فإِنَّهُ يَراكَ. “İhsan, Allah’a onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor”[9] duygusuyla bağlanıp görüyormuş gibi kulluk etmek, O'na teslim olmaktır. O'ndan gelecek her şeye rıza göstermektir. Emirlerine boyun eğmektir.

       c) Tevekkül ve teslimiyet Allah'a güvenmektir.

          Rıza, tabiattaki ilahî kanunlar hükmünü icra ederken itiraz etmemek, sızlanmamak, kulun Allah'tan, Allah'ın kuldan razı olması demektir, işi kolaylıkla kabullenmek demektir.
           Cana cefa kıl Ya Vefâ!

           Kahrın da hoş, lutfun da hoş.

          Ya derd gönder ya da deva,

           Kahrın da hoş, lutfun da hoş.

 Rabia Adeviyye:

"Allah'ın nimeti kadar musibeti de kulu memnun edince rızanın gerçekleşeceğini" söyler.
         d) Şükür, ihsanda bulunanın nimetini O'na boyun eğerek i'tiraf etmektir.
Her nimetin şükrü kendi cinsinden olur. Şükür kulda itmi'nan meydana getirdiği gibi ni'metin artmasına da sebep olur. Nitekim Allah Teala:

 
لَئِن شَكَرْتُمْ لأَزِيدَنَّكُمْ وَلَئِن كَفَرْتُمْ إِنَّ عَذَابِي لَشَدِيدٌ وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكُمْ

"Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu:Şükrederseniz nimetimi artırırım. Nankörlük ederseniz benim azabım çok şiddetlidir“İbrahim, [10]  buyurur.

Şükür dil, organlar ve kalb ile olur.

 Dille şükür, kulluk bilinciyle ni'meti ilahiyyeyi itirafıdır.

Organlarla şükür, organları gösterilen istikamette kullanmaktır.

Kalb ile şükür; kalb gözüyle nimeti vereni görmektir.

Şükür ve rızayı sabır ile desteklemek gerekir.

         Allah ile ilişkinin bir boyutunu model şahsiyet sayılan Hz. Peygamber ile ilişkiler teşkil etmektedir. Çünkü Allah Teala, sevgisine mazhar olmayı Peygamberini ittiba şartına bağlamış
قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

"De ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır."[11]

Peygamberin emrettiği her şeyi alıp uygulamayı; sakındırdığı her şeyden uzaklaşmayı emretmiş, وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا
"Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı şiddetlidir." [12]

Peygambere itaati kendine itaata denk saymıştır.

مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا
"Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi olarak göndermedik."[13]

Bu itibarla peygamberine îman ve ona gönülden bağlılık olmadan, Allah'a hakiki manda kemal gerçekleşmez. Peygambersiz bir dîn, rehbersiz bir dini hayat düşünülemez.

2-İNSANLARLA İLİŞKİLERDE

Müminin diğer bir anlamı “güven vermek, emniyetli kılmaktır”.

a)-Hakiki mümin EMNİYET VE GÜVEN insanıdır. Ondan hiç kimseye zarar gelmez.

              Ona insanlar ailelerini, mallarını gözü arkada kalmadan emanet edebilirler. Peygamberimiz (s.a.s):

ألمسلم من سلم المسلمون من لسانه   ويده   والمؤمن من أمنه الناس   على دمائهم  وأموالهم

 “Müslüman diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir. Mümin de halkın can ve mallarını kendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir”[14] buyurmuştur.

b)-Hakiki bir mü'minin insanlarla ilişkilerinde en önemli özelliği ADALET VE İHSANDIR.
 

 Adalet; hakkı gözeterek denge ile hareket etmek, ihsan ise ziyadesini yapmaktır. İnsanın çevresindeki insanlara karşı iyilik yapması, her türlü hayâsızlık ve kötülükten uzaklaşması sosyal hayatın gereğidir.

Yüce Allah (c.c.):

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ 

"Şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder; hayasızlıktan, fenalıktan ve azgınlıktan nehyeder. Öğüt almanız için size böyle öğüt verir."[15]
Edeb: Bütün hayır ve meziyetlerin toplamıdır. Utanılacak tavır ve davranışlardan uzak durmak demektir.

c)-Hakiki Mümin HERKESLE ÜLFET EDER, GÜZEL GEÇİNİR, herkes de onunla ülfet eder. Mümin insanlara karşı sıcak ve yumuşak davranır. Meşakkatlere, ezalara sabreder hemen mukabele etmez, affeder. Onun için onunla geçinmek çok kolaydır, kavgacı ve gürültücü değildir.

Allah’u Teala:

الَّذِينَ يُنفِقُونَ فِي السَّرَّاء وَالضَّرَّاء وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ 

Onlar darlıkta da bollukta da Allah yolunda harcar, öfkelerini yenerler, insanları affederler, Allah iyilik yapanları severler.”[16] buyurur. 

Peygamberimiz (s.a.s.):

  • ·      عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: مَا نَقَصَتْ صَدَقَةٌ مِنْ مَالٍ وَمَا زَادَ اللَّهُ عَبْدًا بِعَفْوٍ إِلَّا عِزًّا وَمَا تَوَاضَعَ أَحَدٌ لِلَّهِ إِلَّا رَفَعَهُ اللَّهُ

"Sadaka, maldan hiçbir şeyi eksiltmez. Allah, başkalarını affetmesi sebebiyle bir kulun ancak izzetini artırır. Kendisi için tevazu gösteren kimseyi de Allah mutlaka yükseltir."[17]

  • ·      عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: لَيْسَ الشَّدِيدُ بِالصُّرَعَةِ إِنَّمَا الشَّدِيدُ الَّذِي يَمْلِكُ نَفْسَهُ عِنْدَ الْغَضَبِ.

"Pehlivan, insanları güreşte yenen değildir, bilakis, hiddet anında kendisini zabteden ve iradesine sahip olandır."[18]

d)-Hakiki mümin AHDE VEFA gösteren kişidir. 

           Ahde vefa, verilen sözü tutmak, yapılan sözleşmeye uymaktır. Mümin hem Allah'a hem de insanlara verdiği söze riayet eder.

Ahde vefa, insanı yücelten meziyetlerden biridir. Toplumda güvenin oluşması ve insanların birbirine güvenerek çeşitli teşebbüslerde bulunabilmeleri, borç ve yükümlülük altına girebilmeleri ve böylece iktisadî canlılığın sağlanması insanlar arasında ahde vefa şuurunun gelişmesi ve yerleşmesine bağlıdır. Dinimiz diğer ahlakî meziyetlerin yanında buna da gereken önemi vermiştir.

            Yüce Allah Müminun suresinin ilk dokuz âyetinde kurtuluşa eren müminlerin niteliklerini bildirmektedir. Bu niteliklerden biri de onların emanetlere ve verdikleri sözlere riayet etmeleridir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ 

"O müminler ki, emanetlerine ve ahitlerine riâyet ederler"[19]

إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا“Muhakkak ki sana biat edenler, ancak Allah’a biat etmektedirler. Allah’ın eli onların eli üzerindedir. Kim ahdini bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği ahde, vefa gösterirse, Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.”[20]

 وَأَوْفُواْ بِالْعَهْدِ إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُولاً……

“... Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz sorumluluğu gerektirir.”[21]       

Bu ayetlere göre ahdi bozmak haramdır. Her şeyin bozulduğu, nefis, şahsî görüş ve menfaatlerin ön plâna çıkarıldığı zamanımızda kişiler, söz vermenin ve ahde vefanın dînî bir vecibe ve Müslüman’ın en belirgin sıfatı olduğunu kavrayamamanın perişanlığı içerisindeler. Verilen sözün bir akit ve akdi bozmanın da münafıklıktan bir alamet olduğu çok iyi bilinmelidir.

 Peygamber Efendimiz (s.a.s):

“Dört şey kimde bulunursa, o kişi, halis münafık olur. Kimde bunlardan biri bulunursa, onu bırakana kadar kendisinde münafıklıktan bir haslet kalmış olur: Kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder, bir şey söylediği zaman yalan söyler, ahitleşince sözünde durmaz, (bir kimse ile) hasımlaşınca haktan ayrılır.”[22] (Buhârî c. 1, s. 14; Müslim c. 1, s. 56).

e)- Hakiki mümin başkalarına ACIYAN, MERHAMET EDEN insandır.

Mümin merhametli insandır. Allah insanların merhametli olmalarını ve birbirlerine merhamet tavsiye etmelerini istemektedir:

                                                ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذينَ امَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ اُولئِكَ اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ

“Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar Ahiret mutluluğuna erenlerdir.(Amel defteri sağdan verilecek kimselerdir)”[23]

Peygamber Efendimiz (s.a.s.):

“Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler[24]

«مَن لا يَرْحمْ لا يُرْحَمْ»        merhamet etmeyene merhamet olunmaz"[25]

            Yüce dinimzi İslam, sadece insanlara değil, bütün canlılara karşı merhametli olmayı bizlere öğretmiştir.

Peygamber Efendimizin:

          "Haksız olarak bir serçeyi öldürenden, Cenab-ı Hak kıyâmet gününde hesap soracaktır.”[26], “Kuşların yuvalarını bozmayın, yumurta ve yavrularını almayın” [27] şeklindeki emirleri diğer canlılara karşı  da  merhameti bize öğretir.

Bir gün peygamberimiz etrafında oturanlara diğer canlılara merhametle alakalı şu hikayesi de çok manidardır:

“Yolda gitmekte olan birinin susuzluğu arttı. Hemen bir kuyuya inip suyundan içti. Çıkınca, susuzluktan dilini çıkarıp soluyan ve rutubetli toprak yalayan bir köpekle karşılaştı. Adam kendi kendine, 'bu hayvan da benim gibi susamış' deyip kuyuya indi. Papucunu su doldurdu, ağzıyla tutup yukarı taşıdı ve köpeğe sundu. Bundan dolayı Allah bu kulunu övdü ve günahlarını bağışladı." Bunun üzerine arkadaşları:“Hayvanları sulamakta bize de sevap var mıdır?' diye sorduklarında Rasulullah şöyle cevap verdi: "Yaşamakta olan her canlıya merhamet edip onları sulamakta sevap vardır."[28]

f) -Hakiki mimin toplum içinde insanı ahlakî açıdan yaralayacak ve başkaları nezdinde küçültecek, DEDİKODU, GIYBET, SÜ-İ ZANN, NEMİME, İFTİRA, İSTİHZA gibi ahlakî marazlardan uzak duran kişidir. Kardeşlik duygularını zedeleyecek, birlik ve beraberliği bozacak tavırlardan kaçınan kimsedir.

Yüce Allah (c.c.):

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضًا أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ

“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.”[29]

Başka bir ayet-i kerimede Cenab-ı Hakk:

وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُّبِينًا

“Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.”[30] buyurmaktadır.

             Peygamber Efendimiz (s.a.s) bu konuda şöyle buyurarak bizleri uyarmaktadır:

: قال رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « لا تَحاسدُوا ولا تناجشُوا ولا تَباغَضُوا ولا تَدابرُوا ولا يبِعْ بعْضُكُمْ عَلَى بيْعِ بعْضٍ ، وكُونُوا عِبادَ اللَّه إِخْواناً. المُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِم لا يَظلِمُه ولا يَحْقِرُهُ ولا يَخْذُلُهُ . التَّقْوَى هَاهُنا     ويُشِيرُ إِلَى صَدْرِهِ ثَلاَثَ مرَّاتٍ     بِحسْبِ امْرِيءٍ مِنَ الشَّرِّ أَنْ يَحْقِر أَخاهُ المسلم . كُلَّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ حرامٌ دمُهُ ومالُهُ وعِرْضُهُ » رواه مسلم .

 Ebû Hüreyre  radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu:“Birbirinizle hasetleşmeyiniz. Almayacağınız bir malın fiyatını müşteri kızıştırmak için artırmayınız. Birbirinize kin ve nefret beslemeyiniz. Birbirinize darılıp yüz çevirmeyiniz. Birinizin satışı üzerine başka biriniz satış yapmasın. Ey Allah’ın kulları, böylelikle kardeş olunuz. Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulüm ve haksızlık yapmaz, yardımı kesmez ve onu hakir görmez. –Peygamberimiz üç defa göğsüne işaret ederek buyurdular ki– Takvâ buradadır. Müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi, bir kimseye şer olarak yeter. Her müslümanın kanı, malı ve ırzı, başka müslümana haramdır.”[31]  

«إِنَّ الله لا يَنْظُرُ إِلى أَجْسامِكْم ، وَلا إِلى صُوَرِكُمْ ، وَلَكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْ وَأَعمالِكُمْ »                    

Allah Teâlâ sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalblerinize bakar.[32]

g)-Hakiki mümin ALIŞ-VERİŞTE, ÖLÇÜDE TARTIDA KUL HAKKI YEMEKTEN ÇOK KORKAN KİŞİDİR

            İnsan ilişkilerinde dürüstlük esastır. Doğruluk ve dürüstlük İslam ahlak anlayışında imandan sonra gelen en önemli bir erdemdir. Sağlıklı bir toplum yapısının da temel taşını oluşturur.

Ekonomik ve toplumsal hayatın devamı ve verimliliği, insanların birbirine karşı güvenine bağlıdır. Ölçtüğünü eksik ölçen, tarttığını eksik tartan, malın gerçek fiyatını söylemeyen, konuştuğu zaman yalan söyleyen, sır tutmasını bilmeyen, yetimlerin malını yiyen insanlar bu davranışlarını Müslümanlıkla nasıl bağdaştırabilirler? Bunlara dürüst insan denilebilir mi?

Alışverişlerimizde de her türlü aldatma ve hileden uzak durmak İslam ahlakının gereğidir.

Yüce Allah (c.c.):

وَيْلٌ لِّلْمُطَفِّفِينَ {1} الَّذِينَ إِذَا اكْتَالُواْ عَلَىالنَّاسِ يَسْتَوْفُونَ {2} وَإِذَاكَالُوهُمْ أَووَّزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَ {3} أَلَا يَظُنُّ أُولَئِكَ أَنَّهُم مَّبْعُوثُونَ {4} لِيَوْمٍ عَظِيمٍ {5} يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ {6(

1- Eksik ölçüp tartanların vay haline!

2- Onlar insanlardan kendilerine bir şey aldıkları zaman tam ölçerler.

3- Kendileri başkalarına bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik ölçer ve tartarlar.

4- Onlar tekrar diriltileceklerini zannetmiyorlar mı?

5- Büyük bir gün için.

6- Öyle bir gün ki, insanlar o gün Rablerinin huzurunda divan duracaklar.[33]

وَيَا قَوْمِ أَوْفُواْ الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ وَلاَ تَبْخَسُواْ النَّاسَ أَشْيَاءهُمْ وَلاَ تَعْثَوْاْ فِي الأَرْضِ مُفْسِدِينَ

“Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı tam dengeli yapın, insanların eşyasını eksik vermeyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak kötülük etmeyin!”[34]

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ،‏ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صعلم) مَرَّ عَلَى صُبْرَةِ طَعَامٍ فَأَدْخَلَ يَدَهُ فِيهَا فَنَالَتْ أَصَابِعُهُ بَلَلاً فَقَالَ ‏‏ مَا هَذَا يَا صَاحِبَ الطَّعَامِ ‏"‏ ‏.‏ قَالَ أَصَابَتْهُ السَّمَاءُ يَا رَسُولَ اللَّهِ ‏.‏ قَالَ ‏"‏ أَفَلاَ جَعَلْتَهُ فَوْقَ الطَّعَامِ كَىْ يَرَاهُ النَّاسُ مَنْ غَشَّ فَلَيْسَ مِنِّي ‏.

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle demiştir:

Peygamberimiz bir defa ekin pazarına uğramış, hoşuna giden bir buğdayı eli ile yoklayınca eline ıslaklık isabet etmişti. Buğday sahibine:

- Ey ekin sahibi, bu ne? diye sordu. Ekin sahibi:

- Ey Allah'ın Resûlü, yağmur altında kaldı ve ıslandı, deyince Peygamberimiz:

"O ıslak kısmı insanların görmesi için ekinin üstüne koysaydın ya. Bizi aldatan benden değildir"[35] buyurdu.

عَنْ عَبْدِ اللَّهِ، عَنْ رَسُولِ اللَّهِ (صعلم) قَالَ ‏ مَنْ حَلَفَ عَلَى يَمِينِ صَبْرٍ يَقْتَطِعُ بِهَا مَالَ امْرِئٍ مُسْلِمٍ هُوَ فِيهَا فَاجِرٌ لَقِيَ اللَّهَ وَهُوَ عَلَيْهِ غَضْبَانُ ‏‏ ‏.

  “Yalan yeminle malını cazip kılan kimse, Müslüman bir kimsenin malını gasbetmiş olduğu için, kendisine gazap edilmiş olarak Allah’a kavuşur[36] (Müslim, İman, 63/372)

   Kul hakkı yeme korkusu, vasıflı dindarı titretir. Daima üç kuruş az kazanmaya razıdır. Gönül kırmaktan hep uzak durmaya çalışır. Bağışlanması çok zor olan kul hakkını yemektense, az kazanca gönüllüdür.

            “Hakiki mümin dosdoğru davranan adamdır. Çünkü o, "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!" (Hud, 112) emrini Rabbinden alınca, '"Bu sûre beni ihtiyarlattı!" ( Tirmizi, Tefsir, sure 56) buyuran Yüce Resûl’ün bağlısıdır.
            Hakiki mümin, en önemli uyarıyı bile incitmeden yapabilen bir nezâketin temsilcisidir. Nezaketi bir üslûp inceliği olarak yansır muhatabına...

            Konumuzla alakalı yaşanmış şöyle bir hadise anlatılır:
            70 yıl önce, küçük ve yemyeşil bir Anadolu şehrine genç bir hakim tayin edilir. Şehrin eşrafından bir ticaret adamı, bu genç hakimi evine yemeye çağırır. Güzel bir gündür. Evlerin geniş bahçelerini dolduran meyve ağaçlarının dalları sokağa kadar sarkmaktadır. Bu güzel meyvelerden birine uzanan hakim, bu gün görmüş vasıflı Müslüman’dan şu çok nezih ikazı alır:
            - Hakim Bey bu bahçe bize ait değildir. Bizimkisi iki bahçe sonradır...
            Hakim Bey elini çekiverir. Yüzü hafifçe kızarır ama bu uyarı üslûbuna da hayran kalır.    Yarım asır sonra der ki:
            - Meslek hayatımın ilk gerçek ve uygulamalı hukuk dersini bu Zat'tan aldım ve asla bir daha unutmadım...

h)-Hakiki bir Müslüman KOMŞUSU İLE İYİ GEÇİNEN insandır.

Komşuların birbirleri üzerinde çok yönlü hakları vardır; bu haklar ödenmeli, asla ihlal edilmemelidir.

Komşularla iyi geçinmeli, onlara zarar vermemeli, sevinç ve kederlerine ortak olunmalıdır.

Yoksul komşusunu gözetmek, maddi ve manevi ihtiyaçlarının karşılanması için çaba göstermek, varlıklı komşuların görevidir.

            Müslüman bir kişinin komşusuyla iyi geçinmesi, onun iyi bir iman ve güzel bir ahlaka sahip olduğunun göstergesidir.

            Nisâ sûresinin 36. âyetinde iyilik yapılması gerekenler arasında komşular da sayılmaktadır:

  وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالجَنبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالاً فَخُورً

“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.”[37]

            Sevgili peygamberimiz de değişik boyutlarıyla komşuluk hukukunun önemine şöyle işaret etmişlerdir:

- وعن ابنِ عمرَ وعائشةَ رضي اللَّه عنهما قَالا : قال رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم: « مَا زَالَ جِبْرِيلُ يُوصِينِي بِالجارِ حتَّى ظَنَنتُ أَنَّهُ سيُوَرِّثُهُ » متفقٌ عليه .          İbni Ömer ve Âişe radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cebrâil bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip durdu. Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım. [38]

 “- وعن أبي هريرة رضي اللَّه عنه أَن النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « واللَّهِ لا يُؤْمِنُ ، واللَّهِ لا يُؤْمِنُ ، » قِيلَ : منْ يا رسولَ اللَّهِ ؟ قال : « الَّذي : لا يأْمنُ جارُهُ بَوَائِقَهُ، متفق عليه.  

 Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber (sav):

  Vallâhi imân etmiş olmaz. Vallâhi imân etmiş olmaz. Vallâhi imân etmiş olmaz” buyurdu. Sahâbîler: Kim imân etmiş olmaz, yâ Resûlallah? diye sordular.

 Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse!” [39]  buyurdu.

Devami

YAZAR: Kadir Hatipoglu - Şubat 06 2015 09:26:03 · Adobe Reader Belgesi · Microsoft Word Belgesi · Yazdır
Önceki Vaaz Sonraki Vaaz
Online Bağış
Hediyen Dünyanın En Güzel Hediyesi Olsun
Haftanın Hutbesi
16.02.2024 Dünyayı Barış Ve İtidale Çağırıyoruz
09.02.2024 Hayatı Değerli Kılan Ölçü: İman
02.02.2024 Rabbimiz, Müminleri Yalnız Ve Yardımsız Bırakmaz
26.01.2024 Mülk Sûresinden Mesajlar
19.01.2024 Bizi Güçlü Kılan, Birlik Ve Beraberliğimizdir
12.01.2024 Allah’ın Rahmet Ve İnayetine Sığınmanın Adı: Eûzü-Besmele
Kur'an-ı Kerim Dinle
DİB Kur'an Portalı
Ramazan Pakdil Sureler
Bünyamin Topçuoğlu
Bünyamin T.oğlu Aşirler
İlhan Tok Hatim
Abdussamed Hatim
Abdul Rahman Al Sudais
Ahmed Al Ajmi Hatim
F.Çollak Görüntülü Hatim
İshak Daniş Hatim
5 Hafız OK takipli Hatim
Mehmet Emin Ay Hatim
İsmail Biçer Ok Takipli
İsmail Biçer Aşr-ı Şerifler
114 Sure 114 Hafız
S.Hafızlar Görüntülü
Kur'an International
Tefsir
Cüz Cüz Kur’an Özeti
Her Cüzden Üç Mesaj
Elmalı Tefsiri
Elmalı Meali
Fizilali Kur'an
DİB Kuran Meali
Kur'an-ı Nasıl Anlayalım
Fıkıh
K.İslam Fıkhı
R. Muhtar-İbn-i Abidin
Gurer Ve Dürer
Mülteka El Ebhur
Kuduri Tercümesi
Nûru'l-îzâh Tercümesi
Büyük Şafi Fıkhı
Detaylarıyla Namaz
Hadis
Kütübüs-Sitte
Sahihi Buhari
Riyazüs Salihin
Ellü'lüü vel-Mercan
Hadis El Kitabı
40 Hadis ve izahı
Uydurma Hadisler
Üye Adı
Parola

Şifremi unuttum -
Sayfa oluşturulma süresi: 0.02 saniye 14,862,383 Tekil Ziyaretçi
Copyright © 2012 islamda Hayat
Sitemizdeki Vaaz, Hutbe ve Yazılar kaynak göstermek şartı önceden izin Almadan Ticari Amaçlar Dışında Kullanmak Serbestir.

Tüm Bilgiler Ümmete Vakıftır copyright © 2002 - 2024