| 
اَلاَ بِذِكْرِ اللهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ
“...Kalpler ancak Allah'ı anarak huzura erişir.” [1][1]
Kur’an, insanlara yol gösterme ve onları Allah'a kulluğa çağırma gayesiyle gelmiştir. İnsanları, kendi icat ettikleri her türlü sahte ilahlara esir olmaktan kurtarıp Allah'ın nizamına ulaştırmaya yönelik olan bu ulvi gaye, "Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. " anlamındaki لا إِلهَ إِلاَّ اللَّه umdesine dayanır. Bu umdenin gönülde inanç, duygu ve hareketlerde ibadet, günlük yaşayışta da nizam olarak tatbik edilmesi, insanın hayatında tamamen Allah'a yönelmesiyle mümkündür. Böylece insan, hayatının her anında Allah'ı hatırlayıp O'na itaat eden bir varlık haline gelir. Öyleyse insanın Allah'a itaat etme ve kul olma yolunda yürüyebilmesi için, atması gereken ilk adım zikirdir. [2][4]
Kelimenin Aslı, Manaları ve Tanımı
Sözlükte, anma, hatırlama, öğüt, bir şeyi akılda tutma ve bilinç düzeyine çıkarma [3][5] gibi anlamlar taşıyan zikir kelimesi, [4][6] ayrıca namaz, Kur’an, onur ve şeref gibi manalara da gelir. [5][7] Bu kelimenin zıttı, unutmak ve hatırdan çıkarmak anlamına gelen nisyandır. [6][8]
Dini bir terim olarak zikir, "Allah'ın güzel isimlerini anmak, O'nun ilahi hükümlerini hayatın her anında hatırdan çıkarmamak ve davranışları bu hükümlere göre yapmaktır." Şeklinde tarif edilmiştir. Görüldüğü gibi zikir kelimesi, imanın onuruna ve mutluluğuna ermek için, akılda tutulması ve yapılması gereken her şeyi ifade etmektedir. Bu yüzden zikir, yalnızca dille yapılan evraddan ibaret değildir; ayrıca o, kalbe inen ve hayata intikal eden ihlâslı bir eylemdir. Bu tespitler, bize zikrin çeşitlerini hatırlatmaktadır. [7][9]
Zikrin Çeşitleri
Ayet ve hadislerin işaretiyle, zikrin üç çeşidinin var olduğu görülür. Bunların ilki, dil ile zikirdir. Bu, Allah'ı güzel isimleriyle anıp O'nu teşbih etmek, kitabını okumak ve O'na yalvarmak şeklinde yapılan zikirdir.
İkincisi de, kalp ile zikirdir. Bu zikir, gönülden Allah'ı anmaktır. Zikrin bu çeşidi, Allah'ın varlığını gösteren delilleri düşünmek, O'nun tekliflerini, emir ve yasaklarını tefekkür ederek kalbi her türlü şüphelerden arındırmak ve yaratıkların yaratılış sırlarını temaşa etmekle olur.
Üçüncüsü ise, bedeni zikirdir. Bu, bedenin azalarının her birini memur bulundukları vazifelerle meşgul edip men olundukları şeylerden uzaklaştırmaktır. [8][10] Görüldüğü gibi zikirden maksat, Allah'a itaat ve kulluktur. Hem de bütün itaatleri kapsayıp her türlü isyanı terk etmeyi gerektiren bir kulluk...
Zikrin belirtilen çeşitleri, Allah'a gerçek anlamda kulluğu ifade etmektedir. Çünkü mümin, önce Allah'ı ve O'nun bildirdiği hakikatleri kalben tasdik eder, sonra bunları dili ile söyleyip bütün hayatını bu hakikatlere uygun olarak sürdürür.
Nitekim,
اَلَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِى خَلْقِ السَّمَوَاتِ وَاْلاَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذَا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
“Onlar ki ayakta dururken, otururken ve uyumak için yanları üzerine uzandıklarında Allah'ı anar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde inceden inceye düşünürler. "Ey Rabb'imiz! Sen bunların hiçbirini anlamsız ve amaçsız yaratmadın. Sen yücelikte sınırsızsın! Bizi ateşin azabından koru!" derler. [9][11] anlamındaki ayette Allah'ı zikrederler buyruğu, "dilin"; ayakta, oturarak ve yanları üzerine uzanarak buyruğu, "organların"; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler buyruğu ise, "kalp ve aklın" kulluğuna işaret etmektedir. [10][12] Dernek ki zikir, Allah'ı sevip anmak, O'nu hatırdan, dinini de hayattan çıkarmadan yaşamaktır. [11][13]
Zikrin Fazileti
İbn Kayyım der ki: Zikir, Allah’a dost olmanın belgesidir. Bu belge kendisine verilen, O’na ulaşır; verilmeyen ise O’ndan uzaklaştırılır, mahrum bırakılır. Zikir, mümin kalplerin azığıdır. Müminler ne zaman zikirden ayrılır uzaklaşırsa, bedenleri kalplerin kabristanına dönüşür. Zikir, müminlerin ülkelerini imar edip bayındır hale getirir. Müminler ne zaman zikri ihmal ederse, yaşadıkları ülkeler harabeye dönüşür. Zikir, müminlerin yol kesicilerle savaştıkları sağlam silahtır; yolun sıcak alevini söndürdükleri sudur; hastalıklarının ilacıdır. Onu terk ettikleri an, kalp hastalıkları tekrar nükseder. Zikir, amaca ulaştıran sebeptir; müminlerle gaybı çok iyi bilen yüce yaratıcı arasındaki bağ ve ilişkidir.
Şair der ki:
Hastalandığımızda, Sen’in zikrinle tedavi oluruz
Ama bazen zikri terk edince, yine hastalanırız.
Müminler, başlarına gelen afetleri zikirle savar ve sıkıntılarını onunla giderirler. Musibetlerin ağırlığı zikirle hafifler. Belalar üzerlerine gelince, hemen ona sığınırlar; felaketlere uğrayınca, onunla korunurlar. Zikir onlar için içinde serbestçe dolaştıkları cennet bahçesidir; yaptıkları ticaret sonucu elde ettikleri mutluluğun ana sermayesidir. Zikir, üzüntülü kalbi sevindirip mutlu eder; zikredeni zikredilene kavuşturur. Hatta zikredeni zikredilen haline getirir.
Kur’an'daki ayetlerde,
فَاذْكُرُونِى اَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا لِى وَلاَ تَكْفُرُونِ
“Öyleyse beni anın ki ben de sizi anayım; bana şükredin ve beni inkâr etmeyin.” [12][15]
يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا اذْكُرُوا اللهَ ذِكْرًا كَثِيرًا
“Ey iman değerine ermiş olanlar! Allah'ı çokça anın ve
وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَصِيلاً
Sabah akşam O 'nun şanını yüceltin.” [13][16]
اَلَّذِينَ اَمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللهِ اَلاَ بِذِكْرِ اللهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ
“Onlar ki inanmışlar ve Allah 'ı anmakla kalpleri huzur ve doyum bulmuştur; çünkü kalpler ancak Allah'ı anarak huzura erişir.” [14][17] anlamındaki ilahi buyruklar, zikrin faziletini ve önemini ifade eden ayetlerden sadece birkaçıdır. Ayrıca, Allah'a kullukta insanlara en iyi örnek olan Peygamber (as), Allah'ı zikretme konusunda da en iyi rehber olmuştur. Hz. Aişe'nin,
كانَ رسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يذكُرُ اللَّه تَعالى على كُلِّ أَحيانِهِ
" Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Allah Teâlâ’yı her halinde zikrederdi." [15][18] demesi, onun hayatında zikrin yerine ve önemine yeterince işaret etmektedir. Peygamber (as) de,
مَثَلُ الذي يَذكُرُ ربَّهُ وَالذي لا يذكُرُهُ ، مَثَل الحيِّ والمَيِّتِ
" Rabbini zikredenle etmeyenin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir [16][19] buyurarak, zikrin insana hayat bahşeden özelliğine; bundan gafil olmanın da olumsuz neticesine dikkat çekmiştir. Görüldüğü gibi geçen ayet ve hadisler, sadece sözde kalmayıp davranış olarak Allah'a itaati esas alan zikrin faziletine işaret etmektedir. [17][20]
Zikir, Dil Ve Kalbin İbadetidir
Her organımızın belirli bir ibadeti vardır. Zikir de her halükarda dil ve kalbin ibadetidir. Bu yüzden ayakta, otururken ve yatarken zikretmek ibadettir. Cennet, düz ve verimli bir arazi, zikir de onun tohumu olduğu gibi, harap olmuş kalpleri imar edip hayat veren de yine zikirdir.
Zikir, kalplerin cilası ve temizleyicisidir; hasta kalplerin ilacıdır. Zikreden, zikre dalıp kendinden geçtikçe, zikredilene olan sevgisi, O’nunla buluşma ve O’nu özleme iştiyakı daha da artar. Zikir dili geçip tamamen kalbe yerleşince, zikreden her şeyi unutur; Allah onun her şeyini korur. Bu onun için her şeye bedeldir. Çünkü bu halle kulaklardaki ağırlık gider; dillerdeki düğüm çözülür; gözlerdeki karanlık perde açılır. Allah, görenlerin gözlerini ışıkla süslediği gibi zikredenlerin dilini de zikirle süslemiştir. Bu yüzden zikirden gafil olan dil, görmeyen göz, işitmeyen kulak ve tutmayan (felçli) el gibidir. Zikir, kul ile Allah arasındaki en büyük açık kapıdır. Kul onu gaflet ile kapatmadıkça kapı açık kalacaktır.
Hasan-ı Basri der ki: Huzuru üç şeyde arayınız: Namazda, zikirde ve Kur’an okumada. Eğer bulduysanız ne âlâ… Aksi halde bilin ki, kapı kapalıdır.
Şeytan gaflet ehlini unutkanlıkla (zikirsizlikle) mağlup ettiği gibi kul da şeytanı zikirle ancak mağlup eder.
Seleften bazı kimseler şöyle söylemişlerdir: Zikir bir kimsenin kalbine tamamen yerleşince, şeytan kendisine yaklaştığında sara’ya tutulur. Gafil insanın, şeytanın yanaşmasıyla sara’ya tutulduğu gibi. Şeytan sara’ya tutulunca, öteki şeytanlar başına toplanır ve: “Buna ne oldu?” derler. Onlara: “Onu, salih bir insan çarptı” denilir. Salih bir insandan maksat, o kişinin yaptığı salih amellerdir. Amellerde ihlâs ve zikir olmayınca, içinde ruh olmayan beden gibi olurlar.
İnsanları Zikirden Alıkoyan Sebepler
Genel olarak iki bölümde ifade edebileceğimiz bu sebeplerin ilki, zikir yolunun açık düşmanı olan şeytandır. Şeytanın hedefi, birtakım kötülüklerle veya değişik taktiklerle müminlere Allah'ı unutturmak ve onları Allah yolundan saptırmaktır.
يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا اِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَاْلاَنْصَابُ وَاْلاَزْلاَمُ رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Ey iman edenler! Sarhoşluk veren her şey, şans oyunları, putperestçe uygulamaların tümü ve şans-talih okları çekmek, her türlü tahmine dayanan şans oyunu oynamak ve bunlara göre hareket etmek, şeytan işi ve iğrenç kötülüklerden başka bir şey değillerdir. O halde onlardan kaçının ki, mutluluğa eresiniz. اِنَّمَا يُرِيدُ الشَّيْطَانُ اَنْ يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ فِى الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللهِ وَعَنِ الصَّلوَةِ فَهَلْ اَنْتُمْ مُنْتَهُونَ
Şeytan, sarhoşluk verici şeyler ve şans-talih oyunları ile aranıza sadece düşmanlık ve nefret sokmaya ve sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymaya çalışır. O halde artık tüm bu kötülüklere ne zaman son vereceksiniz? [18][21]
Diğeri de insanların mal, evlat ve şöhret gibi kendilerine göre üstün saydıkları pek çok varlıkların cazibesine kapılarak Allah'ı tanımaz ve anmaz hale gelmeleridir. İnsan hayatının ana gayesinin "Allah'a kulluk" olduğunu mensuplarına öğreten İslam, helal ve temiz olan dünya nimetlerinden faydalanmayı yasaklamamış, ancak onların insanın ana gayesi olmasını ve Allah'ı unutturacak bir hale getirilmelerini doğru bulmamıştır.
يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا لاَ تُلْهِكُمْ اَمْوَالُكُمْ وَلآ اَوْلاَدُكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللهِ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَلِكَ فَاُولَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmak-tan meşgul edip alıkoymasın. Kim böyle yaparsa yani dünya ve şeytan kimi Allah’a ibadet ve itaatten alıkoyarsa, ziyana uğrayanlar onlardır. [19][22] Ne var ki, bu gerçeğin unutulması sonucu, dünya hayatının aldatıcı süsü ve menfaatleri, günümüzde pek çok insanın gözünü ve gönlünü kör etmiş, bu insanlar adeta Allah'ı tanımaz hale gelmişlerdir. Allah'ın zikrinden yüz çevirmenin neticesi olarak ortaya çıkan bu durum, sahiplerini hızla İslam dışı bir yaşayışa itmektedir. [20][23]
En Üstün Zikir, "Lâ İlahe İllallah"
Zikrin en faziletlisi olan Lâ İlahe İllallah, İslam'ın hayat nizamıdır. Çağlar boyu gelen ilahi dinlerdeki inancın ana kaidesi olan bu ilke, insana hayatla ilgili her çeşit faaliyette Allah'ın hükümlerini hatırlatarak O'na yönelmeyi ifade ettiği için, zikrin en üstünüdür.
İslam'ın esası olan kelimei tevhid, insanı her bakımdan Allah'a yönelttiği içindir ki peygamber (as):
أَفْضَلُ الذِّكرِ : لا إله إلاَّ اللَّه
"Zikrin en faziletlisi, Lâ İlahe İliallahtır." [21][24] buyurmuştur. Çünkü Allah'ın dinine teslim olup hayatta O'nun nizamına uyarak kulluk etmek, gerçek anlamda Lâ İlahe İllallah demektir. Bu da, Peygamber (as)'in:
مَنْ قَالَ َلا اِلَهَ إلاَّ اللّهَ خَالِصاً مِنْ قَلْبِهِ دَخَلَ الْجَنَّةَ
"Kim kalbinden gelerek ihlâsla Lâilâhe illallah derse cennete girer." [22][25] hadisinde ifadesini bulan hakiki imandır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki zikir, İslam'ı hayata hakim kılmanın bariz bir hedef olduğunu unutmamaktır. İman ve ihlâs ehlinin ayrılmaz sıfatı olan zikir, mutlak anlamda Allah'a itaat edip O'na isyan etmemektir. Çünkü bir hadiste, "Allah'a itaat eden O'nu zikredendir, Allah'a isyan eden ise, O'nu unutandır." buyurulmuştur. [23][26] Demek ki zikir, Allah'ı saygıyla anmanın ve O'nun rızasını kazanmanın, tek kurtuluş yolu olduğunu unutmamaktır. [24][27]
[2][4] Fahrettin Yıldız, Kur’an Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 147.
[3][5] Bkz. İbn Manzur, Lisanu'l Arab, V, 144-151
[4][6] Zikr kelimesi, z k r kökünün türemiş şeklidir. Bu kök çeşitli kullanım biçîmleriyle Kur’an’ın tamamında 292 kez geçer. (bkz. M.İsmail İbrahim Mucemu’l elfâzi ve l a 'lami l Kuraniyye, s. 185-186)
[5][7] Bkz. Ankebut: 29/45: Kalem: 68/51; Enbiya: 21/10
[6][8] Bkz. Kurtubi. el-Câmi li ahkâmi’l Kuran, 1, 331
[7][9] Fahrettin Yıldız, Kur’an Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 147-148.
[8][10] Bkz. Râzi. et-Tefsiru’l Kebir, s.II 143-144
[9][11] Al-i İmran: 3/191
[10][12] Bkz. Râzi. age, IX, 135-136
[11][13] Fahrettin Yıldız, Kur’an Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 148-149.
[15][18] Bkz. Kurtubi. age. IV, 310
[16][19] Bkz. Ahmed ez-Zebidi. Tecrid Tercemesi, XII, 353
[17][20] Fahrettin Yıldız, Kur’an Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 149-150.
[18][21] Bkz. Maide: 5/90-91 vb.
[19][22] Bkz. Münafikûn, 63/ 9: Nûr: 24/3 7 vb.
[20][23] Fahrettin Yıldız, Kur’an Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 149-150.
[21][24] Bkz. Nevevi. Riyazu 's Salihin Tercemesi, III, 39
[22][25] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:6/518
[23][26] Bkz. Kurtubi. age, IV, 171
[24][27] Fahrettin Yıldız, Kur’an Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 150.
| |