وَمَنْ يَهْدِ اللهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ اَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِهِ وَنَحْشُرُهُمْ يَوْمَ الْقِيَمَةِ عَلَى وَجُوهِهِمْ عُمْيًا وَبُكْمًا وَصُمًّا مَأْوَيهُمْ جَهَنَّمُ كُلَّمَا خَبَتْ زِدْنَاهُمْ سَعِيرًا
"Allah, kimi doğru yola iletirse işte o, doğru yolu bulmuştur. Kimi de saptırırsa böyleleri için O'nun dışında dostlar bulamazsın..." (İsrâ, 17/97)
Hidayet kişinin Allah’a inanma, emir ve yasaklarını tam olarak yapabilme imkânına kavuşmasıdır. Böyle bir konumda bulunan kişi Kur’an’da belirtilen doğru yola ulaşmış demektir. Nitekim konumuzu belirleyen ayette de bu hususa vurgu yapılmaktadır. Allah’ın hidayet verdiği kimsenin doğru yolda olduğu, hidayetten uzaklaştırdığı kimsenin ise yardım edecek, kendisine arka çıkacak kimsesinin bulunmadığı anlatılmaktadır.
Bu âyetle Cenab-ı Hak, Peygamberimiz (s.a.s)’i teselli ederek, hidayeti değil de dalaleti ve küfrü tercih edenleri bildiğini ve onlar hakkında üzülmemesi gerektiğini de hatırlatmaktadır. Zira onlar kendi iradeleriyle kötü tercihte bulunup sapıklık ve dalalet üzere ısrar etmişlerdir. Bu bakımdan kendi irade ve istekleriyle hidayeti tercih edenleri Allah hidayete, küfrü ve dalaleti tercih edenleri ise küfre ve dalalete sürükler. Bu durum yüce Allah’ın
وَتَرَى الشَّمْسَ اِذَا طَلَعَتْ تَتَزَاوَرُ عَنْ كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَاِذَا غَرَبَتْ تَقْرِضُهُمْ ذَاتَ الشِّمَالِ وَهُمْ فِى فَجْوَةٍ مِنْهُ ذَلِكَ مِنْ اَيَاتِ اللهِ مَنْ يَهْدِ اللهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ وَلِيًّا مُرْشِدًا
“Allah kime hidayet ederse işte o, doğru yolu bulandır. Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın.” (Kehf, 18/17) âyetinde buyurduğu gibi mutlak yaratmasıyla ilgilidir. Yani Cenab-ı Hak hiç kimseyi iman ve küfre zorlamamaktadır. Bu konuda kişi kendi tercihini yaparken tamamen bağımsızdır. Esasen kişi, bu tercih hakkını hangi yönde kullanırsa onun hakkında Allah’ın takdiri o şekilde tecelli etmiş olacaktır. Bu da insanın herhangi bir hususta ilahi iradenin takdirinden bağımsız olmadığı anlamına gelir. İnsanın seçmesine ve özgür iradesine göre Allah onun hakkında ya hidayeti ya da küfrü yaratır.
Bizler Allah’ın külli iradesinin kuşattığı alanda kendi özgür irademizle yani bize tayin edilen özgürlük alanında irademizle hidayeti veya sapıklığı seçme konusunda muhayyer bırakılmışız. Ancak Allah’ın küfrü ve sapıklığı değil, hidayeti ve doğru yolu seçmemize razı olur. Bu husus ayette şöylece açıklanmaktadır:r:
اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبِيلَ اِمَّا شَاكِرًا وَاِمَّا كَفُورًا
“Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kat eder.” (İnsan, 76/3);
وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ
“Ve iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?” (Beled, 90/10)
Ancak konumuzun başında zikrettiğimiz âyetin devamında sapıklığı tercih edenlerin kıyamet günü körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüzüstü haşredilecekleri ve cehenneme atılacakları haber verilmektedir. Onlar dünya hayatında Cenab-ı Hakk’ın ayetlerini göremeyecek kadar kör, işitemeyecek kadar sağır, konuşamayacak kadar da dilsiz idiler. Bu bakımdan ahirette de hidayet ve kurtuluş yolunu gösterecek sözler söyleme imkânlarının kalmadığı ayette haber verilmektedir.
وَمَنْ كَانَ فِى هَذِهِ اَعْمَى فَهُوَ فِى اْلاَخِرَةِ اَعْمَى وَاَضَلُّ سَبِيلاً
"Ve bu dünyada kalben kör olan, ahirette de kördür, yolunu da tam sapıtmıştır, şaşırmış gitmiştir." (İsrâ, 17/72).
Ayrıca, Cenab-ı Hakk’ın doğru yola ilettiği kişinin doğru yol üzere olduğu, şaşırttığı kimsenin ise ondan başka dostlarının bulunmadığı ayette ifade edilmektedir
مَنْ يَهْدِ اللهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِى وَمَنْ يُضْلِلْ فَاُولَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
"Allah kime yol gösterirse, gerçekten doğru yola erişen işte odur. O’nun sapıklık içinde bıraktığı kimselere gelince, büyük kayıp içinde olanlar da işte böyleleridir." (Arâf, 7/178).
Sonuç olarak diyebiliriz ki insan, ilahî mesaja kulak verip aklını kullanarak vahyi anlarsa bu onu doğru yola götürür. O halde insanın iradesini kullanması önemli bir durumdur. Kişi iradesini kullanarak doğru veya sapık yolu seçmiş olur. Bu iradesini gösterince Cenab-ı Hak da onu ya hidayete ulaştırır veya sapıtır. Kur’an’da insana anlama kabiliyetinin verildiği, hakkı seçtiği takdirde faydasının kendisine ait olacağı, doğruyu seçmemesi hâlinde de zararını yine kendisinin çekeceği, bu konuda bir zorlamanın söz konusu olmadığı beyan edilmektedir.
قَدْ جَاءَ كُمْ بَصَائِرُ مِنْ رَبِّكُمْ فَمَنْ اَبْصَرَ فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ عَمِىَ فَعَلَيْهَا وَمَا اَنَا عَلَيْكُمْ بِحَفِيظٍ
"Şimdi Rabbinizden size, bu ilâhî kitap vasıtasıyla anlama ve kavrama kabiliyetleri verilmiştir. O halde kim görmek isterse, kendi lehine, kim de körlüğü tercih ederse, kendi aleyhine davranmış olur. Kalbi katılaşmış olanlara de ki: “Ben sizin üzerinize bekçi değilim.” "(En’âm 6/104).
Yine Allah’ın, insanı iman etmeye zorlamadığı
وَقُلِ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ فَمَنْ شَاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَاءَ فَلْيَكْفُرْ اِنَّا اَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ نَارًا اَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَا وَاِنْ يَسْتَغِيثُوا يُغَاثُوا بِمَاءٍ كَالْمُهْلِ يَشْوِى الْوُجُوهَ بِئْسَ الشَّرَابُ وَسَاءَ تْ مُرْتَفَقًا
"De ki: Gerçekleri içeren bu Kur’ân, Rabbinizden gelmiştir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin. Şüphe yok ki biz, zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, etrafındaki alev duvarlar onları çepeçevre kuşatır. Susayıp su istedikleri zaman kaynamış katran gibi bir su ikram edilir de, bu su yüzlerini bile kavurur gider. Ne kötü bir sudur o, ne kötü bir dayanacak koltuktur orası." (Kehf, 18/29)
Kur’an’ın, sadece doğrunun veya gerçeğin ne olduğunu açıklayan bir öğüt olduğu, dileyen kişinin bu öğüte inanacağı bildirmektedir
اِنَّ هَذِهِ تَذْكِرَةٌ فَمَنْ شَآءَ اتَّخَذَ اِلَى رَبِّهِ سَبِيلاً
"Muhakkak ki bütün bu anlatılanlar, bir uyarı ve öğüttür. Öyleyse dileyen Rabbine giden doğru yolu tutar." (İnsân, 76/29).
Kısaca, kim Allah’a imana, Peygamberi tasdik etmeye ona gönderilenleri kabul etmeye yönelirse buna o kimseyi muvaffak kılar ve doğru yola erişir. Kim de bu hakikatlerden ve onlara imandan yüz çevirirse dalalete düşer.
Artık onun için Allah’tan başka bir dost ve yardımcı yoktur. O, Kıyamet gününde de azaba duçar olacaktır.
Dr. Ercan ESER |