Hakk'a Götüren İlim
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ اَنَآءَ اللَّيْلِ سَاجِدًا وَقَآئِمًا يَحْذَرُ اْلاَخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ قُلْ هَلْ يَسْتَوِى الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لاَ يَعْلَمُونَ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُولُوا اْلاَلْبَابِ
"(Böyle bir kimse mi Allah katında makbuldür), yoksa gece vakitlerinde, secde hâlinde ve ayakta, ahiretten korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak itaat ve kulluk eden mi? De ki: 'Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?' Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar." (Zümer, 39/9)
Kısa bir tanımla ilim: “Bir şeyin hakikatini idrak etmek” ve “malûm olanın, olduğu hâl üzere bilinmesidir.” Buna göre, yanlış bilgiye ilim denilemez.
Önemine binaen Kur’an-ı Kerim’de ilim kelimesi 105 defa zikredilir. Bu kökten gelen diğer kelimelerle birlikte bu sayı, 859’u bulur. Dolayısıyla “ilim” Kur’an’da en çok kullanılan kelimelerden biridir. Ayrıca “akıl, fikir, zikir” gibi ilim ile doğrudan bağlantılı olan kelimeler de Kur’an’da çokça geçer.
İlim, kesin bilgi demek olduğuna ve İslam da hakiki bilgiden ibaret olduğuna göre Allah’ın bildirdiklerini kabul etmeyen kimse, birçok şeyi biliyor olsa bile yine de cahil demektir. Nitekim Ebu Cehil, hiçbir şeyi bilmeyen biri olduğundan dolayı böyle bir lakapla anılmamış; hakkı ve hakikati kabul etmediği için kendisine bu isim verilmiştir. İlahi bilgiye dayanmayan insanların oluşturduğu topluma “cahiliye toplumu” dememizin sebebi de bu anlama gelmektedir.
Biz bilgilerimizin bir kısmını duyu organları vasıtasıyla elde ederiz. Yani gözlenebilen, ölçülebilen, deneye tabi tutulabilen şeyleri duyu organlarımızla kavrarız. Ayrıca aklımızla bu bilgileri süzgeçten geçirip belirli bir kural şekline getiririz. Ancak bu iki bilgi kaynağının kavrayamadığı, idrakin alamadığı pek çok şeyler vardır. İşte bu eksikliği “vahiy” bilgisi tamamlar. Onun için vahiyden destek almayan tüm bilgiler eksiktir ve yağı bitmiş bir kandile benzerler. Görünüşte, etrafı aydınlatmaya yarayan bir alet iken, yağı olmadığı için sadece bir görüntüden ibarettir. Einstein’in ifadesiyle, “İlimsiz din topal, dinsiz ilim ise kördür.”
Yüce kitabımız Kur’an’a göre yaratılış amacımız, Allah’a kulluktur. Bu kulluk, sağlam bir bilgi ile ancak gerçekleşir. Bu bakımdan ilim, hedefe varacağımız rehberimiz olmalıdır. Çünkü ilim bir ışıktır; karanlıklar onunla aydınlanır. İlim şifadır; bütün hastalıklar onunla tedavi edilir. Yeterli ilimden yoksun olan inançlar, hurafelere boğulur. Sağlıklı ilimle beslenmeyen tutum ve tavırlar bir sarsıntıda yıkılıp giderler. Atasözlerimiz bu gerçekleri ne güzel ifade etmektedir: “Cahilin sofusu, şeytanın maskarasıdır.”, “Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder.”
Kur’an’ın istediği ilim, sıradan bir anlama/bilme değildir. Biz bilgiyi kendimize mal etmeliyiz, onu hazmedip özümsemeliyiz. Aynen maddî gıdaların hazmedildiği gibi, zihnî gıdaların da varsa posalarını atmalı, fıtratımıza ve bünyemize uygun hâle getirmeliyiz. Mesela arı, her çiçekten bal özü alır ama o hazmedilmiş, artık çiçek olmaktan çıkmış, kendine has bir bal olmuştur.
Yüce Dinimiz okumaya ve ilim elde etmeye büyük önem vermiştir. Sevgili Peygamberimize inen ilk ayetlerde okumaktan, kalemden, eğitim ve öğretimden bahsedilmiştir:
اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذى خَلَقَ - خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍ - اِقْرَاْ وَرَبُّكَ الْاَكْرَمُ - اَلَّذى عَلَّمَ بِالْقَلَمِ - عَلَّمَ الْاِنْسَانَ مَالَمْ يَعْلَمْ
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı ‘alak’dan yarattı. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir. ” (Alak, 96/1-5)
Bakara suresi 30. ayette belirtildiği üzere,
وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَئِكَةِ اِنِّى جَاعِلٌ فىِ اْلاَرْضِ خَلِيفَةً قَالُوآ اَتَجْعَلُ فِيهَا مَنْ يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَآءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ اِنِّى اَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
“Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.”
İlk insan yaratılıp meleklere arz edilince Allah tarafından kendisine isimler öğretilmiştir. Allah’ın, kendisine eşyanın tüm isimlerini öğretmesi sayesinde insan, meleklerden üstün olabilmiş ve bu ilim sıfatından dolayı halife vasfını kazanmıştır. Halifelik özelliğinin gerçekleşmesi için de, mutlaka kullanması gereken araçların başında ilim gelir.
İnsanı hem bu dünyada hem de ahirette kurtaracak olan ilime işaret eden sevgili Peygamberimiz (s.a.s),
طَلَبُ الْعِلْمِ فَرِيضَةٌ عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ
“İlim tahsil etmek, her müslüman erkek ve kadına farzdır.” (İbn Mâce, “Mukaddime”, 17 (229)) buyurarak ilmin ne kadar önemli bir değer olduğunu bizlere duyurmuştur.
İlimle ilgili sayamayacağımız kadar ayet ve hadislerden örnekler vermemiz mümkündür. Ancak bir ayet ve bir hadis zikrederek konuyu bitirmek istiyorum.
… اِنَّمَا يَخْشَى اللهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَؤُا اِنَّ اللهَ عَزِيزٌ غَفُورٌ
Yüce Allah buyurur ki: “Allah’a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar derin saygı duyarlar. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Fatır, 35/28)
يُوزَنُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِدَادُ الْعُلَمَاءِ وَدَمُ الشُّهَدَاءِ
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) de şöyle buyurur: “Kıyamet gününde âlimlerin mürekkebi, şehitlerin kanı ile tartılır.” (Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II/400)
Dr. Zafer KOÇ |