Hz. Harun (A.S): Kardeş Peygamber
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اِذْهَبْ اِلى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغى * قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لى صَدْرى * وَيَسِّرْ لى اَمْرى * وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانى * يَفْقَهُوا قَوْلى * وَاجْعَلْ لى وَزيرًا مِنْ اَهْلى * هرُونَ اَخى * اُشْدُدْ بِه اَزْرى *وَاَشْرِكْهُ فى اَمْرى * كَىْ نُسَبِّحَكَ كَثيرًا * وَنَذْكُرَكَ كَثيرًا * اِنَّكَ كُنْتَ بِنَا بَصيرًا * قَالَ قَدْ اُوتيتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسى *
"Firavun'a git. Çünkü o iyice azdı. Musa, dedi ki: 'Rabbim! Gönlüme ferahlık ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar. Bana ailemden birini yardımcı yap. Kardeşim Harun'u. Onunla gücümü artır. Onu işime ortak et. Seni çok tespih edelim diye. Seni çok zikredelim diye. Çünkü sen bizi hakkıyla görmektesin.' Allah, şöyle dedi: 'İstediğin sana verildi ey Musa!" (Tâhâ, 20/24-36)
Hz. Yusuf’un vefatından sonra Mısır’da yaşayan İsrailoğulları, bir müddet onun gösterdiği yoldan yürüdüler; ancak daha sonra hakikati unuttular. Bu arada Mısır’ın idaresi yıldızlara ve putlara tapan Kıptilerin eline geçti. Kıptiler, İsrailoğullarını hor görmeye başladılar. Onları ağır, zor işlerde kullandılar.
İsrailoğulları çok kalabalık bir topluluktu. Onların giderek çoğalması, Kıptileri ve onların hükümdarı Firavun’u endişelendirmiş, kâhinlerden birinin Firavun’a İs railoğullarından bir çocuğun doğacağını ve saltanatına zarar vereceğini bildirmesi üzerine de İsrailoğullarından doğacak tüm erkek çocukların öldürülmesini emret miştir. Hz. Musa da, bu dönemde doğmuş ve öldürülmesin diye bir sandığın içine bırakılarak nehre atılmıştır. Neticede Allah’ın dilemesiyle Musa Firavun’un sarayında büyümüştür.
Harun Peygamber de İsrailoğullarının erkek çocuklarının öldürülmeye başlanıldığı dönemden önce dünyaya gelmiştir. Hz. Harun (a.s)’un adı Kur’anı Kerim’de 20 yerde geçmekle birlikte, hayatı hakkında fazla bilgi verilmemektedir.
Harun (a.s) tevhid mücadelesinde kardeşi Hz. Musa’nın destekçisiydi.
Hz. Musa, Medyen dönüşü Sina dağında peygamber olarak görevlendirilip tebliğ için Firavun’a gitmesi emredilince, bu ağır görevi yerine getiremeyeceği endişesiyle, dilindeki tutukluğu hatırlattı:
قَالَ رَبِّ اِنِّى اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِ
“Ey Rabbim! Muhakkak ki ben, beni yalanlamalarından korkuyorum.” (Şuara, 26/12)
وَيَضِيقُ صَدْرِى وَلاَ يَنْطَلِقُ لِسَانِى فَاَرْسِلْ اِلَى هَرُونَ
“Göğsüm daralır. Akıcı konuşamam. Onun için, Harun’a da peygamberlik ver (ve onu bana yardımcı yap).” (Şuara, 26/13)
Hz. Musa, yüce Allah’tan güzel konuşan ağabeyi Harun’u kendisine yardımcı olarak vermesini ve onu bu göreve ortak kılmasını istemişti. Bunun üzerine Allah, onun bu dileğini kabul etti ve Harun’u da peygamber olarak görevlendirip Hz. Musa’ya yardımcı tayin etti.
وَوَهَبْنَا لَهُ مِنْ رَحْمَتِنَا اَخَاهُ هَرُونَ نَبِيًّا
“Rahmetimiz sonucu kardeşi Harun’u bir nebi olarak kendisine bahşettik. ” (Meryem, 19/53)
Hz. Harun (a.s), tebliğ görevi sırasında hep Hz. Musa’nın yanında bulundu. Peygamberlik görevini üslendikten sonra Mısır’a dönen kardeşiyle birlikte tebliğ için Firavun’un huzuruna çıktı, onu hak dine davet etti ve ondan İsrailoğullarını bırakmasını istedi:
فَأْتِيَاهُ فَقُولاَ اِنَّا رَسُولاَ رَبِّكَ فَاَرْسِلْ مَعَنَا بَنِى اِسْرَائِيلَ وَلاَ تُعَذِّبْهُمْ قَدْ جِئْنَاكَ بِاَيَةٍ مِنْ رَبِّكَ وَالسَّلاَمُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى
“Ona gidin ve şöyle deyin: Şüphesiz biz Rabbinin elçileriyiz. İsrailoğullarını (serbest bırak ve) bizimle gönder. Onlara işkence etme. Sana Rabbinin katından bir mucize getirdik. Selâm, doğru yola uyanlara olsun.” (Tâhâ, 20/47)
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولاَ اِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ
“Firavun’a gidin ve deyin: ‘Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz,” (Şuara, 26/16)
اَنْ اَرْسِلْ مَعَنَا بَنِى اِسْرَائِيلَ
“ İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.’” (Şuara, 26/17)
Daha sonra da bir gece Firavun’un haberi olmadan İsrailoğullarını alıp Hz. Musa ile birlikte Mısır’dan çıkardı ve Tih sahrasına geldi. Hz. Musa Tûr dağına Allah tarafından çağrıldığında yerine onu vekil bırakmış ve şöyle demişti:
وَوَاعَدْنَا مُوسَى ثَلاَثِينَ لَيْلَةً وَاَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ فَتَمَّ مِيقَاتُ رَبِّهِ اَرْبَعِينَ لَيْلَةً وَقَالَ مُوسَى لاَخِيهِ هَرُونَ اخْلُفْنِى فِى قَوْمِى وَاَصْلِحْ وَلاَ تَتَّبِعْ سَبِيلَ الْمُفْسِدِينَ
“Mûsâ’ya otuz gece süre belirledik, buna on (gece) daha kattık. Böylece Rabbinin belirlediği vakit kırk geceye tamamlandı. Mûsâ, kardeşi Hârûn’a, “Kavmim arasında benim yerime geç ve yapıcı ol. Sakın bozguncuların yoluna uyma” dedi.” (Arâf, 7/142)
Hz. Harun (a.s), bu görevi esnasında büyük zorluklar yaşadı; bütün gayretine rağmen kavminin Sâmirî isimli şahıs tarafından yapılan altın buzağı heykeline tapmasını engelleyemedi.
Hz. Harun;
وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هَرُونُ مِنْ قَبْلُ يَاقَوْمِ اِنَّمَا فُتِنْتُمْ بِهِ وَاِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمَنُ فَاتَّبِعُونِى وَاَطِيعُوا اَمْرِى
“Ey kavmim! Siz bununla yalnızca imtihan edildiniz. Doğrusu sizin Rabbiniz ancak Rahmandır. Öyleyse bana uyun ve emrime itaat edin.” (Tâhâ, 20/90) diye çırpındıysa da İsrailoğulları, Hz. Harun’u dinlemediler.
قَالُوا لَنْ نَبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِفِينَ حَتَّى يَرْجِعَ اِلَيْنَا مُوسَى
“Onlar da, “Mûsâ bize dönünceye kadar buzağıya ibadet etmeye devam edeceğiz” dediler.” (Tâhâ, 20/91).
Hz. Musa (a.s), Tûr dağından dönünce, kavminin altın buzağıya tapmasını ve bu yüzden şirke düşmesini engelleyemediği gerekçesiyle Hz. Harun (a.s)’u şiddetli bir şekilde azarlamış; saçından ve sakalından çekip şiddetle sarsmıştı. Bunun üzerine Hz. Harun;
قَالَ يَاهَرُونُ مَا مَنَعَكَ اِذْ رَاَيْتَهُمْ ضَلُّوا
“Mûsâ, (Tûr’dan dönünce) şöyle dedi: “Ey Hârûn! Saptıklarını gördüğün zaman bana uymana ne engel oldu? “ (Tâhâ, 20/92)
اَلاَّ تَتَّبِعَنِ اَفَعَصَيْتَ اَمْرِى
Yoksa emrime karşı mı geldin?” (Tâhâ, 20/93)
قَالَ يَبْنَؤُمَّ لاَ تَأْخُذْ بِلِحْيَتِى وَلاَ بِرَأْسِى اِنِّى خَشِيتُ اَنْ تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَنِى اِسْرَائِيلَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْلِى
Hârûn: “Ey anam oğlu! Saçımı sakalımı çekme. Şüphesiz ben, İsrailoğullarının arasını açtın, sözüme uymadın demenden korktum” dedi. (Tâhâ, 20/94)
وَلَمَّا رَجَعَ مُوسَى اِلَى قَوْمِهِ غَضْبَانَ اَسِفًا قَالَ بِئْسَمَا خَلَفْتُمُونِى مِنْ بَعْدِى اَعَجِلْتُمْ اَمْرَ رَبِّكُمْ وَاَلْقَى اْلاَلْوَاحَ وَاَخَذَ بِرَأْسِ اَخِيهِ يَجُرُّهُ اِلَيْهِ قَالَ ابْنَ اُمَّ اِنَّ الْقَوْمَ اسْتَضْعَفُونِى وَكَادُوا يَقْتُلُونَنِى فَلاَ تُشْمِتْ بِىَ اْلاَعْدَاءَ وَلاَ تَجْعَلْنِى مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
“Mûsâ, kavmine kızgın ve üzgün olarak döndüğünde, “Benden sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız! Rabbinizin emrini beklemeyip acele mi ettiniz?” dedi. (Öfkesinden) levhaları attı ve kardeşinin saçından tuttu, onu kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi) “Ey anam oğlu” dedi, “Kavim beni güçsüz buldu. Az kalsın beni öldürüyorlardı. Sen de bana böyle davranarak düşmanları sevindirme. Beni o zalimler topluluğu ile bir tutma.”.” (Arâf, 7/150) diyerek özür diledi. Ve Hz. Musa’ya İsrailoğullannın kendisini dinlemediğini anlattı. Musa peygamber öfkelendi ve sonra Rabbe şöyle yalvardı:
قَالَ رَبِّ اغْفِرْ لِى وَلاَخِى وَاَدْخِلْنَا فِى رَحْمَتِكَ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
“Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla. Bizi kendi rahmetine dâhil et. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin.” (Arâf, 7/151)
Hz. Harun hikmetler dolu tevhid mücadelesinde Musa peygamberle birlikte kavmine öğütlerde bulundu, kavminin nankörlüklerine göğüs gerdi.
Zaman geldi; Rabbine kavuştu, o da ölümü tattı.
Selam Harun (a.s)’a ve ona tabi olanlara olsun...
Dr. Ömer MENEKŞE
|