Dua Ve Önemi
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ ۖ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ ۖ فَلْيَسْتَجِيبُوا لِي وَلْيُؤْمِنُوا بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
“Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar.” Bakara 186
قالَ رسُولُ الله : الدُّعَاءُ هُوَ العِبَادَة.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Dua bir ibadettir." (Ebu Davud, Vitir, 23; 186
ادْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً ۚ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ
“Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez.” Araf 55
وعن أبي موسى الأشعَرِيِّ قال: كنَّا مَعَ النبيِّ في سَفَرٍ، فَكُنّا إذا أَشرَفنَا عَلى وَادٍ, هَلَّلنَا وَكَبَّرْنَا وَارْتَفَعَتْ أَصْوَاتنا، فقالَ النبيُّ : يَا أَيُّهَا النَّاسِ ارْبَعُوا عَلى أَنْفُسِكُم, فَإنَكم لا تَدعونَ أَصَمَّ وَلا غائِباً. إنَّهُ مَعَكم، إنَّهُ سَمِيعٌ قَرِيبٌ .
Ebu Musa el Eş’ari (r.a.) şöyle demiştir: Biz bir yolculukta Peygamber (s.a.s.)’le beraberdik. Tepelere çıktıkça “Allahü ekber la ilahe illallah” diye yüksek sesle tekbir ve tehlil getirdik. Bunun üzerine Peygamber (s.a.s.): “Ey insanlar kendinizi zorlamayınız. Zira siz sağıra ve yanınızda bulunmayan birine dua etmiyorsunuz. Allah daima sizinle beraberdir, işitir ve size sizden daha yakındır” buyurdu. (Buhari, Cihad 131)
وَمَا أَرْسَلْنَا فِي قَرْيَةٍ مِنْ نَبِيٍّ إِلَّا أَخَذْنَا أَهْلَهَا بِالْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ لَعَلَّهُمْ يَضَّرَّعُونَ
“Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, ora halkını, yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.” Araf 94
وَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ ۘ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۚ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ ۚ لَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
“Allah ile birlikte başka bir ilaha tapıp yalvarma! O'ndan başka ilah yoktur. O'nun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm O'nundur ve siz ancak O'na döndürüleceksiniz.” Kasas 88
قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ
“(Resulüm!) De ki: (Kulluk ve) duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?” Furkan 77
وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ ۚ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ
“Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.” Mü’min 60
وعن أنس قال : سمعتُ رسولَ الله يقول: قال الله تعالى: يَا ابْنَ آدَمَ، إنكَ مَا دَعَوْتَني وَرَجَوْتَني غَفَرْتُ لَكَ عَلى مَا كان مِنكَ وَلا أُبَالي، يَا ابْنَ آدَمَ، لَوْ بَلَغَتْ ذُنُوبُكَ عَنَان السماءِ .
Enes (r.a.), ben Rasulullah (s.a.s)’i şöyle buyururken dinledim, dedi: Allah buyuruyor ki: “Ey Ademoğlu sen bana dua edip affedilmeni umduğun sürece sende bulunan günahlar ne kadar çok olursa olsun seni bağışlarım. Ey Ademoğlu günahların yerle gökleri dolduracak seviyeye ulaşsa benden bağışlanmanı istersen seni affedip bağışlarım. (Tirmizi , Deavat 98)
عن أبي هُرَيْرَةَ قالَ: قالَ رسُولُ الله : ثَلاثُ دَعَوَاتٍ مُسْتَجَابَاتٌ لا شَكَّ فِيهِنَّ: دَعْوَةُ المَظْلُومِ، وَدَعْوَةُ المسَافِرِ، وَدَعْوَةُ الوَالِدِ عَلى وَلدِهِ .
Ebu Hüreyre (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Üç dua vardır ki kabul edilmesinde şüphe yoktur. Mazlumun duası, yolcunun duası, ana babanın çocuğuna olan duası.”( Tirmizi, Birr 7)
وَعَن جَابِرٍ قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله: لا تَدْعُوا عَلى أَنْفُسِكُمْ، وَلاَ تَدْعُوا عَلى أَولادِكُم، وَلا تَدْعُوا عَلى أَمْوَالِكُم، لا تُوَافِقُوا مِنَ الله سَاعَةً، يُسأَلُ فيهَا عَطَاءً، فَيَسْتَجِيبَ لَكُم .
Cabir (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Kendinize beddua etmeyiniz. Çocuklarınıza beddua etmeyiniz. Mallarınıza da beddua etmeyiniz ki duaların kabul olunacağı bir saate rastlarsınız da bedduanız kabul olunmuş olur." (Müslim, Zühd, 74)
وَعَنْهُ: أَنَّ رَسُولَ الله قَالَ: يُسْتَجَابُ لأَحَدِكُم مَا لَمْ يَعْجَلْ، يَقُولُ: قَدْ دَعَوْتُ رَبِّي، فَلَمْ يُسْتَجَبْ لي .
Ebu Hureyre (r.a.)'dan bildirildiğine göre Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Sizden birinizin acele etmedikçe duası kabul edilir, insan acele ederek işte ben Rabbime dua ettim de duamı kabul etmedi" der. (Buhari, Deavat, 22; Müslim, Zikr, 90)
Nasıl dua etmeli:
وَلِلَّهِ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَىٰ فَادْعُوهُ بِهَا ۖ وَذَرُوا الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي أَسْمَائِهِ ۚ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
“En güzel isimler (el-esmaü'l-hüsna) Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır.” Araf 180
Duaya besmele, hamd ve salavatla başlamalı,
وعَنْ فَضَالَةَ بنِ عُبَيْدٍ، ، قالَ: سَمعَ رسولُ اللهِ رَجُلاَ يَدْعُو في صَلاتِهِ لَمْ يُمَجّدِ الله تَعَالى، وَلَمْ يُصَلَ عَلى النَّبِيّ ، فقالَ رسُولُ اللهِ، : عَجِلَ هذا ثُمَّ دَعَاهُ فقالَ لهُ - أَوْ لِغَيْرِهِ -: إذَا صَلَّى أَحَدُكُمْ فَلْيَبْدَأُ بِتَحْمِيدِ رَبِّهِ سُبْحَانَهُ، وَالثَّنَاءِ عليهِ، ثُمَّ يُصَلِّي عَلى النبيّ، ثُمَّ يَدْعُو بَعدُ بِمَا شَاءَ .
Fedale ibni Ubeyd (r.a.) şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.s.) namazında Allah'a hamdetmeden Rasulüne salevat getirmeden dua eden bir adamı işitti de bunun üzerine: "Bu adam acele etti" buyurdu. Sonra o adamı çağırdı, ona veya başka birisine hitab ederek şöyle buyurdu:
"Biriniz dua edeceği zaman önce Allah-u Teala'ya hamdetsin, sonra peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)'e salat-u selam getirsin, daha sonra da dilediği duayı yapsın." (Ebu Davud, Vitir, 23)
Şerefli vakitleri seçmeli (Kandil, Cuma, bayram vs. geceleri gibi),
وَعَنْ جَابِرٍ قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله يَقُولُ: إنَّ في اللَّيْلِ لَسَاعَةً، لا يُوافِقُهَا رَجُلٌ مُسلِمٌ يَسْأَلُ الله خَيْراً مِن أَمْرِ الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ، إلاَّ أَعْطَاهُ إيَّاهُ، وَذلِكَ كُلَّ لَيْلَةٍ
Cabir (r.a.) şöyle dedi: Ben Rasûlullah (s.a.s.)'ı, "Gecede duanın kabul olacağı öyle bir saat(bir an) vardır ki müslüman bir kimse o zamana rastlayıp Allah'tan dünya ve ahirete ait Allah'tan hayırlı birşey dilerse Allah onun dilediğini yerine getirir. Bu hal her gecede vardır" buyururken işittim. (Müslim, Müsafirin, 166)
Şerefli halleri fırsat bilmek (cihat, ezan kamet arası, yağmur …)
Kıbleye dönmek, elleri kaldırmak..
Sessiz ve alçak gönüllülükle, acziyet içinde…
Kısa ve öz cümlelerle, yapmacık hareketlerden kaçınarak,
Yalvarış, korku, istek ve sığınma,
وَلَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ بَعْدَ إِصْلَاحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفًا وَطَمَعًا ۚ إِنَّ رَحْمَتَ اللَّهِ قَرِيبٌ مِنَ الْمُحْسِنِينَ
“Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah'a korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah'ın rahmeti çok yakındır.” Araf 56
Duanın kabul olacağına inanarak,
Edeple duada ısrar etmek,
Günahsız ağızla (başkaları adına, vesile ederek..)
وَعَنْ أبي الدَّرْدَاءِ : أَنَّهُ سَمعَ رَسُولَ الله، ، يَقُولُ: مَا مِن عَبْدٍ مُسْلِمٍ يَدعُو لأخِيهِ بِظَهْرِ الغَيْبِ إلاَّ قَالَ المَلَكُ: وَلَكَ بمِثْلٍ .
Ebu'd-Derda (r.a.) Rasûlullah (s.a.s.)'i şöyle buyururken işittiğini söylemiştir: "Müslüman bir kimse yanında bulunmayan bir müslüman kardeşi için dua ederse, mutlaka melek de ona aynı şeyler sana da verilsin" diye mukabelede bulunur. (Müslim, Zikir, 86)
Tevbe ederek günahlardan arınmış halde,
İbrahim Etheme bir kısım insan dua ediyoruz ama kabul olmuyor dediler. O da onlara şöyle dedi:
1- Allaha inandığınızı söylüyorsunuz, ama kulluk yapmıyorsunuz.
2-Ümmeti Muhammeddeniz diyorsunuz, sünnetine uymuyorsunuz.
3-Kur’an okuyorsunuz emirlerini yerine getirmiyorsunuz.
4-Şeytan düşmanımız diyorsunuz, peşini bırakmıyorsunuz.
5-Cennet istiyorsunuz, oraya gidecek hazırlık yapmıyorsunuz.
6-Cehennemden korktuğunuzu söylüyorsunuz, oraya bilet alıyorsunuz.
7-Ölümün hak olduğunu söylüyorsunuz, hazırlık yapmıyorsunuz.
8-Ölüleri kabre gömüyorsunuz, ibret almıyorsunuz.
9-Allahın nimetlerini yiyorsunuz, fakat şükretmiyorsunuz.
10-Kendinizi unutup, din kardeşlerinizin ayıpları ile meşgul oluyorsunuz. Bunları yaptığınız halde daha hala duanızın kabulünü nasıl bekliyorsunuz..dedi.
Duanın kabul olmasındaki en büyük amil: Batını edeptir. O da tevbe etmek, helalleşmek ve bütün himmetini Allaha bağlamaktır.
Malik b. Dinar şöyle anlatıyor: Beni İsrailde uzun süre kıtlık oldu duaya çıktılar, Allahu Teala onların peygamberine şöyle vahyetti: ( Sen onlara haber ver pis beden, haram ile dolmuş mide ve kana bulanmış eller ile benim karşıma çıkmış benden rahmet diliyorlar. Halbuki bu vaziyette rahmet değil ancak gazabıma müstehak olurlar. Bu hallerinden vazgeçsinlerki rahmetimi indireyim.)
فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ اِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا
“Ve dedim ki: “Rabbinizden günahlarınızın bağışlanmasını dileyin. Çünkü O mutlaka bağışlayandır.” Nuh 10 |