Efendimiz (S.A.V.) şöyle buyurmaktadır: “Kıyamet günü önce namaza bakılır. O tamamsa, diğer hesaplara geçilir. Namazlar bir insanın kurtuluşu için yeterli olmazsa Allah: “Bakın bakalım kulumun nafile namazları var mı?” der eksikler nafilelerle tamamlanır.”
Yılbaşı, milletlerin örf, adet, kültür ve kabul ettikleri takvime göre değişmektedir. Nitekim bir Müslüman için yılbaşı, kamerî ayları esas alan Hicrî takvime göre Muharrem ayının ilk günüdür. Yüce Allah, güneşi ve ayı hesap yapabilmemiz için yaratmıştır.
Bir düşünce veya bir fikri körü körüne kabul etmek, doğru ya da yanlışlığına bakmaksızın onu savunmak taassuptur. Buna göre kişinin, mensup olduğu düşünce veya ekolün doğru olduğuna inanması normal olmakla birlikte, kör bir tarafgirlikte bulunarak, doğruluğunu hiç araştırmadan karşısındaki diğer fikir veya düşünceyi inkâr etmesi kabul edilir bir davranış değildir. Böyle bir anlayış ancak taklitçilik olabilir.
Okuduğumuz âyette din konusunda delilsiz, bilinçsiz ve cahilce atalarını taklit eden müşriklerin durumuna dikkat çekilmektedir. Bu âyetin ardından sıralanan diğer âyetlerde (23-31. âyetler) müşriklerin babalarından gördüklerine tabi olarak, Allah’a ortak koşmak suretiyle Hz. İbrahim’in çağırdığı tevhîd inancından saptıkları, putlara taptıkları ve Peygamberimiz Hz. Muhammed’e indirilen ilahî vahyi reddederek bunun bir büyü olduğunu söyledikleri belirtilmektedir. Müşriklerin bu tavrı, hiçbir ilmî veriye ve araştırmaya dayanmadan bir saplantı ve Allah’a ortak koşan atalarını körü körüne taklitten kaynaklanmaktadır. Bu itibarla taklit, ilahî vahiyde bildirilen hakikatleri dikkate almaksızın cahilce, öncekilerin uydurdukları şeyleri dinî hakikatlermiş gibi algılamak ve ona göre amel etmektir. Bu tavır, cahilce bir davranış olup kınanan bir husustur.
Biz şunu bilmeliyiz: Yaşanan her anın, alınan her nefesin verilecek bir hesabı vardır Sık sık kendimizi sorgulamalıyız: Yaşadığımız hayat dolu mu geçiyor, boş mu? Geçirdiğimiz günlerin hesabını kolayca verebilecek miyiz?
Müminler âhirette hak ettikleri mükâfatlara uygun olarak nitelik bakımından farklı cennetlerde bulunurlar. Bu cennetlerin sayısı tam olarak bilinmemekle beraber, Hz. Peygamber aralarında yer ile gök arası kadar mesafe bulunan yüz farklı derece bulunduğunu söylemiş, özellikle dört cennete dikkat çekmiştir. Bu cennetlerden ikisinin kap kacakları ve içindeki diğer eşyaları gümüşten, diğer ikisininkiler ise altındandır.
Ebû Hüreyre anlatıyor: “Peygamber’e (sav), "İnsanların cennete girmesini en çok sağlayan şey nedir?" diye soruldu. O da, “Takva (Allah’a karşı sorumluluk bilinci) ve güzel ahlâktır.” diye cevap verdi
Hamd, müminleri cennetle vadeden, kâfirleri ise cehennemle tehdit eden Allah’a mahsustur. Allah Teâlâ, kimi cehennem ateşinden uzaklaştırıp cennetine girdirirse, muhakkak ki o kimse büyük bir kazanç elde etmiş olur.
Yüce Rabbimiz biz inananları ve İslam’a teslim olanları en hayırlı ümmet olarak, vasat, seçkin yani olması gereken en ideal konumda vasf ettiği halde, bizler ümmet olarak bu gün bu vasıflardan ne kadar uzaklaştığımızı görmekteyiz.
Vasat Ümmet; "orta¸ dengeli¸ adaletli¸ hayırlı" anlamlarına gelir. Vasat¸ kenar anlamına gelen tarafın zıddıdır. İki aşırı uç olan ifrât ve tefrît de aynı şekilde vasatın karşıtıdır. Vasat¸ bir şeyin tam ortası ise¸ ifrât bir ucu¸ tefrît ise öteki ucu demektir. Zaten İslâm ümmetinin tanımlayan pek çok âyette onun "hayırlı¸ gündemi belirleyen ve gidişata tanıklık eden¸ adaleti ayakta tutan" bir toplum olduğu sürekli vurgulanmıştır.