Sana hamd ediyorum ey zatı benzer ve
nazirlerden münezzeh olan ALLAH : Sana öyle şüikür ediyorum ki, onunla
faydaların kıymetli incilerinin; parlak cevherlerinin artmasını
istiyorum. Senden evvel ve âhır hidayet ve himâyenle dirayetin son
mertebesini ve inayetin devamını diler; hakikatları izah için bir bâhr-ı
muhit olan feyzinin yaygın ihsanlarının kapısını açmanı, incelikler
definesinden deniz incileri çıkarmak için esrar hazineîerinin keşfini
niyaz eylerim. Peygamberime, o parlayan kandile, şeriatın başı, mirâc
sahîbi ve yüksek makamların tacına salat ve selâm eyler; al-i tâhirinine,
ashab-ı zâhirinine, müctehid imamlara ve iyilikle onlara tabi olanlara
da kıyâmet gününe kadar bu salât ve selâmı ihda ederim.
Bundan sonra Er'hamü'r-Râhimin olan
ALLAH'ın rahmetine muhtaçların enfakîri İBN-İ ABİDİN denilmekle meşhur
Muhammed Emin der ki: Tenvirü'l-Ebsâr şerhi Dürrü'l-Muhtar gerçekten
beldelere yayılmış, şehirlere varmıştır. Bu kitap şöhrette günün
ortasındaki güneşten daha üstündür. Hatta insanlar onun üzerine düşmüş,
onların sığınağı olmuştur. O aramaya değer. Onun ayağına gidilir. Çünkü
mezhebte açılmış altın çığırdır. Filhakika diğer mufassal kitapların
ihtiva etmediği açık şekilde kısaltılmış fer'i meseleleri, sahihlenmiş
kavilleri o ihtiva etmektedir. Fikrin eli böyle bir kumaş daha dokumuş
değildir. Şu kadar var ki hacmi küçük, ilmi çok olduğu için kısalıkta
bilmece derecesine varmıştır.
Bu mecazda takip edilen yolun kısalığı
hakikatla mecaz arasını ayırmaya mani olmaktadır.
Ben bunun çilesine katlanmak hususunda bir
hayli zaman sarf ettim. Ömrümün gençliğinden bir parçasını zorluklarla
buna harcadım.
Ve fikir ağı ile onun en büyük
kaçkınlarını avladım. En garip meselelerini kalem kazıklarına çaktım.
Gece gündüz onunla uykusuz kaldım. Nihayet bana sırrımı ve zamirini
açtı. Çadırlarda mahsur kalan hurilerini bana gösterdi. Peçeli
mestûrelerinin yüzlerini açtı. Ben de, onun latif sahifelerinin
kenarlarını hakikatta sahifeyi beyaz bırakmaktan ibaret haşiyelerle
nakşa başladım. Sonra bu faideleri bir araya toplamak ve dağınık
haşiyelerden, yapraklardan ibaret olan bu sofraların bezlerini yaymak
istedim. Çünkü zayi olacağından korkuyordum. Bunlara Allâme Halebî ve
Allâme Tahtâvî gibi bu kitaba hâşiye yazan zevatın yazdıklarını da ilâve
ettim. Nakil çok olsun da kitaba itimad fazlalaşsın diye bu kitablardaki
kavilleri çok defa başka kitaba nisbet ettim. Yoksa garip olduğunu
göstermek için yapmadım. Bu iki zatın (Halebî ile Tahtâvî'nin)
sözlerinde doğrunun veya en mühim ve en güzelin hilâfına bir şey
bulunursa meseleyi makama münasip bir şekilde anlattım ve doğruya<ANLA!»
p
Teeddüb ederek kendilerine açık açık
itiraz etmedim. Şerhteki meselelerle kaidelerden bazı kayıd ve şartlar
düştüğünü gördüysem de bunların zayi olmaması. için nakledildiği kitaba
ve başkalarına müracaatı iltizam ettim. Ve faydalı birçok fer'î
meseleleri, vak'a ve hadiseleri muhtelif sebebleri ile parlak bahisler,
üstün nükteler halinde ziyade ettim. Güç anlaşılanları yorumladım.
Müşkül olanların hükümlerini çıkardım ve açıkladım. Karışık vak'aları
beyan ile hâşiye yazanların irâd ettikleri boş itirazları defettim. Bu
muhakkik Şârih'e hak ile ve meselelerin üzerinden perdeleri kaldırmakla
yardımcı oldum.
Bunu her fer'î meseleyi aslına nisbet
etmek ve her şeyi hatta delil ve hüccetleri, meselelerin talilerini
yerli yerine koymakla yaptım. Eğer bir şey âcizane fikrimin mahsulü ise,
ona işaret ve tenbihte bulundum. En kuvvetli kavli ve fetvaya mahal olan
beyan için gayret sarfettim.
Fetva kitablarında ve şerhlerde mutlak
bırakılan kavillerin hangisi makbul, hangisi metruk olduğunu heyan
ettim. Bu hususta müteehhirinden Kemal bin Hümâm, tilmizleri Allâme
Kâsım ile İbni Emîr Hâcc, Musannıf, Remlî, iki İbni Nüceym, İbni Şübî,
Şeyh İsmâil Hâik, Hânütî Sîrâc ve diğer fetva ilmine devam eden ehl-i
takva büyük ulemanın yazdıklarına itimad ettim.
İşte Sana! Nev'inin biriciği, akranlarına
üstün, olanların peçesini açıp isteyenlerine, alıcılarına gösteren bir
haşiye!
Bu kitabın mânâlarını anlamak hususunda
hayrette kalan öğrencileri irşâd ediyor. Onun için ben ona:
«Reddü'l-Muhtar ale'd-Dürrü'l-Muhtar»
«Hayrette kalanı Dürrü'l Muhtar'a
gönderen» adını verdim.
Ben diyorum ki: Allah'ın dilediği olur.
Haber gözle görmek gibi değildir. Bu hâşiyeyi okumak zahmetine katlanan,
mânâlarına daldıktan sonra onu medih-edecektir. (Beyt):
«Allah'ın tevfiki ile öyle meseleler
topladım ki, âşıkın göz yaşı gibi lâtif.»
«Yükseklerde doğan güneşe, onun ziyasını
görmeyen hasetçinin inkârı ne zarar verebilir!»
Ben Allah Teâlâ'ya Nehiyy-i Kerim'i
(S.A.V.) ile ehl'i tâatından her muazzam makam sahibi ile ve imamımız
îmam A'zam ile tevessül ederek, lütuf ve kereminden bu işi bana âsan
eylemesini, tamamına erdirmesini, hatalarımı afv, amelimi kabul
buyurmasını; bunu sırf rızâyı kerîmi için Gennât-ı naîm'de kurtuluşuma
sebep yapmasını, bütün beldelerde kullarını bununla faydalandırmasını,
bana doğru yolu göstermesini, doğruyu ilham buyurmasını, kusurlarımı
bağışlamasını, hatalarımı afv buyurmasını niyaz eylerim. Çünkü ben bu
işe çocukluk edip karışmış bulunuyorum. Ben bu yolun süvarilerinden
değilim. Lâkin O'nun kudretinden imdad umuyor. O'nun güç ve kuvvetiyle
hazırlık yapıyorum. Muvaffakiyetim ancak Allah'dandır. O'na tevekkül
eder, ancak O'na yönelirim .
Bundan sonra. bu kitabı okuduğu
lıocalarının isimlerini saymıştır ki bunlar pek çoktur. Sonuna icâzet
silsilesini de dercetmiştir.
ÎBN-İ ÂBİDİN