METİN
Suyu yüze
veya başka bir uzva çarpmak tenzihen mekruh, nehir suyundan veya mülkü olan
suda israf ve takdir yapmak tahrimen mekruhtur. Üç defadan fazla yıkamak da
israftan sayılır. Abdest alanlara vakfedilen suyu israf ise haramdır.
Medreselerin suları bu kabildendir. Yeni su alarak başına meshi üç defa
yapmak da mekruhtur. Bir su ile üç defa mesh ise mendup yahut sünnettir.
İZAH
Mekruh
mahbubun zıddı, yani sevilmeyen şeydir. Bazen harama da mekruh denir.
Kudûri'nin «Muhtasar»ındaki «Bir kimse özrü yokken imam cuma günü cuma
namazını kıldırmadan evinde öğle namazını kılarsa mekruh olur» sözü,
haramdır mânâsınadır. Bazen hem kerahet-i tahrimiyeye, hem de kerahet-i
tenzihiyeye mekruh adı verilir.
Kerahet-i
tahrimiyye; harama yakın olan mekrûhtur.
İmam Muhammed
ona zannî haram demiştir.
Kerahet-i
tenzihiye; yapılması yapılmamasından evlâ olan şeydir. Müteradifi, evlânın
hilâfıdır. Nitekim evvelce görmüştük.
«el-Bahr»
adlı eserde namazın mekruhları bahsinde şöyle denilmektedir: Bu babda mekruh
iki nevidir:
Birincisi;
tahrimen mekruhtur ki, mutlak olarak mekruh denildiği vakit o anlaşılır.
Nitekim «Fethü'l-Kadîr»in zekât bahsinde de beyan edilmiştir.
Bu vacip
derecesinde kuvvetli olup ancak vacibi isbat eden delille sabit olur. Yani
sübutu zanni olan delille isbat edilir,
İkincisi;
tenzihen mekruhtur. Bunun mevkii. terk-i evlâ olmaktır. Ulema bunu da çok
defa mutlak kullanırlar. Nitekim «el-Münye» şerhinde öyledir. Şu halde
ulemanın mekruh dedikleri şeyin mutlaka deliline bakmak gerekir.
Delili zanni
ise, kerahet-i tahrimiyye ile mekruh olduğuna hükmedilir. Meğer ki nehyi
tenzihiye hamledecek bir sebep bulunsun. Delil nehiy değil de kat'i
olmayarak terkedilmesini bildiriyorsa kerahet-i tenzihiyyedir.
TAKDİR: Suyu
yeterinden az kullanmaktır. Suyu yağ sürercesine az kullanmalı. Bilakis
a'zâdan damlaması belli olacak şekilde dökülmelidir ki, her defasında yüzde
yüz yıkadığı anlaşılsın.
İsraf, suyu
şer'i hacetten fazla kullanmaktır Zira İbni Mace ile başkalarının Abdullah
bin Amr bin As'dan rivayet ettikleri bir hadîsde şöyle buyurulmuştur:
«Resulüllah (s.a.v.) abdest alan Sa'd'ın yanına uğradı da bu israf ne dedi?
Sa'd abdestte israf var mıdır, diye sordu. Peygamber (s.a.v.) evet, nehirde
bile olsan israf vardır, buyurdular».
Uzvu üç defa
yıkamanın sünnet olduğuna itikat ettiği halde üçden fazla yıkamak israftır.
Üç yıkamanın sünnet olduğuna itikad etmez da şübhelenerek kalbi kanaat
getirsin diye fazla yıkar, yahut abdest üzerine abdest maksadıyla abdesti
bitirdikten sonra yıkarsa mekruh olmaz. Nitekim evvelce izah etmiştik.
Su
kullanmakta israfın tahrimen mekruh olduğunu «el-Hilye» sahibi Şafiilerin
bazı müteehhirîn ulemasından nakletmiş, «el-Bahr» sahibi ile diğer bazı
ulemamız da buna tâbi olmuşlardır. Bu mesele evvelce «Fethü'l-Kadir»den
naklettiğimiz hükme muhaliftir. Orada takdir ve israfı terketmek
menduplardan sayılmıştır. «Bedâyı'» ve diğer kitaplarda da aynı izahat
vardır. Lâkin «el-Hilye»de Hulvâni'nin onun sünnet saydığı, Kâdıhân'ın da
sünnet kabul ettiği bildirilmiştir ki güzeldir.
«el-Bahr» ve
«en-Nehir» sahipleri dahi bu kavli güzel bulmuşlardır. «en-Nehir» sahibine
göre sünnetten murad sünnet-i müekkededir. Çünkü israf mutlak surette
menedilmiştir. «el-Müntekâ» sahibi israfı menhiyyattan saymıştır.
Binaenaleyh tahrimen mekruh olur. Zira kerahet mutlak söylenirse kerahet-i
tahrimiyye anlaşılır. Böylece israf ve takdiri terketmenin mendup sayılması
zayıf bir kavil olur.
Ben derim ki:
«Bunun üzerine ziyade ve noksan yapan kimse tecavüz ve zulmetmiş olur»
hadisindeki nehyin bizim mezhebimize göre itikada hamledildiğini evvelce
görmüştük. Nitekim bu husus «Hidaye» ve diğer kitaplarda beyan edilmiş,
«el-Bedâyı'» sahibi «sahih olan budur» demiştir. Hatta bir kimse bir uzvun
üç defa yıkanmasının sünnet olduğuna itikad eder de üçten fazla veya noksan
yıkarsa, hadîsteki tehdide mâruz kalmaz. Bunun kerahet-i tahrimiyye ifade
etmediği açık olduğunu daha evvelce söylemiştik. Ama bu onun kerahet-i
tenzihiyye ile mekruh olmasına aykırı değildir. Burada «Fethü'l-Kadîr»,
«Bedâyı'» ve diğer kitaplarda israf ve takdiri terk etmenin mendup sayılması
işte bu tashihe binaendir. Şu halde tenzihen mekruhdur.
Musannıfın
israf ve takdiri yasak edilen şeylerden, sayması buna aykırı değildir.
Nitekim suyu yüze çarpmayı da yasaklardan saymıştır. Çünkü tenzihen mekruh
olan şey dahi ıstılâhda hakikaten, lügatta mecazen yasak edilmiştir.
«et-Tahrir»
nâm eserde de böyle deniliyor. Keza «el-Hızânatü's-Semerkandiye» sahibi de
onu yasaklardan saymıştır. Ama üç defa yıkamanın tam sünnet olduğuna itikad
etmezse, diye kayıtlamıştır.
İsrafı
terketmeyi sünnet sayanların kavli buna hamledilir. Kerahet mutlak surette,
kerahet-i tahrimiyye mânâsına alınamaz. Nitekim yukarıda gördük.Şu da var ki
hadîsdeki nehyin kerahet-i tahrimiyye mânâsına alınmasına mâni sebep
meydandadır. Meselâ üç defa yıkamanın sünnet olduğuna itikad etmeyen bir
kimsenin nehir suyu ile abdest alırken ısraf yapması, nehirden bir kap su
doldurup da tekrar nehre dökmesi gibidir. Bunda faydasız abesle iştigal
etmiş olmaktan başka bir mahzur yoktur. Fazlalık abdestle emredilenin
üzerine yapılan ziyadedir. Onun için hadiste ona israf denilmiştir.
Kâmus'ta
israf: bir şeyi saçmak yahut tâattan başka bir yere sarfetmektir, deniliyor.
Üçden fazla yıkamanın, emredilen miktardan fazla olması ve tâat sayılmaması,
haram olmasını icap etmez. Evet üç defa yıkamanın sünnet olduğuna itikat
ederse fazla yıkadığı takdirde tecavüz ve zulmetmiş olur. Çünkü ibâdet
olmayan bir şeyi ibâdet itikat etmiştir. Onun için ulemamız nehyi
bunahamletmişlerdir. Bu takdirde yasak edilmiş olur. Terkedilmesi sünnet-i
müekkededir. Bunu şârihin evvelce beyan ettiği «Akarsuda israf caizdir» sözü
dahi takviye etmektedir. Yine evvelce görmüştük ki, caiz kelimesi, bazen
şeriattan memnu' olmayan bir şeye ıtlak edilir. Şu halde kerahet-i
tenzihiyyeye de şâmildir. Bu izahatla ulemanın ibâreleri birleşmiş olur. Ama
görüyorsun ki şârihin burada söyledikleri mezhep ulemasının sözleri
değildir. Onun söyledikleri ulemamızın sarahaten beyan ederek sahih kabul
ettiklerine muaraza edemez. Burada benim anladığım budur, vesselâm...
Abdest almak
için vakfedilen suda israf haramdır. Buna medrese suIarı da dahildir. Çünkü
burada ziyadesine izin verilmemiştir.
Vakıf; ancak
şer'i abdest alanlar için yapılmış, suyun başka bir husus için mubah olduğu
kastedilmemiştir. Ama bunun da sarnıç, havuz emsali gibi akmayan sular diye
kayıtlanması gerekir. Dimaşk medreseler ile camilerinin suları gibi
akarsular, nehir suyu gibi mubahtırlar.
METİN
Abdestte men
edilen şeylerden bazıları da kadından artan su ile abdest almak ve pis bir
yerde abdest almaktır. Çünkü abdest suyu muhteremdir. Mescitte abdest almak
da men edilmiştir. Meğer ki bir kap içinde yahut abdest için hazırlanmış bir
yerde almış olsun. Suya tükürmek ve burnu atmak da yasaklardandır.
İZAH
Abdestte men
edilen şeyler keraheti tenzihiyye ile mekruh olanlara da şâmildir.
Kadından
artan su ile abdest meselesine gelince: «es-Sirâc» sahibi; «Erkeğin kadından
artan su ile abdest alması ve yıkanması câiz değildir» diyor. Bunun mânâsı
tahrimen mekruh olmasıdır.
İmam Ahmed'e
göre mükellef bir kadın nikâh halveti gibi bir yere çekilir de orada az bir
su ile tam olarak hadesten yıkanırsa erkeğin ve hünsânın ondan artan su ile
hades gidermesi sahih olamaz. Nitekim mezhebin kitaplarında beyan
edilmiştir. Bu taabbüdî yani kulluk icabı yapılan bir iştir. Çünkü «Buharî»den
mâada bütün hadîs kitablarında rivayet edildiği ne göre Peygamber (s.a.v.)
erkeğin kadından artan temizlik suyu ile abdest almasını yasak etmiştir.
«Guraru'l-Efkâr»
sahibi bu meseleyi anlattıktan sonra bizim delilimiz «Müslim» hadîsidir.
Hazreti
Meymûne: «Ben bir çanakdan su alarak yıkandım ve çanakda biraz su arttı. Az
sonra Peygamber (s.a.v.) gelerek ondan yıkandı. Kendisine: ben ondan
yıkanmıştım. dedim. Bunun üzerine: suda cünüblük yoktur, buyurdular»
demiştir.
İmam Ahmed'in
rivayet ettiği hadîs bununla neşhedilmiştir.
Ben derim ki:
neshin muktezası bize göre o suyun tahrimen değil, tenzihen mekruh
olmasıdır. Ama bu söz «Sirac»tan naklettiklerimize aykırıdır. Yine «Sirac»ta
bildirildiğine göre nesih davası nasihin sonra geldiğini bilmeye bağlıdır.
ihtimal ki bu hüküm Hazret-i Meymune'nin «Ben yıkanmıştım» sözünden
alınmıştır. Çünkü bu söz onun nehyi daha önceden bildiğini gösterir.
Böylelikle nâsih sonra gelmiş olur. Allahu âlem...
Şâfiiler
bunda kerahet olduğunu söylemişlerdir. Binaenaleyh biz neshe kail olsak da
hilâfa riayet için onu mekruh kabul etmek gerekir.
TENBİH :
Yukarıda beyan ettiklerimizden alarak, gasbedilen kuyudan alınan su ile
abdest ve gasbedilen yerden teyemmümün de mekruh olması gerekir. Velev ki
ben bunu ulemamızdan hiçbirinin eserinde görmemiş olayım.
Şâfiiler
Semûd kavminin yaşadığı, beldeki Devekuyusu gibi yerlerden abdest almanın
mekruh olduğunu sarahaten söylemişlerdir.
İmam Ahmed'e
göre de mubah değildir.
Hanbelilerden
«Şerhu'l-Müntehâ» sahibi demiştir ki «Bizim delilimiz İbni Ömer hadisidir».
İbni Ömer (r.a.): «Halk Resûlüllah (s.a.v.)'la birlikte Semûd kavminin
yaşadığı el-Hicr'e indiler de kuyularından su çekerek onunla hamur
yoğurdular. Derken Resûlüllah (s.a.v.) onlara çektikleri suyu dökmelerini,
hamurları da develere yedirmelerini emir buyurdu. Ve develerin su içmeye
geldikleri kuyudan su almalarını söyledi» demiştir. Bu hadîs muttefakun
aleyhtir.
«Şerhu'l-Muntehâ»
sahibi: «Bunun zahirî onunla temizlik yapmanın memnu' olduğunu gösterir»
demiştir. Devekuyusu o zamanlarda hacıların develerini suladıkları büyük bir
kuyudur.