Sahabi. Cabir b. Abdullah b. Amr, b. Haram, b. Ka'b, b.
Ganem, b. Seleme. Künyesi Ebû Abdullah olan Câbir Hazrec kabilesindendir.
Câbir'in babası, ikinci Akabe bey'aitinde müslüman olmuş
ve Haramoğulları nakipliğine tayin edilmişti. Kâfirler Uhud gazasında onu,
burnunu ve kulaklarını keserek işkence ettikten sonra şehit ettiler. Dokuz
kızı vardı, bunlara Câbir baktı. Hz. Câbir babasının şehadetini şöyle
anlatır: "Babam Uhud'da şehit oldu. Kız kardeşlerim bana bir deve vererek
git babamızın cenazesini bu deveye yükle getir ve onu Selemeoğulları
kabristanına göm dediler. Deveyi alarak gittim. Yanımda birkaç adam da
vardı. Rasûl-i Ekrem babamı cihat meydanından taşıyarak aile kabristanına
götürmek istediğimi haber aldılar. O, Uhud'da oturuyordu. Beni huzurlarına
çağırarak dedi ki: Nefsimi elinde tutan Cenâb-ı Allah'a yemin ederim ki;
Abdullah arkadaşları ile birlikte gömülecektir. Rasûl-i Ekrem'in bu sözü
üzerine ben de babamı taşımaktan vazgeçtim ve onu Uhud şehitleri ile
birlikte gömdüm." (Buhârî, II, 584). Rasûlullah Câbir'e, "Sana bir müjde
vereyim mi? Allah babanı diriltti. Ve kendisine perdesiz doğrudan doğruya
hitap etti. Halbuki şimdiye kadar hiçbir kimseye böyle hicabsız söylediği
olmamıştır" buyurdu.
Babası şehit olunca ardında bıraktığı borçlarını Câbir
ödeyemedi ve Rasûlullah'a giderek, "Ya Rasûlallah! Babam Uhud günü şehit
olduğunda bana borç bıraktı. Alacaklılar beni sıkıştırıyorlar. Bana Yardım
ediniz de borcumun bir miktarını gelecek yıla ertelesinler." dedi.
Rasûlullah "Hay hay, öğleye doğru size gelir, alacaklıları görürüm" dedi.
Rasûlullah Câbir'in evine gitti. O istirahat ederken Câbir onun için bir
koyun kestirdi. Rasûlullah uyanınca Câbir'e "Bana Ebû Bekir'i çağır" dedi.
Rasûlullah ve yanındaki ashabı yemek yediler. Yemekten sonra Rasûlullah
gitmek üzere ayağa kalkınca Câbir'in zevcesi ona "Ya Rasûlallah, bana ve
kocama dua et" diye yalvardı. Rasûlullah da
"Cenâb-ı Hak seni ve kocanı mağfiretine nail etsin"
buyurdu. Rasûlullah daha sonra alacaklıları çağırmış ve onlardan Câbir'e
mühlet vermelerini istemiş, onlar mühlet vermeyince Rasûlullah Câbir'e
hurmalarını ölçüp onlara vermesini buyurmuştur. Câbir, hurmalarıyla
babasının borçlarını ödedikten sonra kendisine de bir miktar hurma
kalmıştır. Bunu Rasûlullah'a aktarırken karısına dönüp "Ben sana
Rasûlullah'ı rahatsız etmemeni tenbih etmemiş miydim?" deyince karısı
"Rasûl-i Ekrem benim evime gelir de, ben ondan bana ve kocama dua etmesini
nasıl istemem?" demiştir. Câbir, "Biz, Rasûl-i Ekrem'in himmet ve imdadı ile
borçtan kurtulduk" demiştir. Rivayete göre Câbir, Bedir ve Uhud
savaşlarından başka bütün Cihat hareketlerine katılmıştır. Câbir, Enmar
gazasında Rasûlullah'ın hayvanının üzerinde namaz kıldığını rivayet
etmektedir. Hendek savaşında da Rasûlullah ile ashabının tam üç gün aç
kaldıklarını, hendek kazan bazı sahabîlerin rastladıkları kayayı yerinden
oynatamadıklarını nakleden Cabir şöyle der: "Rasûl-i Ekrem'e bir kaya
parçasına tesadüf ettiklerini söylemişler. Hz. Peygamber de onlara "Siz bu
kaya parçasının üzerine biraz su serpiniz" buyurdu. Su serpildi, sonra
Rasûl-i Ekrem kazmayı eline alarak besmele çektikten sonra kazma ile kayaya
üç defa vurunca kaya tuzla buz oldu. Bu sırada dikkat ettim, Rasûl-i Ekrem
karnına (açlıktan) bir taş bağlamıştı."
Hz. Câbir, Sıffin vakasında Hz. Ali tarafında yer aldı.
Ancak, Hz. Ali'nin şehit edilmesinden sonra Muaviye'ye bey'at etti. Ömrünün
sonlarında gözleri görmez oldu. Medine'de doksanüç yaşında öldü.
Câbir, Rasûlullah'tan bin beş yüzden fazla hadis rivayet
etmiştir. Etli sekizi Buhârî ve Müslim'de mevcut olup müttefekun aleyhtir.
Ashab arasında Câbir İbn Abdullah isminde iki kişi daha vardır: Biri Câbir
İbn Abdillah İbn Rebâh; diğeri Câbir İbn Abdillah er-Râbisî'dir.
(Tezkiretü'l-Huffaz, I, 37)
Hz. Câbir'in Rasûlullah'tan önemli rivayetleri vardır.
Bunlardan bazıları şöyledir: İstihâre* hadîsi: "Rasûlullah Kur'an'dan bir
sure öğretir gibi (büyük küçük) işlerimizin hepsinde bize istihâre (duasını)
öğreterek şöyle buyurdu. "Sizin biriniz bir işe kalben azmettiğinde o kimse
farz değil (istihare niyetiyle nafile olarak) iki rekat namaz kılsın.
(Namazdan) sonra şöyle dua etsin: -Ya Rab hakkımda hayırlısını bildiğin için
senin dergâh-ı inâyetinden bana hayırlısını bildirmeni dilerim. Ve hayırlı
olana gücün yetiştiğinden lutfundan bana güç vermeni dilerim. Ya Rab,
hayırlı olanın bana gösterilmesini ve takdirini senin o büyük fazl ve
kereminden dilerim. Allah'ım senin her Şeye gücün yeter, halbuki benim
yetmez. Sen her Şeyi bilirsin, halbuki ben bilmem. Muhakkak sen Şuurumuzdan
uzak olan her şeyi de pek yakından bilirsin. Ya Rab, bilirsin ki bildiğinde
hiç şüphe yoktur Şu azmettiğim iş dinim, dünya ve âhiretim için hayırlı ise,
benim için onu kolaylaştır. Sonra işlemeye kudret bahşettiğin ve bana nasip
kıldığın bu işi, mübarek eyle. Yine şu azmettiğim iş dinim, dünya ve
âhiretim için şer ise, bu işi benden beni de bu işten uzaklaştır. Ve hayır
nerede ise o hayrı bana takdir eyle. Sonra nefsimi bu takdir buyurduğun
hayır kabul etmeye razı kıl. "
Hz. Câbir "istihare eden müminin duada bu iş diye geçen
yerlerde hacetini adıyla anmasını" söylemiştir.
Hz. Câbir'in rivayet ettiği diğer hadislerden bazıları
şunlardır: "Sizin biriniz farz namazı mescidinde kıldığında (dönüp evine
gelerek sünnet, müstehap, kaza namazlarını evinde kılmak suretiyle) evini de
namazın feyz ve bereketinden nasibdar kılsın. Cenâb-ı Hak onun namazından
evinde bereket yaratır. "
"Bir kere yanımızdan bir cenaze geçmişti de Rasûlullah
(s.a.s.) cenaze geçtiği için kıyam etmişti. Biz de ayağa kalktık. Ve, Ya
Rasûlallah, bu bir Yahudi cenazesidir dedik. Rasûlullah, Bir cenaze
gördüğünüzde (müslim olsun, kâfir olsun) kıyam ediniz. Çünkü ölüm, korkunç
bir şeydir buyurdu.
"Ey Câbir dikkat et. Sana Kur'an'da nazil olan en büyük
sureyi bildiriyorum. Bu, Fâtiha-i Şerîfe'dir. Zira onda her derde karşı bir
şifa vardır. "
"Rasûlullah (s.a.s) zamanında biz, at eti yerdik."
"Ezan ile beraber ticaret haram olur. Hutbe (cuma
hutbesi) esnasında da söz söylemek haramdır. Söz söylemek hutbeden sonra
helâl olur. Ticaret de namazdan sonra helâl olur."
"Rasûlullah'ın mescidinde bir hurma kütüğü vardı. Hz.
Peygamber, hutbe esnasında ona dayanırdı. Kendisi için minber yapıldığında
bu kütükten gebe develerin iniltisine benzer sesler çıktığını işittik. Hz.
Peygamber minberden inip de elini üzerine koyunca sustu." O sırada kütük
susturulan çocuk gibi hafif hafif inliyordu. Susturduktan sonra "O, yanında
edildiğini işittiği zikrullah için ağladıydı" buyurdular."
Bir defa biz Rasûl-i Ekrem (s.a.s) ile birlikte Cuma
namazı kılarken Şam tarafından yiyecek yüklü bir kervan geldi. Cemaat birer
birer kâfileye doğru yönelip oniki kişi kalıncaya kadar hep dağıldılar. O
zaman şu ayet nazil oldu: "Onlar bir ticaret yahut bir eğlence buldular mı
hemen oraya koşup dağılıyor ve seni ayakta hutbe irad ederken bırakıp
savuşuyorlar. Onlara de ki, namaz ve niyazları mukabili olarak Allah katında
saklı duran sevap, eğlenceden de ticaretten de daha hayırlıdır. Allah rızık
verenlerin en hayırlısıdır. "
"Benden evvel hiç bir kimseye verilmedik beş şey bana
verilmiştir: Bir aylık yola kadar (düşmanlarımın kalbine) korku salmak ile
zafere erdim. Yeryüzü bana mescid kılındı. Onun için ümmetimden namaz vakti
gelip çatmış her kim olursa olsun namazını kılıversin. Ganimet bana helâl
edildi. Halbuki benden evvel kimseye helâl edilmemiştir. Bana şefaat
verildi. Bir de her peygamber özellikle kendi kavmine gönderilirken ben
bütün insanlara gönderildim. "
"Rasûl-i Ekrem (s.a.s) efendimiz öğleni (zevâlden sonra)
gündüzün sıcağında; ikindiyi henüz güneş (beyaz ve) tertemiz iken; akşamı
güneş battığında; yatsıyı da gâh erken gâh geç kıldırırdı. Cemaati toplanmış
bulduğunda acele eder, gecikmiş bulduğunda tehir ederdi. Sabah namazını ise
onlar, yahut Rasûlullah karanlıkta kılarlardı."
"Hz. Peygamber (s.a.s) sarımsağı kastederek Her kim bu
yeşillikten yerse mescidlerimize, yanımıza gelmesin buyurdu."
Hz. Câbir Medine'de ölen son sahabidir. Hadis, tefsir ve
fıkıh'da önemli bir yeri vardır. Müttaki veya facir, herkesin Cehennem'e
gireceğini, fakat ateşin müttakileri yakmayacağını, Allah'ın onları ateşten
kurtaracağını bildirerek, Meryem suresinin on yedinci ayetinin tefsirine
açıklık getirmiştir. Yine o şu hadîsi bildirmiştir: "İnsanlar Allah'ın
dinine fevc fevc girdiler, ondan fevc fevc çıkacaklar. "
Şâmil İA.