Çok hadis rivâyet eden meşhur sahâbî.
Adı, Abdurrahman b. Sahr; künyesi, Ebû Hureyre'dir.
Câhiliye döneminde ismi Abdüşşems idi. Hz. Peygamber onu, Abdurrahman (bazı
rivâyetlere göre Abdullah, hattâ başka isimler de ileri sürülmektedir) diye
adlandırdı (el-Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek, Beyrut, t.y, III, 507). Ne
sebeple Ebû Hureyre diye künye edindiğini kendisi şöyle açıklamıştır: "Bir
kedi bulmuştum, onu elbisemin yeninde taşırdım; bundan dolayı Ebû Hureyre
(kedicik babası) künyesiyle çağrılır oldum (ez-Zehebî, Tezkiretü'l-Huffâz,
Haydarâbâd 1376/1956, I, 32). Hayber gazvesi sıralarında Yemen'den Medine'ye
gelip müslüman olmuştur (H. 7/M. 629) (ez-Zehebî, a.g.e., aynı yer). O
tarihten itibaren Hz. Peygamber'in vefâtına kadar ondan ayrılmayan bir
sahâbîsi olmuş, kendisini onun hizmetine adamıştır. Hizmet süresi yaklaşık
dört yılı buluyordu (İbn Kesir, el-Bidâye ve'n Nihâye, Beyrut 1966, VIII,
108,113).
Hz. Peygamber'in misafirperverliği ve cömertliği
sayesinde yaşayan Ebû Hureyre, Rasûlullah (s.a.s.)'ın mescidinde sadece
ibadet ve ilimle meşgul olan Ehl-i Suffe'nin en ileri gelen siması idi. Hz.
Peygamber'i büyük bir muhabbetle sevmiş, onun sünnetine uygun olarak yaşamış
ve manevî yüce mertebelere erişmiştir (İbn Kesir, a.g.e., VIII, 108, 110).
İffet sahibiydi, eli açık ve cömertti. Hz. Osman'ın şehid
edilmesinden sonraki fitne olaylarında köşesine çekildi. Halk onun bu
halinden kendisine söz ettiklerinde Rasûlullah (s.a.s.)'in şu hadisini
rivâyet ediyordu: "Fitneler çıkacak. O zamanda, oturanlar ayakta durandan,
ayakta duran yürüyenden, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. Kim dönüp bakmaya
yönelirse, o da ona yönelir. Kim bir sığınak veya korunak bulursa onunla
korunsun" (Buhâri, Menâkıb, 25; Müslim, Fiten, I0).
Hoşsohbet, temiz ve ince duygulu, saf gönüllü idi
(Zehebî, Tezkire, 1, 33). Emirlik ve valilik ona kibir vermedi. Üstelik
alçak gönüllülüğünü arttırdı. Medine valisi Mervan'a vekâlet ettiği
sıralarda, üzerine semeri bağlanmış bir eşekle, hurma lifinden örülmüş bir
başlık başında olduğu halde çarşıya çıkar ve, "Savulun emir geliyor!" dermiş
(İbn Sa'd, et-Tabakatü'l-Kübrâ, Beyrut 1380/1960, IV, 336).
İmam Şâfii gibi büyük âlimlerin bildirdiğine göre Ebû
Hureyre kendi dönemindeki hadis nakledenlerin içinde hafızası en sağlam
olanıdır (İbn Hacer, el-İsâbe fî Temyîzi's-Sahâbe, Mısır 1328, IV, 205). Hz.
Peygamber ile nisbeten kısa sayılabilecek bir süre birlikte olmasına rağmen,
onun hadislerini bu kadar büyük bir sayıda elde edebilmesinin sırrı ve
sebebleri şöyle açıklanabilir:
a) Birinci sebep: Hz. Peygamber ile sık sık görüşmesi ve
ona hiç çekinmeden her çeşit sorular sormasıdır (İbn Hacer, a.g.e., IV,
206). Nitekim Buhâri ve Müslim'in naklettiklerine göre Ebû Hureyre şöyle
demiştir: "Siz, Ebû Hureyre'nin çok hadis rivâyet ettiğini söyleyip
duruyorsunuz. Ben fakir bir kimseydim. Karın tokluğuna Hz. Peygamber'e
hizmet ediyordum. Muhâcirler çarşıda, pazarda alışverişle, Ensâr da kendi
malları, mülkleriyle uğraşırken, ben Hz. Peygamber'in meclislerinin birinde
bulunmuştum; buyurdu ki: 'İçinizden kim cübbesini yere serer de ben sözümü
bitirdikten sonra toplarsa benden duyduğunu bir daha unutmaz. 'Bunun üzerine
ben üzerimdeki hırkayı yere serdim, Hz. Peygamber de sözünü bitirince, onu
topladım. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, o andan sonra
ondan duyduğum hiçbir sözü unutmadım" (Müslim, Fadâilü's-Sahâbe, 159;
Buhâri, İlim, 42).
b) İkinci sebep: İlme olan tutkunluğu ve Hz. Peygamber'in
ona bildiğini unutmaması için dua buyurmasıdır. El-Hâkim en-Nisâbûrî,
Müstedrek'te (111, 508) şu haberi vermektedir: "Bir adam Zeyd b. Sâbit'e
gelerek ona bir mesele sordu. O da Ebû Hureyre'ye gitmesini söyledi ve şöyle
devam etti; çünkü bir gün ben, Ebû Hureyre ve bir başka sahâbî Mescid'de
oturuyorduk, dua ve zikirle meşgul idik. O sırada Hz. Peygamber geldi,
yanımıza oturdu; biz de dua ve zikri bıraktık. Buyurdu ki: 'Her biriniz
Allah'tan bir dilekte bulunsun. ' Ben ve arkadaşım, Ebû Hureyre'den önce dua
ettik, Hz. Peygamber de bizim duamıza âmin dedi. Sıra Ebû Hureyre'ye geldi
ve şöyle dua etti: 'Allah'ım, senden iki arkadaşımın istediklerini ve de
unutulmayan bir ilim dilerim.' Hz. Peygamber bu duaya da âmin dedi. Biz de,
'Ey Allah'ın Rasûlü, biz de Allah'tan unutulmayan bir ilim isteriz' dedik.
Hz. Peygamber, 'Devsli genç sizden önce davrandı' buyurdu.
Buhâri, ilim bahsinde, hadise olan tutku bâbında (nr. 33)
Ebû Hureyre'nin şöyle dediğini nakletmiştir: "Ey Allah'ın Rasûlü, kıyâmet
gününde senin şefâatine nâil olacak en mutlu kişi kimdir?" diye sordum.
Rasûlullah buyurdu ki: "Ey Ebû Hureyre, senin hadise olan aşırı tutkunluğunu
bildiğim için, böyle bir soruyu senden önce hiç kimsenin sormayacağını
tahmin etmiştim. Kıyâmet gününde benim şefâatime nâil olacak en mutlu kişi
Lâilâhe illallah diyen kimsedir."
c) Üçüncü sebep: Ebû Hureyre'nin büyük sahâbîlerle
görüşmesi, onlardan birçok hadis alması ve bu sayede ilminin artıp ufkunun
genişlemesidir (İbn Hacer el-Askalâni, el-İsâbe, IV, 204).
d) Dördüncü sebep: Hz. Peygamber'in vefâtından sonra uzun
süre yaşamış olmasıdır. Nitekim Hz. Peygamber'den sonra kırkyedi yıl
yaşamış, hadisleri halk arasında yaymakla meşgul olmuştur (Muhammed Ebû
Zehv, el-Hadis, ve'l-Muhaddisûn, Kahire 1958, 134).
Bütün bunların neticesinde Ebû Hureyre, Sahâbe içerisinde
hadisi en iyi bilen, hadis almada ve rivâyet etme hususunda diğerlerinden
daha üstün bir duruma gelmiştir. Onun rivâyet ettiği hadisler, diğer
sâhâbilerde veya birçoğunda dağınık halde bulunuyordu. Bu yüzden onlar Ebû
Hureyre'ye başvuruyor, hadis rivâyetinde ona dayanıyorlardı. İbn Ömer, onun
cenaze namazında, ona Allah'tan rahmet dileyerek, "Hz. Peygamber'in hadisini
müslümanlar adına muhâfaza ediyordu" demiştir (İbn Sa'd, Tabakât, IV, 340).
Buhâri, 'Ebû Hureyre'den 800 kadar sahâbe ve tâbiîn âlimleri hadis rivâyet
etmişlerdir' diyor (İbn Hacer, a.g.e., IV, 205).
Kendisinden beşbinüçyüzyetmiş dört hadis gelmiş,
bunlardan üçyüzyirmibeş tanesini Buhâri ve Müslim müştereken, doksanüç
tanesini yalnız Buhâri, yüzseksendokuz hadisini de yalnız Müslim
Sahîh'lerine almışlardır (Muhammed Ebû Zehv, a.g.e., 134).
Ebu Hureyre, asırlar boyunca tetkik ve tenkid konusu
olmuştur. Gerek Doğu dünyasında gerek Batı dünyasında Ebû Hureyre hakkında
ileri geri konuşulmuştur. Bunun sebebi, keyif ve arzulara karşı gelen dine
yönelik hile ve tuzakları sonuçsuz bırakan bir kısım hadislerinden kurtulmak
istenmesidir. Bu hücumlar ya yalan ve zayıf rivâyetlere, ya da bazı sahîh
hadislere dayanır. Fakat bu tür sahîh hadisleri de doğru-dürüst
anlayamazlar, bu yüzden de kendi arzuları doğrultusunda yanlış yorumlara
başvururlar
(Muhammed Ebû Zehv, a.g.e., 153; el-Hâkim en-Nisâbûrî,
a.g.e., III, 5 1 3). Bu hadislerden bir kısmını ve cevaplarını özet olarak
verelim:
Ebû Hureyre'nin hadis konusundaki güvenilirliğine gölge
düşürecek şüphe kaynaklarından biri, onun Rasûlullah (s.a.s.)'den: "Bir
kimse Ramazan ayında cünüp olarak sabahlarsa, o gün oruç tutmasın " hadisini
nakletmesi ve halka bu yolda fetvâ vermesidir. Onun böyle rivâyet ettiğini
Âişe ve Ümmü Seleme haber alınca, onun bu rivâyetini kabul etmemişler, şöyle
demişlerdir: "Hz. Peygamber ailesiyle birlikte olması neticesinde cünüp
olarak sabahlar, sonra da boy abdesti alıp orucunu tutardı." Bunun üzerine
Ebû Hureyre onların dediklerini kabul etmiş ve demiştir ki: "Bu hadisi bana
Fadl b. Abbâs ile Üsâme b. Zeyd Hz. Peygamber'den nakletmişlerdi.
Mü'minlerin anneleri ise bu gibi konuları erkeklerden daha iyi bilirler"
(Buhâri; Savm, 23; İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, Mısır 1300, IV, 123-124;
Muhammed Ebû Zehv, a.g.e., 155).
Buna şu cevap verilmiştir: Ebû Hureyre sözkonusu hadisi
Rasûlullâh (s.a.s.)'den kendisi işitmemiştir. Hadisi Fadl ve Üsâme
vasıtasiyle rivâyet etmiştir. Bu iki sahâbî ise doğru ve güvenilir
kişilerdir. Âişe ile Ümmü Seleme'nin hadisi, onun yanında ağırlık kazanınca,
onların rivâyetine dönmüş, hakka uyarak önceki fetvâsından vazgeçmiştir (İbn
Hacer, a.g.e., IV, 126; M. Eba Zehv, a.g.e, 155). Fadl ve Üsâme'nin
naklettiği hadise gelince, âlimler bu konuda şunları söylediler: Birincisi,
bu hadis kendisinden daha kuvvetli hadisle çelişmektedir; dolayısıyle onunla
değil kuvvetli olanla amel edilir. İkincisi, bu iki sahâbînin hadisi orucun
farz kılındığı dönemin başlarına aittir. O sırada oruçlunun uyuduktan sonra
yemesi, içmesi, cinsel münasebette bulunması haramdı. Daha sonra Allah'tan
yeri ağarıncaya kadar bütün bunları mübah kıldı. Onun için karı-koca
ilişkisi sabaha kadar devam ederdi. Fecrin doğuşundan sonra da yıkanması
gerekmekteydi. Bu da gösteriyor ki Âişe ile Ümmü Seleme'nin naklettiği
hadisin hükmünü neshetmiştir. Ne Fadl ile Üsamenin ne de Ebû Hureyre'nin bu
son hükmü bildiren hadisten haberleri vardı. Bu yüzden Ebû Hureyre hâlâ
önceki hadise göre fetvâ vermeye devam ediyordu. Kendisine bu haber ulaşınca
da bu fetvâsından dönmüştür (İbn Hacer, a.g.e., IV, 127-128). İbn Hacer
şöyle der: "Ebû Hureyre'nin hakkı teslim edip ona dönmesi onun faziletini
gösterir" (a.g.e. ve yer; Kastallâni, İrşâdü's-Sârı, Mısır 1326. IV, 443; M.
Ebû Zehv, a.g.e., 155).
Bir başka itiraz da şudur: Ebû Hureyre hadis rivâyet
ederken tedlis yapardı (Hz. Peygamber'den duymadığı bir hadisi kendisine
rivâyet eden şahsın ismini vermeyerek, Hz. Peygamber'den rivâyet ederdi).
Meselâ, yukarıda geçen "cünüp olarak sabahlayan kimseye oruç tutmak yoktur"
hadisinde durum böyledir. Tedlis yapmak ise yalan söylemenin kardeşidir (İbn
Kesir, el-Bidâye, VIII, 109).
Bu itiraza şöyle cevap verilir: Ebû Hureyre'nin İslâm'a
girişinin hicretin 7. yılına kadar geciktiği dikkate alınırsa, Hz.
Peygamber'in pekçok hadisini ondan duymadığı ortaya çıkar. Bu durum, onun
hadis bilgisini tamamlayabilmesi için, Hz. Peygamber'den duymuş olan
sahâbîlerden almasını gerektiriyordu. Onun bu hali, ya dünyevi
meşguliyetlerinden dolayı, ya da yaşlarının küçük olması, yahut da sonradan
müslüman olmaları gibi sebeplerle Hz. Peygamber'in meclislerinde bulunmayan
diğer sahâbîlerin durumuyla aynıdır. Humeyd'den gelen şu haber de bunu teyid
eder: "Biz Enes b. Mâlik'in yanında idik. Bize şöyle dedi: Vallahi size Hz.
Peygamber'den naklettiğimiz hadislerin hepsini bizzat kendisinden duymuş
değiliz. Fakat (hadisi duyan duymayana naklederdi) biz de birbirimizi
yalanlamazdık" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, Mısır 1313, IV, 283; M. Ebû Zehv,
a.g.e., 157).
Hadisi duyan ve diğerlerine nakleden sahâbînin isminin
zikredilmemesini tedlis saymak uygun değildir. Zira ehli sünnet âlimlerinin
ittifakıyla sahâbenin hepsi âdildir. Âlimlerin, mürsel hadisi delil kabul
etmek hususundaki ihtilâfı, ismi zikredilmeyen râvinin durumunun bilinmeyişi
sebebiyledir. İbnu's-Salâh bu hususta şöyle der: "İbn Abbâs ve benzeri yaşça
küçük sahâbîlerin Hz. Peygamber'den işitmedikleri halde ondan rivâyet
ettikleri mürsel hadisler, mevsûl ve müsned hükmündedir. Çünkü onlar bu
hadisleri sahâbîlerden almışlardır. Bir sahâbînin kim olduğunun bilinmemesi,
hadisin sıhhatine zarar vermez. Çünkü sahâbîlerin tamamı âdildir"
(İbnu's-Salâh, Mukaddime, Mısır 1326, 22). Bütün bunlardan anlaşılıyor ki
Ebû Hureyre'den hiçbir yalan çıkmış değildir. Zira bu tür mürsel hadislerde
Ebû Hureyre, "Rasûlullah'ın şöyle dediğini işittim, ya da şöyle yaptığını
gördüm" demiyor; aksine, "Rasûlullah şöyle buyurdu veya şöyle yapmıştır"
gibi ifadeler kullanıyordu. Burada onun tedlis yaptığı da söylenemez. Çünkü
adını zikretmediği sahâbeden biridir ve sahâbînin âdil olduğuna dair icmâ
vardır (M. Ebû Zehv, a.g.e., s.158).
Bir başka itiraz: Hz. Ömer, Ebû Hureyre'yi hadis
rivâyetinden alıkoymuş ve ona, "Ya Hz. Peygamber'den hadis rivâyetini
bırakırsın, ya da seni Devs topraklarına sürerim" demiştir (İbn Kesir,
el-Bidâye, VIII, 106; M. Ebû Zehv, a.g.e., 159). Ömer'in bu tutumu Ebû
Hureyre'nin yalan söylediğini göstermektedir.
Buna şöyle cevap verilmiştir: Ebû Hureyre, Hz.
Peygamber'den naklettiği hadisleri halka öğretmeyi, ilmi gizlemenin
günahındân kurtulmak için, kendisine bir görev sayıyordu (Buhâri, İlim, 43).
Bu anlayış onu çok hadis rivâyet etmeye sevketti. Bir tek mecliste bile Hz.
Peygamber'in birçok hadisini naklederdi. Fakat Hz. Ömer, halkın herşeyden
önce Kur'ân ile meşgul olmasını, amelle ilgili olanların dışında kalan
hadisleri az rivâyet etmelerini, halkı yersiz bir tevekküle götürecek ruhsat
hadisleriyle, halkın anlayamayacağı müşkil hadisleri halka rivâyet etmeyi
uygun görmüyordu. Bu arada, çok hadis rivâyet edenlerin, rivâyet sırasında
hata yapabileceklerinden ve benzeri şeylerden de endişe ediyordu. Bütün bu
sebeplerle, Hz. Ömer sahâbîleri çokça hadis rivâyet etmekten alıkoymuş, Ebû
Hureyre'ye de ağır konuşmuş ve onu Devs'e sürmekle tehdid etmiştir. Çünkü
Sahâbe içerisinde en çok hadis rivâyet eden oydu. İbn Kesir bunu
naklettikten sonra şöyle der: "Bildirildiğine göre Hz. Ömer (r.a.) daha
sonra Ebû Hureyre'nin hadis nakletmesine izin vermiştir (İbn Kesir, a.g.e.,
VIII, 106; M. Ebu Zehv, a.g.e., 159).
Bir başka menfî tenkid: Ebû Hureyre'nin diğer
sahâbîlerden daha çok hadis rivâyet etmesini sağlayan şey, Hz. Peygamber
söylesin veya söylemesin, helâl ve haramla ilgili olmayan, fakat güzel
ahlâka teşvik, cennet ve cehennem haberleri gibi bütün güzel sözleri ona
isnad etmeyi kendine câiz görmesidir. Onun bu konudaki dayanağı şu
hadislerdir: "Benden size hakka uygun bir söz ulaştığında, ben onu ister
söylemiş olayım isterse olmayayım, onu alınız' "Benim söylemediğim fakat
benden size ulaştırılan güzel bir sözü, ben söylemişimdir" (M. Ebû Zehv,
a.g.e., 160).
Buna verilen cevap şudur: Geç müslüman olmasına rağmen
Ebû Hureyre'nin çok hadis rivâyet etmesi, onların ileri sürdükleri sebeplere
bağlanamaz. Bunun asıl sebebi, dünyadan el-etek çekip Hz. Peygamber'in
toplantılarına katılması, savaşta ve savaş dışında onun yanından
ayrılmaması, hadisleri unutmaması için Hz. Peygamber'in duasını alması, Hz.
Peygamber'in vefâtından sonra elli yıl kadar daha yaşaması ve duymadığı
hadisleri diğer sahâbîlerden alarak insanlara rivâyet etmesidir (A.g.e. ve
yer). Helâl ve haram dışındaki konularda Hz. Peygamber'e yalan isnad
etmesini kendisi için câiz görmesi iddiası da geçersizdir. Çünkü o, "Kim
bilerek bana yalan isnad ederse cehennemdeki yerine hazırlansın" hâdisinin
râvîlerinden biridir. Birçok toplantılarında hadis rivâyet etmek istediğinde
bu hadisi zikrettiği sâbittir. Sahâbiler, onun hadis rivâyetindeki
üstünlüğünü kabul ettiler ve ondan hadis naklettiler. Hz. Ömer, Osman,
Talha, İbn Abbâs, Âişe, Abdullah b. Ömer ve diğerleri (r.anhum) bunlardandır
(Hâkim en-Nisâbûrî, a.g.e., III, 513; İbn Kesir, a.g.e., VIII, 108). Bu da
onların, Ebû Hureyre'nin güvenilirliği ve doğruluğu hususunda ittifak
ettiklerini gösterir. Diğer taraftan, Ebû Hureyre'nin rivâyet ettiği
hadislerin çoğunun, başka sahâbîler tarafından da nakledildiği görülür (M.
Ebû Zehv, a.g.e., 160, 161).
Ebû Hureyre'nin dayandığını ileri sürdükleri hadislere
gelince, bu hadisleri Ebû Hureyre rivâyet etmemiştir. Aksine bunlar onun
adına uydurulmuş sözlerdir. Bu hususta İbn Hazm şöyle demiştir: "Allah'tan
korkmaz bazı insanlar birtakım hadisler rivâyet ettiler. Bunların bazısı
İslâm'ın temel prensiplerini geçersiz kılmakta, bazıları da Hz. Peygamber'e
yalan isnat etmeyi mübah saymaktadır. " İbn Hazm bu iki hadisi de,
râvîlerinin çok zayıf olmasından ötürü geçersiz saymaktadır (İbn Hazm, el-İhkâm
fî Usûli'l-Ahkâm, Mısır 1345, II, 76, 78, 80; M. Ebû Zehv, a.g.e., 161,
162).
Macar asıllı ünlü müsteşrik yahudi İgnaz Goldziher de Ebû
Hureyre'nin hadis uydurduğunu ve bunda hayli ileri gittiğini ileri
sürmüştür. Böyle bir tenkid tümüyle bâtıldır, geçersizdir ve hiçbir haklı
tarafı yoktur. Buhâri'nin söylediği gibi Ebû Hureyre'den sekizyüz âlim hadis
rivâyet etmiştir. O, sahâbe ve muhaddisler nazarında son derece güvenilir
yüce bir şahsiyettir. İbn Ömer şöyle demiştir: "Ebu Hureyre benden daha
hayırlı ve naklettiğini daha iyi bilendir." Cennet'le müjdelenenlerden biri
olan Talha b. Ubeydullah da: "Şüphe yok ki Ebû Hureyre Hz. Peygamber'den
bizim işitmediğimiz hadisleri işitmiştir" demiştir (el-Hâkim en-Nisâbûrî, a.g.e,
III, 511, 512). Mervan'ın sekreteri Ebû Zualza'a da Ebû Hureyre'nin hadis
rivâyetinde ne derece güçlü olduğunu gösteren şu haberi nakleder: "Mervan,
Ebû Hureyre'yi Saray'da hadis rivâyet etmek için dâvet etmişti. Mervan beni
divanın arkasına oturtmuştu ve ben de Ebû Hureyre'nin naklettiklerini
gizlice yazıyordum. Ertesi yıl yine onu dâvet etti ve ondan hadis rivâyet
etmesini istedi. Bana da bir yıl önceki yazdıklarımdan takip etmemi tenbih
etti. Neticede, onun bir tek kelime bile değişiklik yapmadan rivâyet
ettiğini gördüm (İbn Kesir, a.g.e., III, 106; M. Ebû Zehv, a.g.e., 162-164).
Ebû Hureyre 78 yıl yaşadıktan sonra Hicrî 57/676 yılında
Medine'de vefât etmiştir.
M. ALİ SÖNMEZ