Ensârın ileri gelenlerinden bir sahabi. Adı, Muaz b.
Cebel b. Amr b. Evs el-Ensâri el-Hazrecî'dir. Künyesi, s"Ebu Abdurrahman"dır.
On sekiz yaşında müslüman olmuştur. Peygamber Efendimiz'le birlikte bütün
savaşlara katılmıştır. Rasûlüllah (s.a.s) onu Muhâcirînden Abdullah b.
Mes'ud ile kardeş yapmıştı. Muhammed b. Sa'd: "Muaz, uzun boylu, beyaz
tenli, güzel dişli, iri gözlü, çatık kaşlı ve kıvırcık saçlıydı" diye
tanımlamıştır.
Hz. Peygamber kendisini çok seviyor ve zaman zaman: "Ey
Muaz seni seviyorum" demek suretiyle bu sevgisini açığa vururdu. Ashab
arasında da, yüz güzelliğinin yanında, yumuşak huyluluğu, hayâsı, cömertliği
ile tanınıyordu. Onu Hz. Ömer de çok seviyordu. Muaz hakkında şöyle dediği
rivayet edilir: "Analar bir daha Muâz gibisini doğuramaz. Eğer Muâz
olmasaydı Ömer helak olurdu. Şayet Muaz benim hilafetim zamanında yaşamış
olsaydı onu kendimden sonra halife tayin ederdim ve Rabbim bana onu niçin
halife tayin ettiğimi sorduğunda da: "Ya Rabbi, senin Rasûlün'ü, Âlimler
kıyamet gününde bir araya geldiklerinde Muâz, bir ok atımı (veya bir taş
atımı) onların önünde olacak" derken işittim, diye cevap verirdim" demiştir
(İbn Sa'd, Tabakât, III, 583-590).
Hz. Muâz, sünnete de son derece bağlıydı. Bir gün
peygamber (s.a.s) mescidin kıble duvarında tükrük görmüş ve bunun üzerine:
"Her biriniz namazına durduğu vakit Şüphesiz Rabbi ile münâcât eder
(söyleşir). Rabbi, kendisi ile kıblesi arasındadır. O halde hiç biriniz
kıblesine karşı tükürmesin. Mutlaka tükürmesi gerekirse, ya sol tarafına
veya sol ayağının altına tükürsün... " buyurmuştur. Bunun üzerine Muâz
(r.a): "İslâmiyet'i kabul ettiğim günden beri sağ tarafıma tükürmüş değilim
(çünkü sağ tarafta insanın sevaplarını yazan melek vardır)" demiş ve bu
hareketiyle Rasûlüllah'a ne kadar bağlı olduğunu göstermiştir (Sahih-i
Buharî, Tevridi Sarih Tercemesi, II, 353-354).
Muâz b. Cebel'in diğer bir özelliği de Kur'ân'ı ezbere
bilmiş olması ve onu güzel okumasıdır. Bunun için Sevgili Peygamberimiz:
"Kur'an'ı dört kişiden öğrenin: Abdullah b. Mes'ûd, Ubey b. Kâ'b, Muâz b.
Cebel ve Ebu Hûzeyfe'nin âzadlısı Sâlim" buyurmuştur. Aynı zamanda Hz.
Peygamber zamanında Kur'ân'ın toplanmasında emeği geçenlerdendir (Ahmed b.
Hanbel, Müsned, II, 190; Tecrid Terc., IX, 401; X, 22).
Muâz (r.a), yaşayışında zühd ve takvaya da büyük önem
verirdi. Geceleri teheccüd namazı kılar ve namaz sonunda: "Allahım! Şu anda
gözler uykuda ve gökte yıldızlar parlamış durumda. Sen ise, diri, her an
yaratıklarını gözetip duransın... Rabbim bana dünya ve âhirette hidâyet
nasib et! Şüphesiz Sen va'dinden dönmezsin" diye duâ ederdi (İbnü'l-Esir,
Üsdül-Gâbe, V, 194-197).
İbn Mes'ûd, Muâz (r.a) hakkında: 3"Şüphesiz Allah'a boyun
eğen ve O'na yönelen bir kimse idi; Allah'a şirk koşanlardan olmadı"
demiştir. Bunun üzerine ona, bu sizin söyledikleriniz Kur'an-ı Kerim'de Hz.
İbrahim hakkında söylenmiştir (en-Nahl, 16/120) denildiğinde: "Muaz da
böyleydi; hayrı biliyor, ona uyuyor, Allah'a ve Rasûlü'ne itaat ediyordu"
cevabını vermiş ve onu İbrahim (a.s)'e benzetmiştir (Üsdü'l-Gâbe, V, 197).
Muaz (r.a), Sahabe'den Abdullah b. Abbas, Abdullah b.
Ömer vs.'den hadis rivayet etmiştir. Kendisinden hadis rivayet edenler
arasında Enes b. Malik, Mesruk, Ebu't-Tufeyl, Esved b: Hilâl, Ebu Müslim
el-Havlânî, Abdullah b. Kays ve Abdullah b. Ganem gibi zevât gelmektedir.
Rivayet ettiği hadislerin toplamı ise sâdece yüz elli yedidir (ez-Zehebî,
Tezkiratü'l-Huffâz, I,19-22; Nevzat Âşık, Sahabe ve Hadis Rivayeti, s. 117).
Hz. Muâz, aynı zamanda sahabenin fakihlerinden olup dinde
vukuf (ince anlayış) sahibiydi. Daha Rasülullah'ın sağlığında fetva vermeye
başlamıştı. Hz. Peygamber onun hakkında: "Ümmetim içerisinde helâl ve haramı
en iyi bilen Muâz b. Cebel'dir" demiştir (Tecrid Tercemesi, I, 84).
Peygamber Efendimiz onu, İslâmı anlatıp öğretmek ve Kur'an-ı Kerim'i
ezberletmek üzere, Hicretin dokuzuncu yılında Yemen'e göndermişti. Yolculuk
öncesi Hz. Peygamber'le aralarında geçen konuşmayı Muâz (r.a) şöyle anlatır:
"Allah Rasûlü beni Yemen'e gönderirken şöyle dedi: "Sana bir mesele
sorulduğunda ne ile hükmedeceksin?" Ben: "Allah'ın kitabındakilerle" diye
cevap verdim. "Eğer Allah'ın kitabında bulamazsan ne ile hükmedeceksin?"
dedi." "Allah Rasûlü'nün hükmettiği ile, dedim. Eğer onda da bulamazsan?"
dediğinde: "Kendi reyimle içtihad ederim, diye cevap verdim. "Bunun üzerine
Allah Rasûlü: "Nebisini, râzı olduğu şeyde başarılı kılan Allah'a hamdolsun"
dedi. Ve Yemenlilere, size ashâbımdan ilmi ve dini en iyi bilen hayırlı bir
kimseyi gönderiyorum diye bir de mektup yazdı (İbn Sâ'd, a.g.e., III,
583-590). Ona şu tavsiyelerde bulundu: "Ey Muâz! Ehl-i kitap olan bir
topluma gidiyorsun. Cennet'in anahtarı nedir? diye sorarlarsa: "Lâ ilâhe
illallah'tır" de. Yâ Muâz, dâima alçak gönüllü ol, hilimle (yumuşaklıkla,
akla uygun olarak) hükmet. Cenab-ı Hak, sende samimiyet görürse yardımını
ihsan eder, muvaffakiyet verir. Eğer içtihâddan âciz kalırsan meseleyi
tahkik edinceye kadar hüküm verebilmek için bekle, yahut meseleyi bana
bildir. Nefsinin arzularına uymaktan çekin. Nefsin arzuları insanr
Cehennem'e götürür. Halka merhamet ve şefkatle muamele et. "Yâ Muâz! Onları
Allah'tan başka Allah olmadığına ve benim Allah'ın Rasulü olduğuma şehadete
çağır. Eğer bunu kabul ederlerse, Allah'ın kendilerine bir günde beş vakit
namazı farz kıldığını bildir. Bunu da kabul ederlerse, zenginlerden alınıp
fakirlere verilmek üzere, kendilerine zekâtın farz kılındığını bildir" (Buhari,
Zekât,1). Ve şu mübarek sözleriyle vedâlaştı: Ey Muâz! Belki bu son
görüşmemiz olabilir. Allah seni dinde başarılı kılsın ve sana hidâyet nasib
etsin; önünden, arkandan, sağından, solundan, yukarıdan veya aşağı
tarafından gelebilecek her türlü belâ ve musibetlerden korusun. Senden,
insanların ve cinlerin kötülüklerini uzaklaştırsın. Ey Muâz, belki mescidimi
ve kabrimi ziyaret edersin" Bunun üzerine Muâz (r.a), üzüntüsünden ağlayarak
ayrıldı. Netice Allah Rasülü'nün tahmin ettiği gibi oldu. Muâz, Hz. Ebu
Bekr'in halifeliği döneminde Yemen'den döndü. Kalan ömrünü Şam'da geçirdi ve
Ürdün'de Tâûn hastalığından, henüz genç sayılabilecek bir yaşta otuz sekiz
yaşında vefat etti (Mahmud Esad, İslam Tarihi, Trc. A. Lütfı Kazancı-Osman
Kazancı, İstanbul 1983, s. 833), (Ayrıca bk. İbn Hacer, el-İsâbe, III,
426-427; Suphi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, Trc. M. Yaşar
Kandemir, s. 322).
Ahmet GÜÇ