Kütübü Sitte

ABESE SÛRESİ

 

ـ1ـ عن عروة أنّ عَائِشَةَ رَضِىَ اللّهُ عَنْها قَالَتْ: ]أُنْزِلَتْ عَبَسَ وَتَوَلَّى في ابْنِ أمِّ مَكْتُومٍ ا‘عْمى:

أتَى رسولَ اللّه #. فَجَعَلَ يَقُولُ: يَا رسُولَ اللّهِ أرْشِدْنِى، وَعِنْدَ رسولِ اللّه # رَجُلٌ مِنْ عُظَمَاءِ الْمُشْرِكِينَ، فَجَعَلَ رسول اللّه # يُعْرِضُ عَنْهُ وَيُقْبِلُ عَلَى اŒخَرِ وَيَقُولُ: أتَرَى بِمَا أقُولُ بَأساً؟ فَيَقُولُ َ. فَفى هذَا أُنْزِلَتْ[. أخرجه مالك والترمذى .

 

1. (855)- Urve anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) buyurdu ki: Abese ve Tevellâ suresi âmâ olan İbnu Ümm-i Mektum hakkında nâzil oldu. Şöyle ki: Bir gün Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in yanına geldi ve: "Ey Allah'ın Resûlü beni irşad et" diye talebde bulunmaya başladı. O sıra Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanında müşriklerin büyüklerinden biri vardı. İbnu Ümm-i Mektum'a cevap vermedi, o ısrar edince ondan yüzünü çeviriyor, öbürüne yöneliyor ve: "(Tevhid üzerine) söylediklerimde bir beis görüyor musun?" diye soruyordu. Müşrik: "Hayır!" diye cevap vermişti. İşte sure bunun üzerine indi." [Tirmizî, Tefsir, Abese, (3328); Muvatta, Kur'ân 4, (1, 203).][1]

 

AÇIKLAMA:

 

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in  vahiyle te'dibine sebep olan yüz buruşturma hadisesi, İbnu Ümmi Mektum'u istiskal etmesinden ileri gelmiyordu. Müşrik muhatabıyla başlayan hususi konuşmanın kesilmesini arzu etmemişti. İslâm hususunda onu iknâ edip imana getireceğini ümid ediyordu. Âma olan İbnu Ümm-i Mektum talebinde ısrarlı davranmıştı. Âma olmasa, durumu görecek, belki de bu kadar ısrar etmeyecekti.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onun bu ısrarından memnun olmayarak yüzünü buruşturup öbürüne yönelmiş idi. Öbürü ise, yumuşayacak bir halde değildi, Muvatta'nın rivayetinde, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in tevhid üzerine yaptığı açıklamalardan sonra: "Bu sözlerimde bir zarar, bir zorluk görüyor musun?" şeklindeki sorusuna, istihzalı bir şekilde:

"- Suretlere (putlara) kasem olsun söylediklerinde bir beis (zarar, zorluk) görmüyorum!" diye cevap verir:

İbnu Abbâs'dan gelen bir rivayette Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in muhatabı bir kişi değil, bir gruptur. Kureyş'in ileri gelenlerinden bir grup: Utbe İbnu Rebia, Ebu Cehl İbnu Hişam, Abbâs İbnu Abdi'l-Muttalib gibi... Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bunları iman ve İslâm'a ikna etmek için büyük bir şevk ve arzu ile konuşurken gelen İbnu Ümm-i Mektum: "Ey Allah'ın Resûlü, Allah'ın sana öğrettiğinden bana da öğret" der ve talebinde ısrarlı davranır. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), başlanan mevzuun kesilmesini istemez, ondan yüz çevirir, surat eder..."

Cenâb-ı Hakk'ın  rızasına uymayan bu davranış sebebiyle gelen vahiy şöyle:

"Yüzünü ekşitip  çevirdi, kendisine o âmâ geldi diye. (Onun halini) sana ne bildirdi? Belki o, (senden öğrenecekleriyle) temizlenecekti. Yahud öğüt alacaktı da senin bu öğüdün kendisine faide verecekti. Amma (zengin olduğu için) kendisini müstağni gören adam yok mu, işte sen onu karşına alıyor, ona yöneliyorsun. Halbuki onun temizlenmemesinden sana ne? Amma sana koşarak gelen kimse, o (Allah'tan) korkar bir adam olduğu halde, sen kendisini bırakıp da oyalanırsın. Sakın (bir daha böyle yapma Habibim). Çünkü o Kur'ân bir öğüttür. Binaenaleyh dinleyen onu beller" (Abese 1-12).

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bu vahiyden sonra Abdullah (veya Amr) İbnu Ümm-i Mektum'a ziyade iltifat etmiştir. Medine'ye hicret ettikten sonra, gazveye çıktığı zamanlarda yerine hep bu zâtı vekil bırakmıştır. Ne zaman onunla karşılaşsa: "Ey hakkında Rabbimin beni itab ettiği zat, merhaba!" diye hitab eder, bir arzusu olup olmadığını sorar, ridâsını altına serer, üzerine oturturdu. Bir kısım rivayetler bu zâtın, Bilâl Habeşî (radıyallahu anhümâ) ile birlikte Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e müezzinlik yaptığını da belirtir.[2]

 

ـ2ـ وعن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قال رسولُ اللّه #: إنَّكُمْ تُحْشَرُونَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حُفَاةً عُرَاةً غُرً. فَقَالَتِ امْرأةٌ: يُبْصِرُ أوْ يَرَى بَعْضُنَا عَوْرَةَ بَعْضٍ؟ قَالَ يَا فَُنَةُ: لِكُلِّ امْرئٍ مٍنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شأنٌ يُغْنِيهِ[. أخرجه الترمذى.»غُر« جمع أغرل، وهو ا‘قلف الذى لم يخنتن .

 

2. (856)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizler kıyâmet günü ayakkabısız, çıplak ve sünnetsiz olarak haşir meydanında toplanacaksınız."

Bu açıklama üzerine bir kadın sordu:

"- (Bu durumda) birbirimizin avret yerlerini görmez miyiz?"

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (Abese suresinde geçen bir âyetle cevap verdi):

"- Ey kadın! "O gün herkesin kendine yeter derdi vardır" (37. âyet). [Tirmizî, Tefsir, Abese, (3329).][3]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/369.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/369-370.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/370-371.