(Bu babda iki fasıl vardır)
BİRİNCİ FASIL
RİBÂNIN ZEMMİNE DAİR
*
İKİNCİ FASIL
RİBÂ İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
ـ1ـ عن ابن مسعود رضى
اللّه عنه قال: ]لَعَنَ رسُولُ اللّهِ # آكِلَ الرِّبَا وَمُوكِلهُ[. أخرجه
مسلم وأبو داود والترمذى، وزاد ا‘خيران: وشَاهِدَيْهِ وَكاتِبَهُ .
1. (308)-
İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) ribâyı (fâizi) yiyene de, yedirene de lânet etti."
Ebu Davud ve Tirmizî'nin rivayetlerinde şu
ziyade vardır: "(Fâiz muâmelesine) şâhitlik edenlere de bu muâmeleyi yazana
da..."
AÇIKLAMA:
Ribâ lügat olarak ziyade, artma demektir.
Istılahta ribâ, bir cinsten olan iki bedelden birine yapılan karşılıksız
ziyadedir. Dilimizde buna fâiz de denir. Ribâ muâmelesi dinimizin şiddetli
yasaklarındandır, büyük günahlara girer. Dinimiz şüpheli şeylerden kaçınmayı
mendub addettiği halde faiz şüphesi olan şeylerden kaçmayı vâcib kılmıştır.
Hadiste, ribâ muamelesine bulaşan herkes ilâhî
tehdide maruz kılınmıştır. Sadece almak veya vermek değil, bu muâmeleye
kâtiplik, şâhidlik yapmak da yasaklanmaktadır. Hanefîler'den İmam-ı Âzam'la
İmam Muhammed'e göre, dâr-ı harpte yaşayan bir harbî yani gayr-ı müslim ile,
Müslüman arasında ribâ muâmelesi câizdir. Kumar da böyledir. Yalnız bir
şartla ki; o da Müslüman'ın kazanmasının garanti olması lâzım. İmam Ebu
Yusuf ise bunu kabûl etmez.
Hadisten, batıla yardımın haram olduğu hükmü
de çıkarılmıştır.
ـ2ـ وعن أبى هريرة رضى
اللّه عنه قال: ]قالَ رسُولُ اللّهِ #: لَيَأتِيَنَّ على الناسِ زَمانٌ
يَبْقَى أحَدٌ إَّ أكَلَ الرِّبَا، فَمَنْ لَمْ يَأكُلْهُ أصَابَهُ مِنْ
بُخَارِهِ[. وفي رواية: مِنْ غُبَارِهِ. أخرجه أبو داود والنسائى .
1. (309)-
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki:
"İnsanlar öyle bir devre ulaşacak ki, o
zamanda ribâ yemeyen kalmayacak. Öyle ki, (doğrudan) yemeyene buharı
ulaşacak."
Bir rivayette "...tozu ulaşacak" denir.
AÇIKLAMA:
Ribâ'dan buharın ulaşması, ribâ muâmelesine
şâhidlik, kâtiplik yapmak veya ribâ yoluyla elde edilen kazançtan verilen
ziyafetten yemek, böyle bir kazançla satın alınan hediyeyi kabul etmek..
gibi değişik şekillerde olabileceği belirtilmiştir. Bu durumda,
Aliyyu'l-Kâri'ye göre, hadis şu mânayı ifade eder: "Öyle bir zaman olacak
ki, bu devrede kişi, bilfarz, hakikî fâizden kaçınsa bile, dolaylı şekilde
gelecek fâiz bulaşmalarından kendini kurtaramayacaktır."
Bu hadis nokta-i nazarından, muâmelâtının
esası fâize dayanan banka dâhil, bütün benzer müesseseler mevzuunda mümin
Müslümanlar'ın dikkatli olmaları gerekir. Şu veya bu mülâhaza ve
gerekçelerle, bulaşmak zorunda kalınan veya bulaşmak zorunda kalındığı
zanniyle bulaşma şıkkı tercih edilen "fâiz"li muamelelere, hiçbir surette
kesin bir ifade ile "fâiz değildir" veya "câizdir" diye fetva vermemek
gerekir. Fetva, büyük mesûliyet işidir. Dâima ihtiyat şıkkını tercih etmek
en muvafıkıdır. Daha öcne de temas ettiğimiz, İslâm ulemasının ittifakla
benimsediği umumî bir prensip mevcuttur: "Bir meselede helâl ve haram
ihtimali beraberce var ve fakat birini tercihe karine yok ise, ihtiyaten
haram olma şıkkı esas alınır. Yani şüpheli şeylerden kaçmak esastır.
Binâenaleyh, fâiz şüphesi olan muamelelerin "fâiz olduğunu" esas alıp,
kaçınmaya çalışmalı, kaçınamıyor isek tevbe ve istiğfarı elden
bırakmamalıyız. Her hâl u kârda "haram değil" diye fetva vermekten zinhar
kaçınmalıyız, bu ebedî hayatımızı mahvedecek bir hata olur.
Bütün ihtilallerin, ictimâî fesadların,
huzursuzlukların, ahlâksızlıkların temelinde "sen çalış ben yiyeyim"
düşüncesinin yattığını, bunu da ribânın besledğini söyleyen Bediüzzaman,
muâmelâtının esası fâiz olan bankalar için şunu söyler:
"Ribâ atalet verir, şevk-i sa'yi söndürür.
Ribânın kapıları hem de onun kapları olan bu bankaların her dem nef'i ise
(yani faydası), beşerin en fena kısmınadır; onlar da gâvurlardır.
Gâvurlardaki nef'i en fena kısmınadır: Onlar da zâlimler. Her dem
zâlimlerdeki nef'i (faydası, zâlimlerin) en fena kısmınadır: Onlar da
sefihlerdir. Âlem-i İslâm'a bir zararı mutlaktır..", "Kur'an'ın adâleti
bâb-ı âlemde durup ribâya der: "Yasaktır! Hakkın yoktur; dönmeli!",
Dinlemedi bu emri, beşer yedi bir sille. Müdhişini yemeden bu emri
dinlemeli.
"Kur'ân'ın yasakladığı ribâ şüphesi olan
muamelelere, fetva vermemenin meşrûiyeti hususunda münâkaşayı devam
ettirmenin şu dünyevî faydası da gözden ırak tutulmamalıdır: Bu meselede
vicdanen huzursuz olan mü'min, vicdanını huzura kavuşturacak müessese
arayacak, nazariyat geliştirecek, maddî teşebbüste bulunacak, bu vâdide
öncülük edenleri destekleyecektir. Bir kelime ile İslâmî tarzın arayışını
devam ettirecektir. Karşısına çıkan iki müesseseden ribâ endişesi daha az
olan öbürünü tercih edecektir. Allah'a binler hamd, mü'minler fâiz mevzuunda
bugüne kadar ihtiyat tavırlarını koruyabilmişler ve son zamanlarda kâr ve
zarar ortaklığına dayanan yeni banka modellerinin fiiliyata geçmesine zemin
hazırlamışlardır.
Bu çeşit müesseselerin daha da gelişeceğini
ümitle bekleyebiliriz.
ـ3ـ وعن عمرو بن ا‘حوص
رضى اللّه عنه قال: ]سَمِعْتُ رسولَ اللّهِ # يقولُ في حَجَّةِ الَوداعِ: أَ
إنَّ كُلَّ رِباً منَ رِبَا الجاهِلِيَّةِ مَوْضُوعٌ. لَكُمْ رُؤُسُ
أمْوَالِكُمْ َ تَظْلِمُونَ وََ تُظْلَمُونَ. أَ وإنَّ كلَّ دمٍ منْ دِمَاءِ
الجاهليةِ مَوْضُوعٌ، وأوَّلُ دَمٍ أضَعُهُ دَمُ الحارِثِ بنِ عبدِ
المُطَّلِبِ، وكان مُسْتَرْضَعاً في بَنِى لَيْثٍ فَقَتَلَتْهُ هُذَيْلٌ:
اللَّهُمَّ قدْ بَلّغْتُ. قالوا: نَعَمْ ثثَ مراتٍ. قال: اللَّهُمَّ اشْهَدْ
ثثَ مراتٍ[. أخرجه أبو داود. قال الخطابى: هكذا رواه أبو داود. دَمُ الحَارِثِ
ابنِ عبدِالمُطّلِب: وَإنما
هُوَ دَمُ رَبِيعَةَ بنِ
الحَارِثِ بنِ عبدِالمُطَّلِبِ في سَائِرِ الرواياتِ .
1. (310)-
Amr İbnu'l-Ahvas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'i Veda Haccı sırasında dinledim, şöyle diyordu:
"Haberiniz olsun, câhiliye devrindeki bütün
ribâlar kaldırılmıştır, ödenmeyecektir. Sadece verdiğiniz ana parayı
alacaksınız. Böylece ne zulmetmiş olacaksınız ne de zulme uğramış
olacaksınız. Haberiniz olsun cahiliye devrindeki bütün kan dâvaları
kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan dâvası da el-Hâris İbnu Abdilmuttalib'in
kan dâvasıdır." Bu kimse, Benû
Leys'te süt anadaydı. Hüzeyl onu öldürmüştü. Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm):
"Yâ rabbi tebliğ ettim mi?"
dedi. Cemaat:
"Evet tebliğ ettin" dediler ve üç kere
tekrarladılar. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Ya Rabbi şahid ol!"
dedi ve üç kere tekrar etti."
Hattâbî der ki: "Ebu Davûd, hadisi şu şekilde,
yani "Haris İbnu Abdilmuttalib'in kan dâvası..." diye rivayet etmiştir.
Halbuki diğer kitaplarda: Rebî'a İbnu'l-Haris İbni Abdilmuttalib'in kan
dâvası şeklinde rivayet edilmiştir.
AÇIKLAMA:
Bu hadis Veda Haccı ile ilgili olarak diğer
bazı hadis kitaplarında da rivayet edilmiştir: (Müslim, Hac 147; Tirmizî,
Tefsir, Tevbe 2; İbnu Mâce, Menâsik (76, 84). Burada öldürülen Rebî'a
olmayıp İbnu Rebî' İbni'l-Hâris İbni Abdilmuttalib'tir. Küçük yaşta evlerin
arasında emeklerken, Benî Sa'd'la Beni Leys İbnu Bekr arasında cereyaneden
bir savaş sırasında atılan bir taşın isabeti sonucu ölmüştür. Rebî'a, İbnu'l-Hâris
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in ashâbındandır, rivayette de
bulunmuştur. Hz. Ömer'in hilâfeti sırasında rahmet-i Rahman'a kavuşmuştur (radıyallahu
anh).
Müslim, Müsâkât: 25, (1579); Ebu Dâvud, Büyû: 4, (3333); Tirmizî,
Büyû: 2, (1206); İbnu Mâce, Ticârât: 58, (2277); İbrahim Canan,
Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/98.