ـ1ـ عن ابن عمرَ رضى
اللّهُ عنهما. أنّ النبىّ # قال: ]المُتَبايعانِ بالْخِيارِ مالمْ يَفْتَرقَا،
أو يقولُ أحَدُهُما لŒخَرِ: اخْترْ، ورُبَّمَا قال: أو يكونُ بيعَ خيار[. أخرجه
الستة .
1. (344)-
İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki:
"Alışveriş yapanlar, birbirlerinden
ayrılmadıkca (akdi bozmakta) muhayyerdirler. Veya alışveriş yapanlardan biri
diğerine "muhayyersin" demişse yine muhayyerdir."
Ravi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın belki de "Alışveriş yapanlardan
biri "muhayyerlik şartı üzere olsun demişse" şeklinde buyurmuş olacağında
şüphe etmektedir."
AÇIKLAMA:
Bu hadis, alışveriş yapanların akitten sonra
birbirlerinden ayrılmadıkca satış akdini bozup bozmamakta serbest
olduklarını ifade eder. Âlimler, ayrılmanın nasıl tahakkuk edeceği hususunda
ihtilâf etmiştir. Bir kısmı "bedenen" ayrılmayı, bir kısmı da "kavlen"
ayrılmayı anlamıştır.
İmam Mâlik, İmam Âzam ve İmam Muhammed
ayrılmanın "kavlî" olduğunu söylerler. Onlara göre satıcı: "Sattım", müşteri
de: "Aldım" dedi mi akit kesinleşmiş ve iki taraf birbirinden ayrılmış
sayılır. Artık her iki tarafa da muhayyerlik tanınmaz. Ancak bizzat
hadislerde temas edildiği üzere, müşteri o malı görmek, kusursuz olmak veya
muhayyer olmak gibi bir şartla almış ise bu şartlara binâen akdi bozarak
malı iade edebilir.
İmam Şâfiî ve Ahmed İbnu Hanbel
(rahimehumullâh) başta olmak üzere diğer birçok âlimlere göre alıcı ile
satıcının ayrılmalarından murad "bedenen birbirlerinden uzaklaşmalarıdır."
Arkadan kaydedeceğimiz 346 numaralı hadisteki
"Muhayyerlik şartıyla yapılan satış müstesna" cümlesinde kastedilen
"muhayyerlik" hakkında üç görüş söz konusudur:
1-
Muhayyerlik akid tamamlandıktan sonra o meclisten ayrılmadan sübut bulur.
Yani "alıcı ile satıcı birbirinden ayrılmadıkca muhayyerlik var" diye takdir
edilir.
2-
İkinci kavle göre, bundan maksat üç gün veya daha az bir müddet muhayyerlik
şartıyla yapılan akittir. Bu durumda, muhayyerlik, tesbit edilen bu müddet
esnasında devam eder.
3-
Üçüncü görüşe göre, "meclis muhayyerliği bulunmamak şartıyla yapılan satış
müstesnâdır" demektir. Bu durumda akdin yapılması ile satış tamamlanır,
artık muhayyerlik yoktur.
Bu üç görüşten birincisi en sahih olanıdır.
Âlimler bunu çoğunlukla kabul etmekten başka bilhassa üçüncü görüşün
nasslara zıt düştüğü ve dolayısıyla bâtıl olduğu husûsunda fikir beyân
etmişlerdir.
Nevevî, "Alışveriş yapanlardan biri diğerine
"muhayyersin" demişse..." cümlesinden: "satışın muteber olduğunu ihtiyar
et" mânasını anlar. Ve şu açıklamayı sunar: "Öbürü ihtiyar ederse satış
kesinlik kazanır... Sükut ederse hıyâr (satıştan dönme) hakkı devam eder.
Satışın kesinleşmesini sözle ifâde eden tarafın ihtiyâr hakkının devam edip
etmiyeceği hususunda ashâbımız (Şâfiîler) iki görüş ileri sürmüştür. Sahih
olanı, devam etmeyeceğine dair olanıdır, hadisin zâhirine uygun olan görüş
de budur." Nevevî'nin bu yorumunu kaydeden Aynî, cerhetmek maksadıyla,
Hattâbî'nin şu yorumunu kaydeder: "Bu hadis, hıyâru'l-meclis'in
mevcudiyetine açık bir delildir. Ayrıca, hadislerin zâhirine muhâlefet
olarak yapılan bütün tevilleri de iptal etmektedir. Hadisin sonunda gelen:
"Alışverişi yaptıktan sonra ayrılırlar da..." cümlesi
de aynen bunun gibidir. Bu da açık bir şekilde, bedenî ayrılıkla,
muhayyerlik hakkının kalktığını gösterir. Zira, kastedilen ayrılmadan maksad
sözle olan ayrılma olsaydı hadisin bir mânası kalmazdı." Hattâbi'ye Aynî şu
cevabı verir: "Bu hadis alışveriş yapanlardan biri, diğerine bir icab'ta
(teklif'te) bulununca diğerinin kabul edip etmemekte muhayyer olduğu
hususunda açık bir delildir, bu doğru. Ancak bir taraftan "icab", diğer
taraftan da "kabûl" vâki olunca akit tamam olur, bundan sonra -hususî
şekilde koşulan şartla, hıyâru'l-ayb dışında, hıyâr (akdi bozma) hakkı
yoktur. Bunun delili de Nesâî'de kaydedilen Semüre (radıyallahu anh)
hadisidir:
"Alış veriş yapanlar birbirlerinden
ayrılmadıkça ve her biri, diğerinden dilediğini almadıkça muhayyerdirler..."
Aynî, Tahâvî' nin hadisle ilgili şu yorumunu ilâve eder: "Bu hadiste yer
alan "...her biri, diğerinden dilediğini almadıkça" sözü, alışveriş
yapanlara tanınan muhayyerlik'in aralarında akdin kesinleşmesinden evvele
ait olduğuna delalet eder. Öyle ise, akid müşterinin râzı olacağı husus
üzerine cereyan eder, râzı olmayacağı şey üzerine değil. Çünkü bu meselede,
hadiste mezkur olan ayrılıktan maksadın, alışverişten sonra vâki bedenî
ayrılma olduğunu söyleyenler arasında, müşterinin maldan dilediği kadarını
alıp geri kalanı bırakma hakkına sahip olmadığı, ya tamamını alıp, ya da
tamamını terketmesi gerektiği hususunda hiçbir ihtilaf yoktur." Aynî şu
neticeyi kaydeder: "Bu da gösterir ki, ayrılıktan maksad "kavlî ayrılık"tır,
"bedenî" değil. Hattâbî'nin "...hadislerin zâhirine muhalif olarak yapılan
bütün te'villleri iptal eder" sözü Hanefiler nezdinde müsellem değildir.
Çünkü iki te'vil birbirine zıd düşerse hadis üzerinde tevakkuf edilir ve
kıyasla amel edilir. İmdi alışveriş, icâre gibi, bazı malların menfaatlerine
mâlik olmayı sağlayan akidlerin hepsi -icab ve kabulle gerçekleştikleri
için- nikâh akdine kıyas olunur. Nasıl ki nikâh akdinde, akid tamamlandıktan
sonra bedenî ayrılık şartı koşulamazsa, alışveriş akidlerinde de böyle bir
şart koşulamaz.
İmam Mâlik der ki: "Alışveriş yapanların
birbirlerinden ayrılmaları hususunda belli bir sınır, muayyen bir vakit
konmamıştır. Öyle ise, akdin kesinleşmesini bedenî ayrılığa talik etmek,
akdi, -Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yaklaşmış olduğu mülâmese ve
münâbeze satışlarında veya meçhul vâdeli muhayyerlik hakkı tanıyan
alışverişlerde olduğu gibi- meçhulat üzerine bina etmek gibidir ve böyle bir
akit katî surette fâsiddir.
ـ2ـ وفي رواية للشيخين:
]إذا تبَايعَ الرُّجنِ فكُلُّ واحدٍ منهما بالخيارِ مالمْ يَتَفَرَّقَا أو
يُخَيَّر أحَدُهُما اŒخَرَ، فإنْ خَيَّرَ اŒخرَ فتبَايَعَا على ذلك فَقَدْ
وجَبَ البيعُ، وإنْ تَفَرَّقَا بَعْدَ أنْ تَبَايَعَا وَلمْ يَتْرُكْ واحدٌ
منهما البَيْعَ فَقدْ وَجَبَ[ .
2. (345)-
Sahîheyn'de gelen bir rivayette şöyle buyurulmuştur:
"İki kişi alışverişte bulununca, onlar
ayrılmadıkça, veya biri diğerini muhayyer bırakmadıkça her ikisi de
muhayyerdir. Biri diğerini muhayyer bırakır da bu şartla alışveriş
yaparlarsa artık akit kesinleşmiştir. Alışverişi yaptıktan sona ayrılırlar
da ikisinden biri satıştan vazgeçmezse yine satış kesinleşmiştir."
AÇIKLAMA:
Açıklama için önceki hadise bakınız.
ـ3ـ وفي أخرى لمسلم:
]كُلُّ بَيِّعَيْنِ بَيْعَ بينَهُما حتَّى يَتَفَرَّقَا إ بَيْعَ الْخِيَارِ[
.
3. (346)-
Müslim'in bir diğer rivayetinde şöyle buyurulmuştur: "Alışveriş yapan
herhangi iki kişi arasında, birbirlerinden ayrılmadıkça akit kesinleşmiş
olmaz. Ancak muhayyerlik şartıyla yapılan satış müstesna!"
AÇIKLAMA:
Açıklama için 344 numaralı hadisin
açıklamasına bakınız.
ـ4ـ وله في أخرى. قال
نافع: ]وكان ابن عُمرَ رضى اللّه عنهما إذا بَايع رجً فأراد أنْ يُقِيلَه قامَ
فمَشى هنَيْهَةً ثمَّ رَجَعَ[ .
4. (347)-
Müslim'in bir diğer rivayetinde Nafi der ki: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)
bir kimse ile alışveriş yapınca bu satışın bozulmasını istemedi mi kalkar
biraz yürür, sonra geri dönerdi."
AÇIKLAMA:
Başka rivayetlerde "İbnu Ömer hoşuna giden
birşey satın alınca arkadaşından ayrılırdı." "İbnu Ömer alışveriş yapınca,
akdin kesinlik kazanması için oradan ayrılırdı" şeklinde ifadeler gelmiştir.
Müteakip rivayet de bu gruba dahildir. Bütün bu rivayetler, İbnu Ömer'i,
hadiste gelen "ayrılma"dan bedenen ayrılmak'ı anladığı ortaya çıkmaktadır.
ـ5ـ وفي أخرى للترمذى:
]كانَ ابنُ عمرَ إذا ابْتَاعَ بَيْعاً وَهو قاعدٌ قامَ لِيَجِبَ لهُ[ .
5. (348)-
Tirmizî'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "İbnu Ömer, bir alışverişi
oturarak yapmış ise, akdin kesinleşmesi için ayağa kalkardı."
ـ6ـ وعن حكيم بن حزام
رضى اللّه عنه قال: ]قالَ رَسُول اللّه # الْبَيِّعَانِ بِالْخِيَارِ مَالمْ
يتَفرَّقَا، فإنْ صَدَقَا وَبَيَّنَا بُورِكَ لَهُمَا في بَيْعِهِمَا، وَإنْ
كَتَمَا وَكَذَبَا مُحِقَتْ بَرَكَةُ بَيْعِهمَا[. أخرجه الخمسة .
6. (349)-
Hakim İbnu Hizâm (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki:
"Alışveriş yapanlar birbirlerinden ayrılıncaya
kadar muhayyerdirler. Eğer doğru söyler ve (her şeyi) beyan ederlerse bu
alışverişleri her ikisi hakkında da mübarek kılınır. Gerçeği gizlerler ve
yalan söylerlerse, alışverişlerinin bereketi kalmaz."
AÇIKLAMA:
Alışveriş yapanların doğru söylemeleri fiyat,
malın kalitesi, ödeme şekli gibi, her iki tarafı ilgilendiren hususların
hepsine şâmildir. Beyân' dan maksad da, satılan eşyanın ve semenin
kusurunun, olduğu gibi eksiksiz açıklanmasıdır. Alışverişin mübarek
kılınması, fâidesinin çok olması ve her iki tarafa da hayırlı kılınmasıdır.
İbnu Hacer, zâhirî mânanın esas alınabileceğini, zîra, hile ve yalandaki
uğursuzluğun, akdin üzerine çökerek, bereketini kaldırabileceğini belirtir.
Keza bu hâlin sadece hile ve yalana yer veren tarafa gelip, öbür tarafın bu
bereketsizliğin dışında kalmasının da muhtemel olduğunu belirten İbnu Hacer,
Buhârî şarihlerinden İbnu Ebî Cemre'nin bu ikinci görüşü tercih ettiğini
söyler.
ـ7ـ وعن عبداللّه بن
عمرو بن العاص رضى اللّه عنهما قال: ]قالَ رسول اللّه # الْبَيِّعَانِ
بِالْخِيَارِ مَالَمْ يَتَفَرَّقَا إَّ أنْ تَكونَ صَفقَةَ خِيَارٍ فَ يَحِلُّ
أنْ يُفَارقَ صاحِبَهُ خَشْيَةَ أنْ تَسْتقِيلَهُ[. أخرجه أصحاب السنن.
7. (350)-
Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Alışveriş yapan iki taraf, birbirlerinden
ayrılmadıkça muhayyerdirler. Ancak, aralarında muhayyerlik anlaşması varsa
bu müstesna. Bu durumda, "karşı taraf pişman olur da akdi bozar" korkusuyla
birinin oradan ayrılması helâl olmaz."
AÇIKLAMA:
Alışverişin kesinleşmesini sağlayan
"ayrılma"yı akid meclisini terkederek "bedenen ayrılma" olarak anlayan
Tirmizî hazretleri hadisle ilgili olarak şu açıklamaya da yer verir: "Bunun
mânası, alışverişten sonra muhayyer taraf pişman olarak alışverişten
vazgeçer korkusuyla (muhayyerlik hakkına sahip olmayan tarafın) onu
terketmesidir. Şayet ayrılıktan murad kavlî ayrılık (yani her iki tarafın
alışveriş akdini kesin bir dille ifade etmiş olmaları) olup, bu akidden
sonra muhayyerlik bulunmasaydı, bu hadis mânasız olurdu. Zira hadiste:
"Karşı taraf pişman olur da akdi bozar korkusuyla oradan ayrılması helâl
olmaz" buyrulmaktadır.
Şu halde bu hadis, "ayrılık"ın kavlî değil,
bedenî ayrılık olduğuna delil olmaktadır. Ancak 344 numaralı hadisle ilgili
olarak kaydettiğimiz açıklamalara göre aksi de söylenmiştir ve Hanefiler
başta, bir kısım fakihler, akdi kesinleştiren ayrılığın bedeni değil, kavlî
ayrılık olduğu görüşünü benimsemişlerdir.
ـ8ـ وفي أخرى ‘بى داود
عن أبى هريرة رضى اللّه عنه قال: ]قال رسولُ اللّه #: َ يَتَفَرَّقَنَّ اثْنَان
إَّ عَنْ تَراضٍ[ .
8. (351)-
Ebu Dâvud'un Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) hazretlerinden kaydettiği bir
rivayette şöyle denir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Alış veriş yapan her iki taraf da akitden
memnun kalmadıkça ayrılmasınlar."
AÇIKLAMA:
Aliyyu'l-Kârî, Mirkât'da: "Allahu âlem
hadisten murad şudur" dedikten sonra açıklar: "Alım ve satım yapan her iki
taraf da malın kabzı ve semenin ödenmesiyle ilgili bütün hususlarda eksiksiz
anlaşmış olarak ayrılmalıdırlar." Aksi takdirde bir kısım mahzurlar hâsıl
olur. İşte şeriat bunu yasaklamıştır. Mamafih hadisten şu da
anlaşılabilmektedir: Ayrılmak isteyen taraf arkadaşına: "Malı almak istiyor
musun?" der. Öbür taraf akdi bozmayı isterse akdi bozar. Bu mâna, bu babtaki
ikinci hadise de muvâfık düşüyor.
Bu hadiste ifade edilen nehy (yasaklama)
tahrimî değil tenzihî'dir, yani şiddetli değil hafif bir yasaktır, zira
taraflardan birinin izni veya bilgisi olmadan öbürünün akid meclisini
terketmesinin helâl olduğu hususunda icma mevcuttur.
Hadiste, her iki tarafın hıyâru'l-meclis
(yani, beraberlikleri sırasında akdi bozma) hakkına sâhip olduklarına delil
mevcuttur, aksi halde bu hadisin mânası olmaz diyen de olmuştur.
ـ9ـ وعن حابر رضى اللّه
عنه: ]أنَّ رسولَ اللّه # خيَّرَ أعْرَابِيّاً بَعدَ الْبَيْعِ[. أخرجه الترمذى
وصححه .
9. (352)-
Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
bir bedeviyi, satıştan sona muhayyer kıldı."
AÇIKLAMA:
Bu rivayet, icâb (teklif) ve kabul tahakkuk
ettikten sonra, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bedeviye muhayyerlik
hakkı tanıdığını ifade eder. Tîbî der ki: "Hadisin zâhiri, Ebu Hanife'nin
görüşüne delâlet eder. Çünkü, hıyâru'l-meclis akitte sâbit olsaydı, yeniden
muhayyerlik tanımak abes olurdu. (Yâni sözün bitmesiyle akit
kesinleşmeseydi, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ona ilâveten
muhayyerlik tanımazdı). Ancak mesele şöyle cevaplandırılır: "Bu hadis
mutlaktır, mukayyede hamlolunur, nitekim İbnu Ömer (radıyallahu anh)'in
rivayetinde öyle gelmiştir: "Alışveriş yapanlar, birbirlerinden ayrılmadıkça
muhayyerdirler. Muhayyerlik şartı ile yapılan akit hâriç (onlar şarta göre
muhayyerliklerini devam ettirirler.)
ـ10ـ وعن ابن مسعود رضى
اللّه عنه قال: ]قالَ رسول اللّه #: إذَا اختَلَفَ البَيِّعَانِ فَالقَوْلُ
قَوْلُ البَائِعِ، والمبتاعُ بالخِيَارِ[. أخرجه مالك والترمذى واللفظ له .
10. (353)-
İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Alışveriş yapanlar ihtilafa düşerlerse satanın
sözü esas alınır. Müşteri muhayyer bırakılır."
AÇIKLAMA:
Alışveriş yapanların ihtilafından maksat,
satıcı ile müşteri arasında fiyatın miktarı, muhayerlik şartı veya bir başka
hususta, taraflardan birinin elinde kendi iddiasını te'yid edici bir delil
olmaksızın çıkan anlaşmazlıktır. Burada, ihtilafın çıktığı mesele
zikredilmemiştir. İlmü'l-Meânî kâidesince, bu makamda, böylesi mutlak ifade
hükmün tâmîmine sebeptir. Yâni, ihtilaf her neyi alâkadar ederse etsin
demektir: Fiyatla ilgili olur, malla ilgili olur, akde konulması meşru
şartlarla ilgili olur, kısacası alışveriş sebebiyle müşteri ile satıcı
arasında mevzubahis olabilecek herhangi meşru bir mesele üzerine çıkan
ihtilafta.. demektir. Bazı rivayetlerde fiyatla ilgili ihtilâfın tasrih
edilmiş olmasının, buradaki hazfa dayanarak ifade edilen tâmime münâfi
olmadığı belirtilmiştir.
Öyle ise her çeşit ihtilafta müşteri delil
getiremeyince, yemin ettiği takdirde, satıcının sözü esas alınacak demektir.
Müşteri, satıcının sözüne uygun şekilde akdi kabul edip etmemekte
muhayyerdir. Satan kimsenin yemin etmesi gereğini ifade için bazı âlimler:
Alıcı ile satıcı arasında fiyat, mal veya koşulan şartlarla ilgili bir
ihtilâf çıktığı vakit yemin ettiği takdirde satıcının sözü esas alınır,
çünkü şeriatta, sözü esas alınacak olana yemin ettirilir
kaidesi mevcuttur diyerek, hadisi bu hükme delil göstermiştir. Ancak aynı
hükme, Ahmed İbnu Hanbel ve Nesâî'nin bir rivayetinden getirilen delille
ulaşanlar da olmuştur. Çünkü Ebû Ubeyde'den yapılan mezkur rivayete göre,
fiyat hususunda ayrı ayrı rakamlar iddia ederek kendisine (aleyhissalâtu
vesselâm) müracaat eden iki kişiden satıcıya Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) yemin ettirmiş, sonra müşteriyi bu fiyatla alıp almamakta muhayyer
bırakmıştır.
Neylü'l-Evtar'da Şevkânî, satıcı ile müşteri
arasında ihtilaf çıktığı vakit, her iki tarafın rızasıyla anlaşmanın feshine
gidilmemesi halinde takip edilecek muamele hususunda satıcının sözünün,
yemin etmesi şartıyla esas alınarak ihtilafın giderileceğini söyler. Her iki
tarafın rıza göstererek feshe gitmesinin câiz olduğunu belirtir.
İhtilaf çıktığı zaman takip edilcek yol
hususunda, ihtilafa konu olan malın mevcut veya telef olması arasında fark
olmadığı, her iki halde de aynı yola gidileceği belirtilir.
Yine Neylü'l-Evtâr'da dikkat çekilen bir
hususu kaydetmekte fayda var: Satıcı ile müşteri arasındaki ihtilafların
hallinde "satıcıya yemin ettirip, sözünü esas almak" prensibini, bazı
ihtilafların hallinde bütün âlimler ittifakla kabul ederken, bazı
ihtilâfların hallinde kabul edememişlerdir. Bu meselede ulemayı ihtilâfa
sevkeden sebep şu hadisin hükmüdür: "İhtilaflarda dâvacıdan delil
istenir, dâvalıya da yemin teklif edilir." Bu hadisin hükmü umumidir,
hangi çeşit dâvâ olursa olsun delil dâvâ sahibinden, yemin de dâvâ edilenden
istenecektir, hangisi satıcı hangisi müşteri bakılmayacaktır. Halbuki
üzerinde durduğumuz hadis yemini satıcıya teklif edip, onun sözünü esas
alıyor, delili de -davacı veya davalı oluşuna bakmadan- müşteriden taleb
ediyor. İki hadis arasında umum-husus münâsebeti mevcuttur ve aynı meseleye
temas etmeleri, cihetiyle de müteârızdırlar. Şöyle ki malı satan davacı olsa
birine göre yemin edecek, diğerine göre delil getirecek. Şu halde, bu iki
hadisten biri, haricî şartlara bakılarak tercih edilip amelde esas
kılınacaktır..."
Şevkânî bu açıklamadan sonra "delil getirmeyi
dâvâcıya, yemin etmeyi dâvâlıya" yükleyen hadisin râcih olduğunu gösteren
deliller kaydeder.
ـ11ـ وعن أبى الوضئ قال:
]غَزَوْنَا غَزْوَةً فَنَزَلْنَا مَنْزًِ فَبَاعَ صَاحِبٌ لَنَا فَرساً بِغُمٍ
ثمَّ أقامَا بقيَّةَ يَوْمِهمَا وَلَيْلَتِهِمَا؛ فلمَّا أصبَحْنَا حضَرَ
الرَّحِيلُ فقامَ الرَّجُلُ إلى فرَسِهِ ليُسْرَجَهُ فَنَدِمَ فأتَى الرَّجُلَ
فأخَذَهُ بالبيعِ فأبَى الرَّجلُ أن يدفَعَهُ إليهِ، فقالَ: بَيْنِى وَبينَكَ
أبُو بَرْزَةَ صَاحبُ رسُولِ اللّهِ #، فَأتَيَاهُ فأخْبَراهُ فقالَ:
أتَرْضِيَانِ أنْ أحْكُمَ بَيْنَكما بِقَضَاء رسُولِ اللّهِ #؟ قالَ رسولَ
اللّهِ #: البَيِّعَانِ بالخِيَارِ مالم يَتَفَرَّقَا، وََ أرَاكُمَا
افْتَرقْتُمَا[. أخرجه أبو داود .
11. (354)-
Ebu'l-Vadî' anlatıyor: "Bir gazvede bulunduk. Bir yere indik. Bir
arkadaşımız, bir köle karşılığında bir at sattı. O günün geri kalan kısmında
ve geceleyin beraber kaldılar. Sabah olunca göç hazırlığı yapıldı. Adam
kalkarak atını eğerlemeye gitti. Bu satıştan pişman olmuştu. Öbürüne gidip
akdi bozmak istedi. Fakat diğeri kabul etmedi, atı vermeyi reddetti ve
"Aramızda Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın ashabından Ebu Berze hakem olsun" dedi. Ona gelip, durumu
anlattılar. Ebu Berze:
"Aranızda Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın hükmüyle hükmetmeme razı mısınız? Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurmuştu ki: "Alım-satım yapanlar, birbirlerinden
ayrılmadıkça muhayyerdirler." Ben sizi ayrılmış göremiyorum."
AÇIKLAMA:
Hadis, Ebu Berze (radıyallahu anh)'nin,
"ayrılma"yı bedenî ayrılma anladığını, çok geniş bir meclis telakkisine
sahip olduğunu, şöyle ki, onun nazarında o mekanı terketmedikce bedenî
ayrılmaların da gerçek "ayrılma" sayılmadığını göstermektedir. Zira,
Ebu'l-Vadî', alış verişten sonra günün geri kalan kısmı ile gecenin de orada
geçirildiğini belirtmektedir. Ebu Berze buna rağmen "Ben sizi ayrılmış
göremiyorum" demiştir. Şurası muhakkak ki, bu müddet içerisinde yeme, içme,
abdest bozma gibi çeşitli ihtiyaçlar için birbirlerinden ayrılmış
olmalıdırlar. Ancak bu ayrılmalar aynı mekan çerçevesindedir. Üstelik,
hadisin Tirmizî'de gelen vechinde hadisenin gemi içerisinde geçtiği
belirtilir.
Ayrılma'yı "bedenî ayrılma" şeklinde anlamada
Ebu Berze'nin yalnız olmadığı, Buhârî'de İbnu Ömer, Şureyh, Şa'bî, Tâvus,
Âtâ, İbnu Ebî Müleyke gibi başkalarının da bu görüşte olduğu belirtilmiştir.
344 numarlı hadisin açıklamasında da uzunca
temas edildiği üzere, akdin kesinleşmesini sağlayan "ayrılma"nın tavsifinde
âlimler ihtilâf etmişlerdir.
Hattâbî, Meâlim'de bilhassa Mâlikî ulemasının,
"ayrılma"yı belirleyen muayyen bir tarifin yokluğundan yakındıklarını
kaydeder. Selef ulemasının bu ihtilafı halefe bir kısım rahatlıklar
sağlamıştır denebilir. Çünkü onlar: "Bu ve benzeri meselelerde halkın örf ve
âdetini esas almayı prensip edinmişler, alıcı ve satıcı her ikisinin
birlikte bulundukları mekânın hâline itibar etmişlerdir." Sözgelimi geniş
bir evde idiyseler, biri bulunduğu meclisi terkederek bir başka oda veya
bölmeye geçti ise, arkadaşından "ayrılmış"tır. Bunlar bir çarşıda veya
dükkanda olsalar, ayrılma, birinin arkadaşından ayrılıp birkaç adım
atmasıyla tahakkuk eder.
Bu
cümle müteakip 345 numaralı rivâyette yer alacaktır.