Kütübü Sitte

ÜÇÜNCÜ FASIL

 

BEYTULLAH'A GİRİŞ

 

ـ1ـ عن عائشة رَضِىَ اللّهُ َعَنْها قالت: ]خَرَجَ رسولُ اللّه # مِنْ عِنْدِى وَهُوَ مَسْرُورُ ثُمَّ رَجَعَ وَهُوَ كَئِيبٌ. فقَالَ: إنِّى دَخَلْتُ الْكَعْبَةَ وَلَوِ اسْتَقْبَلْتُ مِنْ أمْرِى مَا اسْتَدْبَرَتُ مَا دَخَلْتُهَا إنِّى أخَافُ أنْ أكُونَ قَدْ شَقَقْتُ عَلى أمَّتِى[. أخرجه أبو داود والترمذى .

 

1. (1398)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) mesrûr bir halde yanımdan çıkmıştı, sonra  üzüntülü olarak geri döndü. Dedi ki:

"Kâbe'ye girdim. Ancak pişman oldum,  yaptığım bu işi geri getirebilseydim, girmezdim. Ümmetime  meşakkat vermiş olmaktan korkuyorum."[1]

 

ـ2ـ وعنده: ]وَدِدْتُ أنِّى لَمْ أكُنْ فَعَلْتُ إنِّى أخَافُ أنْ أكُونَ قَدْ أتْعَبْتُ أمَّتِى مِنْ بَعْدِى[ .

 

2. (1399)- Tirmizî'de şöyle denir: "...Yapmamış olmayı temenni ettim. Zîra, kendimden sonra ümmetimi yormuş olmaktan korkuyorum." [Ebu Dâvud, Menâsik 95, (2029); Tirmizî, Hacc 45, (873); İbnu Mâce, Menâsik 79,(3063).][2]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Yaptığım bu işi geri getirebilseydim" cümlesiyle: "Bu işi yaptıktan sonra öğrendiğim şeyi, yapmazdan önce bilseydim kesinlikle Kâbe'ye girmezdim" demek istemiş ve bu ifade ile pişmanlığını ortaya koymuştur.

Tirmizî'de bu endişe daha açık ifâde edilmiştir: Mesrûr çıktığı halde, yanına üzgün dönmüş olan Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'tan Hz. Aişe, bu kederin sebebini sorar ve şu cevabı alır: "Kâbe'ye girdim. Sonra girmemiş olmayı temenni ettim.  Şimdi ben, kendimden sonra gelecek ümmeti yormuş olmaktan korkuyorum." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bu üzüntüsü, ümmetin, Kâbe'yi  hac menâsikinden zannederek, mâruz kalacağı imkânsızlıklar ve bunun ümmette hâsıl edeceği keder sebebiyledir, denmiştir.

2- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in Kâbe'ye ne zaman girdiği ihtilâflıdır. Bir kısım âlimler, kesin bir üslûbla sâdece Fetih senesinde girdiğini söyler. Ancak Şevkânî, Neylü'l-Evtâr'da: "Bu hadis, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Fetih senesi dışında Beytullah'a girdiğinin delilidir, çünkü Fetih yılında Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) beraberinde değildi" der. "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Medine'ye dönünce Hz. Aişe'ye anlatmış olabilir" diye bu durum te'vil edilmişse de, bariz şekilde tekellüflü bulunduğu için kabul görmemiştir.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın umre sırasında Kâbe'ye girmediği kesinlik kazanan bir husustur. Bazı âlimlere göre Veda haccı sırasında girmiş olması daha kuvvetle muhtemeldir. Beyhakî buna kânidir. 1408 numaralı hadiste daha fazla açıklama gelecek.

3- Cumhur bu hadisten şu hükmü çıkarmıştır: "Kâbe'ye girmek haccın menâsikinden değildir."

Ancak Kurtubî, Kâbe'ye girmeyi haccın menâsikinden addeden âlimlerden bahsetmektedir. Her hâl u kârda Kâbe'ye girmenin müstehab olduğu kabûl edilmiştir. Buna delil olarak İbnu Huzeyme'nin kaydettiği şu hadis gösterilir:   مَنْ دَخَلَ الْبَيْتَ دَخَلَ فِى جَنَّةٍ وَخَرَجَ مَغْفُورًا لَهُ    "Beytullah'a giren, bir cennete girmiş olur ve mağfirete uğramış (günahlar affedilmiş) olarak çıkar." Kâbe'ye girmenin  müstehablığına başka delil ve karineler de gösterilmiştir.

Not: Bu mevzu ile ilgili geniş açıklamayı 1408'de yapacağız.[3]

 

ـ3ـ وعن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ َعَنْهُما قال: ]دَخَلَ النَّبىُّ # الْبَيْتَ هُوَ وَأسَامَةُ ابنُ زَيْدٍ وَبَِلٌ وَعُثْمَانُ بنُ طَلْحَةَ رَضِىَ اللّهُ َعَنْهُم فأغْلَقُو عَلَيْهِمْ. فَلَمَّا فَتَحُوا كُنْتُ أوَّل مَنْ وَلَجَ فَلَقِيتُ بًِ فَسَألْتُهُ هَلْ صَلَّى فِيهِ رسولُ اللّهِ #؟ فقَالَ نَعَمْ بَيْنَ الْعَمُودَيْنِ اليَمَانِيَّيْنِ، وَذَهَبَ عَنِّى أنْ أسْألَهُ كَمْ صَلَّى[. أخرجه الستة .

 

3. (1400)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), beraberinde Usâme İbnu Zeyd, Bilâl, Osman İbnu Talha (radıyallahu anhümâ) olduğu halde hep beraber girip kapıyı kapadılar. Açtıkları zaman içeri ilk giren ben oldum. Bilal'le karşılaştım ve hemen Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Kâbe'nin içerisinde namaz kılıp kılmadığını sordum.

"Evet" dedi, "iki Yemânî direk arasında." Kaç rek'at kıldığını sormayı unuttum."

Not: 1400-1408 arasındaki hadislerin kaynaklarını 1408'nin sonunda  toptan vereceğiz.[4]

 

ـ4ـ وفي رواية: ]فَسألتُ بًَِ حِينَمَا خَرََجَ مَا صَنَعَ النَّبىُّ #؟ قَالَ: جَعَلَ عَمُودَيْنِ عَنِ يَمِينِهِ وَعَمُوداً عَنْ يَسَارِهِ وَثََثةَ أعْمِدَةٍ وَرَاءَهُ، وَكَانَ الْبَيْتُ يَوْمَئِذٍ عَلى سِتَّةِ أعْمِدَةٍ ثُمَّ صَلَّى[ .

 

4. (1401)- Bir rivayette geldiğine göre (İbnu Ömer) şöyle demiştir: "Çıktığı zaman Bilâl (radıyallahu anh)'e sordum:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) içerde ne yaptı?" Cevaben:

"İki direği sağına, birini de soluna aldı, üç direği de arkasına aldı. -O zaman Beytullah'ta altı direk vardı- sonra namaz kıldı."[5]

 

ـ5ـ وفي رواية: ]صَلَّى رَكْعَتَيْنِ بَيْنَ السَّارِيَتَيْنِ اللَّتَيْنِ عَنْ يَسَارِكَ إذَا دَخَلْتَ ثُمَّ خَرَجَ فَصَلّى في وَجْهِ الْكَعْبَةِ رَكْعَتَيْنِ[.

 

5. (1402)- Bir rivayette şöyle gelmiştir: "Beytullah'a girdiği zaman soluna gelen iki direk arasında iki rek'at namaz kıldı. Sonra çıktı ve Kâbe'nin önünde iki rek'at namaz kıldı."[6]

 

ـ6ـ وفي أخرى لمسلم: ]أقْبَلَ رسولُ اللّه # عَامَ الْفَتْحِ عَلى نَاقَتِهِ الْقَصْوَاءِ وَهُوَ مَرْدِفٌ أُسَامَةَ[ .

 

6. (1403)- Müslim'in bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Fetih senesi, devesi Kasvâ'nın üzerinde olduğu halde ilerledi, terkisinde de Üsâme (radıyallahu anh) vardı."[7]

 

ـ7ـ وفي أخرى: ]عَلى نَاقَةٍ ‘سَامَةَ حَتَّى أنَاخَ بِفِنَاءِ الْكَعْبَةِ ثُمَّ دَعَا عُثْمَانَ ابْنَ طَلْحَةَ فقَالَ: ائْتِنِى بِالْمِفْتَاحِ فَذَهَبَ إلى أمِّهِ فأبَتْ أنْ تُعْطِيَهُ. فقَالَ: واللّهِ لَتُعْطِيَنَّهُ أوْ لَيَخْرُجَنَّ هَذَا السَّيْفُ مِنْ صُلْبِى فأعْطَتُهُ إيَّاهُ فَجَاءَ بِهِ إلى النَّبِىِّ # فَفَتَحَ وَذَكَرَ نَحْوهُ[ .

 

7. (1404)- Bir diğer rivayette şöyle denmiştir:

"...Üsâme'ye ait bir devenin üzerinde (gelip) Kâbe'nin avlusunda  deveyi ıhdı. Sonra, Osman İbnu Talha (radıyallahu anh)'yı çağırdı ve:

"Kâbe'nin anahtarını bana ver!" dedi. Osman annesine koştu. Ancak kadın vermekten imtina etti. Osman (radıyallahu anh):

"Allah'a kasem olsun ya derhal verirsin veya şu kılıncım belimden hemen çıkacaktır!"diye kükredi. Bunun üzerine kadın anahtarı Osman'a hemen verdi, o da Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a getirip teslim etti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Kâbe'yi açtı..." Devamını önceki rivayetteki gibi zikretti.[8]

 

ـ8ـ وفي أخرى لمسلم أيضاً عن ابن عباس قال: ]إنَّمَا أُمِرْتُمْ بِالطَّوَافِ وَلَمْ تُؤمَرُوا بِدُخُولِهِ. وقالَ: أخْبَرَنِى أُسَامَةُ أنَّ النَّبىَّ # لَمَّا دَخَلَ الْبَيْتَ دَعَا في نَواحِيهِ كُلِّهَا وَلَمْ يُصَلِّ فِيهِ حَتَّى خَرَجَ فَلمَّا خَرَجَ رَكَعَ في قِبَلِ الْبَيْتِ رَكْعَتَيْنِ فقَالَ: هذِهِ الْقِبْلَةُ[.

 

8. (1405)- Yine Müslim'de kaydedilen bir rivayette, İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) şunu söyler: "Sizler Kâbe'yi tavafla emrolundunuz, içine girmekle değil." Ve der ki: "Üsâme (radıyallahu anh) bana, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın, Beytullah'a girdiği zaman her tarafında dua ettiğini, dışarı çıkıncaya kadar namaz kılmadığını, çıkınca Beytullah'ın önünde (kapısına yakın yerde) iki rek'at kılıp: "Bu (Beyt), kıbledir" dediğini haber verdi."[9]

 

ـ9ـ وفي أخرى للبخارى: ]دَخَلَ الْكَعْبَةَ وفيهَا سِتَّةُ سَوَارِى فقَامَ عِنْدَ كلِّ سَارِيَةٍ فَدَعَا وَلَمْ يُصَلِّ[ .

 

9. (1406)- Buhârî'nin bir diğer rivayetinde şöyle denmiştir. "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Kâbe'ye girdi. İçeride altı direk vardı. Her bir direğin yanında bir miktar durdu, dua etti, ama namaz kılmadı."[10]

 

ـ10ـ وعند النسائى: ]دَخَلَ الْكَعْبَةَ وَسَبَّحَ في نَواحِيهَا وَلَمْ يُصَلِّ حَتَّى خَرَجَ وَصَلَّى خَلْفَ المَقَامِ رَكْعَتَيْنِ[ .

 

10. (1407)- Nesâî'de şöyle denmiştir: "Kâbe'ye girdi ve her tarafında tesbihde bulundu. Namaz kılmadan çıktı. Makâm'ın gerisinde iki rek'at namaz kıldı."[11]

 

ـ11ـ وفي أخرى له: ]دَخَلَ فَمَضى حَتَّى إذَا كانَ بَيْنَ ا‘سْطِوَانَتَيْنِ اللَّتَيْنِ تَلِيَانِ الْبَابَ جَلَسَ فَحَمِدَاللّهَ تَعالى وَأثْنى عَلَيْهِ وَسَألُهُ وَاسْتَغْفَرَهُ ثُمَّ قَامَ حَتَّى أتَى مَا اسْتَقْبَلَ مِنْ دُبُرِ الْكَعْبَةِ فَوضَعَ وَجْهَهُ وَخَدَّهُ عَلَيْهِ وَحَمِدَاللّهَ وَأثْنى عَليْهِ وَسَألَهُ وَاسْتَغْفَرَهُ ثُمَّ انْصَرفَ إلى كُلِّ رُكْنٍ مِنْ أرْكَانِ الْكَعْبَةِ فاسْتَقْبَلهُ بِالتَّكْبِيرِ وَالتَّهْلِيلِ وَالتَّسْبِيحِ وَالثَّنَاءِ عَلى اللّهِ تَعالى وَالمَسألَةِ وَاسْتِغْفَارِ ثُمَّ خَرَجَ فَصَلَّى رَكْعَتَيْنِ مُسْتَقْبِلَ وَجْهِ الْبَيْتِ ثُمَّ انْصَرَفَ فقَالَ: هذِهِ الْقِبْلَةُ[.»القَصْوَاءُ« التى قُطِع طرف أذنها، ولم تكن ناقة النبى # كذلك وإنما كان لقباً لها.

 

11. (1408)- Nesâî'nin bir diğer rivâyeti şöyle: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)] Kâbe'ye girdi, ilerledi. Kapıya yakın bulunan iki sütunun arasına gelince oturdu. Allah'a hamd ve senâda bulundu. Sonra kalkıp Kâbe'nin arka cihetinden karşısına gelen kısma kadar yürüdü. Alnını ve yanağını sürdü. Allah'a hamd u senâda bulundu, dua ve istiğfar etti. Sonra Kâbe'nin her bir köşesine gitti ve her birini tekbir, tehlil, tesbih ve Allah Teâla'ya senâ, dua ve istiğfarla karşıladı.Sonra çıkıp, Beytullah'ın ön yüzünde iki rek'at namaz kıldı. Namazdan çıkınca: "Bu (Beyt), kıbledir" dedi." [Buhârî, Hacc 51, 52, 54, Megâzî 77, 48, Salât 30,81, 96, Teheccüt 25, Cihâd 127; Müslim, Hacc 388-397 (1329-1332); Muvatta, Hacc 193, (1, 398); Ebu Dâvud,  Menâsik 93, (2023); Nesâî, Mesâcid 5, (2, 33-34), Hacc 126, 127, 131, 139 (5, 216-221), Kıble 6, (5, 217).][12]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Son on bir hadisin hepsi Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Kâbe'ye girişi, onu ziyaret şekli, içerisinde namaz kılıp kılmadığı, nerelerde hangi duaları nasıl yaptığı gibi birbirini tamamlayan teferruat meselelerle ilgilidir. Bu meselelerin her birisiyle ilgili âlimlerin farklı değerlendirmeleri olmuştur. Burada mühimlerine muhtasaran temas edeceğiz.[13]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/508.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/508.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/508-509.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/510.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/510.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/511.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/511.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/511.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/512.

[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/512.

[11] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/512.

[12] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/513.

[13] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/513.