Kütübü Sitte

ESBAB-I NÜZÛLE DAİRDİR

 

BAZI SÛRE VE ÂYETLERİN FAZİLETLERİ DE

SÛRELERİN KUR'ÂN'DAKİ SIRALARI

ÇERÇEVESİNDE BURADA ZİKREDİLECEK

 

FATİHA SÛRESİ

 

ـ1ـ عن أبى سعيد بن المع رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كُنْتُ أصَلِّى في المسجدِ فدعَانِى رسولُ اللّهِ # فَلَمْ أجِبْهُ، ثُمَّ أتَيْتُهُ فقلْتُ ياَ رسُولَ اللّه: إنِّى كُنْتُ أصَلِّى. فقالَ: ألَمْ يَقُلِ اللّهُ تعاَلى يَا أيُّهَا الَّذِينَ آمنُوا استَجِيبُوا للّهِ وَللرَّسُولِ إذَا دَعَاكُمْ ثمّ قال: أ أعَلِّمُكَ سُورةً هىَ أعْظَمُ السُّورِ في القُرآنِ قَبْلَ أنْ تَخرجَ مِنَ الْمَسْجِدِ ثُمَّ أخَذَ بِيدِى فَلَمَّا أرادَ أنْ يَخرُجَ قُلْتُ: ألمْ تَقلْ ‘ُعَلِّمنّكَ سُورةً هِىَ أعظَمُ سورةٍ في القرآنِ؟ قال: الحَمدُللّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ هِىَ السَّبْعُ المَثَانِى وَالقُرآنُ العظيمُ الَّذِى أوتيتُهُ[. أخرجه البخارى، وأبو داود، والنسائى .

 

1. (437)- Ebu Saîd İbnu'l-Muallâ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Mescid-i Nebevî'de namaz kılıyordum. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) beni çağırdı. Fakat (namazda olduğum için) icabet edemedim. Sonra yanına gelerek:

"Ey Allah'ın Resûlü namaz kılıyordum (bu sebeple cevap veremedim diye özür beyan ettim)." Bana:

"Allahu Teâla Kitab'ında: "Ey iman edenler, Allah ve Resûlü sizi çağırdıkları zaman hemen icâbet edin" buyurmuyor mu?" (Enfal: 8/24)" dedi ve arkasından ilave etti: "Sen mescidden çıkmazdan önce, sana Kur'ân-ı Kerîm'in (sevabca) en büyük sûresini öğreteyim mi?" dedi ve elimden tuttu. Mescidden çıkacağı sırada ben:

"Sana en büyük sureyi öğreteceğim" dememiş miydiniz? dedim. Bana:

"O sure Elhamdü lillâhi Rabbi'l-âlemin dir ki(namazlarda tekrar tekrar okunan) yedi âyet (es-Seb'u'l-Mesânî) ve bana verilen yüce Kur'ân'dır" buyurdu.[1]

 

AÇIKLAMA:

 

Burada Fâtiha'nın faziletli sûre olduğu ifâde edilmektedir. Bu fazilet, ifâde ettiği mânaya binaen kazandırdığı sevab cihetiyledir. Değilse bu üstünlük, bizzat Kur'ân'dan olmak, vahy-i ilâhî bulunmak cihetiyle değildir. Bu açıdan, Kur'ân-ı Kerîm'in bütün âyetleri, bütün sûreleri vahy-i ilâhî olmaları haysiyetiyle aralarında üstünlük olamaz.

Fatiha'ya es-Seb'u'l-Mesanî denmesi yedi ayet olmasından ileri gelir. Mesânî "mesna"nın cem'idir, iki çift, mükerrer demektir.  Namazın her rek'atında Fatiha tekrar okunduğu ve zammolunan sure ile çiftlendiği için mesânî denilmiştir. Hicr sûresinin 87'inci âyetinde: "Habibim,  biz sana mükerrer okunup katlanan yedi (ayetli Fatiha) ile büyük Kur'ân'ı verdik" buyrulmuştur.

Yukardaki hadis es-Seb'u'l-Mesânî ile Fatiha'nın kastedildiğine delil olmakla beraber, İbnu Abbas'tan gelen bir rivâyete göre de Seb'u'l-Mesânî ile yedi uzun sûre kastedilmektedir: Bakara, Al-i İmrân, Nisâ, Maide, En'âm, A'raf, Yunus sûreleri.[2]

 

ـ2ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ. ]أنَّ رسُولَ اللّهِ # خرَجَ عَلَى أُبَىِّ ابْنِ كَعْبٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ وهُوَ يُصَلِّى وذكرَ نحوَهُ. وفيه: والَّذِى نفسى بيدِهِ ما أُنزِلَ في التَّوراةِ و ا“نْجِيلِ وَ في الزَّبُورِ وََ في الفُرْقَانِ مِثلُهَا، وإنَّهَا سَبْعٌ من المثَانِى وَالقُرآنُ العَظِيمُ الَّذِى أعْطيتُهُ[. أخرجه الترمذى وصححه.وزاد في أخرى له وللنسائى: وهى مقسُومةٌ بينى وبينَ عبدى ولِعبدى ما سألَ .

 

2. (438)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Ubey İbnu Ka'b (radıyallahu anh)'a uğradı. O namaz kılıyordu... devamını yukarıdaki gibi aynen kaydetti. Ancak şu ziyâde var:

"Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zü'l-Celâl'e yemin ederim ki, Allah, Fâtiha'nın bir mislini ne Tevrat'ta, ne İncil'de, ne Zebur'da, ne de Furkân'da indirmemiştir. O (namazlarda) tekrarla okunan yedi âyet ve bana ihsân edilen yüce Kur'ân'dır."

Tirmizi hadisin sahih olduğunu söylemiştir. Nesâî'nin yine Ebû Hüreyre'den yaptığı bir rivayette:

"O (Fatiha sûresi) benimle kulum arasında  taksim edilmiştir. Kuluma istediği verilmiştir" ziyadesi vardır.[3]

 

ـ3ـ وعن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما. قال: ]بَينَا جبريلُ عليهِ السّمُ قَاعِداً عندَ النبىِّ # إذْ سَمِعَ نَقيضاً مِنْ فَوْقِهِ فرفعَ رأسَهُ إلى السَّمَاءِ فقَالَ: هَذَا بابٌ مِنَ السَّمَاءِ فُتِحَ الْيَوْمَ لَمْ يُفْتَحْ قطُّ إَّ الْيَوْمَ فنَزَلَ منهُ ملكٌ فقالَ: هَذَا مَلَكٌ نَزَلَ إلِى ا‘رضِ لمْ يَنْزِلْ قط إَّ الْيَوْمَ فسَلَّمَ وقَالَ: أبشِرْ بنُوريْن أوتيتهُمَا لم يُؤتَهُمَا نَبىٌّ قَبْلَكَ: فَاتِحَةِ الكِتابِ وخَواتِيم سُورةِ البقرة، لمْ تَقْرأ بحرفٍ منهُما إَّ أعْطيتَهُ[. أخرجه مسلم والنسائى.»والنقيض« الصوت .

 

3. (439)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Cibril (aleyhisselam), Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in yanında otururken yukarıda kapı sesine benzer bir ses işitti. Başını göğe doğru kaldırdı. Cibril (aleyhisselâm) dedi ki:

"İşte gökten bir kapı açıldı, bugüne kadar böyle bir kapı asla açılmamıştı." Derken oradan bir melek indi. Cibril (aleyhissalâtu vesselâm) tekrar konuştu:

"İşte arza bir melek indi, şimdiye kadar bu melek hiç inmemişti." Melek selam verdi ve Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e:

"Sana verilen iki nuru müjdeliyorum. Bunlar, senden önce başka hiçbir peygambere verilmemişlerdi: Onların biri Fatihâ Sûresi, diğeri de Bakara Sûresi'nin son kısmı. Onlardan okuduğun her harfe mukabil sana mutlaka büyük sevap verilecektir" dedi.[4]

 

ـ4ـ وعن عدى بن حاتم رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ. أنّ رسول اللّه # قال: ]المغضوبُ عليهمْ: اليهُودُ، والضَّالينَ: النَّصَارى[. أخرجه الترمذى .

 

4. (440)- Adiyy İbnu Hâtim (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"(Fatiha'da geçen) elmağdûb aleyhim (Allah'ın gazabına  uğrayanlar) Yahudilerdir, eddâllîn (sapıtanlar) da Hıristiyanlar'dır",[5]

 

AÇIKLAMA:

 

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Fatiha Sûresi'nin son âyetinde geçen mağdub aleyhim (Allah'ın gazabına uğrayanlar) tabiri ile Yahudilerin kastedildiğini, dâllin (sapıtanlar) tabiriyle de Hıristiyanların kastedildiğini açıklıyor.

Esasen, Kur'ân-ı Kerîm'de bir çok âyet Yahudilerin gadaba uğrama durumlarını ifâde etmiştir. Bu ayetlerden biri şöyle: "... Onlara yoksulluk ve düşkünlük damgası vuruldu. Allah'ın gazabına uğradılar. Bu Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmelerindendi. Bu karşı gelmeleri ve taşkınlık yapmalarındandı" (Bakara: 2/61). Şu âyetler de görülebilir: Âl-i İmrân: 3/112; Bakara: 2/90; A'raf: 7/152; Maide: 5/60; Mücadele: 58/14. Şu âyet de açık olarak Yahudilerin Allah'ın gazabına uğradıklarını ifâde eder:

"Buzağıyı ilâh ittihaz edenler, Rablerinin gadabına ve dünya hayatında alçaklığa uğrayacaklar. İftira edenleri böylece cezalandırırız" (A'raf: 7/152).

"İsrailoğullarından inkâr edenler, Dâvud'un ve Meryem oğlu İsâ'nın diliyle  lânetlenmişlerdi. Bu, başkaldırmaları ve aşırı gitmelerindendi" (Maide: 5/78).

Ayetlerden anlaşılacağı üzere Yahudiler, haksız yere peygamber öldürmek, verilen emirleri dinlememek, taşkınlığa düşüp azmak gibi sebeplerle Allah'ın gadabına uğramışlardır.

Hıristiyanların sapıtmaları, kitaplarını tahrif ederek, Hz. İsa'ya ulûhiyet isnâd etmeleri, ruhbanları kendilerine Rab tâyin etmeleri gibi sebeplerle haktan ayrılarak sapıtmışlardır.[6]


 

[1] Buhârî, Tefsir: 1; Nesâî, İftitâh: 26; Ebû Dâvud, Vitr: 15; İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/245-246.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/246.

[3] Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân: 1, (2878); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/246-247.

[4] Müslim, Müsâfirin: 254; Nesâî, İftihah: 25; İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/247.

[5] Tirmizî, Tefsir: 2, (2957); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/247-248.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/248.