ـ1ـ عن أبى سعيد رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ. ]أنَّ النَّبىَّ # قالَ في هذِهِ اŒية:
ثُمَّ أوْرثْنَا الْكِتَابَ الَّذِينَ اصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَا فَمِنْهُمْ
ظَالِمٌ لِنَفْسِهِ وَمِنْهُمْ مُقْتَصِدٌ وَمِنْهُمْ سَابِقٌ بِالْخَيْراتِ
بِإذْنِ اللّهِ، قالَ: هؤُŒءِ كُلُّهُمْ بِمَنْزِلَةٍ وَاحِدَةٍ، وَكُلُّهُمْ
في الْجَنَّةِ[. أخرجه الترمذى .
1. (756)-
Ebu Saîd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm),
"Sonra biz o kitabı kullarımızdan (beğenip) seçtiklerimize miras bıraktık.
İşte onlardan kimi nefsine zulmedendir. Onların bâzısı mutedildir, onlardan
bir kısmı da Allah'ın izniyle hayrat (ve hasenât yarışların)da öncü ol(up
kazan)andır...!" (Fâtır, 32) âyeti hakkında şunu söyledi: "Bunların hepsi
aynı makamdadır, hepsi de cennettedir." [Tirmizî, Tefsir, Melâike (Fâtır),
(3223).]
AÇIKLAMA:
Burada kastedilen kitap, Kur'ân'dır. Seçilen
insanlar da ümmet-i Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'dir. Nefsine zulmeden,
mü'minlerin Kur'ân'la amelde kusur edenleridir. Mûtedil olanlar çoğu vakit
Kur'ân'la amel eden takımıdır.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu üç
grubun da ümmete dahil olduğunu, ümmet-i Muhammed'den olma vasfını
koruduğunu belirtmektedir. Hepsi de farklı
mertebelerde olsa bile esas itibariyle
cennette yer alacaklardır. Zalim kısmı zulmü sebebiyle cennetten ebedî
olarak mahrum kalmayacaktır. Zâlimleri, Rabb-ı rahimin mağfiretine mazhar
olarak; mutedilleri, hesaplarını suhûletle vererek; hayırda öncü olanlar da
hesâba mâruz kalmadan cennete gireceklerdir. Müfessirler âyet-i kerimeyi
böyle açıklarlar.
Şunu belirtmek gerek. Zalimin de bu ümmetten
olduğu, kurtuluşa ereceği söylenirken, bundan zâlim linefsihi kastedildiği
unutulmamalıdır. Bizzât ayet-i kerimede,
فَمِنْهُمْ ظَالِمٌ لِِنَفسِهِِ yani
"nefsine zulmeden" tabiri kullanılmaktadır. Dolayısiyle zulmü hârice
taşıran, Allah'ın kullarına teşmil eden zâlimler bu hükmün dışında
bırakılmıştır.
Yine belirtelim ki, zâlim linefsihi olanların
bu ümmete dâhil olup kurtuluşa ereceği hükmü bütün âlimlerce te'yid edilen
bir husus değildir. Sâdece râcih görüştür, çoğunlukca kabul edilen hükümdür.
Bu hükme rüchâniyet kazandıran deliller bizzat Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtu
vesselâm)'in müjdeli beyanlarıdır. Biri, sadedinde olduğumuz hadistir. Bir
diğeri Ahmed İbnu Hanbel'in Müsned'inde Ebu'd-Derdâ (radıyallahu anh)'nın
rivayetidir: Resûlullah, bu rivayette de mezkûr âyeti okur ve şu açıklamayı
sunar:
"Öncülere gelince bunlar cennete hesap
vermeden girerler. Mûtedillere gelince, bunlar kolay bir hesaptan sonra
cennete girerler. Nefislerine zulmedenlere gelince, bunlar mahşer boyunca
hapsedilirler. Sonra, Allah onların eksiklerini rahmetiyle telâfi eder.
Bunlar bir başka âyette belirtildiği üzere şöyle diyen kimselerdir: "...
Bizden tasayı gideren Allah'a hamdolsun. Rabbimiz çok affedici, çok nimet
vericidir" (Fâtır, 34).
Yine Ebu'd-Derda'dan yapılan bir başka
rivayette nefsine zulmedenleri, mahşerde iken büyük bir tasa ve gam
kaplamaktadır. Cenâb-ı Hak onları affederek bundan kurtarmaktadır.
ـ2ـ وعن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما في قوله تعالى: ]وَجَاءَكُمُ
النَّذِيرُ. قالَ: هُوَ رسُولُ اللّه # باِلْقرآنِ[. أخرجه رزين
2. (757)-
İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ): "Onlar orada şöyle bağrışırlar: "Rabbimiz,
bizi çıkar, yapmış olduğumuzdan bambaşka iyi amel (ve hareketler)de
bulunacağız." Size, iyice düşünecek kimsenin düşünebileceği, öğüt kabul
edilebileceği kadar ömür vermedik mi? Size (azâb ile) korkutan da gelmişti.
Şimdi tadın (o azâbı)! Artık zâlimler için hiçbir yardımcı yoktur" (Fâtır,
37) âyetinde geçen "korkutan da gelmişti" ibâresinde kastedilen şeyin
Kur'ân'la gelmiş olan Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm) olduğunu söyledi."
[Rezin ilâvesidir, kaynağı bulunamamıştır.]