Kütübü Sitte

FURKAN SÛRESİ

 

ـ1ـ عن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما. في قوله تعالى: ]وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلى يَدَيْهِ. قَالَ: الظالِمُ عُقْبَةُ بنُ أبى مُعَيْطٍ. وَيَعْنِى بِالْخَلِيلِ أُمَيَّةَ بن خَلَفٍ، وَقِيلَ أبىٌّ، وذَلِكَ أنَّ عُقبَةَ صَنَعَ طَعَاماً فَدَعا أشْرافَ قُرَيْشٍ  وَكانَ فِيهِمْ رسولُ اللّهِ # فَامْتَنَعَ أنْ يَطْعَمَ أوْ يَشْهَدَ عُقْبَةُ شَهَادَةَ التَّوْحِيدِ فَفَعلَ فَأتَاهُ أُمَيَّةُ بنُ خَلَفِ أوْ أبىٌّ، وَكانَ خَلِيلَهُ، وقالَ أصَبَأتَ؟ قاَلَ: َ ؛ وَلَكِنِ اسْتَحْيَيْتُ أنْ يَخْرُجَ مِنْ مَنْزِلى أوْ يَطْعَمَ مِنْ طَعَامِى. قَالَ: فقَالَ ما كُنْتُ أرْضَى حَتَّى تَأتِيَهُ فَتَبْصُقَ في وَجْهِهِ. فَفَعَلَ عُقْبَةُ، فَقُتِلَ يَوْمَ بَدْرٍ صَبْراً كَافِراً[. أخرجه رزين.»الصَّبْرُ« حبس القتيل على السح.

 

1. (724)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ), "O gün zâlim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberlerle berâber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene, keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kur'ân'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der" (Furkân 27-30) meâlindeki âyet hakkında şu açıklamayı  yaptı: "Ayette zikri geçen zâlim Ukbe İbnu Ebi Muayt'tır. Zikri geçen dost (halil) da Ümeyye İbnu Halef'tir. Dostum Übeyy olduğu da söylenmiştir.

(Ayetin inişi bunlarla ilgilidir). Şöyle ki: Ukbe bir yemek hazırlayarak Kureyş'in eşrafını dâvet eder. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da onların arasındadır. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), "Ukbe kelime-i tevhidi söylemedikçe, yemekten almayacağını" söyledi. Ukbe bu isteği yerine getirdi. Bunun üzerine dostu olan Ümeyye İbnu Halef veya Übeyy ona gelerek:

"- Sâbiî mi oldun?" dedi. Ukbe:

"- Hayır, ancak yemek yemeden evimden ayrılmasından utandım" diye cevap verdi. Übeyy:"- Öyleyse, gidip onun yüzüne tükürmezsen ben de senden râzı olmayacağım!" dedi. Ukbe, bu talebe müsbet cevap vererek, isteneni yaptı. Ceza olarak Bedir günü yakalanıp idam edildi.

Bu rivayetin kaynağı asılda gösterilmemiştir. Ancak rivayeti mana olarak, Taberî Tefsir'inde (18, 6), İbnu Abbâs rivayeti olarak kaydeder. Ayrıca, El-Vahidî, Esbâbu'n-Nüzûl'da (s. 191); Suyûti, ed-Dürrü'l-Mensûr'da (5, 68) kaydetmiştir.[1]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Bu âyet, Kur'ân-ı Kerim'de kötü arkadaştan tahzirle ilgili olarak gelen âyetlerdendir. Burada bir kısım dostlar dostluklar vardır, uğrunda olmayacak fedakârlıklar, işler yapılır. Ama öbür dünyada pişmanlıklar getirir. Ayet-i kerimede hayır yolunda, Allah'ın rızasını düşünmeyen dostlukların öbür dünyadaki faydasız, acı pişmanlığına dikkat çekilmektedir. İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) bu âyetin iniş sebebini anlatarak meseleyi daha müşahhas, daha hatırda kalıcı ve unutulmaz bir hâle getirmektedir.

Yine tekrar edelim, bir âyetin bir şahısla ilgili olarak nüzûlü, hükmünün âm (umumi) olmasına, kıyâmete kadar mûteber olmasına mâni değildir. Zira o her mü'mine hitab eder, her devre hitab eder. Âlimler: "Sebebin hususi olması, hükmün umumi olmasına mâni değildir"  demiştir.

2- Ümeyye İbnu Halef'in "Sâbiî mi oldun?" sözü, Müslüman mı oldun demektir. Çünkü başlangıçta, Hz.Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e Sâbiî diyorlardı. İbnu'l-Esîr'in en-Nihâye'de açıkladığına göre "câhiliye Arapları bir dinden çıkarak bir başka dine geçenlere Sâbiî diyorlardı." Müslümanlar da Kureyş'in dininden ayrılıp İslâm dinine girmekte idiler. Bu kelime fiil olarak, çıkmak manasına olan saba-e kökünden gelir. Yıldız matlaından (doğduğu yerden) çıkınca    صَبََأَ النجوم   (Yıldız çıktı, doğru)  denirdi. Sâbiî kelimesi, Müslümanlar hakkında sıkca kullanılmış bir tâbirdir, cem'i subât gelir. Müslümanlara aynı kökten olmak üzere masbuvv da denmiştir.[2]

 

ـ2ـ وعن ابن مسعود رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]سألْتُ رسولَ اللّه #: أىُّ الذَّنْبِ أعْظَمُ؟ قالَ: أنْ تَجْعَلَ للّهِ نِدّاً وَهُوَ خَلَقَكَ، قَالَ قُلتُ: ثُمَّ أىُّ؟ قَالَ أنْ تَقْتُلَ وَلَدَكَ مَخَافَةَ أنْ يَطْْعَمَ معَكَ، قَالَ قُلْتُ ثُمَّ أىٌّ؟ قَالَ أنْ تُزَانِى حَلِيلَةَ جَارِكَ، قَالَ فنزَلَ تَصْدِيقاً لِذلِكَ: وَالَّذِينَ َ يَدْعُونَ مَعَ اللّهِ إلهاً آخَرَ وََ يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِى حَرَّمَ اللّهُ إَّ بِالْحَقِّ وََ يَزْنُونَ[. أخرجه الخمسة .

2. (725)- İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e:

"- Hangi günah daha büyük?" diye sordum. Şu cevabı verdi:

"- Seni yaratmış olduğu halde Allah'a ortak koşmandır!"

"- Sonra hangisi gelir?" dedim.

"- Seninle beraber yiyecek korkusuyla çocuğunu öldürmendir!" dedi. Ben tekrar:

"- Sonra ne gelir?" dedim.

"- Komşunun helâlliği ile zina etmen!" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bu sözlerine te'yiden şu mealdeki âyet nazil oldu: "Onlar ki, Allah'ın yanına başka bir Tanrı daha (katıp) tapmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Kim bunlardan birini yaparsa cezaya çarpar" (Furkan 68). [Buharî, Tesfir, Furkân 2, Bakara 3, Edeb 20, Muharib'in 20, 46; Müslim,İman 141, (86); Ebu Davud, Talâk 50, (2310); Tirmizî, Tefsir, Furkân (3181).][3]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/146.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/146-147.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/147-148.