Kur'an-ı Kerim'de içki ve uyuşturucularla
ilgili yasak dile getirilirken, münhasıran belli bir maddeye has olan bir
kelime değil, daha ziyade, insanda belli bir "hal"e sebebiyet veren bir
maddenin ismi kullanılmıştır. Böylece yasak, münhasıran muayyen bir madde
için değil, söylediğimiz "hâl"i hâsıl eden bütün maddeler için gelmiş
olmaktadır.
Sözkonusu "hâl" aklın örtülmesidir. Öyle ise
yasak aklın örtülmesine sebep olan bütün maddeler içindir. Kur'an-ı Kerim'in
bu maksadla kullandığı kelime hamr'dır. Hamr, lügat olarak, bir şeyi örtmek
mânasına gelen bir kökten türemiştir. Arapça'da şahitlikten kaçarak
gördüğünü gizlemek, utanmak, örtmek, örtü, kapak gibi pekçok kelime aynı
kökten gelir. Kelime âyete şöyle geçer:
"Ey iman edenler, HAMR (içki), kumar,
(tapınmaya mahsus) dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın amelinden birer
murdardır. Onun için bunlardan kaçınınız ki muradınıza eresiniz. Şeytan,
hamrda ve kumarda ancak aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah'ı
anmaktan ve namazdan alı koymak ister. Artık siz (hepiniz) vazgeçtiniz değil
mi?" (Maide 90-93).
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm),
Kur'an'da geçen hamr kelimesinin belirttiğimiz şekilde anlaşılması, eksik
veya yanlış te'vil ve yorumlarla gayesinden saptırılmaması için,
كُلُّ مُسْكِرٍ خَمْرٌ
"Aklı örtüp sarhoşluk veren herşey,
Kur'an-ı Kerim'de yasaklanmış olan hamr'dır" buyurmuştur.
Bu Nebevî irşad gözönüne alınınca şeytanların
ortaya atıp câhillerin aldandıkları: "Kur'an şarabı haram etmiştir, rakıyı,
birayı haram etmemiştir" veya "Şarap içmek rakı içmekten daha büyük
günahtır, çünkü Kur'an'da şarap ismen zikredilmiş, rakı zikredilmemiştir"
gibi sözlerin ne kadar yanlış ve hakikatten uzak oldukları anlaşılır.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), hamr
konusunda ileri sürülecek başkaca mugalataları önlemek için çeşitli
uyarmalarda da bulunmuştur:
1- "Ümmetim hamr'a başka bir ad takarak onu
içecektir". Bu hadis, "Kur'an'da şarap haram edilmiştir, bira değil"
diyenlere cevap verir.
2-"Bilesiniz üzümden hamr yapılır, hurmadan
hamr yapılır, baldan hamr yapılır, arpadan hamr yapılır, buğdaydan hamr
yapılır, (mısır ve pirinçten hamr yapılır). Ben sizi sarhoş eden her şeyden
yasaklıyorum."
Bu hadis de, "Kur'an'da üzümden yapılan şarap
haram edilmiştir, bira arpadan yapılmadır, haram değildir" sözüne cevaptır.
3- "Sarhoş eden bir şeyin azı da çoğu da
haramdır". "Bir küpü (farak) içilince sarhoş olunan şeyin bir avucu dahi
haramdır"
Bu hadisler de: "Dinimiz sarhoş olmayı haram
kılmıştır, sarhoş etmeyecek az bir miktar, haram değildir" diyenlere cevap
vermektedir.
Kısacası dinimiz, aklı örten ve sarhoşluk
veren her şeyi -içki nevinden olsun, başka nevden olsun, az olsun, çok
olsun, sarhoş edecek miktarda olsun, etmeyecek miktarda olsun- kesinlikle
yasaklamıştır. Daha fazla açıklamayı içkilerle ilgili bahse (2263-2279
numaralar arasında kalan hadisler) bırakarak burada, içki yasağını ihlâl
edenlere İslâm'ın derpiş ettiği hadle ilgili hadislere geçiyoruz:
ـ1ـ عن أنس رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُ قال: ]ضَرَبَ النَّبىُّ # في الخَمْرِ بِالْجَرِيدِ وَالنِّعَالِ
وَجَلَدَ أبُو بَكْرٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ أربَعِينَ[. أخرجه الخمسة إ
النسائى.وفي رواية للترمذى: ]أُتِىَ رسولُ اللّهِ # بِرَجُلٍ قَدْ شَرِب
الخَمْرَ فَجَلَدَهُ بِجَريدَةٍ نَحْوَ أربَعِينَ، وَفَعَلَهُ أبُو بَكْرٍ،
فَلَمَّا كانَ عُمَرُ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ: استَشَارَ النَّاسَ، فقَالَ
عَبْدُالرَّحْمنِ بْنُ عَوْفٍ: أخَفُّ الحُدُودِ ثَمَانُونَ، فَأمَرَ بِهِ
عُمَرُ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ[ .
1. (1639)-
Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûllullah (aleyhissalâtu vesselâm),
hamr için, hurma dalları ve nalınlarla hadd vurdu. Hz. Ebû Bekir
(radıyallâhu anh) kırk darbeyle hadd vurdu". [Buharî, Hudud 2, 4; Müslim,
Hudud 37, (1706); Tirmizî, Hudud 13, (1343); Ebû Dâvud, Hudud 26, (4479).]
AÇIKLAMA:
Hamr içenlere verilecek ceza hususu biraz
münakaşalıdır. Resûlullah (aleyhissâlatu vesselâm) ve Hz. Ebû Bekir
(radıyallâhu anh) zamanlarında kırk kadar darbe imiş, Hz. Ömer zamanında bu
hal bir müddet devam etmiş ise de bilahere tedricen artırılarak 80 darbeye
kadar çıkarılmıştır. Hz. Ömer'in artırmasının sebebi, gittikçe artan refah
sebebiyle içki istihlâkinin fazlalaşması, Hz. Peygamber zamanındaki haddin
küçük görülerek kaale alınmamasıdır. Halkın verimli arazilere gidip, bağ
bahçe işlerini geliştirdiği, bu sebeple içenlerin çoğaldığı ve hatta Halid
İbnu Velid'in bu mevzuda mektup yazdığı belirtilir. Hz. Ömer, bunun üzerine
yasağın daha müessir olabilmesi için, müeyyidenin ağırlaştırılmasını uygun
görür. Hatta -müteakip rivâyetlerde görüleceği üzere, yüce Halife
(radıyallâhu anh) meseleyi istişare konusu yapar. Muhacir, Ensar ve Ashab'ın
fikirlerini alır. Abdurrahman İbnu Avf: Kur'ân'da zikri geçen haddlerin en
hafifi olan 80 darbeyi tavsiye eder. Hz.Ali (radıyallâhu anh) de bu neticeye
ulaşan bir görüş ortaya koyar: "Bir kimse şarap içerse sarhoş olur, sarhoş
olan hezeyanda (saçmalama) bulunur. Hezeyan yapan iftira da atar, iftiranın
cezası Kur'an'da 80 sopadır". Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın:
عَلَيْكُمْ
بِسُنَّتِى وَسُنَّةِ الْخَلَفَاءِ الرَّاشِدِينَ مِنْ بَعْدِى
"Benim sünnetime ve benden sonra da Hulefâ-i
Râşidin'in sünnetine sarılın" hadisini esas alan İslâm ulemâsı, bu meselede
Hz. Ömer zamanındaki icmayı esas almıştır.
Aynî, değişen şartlara göre, Hz. Ömer'in
hadd-i hamrı artırdığını belirttikten sonra: "Eğer Ömer bu zamana
yetişseydi, muasırlarımız için onun iki misline hükmederdi" der.
İçki haddi uygulanırken ne ile vurulmalı
meselesi de bazı izahlar gerektirmektedir. Sadedinde olduğumuz rivâyet hurma
dalı ve ayakkabı (nalın) ile vurulabileceğini gösterir. Bazı rivâyetler
elbiseden de söz eder. Kamçı hususunda ihtilâf edilmiştir.
İbnu Hacer bu meselede üç görüşten bahseder:
a) En doğru görüşe göre: Kamçı ile vurmak
caizdir, ancak ellerle, ayakkabılarla ve elbise ile vurmakla iktifa
edilmesi de caizdir.
b) Kamçı ile vurulmalıdır.
c) Kamçısız vurulmalıdır.
Kamçı ile vurmayı caiz görenler, kamçının sopa
ile kamış arası kalınlıka olmasını şart koşarlar. Hurma dalı ve benzeri
şeyleri tecviz edenler, bunların yaş kuru arası ve mûtedil olmasını şart
koşarlar.
Vururken de ne çok şiddetli, ne de çok hafif
olmayıp vasat olması, vuran kimsenin elini başından daha yukarı kaldırmaması
şart koşulmuştur. Kamçıya karşı olanlar, "kamçı ile vurulurken ölüm olursa
vurana diyet gerekir" demişlerdir.
İbnu Hacer vurulacak cisimle ilgili ihtilâf
hakkında şu açıklamayı yapar: "Müteahhirundan bazıları orta bir yol tutarak:
"Mütemerrid yani içkide ısrarlı olanlara kamçı, zayıflara ve mütemerrid
olmayanlara durumlarına göre elbisenin kenarı veya ayakkabılar kullanılır"
demiştir. Uygunu da budur."
ـ2ـ وعن ثور بن زيد
الدّيلى ]أنَّ عُمَرَ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ اسْتَشَارَ في حَدِّ الخَمْرِ،
فقَالَ لَهُ عَلِيٌّ: أرَى أنْ تَجْلِدَهُ ثَمَانِينَ جَلْدَةً، فإنَّهُ إذَا
شَرِبَ سَكِرَ، وَإذَا سَكِرَ هَذَى، وَإذَا هَذَى افْتَرى فَجَلَدَ عُمَرُ
رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ ثَمَانِينَ جَلْدَةً في حَدِّ الخَمْرِ[. أخرجه مالك .
2. (1640)-
Sevr İbnu Zeyd el-Dîlî anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallâhu anh), hamr için
uygulanması gereken haddin miktarı hususunda (Ashabla) istişarede bulundu.
Hz. Ali (radıyallâhu anh): "Seksen sopa vurulmasını uygun görüyorum" dedi.
Çünkü kişi, içince sarhoş olur, sarhoş olunca hezeyana düşer (saçmalar),
hezeyana düştü mü iftira atar. (İftiranın cezası ise 80 sopadır). Böylece
Hz. Ömer (radıyallâhu anh) içki içenler için haddi 80 sopa takdir etti."
[Muvatta, Eşribe 2, (2, 842).]
AÇIKLAMA:
Önceki hadiste geçti.
ـ3ـ وعن عبدالرحمن بن
أزهر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]أُتِىَ رسولُ اللّهِ # بِشَارِبِ خَمْرٍ
وَهُوَ بِحُنَيْنٍ فَحَثَى في وَجْهِهِ التُّرَابَ، ثُمَّ أمَرَ الصَّحَابَةَ
فَضَرَبُوهُ بِنِعَالِهِمْ وَمَا كَانَ في أيْدِيهِمْ حَتَّى قَالَ لَهُمْ:
ارْفَعُوا، ثُمَّ جَلَدَ أبُو بَكْرٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ أرْبَعِينَ، ثُمَّ
جَلَدَ عُمَرُ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ صَدْراً مِنْ إمَارِتِهِ أرْبَعِينَ، ثُمَّ
جَلَدَ
ثَمانِينَ في آخِرِ
خَِفَتِهِ، وَجَلَدَ عُثْمَانُ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ الحَدَّيْنِ كِلَيْهِمَا
ثَمَانِينَ وَأوبَعِينَ، ثُمَّ أثْبَتَ مُعَاوِيَةُ الحَدَّ ثَمَانِينَ[. أخرجه
أبو داود .
3. (1641)-
Abdurrahman İbnu Ezher (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Huneyn'de iken Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e şarap için bir adam getirildi.
Resûlullah (tahkiren) yüzüne toprak saçtı. Sonra Ashab'a emretti,
ayakkabılarıyla ve ellerinde bulunan (deynek, çubuk vs) başka şeylerle adama
"Yeter, çekin ellerinizi" deyinceye kadar vurdular. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'ın vefatından sonra Hz. Ebû Bekir (radıyallâhu anh)
de içki içenlere kırk darbe vurdurdu. Arkadan Hz. Ömer (radıyallâhu anh) de
halifeliğinin başlangıcında kırk sopa vurdurmaya devam etti. Ancak,
hilâfetinin sonunda (insanlar azıp fısk artınca) seksen sopa vurdurdu.
Hz. Osman (radıyallâhu anh) ise iki kere hadd
uyguladı: Birini kırk, diğerini seksen yaptı. Hz. Osman'dan sonra Hz.
Muâviye (radıyallâhu anh) haddi seksende sâbit kıldı." [Ebû Dâvud, Hudud 37,
(4487, 4488).]
AÇIKLAMA
Açıklama için babın ilk hadisine (1639)
bakılsın.
ـ4ـ وعن عليّ رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُ قال: ]جَلَدَ رسُولُ اللّهِ # أرْبَعِينَ، وَأبُو بكْرٍ
أرْبَعِينَ، وَعُمَرُ ثَمَانِينَ، وَكُلٌّ سُنَّةٌ[. أخرجه مسلم وأبو داود .
4. (1642)-
Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: "İçki haddi için, Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) kırk, Hz. Ebû Bekir kırk, Hz. Ömer (radıyallâhu
anhümâ) seksen sopa vurdular. Hepsi de sünnettir. (Bu bana daha hoş
geliyor)." [Müslim, Hudud 38, (1702); Ebû Dâvud, Hudud 36, (4480, 4481).]
ـ5ـ وعن ابن عمر رَضِىَ
اللّهُ عَنْهما قال: ]قالَ النَّبىُّ #: مَنْ شَرِبَ الْخَمْرَ فاجْلِدُوهُ إلى
الرَّابِعَةِ فَاقْتُلُوهُ[. أخرجه أبو داود والنسائى.
5. (1643)-
İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Kim (ısrarla) içki içerse dördüncü sefere kadar
kamçılayın, sonra (devam ederse) öldürün." [Ebû Dâvud, Hudud 37, (4482);
Tirmizî, Hudud 15, (1444).]
Ebû Dâvud'un, Kabîsa İbnu Züeyb (radıyallâhu
anh)'den yaptığı bir rivâyette şöyle denmiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'a şarap içmiş bir adam getirildi. Hemen celde yapıldı, sonra
tekrar getirildi, yine celde yapıldı, sonra tekrar getirildi, yine celde
yapıldı, sonra tekrar getirildi yine celde yapıldı ve öldürme kaldırıldı.
Artık, ölüm cezası bir ruhsat olarak kaldırılmıştı."
AÇIKLAMA:
Bu rivâyet farklı şekillerde gelmiştir. Hepsi
de ilk üçte ceza olarak dayak atmayı, dördüncü seferde öldürmeyi emreder.
Tirmizî'nin Buharî'den kaydettiği bir açıklamaya göre, bu emir, içki
yasağının konduğu bidâyete aittir. Sonradan neshedilmiştir. Cumhur bu
görüştedir. Bir kimse, içki yüzünden öldürülmez, dördüncü değil onuncu kere
içmiş olsa bile.
Yine Tirmizî'nin, İlel kısmında açıkladığına
göre, bu hadisle amel eden tek fakih çıkmamıştır. Dolayısıyle, bu hadisle
amel etmeme hususunda icmâ hasıl olmuştur. Bazı alimler: "Hadis, hükmüyle
amel edilmemesiyle hasıl olan icma ile mensuhtur" demiştir.
Yine Tirmizî, içki sebebiyle kimsenin
öldürülmeyeceğini te'yid eden rivâyetlerden şunu kaydeder: "Allah'tan başka
ilah olmadığına şehâdet eden Müslüman kişinin kanı şu üç sebep dışında
helâl olmaz: Cana can kısas, dul zâni, dininden dönen."
Bazı âlimler: "Bu hadis, gerçek öldürmeyi
değil şiddetle dövmeyi kastediyor" demiştir.
Şunu da belirtelim ki, müteahhirînden
bazıları, bu hadisle amel edilmesi gerektiğini söylemiştir. Suyûti ve Sindî
bunlardandır. Suyûti, Tirmizî'ye yaptığı Hâşiye'de, dördüncüde öldürmeyi
ifade eden ondan fazla sahih ve sarih rivâyet kaydeder. Mensuh olduğunu
söyleyenler muteber bir delil gösterememişlerdir.
ـ6ـ وعن ابن عباس رَضِىَ
اللّهُ عَنْهما: ]أنَّ النَّبىَّ # لَمْ يُقِتْ في الْخَمْرِ حَدّا، وَإنَّ
رَجًُ شَرِبَ فَسكِرَ فَلُقِىَ يَمِيلُ في الْفَجِّ)ـ1( فأُتِىَ بِهِ النَّبىُّ
#، فلَمَّا حَاذَى بِدَارِ الْعَبَّاسِ رَضِىَ اللّهُ عَنْه انْفَلَتَ،
فَدَخَلَ عَلى الْعَبَّاسِ فَالْتَزَمَهُ)ـ2(
فَذُكِرَ ذلِكَ
للنَّبىِّ # فَضَحِكَ وَقاَلَ: أفَعَلَهَا، وَلَمْ يَأمُرْ فِيهِ بِشَئٍ[.
أخرجه أبو داود.ومعنى »لم يُقِتْ« بضم أوله وكسر ثانيه لم يُقَدِّر ولم يحده
بعدد مخصوص .
6. (1644)-
İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) hamr hususunda kesin bir hadd takdir etmedi. Bir adam içmiş,
sarhoş olmuştu. Caddede yalpa yaparken kendisine rastladı. Adamı hemen tutup
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a getirmek için harekete geçtiler. Adam,
Abbâs (radıyallâhu anh)'ın evinin hizasına gelince boşanıp kaçtı ve Abbâs'ın
evine girerek ona iltica etti. Durum Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a
anlatılmıştı, güldü ve: "Yani o, bunları (kaçma, girme ve iltica) yaptı
mı?" dedi. Hakkında herhangi bir emir vermedi." [Ebû Dâvud, Hudud 36,
(4476).]
AÇIKLAMA:
Hattâbî, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın bu sarhoş karşısındaki tavrından, haddu'lhamr'ın haddler
içerisinde en hafifi olduğuna delil bulur. Ancak Hattâbî şu ihtimal
üzerinde de durur: O zâtın Hz. Abbâs (radıyallâhu anh)'ın evine girmesiyle
ona dokunulmamış olması, bu zâtın ikrârı veya âdil kimselerin şehadetiyle
suçunun sübut bulmaması sebebiyledir. Mümkündür ki, sokakta herhangi bir
sebeple yalpa yaptığını görenler bunu sarhoşluktan yaptı zannettiler.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), sarhoşluk görmedi ve bu yüzden onu
terketti, hadd vurmadı."
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
Allah'ın hududu meselesindeki titizliği gözönüne alınınca, bu tahminin
oldukça kuvvetli bir ihtimal olduğu söylenebilir. Aksi halde, hududun
tatbikatında gevşeklik gösterilmiş, açıkgöz olan kayırılmış olur ki, bu
adalet sistemine olan güveni ve sistemin itibarını sarsar.
ـ7ـ وعن عمير بن سعيد
النخعى قال: ]سَمِعْتُ عَلِيّاً رَضِىَ اللّهُ عَنْه يقُولُ: مَا كُنْتُ ‘قيمَ
عَلى أحَدٍ حَدّاً فَيَمُوتَ فأجِدَ في نَفْسِى
مِنْهُ شَيْئاً إَّ
صَاحِبَ الخَمْرِ فإنَّهُ لَوْ مَاتَ وَدَيْتُهُ)ـ1(، فإنَّ رسولَ اللّهِ #
لَمْ يَسُنَّهُ[. أخرجه الشيخان، وأبو داود، وقال: لَمْ يَسُنَّ فِيهِ شَيئاً
اِنَّمَا هُوَ شئٌ قُلْنَاهُ نَحْنُ[ .
)ـ1( الفج: الطريق
الواسع بين الجبلين، والمراد به هنا أحد طرق المدينة.)ـ2( أي التجأ الشارب إلى
العباس، واعتنقه مستشفعا به.
7. (1645)-
Umeyr İbnu Said en-Nehaî (rahimehullah) anlatıyor: "Hz. Ali (radıyallâhu
anh)'yı dinledim, şunu söylemişti: "Ben hadd vurduğum kimselerden biri
ölecek olsa, içimde üzüntü duymam, ancak içki sebebiyle hadd vurduğum
ölürse onun üzüntüsünü hissederim. Çünkü o ölecek olsa (yakınlarına) diyet
öderim. Zîra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) içkinin haddi ile ilgili
(kesin bir miktarı) sünnet kılmadı. İçki haddiyle ilgili miktarı biz takdir
ettik." [Buhârî, Hudud 4; Müslim, Hudud 38, (1707); Ebû Dâvud, Hudud 36,
(4486).]
AÇIKLAMA:
1-
Hattâbî der ki: Hadd tatbiki sırasında mücrim ölecek olsa, haddi icra eden
kimseye tazminat ödemesi terettüp etmez. Bu hususta ulemâ ittifak eder.
Ancak içki haddi sebebiyle vurulan hadd sırasında ölüm vukua gelse buna
diyet ödemek gerekir.
İmam Şâfiî bu meselede, hadd tatbikatında
kullanılan vurma âletini gözönüne alır: "Eğer kamçı ile vurulmuş ve ölmüşse
diyet ödenir, kamçı dışında bir şey ile vurulursa ölse bile diyet gerekmez.
Bu meselede diyetin ödenmesi imamın akîlesine terettüp eder. Keza kırktan
fazla vurulsa ve ölüm meydana gelirse yine diyet ödenir."
2- Hz. Ali'nin: "Resûlullah içki haddi ile
ilgili (kesin bir miktarı) sünnet bırakmadı" sözü ile, bazı içki içenlere 40
sopa vurdurduğuna dair rivâyetleri İbnu Hacer şöyle te'lif eder:
"Resûlullah 80 sopayı sünnet kılmadı veya kırk darbeden fazlası için
herhangi bir sünnet bırakmadı" demektir. Nitekim Hz. Ali'nin "...içki
haddiyle ilgili miktarı biz takdir ettik" sözü bunu te'yid eder. Bu sözüyle
Hz. Ali, Resûlullah'tan sonra Hz. Ömer'in artırmış olduğu miktara işaret
eder. Hz. Ali'nin içtihadlarıyla yapılan bu arttırma ile irâde-i İlâhiyeye
muvafık hareket edip etmemekten endişe duyduğu ve hatta korktuğu
görülmektedir.
3- Hz. Ali'nin, "Resûlullah onu sünnet
kılmadı" tâbirindeki zamirle "darbın sıfatı" kastedilmiş olabilir. Yani bu
durumda mâna şöyle olur: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kamçı ile
dövmeyi sünnet kılmadı, içki içenleri, el, ayakkabı, hurma dalı, elbisenin
kenarıyla dövmeyi sünnet kıldı." Beyhakî bu hususa dikkat çeker.
)ـ1( دفعت ديته وليائه.
ـ8ـ وعن ابن شهاب رَضِىَ
اللّهُ عَنْه ]أنَّهُ سُئِلَ عَنْ حَدِّ الْعَبْدِ في الخَمْرِ، فَقِيلَ:
بَلَغَنِى أنَّ عَلَيْهِ نِصْفَ حَدِّ الحُرِّ[. أخرجه مالك .
8. (1646)-
İbnu Şihâb (rahimehullah)'a:
"- Köle içki içecek olursa ona tatbik edilecek
haddin miktarı nedir?" diye sorulmuştu, şöyle cevap verdi:
"- Bana ulaştığına göre, ona, hüre verilen
cezanın yarısını uygulamak gerekir. Hz. Ömer, Hz. Osman ve İbnu Ömer
(radıyallâhu anhüm ecmain) içkide, kölelerine, hürlere tatbik ettikleri
haddin yarısını tatbik ederlerdi." [Muvatta, Eşribe 3, (2, 842).]
ـ9ـ وعن ابن المسيب قال:
]غَرَّبَ عُمَرُ رَضِىَ اللّهُ عَنْه رَبِيعَةَ بْنَ أُمَيَّةَ في الخَمْرِ إلي
خَيْبَرَ، فَلَحِقَ بِهِرَقْلَ فَتَنَصَّرَ، فقَالَ عُمَرُ: َ أُغَرِّبُ
بَعْدَهُ مُسْلِماً[. أخرجه النسائى .
9. (1647)-
Said İbnu'l-Müseyyeb (rahimehullah) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallâhu anh),
içki sebebiyle Rebîa İbnu Ümeyye'yi Hayber'e sürdü. Oradan kaçıp
Herakliyus'a giderek Hıristiyanlığa geçti. Hz. Ömer (radıyallâhu anh) bu
hâdise üzerine: "Bundan böyle hiçbir Müslümanı sürmeyeceğim" dedi. [Nesâî,
Eşribe 47, (8, 319).]
AÇIKLAMA:
Aslında hududa giren sürgün cezası sâdece
zinâda vardır, içki haddinde sürgün cezası yoktur. İmam, ta'zir selâhiyetine
dayanarak, bu çeşit cezalar verebilir. Şu halde Hz. Ömer, sürgün cezası
vermeyeceğim demekle haddin miktarında kısıntı yapmış olmuyor, "ilave olarak
verdiğim sürgün cezasını vermeyeceğim" demiş oluyor.
ـ10ـ وعن عمر رَضِىَ
اللّهُ عَنْه ] أنَّ رَجًُ: كانَ يُلَقَّبُ حِمَاراً، وَكَانَ يُضْحِكُ رسولَ
اللّه # أحْيَاناً، وكَانَ رسولُ اللّهِ # قَدْ جَلَدَهُ في الشَّرَابِ،
فأُتِىَ بِهِ يَوْماً فَأمَرَ بِهِ فَجُلِدَ، فَقَالَ رَجُلٌ مِنَ الْقَوْمِ:
اللَّهُمَّّ الْعَنْهُ، مَا أكْثَرَ مَا يُؤتَى بِهِ، فقَالَ #:
َ تَلْعَنُوهُ،
فَوَاللّهِ مَا عَلِمْتُ إَّ أنَّهُ يُحِبُّ اللّهَ وَرَسُولَهُ[. أخرجه
البخارى.وفي رواية ‘بى داود عن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْه: ]َ تَقُولُوا
هذَا، ولكِنْ قُولُوا: اللَّهُمَّ ارْحَمْهُ، اللَّهُمَّ تُبْ عَلَيْهِ[ .
10. (1648)-
Hz. Ömer (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Lakabı Hımâr olan bir adam vardı. Bu
zat zaman zaman Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı güldürürdü. Hz.
Peygamber bu adamı, içki sebebiyle dövdürmüştü. Bir gün yine içki suçuyla
getirildi. Resûlullah emretti, celde uygulandı. Cemaatten birisi: "Allah'ım
şu adama lânet et! Kaç sefer içki sebebiyle getirildi, bir türlü ıslah
olmuyor)" diye beddua etti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"- Ona lânet etmeyin. Allah'a yeminle
söylüyorum, bu adam hakkında bildiğim bir şey varsa o da Allah ve Resûlü'nü
(samimiyetle) sevmiş olmasıdır" buyurdu." [Buhârî, Hudud 5.]
Ebû Dâvud'da, Ebû Hüreyre (radıyallâhu
anh)'den kaydedilen bir rivâyette: "Böyle söylemeyin, fakat şöyle deyin: "Ey
Allahım, ona rahmet et, onun taksiratını affet!" buyurmuştur.
AÇIKLAMA:
1- Burada lakabı zikredilen sahabi, Nuaymân
İbnu Amr (radıyallâhu anh)'dır. Akabe, Bedr ve sonraki savaşlara
katılmıştır. Çok şakacı olduğu, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı
güldürecek söz ve davranışlarda bulunduğu belirtilir. Meselâ Medine'ye
turfanda bir şey gelince borçlanarak alıp Resûlullah'a hediye ettiği, borç
ödeme zamanında, adamı Resûlullah'a götürüp, Hz. Peygamber'e ödettiği, keza
zaman zaman borçla aldığı yağ ve balları Hz. Peygamber'e hediye ettiği, borç
ödeme zamanında Hz. Peygamber'e ödettiği belirtilir. Hz. Ebû Bekir'le
çıktığı Şam Seferi sırasında, eşyaların başını bekleyen arkadaşı
Süveybıt'ı, gıyabında "kölem" diye yoldan geçen kervana on deveye satar ve
tenbih eder: "O inatçıdır, köle değilim der, inanmayın." Süveybıt'ı
bağlayıp götürürler. Neden sonra durumdan haberdar olan Hz. Ebû Bekir adam
göndererek kurtarır.
İbnu Hacer, bu zatla ilgili rivâyetlerin
ihtilâflı olduğunu, te'lif edebilmek için iki şahsın varlığını kabul etmek
gerektiğini söyler: 1- Nuayman, 2-Abdullah İbnu Nuayman. Bizim için
teferruat gereksiz.
2- Lanet , Arapça'da iki mânada kullanılır:
a) Sebb yani hakaret, kötü söz mânasında.
b) Allah'ın rahmetinden uzak kalması. Bu,
kelimenin aslî mânasıdır.
Bir Müslümanın diğer bir Müslümana lanet edip
edemeyeceği hususunda İslâm ulemâsı bazı görüşler ortaya koymuştur:
* Âlimler, hadd tatbik edilen günahkârlara
aslî manada lanetin kullanılmasını tecviz etmezler. Çünkü tatbik edilen
haddin işlediği günaha kefaret olacağı, böylece günahtan kurtulacağı kabul
edilmiştir. Hususan, hadiste belirtildiği üzere, Allah ve Resûlü'nü seven
kimse için bu mânada lanet etmenin haram olduğu belirtilmiştir. Böylelerine
Allah'tan af ve mağfiret dilemek mendubtur. Bu görüş sahipleri, kişi dinden
çıkmadıkça, günahı sebebiyle lanet etmeye cevaz vermezler.
* Zelle sebebiyle lanet mutlak olarak
yasaktır.
* Günahı açıktan işleyenlere lanet etmek
caizdir.
* Muayyen bir kimse hakkında lanet mutlak
olarak yasaktır.
* Muayyen olmayan kimse hakkında caizdir.
Çünkü bu, kötü fiilden zecrdir, caydırmadır. Ama bu, muayyen kimse hakkında
eza ve sebbdir, halbuki Müslümana eza yasaklanmıştır.
Nevevî'nin, el-Ezkâr'da bahsettiğine göre
günahlardan birini işlediği bilinen bir kimsenin şahsına bedduada bulunmak,
hadisin zahirine göre haram olmamalıdır. Gazali ise haram olduğuna işaret
etmiştir. Demiştir ki: "Lanetin mânası, bir insan için kötülük istemektir,
meselâ: Allah onun bedenine sıhhat vermesin! demek gibi. Bunlar hep
mezmumdur."
Muayyen şahsa, cürmü sebebiyle, beddua
edilebileceği kanaatinde olan Nevevî, cevaza delâlet eden hadisler
meyanında, Resûlullah 'ın "Sağ eliyle ye!" emrine: "Muktedir olamıyorum"
diye muhalefet edene: "Muktedir olma!" diye bedduasını misal verir. "Bunda,
şeriatın hükmüne muhalefet edene beddua etmenin caiz olacağına delil
vardır" der. Buhârî gibi bazıları, masiyetle muttasıf olanlara, isimlerini
zikretmeden, umumî bir üslubla beddua etmenin caiz olacağına
hükmetmişlerdir.
Bu sonuncu görüşü daha hikmetli bulan İbnu
Hacer: "Bir kimsenin ismen lanet edilmesi, onu günahta ısrara veya
tevbesinin kabulü hususunda ye'se atabilir, halbuki, beddua ve lânet,
muayyen bir şahsa değil, günahla muttasıf olanlara umumî bir üslubla
yapılacak olsa, bu o günahı işlemekten bir zecr ve caydırma ve işleyen
kimseyi de ondan koparma ve uzaklaştırma olur" der.
Yeri gelmişken, Bulkînî'nin bir açıklamasını
kaydedelim: Ona göre, yatağa davet ettiği karısı imtina edecek olursa,
koca, şahsen beddua edebilir. Çünkü hadiste, böylesi kadınlara, sabah
oluncaya kadar meleklerin lanet ettiği belirtilmiştir. Bazıları: "Burda
lanet okuyan melektir, insanlar melekleri kendine örnek yapamaz..." gibi
mülahazalarla bu meselede tevakkufu ihtiyar edenlere: "Melekler masumdur,
masumlar örnek alınabilir" diye cevap vererek, Bulkînî'yi te'yid edenler
olmuştur.
3- Ulemâ, bu rivâyetten hareketle,
"mürtekibü'lkebîre (büyük günah işleyen) kâfirdir" diyenleri reddetmiştir.
Çünkü öylelerine lanet yasaklanıyor, üstelik dua emrediliyor.
4- Hadis, yasakları irtikab etmenin Allah ve
Resûlü'nü sevmeye mani olmadığını göstermektedir. Mürtekibü'lkebîrenin
kalbinde samimi şekilde Allah ve Resûlü'nün sevgisi bulunabilir. Bu husus,
sadedinde olduğumuz hadiste, bizzat Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
kelamıyla sarihan ifade edilmiş olması, mesele üzerine mülahaza
yürüteceklere en müskit cevaptır.
5- Keza, bu hadis, kendisinden mükerrer sefer
masiyet sâdır olan kimsenin kalbinden Allah ve Resûlü'nün sevgisinin çıkıp
gitmeyeceğine delil olmaktadır. Şu halde, bir başka hadiste ifade edilen:
"İçki içen, mü'min olduğu halde içki içmez" hadisinde, imanın nefyi
kastedilmediği, kemâli kastedildiği şeklindeki yorumu, bu hadis te'yid
eder. Yani o ifadede Resûlullah : "İçki içen kâfir olmuştur" demek
istememiş, "Kişi kâmil bir imana sahip olarak içki içmez. İçki, imanı
zayıflatır, derecesini düşürür" demek istemiştir. Ancak, hadiste şu mâna
dahi mevcuttur ve bunun esas alınması gerekir: Günahkârın kalbinde Allah ve
Resûlü'ne olan sevginin devam etmesi mutlak değil, mukayyeddir, bir şarta
bağlıdır. O şart da günaha düşmüş olmasına pişman olması ve kendisine hadd
tatbik edilmesidir. Böylece mezkur günah, ondan silinir. Böyle yapmadığı,
günahları kalbten temizlemediği takdirde, kalbinin tekrarlar sebebiyle o
günah üzere karar kılacağından korkulur. Çünkü, başka hadislerde her işlenen
günahın kalpteki iman nurunu azalttığı, siyah lekeleri artırdığı
belirtilmiştir.
6- Bu hadis, dördüncü veya beşinci sefer içki
suçuyla gelen kimsenin öldürülmesine dair emrin neshedildiğini gösterir.
İbnu Abdilberr bu şahsın elli seferden fazla bu suçla getirildiğini
kaydetmiştir.