Hidâne, çocuk terbiyesini ilgilendiren mühim
bir bahistir. Bununla ilgili olarak bilinmesi gereken ve fakat fıkıh
kitaplarının arasında kalmış pek çok mesele var.
Hidâne, fukahânın târifine göre, "Kız veya
erkek çocukların veya kendi işlerinde müstakil olmayan gayr-i mümeyyiz
mâtuhların muhafazasına bakmak, onların menfaatlarını mucip hususları
deruhte etmek, ezâ ve zarar verecek şeylerden korumak, hayatın icâbâtını
hakkı ile göğüsleyebilmeleri için bedenî, ruhî ve aklî terbiyeleri ile
meşgul olmak ve mesuliyetlerini duyurmaktır." Bu devre normal olarak,
erkeklerde 7-9; kızlarda 9-11 yaşları arasıdır. Çocuk yemede, içmede,
giyinmede, tahâret ve yıkanmada kadına müstağni duruma gelince bu devre sona
erer. Kız çocuğu için, hayız yaşına gelince sona erer.
Çocuğun yetişmesinde birinci derecede muhtaç
olduğu şey şefkat olması hasebiyle anne ve babanın boşanmaları veya
bunlardan birinin veya her ikisinin de ölümleri halinde çocuğa bakmaya kimin
daha çok lâyık ve hak sahibi olduğu meselesi mühim bir husustur. Normal
olarak annenin bu işe daha layık olduğu kabul edilegelmiştir. Çocuk hakları
beyannamesinin 6. maddesinde de: "Küçük çocuk istisnaî durumlar dışında
anasından ayrılmamalıdır" denmektedir.
Sünnet de annenin babaya nazaran daha şefkatli
olduğunu ifade eder. Bu sebeple henüz büluğ çağına ermeyen bir çocuğun
annesinden ayrılmaması bir esas olarak vaz edilmiştir: "Allah anne ile
çocuğunun arasını açanı kıyamet günü sevdiklerinden ayrı tutar." Hatta anne
köle bile olsa satış sonucu ikisinin ayrılması yasaklanmıştır. Câfer İbnu
Muhammed babasından şunu nakleder: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e
esirler getirildiği zaman onları saf hâline koyar, sonra karşılarına geçip
bakardı. Eğer ağlayan bir kadın görürse niye ağladığını sorardı. Kadın
çocuğunun satıldığını söyleyecek olursa (akit bozulur) çocuğu kendisine iâde
edilirdi." Râvi buna bir de Ebu Esid es-Saidî ile ilgili bir misâl verir.
Ebu Dâvud'un bir tahricinde, Hz. Ali'nin satış
sonucu köle anne ile çocuğunu ayırdığını, fakat durumdan haberdar olan
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bunu yasaklayarak satış akdini iptal
ettiğini öğreniyoruz. Bu hususda gereken titizliği Hz. Ömer de göstermiş,
civardaki sorumlulara mektuplar yazarak uyarmalarda bulunmuştur. Abdullah
İbnu Ferruh babasından şunu nakleder: "Ömer İbnu'l-Hattab bize: "Ne
kardeşlerin, ne de anne ve evladlarının arasını satışla açmayın" diye
yazdı." Kaynağımız, Hz. Ömer'in aynı muhtevada Nâfi' İbnu Abdi'l-Hâris'e de
yazdığını kaydeder.
Münâvî, "Satış, hibe, vs. yollarla anne ile
evladın arasını açmanın, Şâfiî, Ebu Hanife ve Mâlik nezdinde şiddetli haram
olduğunu, ancak Şâfiî'nin "temyiz yaşından önce", Ebu Hanife'nin de "büluğ
yaşından önce" şartını koştuklarını kaydeder.
Bu husustaki yasak sadece anne ile evladın
değil, baba ile evladın ve kardeşlerin arasının açılmasına da şâmildir.
Ancak anne hususu, te'kidle ifade edilmiştir. Nitekim Said İbnu Mansur'un
bir tahricinde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ayrı ayrı satılan iki
kızkardeşin satış akdini iptal etmiştir.
Çocuğu annenin terbiyesi bir esas olmakla
beraber, boşanma halinde çocuğa sahip olma hususunda anne ile baba
arasındaki ihtilaf, keza çeşitli durumlarda anne ile amca, baba ile
anneannesi vs. arasında çıkacak ihtilâflar karşımıza farklı meseleler ve
çözüm yolları çıkarmaktadır. Bu hususta sünnette çeşitli misallere
rastlamaktayız.
1- Çocuk temyiz yaşından küçükse, tekrar
evlenmedikçe anne ehaktır:
Abdullah ibnu Amr'in rivayetinde: bir kadın
gelerek: "Yâ Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), ben şu oğlumu karnımda
taşıdım, göğsümden emdirdim, kucağımda korudum. Şimdi babası beni boşadı ve
bunu elimden almak istiyor" der. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):
"Evlenmediğin müddetçe çocuk senin hakkın" cevabını verir. Kezâ Hz. Ebu
Bekir de, Hz. Ömer'in boşanmış olduğu karısından doğan oğlu Asım için:
"Annesi evlenmediği müddetçe, oğluna daha layıktır. Zîra o (anne), daha
şefkatli, daha lütufkâr, daha merhametli, çocuğa daha düşkün, daha re'fet
sahibidir" demiştir.
Annenin şefkatine muhtaç olduğu devrede,
hidane işinin anneye terettüp edeceği hususunda âlimler ittifak etmiş
durumdadır. Fakihler hidane meselesinde çocuğun anneye ait olduğu devreyi
"çocuk yeme, içme, giyme ve istinca işlerine annesine muhtaç olmaktan
çıktığı, bu işleri kendi kendine yapmaya başladığı zaman" olarak tavsif ve
tahdid ederler ve bunun 7-8 yaşlarına tekabül ettiğini söylerler. Ayrıca,
kız çocuklarının hayız oluncaya kadar anneye muhtaç olduklarını belirtirler.
2- Çocuk temyiz yaşında ise: Muhayyerlik.
Boşanma durumunda çocuk hususunda ihtilâfa
düşen bir anne ile baba Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e müracaat
ederler. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ikisini yan yana oturtup,
"Ey çocuk işte baban, işte annen hangisini istersen ona git" der, ikisinden
birini seçmeyi çocuğa bırakır.
İbnu Abbâs'ın rivayetinde Hz. Ebu Bekir, Hz.
Ömer'in oğlu Âsım'ın annesine hükmederken: "O, büyüyüp kendisi için
seçinceye kadar annesinin kokusu, harareti ve yatağı, ona senden daha
hayırlıdır" dediğini ve Hz. Ömer'in hiçbir itirazî kelamda bulunmadığını,
Ammâre tu'bnu Rebîa'nın rivayetinde ise yine amca ile anne arasında çocuğun
(ki 7 veya 8 yaşındadır) Hz. Ali tarafından muhayyer bırakıldığını, küçük
kardeşi için de Hz. Ali'nin: "Bu da aynı yaşa gelseydi onu da muhayyer
bırakırdım" dediğini, Abdurrahman İbnu Ganem'in rivayetinde ise henüz
konuşma safhasında olmayan bir çocuk için Hz. Ömer'in: "Lisânı açılıp
kendisi seçecek yaşa gelinceye kadar annesi ile beraberdir" hükmünü
verdiğini görmekteyiz. Bütün bu misaller küçük çocuğun behemahal annesinin
emanetinde olacağı, temyiz ve konuşma halinde tahyir (yani muhayyer
bırakılma) meselesinin araya gireceği hükmünü ifade ederler.
Ancak şunu belirtmek gerekiyor: Temyiz yaşına
ulaşan bir çocuğun tahyiri (anne, baba, asabe veya zevi'l-erhâm'den birini
seçmede serbest bırakılması) bir kısım fukahâ nazarında ihtilâf konusu
olmuştur. Ahmed ve İshâk: Anne ve baba arasında ihtilaf vâki olunca, yedi
yaşındaki çocuk muhayyer bırakılır, daha da küçükse anne ehaktır" demiştir.
Tahyire taraftar olanlarla karşı olanlar arasında mutavassıt ve her iki
tarafa da hak verir bir görüşe sahip olan Şurehy: "Baba ehak, anne erfak
(daha şefkatli)" der ve kendisine babaları ölmüş bir grup siyah çocuk
getirilince: "Muhayyer bırakın, istedikleriyle beraber olsunlar" hükmünü
verir. İmam Şafiî de tahyiri iltizam eder.
3- Tahyiri kabul etmeyen Hanefî görüşü müdafaa
eden Tahavî, Ebu Hüreyre'den gelen ve böyle bir ihtilafı Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm)'in "aranızda kur'a çekin" teklifine babanın itiraz
etmesi üzerine çocuğun ihtiyarına müracaat ettiğine dair olan rivayete
dayanarak çocuğun muhayyer bırakılmasının "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın bir kazası olmadığı" hükmünü çıkarır ve Kûfelilerin ekserisinin
de buna kâil olduğunu belirtir. Hükmüne sünnetten başka misaller de
getirerek Hamza'nın kızıyla ilgili hadiste de asabeden birini seçmede
çocuğun serbest bırakılmayışını, karısı Müslüman olmayan kocanın dâvasında,
karıyla kocanın, "çocuğun muhayyer bırakılması" teklifini kabul etmelerinden
sonra tahyire tevessül edildiğini bildiren Abdülhamid İbnu Selemeti'l-Ensârî
ve Râfi İbnu Sinan'dan gelen rivayetleri de delil olarak zikreder. Hanefî
fukahasından el-Kasânî "Oğlan çocuğun temyiz yaşına ulaşıp yeme, içme,
giyinme gibi işlerinde istiğnaya ulaşsa bile yine de annesine değil,
babasına teslimi gerektiğini, zira alması gereken erkeklere âit ahlâk ve
adabı babasından alabileceğini, annesine verildiği takdirde kadınlara ait
ahlâk ve adabı alarak kadınlaşacağını kaydeder. Bu mahzur, kız çocuğu için
söz konusu olmayacağından başka, kadınlığa ait terbiyeyi alması için
annesine teslim edileceğini de ayrıca ilâve eder.
Çocuğun tahyirine karşı çıkan Hanefî görüş bir
de şu mülâhazayı ileri sürer: Çocuğun seçmeye bırakılmasında hikmet yoktur.
Çünkü ona hevası galebe çaldığı için hazır lezzet nerede varsa oraya
meyleder. Bu ise tembellik, hevaîlik, mektep ve terbiye-i nefisten
kaçmakta, dinî bilgileri alma zahmetine girmemektedir. Binnetice ebeveynden
en kötüsünü seçer. O da kendisini ihmâl eden, terbiyesi için titiz
davranmayandır." Ayrıca tahyire kail olanların dayandıkları hadiste
mevzubahis olan çocuğun büluğ yaşına ulaştığını da göstererek tahyirin
ancak büluğdan sonra caiz olduğunu söylerler.
Esasen temyiz yaşına basmış çocuğun
terbiyesinde babanın ehemmiyetini de gözden uzak tutmak istemeyen tahyir
taraftarları: "Eğer çocuk anneyi seçmişse, sırf buna dayanarak onu ihmâli
gerekmez, te'dib ve tâlimiyle ister bizzat, ister bilvasıta ilgilenir,
ihtiyaçlarını te'min eder" demektedirler.
Son olarak şunu da belirtelim ki tahyire kâil
olanlar, bunu tarafeynin hidâne şartlarını (İslâm, hürriyet, akl, adalet,
aynı yerde ikamet gibi) eşit olarak ihrâz etmeleri halinde caiz görürler.
Bir taraf bu vasıtalardan birini kaybederse hidâne hakkını da kaybeder.
Çocuğun hangi hususlarda ebeveynden birine tabi olacağı meselesinde umumî
kaide şudur: "Hürlük veya kölelikte anneye, neseb ve tesmiyede babaya, dinde
ise, en hayırlı olana tâbi olur."
4- Anne tarafının baba tarafına takdimi: Hz.
Ali (radıyallâhu anh)' nin rivayetine göre umre yapıldıktan sonra Mekke'den
ayrılırken Hz. Hamza'nın kızı, "amca, amca!" diyerek peşlerine düşer. İbnu
Abbâs'ın rivayetinde, kendisini götürmeleri için ayrı ayrı görmüş olduğu Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Zeyd İbnu Hârise ve Ca'fer, Kureyş ile
yapılan anlaşmaya uyarak talebe müsbet cevap vermezler. Hz. Ali elinden
tutar ve yeğenine sahip çıkar. Ancak Hz. Ca'fer: "Onu ben alacağım, amcamın
kızıdır, üstelik teyzesi de nikâhım altındadır, teyze anne gibidir onu
almakta ben daha çok hak sahibiyim" der. Ali de: "Hayır ben daha çok hak
sahibiyim, zîra amcamın kızıdır ve yanımda da Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın kızı vardır, o bana ehaktır" der. Hz. Zeyd de: "Ben daha ziyade
hak sahibiyim, kardeşimin kızıdır..." der. Aralarında nizâ ederler. Bunun
üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) çıkar ve Ca'fer lehine
hükmederek: "Böylece teyzesinin yanında olur, teyze anne demektir" der.
Çeşitli vecihleri muvâcehesinde farklı
mülâhazalara, yorumlara sebep olan bu hâdiseden, "Hidane meselesinde
teyzenin halaya mukaddem olduğu (...) , anne cihetinden gelen akrabaların,
baba cihetinden gelen akrabalara takdim edileceği" hükmü çıkarılmıştır.
Hidane hususunda teyzenin takdim edileceğini
te'yid eden başka rivayetlere de rastlanır. Kezâ Ebu'l-Velid'den gelen
rivayette, anne ile amca arasında çıkan bir ihtilafta Hz. Ömer'in çocuğa:
"Annenin darlığı amcanın bolluğundan senin için daha hayırlıdır" demiştir.
Hidane için İslâm, akl, büluğ, (terbiyeye)
kudret, emanet (fasık olmamak), hürriyet, evlenmemiş olmak gibi şartlar
koşan fukaha bu hususta sünnette vaki olan -ki kısmen yukarıda zikrettik"
ahbârı nazar-ı itibâra alarak, hidaneye ehak olanları sırayla şöyle tesbit
etmiştir:
1- Anne,
2- Annenin annesi,
3- Babanın annesi,
4- Ana baba bir kızkardeş,
5- Anne bir kızkardeş,
6- Baba bir kızkardeş,
7- Ana baba bir kızkardeşin kızı,
8- Anne bir kızkardeşin kızı.
9- Anne baba bir teyze,
10- Anne bir teyze,
11- Baba bir teyze,
12- Baba bir kızkardeşin kızı.
13- Anne baba bir erkek kardeşin kızı.
14- Anne bir erkek kardeşin kızı.
15- Baba bir erkek kardeşin kızı.
16- Anne baba bir hala.
17- Anne bir hala,
18- Baba bir hala
19- Annenin teyzesi
20- Babanın teyzesi,
21- Annenin halası.
22- Babanın halası.
Her durumda anne baba ile olanlar takdim
edilir. Bu mehârim arasında çocuk için kadın akraba yoksa veya olmakla
beraber hidane için ehil değilse, hidane irsteki tertibe göre erkek tarafı
mehâriminden olan esbâta intikâl eder.
Eğer ricâl-i mehariminden gelen asabe
arasında kimse bulunmaz veya bulunmasına rağmen hidane için ehil olmazsa
hidane hakkı asabeden olmayan erkek mehârime intikal eder. Hidane hususunda
böyle bir tertib ortaya konmuştur. Zîra çocuğun hidanesi, ihtimali imkânsız
bir keyfiyettir. Bu işe en elyak olanı da akrabasıdır. Akrabanın da biri
diğerinden evladır. Çocuğa bakacak hiçbir akraba bulunmazsa çocuğun hidanesi
için uygun olanı tayin etme vazifesi hâkime terettüp eder.
ـ1ـ عن عمرو بن شعيب عن أبيه عن جده رضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال : ] أتَتِ
امْرَأةٌ النَّبِىَّ # فقَالَتْ: إنَّ ابْنِى هَذَا كانَ بَطْنِى لَهُ وِعَاءً،
وَثَدْيى لَهُ سِقَاءً، وَحِجْرِى لَهُ حِوَاءً)ـ1(، وَإنّ أبَاهُ طَلّقَنِى
وَأرَادَ أنْ يَنْتَزِعْهُ مِنِّى؟ فقَالَ #: أنْتِ أحَقُّ بِهِ مَا لَمْ
تَنْكِحِى[. أخرجه أبو داود.
1. (1659)-
Amr İbnu Şuayb babası vasıtasıyla dedesinden (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a bir kadın gelerek:
"Bu çocuğa karnım yuva, göğsüm içecek, kucağım
da kundak olmuş iken, babası beni boşadı ve onu da benden koparıp almak
istiyor!" diye şikâyet etti. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):
"Sen evlenmedikçe, çocuğa ehaksın!" cevabını
verdi." [Ebu Dâvud, Talâk 35, (2276).]
AÇIKLAMA:
1- Kadın Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'e meselesini teşbihli bir üslubla anlatmıştır. Tercümede asla
uymaya çalıştık. Ancak şöyle de tercüme edilebilirdi: Bu çocuğu karnımda
taşıdım, göğsümden emdirdim, kucağımda himaye edip büyütmekte (zahmetlerini
çekmeye devam etmekte)yim..."______________
)ـ1( الحواء: اسم المكان الذي يحوى الشئ: أي يضمه ويجمعه.
2-Bu hadis nikah gibi bir engel olmadığı
müddetçe küçük çocuğa sahip olma hususunda annenin, babasından daha çok hak
sahibi olduğunu belirlemektedir. Ebu Hanife, İmam Mâlik ve Şâfiî
(rahimehumullah) böyle hükmetmişlerdir. İbnu'l-Münzir bu hususta icma
olduğunu söyler. Ebu Hanife merhum: "(Boşanan veya dul kalan) anne, çocuğa
zîrahm-ı muharrem olan birisi ile evlenecek olsa çocuk üzerindeki hidâne
hakkını kaybetmez" derken Şâfiî hazretleri: "Mutlak olarak kaybeder, zîra
delil böyle bir tafsilde bulunmaz" demiştir.
ـ2ـ وعن أبى هريرة رضِىَ اللّهُ عَنْهُ ]أنَّ النَّبىَّ # خَيَّرَ غَُماً
بَيْنَ أبِيهِ وَأمِهِ، فَاخْتَارَ أمَّهُ، فََأَخَذَ بِيَدِهَا فَانْطَلَقَتْ
بِهِ[. أخرجه أصحاب السنن، وهذا لفظ الترمذى .
2. (1660)-
Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) bir oğlan çocuğunu, baba veya annesini seçmede muhayyer bıraktı.
Çocuk annesini seçti ve onun elinden tuttu. Annesi de çocuğu alıp götürdü."
[Tirmizî, Ahkâm 21, (1357); Ebu Dâvud, Talak 35, (2277); Nesâî, Talâk 52,
(6, 185, 186); İbnu Mâce, Ahkâm 22, (2351). Yukarıdaki metin Tirmizî'nin
metidir.]
AÇIKLAMA:
Hadisteki muhayyer bırakma hâdisesi boşanıp
ayrılan bir karıkoca arasında cereyan etmiştir. Hadiste zikri geçen oğlan
çocuğu (gulam) mümeyyiz, yani 7-8 yaşlarına basmış bir çocuk olmalıdır.
Zîra, bahsin baş kısmında, umumî açıklama kısmında belirttiğimiz üzere,
istiğna yaşına basmış olan oğlan çocuklarının anne veya babadan birini
seçmek -Şafiîlere göre- kendilerine bırakılmıştır. Bu yaşa ermeyen çocuk kız
olsun erkek olsun anneye aittir. Yeme, içme, giyinme, -ve hatta istinca-
gibi işlerini tek başına yapabilecek yaşa gelen çocuk, Hanefîlere göre,
erkekse babaya, kızsa büluğa kadar anneye aittir. Hassaf bu istiğna yaşını
dokuz olarak belirlemiştir. Ahmed İbnu Hanbel ve İshak İbnu Râhuye'ye göre,
çocuk yedi yaşında muhayyer bırakılır. Şafiî de 7-8 yaşında muhayyer
bırakılacağını söylemiştir.
ـ3ـ وعن عليّ رضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]خَرَجَ زَيْدُ بْنُ حَارِثَةَ إلى
مَكَّةَ
فَقَدِمَ بِابْنَةِ حَمْزَةَ، فقَالَ جَعْفَرٌ رضِىَ اللّهُ عَنْهُ: أَنَا
آخُذُهَا، أنَا أحَقُّ بِهَا، وَهِىَ ابْنَةُ عَمِّى، وَعِنْدِي خَالَتُهَا،
وَإنَّمَا الخَالَةُ أمٌّ، وَقَال عَليٌّ رضِىَ اللّهُ عَنْهُ: أنَا أحَقُّ
بِهَا، هِىَ ابْنَةُ عَمِّى، وَعِنْدِى ابْنَةُ رسول اللّهِ # فَهِىَ أحَقُّ
بِهَا، وقَالَ زَيْدٌ رضِىَ اللّهُ عَنْهُ: أنَا أحَقُّ بِهَا هِىَ ابنَةُ
أخِى، وَإنَّما خَرَجْتُ إلَيْهَا، وَقَدِمْتُ بِهَا، فَقَضى بِهَا رسول اللّه
# لِجَعْفَر، وقَالَ: إنَّمَا الخَالَةُ أُمٌّ[. أخرجه أبو داود .
3. (1661)-
Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Zeyd İbnu Hârise Mekke'ye gitmişti.
(Uhud'da şehid düşen) Hz. Hamza'nın kızına uğradı. Ca'fer (radıyallâhu anh):
"Kızı yanıma ben alacağım, ona ben ehakkım, o benim amcamın kızıdır ve
üstelik yanımda teyzesi var, teyze anne gibidir" dedi. Hz. Ali (radıyallâhu
anh) de: "Ona ben ehakkım. O amcamın kızıdır. Yanımda Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'ın kızı Fâtıma var. Fâtıma ona ehaktır" dedi. Zeyd
İbnu Hârise (radıyallâhu anh) atılarak: "Ona ben ehakkım, o erkek kardeşimin
kızıdır, ben onun için yola çıktım ve yanına geldim" dedi. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm), kızı Cafer (radıyallâhu anh)'in yanına almasına
hükmetti ve: "Muhakkak ki, teyze annedir!" buyurdu." [Ebu Dâvud, Talâk 35,
(2278-2280); Buhârî, Sulh 6, Megâzi 43; Tirmizî, Birr 6.]
AÇIKLAMA:
1- Bu hâdise, Buharî'nin rivayetinde daha
açık gelir. Buna göre, Hudeybiye Sulhü'nden sonra, mezkur sulhün
şartlarından biri gereğince, müteakip sene, Müslümanlar umre niyetiyle
Mekke'ye gelirler. Ziyareti tamamlayıp dönerlerken Uhud Savaşı'nda şehid
düşmüş olan Hz. Hamza'nın kızı Ammâre: "Amca, amca (beni de götürün!)"
diyerek Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın peşine takılır. Bir rivayette
kafilenin içinde dolaşmakta olan kıza Hz. Ali (radıyallâhu anh) sahip
çıkarak elinden tutar ve zevce-i pâkleri Hz. Fâtıma (radıyallâhu anhâ)'ya:
"Amcanın kızını yanına al!" diye emreder, o da alır. Ancak, kızı yanına alma
hususunda Zeyd İbnu Hârise ile Ca'fer İbnu Ebî Talib de araya girerler.
Rivayette de görüldüğü üzere, her biri çocuğa sahip olma hususunda birinci
derecede hak sahibi oldukları iddiasıyla ihtilaf ederler.
Ancak, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Teyze, anne makamındadır!" diyerek, kızı
teyzesi Esma Bintu Umeys'i nikahında tutan Hz. Ca'fer'e teslim eder.
2- Rivayette Zeyd İbnu Hârise'nin Hz. Hamza'ya
"kardeşim" demesi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın, hicretten sonra
Medine'de Hz. Hamza ile Hz. Zeyd (radıyallâhu anhümâ)'i kardeşlemiş
olmasındandır. Bu kardeşleşme, başlangıçta birini diğerine vâris kılacak
şekilde kardeşler arasında ciddi ve kuvvetli bağlar husule getirmişti.
3- Niza konusu olan Ammâre Bintu Hamza,
annesiyle Mekke'de kalmıştı.
4- Ammâre'nin, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'a "amca!" diye hitabı, saygıdan ileri gelen bir tavsiftir. Zîra
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onun amcası değil, amcasının oğludur.
Mamafih, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la, Hz. Hamza'nın süt kardeşi
oldukları da bilinmektedir. Nitekim Hz. Ali, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın kızı Fâtıma'ya Ammâre'yi "amcanın kızı" diyerek takdim
etmiştir.
5- Bazı rivayetler, Ammâre'yi himâye etme
hususundaki bu ihtilafın Medine'de cereyan ettiğini tasrih eder. Rivayetin
sadedinde olduğumuz vechi ise, sanki Mekke'de geçtiği fikrini verecek bir
üslubâ sahiptir. Mamafih, münâkaşanın Mekke'den ayrıldıktan sonra, Medine'ye
henüz gelmeden yolda cereyan ettiğini ifade eden rivayetler de var. Bazı
rivayetler, bu münâkaşanın uyumakta olan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'i uyandıracak kadar yüksek sesle geçtiğini belirtir.
6- Hudeybiye Antlaşması'nda, Mekke halkında
Müslümanlarla gitmek isteyen hiç kimseyi götürmemek şartı olmasına rağmen
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Ammâre'yi berâberlerinde almalarına
izin vermiştir, zîra Mekkeliler onun çıkmak arzusuna mümânaat
göstermemişlerdir. Maamafih, kadınların vahy-i Îlâhî ile bu şartın dışında
tutulduğu da söylenmiştir.
7- Hz. Peygamber'in, kızı Hz. Câfer'e
hükmetmesi, hem hanımının, hem de kendisinin çocuğu olan kan karâbeti
sebebiyledir; kendisi kızın amcaoğlu, hanımı da teyzesi olmaktadır.
Maamafih bir rivayette üçüncü bir sebep zikredilmiştir:
اَدْفَعُهَا إِلَى جَعْفَر فَإِنَّهُ اَوْسَعُ مِنْكُمْ
"Ben çocuğu Cafer' e veriyorum, o sizden daha
zengin."
8- Bu
rivayet, şefkat, merhamet gibi duygularda, teyzenin çocuğa daha yakın
olduğu, çocuğun meselelerine onun annesi gibi fıtrî bir alâka hissedeceği
hükmü çıkarılmıştır. Buradan hareket eden ulemâ hidane meselesinde teyzenin
haladan önce geldiğine hükmetmiştir. Dolayısıyla eşit uzaklıktaki anne
akrabaları, hidane meselesinde baba akrabalarına tekaddüm etmektedir.