Kütübü Sitte

HÛD (ALEYHİSSELAM) SÛRESİ

 

ـ1ـ عن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]قال أبُو بَكْرٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ: يَا رَسُولَ اللّهِ قَدْ شِبْثَ! قالَ: شَيَّبْتِنِى هُودٌ، وَالوَاقِعَةُ، وَالْمُرْسََتُ، وَعَمَّ

يَتَسَاءَلُونَ وَإذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ[. أخرجه الترمذى .

 

1. (659)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh): "Ey Allah'ın Resûlü, saçların  ağardı, yaşlandın" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Beni, Hûd, Vakı'a, Mürselât, Amme yetesâelun ve İza'ş-Şemsü Küvviret sûreleri ihtiyarlattı" cevabını verdi." [Tirmizî, Tefsir, Vâkı'a, (3293).][1]

 

AÇIKLAMA:

 

Aliyyu'l-Kârî'nin açıklamasına göre, Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh) bu sözüyle Resûlulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın başında ihtiyarlık alâmeti olan beyaz kılların fazlaca gözükmesini kastedmemiştir. Çünkü bâzı rivayetler Resûl-i Ekrem'in, vefat anında saç ve sakalındaki beyaz kılların 14 adet olduğunu belirtiyor. Hz. Ebû Bekir bu sözüyle, henüz yaşlılığa saçların ağarma yaşına girmeden, erken bir çağda akların görülmeye başladığını ifade etmek istemiştir.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın: "Beni şu sûreler.. ihtiyarlattı" buyurması o sûrelerdeki muhtevânın kendisini fazlaca düşündürüp, ağzının tadını kaçırdığını ifâde etmek içindir. Zîra zikredilen bu  sureler, eski milletlerin başına gelen belâları  ve bilhassa kıyâmet  ahvâlini haber vermekte, insanın hakiki istikbalinde başına gelecek dehşetli hadiseleri safha safha anlatmaktadır. Gerçek iman sahipleri onları düşündükçe ehl-i dünya gibi neşeli, eğlenceli olamaz. Nitekim Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Benim bildiğimi bilseniz az güler çok ağlardınız"  buyurmakta, hayatın fâni zevklerine olan bağları zayıflatmak,  kırmak için ölümü çokca hatırlamayı tavsiye buyurmaktadır.[2]

 

ـ2ـ وعنه رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ. ]أنَّهُ سُئِلَ عنْ قولهِ تعالى: أَ إنَّهُمْ يَثْنُونَ صُدُورَهُمْ لِيَسْتَخْفُوا مِنْهُ. قالَ: كانَ أُنَاسٌ يَسْتَحْيُونَ أنْ يَتَخَلّوْا فَيُفْضُوا إلى السَّماءِ، وَأنْ يُجَامِعُوا نِسَاءَهُمْ فَيُفْضُوا إلى السَّماءِ فنزَلَ ذلِكَ فِيهمْ[. أخرجه البخارى .

 

2. (660)- Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)'ın anlattığına göre, kendisine Cenâb-ı Hakk'ın şu meâldeki kelâmından suâl sorulmuştur: "Bilin ki, onlar, Kur'an okunurken gizlenmek için iki büklüm olurlar. Bilin ki elbiselerine büründüklerinde bile Allah onların gizlediklerini ve açığa vurduklarını bilir. Çünkü O, kalplerde olanı bilendir (Hud, 5).

İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) şu açıklamayı yapmıştır: "Bunlar helâda soyununca avret mahallerinin açılıp, o manzaralarının semaya ulaşmasından, keza hanımlarıyla cinsî mukarenet sırasında soyununca çıplak hallerinin semaya ulaşmasından korkup haya duyan, (bu yüzden kendilerine sıkıntı veren) kimseler hakkında nâzil olmuştur." [Buharî, Tefsir, Hud 1.][3]

 

ـ3ـ وعن أبى موسى رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: إنَّ اللّهَ تعالى لَيُمْلِى لِلظَّالِمِ حَتَّى إذَا أَخَذَهُ لَمْ يُفْلِتْهُ. ثُمَّ قَرَأ: وَكَذَلِكَ أخْذُ رَبِّكَ إذَا أخَذَ القُرَى وَهِىَ ظَالِمَةٌ إنَّ أخْذَهُ ألِيمٌ شَدِيدٌ[. أخرجه الشيخان والترمذى .

 

3. (661)- Ebu Mûsa el-Eş'arî (radıyallahu anh) anlatıyor: Resul-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allahu Teâla, zalime biraz fırsat tanır, amma bir de yakaladı mı artık paçayı kurtaramaz." Sonra da şu âyeti okudular: "Allah kasabaların zâlim halkını yakalayınca böyle yakalar, yakalaması da şiddetli ve elimdir" (Hud, 102).

Tirmizî, rivayetinde: "Fırsat tanır (yümlî) değil, "mühlet tanır" (yümhil) olması muhtemeldir" demiştir. [Buharî, Tefsir, Hud 5; Müslim, Birr 61, (2583); Tirmizî, Tefsir, Hud, (3109); İbnu Mâce, Fiten 22, (4018).][4]

 

ـ4ـ وعن ابن مسعود رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]جاءَ رَجُلٌ فقَالَ: يَا رَسُولَ اللّهِ إنّى عَالَجْتُ امْرَأةً في أقْصى الْمَدِينَةِ، وَإنِّى أصَبْتُ مِنْهَا مَا دُونَ أنْ أمَسَّهَا، وأنَا هذا فَاقْضِ فىَّ مَا شِئْتَ. فقالَ عُمرُ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ: لَقَدْ سَتَرَكَ اللّهُ تعالى، لَوْ سَتَرْتَ عَلَى نَفْسِكَ. وَلَمْ يَرُدَّ النَّبىُّ # شَيْئاً؛ فَقَامَ الرَّجُلُ فانْطَلَقَ النَّبىُّ # رَجًُ فَدَعَاهُ فَتََ عَلَيْهِ هذِهِ اŒية: وَأقِمِ الصََّةَ طَرَفَىِ النَّهَارِ وَزُلَفاً مِنَ اللَّيْلِ إنَّ الحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئاتِ ذلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ. فقَالَ رَجُلٌ: يَا رَسُولَ اللّهِ هَذَا لَهُ خَاصَّة؟ قَالَ بَلْ لِلنَّاسِ كَافَّةً[. أخرجه الخمسة إ النسائى .

 

4. (662)- İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! Ben şehrin öbür tarafında bir kadına elledim, cima yapmaksızın onunla nefsimi tatmin ettim. Ve işte ben buradayım, istediğin cezayı ver" dedi.

Hz. Ömer atılarak: "Allah seni örtmüş, keşke sen de kendini örtüp açıklamasaydın" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hiçbir cevap vermedi. Adam kalkıp gitti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) peşine bir adam göndererek onu çağırtıp şu âyeti okudu: "Gündüzün iki ucunda ve gecenin gündüze yakın zamanlarında namaz kıl. Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir... Bu, öğüt kabûl edenlere bir öğüttür" (Hûd, 114). Bunun üzerine bir adam: "Ey Allah'ın Resulü bu hüküm sadece soru  sahibi için mi (başkasına da şâmil mi)?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Herkes için" cevabını verdi [Buharî, Mevâkitu's-Salât 4, Tefsir, Hûd 6; Müslim, Tevbe 39, (2763); Tirmizî, Tefsir, Hûd, (3111); Ebû Dâvud, Hudud 32, (4468).][5]

 

AÇIKLAMA:

 

Pekçok tarikden rivayet edilen bu hadisenin kahramanı hususunda rivayetler farklı isimler zikrederler.  Bizim için, ortadaki vak'a ve buna terettüp eden hüküm mühimdir. Görüldüğü üzere ayet-i kerime iyiliklerin kötülüklere keffâret olacağını açıkca ifade etmekte, âyetin iniş sebebi olan vak'a da âyetin mânasına müşahhas bir misâl vermektedir. Ayette zikredilen ve kötülükleri örteceği belirtilen iyilikler (hasenât) nelerdir? Bu hususta ulemâ farklı görüşler ileri sürmüştür: Beş vakit namaz, Subhânallahi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illâ'llahu v'allahu ekber diyerek zikretmek, işlenen her hayır vs.

Hadis'te işlenen suçların itiraf edilmemesi, gizli kaldıkça, fâili tarafından açığa vurulmaması gerektiği de ifâde edilmektedir.

Gündüzün iki tarafındaki  namazlar sabah, öğle, ikindi; gecenin saatlerindeki namazlar da, akşam ve yatsı namazlarıdır.[6]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/29.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/29.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/29-30.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/30.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/30-31.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/31.