Kütübü Sitte


HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)'İN DEĞİŞTİRDİĞİ İSİMLER

 

ـ1ـ عن عائشة رضى اللّه عنها قالت: ]كَانَ رَسُولُ اللّهِ # يُغيِّرُ اسمَ القبيحَ[. أخرجه الترمذى .

1. (126)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ): "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) çirkin isimleri değiştirirdi" buyurmuştur.[1]

 

AÇIKLAMA:

 

Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) burada Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın çirkin (kabih) isimleri değiştirme prensibini belirtiyor. Arkadan gelecek rivayetlerde, değiştirilen isimlerden örnekler görülecektir.

Çirkin diye tercüme ettiğimiz kelimenin aslı kabîh'tir. Bu hasen'in zıddıdır. Hasen ise güzel demektir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın değiştirdiği isimlerin cümlesini "çirkin" kabul ederek tedkîk edecek olursak, hepsinin aynı çeşitten "çirkinlik"i taşımadığını görürüz.

Mesela müteakip hadiste Berre isminin değiştirildiğini görüyoruz. Berre, Birr kökünden müştaktır (türemiştir); iyi insan, kusursuz kimse gibi mânalara gelir. Bu ismi taşıyanın zihnine, kendini beğenme gibi bir mâna verebilir. Nitekim, bizzat hadisten öğreniyoruz ki Berre hakkında "O, kendini temize çıkarıyor" diye dedikodu yapılmıştır. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in kulağına bu söz gelince ismi Zeyneb'e çevirmiştir. Şu halde bundaki "çirkinlik" mânanın çirkinliğinden gelmiyor. "Kendinizi temize çıkarmayın, kimin muttaki (temiz) olduğunu O (Allah) çok iyi bilir" (Necm: 53/32) âyetine muhâlefetten ileri geliyor. Şu halde İslâm âdabına uymayan, kişiye gurur, kibir, aldanma telkin edecek isimler "çirkin" dir.

Keza, 129. rivayette gelen Ebu'l-Hakem veya 131'de geçen Aziz ismi de itikada müteallik İslâm edebiyle uyuşmadığı için çirkin addedilerek değiştirilmiştir.

Diğer taraftan 130 numaralı rivayette geçen Asram (kesik), 131'de geçen Hazn (sert), Âsi (itaatsiz), Atele (şiddet), Şeytan, Gurâb (karga), Muzdaci' (yatan), Afire (çorak) vs. gibi isimleri de mânalarındaki çirkinlik sebebiyle beğenmemiş, bunları uygun isimlerle değiştirmiştir.[2]

Not: Dilimizde, Aziz, Kadîr gibi -yukarıda verilen ölçüye göre, mahzurlu olan isimler çocuklara verilmektedir. Bunlar Abdülaziz, Abdilkadîr'den kısaltma olmalıdır. Çünkü Cenâb-ı Hakk'a ait isimlerdir, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunlarla tesmiyeyi uygun görmemiş ve her seferinde değiştirmiştir.[3]

 

ـ2ـ وعن أبى هريرة  رضِىَ اللّهُ عنهُ قال: ]أنّ زَيْنَبَ بنتَ أبى سلمةَ كانَ اسمُها بَرَّةَ: فقيلَ تزكِّى نفسَها. فسماها رَسُولُ اللّهِ # زينبَ[. أخرجه الشيخان.

 

2. (127)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Zeyneb Bintu Ebî Seleme'nin ismi Berre idi. "Nefsini tezkiye ediyor" denildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) onu Zeyneb diye isimlendirdi."[4]

 

ـ3ـ وعن ابن عباس  رضِىَ اللّهُ عنهُما قال: ]كَانَ اسمُ جُوَيْرِيةَ بنتِ الحارثِ برّةَ، فَحَوَّلَ رَسُولُ اللّهِ # اسمَها جويريةَ، وَكَانَ يكرهُ أن يقالَ خرجَ من عند برةَ[. أخرجه مسلم .

 

3. (128)- İbnu Abbâs (radıyallahu anh) anlatıyor: "Cüveyriye Bintu'l-Hâris'in ismi Berre idi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onun ismini Cüveyriye diye değiştirdi. Zira, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) "Berre'nin yanından çıktı" denmesini sevmiyordu.[5]

 

ـ4ـ وعن شريح بْنِ هانئ عن أبيه رضى اللّهُ عنه ]أنّ النبىّ # سَمِعَ قَوْمَهُ يُكنُّونَهُ بأبى الحكمِ، قال فدعانِى فقال: إن اللّهَ تعالى هو الحكَمُ وإليهِ الحُكْمُ فَلِمَ تُكنَّى بِأبى الحكمِ؟

فقلت: إنَّ قوْمِىَ إذا اختلفُوا في شئ أتونى فحكمتُ بينهم فرضى ك الفريقينِ بحكمى، فقال ما أحسنَ هذا، فما لكَ من الولدِ؟ فقلت: شريحٌ، ومسلمٌ، وعبدُاللّهُ. فقال: فمن أكبرُهم؟ فقلت: شريحٌ. قال: فأنتَ أبو شريحٍ[. أخرجه أبو داود والنسائى .

 

4. (129)- Şureyh İbnu Hâni, (radıyallahu anh) babasından naklediyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), kavmimin beni Ebu'l-Hakem diye künyelediklerini işitmişti. Beni çağırtarak:

"Hakem olan Allah'tır, hüküm de O'nadır, öyle ise, sen nasıl Ebu'l-Hakem künyesini taşırsın?" dedi. Ben açıkladım:

"Kavmim bir meselede anlaşmazlığa düşünce bana gelirler, ben hükme bağlarım. Her iki taraf da verdiğim hükme râzı olurlar." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Bu ne güzel şey?" buyurdu ve "Çocuklarından neler var?" diye sordu. Ben:

"Şüreyh, Müslim, Abdullah var" dedim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"En büyüğü hangisi?" dedi.

"Şüreyh" dedim.

"Öyleyse, buyurdu, sen Ebu Şüreyh'sin"[6]

 

ـ5ـ وعن بشيرِ بن ميمونٍ عن عمه أسامةَ بن أخْدَرىٍّ ]أنَّ رجً كان اسمُهُ أصرَمَ فقال له النبى#: مااسمُك؟ فقال أصرمُ. فقال: بل أنت زُرْعةُ[. أخرجه أبو داود .

 

5. (130)- Beşîr İbnu Meymun, amcası Üsâme İbnu Ahdarî'den rivayet ediyor: Ahdarî diyor ki: "İsmi Asram olan bir adam vardı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona:

"İsmin nedir?" diye sordu. Adam

“Asram” diye cevap verdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Hayır sen Zür'a' sın" buyurdu.[7]

 

AÇIKLAMA:

 

Asram'ın yasaklanışı taşıdığı mâna sebebiyledir: Kesik demektir. Zür'a ise ziraat, yani ekmek kökünden gelir, bitme, büyüme mânasını ifade eder, dolayısıyla Asram'ın zıddıdır.[8]

 

ـ6ـ وعن سعيد المسيب عن أبيه رَضى اللّهُ عنه ]أنّهُ جَاءَ اِلى النَّبِىِّ # فقالَ مَا اسمُكَ؟ قال: حَزْنٌ، قال: بل أنتَ سهلٌ. قالَ: َ أغَيِّرُ اسماً سمانيهِ أبى.قال ابن المسيب رحمه اللّهُ

فما زالَتْ فينَا الحَزُونَةُ بعدُ[. أخرجه البخارى وأبو داود.وفي رواية ‘بى داود قال: . السهلُ يُوطأُ ويُمتهَنُ.قال أبو داود رحمه اللّهُ: وغيّر رسُولُ اللّهِ # اسمَ العاصى وعزيز وعتلَةَ وشيطانِ والحكمِ وغرابٍ وحَبَّابٍ وشهابٍ فسماهُ هشاماً، وسمى حرباً سِلماً، وسمى المضطجَعَ المنبعثَ، وأرضاً تسمى عفرةً سماها خضِرةً، وشِعْبَ الضلةِ، سماها شِعْبَ الهدى، وبنِى الزِّنَيةِ سماها بنى الرُّشْدَةِ، وسمَّى بنى مغْوِيَةَ بنى رُشْدٍ .

 

6. (131)- Said İbnu'l-Müseyyeb babası vasıtasıyla dedesinden naklediyor: "Dedem, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a uğramıştı.

"İsmin ne?" diye sordu.

"Hazn (sert yer)" diye cevap verdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Hayır sen Sehl'sin" dedi. Müseyyeb:

"Olamaz, babamın verdiği bir ismi değiştiremem" dedi. İbnu'l-Müseyyeb ilâve ediyor:

"O günden sonra aramızda kabalık devam etti gitti."

Ebu Dâvud'un rivayetinde şöyle demiştir:".... Hayır sehl ezilir ve hakîr tutulur."

Ebu Dâvud merhum der ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Âsi, Aziz, Atele (şiddet, sertlik), Şeytan, Hakem, Gurâb (karga) Habbâb, Şihab isimlerini değiştirdi. Şihâb'ı Hişam, Harb'i Silm (sulh), Muzdaci'ı (yatan) Münbais (kalkan) yaptı. Afire (çorak) adını taşıyan bir araziyi de Hadire (yeşillik) diye, Şi'bu'd Dalâlet'i (sapıklık geçidi) Şi'bu'l-Hüdâ diye isimledi. Benu'z-Zinye'yi Benu'r-Rüşd olarak değiştirdi."[9]

 

ـ7ـ وعن ابن عمر رضى اللّهُ عنهما: ]أنّ رسَولَ اللّهِ # غَيَّرَ اسمَ عاصِيةَ وسمّاهَا جَمِيلَةَ[. أخرجه مسلم والترمذى وأبو داود .

 

7. (132)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) diyor ki: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Âsiye (isyankâr, itaatsiz kadın) ismini değiştirip Cemîle (güzel kadın) yaptı.[10]

 

ـ8ـ وعن مسروقٍ قال: ]ليقتُ عمرَ رضى اللّهُ عنه، فقال: من أنتَ؟ فقلت مسروقُ ابنُ ا‘جْدَعِ، فقال سمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَقُول: ا‘جْدَعُ شيطانٌ[. أخرجه أبو داود .

 

8. (133)- Mesruk anlatıyor: "Hz. Ömer'le karşılaştım. Bana

"Sen kimsin?" diye sordu.

"Mesruk İbnu'l-Ecda" dedim. Dedi ki:

"Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın " ecda şeytandır" dediğini işittim."[11]

 

ـ9ـ وعن سهل بن سعد  رضِىَ اللّهُ عنهُ قال: ]أُتِىَ رَسُولُ اللّهِ # بِالْمُنْذِر ابْنِ أبى أُسَيْدٍ حينَ وُلِدَ فوضعهُ على فَخِذِهِ، وقال: ما اسمُهُ؟ قال: فنٌ. قال: ؟ لكن اسمُهُ المنذِرُ، فسماهُ يومئذٍ المنْذِر[. أخرجه الشيخان .

 

9. (134)- Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "el-Münzir İbnu Ebî Üseyd doğduğu zaman Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a getirilmişti. Çocuğu kucağına aldı ve:

"İsmi nedir?" diye sordu.

"İsmi falandır" diye ne konmuşsa söylendi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Hayır! bunun ismi Münzir olacak" dedi ve o gün çocuğa Münzir ismini koydu.[12]


 

[1] Tirmizî, Edeb: 66, (2841); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/437.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/437-438.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/438.

[4] Buhârî Edeb: 108; Müslim, Edeb: 17, (2141); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/438.

[5] Müslim, Edeb: 16, (2140); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/438.

[6] Ebu Dâvud, Edeb: 70, (4955); Nesâî, Kadâ: 7, (8, 226-227); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/439.

[7] Ebu Dâvud, Edeb: 70, (4954); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/439.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/439.

[9] Buhârî, Edeb: 107-108; Ebu Davud, Edeb: 70, (4956); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/440.

[10] Müslim, Edeb: 14, (2139); Tirmizî, Edeb: 66, (2840); Ebu Dâvud, Edeb: 70, (4952); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/440.

[11] Ebu Dâvud, Edeb: 70, (4957); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/441.

[12] Buhârî, Edeb: 108; Müslim, Edeb: 29, (2149); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/441.