Bir sinek bir kartalı salladı vurdu yere
Yalan değil gerçektir ben de gördüm tozunu.
Yunus Emre
Batı, alkolün ne derece güçlü bir silah
olduğunu geçmiş asırlarda keşfetmiştir. Öylesine güçlü ki, en ileri ateşli
silahlar bile ona yetişememektedir.
Fethedilen Amerika kıtasında Kızılderililerin
mukavemeti içki ile kırılmış, Afrika ve Okyanus adalarında birçok yerli
kavimlerin nesilleri ve isimleri yeryüzünden içki ile silinmiştir. Kendi
kitaplarında okuduğumuza göre, Batılı sömürgeciler, fethettikleri
topraklardaki yerli ahaliye, bedava denecek derecede ucuz ve bol miktarda
içki vererek, onları önce sarhoş, sonra da alkolik etmişlerdir. Bundan
sonraki vetireyi anlamak zor değil.
Herkesi saran alkol iptilası... Ve "zevkinden
başka bir şey düşünmeyen" insanlar yığını veya sürüsü...
Bu hâle gelmiş bir halka artık cemaat veya
cemiyet denemez. Zîra insanları birbirine bağlayarak onlardan bir cemiyet
meydana getiren şey, aralarında yaşayan mânevî bağlar, içtimâî değerlerdir:
Din ve insanlık duygusu, aile ve akrabalık endişesi, şeref, haysiyet ve
vatan hissi gibi. Bunları kaybeden insanlar artık yığındır, sürüdür, cemiyet
değil.
Avrupalı fiilen keşfetmiştir ki zevkinden
başka düşüncesi kalmayan alkoliklerde bu hisler külliyyen kaybolmakta..
neticede âileler çözülmekte ve dağılmakta, doğum korkunç şekilde düşmekte..
mevcut nüfus da çeşitli hastalıkların da araya girmesiyle hızla eriyip
gitmekte.
Ve Batı istilâsına mukavemet, sıfıra müncer
olmakta...
Bundan kolay, bundan kârlı istila yolu olur
mu?
Bu silahsız, kansız, kavgasız istilâ metodunun
keşfi, atomun keşfinden daha ehemmiyetli olmaz mı?
Nitekim İngiltere, 19. asırda bu yolla koca
Çin kıtasını istilâya kalkmış, daha da müessir olabilmek için alkollü
içkileri de yeterli bulmayarak, afyon başta olmak üzere uyuşturuculara
başvurmuş, Hindistan'dan istihsal ettiği afyonu zorla Çin'e satmaya
kalkmış.. Çin buna mukavemet edince de, satışı zorla gerçekleştirmek için
silaha sarılmıştır. 1839-1842 yılları, İngilizlerin uyguladıkları "içki ve
uyuşturucular vasıtasıyla Çin'i istilâ planları"nın "Afyon Harbi" adıyla
tarihe geçen silahlı safhasını teşkil eder.
"Bir sinek bir kartalı salladı vurdu yere
Yalan değil gerçektir dünya gördü tozunu."
Osmanlı Devleti'ni yıkmada da içki ve kadın
önde gelen silah olmuştur. Şurda burda baş çekip halkı isyana teşvik eden
liderler hep bu yolla, casuslar tarafından elde edilmiş, satın alınmış ve
ikna edilmişlerdir. Bu konuda teferruat ve ibretâmiz canlı örnekler görmek,
Arabistan, Yemen isyancılarının İngiliz ajanlarınca nasıl önce iğfal edilip
sonra da isyana sürüldüklerini anlamak isteyenlere Doç. Dr. İhsan Süreyya
Sırma'nın vesikalara dayanarak hazırladığı "Sömürü Ajanı İngiliz
Misyonerleri" adlı kitabını tavsiye ederiz.
İçki aleyhine beynelmilel teşkilatlar kuran,
nutuklar çeken günümüz Batısı, bu huyundan vazgeçmiş olabilir mi?
Bu soruya "evet!" demek büyük bir gaflet,
hatta gafletin ötesinde aptallık olur. Batı, dünyayı istilâ planında, bu
silahın ehemmiyetini fazlasıyla takdir etmekte ve kullanmaya devam
etmektedir. Batı'nın yaygarası, biraz da zararın kendine dokunmasından,
silahının geri tepmesinden ileri gelmektedir. Zamanımızda içki ve
uyuşturucular Batı gençliğinde bütün şiddetiyle yıkıma başlamıştır. Kader-i
İlâhî belki de böyle cezalandıracaktır.
Ancak şunu iyi bilmemiz gerekmektedir: Bizim
gibi geri kalmış, Batı'nın zebunu olmuş memleketlerde, şimdilerde, içki ve
uyuşturucularla ifsad işi yerli ajanlarla, görünmez baskı güçleriyle,
aldatıcı sloganlarla yürütülmektedir. Neokoloniyalizm denen yeni
sömürgecilik metodu bu değil mi?
Yani Batı menfaatlerini, üçüncü dünya
ülkelerinde, halkın her an reaksiyon gösterebileceği Batılı askerler, Batılı
koloniler, Batılı elemanlarla değil, yerli elemanlarla yürütmek. Yani içki,
para, kadın gibi vasıtaları kullanarak, kafası, vicdanı, fikriyatı satın
alınmış yerli aydınlarla. Mahallî kanı taşıyan, mahallî dili konuşan,
mahallî kıyafeti taşıyan, pekçok zahiriyle özbe öz mahalli olan fakat,
düşüncesiyle, fikriyle çalınmış aydınlarla... Batı'nın isteğine,
menfaatlerine uygun hareket eden aydınlarla...
Üçüncü dünya ülkelerinde, Batı istilâ
siyasetinin nüfuzu ve kontrolü altına düşen bir çok çevrelerde bugün hâlâ,
terfi ve terakkinin, yeni ünvanlar iktisabının tavizsiz şartlarından biri
içki içmektir. İçki içmeyenler o muhitlere alınmazlar. Ferdler, çeşitli
vesilelerle yapılan içkili merasimlerde sıkca imtihandan geçirilirler.
Bunlar, zâhirde masum bir anma, bir karşılama veya uğurlama merasimidir, bir
yıldönümüdür, normal bir toplantıdır. Gerçekte ise, içkiye alıştırma ve
içmeyenleri tesbit ameliyesidir. İçmeyenlerin belli safhalardan sonra yeni
terfiler almaları hiç mümkün değildir. Çünkü kilit noktalarına
yerleştirilmiş, memleketin âlî menfaatlerine hükmeden
satılmış-aldatılmışlar içkiye zebun olmayanları istedikleri gibi
kullanamazlar. Çünkü içki içmeyenler, "irtica", "çağdışı" ve benzeri
kelimelerle ifade edilen Avrupa menfaatlerine zıt değerler taşıyor
demektir, yerli değerlere bağlı, millî menfaatleri ön plana alabilecek
demektir. Bu ise Avrupa menfaatlerinin hükümranlığını haleldar eden bir
durumdur. Buna göz yumulamaz, müsamaha edilemez. Öyle ise yükselmek isteyen,
üst makamlara liyakatini(!) yani millî ve mahallî menfaat ve değerleri,
-gösterilen basit bir menfaat karşılığında- bir çırpıda tekmelemeye müheyya
olduğunu isbatlamalıdır. Öyle ise yükselmek isteyenler bu isbatın en
müessir, en mukni ve mücerreb delili olan içkiperestlik dinine intisab
etmelidir; çünkü içkiye alışanlar potansiyel olarak; mübtelâ olanlar da
fiilî olarak zevklerinden başka bir şey düşünmeyen robot insanlardır.
Üçüncü dünya ülkelerinde, alkol mübtelâları
vasıtasıyla Avrupa menfaatleri adına fethedilmiş olan nice Alamut kaleleri
vardır.
Rus halkı, Sovyet içtimâî hayatına intibak
edebilmek için alkol almanın zaruretine öylesine inandırılmıştır ki, aileler
çocuklarını, daha ilkokul çağında iken alkole alıştırmaktadırlar. Bunun
niçinini anlamakta bir sağlık bakanının 1980'de sarfettiği şu söz bize
yardımcı olur: "Alkoliklerin sayısında artma olduğunu istatistiklerin
göstermesi bizi sevindirir."
Neticede Rusya'da nüfusun tamamına yakını
alkolizmin tehdidi altına düşer, alkolden ölenlerin sayısı Amerika'ya
nisbeten bin kat artar ve gazetelerde okuduğumuz üzere, Rus Devleti,
kurtuluşu, alkolü yasaklamakta görmeye başlar.
Ve İslâm dinindeki, "alkolün damlasının dahi
haram olduğu" hükmünün yüceliği, fıtrîliği bir kere daha ortaya çıkar.
Devletimizin, telâfisi zor noktalara gelmeden,
Avrupa'nın sömürü silahı olan alkol konusunda daha ciddi tedbirler almasını
temenni ederiz.