Îlâ, lügat olarak yemin ve imtina mânasına
gelir. Şer'î ıstılah'da, bir kimsenin karısına dört ay yaklaşmamaya yemin
etmesidir. Îlâ âyet-i kerîme'de de temas edilen, câhiliye devrinde pek cârî
bir boşama şeklidir: "Kadınlarına yaklaşmamaya yemîn edenler için dört ay
beklemek vardır. Eğer erkekler (o müddet içinde kefâret yaparak zevcelerine)
dönerlerse şüphe yok ki Allah cidden mağfiret edici, hakkıyla esirgeyicidir"
(Bakara: 2/226).
Cahiliye devrinde bu tarz boşamada koca rücû
hakkından, kadın da müddet kaydı olmaksızın, diğer bir kocaya ebediyen varma
hakkından mahrumdu.
Şu halde Kur'ân bunu dört ayla sınırlamıştır.
Erkek bu müddet içerisinde kefâret ödeyerek rücû edebilir. Bunu yapmadığı
takdirde dört ay sonra bir talak vermiş sayılır.
Îlâ üç çeşittir:
1- Îlâyı muvakkat:
Bu, müddet belirtilen îlâdır. Dört ay, beş ay gibi bir müddetle kayıtlanır.
2- Îlâyı müebbed:
Ebediyen kadına takarrüb etmemeye yemindir.
3- Îlâyı meçhul:
Müddet tâyin edilmeden yapılan hanıma yaklaşmama yeminidir.
Belirtilen müddet içerisinde kadına yaklaştığı
takdirde yemininde hânis olduğu için yemin kefâreti öder. Îlâ bahsi, birçok
teferruatı bulunan bir mevzudur. Fıkıh kitaplarında açıklama yer alır.
Aşağıdaki hadislerde temas edilen Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in îlâsı, şerî ıstılah'daki îlâ'dan
ziyâde, lügavî mânada bir yemindir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm),
Tahrîm sûresi'nin nüzulüne sebep olan, hanımlarıyla arasında vâki bazı
huzursuzluklar sonunda, kadınlarına bir ay takarrüb etmemek (yaklaşmamak)
üzere yemin etmiş ve böylece, mü'minlerce îlâ ile ilgili âdabı da ta'lim
buyurmuştur. Îlâ kararı rivayetlerde farklı farklı sebeplere dayandırılır.
Biz bu sebeplerden sadece birini bahsin sonunda anlatacağız. Diğerlerini
merak edenlere, tefsir kitaplarını görmelerini tavsiye ederiz. Ancak bütün
rivayetler ailevî huzursuzlukta birleşir. Sebep olarak farklı hâdiselerin
zikredilmesi, bir tezad (teâruz) sayılmamalı. Mezkûr hâdiselerden herbiri
aynı esnâda veya birbirine yakın zamanlar içerisinde cereyan etmiş ve
bunların birikimi de Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'i hanımları
uyarıcı bir ceza olarak îlâ kararı vermeye sevketmiş olabilir. Bu karar,
gerçekten müessir bir ceza olmuştur. Zira rivayetler hem hanımların hem de
yakınlarının Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın boşamış olabileceği
ihtimaliyle son derece üzülüp ağlaştıklarını, ciddi bir endişeye ve telaşa
düştüklerini ifade ederler.
ـ1ـ عن أنس رَضِىَ
اللّهُ عنهُ ]أنّ النبىّ # صُرِعَ مِنْ فرسٍ فَجُحِشَ شِقّهُ أو كَتِفُهُ، وآلى
من نسائهِ شهراً فجلسَ في مشربةٍ لهُ درجُهَا من جذُوعٍ فأتاهُ أصحَابُهُ
يَعُودونهُ فصلّى بهم جالساً وهم قيامٌ، فلما سلمَ قال: إنّما جُعِلَ ا“مَامُ
لِيُؤْتمّ بهِ فإذا صلّى قائماً فصلّوا قياماً، وإن صلّى قاعداً فصلّوا قعوداً،
وََ تركَعُوا حتّى يركعَ، وََ ترفعُوا حتّى يرفَع. قال: ونزلَ لتسعٍ وعشرينَ.
فقالوا يا رسُولَ اللّهِ إنك آليتَ شهراً. فقال: إن الشهر تسعٌ وَعشرونَ.[
أخرجه البخارى والترمذى والنسائى.وفي أخرى للشيخين عن أم سلمة: ]إنّ الشهرَ
يكُونَ تسعاً وعشرين[.وفي أخرى لمسلم عن جابر ]ثمّ طبَّقَ يديْهِ ثثاً مرّتينِ
بأصابعِ يدَيْهِ كلِّهَا ومرةً بتسعٍ مِنْهَا[ .
1. (109)-
Enes (radıyallahu anh)'in anlattığına göre,
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'i bir at yere atmıştı. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'ın (sağ) tarafı veya (sağ) omuzu ezildi. Bu O'na
ayakta duramayacak kadar ızdırab verdi. O sıralarda hanımlarını da bir ay
müddetle terketti. Bu esnada, hurma kütüğünden yapılmış bir merdivenle
çıkılan tenezzüh odasına (meşrübe) çekildi. Ashâb (radıyallahu anhum ecmaîn)
kendisine "geçmiş olsun" ziyaretine geliyorlardı. Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) oturarak namaz kılardı, onlar ise ayakta durarak namaza
uymuşlardı. Selâmı verince şöyle dedi:
"İmam, kendisine uyulmak için vardır. Öyle ise
ayakta namaz kıldırıyorsa siz de ayakta kılın, şâyet oturarak kıldırıyorsa
siz de oturarak kılın, imam rükuya varmadan rükuya gitmeyin, o başını
kaldırmadan siz de kaldırmayın."
Râvi der ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) ayın 29'unda meşrübeden indi. Ashâb:
"Ey Allah'ın Resulü, sen bir aylık bir müddet
için îlâ'ya (ayrı kalmaya) karar vermiştin" dediler. Onlara:
"Bu ay yirmi dokuz gündür"
cevabını verdi."
Buhârî ve Müslim'de Ümmü Seleme'den gelen bir
rivayette: "Bu ay yirmi dokuz çekiyor" buyurmuştur.
Müslim'de Câbir (radıyallahu anh)'dan
kaydedilen bir rivayette: "Sonra iki elini üç sefer uzattı, ikisinde her iki
elinin bütün parmaklarıyla, sonuncu kerede sadece dokuz parmağıyla işaret
etmişti" diye (yirmi dokuzu gösterdiği açıklanır)"
AÇIKLAMA:
Bu hadis her ne kadar oturarak namaz kıldıran
imamın arkasında cemaatin de oturarak kılmasını âmir ise de başka
rivayetleri de beraberce değerlendiren Hanefî (Şâfi, Sevrî, Ebu Sevr ve
Cumhûr) uleması ayakta durmaya muktedir olanların oturarak kıldıran imamın
arkasında, ayakta kılması gereğine hükmetmişlerdir, namaz farz veya nâfile
olmuş farketmez.
ـ2ـ وعن ابن عمر قال:
]إذا مضتْ أربعةُ أشهرٍ يُوقَفُ حتّى يُطلِّقَ ، وََ يَقَعُ عليهِ الطّقُ حتّى
يطلّقَ، يعنى المولى. ويذكر ذلكَ عن عثمان وعن على وأبى الدرداء وعائشة رَضِىَ
اللّهُ عنهم واثنى عشر رجً من الصحابة[. أخرجه البخارى ومالك.وفي أخرى للبخارى
قال »يعنى ابنَ عمرَ« ا“يء الّذِى سمى اللّهُ تعالى يَحِلُّ ‘حدٍ بعدَ ا‘جَلِ
إَّ أنْ يُمسكَ بالمعروفِ أو يعزَم الطقَ كما أمر اللّهُ تعالى .
2. (110)-
İbnu Ömer (radıyallahu anh), "Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler için
dört ay beklemek vardır. Eğer erkekler (o müddet içinde kefaret yaparak
zevcelerine) dönerlerse şüphe yok ki Allah cidden gafur ve rahîmdir..."
(Bakara: 2/226) âyetinin açıklaması ile alakalı olarak) şöyle demiştir:
"Ayette zikretilen) dört ay geçtikten sonra ya rücu etmek veya boşamak üzere
zevc tevkif olunur. Îlâ yapan fiilen boşamayınca (bu müddetin dolmasıyla)
boşanma husule gelmez." Bu görüş, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Ebu'd-Derda ve Hz.
Aişe (radıyallahu anhüm ecmaîn)'den ve Ashab'tan on iki kişiden de rivayet
edilmiştir.
Buhârî'nin bir başka rivayetinde İbnu Ömer
demiştir ki: "Cenâb-ı Hakk'ın âyette zikrettiği îlâ, dört aylık müddet
dışında hiç kimseye helal olmaz. Bu müdded dolunca ya tatlılıkla hanımını
tutar veya, Allah'ın emrettiği şekilde boşamaya karar verir. (Îlâ müddetini
uzatarak kocanın ayrıca birde boşanmasını beklemek gibi üçüncü bir yola
sülûk edilemez.)"
AÇIKLAMA
Bir kimse îlâ yaptığı takdirde âyette
zikredilen dört aylık müddet geçince talâk vâki olur mu, olmaz mı? meselesi
farklı şekilde cevaplandırılmıştır.
Yukarıda Muvatta'dan alınmış olan rivayete
göre, İbnu Ömer, vaktin dolması boşanmanın husulü için yeterli değildir. Îlâ
yapan kimsenin ayrıca boşaması gerekir kanaatindedir. "Erkek, bir an önce ya
kefaret ödeyerek îlâyı kaldırmaya veya talâk vererek boşamaya mecbur edilmek
üzere dördüncü ayın sonunda hâkim tarafından tevkif edilmelidir" demektedir.
Aksi takdirde, câhiliye devrinde olduğu üzere, kadın ne evli ve ne de
boşanmış sayılmayacağından mağdur olacak, bir kısım haklarını
kullanamayacaktır. Yukarıdaki rivayet, Ashâb'tan on iki kişinin bu görüşte
olduğunu tasrîh etmektedir. İmam Mâlik de bu görüştedir. Ancak Kûfeliler'e
(Hanefîler) göre dört ayın dolmasıyla, kendiliğinden talâk vâki olur,
erkeğin ayrıca boşaması şart değildir.
ـ3ـ وعن علي كرّمَ
اللّهُ وجهه قال: إذا آلى الرجلُ من امراتهِ لم يقعْ عليه طقٌ، وإن مضتِ
ا‘ربعةُ ا‘شهُرُ حتّى يُوقفَ فإمّا أن يطلّقَ وإمّا أن يُفئَ. أخرجه مالك.
وقال: من حلفَ على امرأتهِ أنْ يطأَهَا حتّى تَفْطَمَ ولدَهَا لم يكنْ
مولِياً. بلغنِى عن علي رَضِىَ اللّهُ عنهُ أنّه سئلَ عن ذلكَ فلم يرهُ إيءً .
3. (111)-
Hz. Ali (kerremallahu vechehu) buyurmuştur ki: "Bir kimse hanımına
yaklaşmamaya yemin ederse (îlâ'ya karar verirse), bundan boşanma hâsıl
olmaz. Dört aylık müddet geçince, îlâ yapan koca tevkif olunur, ya boşar ya
da kefaret ödeyerek rücu eder."
İmam Mâlik der ki: "Bir kimse, çocuğu sütten
kesilinceye kadar hanımına yaklaşmamaya yemin edecek olsa, bu îlâ yemini
sayılmaz. Bana Hz. Ali'den ulaşan bir rivayete göre, bu durumdan kendisine
sorulduğu vakit bunun îlâ olmadığını belirtmiştir."
AÇIKLAMA:
Bu rivayette, îlâ'nın tarifiyle ilgili olarak
âlimlerin yaptığı ihtilafı görmekteyiz. Bazıları, yapılan yemînin îlâ
sayılması için bu yeminin öfke ile yapılması, kadına bir ceza, bir zarar
vermek niyetiyle yapılmasını şart koşmuştur. Söz gelimi, meme emen çocuğun
zarar görmemesi için, hamileliği önlemek düşüncesiyle yapılan îlâ, ıstılahî
îlâ değildir.
Hz. Ali, İbnu Abbâs (radıyallahu anhüma)
Hasan-ı Basrî ve diğer bir kısım seleften yapılan rivayete göre: "Öfke hâli
iktiran etmeyen yemin îlâ sayılmaz." Öte yandan Şa'bî tarikinden yapılan
rivayette: "kadınla erkek arasına girip mukareneti önleyen her yemin
îlâdır."
ـ4ـ وعن عائشة رَضِىَ
اللّهُ عنها قالت: ]آلى رسُولُ اللّهِ # من نسائِهِ وحرّمَ فجعلَ الحرامَ حً
وجعلَ في اليمينِ كفارةً[. أخرجه الترمذى.
4. (112)-
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) der ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)
hanımlarına yaklaşmamaya yemin etti (îlâ kararı verdi) ve (bal yemeyi de
kendi kendine) haram etti. Böylece helal olan bir şeyi kendisine haram
kılmıştı. Sonra kefâret karşılığında yeminini bozdu"
AÇIKLAMA:
Bahsin girişinde belirtildiği gibi, Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'i îlâ kararı vermeye sevkeden birkaç
sebep zikredilir. Bunlardan en ziyade zikredileni, bal şerbeti içmesiyle
ilgili olanıdır:
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in
zevcelerini mûtad üzere ziyaretleri esnasında, kendisine, validelerimizden
biri tarafından ikram edilen bal şerbetinin hatırına onunla olan sohbetini
biraz uzatması, diğerlerinin kıskanmalarına sebep olmuştu. Aralarında
anlaşarak, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in kendilerini ziyaretleri
sırasında "meğâfir koktuğunu" söylediler. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm), bal şerbeti içtiğini, (bunun meğâfirle ilgisi olmadığını)
söyleyince de: "Arılar balı meğâfir çiçeğinden yapmıştır" dediler.
Meğâfir, kokusu hoş olmayan ikrah veren bir
ottu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ise pis kokulu şeylerden son
derece kaçınır "Cemaate çıkıyorum" diyerek sarımsak veya soğanla pişirilmiş
yemeklerden bile yemezdi.
Zevcelerini ayrı ayrı ziyareti sırasında
hepsinin ittifakle meğâfir kokusundan bahsetmesi, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ı üzmüştü. Bir daha bal yememek üzere yemin etti.
Bunun üzerine Tahrim sûresi nâzil oldu. İlk
ayetlerde: "Ey peygamber, eşlerinin rızasını gözeterek, Allah'ın helal
kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun... Allah şüphesiz size
yeminlerinizi kefaretle geri almanızı meşru kılmıştır..." (Tahrim:
66/1-2) diyerek Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bu davranışının hoş
olmadığı, kefâret ödeyerek yemininden rücu etmesi emredilmiştir.
İşte Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bu
vak'a üzerine zevceleriyle bir ay ayrı kalmaya karar vererek meşrübe denen
ve hurma kütüğünden mamul bir merdivenle çıkılan tenezzüh odasına çekildi.
Îlâ, cahiliye Araplarında sıkca görülen bir
boşanma şeklidir, müddetle sınırlı değildir. Böylece kadın ne boştur
evlenebilsin, ne de değildir zevce muamelesi görsün.
Kur'ân-ı Kerîm bunu yasaklayarak, böylesi bir
durumun dört aydan fazla devam edemiyeceğini hükme bağlamıştır. Ancak âyet-i
kerime üç farklı şekilde anlaşılmıştır:
1-
İlâdan sonra dört ayın dolması, talâka azmetmek sayılmıştır ve böylece, îlâ
yapan erkek, dört ay içinde kefaret vererek yemininden dönmemişse, bir
talâk-ı bainde bulunmuş sayılır. İbn-i Abbas, İbnu Mes'ud, Zeyd İbnu Sâbit,
Osman İbnu Affan bu görüştedir. Hanefîler de bunu iltizam etmiştir.
2-
Hz. Ali, İbnu Ömer, Ebu'd-Derdâ, Hz. Aişe başta diğer bazıları, böyle
birinin dört ayın hitamında îlâya son vermek veya, boşamaya karar vermek
üzere hâkim tarafından tevkif edileceğine hükmetmiştir. Şâfiî ve Mâlikîler
de bu görüştedir.
3-
Üçüncü görüşe göre, dört ayın sonunda bir talâk-ı ricî vâki olur. Sâid İbnu
Müseyyeb, Sâlim İbnu Abdillah, Ebu Bekr İbnu Abdirrahmân, Zühri, Atâ... gibi
bazıları bu görüşe sâhib olmuştur.
Konunun
teferruatı için fıkıh kitaplarına başvurulmalıdır.
Ömer Nasuhi Bilmen'in Istılahat-ı Fıkhiye Kamusu'nun ikinci cildine
müracat edilsin. (İbrahim Canan)
Buhârî, Talak: 21; Muvatta Talak: 19, (2, 557).