MECÂZ HAKKINDA
ـ1ـ عَنْ أبى هريرة
رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَال: قالَ رَسُولُ اللّهِ #: ]ا“يمانُ بِضعٌ وَسَبْعُونَ
»وَفي رِواية: بضعٌ وستّون« شُعْبةً، وَالحياءُ شُعْبَةٌ مِنَ ا“يمانِ[. أخرجه
الخمسة زاد في رواية: فأفضلُها قولُ إله إّ اللّهُ، وأدناها إماطةُ ا‘ذى عن
الطريقِ .
1. (27)-
Ebu Hüreyre anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki:
"İman, yetmiş küsur -bir rivayette de altmış
küsur- şubedir. Haya imandan bir şubedir."
Bir rivayette şu ziyâde vardır: "Bu
şûbelerden en üstünü "Lâ-ilâhe illallah" sözüdür, en aşağı mertebede olanı
da yolda bulunan rahatsız edici bir şeyi kenara çıkarmaktır."
AÇIKLAMA:
1-
Rivayet, pekçok vecihten rivayet edilen hadislerden biridir. Buhârî ve
Müslim'in ittifak ettiği hadisler arasında yer alması da hadisin kıymetini
artırmıştır. Kısmen belirtileceği üzere, İslâm uleması bu hadisin üzerinde
ziyadesiyle durmuş, hadiste ifade edilen iman şubelerini Kur'ân ve hadise
dayanarak, birer birer göstermeye çalışmıştır. İmam Beyhakî'nin henüz
basıldığını işitmediğimiz muazzam bir tel'lifi bu hadîsten mülhemdir.
Şu'abu'l-İman. İmam Beyhakî (rahimehullah) hazretleri, bu muazzam eserini
imanın şubesi adedince bölüme ayırır, her bölümde o şubeye giren rivayetleri
cemeder. Keza, İbnu Hibban Vasfu'l-İmân ve Şu'abuh, Ebu Abdillah Hüseyn el-Halîmî
Fevâidu'l-Minhâc, eş-Şeyh Abdü'l-Celîl Şu'abu'l-İman, İshak İbnu'l-Kurtubî
Kitâbu'n-Nesâîh'i yazmıştır.
Aynî, bu kitaplardan hiçbirini imanın
şubelerini tesbitte tatminkâr bulmadığını belirtir.
2-
Hadisle ilgili açıklamaya rivayetler arasındaki ihtilafa parmak basarak
başlamak istiyoruz: "Buhârî'nin hadisinde olduğu üzere bazı rivayetler
imanın altmış küsur şube olduğunu beyan ederken, bâzıları yetmiş küsur
olduğunu, diğer bazıları altmış dört, otuz üç, üçyüz dokuz, üçyüz onbeş
olduğunu belirtmiştir.
3-
Keza bazılarında "şube" denirken, bazılarında ona bedel "hisâl" (hasletler),
"bâb", "şerîat" (yol), "sehm" (pay) gibi yakın mânada başka kelimeler
kullanılmıştır.
"....İmanın en üstün hasleti Lâilâhe illallah
sözüdür."
"İman yetmiş küsür babtır."
"İslâm otuz üç şeriattır. Kim bunlardan birini
Allah için yerine getirirse cennete girer."
"Aziz ve Celîl olan Rahmân'ın önünde bir levha
vardır. Üzerinde üç yüz on dokuz şeriat vardır. Cenâb-ı Hak: "Kullarımdan,
bana ortak koşmayan her kim bunlardan bir tânesini yerine getirse mutlaka
cennete koyarım" der".
"İslâm seksen sehimdir.. namaz bir sehimdir,
zekât bir sehimdir, Ramazan orucu bir sehimdir, hac bir sehimdir... Hiç
sehmi olmayan zarar etmiştir."
4-
Hadiste, küsur diye tercüme ettiğimiz kelimenin aslı bid'un'dur. Bunun
Arapça'da neye delalet ettiği ihtilaflıdır. Bazıları "3-10 arası bir miktara
delalet eder" demiş ise de diğer bazıları "3-9 arası" bir miktar, "2-10
arası" "12-20 arası," "3-7 arası", "5-7 arası" gibi miktarlara delalet
ettiğini söylemişlerdir. Ahmed İbnu Hanbel de "7'ye delalet eder" demiştir.
Aynî, en doğru görüşün bid'un kelimesinin 1-10
arası bir miktara delalet ettiğini söylemek olduğuna dikkat çeker.
5-
Hadislerde gelen 60, 70 rakamları hususunda değişik yorumlar yapılmıştır.
Umumiyetle bunlarla muayyen bir miktar değil, "çokluk" kastedildiği
söylenmiştir. Bu rakamlara "küsur" kelimesinin ilâvesi "imanın şubeleri
sınıra, sayıya gelmez, çoktur" mânasını taşır, zira tahdid kastedilseydi
mübhem bırakılmazdı" denmiştir. Arapların 70 rakamını mübâlağa için
kullandığı da söylenmiştir.
Ancak, bazıları da: "Zikredilen bu miktar
imanın şûbeleridir, bundan murad bu şubeleri saymaktır" şeklinde iddiada
bulunmuştur.
6-
İbnu Hibban, mezkur şubeleri sayma hususunda Vasfu'l-İman ve Şu'abuhu adlı
eserinde şunları söyler:
"Bu hadisin mânasını bir müddet araştırdım. Bu
maksadla ibâdetleri saydım. Bunlar hadiste gelen miktarı çok aşıyordu. Sonra
Sünen'lere yöneldim, onlarda Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın imandan
addettiği ibâdetleri saydım, bunlar da yetmiş küsurdan eksik çıktı. Bu sefer
Kitabullah'a yöneldim. Orada, Cenâb-ı Hakk'ın imandan addettiği herbir
ibadeti saydım. Bu da yetmiş küsura ulaşıyordu. Kitap ve sünnette gelenleri
birbirine ilâve ettim, tekrarları saydım. Gördüm ki, Allah ve Resûlü
(aleyhissalâtu vesselâm)'nün imandan saydıkları şeylerin toplamı yetmiş
küsura ulaşıyordu, ne fazla ne de eksik. O zaman anladım ki, Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'ın kasdı, Kitap ve sünnette gelmiş olanların
miktarıydı."
Bu miktarı içtihad yoluyla tesbite birçokları
gayret sarfetmiştir ama tatminkar neticeye ulaşamamışlardır.
Kadı İyaz şöyle der: "Bu hususun tafsilatlı
olarak bilinmemesi imana bir eksiklik getirmez. Çünkü imanın usul ve fürû'u
malûm ve muhakkaktır. İmanın bu kadar şubesi olduğuna kabaca inanmak,
vâcibtir. İman esaslarını ve mezkûr şûbeleri tâyin ve tafsil mevzu üzerine
tesbit edilecek hususa bağlıdır..."
Kadı İyaz devamla der ki: "Bu, ilm-i İlahîde
ve ilm-i Nebevîdedir, başkası bilemez. Şeriat bunların hepsini ihtiva eder.
Ancak şeriat bunu bize bildirmemiştir. Bundaki cehaletimizden dolayı bir
zarar görecek değiliz. Mükellef olduğumuz şeyleri teferruatıyla bilmekteyiz.
Bilmekle emrolunduğumuz şeyi biliyor, yasaklandığımız şeyden de
kaçınıyoruz."
Aynî, bu çeşit iktibaslardan sonra imanın en
yüksek şubesi ile en aşağı şubesini Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'in şu hadiste belirttiğini kaydeder:
"...İmanın en âlâ şubesi lâilâhe illallah
demektir, en aşağısı da yoldan rahatsız edici bir şeyi uzaklaştırmaktır."
.... Gerisi bu ikisi arasında yer
alır. Biz bunları teker teker bilmesek de toptan inanırız. Nitekim
meleklerden pek azını ismen bildiğimiz halde hepsine inanıyoruz ve bu bizim
melek inancımıza bir noksanlık getirmez. Öyle de imanın şubelerine toptan
inanmamız inancımıza bir nâkise getirmez...
7-
İmanın Şubeleri:
Buhârî,
İman: 3; Müslim, İman: 57-58, (35-36); Ebu Dâvud, Sünnet: 15,
(4676); Tirmizî, İman: 6, (2617); Nesâî, İman: 16, (8, 110); İbnu
Mâce, Mukaddime: 9, (57); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve
Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/239.